ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR

ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR?. 3

GİRİŞ. 9

Mus’ab bin Umeyr 10

Niçin Allah Sevgisi Üzerinde Duruyorum?. 11

Kaç Çeşit Dostluk Vardır?. 12

Müslümanın Müslümanla olan Dostluğu. 12

Müslümanın Peygamberlerle olan Dostluğu. 12

Müslümanın Allah ile olan Dostluğu 12

1. Allah’ı Dost Edinmek Zorunda mıyız?. 12

Allah İle Dostluğun Getirisi Nelerdir? 15

Giriş 17

1. Cehaletten Kurtulurlar. 17

2. Şeytanın Vesveselerine Karşı Uyanık Olurlar 17

3. Huzurlu Olurlar 17

4. Gelecek Kaygıları Olmaz. 18

5. Yardım Sever Olurlar 18

6. İnsanlardan Sevgi ve Saygı Görürler 19

7. Zamanları Bereketlenir 19

8. Kanaatkâr Olurlar 19

9. Kötü Alışkanlıklardan Uzaklaşırlar. 20

10. Konuklarına Sınırsız İkram Edilen Beldelerde Ebedi Bir Hayat Yaşarlar 20

Allah’a Dost Olamamanın Götürüsü Nelerdir? 22

ALLAH’A DOST OLAMAMANIN GÖTÜRÜLERİ 24

Giriş 26

1. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Duaları Yanlış Adrese Gider. 26

2. Allah’a Dost Olmayanlar Cehaletten Kurtulamazlar. 26

3. Allah’a Dost Olmayanlarda Rızık Endişesi Görülür. 27

4. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Yapmış Oldukları Hayırlar Boşa Gider: 27

5. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar Nefs’lerinin Dostu Olurlar. 28

6. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar ‘Huzur’suz Olurlar. 29

7. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar İnsanların En İyi Şekilde Nasıl Mutlu Yaşayacaklarını Bilemezler.... Kendileri de Mutlu Olamazlar. 29

8. Meleklerin Dostluğundan Mahrum Kalırlar.. 29

9. İzzeti Yakalayamazlar... Yani Zillet İçindedirler. 30

10. Sıkıntılı Bir HayatYaşarlar. 30

11. Allah Tarafından ‘Akılsızlar’ Olarak Suçlanırlar. 30

12. Sapıklıkla Suçlanırlar. 31

Eti Kemiğinden Ayıran ve Konuklarına Kanlı İrin İkram Edilen Beldelere Konuk Olurlar 31

Allah’a Dost Olmak İstemeyenlerin Konaklayacakları Mekanlar: 31

Allah İle Kurulacak Dostluğun Önündeki Engeller. 32

Giriş. 34

1. Allah’ı Gereği Gibi Tanımama. 34

2. Dünya Sevgisi 34

a. Dünyanın Allah Katındaki Değeri 34

b. Allah, Dünyayı (Dünya Hayatını) Nasıl Tanımlıyor? 35

c. Dünya Malının Kullanım Süresi 35

Dünya Malı Sevgisi Nasıl Olur da Allah İle Dostluğu Zedeler? 35

3. Ölüm Gerçeğini Unutmak. 36

4. Nasıl İmtihana Tabii Tutulduğunu Bilememe... 37

5. Kader İnancının Anlaşılamaması 37

6. İbadetlerden Lezzet Alamama 37

Dostluğunu Kuranlar 38

Dostluğunu Kuramayanlar 38

7. Eşyayı Tanımama 38

a. Peki Nedir Eşyanın Gerçek Değeri? 39

8. Yapılan Dualara İcabetin Olmaması Ya Da Gecikmesi 39

9. Ümitsizlik Mikrobu 40

10. Geçim Tasası Ve Gelecek Endişesi 40

11. Cennet ve Cehennemi Gereği Gibi Tanıyamama 40

12. Allah’ın; Sevdiği ve Sevmediği Amellerin Bilinmemesi 41

13. ‘Allah İle Kul Arasında Peygamberin Yeri’nin Bilinmemesi 42

14. Kur’an’ın İndiriliş Gayesinin Bilinememesi 42

15. Bazı Amelleri Küçümseyip Önemsememek 43

16. Dost Seçiminde Yapılan Yanlışlıklar 43

17. Günahların Küçümsenmesi 43

Allah Dışındakilerini Sevmede Aşırılık 44

18. Bazı Amellerin Ertelenmesi 45

19. Bazı Kavramların Yanlış Anlaşılması 46

Allah Dostu Kavramının Yanlış Anlaşılması Nelere Mal Olur? 46

Kelime-i Şehadetin Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Olan Etkisi 47

İbadet Kavramının Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Zararları 47


 

 

 

ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR?

 

 


Allah İle Dostluk Nasıl Kurulabilir

Feyzullah Birışık

 

 

 

1. baskı, Temmuz 2003

 

İstanbul

 

 

 

 

dizgi-mizampaj

Hülya AŞKIN

 

kapak tasarımı

Ahmet MAYALI

 

baskı-cilt

Kilim Ofset

 

 

 

KARINCA YAYINLARI

DAĞITIM

İSTANBUL

Soğanağa Camii Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı

No: 5/9 Beyazıt/İST.

Tel: 0 212 638 46 66

feyzullahkarinca@hotmail.com

 

 

ALLAH İLE DOSTLUK NASIL

KURULABİLİR

 

 

 

 

FEYZULLAH BİRIŞIK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARINCA YAYINLARI


 

 

 

FEYZULLAH BİRIŞIK

 

1969 Malatya doğumlu. Kitaptaki adreste tekstil işiyle meşgul. Aynı zamanda Karınca Yayınları’nın da sahibi.


 

 

 

 

 

 

 

 

Birinci Bölüm

 

Allah’a Dost Olmak

Zorunda mıyız Ve

Allah İle Dostluğun Önemi

 

 

 



 

 

 

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

 

 

GİRİŞ

 

 

Yeryüzüne bir damla olarak düşen ve daha sonra Rabbi tarafından kendisine hayat hakkı tanınan insanoğlu dünyaya merhaba der demez farklı tip ve karakterde insanlarla karşılaşır.

İleriki yaşlarda; İnsanlardaki mizaç ve değer yargılarının kendi karakterine en yakın olana karşı sıcak bir ilgi besler.

Aynı karaktere sahip olmanın ya da hayata ve olaylara aynı pencereden bakmanın verdiği referans tüm sırlarını paylaşmaya kadar vardırır.

En ufak bir sıkıntıya düştüğünde kalbine demir attığı kimseden bir ‘alo’ bekler. Kendisini ilk ziyaret eden, hiçbir menfaat beklemeden aynı sancıyı yüreğinde hissedip derdine derman olmaya çalışan kişi en yakın dost olmuştur artık.

Artık hayatın büyük bir bölümüne dostunun da penceresinden bakmaya, sesleri dostunun da kulağından işitmeye, herhangi bir mesele karşısında dostunun da düşüncelerini paylaşmaya çalışır.

Bu birliktelik tek yürek çift beden olarak el ele cennet ya da cehennem yolculuğuna kadar devam eder.

Ve dostluk nasıl başlamışsa; Cennet ya da Cehennem de öylece devam eder. Ya beraberce yanarlar ya da Cennet nimetlerinde yüzerler...

Yanlış dost seçenler ateş içinde yanarken birbirlerini suçlayıp;

“... keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.”

“Eyvah bana, keşke filanı dost edinmeseydim...” derler. (Furkan: 25/27-28)

Keşkenin fayda vermediği bu beldede (cehennemde) yanlış dost seçiminden doğan pişmanlığa da kulak verilmez.

“Defolu” dost seçenler bir taraftan yanarken diğer taraftan da aynı sıcak ilginin oracıkta da vuku bulmasını isteyerek;

“...Biz size uyan kimseler idik. Şimdi ateşin bir kısmını olsun bizden kaldırabilir misiniz.” derler.

Gerçek dost o ateşi oradan kaldırıp uzaklaştırmaya kadir olandır.

Kendisi acizken, bir şekilde cehennem çukuruna düşüp çıkamazken, derisini eriten ateşin derecesini düşüremezken dostuna nasıl yardımcı olsun? O’nun derdi başından aşkındır. Kandırıldığına mı yansın kandırdığına mı?

Bir defa da olsa cehennem sakininin ağzından hak cümleler çıkar;

“... Muhakkak biz, hepimiz bunun içindeyiz. Şüphesiz Allah kullar arasında hüküm vermiş bulunuyor.”  (Mü’min: 40/47-48)

Tabi ki dostunun bu söylediklerini;

“Kör mü dost seçerken dikkatli olsaydın? Kör mü ahiretin için yatırımını yaptığın kalp ve nasihatlere dikkat etseydin.” olarak algılar.

Tabi ki iş işten geçmiştir artık. Hem birbirlerini suçlarlar hem de hep bir ağızdan;

“Keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.” derler...” (Furkan: 25/27)

Bir de dost seçiminde isabetli kararlar verenler vardır. İşte onlar ebedi dostluk (kardeşlik)larının temelini geçici dünyada atarlar.

Hep kendisinden iyi olan ve oksijenini cennetten teneffüs etmişlerin sesine kulak verirler. Bilirler ki onlardan yamukluk gelmez. Yine bilirler ki yüzlerindeki tebessüm tamamen Rabbinin rızasını kazanmak için... ve sürekli Cennetle müjdeleyip Cehennemle korkuturlar. Şeytan ve dostlarına aman vermemeye çalışırlar. Dostlukları tüm hücreleri ile Rabbinin rızasına uyumludur.

Öteki tarafta ebediyyen komşu olmak için nasihatleşir dururlar... Bu tür dostlar ırk, soy, sop, zenginlik, fakirlik dinlemezler...

Ve el ele Cennetin kapısından içeriye girerek dostluklarını pekiştirirler.

(Bir Mükafat) Adn Cennetleridir ki oraya girerler. Orada altın bileziklerle ve incilerle süslenirler. Orada elbiseleri de ipektir.

“Diyeceklerdir ki: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun. Muhakkak Rabbimiz, mağfiret edicidir, mükâfat vericidir.”


“O ki, lutfu ile bizleri ebedi kalıcılık yurduna yerleştirdi. Burada bize hiçbir yorgunluk değmeyecek, burada bize hiçbir usanç da dokunmayacak.” (Fatır: 35/33-35)

Cennet nimetleri içinde günlerini gün ederken bir ara kendilerine dost olmaya çağıranlara, alay edercesine;

“... ‘Rabbimizin bize va’dettiğini hak bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?’ diye seslenirler...” (Araf: 7/44)

Ateşin derecesini unutup dostluklarını menfaatlerine bina edenler, nefislerinin buyruklarına kul olanlar, kendileriyle beraber yanmalarına sebep olmak isteyenler çok kısa ve net bir şekilde cevap verirler;

‘...evet...’ (Araf: 7/44)

Diyalog devam eder ve;

‘... Vallahi, az kalsın beni de helak edecektin.’

‘Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de (Cehennemde) azap görenlerden olurdum.’ (Saffat: 37/56-57)

derler, dostluklarını Rahmani sese bina edenler...

 

***

 

Evet okuyucu kardeşim... Yaratılışımız icabı zayıf ve güçsüzüz... Ve bizlere de ilmin çok az bir kısmı verildi... Ve bu şartlarda imtihan oluyoruz... Aklımıza güvenmeyen, dost seçiminde hata yapma oranımızın çok fazla olduğunu bilen Rabbimiz uyarıcılar (Peygamberler ve davetçiler) göndererek bizlere Rahmette bulundu...

Bir tarafta Allah (c.c.) ve dostları, diğer tarafta insan imanı ile beslenip Cehennemde kendisine komşular arayan şeytan ve dostları... Biri ateşe davet eder, diğeri Cennete...

Tüm kulak ve ‘irade’lere bu iki kanaldan yayınlar yapılır... Nefsini okşayan nasihatlara dost olanlar alıcılarını Cehenneme çevirirler...

Bu tür dostları dünyanın her yerinde görmek mümkün... Hem de çok yakını olduklarımız olabilirler;

‘Ey iman edenler, eğer küfrü imandan sevimli bulurlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse; Onlar zalimlerin ta kendileridirler.’ (Tevbe: 9/23)

Düşünsene bir; Seni büyüten, yedirip içiren (Allah’ın izni ile tabi!) baban seni cehenneme davet ediyor!..

Dünyada iken en yakınındı... Demek ki kan bağı cennete girmek için yeterli bir sebep olmuyormuş...

Bir de böyle bir vak’anın yaşandığı Peygamberlerden bir misal verelim... Görelim bakalım davet hangi kanaldan geliyor ve tercihini hangi dost’a kullanıyor... Okuyalım;

‘Hani babasına: Babacığım demişti, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin ibadet edersin?

Babacığım ilimden sana gelmeyen bana geldi, bana uy ki, seni dosdoğru yola ileteyim.

Babacığım şeytana ibadet etme! Muhakkak şeytan Rahmana asi olmuştur.

Babacığım, doğrusu Rahmanın azabı sana dokunur da şeytanın velisi (dost) olursun diye korkarım!

Dedi ki: “Ey İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlarım. Bir süre benden uzaklaş, yanımdan git.” (Meryem: 19/42-46)

Dostluğunu şeytandan yana kullanmış bir Peygamber babasının, evladına olan tepkisi...

Evlat, babasının cennetini düşünerek dostlarını terkedip Rahmani sese kulak vermesini istiyor, küfründe samimi olan ve safını netleştiren baba da öfkesinden tehditler savuruyor... Dostlarına, laf gelmesini istemiyor... Bu küfri inat karşısında evladı da tarafı olduğu dostundan bahsediyor;

‘Dedi ki: Selam olsun sana! Ben, Rabbimden senin için mağfiret isteyeceğim. Çünkü Rabbim bana gerçekten merhametli ve lutufkârdır.

Ben, sizi de sizin Allah’dan başka taptıklarınızı da terkediyorum; Yalnız Rabbime dua ediyorum. Rabbime dua etmekle bedbaht olmayacağımı ümit ederim.’ (Meryem: 19/47-48)

Bir de tarihe altın harflerle yazılmış sahabe neslinden Mus’ab bin Umeyr’den bir misal verelim...

 

Mus’ab bin Umeyr

 

Mekke’nin en yakışıklı ve en zenginlerinden biri olan Mus’ab bin Umeyr şaşalı bir hayat sürerken, sonra nasıl olduysa gözle görülmeyen bir ilaha top yekun kul olma teklifi ile karşı karşıya kaldı...

Bir tarafta nefsinin isteklerine prangalar vurulmayan bir hayat ve o hayatın figüranları, diğer tarafta her adımına tavsiye ve müdahalelerde (helal-haram, mübah) bulunan bir hayat şekli ve zengin-fakir, köle dinlemeyen, üstünlüğün takvada olduğu bir dostluk...

Bir tarafta görünen nimetler ve nefsinin tüm isteklerinin pratik alanı olan bir hayat diğer tarafta zorluklarla mücadele olan ve karşılığında cennet vaad edilen bir hayat...

Daha doğrusu bir tarafta Rahmani yol ve Rahmani dostluklar, diğer tarafta şeytani bir hayat ve şeytani dostluklar...

Rahman’ın onayını almayan tüm dostlukların ‘şeytani’ olarak adlandırıldıkları dostluklar...

Elbetteki her yolun yolcularının karakterleri ve hayata bakışları birbirlerine benzer olacaktı...

Hangi saf’a geçse diğerine cephe almış olacaktı...

En sevdiği annesine;

‘İstediğin yere git. Artık ben senin annen değilim!’ dedirtecek bir yolu ve o yolun yolcularına dost olmayı seçti...

Bu kitapçıkta Mus’ab bin Umeyr’in kahramanlıklarını, savaşlarını ve hayatını anlatacak değilim. Benim için en önemli (sahne); görünen nimetleri terkedip görünmeyen nimetlere talip olunan hayatı seçmesine sebep olan ‘ruh’un adı...

Kendinizi bir anlık Mus’ab bin Umeyr’in yerine koyun...

İstediğinizi köle olarak alabiliyor (köle adayları içinde tabi...) dilediğinizi azad edebiliyorsunuz... Hemen hemen her gün evlenme teklifleri... Elit bir tabaka... Saygınlık... En güzel giysiler, güzel kokular... Sıkıntısı olmayan bir hayat... Aile içinde en ufak bir dargınlık, kırgınlık da yok... Böyle bir hayatı yaşadığınızı hayal edin...

Sonra her nasılsa böyle bir hayata ve içindekilerine cephe alıp mazlumlar safına geçiyorsunuz!

Bu tercihi hiçbir (ahiret bağlanışı kesik) akıl kabul etmez...

Seni doğuran annen; dostlarından ve seçtiğin dinden dönmen için mum gibi eriyecek ve sen de inat edip kararından dönmeyeceksin!

Vallahi bunun tek bir izahı var!..

O da;

Menfaat üzerine bina edilen dostlukları bir tarafa atıp gerçek dost olan Allah sevgisini kalbe yerleştirmek...

Bir de Allah ile dostluğunu kanı ile ispat etmiş yakın tarih şehidimizden bahsedelim: ...

Yaşantısıyla, mücadelesiyle ve yazılarıyla ümmetin gaflet uykusundan uyanmasına vesile olan, gençlere cihad ruhunu aşılayan, inancını ve Allah’a olan aşkını ipte sallanarak ispatlayan Seyyid Kutub’tan bahsedelim...

Aynı yolun yolcularından Abdullah Azzam (r.a.)’ın kitabında okumuştum; Seyyid Kutub’un son saatlerini... olduğu gibi aktarıyorum;

Seyyid Kutub’a şöyle diyorlardı: “Hiç olmazsa idamının kalkması için gel” (devlet başkanından özür dilediği ya da hiç olmazsa ona bir nezaket ziyareti yaptığı takdirde hakkındaki idam kararının kaldırılacağı söyleniyordu). Seyyid Kutub’un bunlara cevabı ise şu oluyordu: “Namazda yüce Allah’ın vahdaniyetine şehadet eden bu parmağım, tağutun hükmünü onaylayan tek harf dahi yazmayı red etmektedir. Tağuttan neden af dileyeyim. Eğer ben hak ile mahkum edilmişsem, hakkın hükmüne razıyım. Yok eğer, batılla mahkum edilmişsem, ben batıldan af dileyecek kadar alçalamam.”

Düşünsene bir; yıllarca dört duvar arasında kalacaksın, işkencenin her çeşidinden tadacaksın, aile, akraba ve dava kardeşlerinden bi-haber olacaksın ve sana iki farklı teklif gelecek...

İp ya da Özgürlük!

Eminim ki şeytan; Seyyid Kutub’un kulağına şunları fısıldadı:

“Eğer söylediklerinden vaz geçersen özgürlüğüne kavuşur, davandaki yerini alır, yarım kalan eserlerini tamamlayarak davana daha çok hizmet etmiş olursun...

Ama eğer ip’i tercih edersen davana kim hizmet eder?”

Şeytan bu... Nereden bilecek ki önceden kalbine ektiği Allah sevgisinin filizlenip olgunlaştığını...

Yine nereden bilecekti ki?.. Aşk bu... Bir defa aşık oldun mu gözler kör olur, kulaklar sağır...

İnanıyorum ki Seyyid Kutub ipi tercih ettiği anda Cennetini gördü...[1]

İşte burada duralım! Konumuz gereği duralım! İp’te sallanmak ya da özgürlük...

Diyorum ki;

Seyyid Kutub Allah’ın (c.c.) hidayetiyle müslüman oldu, Dava aşkı ile mücadele etti ve Allah sevgisi ile de ipi tercih etti...

Vallahi İP’i tercih etmesinin altında Mus’ab misali Allah aşkı vardı!..

Şehidlerden misaller vererek kitabı kalınlaştırmak istemiyorum. Sadece; bedeni, ipe götüren cesaretin altındaki gerçeklere nasıl ulaşabiliriz’e cevap bulabilmek istiyorum.

 

Niçin Allah Sevgisi Üzerinde Duruyorum?

 

Buna inanın ki yapacağımız ibadetlerde istikrarlı olup lezzet almanın, olaylara ve hayata ilahi açıdan bakmanın, imtihanda uyanık olmanın, cennet yolunda emin adımlarla ilerlemenin İbrahim (a.s.) imtihanı misali en çok sevdiklerimizi bıçak altına almanın ve nihayetinde hesap gününde alnı ak çıkmanın yolu; Allah’a dost olmaktan geçer.

Allah ile dost olunduğunda cennet yolunda emin adımlarla ilerlenebileceği anlaşılmışsa ara bir başlık atarak konumuza giriş yapalım.

 

Kaç Çeşit Dostluk Vardır?

 

İki tür dostluk vardır: İyi ve kötü... İyi dostluklar;

Bir müslümanın müslümanla, Peygamberle ve Allah ile yapmış olduğu dostluklardır. Kötü dostluklar ise şeytan ve yardımcıları ile yapılan dostluklardır.

 

Cehennem              Cennet

Şeytani rıza      İlahi rıza

Kötü arkadaşlar.      Müslümanlar

Nefis......                   Peygamber

.............. ...      Allah

Şeytani dostluklar   Rahmani dostluklar

 

Bu tablo dünyanın her yerinde geçerlidir.

 

Müslümanın Müslümanla olan Dostluğu

 

Bir müslümanın başka bir müslümanı kendisine dost seçmesi ilahi rızayı kazandıran amellerdendir. Çünkü kendisine dost olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulune itaat ederler...” (Tevbe/71) diyor...

Konumuz ‘Allah ile dostluk nasıl kurulabilir?’ olduğu için bu başlığımızı şimdilik pas geçiyoruz.

 

Müslümanın Peygamberlerle olan Dostluğu

 

Bir müslümanın Peygamberi dost seçmesi demek; tek cümle ile:

Peygamberin yaşantısını adım adım takip ederek her şeyde O’nu örnek almak demektir. Ama her şeyde...

Bu başlığımıza da şimdilik nokta koyuyoruz.[2]

 

Müslümanın Allah ile olan Dostluğu

 

Konumuza giriş yapmadan önce cevaplanması gereken sorular olmalı...

1. Allah’ı dost edinmek zorunda mıyız?

2. Allah ile dostluğun getirisi nelerdir?

3. Allah’ı dost seçmemenin ne tür bir götürüsü olabilir?

Bu sorularımıza tatminkâr bir cevap bulabilirsek Allah ile dostluk yolunda hatırı sayılır bir mesafe kat etmiş oluruz... Kısaca değinelim:

 

1. Allah’ı Dost Edinmek Zorunda mıyız?

 

İnsanoğluna her noktada ‘seçme’ hakkı veren Allah-u Teala dost seçiminde de hiçbir zorlama yapmamıştır... İstediğin an istediğin varlığı dost seçebilirsin...

İster kendine Allah’ı ve dostlarını dost seç, ister şeytanı ve dostlarını... Ama unutmayalım ki seçeceğimiz dost kim olursa olsun Ya Allah’ın dostudur ya da şeytanın.

Basit bir sıvıdan yaratılan, doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar her noktada Allah’ın sevgisine, korumasına ve rahmetine muhtaç olan insanoğlu her konuda hata yapmaya müsait yaratılmıştır... Durum böyle olunca da Yüce Yaratıcı yer yer uyarıcılar göndererek kullarının doğru yolu bulmalarını istemiştir. Mesela;

Hayata gözlerini açan insanoğlunu bir çok din ile tanışma imkanı bulmuştur... Bu dinlerin biri dışındakilerinin tamamı kişiyi Cehenneme ulaştırır... İşte tam bu sırada ilahi rahmet devreye girerek;

“... Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar?..” (Al-i İmran: 3/83) diye dikkatini kendine çeker...

Kendisinin yardımı olmadan kulunun hata yapacağını bilen yaratıcı fıtratı muhatap alan dinin adını söyler:

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30/30)

Din seçiminde insanlara özgürlüğün verildiğini ‘Dinde zorlama yoktur...’ (Bakara: 2/256) ayetinde okuyabiliriz...

Bu anlattıklarımız dost seçimi için de geçerli... Bakın Yaratıcımız ne diyor:

“Kim Allah’ı Rasulunu ve iman edenleri dost edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide: 5/56)

Bu sese kulak verip vermemek tamamen insanların özgürlüğüne bırakılmış...

Her ne kadar da dostluk için zorlama olmasa da ben şahsen sizler gibi cennetimi düşündüğüm için; en güçlü, en şefkatli ve en sabırlıya dost olmak istiyorum...

O’nun benim dostluğuma hiç, ama hiç ihtiyacı olmamasına rağmen...

O’nun dostluğunu kazananların hem dünyada hem de ahirette başlarının ağrımayacağını ve korkulardan emin olunacağını biliyorum... Bu sebeple O’na dost olmak için ne gerekiyorsa onun yapılması lazım... Çünkü;

‘... Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.’ (Tevbe: 9/116)

Madem O’ndan başka dostumuz yok o halde ne duruyoruz!

 



 

 

 

 

 

 

 

İkinci Bölüm

 

Allah İle Dostluğun Getirisi Nelerdir?



 

 

 

 

 

Giriş

 

Egoist ve bencil yaratılan insanoğlu her bir amel sonrası ille de prim ister... Bu insanoğlunun fıtratında vardır... Şunu yaparsam bana ne var! Şöyle yaparsam bana ne var? gibi...

Siyer sayfalarını şöyle bir karıştırdığımızda böyle bir diyaloğun yaşandığını Rasulullah (s.a.v.)’ın amcasına yapmış olduğu davet sonrasında görebiliyoruz:

– Rasulullah (s.a.v.) amcasına;

“La ilahe illallah de, kurtul!” dediğinde,

“La ilahe illallah dersem bana ne var?” diyor... Yine benzer bir misal;

II. Akabe beyatında Peygamber (s.a.v.) hac mevsiminde medinelerle buluştu. Ve Peygamber (s.a.v.) beyat için medinelilerle anlaşmak istedi. O arada bazı medineliler dediler ki:

– Ya Resulallah! Biz sözümüzde bulunursak karşılığı ne olur?.. Resulullah (s.a.v.)

– ‘Cennet’ dedi. Bu söz üzerine Medineliler:

‘Elini uzat, beyat edelim’ dediler.[3]

Bizler de benzer bir talepte bulunarak;

“Allah ile kurulacak bir dostluğun ne tür bir getirisi olur? (hem bu dünyada, hem de öteki alemde)” diyoruz.

Yeni bir bölüm açarak bu sorumuza cevap bulmaya çalışalım.

 

1. Cehaletten Kurtulurlar.

 

Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar, büyük bir ihtimalle geleceklerini garanti altına almış olurlar;

‘Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)’dir. Onları karanlıktan nura çıkarır...  (Bakara: 2/257)

Yani, cehennem güzergahında cahil cahil giden kuluna, bir şekilde hidayet nimetinden tattırarak hat değiştirmesini sağlar... Yeni hat’tın adı;

– Kendisine, çevresine ve Yaradanına saygılı, adaletli ve elinden ve dilinden emin olunan bir insan’dır. Ve bu hattın yolcuları hiçbir durakta durmaksızın direk cennete giderler... Çünkü gerçek dost hiçbir vaadinden dönmez;

“Rabbimiz! Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme; şüphesiz sen va’dinden caymazsın!” (Al-i İmran: 3/194)

 

2. Şeytanın Vesveselerine Karşı Uyanık Olurlar

 

Allah’a dost olmanın belki de en büyük getirisi... Dostunun (Allah’ın) yardımıyla en büyük düşmana karşı uyanık olabiliyorsun...

Düşmana karşı uyanık olmak demek onun saldırı zamanı ve taktiğini önceden bilmek demektir.

‘Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.’ (A’raf: 7/201)

Allah’a dost olanlar, şeytanın her vesvesesin de Gerçek dostlarının şu nasihatını hatırlayıp Allah’ı zikrederek Şeytanı, def ederler.

‘Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü o, işitendir, bilendir.’ (A’raf: 7/200)

Çünkü Allah-u Teala her zaman kendi dostlarının yanındadır.

‘Şüphesiz ki benim koruyanım Kitab-ı indiren Allah’tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.’ (Araf : 7/196)

Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar şeytanın ağına takılırlar;

‘(Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar...’ (Araf: 7/202)

 

3. Huzurlu Olurlar

 

Yaşamayı çok seven insanoğlu yeşiliyle göz boyayan bu dünyadan ayrılmak istemez... Hayatı dolu dolu yaşamak için çırpınır durur... Rahat yaşamak ve ölmemek için her türlü tedbire başvurur...

Fakat bir türlü yaşlılığı başından savamaz... her saç telleri sırasıyla beyazlaşarak ‘kefen’ rengini verirler... Böylece muhataplarını huzursuz ederler... Hele de can ve maldan eksilmeyle sınandıklarında huzursuzlukları tavan yapar!

İşte tam bu sırada ilahi nasihata kulak veren insanoğlu şu vaadlerin muhatabı olur;

‘... Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.’ (Al-i İmran: 3/101)

Dostluk tercihini huzur verende kullananlar hayatlarından emin olurlar... Böylelikle onlar;

‘... Allah’ın dostlarına korku yoktur; Onlar üzülmeyecekler de.’ (Yunus: 10/62)

Hem neden korksunlar ki?! Nasıl olsa Allah’ın yazdığı isabet edecek...

Böylelikle her halukârda huzurlu olurlar... Hastalık gelir; sabrederler, günahları dökülür... Can ve maldan imtihan edilirler; sabrederler, sevap kazanırlar... Çünkü Allah dostları şunu çok iyi bilir;

‘Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur.’ (Necm: 53/43-44)

 

4. Gelecek Kaygıları Olmaz

 

İnsanları ümitsizliğe, cimriliğe ve vaktin büyük bir kısmını dünyaya harcamasına sebep olan, belki de tek sebep ‘Gelecekten endişe’ korkusudur.

Bu korku birçok haramlara da gebedir:

– Malın artması için olası bir; Yalan, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, rüşvet ve hatta yeri geldiğinde cinayet...

Bir de var olanın eksilmesi korkusu var... Bu korku da geleceği bir hayli endişelendirir;

– Cimrilik

– Sömürücülük

– Terazide hilelik...

Gelecek kaygısını taşıyan bir insan kolay kolay kanaat sahibi olamayacağından hayatının her keresinde endişeye rastlanır;

– Nasıl artırabilirim?

– Mevcudu nasıl korurum?

Tabiri caizse odun gibi bir hayat! Ve bu hayat dostluğa zarar verir;

‘Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymayın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.’ (Münafikun: 63/9)

Böyle bir endişeyi taşıyanlar vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu malları ve evlatlarıyla geçirecekleri için Allah’a pek vakit ayıramazlar.[4]

Peki nasıl olurda Allah’a dost olanlar böyle bir endişeyi yaşamazlar.

Kanaatimce; Allah, kimi dost kabul etmişse Ona, vaadlerine karşı müthiş bir güven ve tevekkül bilinci vermiştir. Haliyle, Allah’a dost olan kişi, hem ölüm öncesi, hem de ölüm sonrası rızıklanacağını bilir;

‘... Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir... (Talak: 65/3)

‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler va’detti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluşta budur.’ (Tevbe: 9/72)

Hz. Ebu Bekr (r.a) ve Hz. Ömer (r.a.)’ın infaktaki yarışı ve Rasulullah’ın: Tebük cihadına katılanlardan; Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ya:

‘Ailene ne bıraktın?’ sorusu üzerine;

‘Allah ve Rasulünü’ demesinin arkasındaki sır ne acaba?

 

5. Yardım Sever Olurlar

 

Gelecek endişesi olmayan bir insan mal’ı sevmez. Hele de biriktirmeyi hiç sevmez. Hem ne diye biriktirsin ki! Biriktiripte şu ikaza mı muhatap olsun;

‘... Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele.’

‘(Bu paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): “İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (Tevbe: 9/34-35)

Allah-u Teala, kendisine dost seçtikleri kişilerden, ‘gelecek endişesi’ korkusunu alır. Onun yerine cömertliği ve yardım severliliği verir.

Böylelikle Allah dostlarına dünya malı farklı bir boyut kazanır;

– Biriktirdikçe azalan,

– Verdikçe çoğalan.

Dünyaya karşı böyle bir bakış açısı yakalayan bir insan ecir avcısı olacağı için çevresine karşı oldukça yardım sever olur... Daha da ileriye giderek Resulullah’ın (s.a.v.) şu hadisindeki bahsettiği ecre de talip olurlar:

Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

“Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

“Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: ‘Onun burcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımdan vazgeçeceğini umarız” derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti.”[5]

 

6. İnsanlardan Sevgi ve Saygı Görürler

 

Kendisine küsmeyen her insan, çevresi tarafından sevilmek ve saygı duyulmak ister. Bu, insanın doğasında var olan fıtri bir istektir.

Fıtratın bu sesine kulak vermek isteyenler menfaatleri icabı ya yalakalık yaparak insanların sevgisini isterler ya da amellerine riya mikrobu bulaştırırlar.

Allah-u Teala kendisine dost olmak isteyenleri böyle bir sıkıntıdan kurtararak diğer insanların kalbine ilham edip (dost seçtiklerine) sevgi beslemelerini sağlar:

‘İman edip te iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.’

Bir Allah dostu Resulullah’ın (s.a.v.) yanına gelerek:

– Ey Allah’ın Resulü! Bana bir amel söyle ki - göster ki yaptığım zaman Allah da beni sevsin, insanlar da beni sevsinler.

Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

‘Dünyada zahid ol; Allah seni sever ve insanların elindekilerine göz dikme, insanlar da seni sever.’[6]

Subhanallah!

– Allah’ı sev; İnsanlar seni sevsin,

– Allah’a değer ver; İnsanlar sana değer versin,

– Allah’ın sevgisini kazanmak için salih ameller işle;[7] İnsanlar seni sevsin...

Gerçekten de Allah-u Teala; dostlarına iyi bir prim vaad ediyor;

‘Bana dost ol, insanlar seni sevsin...’

 

7. Zamanları Bereketlenir

 

Allah-u Teala her insana günlük, 24 saatlik bir kredi kartı verir. Kredi kartının kullanım alanlarında hiçbir zorlama yapmaz. İsteyen istediği yerde ve istediği şekilde kredilerini tüketebilir...

Bu kartı ister piknikte kullan, ister Tv izleyerek, ister seyahatte, ister eğlencede, ister nefsini sakinleştirmek için ne gerekiyorsa o yerde kullan...

Her yerde kullanabilinen bu kartın ilginç bir özelliği vardır... Yanlış kullanıldığında ya da gereksiz harcamalar yapıldığında öteki tarafta problem çıkarır...

Kredi kartı sahibine bir an önce kavuşmak isteyenler kartın arkasındaki şu uyarıyı dikkatle okurlar;

‘... her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş[8] yapsın...’ (Kehf: 18/110)

Allah’a dost olanlar, zamanlarını en iyi şekilde değerlendirip Rablerinin rızasını kazanmak isteyeceklerdir... Bunun için de;

‘... boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.’ (Furkan: 25/72)

Daha çok salih amel işlemeleri için uykularından ve nefsi arzularından fedakarlık yaparak zamanlarını bereketlendirirler... Çünkü Allah dostları için;

‘Ne kadar çok zaman; o kadar çok soru çözmek’ demektir.

 

8. Kanaatkâr Olurlar

 

Allah ile dostluğunu kuranlar sahip oldukları mülkü ya da günlük kazançlarını zenginlerin mal varlıklarıyla kıyas yapmayarak her halukârda kanaatkâr olurlar:

Bu bilinç onlara farklı anlayışlar da kazandırır:

– Sabrederler

– Şükrederler

– Sadece Allah’tan isteyecekleri için kimsenin eline bakmazlar.

– Hiç kimseye yük olmak istmezler.

Rabbin rızasını kazandıran bu tavır diğer insanların da sevgisini kazandırır... Biraz düşünüldüğünde Allah ile dost olmanın müthiş bir getirisi olduğu anlaşılır.

Allah ile dostluğunu kuramayanlar ise pek de kanaatkâr olamazlar. Mal varlıklarını sürekli zenginlerin mal varlıklarıyla kıyas yaparlar... Ve her halukârda kendilerini fakir hissederler... Böylelikle bir taraftan isyan ederken diğer taraftan zengin olmanın yollarını ararlar... Haliyle de vakitlerin büyük bir bölümünü dünyaya adamış olurlar..

 

9. Kötü Alışkanlıklardan Uzaklaşırlar.

 

Allah’u Teala yarattığı her insanın fıtratına iyilik ve kötülüğe giden yolları programlamıştır:

‘..., nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (Şems: 91/8-10)

 

Kötülükler                 İyilikler

Allah’a şirk koşmak....

Düşmanlık..............        Ziyaretleşmeler

Kin........                     Tefekkür

İftira......                     Cömertlik

Kumar...                     Sabır

İçki........                     Güzel ahlak

Dedikodu..............        Kardeşini nefsinden üstün tutma

Zina ......

Hırsızlık.        Doğru sözlülük

Yalan.....                     Yardımseverlik

 

Allah’a dost olmak istemeyenlere ya da Allah’a dost olmayı düşünemeyenlere; ister istemez kötülükler güzel gözükecektir.

Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar Allah’ın sevmediği amellerden nefret edeceklerinden kötülüklerden uzaklaşırlar.[9]

Böylelikle hayatlarının her karesinde doğruluk ve yardımseverlik görülür.

 

10. Konuklarına Sınırsız İkram Edilen Beldelerde Ebedi Bir Hayat Yaşarlar

 

Yani cennete girerler...Allah ile kurulacak dostluğun getirisinin son noktası da diyebiliriz buna...

Hastalığın olmadığı, alacak-vereceğin olmadığı, bunaltıcı sıcağın ve dondurucu soğuğun olmadığı, üzüntü, keder, kin, adam kayırma, adaletsizliğin olmadığı, tamamen zevkin ve sefanın hüküm sürdüğü beldelere konuk olmak!?

Böylesine büyük ve emsalsiz bir ödüle sahip olmak ancak ve ancak ona dost olmakla mümkündür...

İşte Allah’a dost olmaya çalışanlar hayatlarını Allah’ın rızası + cennete endeksledikleri için cennette derecelerinin artması için olanca gücünü harcarlar... Ve sonunda şu sesi işitirler;

‘... işte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız...’ (Araf: 7/43)

O Beldelere Bir Göz Atalım;

‘Allah ta onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve neşe verir. Sabırlarının karşılığı cennet ve oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar, orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır.’ (İnsan: 76/11-14)

‘... onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan su kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasındadır.’ (Vakıa: 56/27-33).

‘Şüphesiz muttakiler (ise) güvenilir bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme başlarında, ince ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar. Böyle olduğu gibi (ayrıca) onları, iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.Güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Sürekli yaşarlar) ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.’ (Duhan: 44/51-56).

‘Rahmanın kullarına vadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Onun sözü yerini bulacaktır. Orada boş söz değil, sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar. Kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız cennet işte budur.’ (Meryem: 19/61-63).


 

 

 

 

 

 

 

Üçüncü Bölüm

 

Allah’a Dost Olamamanın Götürüsü Nelerdir?



 

 

 

 

 

 

ALLAH’A DOST OLAMAMANIN GÖTÜRÜLERİ

 

 

Allah ile dost olmanın getirileri bunlarla sınırlı değil şüphesiz. Sadece önemli gördüğümüz konulara değindik...

Allah’a dost olmanın getirisini öğrenmek dostluk yolunda önemli bir adım; ancak bu işin bir de ‘dost olamamanın götürüsü’ gerçeği var...

Bir şeyin elde edilememesinin neye mal olacağını bilmek O şeyin önemini dile getirir.

Buradan hareketle Allah’a dost olamamanın ne tür bir götürüsü olduğunu bilmek Allah’a dost olmanın önünü açabilir diyebiliriz.

Yeni bir dosya açarak maddeler halinde konumuzu aydınlatmaya çalışalım:

 

 



 

 

 

 

 

 

Giriş

 

Kazancı büyük olan yatırımdan mahrum kalmanın götürüsü de aynı derecede büyük olmalı...

Dostluğunu kazananlara bu dünyada ve öteki alemde huzur ve mutluluk vaad eden Allah-u Teala, kendisinin dostluğuna ihtiyaç hissetmeyenlere de bazı vaadlerde bulunur... Özellikle de seçmiş olduğu yolun dikenlerinden ve nelere mal olacağından uzun uzun bahseder:

‘Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi!’ (Ankebut: 29/41)

Dostluk yatırımını Allah dışında kullananların misali örümcek yuvası sağlamlığında... Yani ufak bir üflemeyle bozulan bir dostluk...

Bu satırları yazarken kendisine dost olmak istediğim yaratıcımın şu örneklendirmesi geldi aklıma;

“Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar.” (Ankebut: 29/65)

Dostluk kavramının daha iyi anlaşılması için kendimizi bir anlık bahsedilen gemide hissedelim. Karadan yüzlerce mil uzaklıkta denizin tam ortasında bir nokta gibi olan gemide...

Aniden gök kararıyor, deniz; durgunluğunu devasa dalgalara bırakıyor... Ve müthiş bir fırtına! hemen arkasında fıtri bir korku;

– N’oluyoruz?!

Cevap çok açık;

– ‘Dostluk’ dersinden imtihan oluyorsunuz...

Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar kısa süren fıtri bir panikten sonra tevekkül ederler... Bilirler ki denizin sahibi de O, dalgaların sahibi de O, geminin sahibi de O... Yarattıklarının her türlü tasarruf yetkisinin sahibi de O...

Yine bilirler ki Allah’tan başka hiçbir dost kendilerini o girdaptan kurtaramaz...

Gemiye binmeden önceki dua ve tevekkülün aynısını gemide de sergilerler, inince de sergilerler... Sadece, başları sıkışınca Rablerine müracaat etmezler...

Çünkü onlar çok iyi bilirler ki gerçek dost iyi zamanda da hatırlayan ve hatırlanandır...

Dostluğunu şeytan ve dostlarına yatırım yapanlar da Allah’a yalvarırlar... Hem de ne yalvarış! Ellerini açıp Allah’a yalvarmalarıyla farkında olmadan bir gerçeği haykırırlar... Sanki Onlar şöyle derler;

– Allah’ım! Geminin sallanmasıyla örümcek yuvası misali sen dışında dost seçtiğimiz insanlar bizleri ne görür, ne yalvarmalarımıza kulak verir ne de bizleri bu sıkıntıdan kurtarır!

– Allah’ım! Sen bizleri gören ve işitensin!

– Allah’ım! Durgun denizi harekete geçirmeye gücü yeten ve tekrar sakinleştirmeye kadir olan bir tek sensin!

Yalvarmalar, kara görününceye kadar devam eder.

 

1. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Duaları Yanlış Adrese Gider.

 

Yaratılışı gereği her noktada Allah’a muhtaç yaratılan insanoğlu -imtihan için- sıkıntı ve musibetlerle denenir... Sıkıntılara ve el açıp yalvarmalara cevap verebilen tek merci; kullarının tercihlerine bakar...

Kimi eller, dua güzergahından sapmadan Rableriyle iletişim kurarken kimi eller de devayı başka adreslerde ararlar... İşte burada dost seçiminin getirisi ve götürüsüne rastlanır:

‘El açıp yalvarmaya layık olan ancak O’dur. O’nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suya ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kafirlerin duası hedefini şaşırmıştır.’ (Rad: 13/14)

 

2. Allah’a Dost Olmayanlar Cehaletten Kurtulamazlar.

 

Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın, Vahye kulak vermeyenlerin ferdi ve sosyal yaşantılarında birbirlerinden ilginç cehaletlere rastlarsınız...

Bir insan düşünün; konuşamayan, düşünemeyen ve saman yiyen bir hayvana, yani ineğe tapıyor!

Bir insan düşünün; yine bir insan eliyle yapılan camdan yapılan -nazar boncuğu- bir boncuğun nazarı def edeceğine inanıyor.[10]

Yine bir insan düşünün[11]; Aşağılık kompleksinden ciğer paresi kız çocuğunu diri diri gömebiliyor... Ya da açlık korkusuyla çocuklarını öldürebiliyor...

Aslında vahyi ihtiyaç hissetmeyen akıl, cehalet içinde yüzmek zorunda... Çünkü;

‘Allah, inananların dostudur, Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa! götürür...’ (Bakara: 2/257)

Hem de kapkaranlığa!

Allah’ın sözlerine kulak vermeyecek kadar karanlığa! Allah’ın var olan hükümlerini takmayıp unutkan[12] olan akılla hüküm koyacak kadar karanlığa!!

Sünnetullah, dünyanın her yerinde ve çağın her saniyesinde hiç aksamadan işler;

Allah; kendisini dost seçmeyenleri karanlığın ortasında yanlız bırakır... Ve hiçbir güç (kendisi dışında) Onları orada aydınlığa çıkaramaz...

Çünkü;

‘... Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.’ (Tevbe: 9/116)

 

3. Allah’a Dost Olmayanlarda Rızık Endişesi Görülür.

 

Allah’a dost olanlar daha kendileri doğmadan önce dünyadaki yiyecek ve içecek miktarlarının önceden yazıldığına iman ettikleri için rızık endişesi yaşamazlar... Bilirler ki,

“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir...” (Hud: 11/6)

İmtihanları gereği gelen rızıkta bir azalma ya da artma olduğunda, akıllarını suçlayıp -övmezler... Bilirler ki o an gelen sorunun cevabı 3 seçeneklidir:

– Sabır

– Şükür

– Ve isyan...

Onlar ilk ikiyi işaretlerler...

Allah’a dost olmayanlar rızık veren mercinin -her ne kadar da rızkı veren Allah olduğunu söyleseler de- Akılları, devletleri ya da patronları olduğuna inanırlar...

Böylelikle rızık konusunda şirk virüsüne müptela olmuş olurlar...

En ufak bir sıkıntıda, ‘aç kalırım’ korkusu iradelerinin önüne geçer ve çorbadaki kaşık sayısını azaltmak için çocuklarını öldürürler... Böylelikle rızıklarının azalmayacağına inanmış olurlar... Oysa ki;

‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’a aittir...’ (Hud: 11/6)

Dünkü cahiliyye aç kalırım diye çocuklarını öldürürken, bu günkü cahiliyye bakamam korkusuyla bir ya da iki taneyle yetinmek durumunda kalıyor...

Dostluğunu ‘ER-REZZAK’tan yana kullananlar;

‘... (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.’ (Hadid: 57/7)

İlahi piriminden yola çıkarak;

‘... mallarını gece, gündüz, gizli ve açık infak ederler.’ (Bakara: 2/274)

Hem de;

‘... bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar...’ (Bakara: 2/236)

‘Er-Rezzak’a dost olmayanlar geleceklerini kurtarmak adına mal üstüne mal yığarlar... Haliyle de azalır korkusuyla cimrileşirler...

Bakalım en büyük dost cimrizedeler için ne diyor;

‘Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.’ (Al-i İmran: 3/180)

 

4. Allah’ı Dost Seçmeyenlerin Yapmış Oldukları Hayırlar Boşa Gider:

 

İnsanları yaratarak kendisine -her konuda- itaat edilmesini isteyen büyük yaratıcı, insanların fıtratına bazı şeyler programlamıştır:

 

Güçlüye karşı boyun eğme

Mazluma karşı acıma hissi...

Yardımlaşma duygusu

Cinsellik vs.

Dünyanın her yerinde -ihtiyaç sahibine karşı- yardım etmek isteyen insanlara rastlamak mümkün...

Kimi insan vardır fıtratın devreye girmesiyle pamuk ellerini cebine götürürken, kimi de; Fıtrat + Sevap mantığıyla hayır işlemeye çalışır...

Sadece fıtratın devreye girmesi ‘riya’ya gebedir... Yapılan hayırlarda daha çok gösteriş ve adının anılması vardır...

– Cami yaptırırlar; Adı konur.

– Okul yaptırırlar; Adı konur.

– Çeşme yaptırırlar; Adı konur.

Akılları sıra bazen;

– Namazımız yok ama; Yapmış olduğumuz hayırları hangi müslümanlar yapıyor!’

Ya da

– Yaptıklarımız ibadet değil mi? diyerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar...

Oysa ki bir amelin Allah katında kabul edilebilmesi için

Kur’an ve Sünnet ‘kanunlara uygunluk + İhlas’ şartı vardır...

Allah ile dostluk kurmayanlar –kuramayanlar- ömürlerinin sonlarına doğru biriktirmiş oldukları malların tamamına yakınını hayır! kurumlarına hibe ederler...[13]

Yapmış oldukları hibe, Allah katında şöyle karşılanır:

“Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, Onların Allah ve Rasulünü inkar etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka birşey değildir.” (Tevbe: 9/54)

‘Biz onların işlediği her ameli ele alıp saçılmış toz zerreleri yaparız.

Onlar, yapmış oldukları hayır! ameline karşılık -dünyada- bir ‘Plaket’le ödüllendirilirken, Allah ile dostluğunu sağlam temellere atanların hayır amellerinin dünyadaki karşılığı;

‘Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir...’ (Sebe: 34/39)

iken,

Ahiretteki karşılığı ise;

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz danedir.”

 

5. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar Nefs’lerinin Dostu Olurlar.

 

Yüce yaratıcı yarattığı her insana; kötülüğü emreden nefs ile, iyiyi kötüden ayırd edebilecek bir akıl vermiştir.[14]

Vahiyle desteklenen akıl; nefsin dizginlerini ellerinde tutar. Her kötülüğü emredişte, gerçek dostunun bir uyarısı -nasihatı ile susturmaya çalışır... Ve genelde nefsine karşı galip gelir...

Aynı başarıyı Allah ile dostluğunu kuramayanlarda göremezsiniz... Onlar için, nefs ne diyorsa O!

Bakalım Allah-u Teala nefs’i nasıl tanımlıyor:

“... Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka...” (Yusuf: 12/53)

Hz. Yusuf’un ağzından çıkan cümleler;

“... Nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder...”

Hele de ilahi yardım yoksa! O nefs kişiyi cehenneme kadar sürükler... Çünkü nefsin dini yoktur... Çünkü nefs kişinin hayvanlar gibi -hatta daha da aşağılık bir şekilde yaşamasını ister... Çünkü nefsin işi bu...

Kötülüğü emreden nefsin muhatabı Peygamber bile olsa,[15] -dostluk eli uzatılmadığında- başarılı olması için hiçbir sebep yok...

Bir Peygamberin nefsi ile mücadelesi Kur’an’da şöyle dile geliyor:

‘Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel.” dedi. O da “Haşa, Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, Zalimler iflah olmaz!” dedi.’

‘Andolsun ki, kadın O’na meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik) Şüphesiz O ihlaslı kullarımızdandı. (Yusuf: 12/23-24)

Kendinizi bir anlık Hz. Yusuf yerine koyun...[16] Aynı odada... Allah’tan başka gören yok... Tövbe kapısı ardına kadar açık... İnsanlara örnek olmaya çalışan bir uyarıcısınız...

Çok çok dikkatli olmanız gerekmesine rağmen o bayana meylediyorsunuz...

Nefsiniz bir - sıfır öne geçecekken ilahi bir uyarıyla kendinize geliyorsunuz... Daha doğrusu;

‘... Kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir!..’ (Kasas: 28/50)

ayetine muhatap olacakken, dostluk yatırımını ilahi güçten yana kullandığınız için O sizi nefsinizle baş başa bırakmıyor ve

‘... Allah’tan bir uyarıcı olmaksızın...’  (Kasas: 28/50) la destekliyor.

Hülasa; Allah ile iletişim halinde olmayan her irade, nefsin sesine kulak verir. Kişinin, kendi nefsi ile dostluğu Onu ilahlaştırmaya kadar vardırır...

‘Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?’ (Casiye: 45/23)

Aman Allah’ım! Allah’ı kendilerine dost seçemeyenler -seçmeyenler ne kadar da zarardalar!.. Hakka karşı kulağın sağır, gerçeklere karşı gözün kör ve inanışa karşı kalbin mühürlü!

 

6. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar ‘Huzur’suz Olurlar.

 

Allah ile dostluğunu kuranlar kendilerine isabet eden her türlü musibete sabrederler... Bilirler ki yapacakları sabrın karşılığında Allah ile beraber olmak var;

‘... Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)

Yine bilirler ki;

‘... Allah sabredenleri sever.’ (Al-i İmran: 3/146)

Ve yine bilirler ki;

‘... Yalnız sabredenlere, mükafâtları hesapsız ödenecektir.’ (Zümer: 39/10)

Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar,

Nefislerine (Can’a) isabet eden musibetlere karşı aynı sabrı gösteremezler... Sabır yerine isyan seçeneğini tuşlarlar... Dünyayı cennet gördükleri için o zevkten mahrum kalmak sıkar ruhlarını... Huzursuz olurlar... Dünyaları kararır... Çünkü; Allah, sadece kendi dostlarının kalbine huzur ve güven verdi;

‘... Allah, o (mü’min)lerin kalplerinden geçeni bildiği için onların üzerine huzur ve güven indirdi...’ (Fetih: 48/18)

Huzur ve güvenin vaad etmediği tüm dostluklar ‘suni’dir... Ve menfaatlerin bittiği yere kadardır...

 

7. Allah İle Dostluğunu Kuramayanlar İnsanların En İyi Şekilde Nasıl Mutlu Yaşayacaklarını Bilemezler.... Kendileri de Mutlu Olamazlar.

 

İnsanlar toplum içinde mutlu yaşayabilmesi için bazı kanunlara ihtiyaç hissederler... Çünkü insanın olduğu yerde adeletsizliklerin, haksızlıkların, tartışmaların olması kaçınılmazdır... Haliyle tamamen kendi fıtratlarına uyumlu ve adaletin ön plana çıktığı bir yönetim altında yönetilmek isterler...

Kur’an ve hadislerin girmiş olduğu topraklarda iki tür yönetim şekliyle karşılaşırlar;

– İlahi ve

– Beşeri yönetim

Yani; İnsanların en iyi şekilde nasıl yaşayabileceğini sadece Allah bilir. Ya da;

İnsanların en iyi şekilde nasıl yaşayacaklarını pis bir sıvıdan yaratılan insan bilir...

Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar insanların fıtratını en iyi bilenin kanunlarına uymak isterler... Çünkü bilirler ki o kanunlarda adam kayırmak yok, haksızlık yok, yolsuzluk yok...[17] Yine bilirler ki o kanunlara uyulduğunda bu tarafta mutlu olunurken diğer tarafta ucu cennete kadar gider...

 

8. Meleklerin Dostluğundan Mahrum Kalırlar..

 

Günah işlemeye meyyal yaratılan insanoğlu ara sıra şeytanın vesveselerine kulak vererek günah işler... Bu mükemmel dinin sahibi de kullarına acır ve tövbe kapısını gece-gündüz açık tutar.

Dostluğunu kendinden yana kullananlar, işledikleri günahların hemen akabinde tövbe ederek;

“Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip te sonra tez elde edenlerin tövbesidir; İşte Allah bunların tevbesini kabul eder...” (Nisa: 4/17)

Rablerinin sevgisini kazanırlar:

‘... Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever...’ (Bakara: 2/222)

Allah’ın sevgisini kazanan her kul tövbe için ellerini açtığında, belki de milyarlarca nurdan eller O’nun için Rablerinden bağışlanma dileyerek dualarına eşlik ederler;

“Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler)” (Mü’min: 40/17)

Düşünsenize bir! Günah işleyen sizsiniz, bağışlanmanız için Rablerine yalvaranlar; Melekler... Ve böyle bir diyalog’tan habersiz yaşayıp günah işleyen sizsiniz, milyarlarca ağızdan bağışlanmanızı isteyenler; melekler!..

Bunu izah edecek hiçbir akıl tanımıyorum! Olsa olsa Rabbimizin kendi dostuna özel bir rahmeti!..

Bir anlık işlediğiniz günahtan sonra bağışlanmak için iki ellerinizi göğe doğru açtığınızı ve aynı anda gökyüzünde milyarlarca meleğin;

“Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy...”

‘Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.’ (Mü’min: 40/8-9)

Buna inanın ki babanız bile adınıza böyle bir duada bulunmaz!

İşte, Allah ile dost olmak isteyenler yapacağı tövbe ve dualarının arkasına milyarlarca meleği de alarak bağışlanma olasılığını yükseltirler...

Peki, dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanlar?

 

9. İzzeti Yakalayamazlar... Yani Zillet İçindedirler.

 

Zayıf yaratılan insanoğlu güçlünün yanında yer alarak geleceğini temin altına almak ister... Ve karşısına iki farklı güç çıkar;

– Allah ve dostları

– Şeytan ve dostları

Gücü, görüntüde - barut’ta - arayanlar zillet dosyasına adını yazdırarak izzetli olduğunu zannederler... Oysa ki;

“Mü’minleri bırakıp ta kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa: 4/139)

 

10. Sıkıntılı Bir HayatYaşarlar.

 

Allah’a dost olmayı ihtiyaç hissetmeyenler her ne kadar da şaşalı bir hayat yaşıyorlarmış gibi görünselerde iç dünyaları hiç de öyle değildir... Bir defa dünyayı çok sevdikleri için bu beldeleri terketmekten çok korkarlar...

Dünyada dolu dolu yaşamaları için çok çalışmak zorunda kalıp kaybetmeme korkusu yaşarlar... Yaşadıkları bu iç sıkıntı dönem dönem dışa da yansır. İflas, Psikolojik hastalıklar, intihar vs...;

Bakalım büyük dost; aday dışı olanlar için ne diyor;

‘Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.’ (Taha: 20/124)

Dünyadaki çektikleri sıkıntının uzantısı taa Cehenneme kadar gidecek... Hem burada, hem orada...

 

11. Allah Tarafından ‘Akılsızlar’ Olarak Suçlanırlar.

 

Hiçbir canlı ya da cansızın maddi ve manevi yardımına ibadetine ve dostluğuna hiç ama hiç ihtiyacı olmayan Allah-u Teala, kendisine dost olmak istemeyenleri akılsız olarak adlandırır;

‘(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünemezler.’ (Bakara: 2/171)

Bakmak ve görmek farklı şeylerdir... Allah’a dost olanlar her hangi canlı ya da cansıza baktıkları zaman, yaratıcının büyüklüğünü görürler... Dost olmayanlar ise bakar, bakar, bakarlar... Sadece bakarlar... Görmelerine Allah izin vermez!

Çünkü Allah-u Teala kendisine dost edinme ihtiyacı hissetmeyen kulunun gözüne perde, kulaklarına da tıpa taktırmıştır... Onlar göremezler, işitemezler de...

‘Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.’ (Yunus: 10/100)

‘Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.’ (Bakara: 2/7)

‘Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.’ (Bakara: 2/18)

 

12. Sapıklıkla Suçlanırlar.

 

Allah’a dost olmayı ihtiyaç görmemek demek basit bir sıvıdan yaratıldığını unutup, Allah’ın direktifleri doğrultusunda yaşamayı düşünmemek demektir...

Başka bir deyişle Allah’ın bunca ikramlarına rağmen gereken teşekkürü yapmayı düşünmemek demek olduğu için Allah tarafından hem nankörlük olarak hem de sapıklık olarak suçlanırlar;

‘Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.’ (Furkan: 25/44)

‘... Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.’ (Kasas: 28/50)

‘Şüphesiz biz insana (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.’ (İnsan: 76/3)

Dostluğunu Allah’tan yana kullananlar baktıklarında görürler demiştik. Onlar gerçekten de Rableri tarafından doğru yol gösterilince (Peygamber, davetçi ve Kur’an) Rablerinin bu hidayetine karşı şükrederler...

Bakıp da görmeyenler ise her konuda olduğu gibi nankörlük suçlamasını talep ederler.

Bu sayfaya kadar, dostluğunu Allah’tan yana kullananların hem dünyada hem de Ahirette mutlu olacağını, dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanların ne kadar da huzursuz yaşadıklarını ve yapmış oldukları ‘hayır!’ların boşa gittiğini ve dostlarının ahirette kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını gördük...

Allah’a hamd olsun ki bizleri gaflet uykusundan uyandırdı... Yine hamdolsun ki kendisine dost olmamız için Peygamberi ve beraberinde hayat klavuzumuzu -dostluk mektupları- gönderdi.

 

Eti Kemiğinden Ayıran ve Konuklarına Kanlı İrin İkram Edilen Beldelere Konuk Olurlar

 

Allah ile dostluğun kurulmamasının en son götürüsü;

‘Cehennem’

Dostluk seçiminde hiçbir zorlama yapmayan Allahû Teâlâ, kendini dost seçmek istemeyenlerin akibetinin cehennem olduğunu hatırlatır;

‘... bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.’ (Mü’min: 40/60)

Dostluğunu Allah’tan yana kullanmayanların konaklayacağı mekanlara şöyle bir göz atalım bakalım onları nasıl bir ortam bekliyor:

 

Allah’a Dost Olmak İstemeyenlerin Konaklayacakları Mekanlar:

 

‘Şüphesiz ki ayetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı duysunlar diye, kendilerine değiştirecek başka deriler vereceğiz...’ (Nisa: 4/56)

İşte o kâfir olanlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bu kaynar su ile karınlarında olan şeyler ve derileri eritilir. Onlar için, bir de demirden kamçılar var. Her ne zaman ateşten, onun ızdırabından çıkmak isterlerse, yine içine döndürülürler ve onlara: Haydi tadın yangın azabını denir.”

‘Kaynar bir kaynaktan içirilirler. Onlara (Hayvanların bile sakınıp yiyemediği )bir nebattan başka yiyecek yok. O ne besler ne açlıktan kurtarır.’ (Ğaşiye: 88/5-7)

Ya Rabbi! Sana dost olmamak ne büyük bir kayıp!

Allah ile dost olmanın getirisini ve götürüsünü az çok anlattık...

Asıl konumuz olan, Allah ile dostluk nasıl kurulabilir? sorusuna cevap aramadan önce;

– ‘Allah ile dostluğun önündeki engeller nelerdir?’, sorusuna cevap bulmamız lazım...

Allah (c.c.) ile Dostluğun önündeki engelleri kaldırırsak yolumuzu açmış oluruz... Artık giriş yapabiliriz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Dördüncü Bölüm

 

Allah İle Kurulacak Dostluğun Önündeki Engeller

 



 

 

 

 

 

 

Giriş

 

Allah ile dostluğa giden yollar olduğu gibi o yollar üzerinde engel olmaya çalışan nesneler de vardır.

Allah ile dostluğun sağlanması için, bir taraftan dostluğa giden yollar diğer taraftan da dostluğa gidecek yollardaki engeller araştırılmalı.

Böylelikle kurulacak muhtemel bir dostluğun da önünü açmış oluruz.

Şimdi de maddeler halinde Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellere şöyle bir bakalım;

 

1. Allah’ı Gereği Gibi Tanımama

 

Dünyanın neresinde olursa olsun;

‘Kişi tanındığı oranda sevilir’

Bu Allah için de böyledir... Kendisini tanıdığımız oranda sever ve tavsiyelerine kulak veririz...

Peki Allah’ı nasıl tanıyacağız?

Sadece isim ve sıfatlarının ezberlenmesiyle Allah (c.c.) tanınmaz...

Kanaatimce Allah’ın varlığına iman ettikten sonra Kur’an ve Sünnet ışığında isim ve sıfatlarını kendi nefsimizde ve tabiattaki tecellisinde görüp iyi bir tefekkürle tanınır.

Ve böylece günün her saatinde Allah’ın gücünü, büyüklüğünü, merhametini ve diğer sıfatlarını görerek kendisiyle sıcak bir dostluk kurmuş olabiliriz...

Bana öyle geliyor ki Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rezzak, Es-Semi, El-Basar, El-Ğaniy, El-Kahhar ve El-Alim isim ve sıfatları yeterince bilinmiyor...

Bir insan düşünün, Allah’ın merhametinin bol olduğuna iman etmiş, fakat iyi bir Kahhar olduğunu unutmuş... haliyle Allah’ın tavsiyelerine pek de kulak vermeyip;

‘Nasıl olsa affeder’ diyecek ve Allah’ı eksik tanıdığı için dostluğu zarar görecek...

Yine bir insan düşünün, Allah’ın Et-Tevvab sıfatını unutmuş, yapmış olduğu günahlar aklına geldikçe ümitsizliğe düşüp tövbe ihtiyacı hissetmeyerek;

– ‘Bu kadar günahtan sonra ben olsam affetmem, Allah nasıl affedecek’ diyor...

Yine bir insan düşünün, Allah’ın Er-Rezzak sıfatını sadece gökten yağmur, yerden bitki, sebze ve meyve vermesine bağlıyor... Böyle bir bilgiye sahip olan herkes patronunu rızık verici olarak görecek...

Sonuç olarak diyebiliriz ki Allah’ın isim ve sıfatlarını gereği gibi öğrenirsek dostluğumuzun önünü açmış oluruz...

Unutmayalım ki dostumuzu tanıdığımız ve sevdiğimiz oranında fedakarlıkta bulunuruz...

 

2. Dünya Sevgisi

 

Allah-u Teala, malla imtihan (infak-zekat ve Allah için dünya malından vazgeçiyor mu geçmiyor mu?) için tüm insanların fıtratına dünya sevgisini programlamıştır:

“Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Ali İmran: 3/14)

Dünya malı sevgisi niçin insanlara sevimli kılındı? sorumuzun cevabını Kehf: 18/7’de buluyoruz;

‘Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık.’

‘Dünya malı sevgisi nasıl olur da Allah ile dostluğumuza zarar verir?’ sorusuna geçmeden önce, dünyanın Allah katındaki değeri ya da dünya malına bakış açımızın ne olması gerektiğine bakalım...

Şunu anlatmak istiyorum;

Madem dünya sevgisi mikrobu dostluğu zedeliyor o zaman bu mikrobu iyi tanımak lazım ki panzehirini bulalım...

 

a. Dünyanın Allah Katındaki Değeri

 

Allah’ın en sevgili kulunun bir hadisiyle başlayalım;

‘Dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı değerinde olsaydı, kafirlere su vermezdi...’

Dünyanın tamamı kendisinin olmasına rağmen Allah-u Teala dünyayı sevmiyor ve sevmemizi de istemiyor... Çünkü dünya ve içindekilerin tamamı imtihan salonu ve imtihan malzemeleri (soruları)

“Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık.” (Ahkaf: 46/3)

“Hanginizin daha iyi salih amel işlediğini belirtmek için ölümü ve dirilmeyi yaratan O’dur. O güçlü ve bağışlayandır.” (Mülk: 67/2)

 

b. Allah, Dünyayı (Dünya Hayatını) Nasıl Tanımlıyor?

 

Yeni aldığınız bir elektronik aletin kutusunda garanti belgesi ve kullanım klavuzunu görürsünüz... Aldığınız ürünün kalitesini (dayanıklılığını) ve en iyi ne şekilde kullanılacağını o ürünü imal edenler daha iyi bildikleri için kullanma klavuzu ile birlikte satarlar...

İnanın sistem aynı!

Önümüzde yeşili-mavisiyle bir dünya ve eşya; yanımızda o eşyanın kullanım süresini ve nasıl kullanılacağını gösteren bir belge (Kur’an ve Hadisler).

Eşyayı doğru kullanmak, klavuzu doğru okumakla orantılı olduğu için, eşya sahibine soruyoruz;

– Allahım! bize dünya hayatını ve eşyayı tanıtır mısın?

Cevabın gelmesi uzun sürmez;

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am: 6/32)

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka birşey değildir”. (Hadid: 57/20)

İnanın ki sevsek de sevmesek de dünyanın Allah katındaki değeri;

‘Çer-çöp’

 

c. Dünya Malının Kullanım Süresi

 

Mülkün sahibi olan Allah-u Teala mülkünden dilediği kuluna dilediği miktar verir... Vermiş olduğu dünya malının kullanım süresini de kendisi belirler... Bir insanın uzun yıllar zengin yaşaması o’nun zeki oluşundan ya da ticari zeka’sından değildir...

Zenginlik vasfını kullanım süresi değişkendir... kimi ömür boyu zengin yaşarken kimi 10 yıl, kimi bir yıl, kimi de 1 ay...

Biz, konumuz gereği ömür boyu zengin yaşayan bir insanı ele alalım...

Kaç yıl zengin olsun?

– 150 yıl...

Sonra?

– Ölüm...[18]

 

Dünya Malı Sevgisi Nasıl Olur da Allah İle Dostluğu Zedeler?

 

Allah, dünya ve içindekilerin sevgisi tek bir merkezde toplanır;

‘Kalp.’

.............. ................ ........ Allah

.............. ................ ...... Dünya

.............. ................ ....... Kadın

.............. ................ ......... Evlat

..................... ......................... ................... V.s.

Sevgilerin toplandığı 2. bir kalp olmadığı için birinin sevgi oranı arttığında otomatikman diğerlerinde azalma olur...

Allah sevgisi arttığında, diğer birimlerdeki sevgilerde azalma, dünya ve içindekilerin sevgisi arttığında da Allah sevgisi azalacaktır...

Asıl sorumuza geçebiliriz;

Nasıl olur da dünya sevgisi Allah ile olan dostluğumuza zarar verebilir?

Şu bir gerçek ki dünyayı seven kişi malının artması ya da mevcut malının korunması için vaktinin büyük bir kısmını ticarete, zihninde de ‘nasıl zengin olabilirim’ diye düşüncelere yer ayırır...

 

..................... ......................... ......................... ......................... ......................... .      Allah Sevgisi

Dünya

Hangi tarafa yaklaşırsan diğerinden uzaklaşırsın.

Dünya sevgisi nankörlüğe, cimriliğe ve Allah yolunda can ve malla cihad etmek istememeye gebedir.[19]

Dünyayı seven kişi rahat yaşamak isteyeceğinden malına, evladına ve sosyal yaşantısına zarar gelmesini istemeyeceğinden, sonunda sabrı getiren amellerden uzak durur... Yani dikensiz yolu tercih eder.[20]

Bir de bakarsın ki Tövbe: 9/24’ün muhatabı olmuşlar. Okuyoruz;

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”

Dünyayı seven insan rahat yaşamak ister demiştik... bakalım Dost olunmaya çalıştığımız Allah-u Teala rahat yaşamak isteyen dost adaylarına ne diyor;

“Mü’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı...” (Nisa: 4/95)

Kalbine dünya sevgisi tohumunu atan kişi, infak ayetleri karşısında oldukça zorlanır... Çünkü kalbe ekilen tohum gün geçtikçe filizlenir ve tüm hücrelere yayılır... O saatten sonra ha malın kırkta birini vermiş ha bedeninin kırkta birini...

Malından vereceği her infak, ciğerinden sökülen bir parça gibi olur adeta...

Akla şöye bir soru gelebilir;

– Allah-u Teala neden vermiş olduğu malı tekrar geri ister?

Yanıtı çok olan bu sorunun en öne çıkan cevabı, bence;

‘Sevgi ve dostluğun test edilmesi’

Madem Allah sevgin dünya sevgisinden daha çok, o zaman hangisini seviyorsan onun sözünü dinlersin.

Haliyle de yapılan her infakta sevdiğinin beğenisini (rızasını) kazanırsın;

‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.’ (Ali İmran: 3/134)

‘Dünya malını sevmek cimriliğe gebedir.’ demiştik... Bakalım Allah-u Teala cimriler için ne diyor;

‘İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.’ (Muhammed: 47/38)

Sizce, cimri olan bir insan Allah’a karşı sevgisini nasıl ispat edebilir?

 

3. Ölüm Gerçeğini Unutmak.

 

Başka bir deyişle yaşadığımız her saniyenin, aldığımız her nimetin hesabını vereceğimiz bir günü unutmak...

Otokontrol mekanizması sayılan her an ölebilirim düşüncesi hem imtihanda uyanık olmamızı sağlar hem de daha çok salih amel işlememizi... Ve haliyle de işlenen her salih amel bizleri hem Allah’a yakınlaştırır hem de dostluğumuzu perçinleştirir...

İnsan fıtratını çok iyi bilen Allah-u Teala sevenlerinin bir an önce kendisine kavuşmak isteyeceğini bildiği için, dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;

‘... Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.’ (Kehf: 18/110)

Allah ile dostluğunu kuran bir insan ölümün ne zaman geleceğine pek aldırmaz... Ama ne şekilde olacağı yakınen ilgilendirir kendisini...

Her an katına çıkabilirim düşüncesi az hata yapmayı sağlar... Haliyle de yanına alnı ak çıkmak için dostunun en sevdiği amelleri işleyerek sevgisini ispat eder...

Ölüm gerçeğini -sevgiliyle buluşma gününü- unutan insanda aynı heyecanı göremezsiniz...

Başkalarına uğrayan ölümün kendisine çok sonraları geleceğini zannettiği için gündeminde pek de yer almaz...

Geleceğini dünya malına yaparken farkında olmadan sevgi melekesini de dünyadan yana kullanır...

Böylelikle bir taraftan çocuklar gibi dünya oyuncağıyla oynarken diğer taraftan hazırlıksız yakalanır...

Sevgilisinin en sevdiği elbiseyi giyen, en sevdiği kokuları süren ve en sevdiği çiçekle gelen ile, söz verdiği saatte gelmeyen ve üstü başı dağınık bir kişinin aşkları aynı olur mu?

 

4. Nasıl İmtihana Tabii Tutulduğunu Bilememe...

 

Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyen bir şahıs niçin yaratıldığını ve ne tür sorularla imtihana tabi tutulacağını bildiği için hazırlıklıdır...

Özellikle de musibet soruları -can alan ve can yakan sorularının- doğru yanıtı ‘sabır’ olduğu için;

‘İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un’ derler... böylelikle hem Allah ile beraber olurlar,

‘Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)

hem sabırlarının karşılığında pirim alırlar;

“... Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.”

“İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.”

“Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder.”

“Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.

Hem de musibet imtihanıyla günahları dökülür...

Allah ile dostluğunu kuramayanlar ne tür sorularla imtihana tabi tutulduklarını bilemedikleri için günahların dökülmesine ve ‘sabır’la dostluğun perçinleşmesine vesile olan musibet soruları karşısında şoke olurlar...

‘Bunca insan varken bütün bunlar bizi mi buldu?’ diyerek tek bir yanlışla tüm doğrularını götürürler...

O yüzden, Can’a ve Mal’a zarar dokunduracak tüm soruların yanlış çözümü dostluğu zedeler.

 

5. Kader İnancının Anlaşılamaması

 

Kader inancı imanın bir parçası olması hasebiyle Allah ile kurulacak dostlukla yakından ilgilenir.[21]

Kader inancında hiçbir takıntısı olmayan bir insan zorluklara ve musibetlere karşı müthiş bir sabır ve tevekkül örneği sergiler...

Çünkü bilir ki;

‘... Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.’ (Tövbe: 9/51)

‘Dostluğa zarar verebilecek darlık anında bilir ki;’

‘Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir.’ (Enam: 6/17)

Kendi nefsine ya da ailesine bir zarar geldiğinde, (Kim vesile olursa olsun) Allah’ın kontrolünde ve dilemesiyle olduğuna inandığı için hiçbir zaman Allah’ı suçlamaz...

Çünkü bilirler ki;

‘O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.’ (Enam: 6/18)

Ve böylelikle hem ticari hayatlarındaki zarar etme durumlarında, hem sağlık problemlerinde, hem de ani doğa olaylarında Allah’a karşı kırgınlık duymazlar...

Aynı rahatlığı kaderzedelerde göremeyiz. Her musibet sorularında dil ile söylemeselerde hep Allah’ı suçlarlar... Haliyle de ne O’nun tavsiyelerine kulak verirler ne de O’nunla dost olmak isterler...

 

6. İbadetlerden Lezzet Alamama

 

Allah ile dostluk frekansını yakalayanlar hem yaratılış gayesini, hem niçin ibadet etmeleri gerektiğini hem de yapmış olduğu salih amellerle Allah’a nasıl bir mesaj verdiklerini bildikleri için hem ibadetlerinde lezzet alırlar hem de dostunun sevgisini kazanırlar...

Allah’ın sevgisini kazanmak için nefse en ağır gelen ameller karşısında en ufak bir tereddüte düşmeden girişirler;

‘Nice erler vardır canlarını feda ederler...’

‘Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice evler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlarlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzab: 33/23)

Allah ile dostluğunu kuranların ibadet hayatında dudakları uçuklatacak amellere rastlanır;

‘Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...’ (Haşr: 59/9)

‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar...’ (Al-i İmran: 3/134)

Düşünsenize bir; ihtiyacınız olduğu halde dostluğunuzun sevgisini kazanmak için gözünüzü kırpmadan infak ediyorsunuz?..

Allah ile dostluğunu kuramayanlar, başka bir deyişle sevgi frekansını yakalayamayanlar isteyerek, canı gönülden ibadet etmezler...

Tat almadıkları her ibadetten soğurlar... Gün gelir Allah’a dost olabilme kaygısından tamamen uzaklaşırlar...

Allah’ın sözleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde dostluğunu kuranlara ve kuramayanlara farklı hitap ettiği görülür...

Birine tamamen tavsiye gibi gelen emir diğerine tehdit gibi gelir;

Rabbine;

– ‘Tamamen gönülden, Allah’ım! Yaratılış gayemi ve bana verdiğin ikramları biliyorum. Canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Biliyorum ki yapacağım her teşekkürle senin sevgini ve dostluğunu kazanacağım... Ama sana nasıl yaklaşılır, bilmiyorum. Sen söyle ben yapayım!’

Bu zihniyetle ibadet kapısını tık tıklayanlara emirler şöyle yumuşayarak gelir;

 

Dostluğunu Kuranlar...........

.....................

“Onlar ki, ayakta iken, otururken, yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde derinlemesine düşünürler.” (Al-i İmran: 3/191)

“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır…” (Nur: 24/37)

“İman edip te Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal: 8/74)

“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir.” (Tevbe: 9/44)

“Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”

“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (Mü’minun: 23/9)

 

Dostluğunu Kuramayanlar

 

“Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun.” (Zümer: 39/22)

“Hac ibadetlerinizi bitirince babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.” (Bakara: 2/200)

“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katında bir yardımcı yolla” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz” (Nisa: 4/75)

“(Ey mü’minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.” (Tevbe: 9/41)

“…Bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 19/59)

“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan korkun. O, huzurunuza varıp toplanacağınız Allah’tır.” (En’am: 6/72)

Örnekleri çoğaltmak mümkün... Hemen hemen her ibadet konularında; Önce; uyarı sonra sırasıyla emir ve tehdit...

Yukarıdaki şemadan da görüldüğü gibi, dostluğu yakalayamayanların ibadetleri zoraki, ya da lütfen!. dir. Haliyle de lezzet alınmayan bir ibadet dostluğa zarar verecektir...[22]

Dostluğunu kuramayanlar tehdit ve emir ayetlerine muhatap olurlar.

 

7. Eşyayı Tanımama

 

Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellerden biri de dünya malının maddi değerini bilememedir. Her ne kadar dünya malı nefse sevimli de kılınmış olsa dünya malının çirkin tarafını görecek bir bakış açısı mutlaka vardır.

İşte o bakış açısını yakalayamamak demek eşyayı değerinden fazla sevmek demektir... Eşyayı değerinden fazla sevmek demek eşyayı biriktirmek ve onlarla oyalanmak demektir...

Eşyayla oyalanmak demek de Allah’ın şu sözlerine muhatap olmak demektir;

‘Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.’ (Enbiya: 21/16)

Ve arkasından bir tehdit;

‘Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz! (Nahl: 16/55)

 

a. Peki Nedir Eşyanın Gerçek Değeri?

 

Sevdiği bir oyuncakla oynayan küçük bir çocuğun elindeki oyuncağı alın, ona dünyanın en pahalı bilgisayarını verin, bakalım kabul edecek mi?

Etmez! Çünkü çocuğun gözünde elindeki oyuncak çok kıymetli... Onunla eğleniyor... Ve mutlu oluyor... Oyuncağın maddi değerini anlayamaz...

Anlayabilmesi için büyümesi lazım... Çocuk büyüdükçe oyuncağın maddi ve manevi değeri sıfıra kadar iner...

Bizler de büyüdüğümüzde dünya malının ne kadar da değersiz olduğunu anlarız demiyorum... Yeterince büyümüşüz...

Diyorum ki; Dünya malının tamamı, bizlere verilen birer emanet ve Allah için harcandığında pirim elde edilen (cennet) bir meta...

Haliyle de bizlere (emaneten) verilen her eşyaya emanet olarak baktığımızda sahiplenme duygusunu yitirip;

– Madem Allah (c.c.) bu malları bana geri iade etme şartıyla vermiş;

Madem her iade edişimde bire 700 verecek[23] o halde bana ait olmayan şeyi ben niye yanımda bekletip vebal altına gireyim ki diye düşünecek.

Bu düşünceden şu soru çıkar;

– Vermiş olduğun mallardan ne kadarını kendi adıma kullanabilirim Allah’ım!

Cevap çok net ve anlaşılır;

‘... Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaçtan fazlasını” de...’ (Bakara: 2/219)

Allah’ın, dünyayı sevmemesi, dünya malının imtihan malzemesi ve doğru yerde harcandığında pirim vermesi, malın, biriktirilmesi sonucu ciddi tehditlere maruz kalınması ve dünya malının kimseye kalmayıp öteki aleme taşınmaması dünya malının değersizliğini gösterir...

 

8. Yapılan Dualara İcabetin Olmaması Ya Da Gecikmesi

 

Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;

‘... Bana dua edin, kabul edeyim...’ (Mü’min: 40/60)

vaadine güvenerek dua eder...

Takdiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir... Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;

– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer... Belki de yaptığı duaya pişman olur... Ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır... Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar...

Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;

– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve;

Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur... Ki bu akideye zarar verir...

Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vaz geçmezler...

Çünkü bilirler ki;

‘... Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran: 3/9)

Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür;

Resulullah (s.a.v.):

“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur...” buyurmuşlardır.[24]

Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;

– Allah’ım! Sana dua ederek; dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz...

Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin... Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin... Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz... Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız... Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;

‘... Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)

Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir!.. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez... O yüzden her halukârda kaderine razı olur...

Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler...

Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür.

 

9. Ümitsizlik Mikrobu

 

Daha çok, Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rahman, Er-Rahim, El-Mucib, El-Kahhar, El-Kadir, El-Muntakim, El-Afuv isim ve sıfatlarının yeterince anlaşılamamasından doğan bir virüs olan ümitsizlik; hem akideye zarar verir hem de dostluğa...

Yapmış olduğu günahları gözlerinde iyice büyütüp devleştiren bir insan, Allah’ın şu sözünü işitmediğinde, ümitsizliği ne büyük boyuttadır!;

‘De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan! kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’

‘Size azab gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.’ (Zümer/53-54)

Allah’tan ümidini kesenler haklı olarak ibadet yapma ihtiyacı hissetmezler... Çünkü öyle bir Allah’a inanmışlardır ki; en ufak bir hatayı kesinlikle affetmez... Madem af edilmeyeceğim, ben olsam ben de ibadet etmem...

Ümitsizlik mikrobu hem ibadetlerden soğutur hem de sosyal hayattan...

 

10. Geçim Tasası Ve Gelecek Endişesi

 

Allah’ın Er-Rezzak sıfatına ve kadere yeterince iman etmeyenler dünyada ekmek (rızık) peşinden koşarak geleceklerini temin altına almak isterler...

Zenginliğin sınırının olmaması ve ekonominin düzensiz olması vakitlerinin büyük bir bölümünü işgal eder... ‘Bugün var, yarın yokuz!’ demelerine rağmen olmayan torunlarının oturacağı evi ve yapacağı işi düşünürler...

Böylelikle dost olmaya çalıştıklarına! Pek de vakit ayıramazlar...

Allah’ın;

‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir...’ (Hûd: 11/6)

ilahi uyarısına rağmen,

– ‘Allah, çok çalışana verir’ mantığından hareketle aç kalmamak ve geçiminden sorumlu olanlar için gecesini gündüzüne katarak çalışırlar...

Bilmezler ki, Allah, çalışana değil;

‘... Allah dilediğine hesapsız rızık verir.’ (Bakara: 2/212)

Allah’ın Er-Rezzak sıfatına olan güvensizlik bir taraftan ikram eden elin görülmemesine, diğer taraftan gelecekten endişe duyulmasına sebep olur...

Böyle olunca da Allah’ın imtihanı gereği maldan eksiltme sorusu geldiğinde suçlanan Allah olacağı için akide de güme gider, dostluk da...

Allah’a dost olanlar, adlarına yazılı olan rızkın artıp eksilmeyeceğini bildikleri için varlıkta da, yoklukta da rahattırlar... Onların, ‘yarın’ endişesi de olmaz... Hele de mal biriktirmeyi hiç sevmezler... Ve, rızık endişelerinden dolayı mal biriktirilen için;

– ‘Yoksa Allah’a güvenmiyor musunuz?’

– ‘Biriktirmiş olduğunuz malların tekrar geri alınmayacağına nasıl emin olabiliyorsunuz?’

– ‘Bağırsağınızdaki tenyanın rızkını unutmayan Allah, sizi mi unutacak!’ derler...

‘Yarın’ endişesi taşımayan Allah dostları yoklukta sabır ecrine, varlıkta infak ecrine talip olmaya hazır oldukları için günün her saatinde Allah ile aralarında su sızmaz...

Dillerinde zikir, ceplerinde infak, hayallerinde kendisine bir an önce kavuşmak eksik olmaz...

Bu eminliği geçim sıkıntısını problem yapanlarda göremezsiniz...

 

11. Cennet ve Cehennemi Gereği Gibi Tanıyamama

 

‘Eni yerle gök kadar geniş olan Cennet için birbirinizle yarışın’ (Hadid: 57/21)

diyen Allah-u Teala, kullarının salih amel işlemeleri için teşvik pirimi olarak ‘Cennet’i vermeyi uygun görmüş...

Yapılacak her salih amelle hem Allah’ın sevgisine (haliyle dostluğuna) nail olunmuş olacak hem de yaşamın ve eğlencenin sınırsız olduğu cennete kavuşulmuş olacak...

Bela ve musibetle imtihan soruları geldiğinde sabır ve her halukârda şükür seçeneğini işaretlemek Cennet ve Cehennem’i doğru okumakla orantılıdır...

Vaad olunan Cennete kavuşmak isteyen bir insan, dostluğa zarar verebilme olasılığı yüksek olan musibet imtihanlarına sabırla dişini sıkabilir... Çünkü bilir ki pirim çok büyük...

O pirime kavuşmak, haliyle de geleceğini garantiye almak Allah’ın rızasını kazanmaktan geçer... Allah’ın rızasını kazanmak da emir, yasak ve tavsiyelerine kulak vermekle mümkün olur.

Haliyle de Cenneti iyi okuyanlar Allah’ın dostluğuna nail olabilmek için küçük-müçük dinlemeksizin (+) puan getiren tüm amelleri işleme gayretine girerler...

Cenneti iyi okuyamamak dünya malının sevilmesine ve yapılan ibadetlerde huşunun izine rastlanılmamasına yol açar... Çünkü karşılıksız bir amelde iştiyak beklenilemez...

Ağlayan bir çocuğun hıçkırıklarını ‘çikolata’ sözünün kesmesindeki sır ne acaba?

 

***

 

Bu işin bir de Cehennem boyutu vardır... Yani dostluğu güçlendiren ve dostluk yolunda en ufak bir sapmanın çok şeylere mal olacağını bildiren dost bir uyarı;

‘Cehennem’

Cehennemin gereği gibi tanınmaması suç işleme oranına katkıda bulunacağından Allah ile kurulacak dostluğa zarar verir...

Allah ile dostluğunu kuranlar iki farklı kanaldan (Cennete girmek, Cehenneme girmemek) dopinklenirler... Biri teşvik olurken diğeri de kamçı görevini üstlenir... Cehennemi iyi okuyanlar;

Dostluğun zarar görmesi çok şeyi kaybettireceğini bilirler;

‘Ölüm sonrası sınırsız bir hayatın tehlikeye düşmesi...’

Dostluğuna aday olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı Cehennemi şöyle tasvir ediyor;

‘Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar!Allah daima üstün ve hakimdir. (Nisa: 4/56)

‘... Biz zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!’ (Kehf: 18/29)

‘Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.’[25] (Zümer/47)

Aman Allah’ım! ne korkunç...

 

Cennet (sınırsız bir hayat)

                

Cehennem (sınırsız bir çile)

 

12. Allah’ın; Sevdiği ve Sevmediği Amellerin Bilinmemesi

 

Trafik levhaları olmayan bir güzergahta yapılan yolculuk, hem kazaya, hem yanlış adreslere gidilmesine, hem de vakit kaybına sebep olur...

Bu örnek misali Allah’a yaklaştıran ya da uzaklaştıran amellerin bilinmemesi kurulacak olan dostluğa büyük zarar verir... Çünkü; Allah’ın sevmediği bir amelin yanlış tanınması (seviyor, zannedilmesi) hatanın katmerlenmesine yol açacağından traji-komedi bir durum ortaya çıkar...

Allah’a dost olmaya çalışanlar;

‘Peygamberde güzel örnekler vardır’

‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin’ (Ali İmran/31)

ilahi tavsiyesini dikkate alarak Allah’ın rızasını kazandıracak tüm sahih amelleri Peygamberin hayatından öğrenirler:

İbn Mesud der ki; Peygambere:

Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?’ diye sordum. Dedi ki:

‘Vaktinde kılınan namazdır.’

Sonra hangisi diye sordum:

‘Anne ve baba iyi davranmaktır.’ dedi.

Sonra hangisi? dedim:

‘Allah yolunda cihad’dır’ dedi.[26]

Huzeyfe (r.a.)’den:

‘İnsanlar iyilikleri soruyorlardı. Ben ise kötü amellerden sordum. Çünkü bana dokunacağından korkuyordum.’[27]  

Ve Onu adım adım izleyerek en sevilenin sevgisini kazanırlar... İçecekleri suyu bile üç yudumda içerek Allah’ın rızasını kazanmak isterler...

Yapılacak her hangi bir eylemde Allah’ın rızasını ararlar... Eğer Allah’ın rızası yoksa, dünyanın da rızası olsa talip olmazlar o amele...

Çünkü bilirler ki; Allah’ın rızası olmayan bir amelde şeytanın rızası muhakkaktır...

Allah ile dostluğunu kuramayanlar böyle bir ikilemde kaldığında hangisi dünyalık menfaatlerine hitap ediyorsa o ameli işlerler...

 

13. ‘Allah İle Kul Arasında Peygamberin Yeri’nin Bilinmemesi

 

Peygamberleri; sadece Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştıran bir elçi olarak görenler, Peygamberin dolu dolu geçen koskoca 63 yıllık yaşantısından, sadece kılık kıyafetlerini ve sevdiği ve sevmediği yemek menüsünü örnek alanlar, Peygamberin sözlerini sahih kaynaktan almayanlarla Allah ile dostluğunu kurma telaşında olmayanlar Peygamberi örnek almış olamazlar...

Bir insan düşünün, Allah’ın rızasını kazanmak için malı ve canıyla cihad edecek ve mübarek dişi kırılacak, sen de onun kılık kıyafetini örnek alacaksın!

Bir insan düşünün Cenneti garanti olmasına rağmen uykunun en tatlı saatlerini Allah’ın rızasını kazanmak için feda edecek, sen de kalkıp O’nun sadece yemek menüsünü örnek alacaksın!

Yine bir insan düşünün, Ayetleri sindire sindire yaşayıp koskoca cahiliyyenin karşısına çıkıp putlarını kıracak ve sen de onun, sadece çektiği tesbihleri örnek alacaksın![28]

Her kim, Allah’ın rızasını kazanıp cennete girmek isterse Peygamberi örnek almaktan başka çaresi yoktur... Unutulmasın ki Peygamberi yanlış örnek almakla[29] hiç örnek almamak arasında hiç fark yoktur.

İşte bu yüzden Peygamberin tüm yaşantısını, zorluklara karşı nasıl sabrettiğini, varlıkta ve yokluktaki şükrünü, cahiliyyeye karşı, ailesine, komşu ve akrabalarına karşı tutumunu ve 24 saatini sahih kaynaklardan öğrenmeli...

Allah’a dost olmak isteyenler ibadet kapısına kadar geldikleri ve kendi iradeleriyle kendisine (Allah’a) şükranlarını beyan etmek için;

– Allah’ım! Nasıl bir insan olmamızı istersin?

Ya da;

– Varsa bir model, söyle de O modele uymaya çalışalım, derler...

Kendisine dost olmak isteyenler iyi bir modele ihtiyacı olduklarını bilen Allah-u Teala, adresi gösterir;

‘... Peygamberde sizler için iyi örnekler vardır.’

Bir insan düşünün, insanlar içinde Allah’ı en iyi tanıyan, Allah’ı en çok seven, Allah’tan en çok korkan...

Bir insan düşünün; Allah’ın en çok sevdiği...

Allah’a dost olmak onu sevmekten ve örnek olmaktan geçmez mi?

 

14. Kur’an’ın İndiriliş Gayesinin Bilinememesi

 

– Bir kitap düşünün: ‘Allah’ın kullarıyla olan konuşma metni’ olarak ifade ediliyor...

– Bir kitap düşünün; Renk, ırk, dil ve coğrafya ayrımı yapmadan inananların imanlarının artmasına vesile oluyor.

– Yine bir kitap düşünün; insanlığın karanlıktan aydınlığa çıkacağını vaad ediyor...

– Yine bir kitap düşünün ki ilgi görmediğinde dünyada ve ahirette muhatabının başına bela oluyor...

Bir insan düşünün; Hayat rehberi (dostluğa götüren bir kılavuz) Kur’an-ı ölüler kitabı olarak tanıyıp ölülere okuyor...

Bir insan düşünün; Karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan bir feneri (Kur’an-ı) duvara hapsediyor...

Yine bir insan düşünün; Herkesin anlayacağı bir kitabı ‘ben anlayamam’ deyip Kur’an’la arasına bazı canlıları koyuyor...

Yine bir insan düşünün ki; Çağın, hep bir adım önünde olan Kur’an-ın çağ gerisine hitap ettiğini sanıyor...

Frekansına girildiğinde dostluğun zirvelere çıkacağı bir kitabı yanlış tanımanın ya da şöyle bir lutfedip incelemenin nelere mal olacağını şöyle bir görelim;

(–)......... ................ ................ ................ ............ (+)

Taha: 20/100...... ................ ................ .... Fussilet: 41/44

İsra: 17/41........ ................ ................ ...... Maide: 5/16

Hakka: 69/50........ ................ ................ .. Enfal: 8/2

Fussilet: 41/44

.............. ................ ................      

Ama maalesef Kur’an yanlış tanıtıldı...

Kur’an’ın frekansına nasıl girebiliriz? sorusunun cevabını ileriki sayfalarda vereceğim inşaallah.

 

15. Bazı Amelleri Küçümseyip Önemsememek

 

Nefse hoş gelsin ya da gelmesin, her hangi bir ameli küçümseyip yapmamak Allah ile dostluğa giden kanallardan birini tıkamak demektir. Haliyle böyle bir anlayış dostluğa zarar verir.

Unutmayalım ki küçükmüş gibi gözüken bir amel Allah katında çok kıymetli olabilir... Bunu biz bilemeyiz. Bizlere düşen şey; küçük-müçük ayırd etmeksizin salih ameller işleyerek Rabbimizin rızasını kazanmak...

Susuz kalmış bir köpeğe su içiren bir kadının bağışlanıp Cennete alındığını biliyor muyduk? Oysa ki yaptığı bir amel, sadece köpeğe su içirmek!

Küçükmüş gibi gözüküp de büyük ecirler olan salih amellere şöyle bir göz atalım;

1. Ebu Hureyre’den (r.a.), Rasulullah şöyle buyurdu:

“İki kelime vardır ki, lisana hafif gelirler, mizanda ağır basarlar, Rahmana sevgilidirler: ‘Subhanallah ve subhanallahi ve bihamdihi”[30]

2. Abdullah b. Kays (r.a.)’dan, Rasulullah buyurdu:

“Ey Kays’ın oğlu Abdullah! Sana cennet hazinelerinden bir hazine göstereyim mi?”

Dedim ki:

“Göster ey Allah’ın Rasulu!”

Buyurdular:

“De ki, Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur. (La havle vela kuvvete illa billahi)”[31]

Görüldüğü gibi hem söylemesi insanı yormuyor hem de vakit almıyor... Ama ecri/karşılığı müthiş!

3. “Sizden birinizin, kardeşine olan tebessümü sadakadır.”

Allah ile dostluğunu kurmaya çalışanlar ecir avcısı olup gözden kaçan, ya da unutulan amellere talip olarak dostluğunu perçinlerler...

Onlar şunu çok iyi bilirler;

– ‘Küçümsenipte yapılmayan bir amelde büyük ecirler vardır.’

Allah ile kurulacak dostluğun getirisini bilmeyenler, sadece farz amellerle günü kurtarmak isteyeceklerinden diğer ameller pek de sevimli gelmeyecektir.

Farz olmadıktan sonra;

– Neden gece namaz için kalksınlar ki?

– Neden Ramazan ayı dışında oruç tutsunlar ki?

– Neden kırkta bir dışında ceplerini boşaltsınlar ki?

 

16. Dost Seçiminde Yapılan Yanlışlıklar

 

Bu başlığımızı kitabımızın giriş kısmında yeterince açıklamıştık.

 

17. Günahların Küçümsenmesi

 

Fıtraten zayıf yaratılan insan küçük büyük ayırt etmeksizin günah işler... Pişmanlık duyulmayan, ya da tevbe edilmeyen her günah, gün gelir sıradanlaşarak adı günah olmaktan çıkar...

Sevimli gelen ve muhatabını vicdanen rahatsız etmeyen her küçük bir günah, büyük günahlara davetiye çıkarır... Ve gün gelir şu ayetin muhatabı olunur;

‘De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı açmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.’ (Araf: 7/33)

Küçük günahları önemsememek tövbe kapısını kapatacağı için dostluk büyük zarar görür. Oysa ki

Allah’a dost olmaya çalışanlar Allah’ın sevmediği bir amelin küçük ya da büyüklüğüne bakmazlar... Tüm günahları Uhud dağı kadar gördükleri için hayatlarının her karesinde takvaya rastlanır.

Bir günahın küçümsenmesi Allah’a karşı yapılan bir saygısızlık olarak da algılanabileceğinden dostluk büyük yaralar alır...

Bu hastalığı büyük önder şöyle dile getiriyor:

Resulullah (s.a.v.);

‘Küçük görülen günahlardan sakının. Çünkü küçük görülen günahların örneği bir vadinin ortasına konan bir topluluk gibidirler. Her biri bir odun getirdi, taki ekmeklerini pişirdiler. Muhakkak ki küçük görülen günahlar da çoğalırsa sahibini helaka götürür.’[32]

‘Hani, sevgi ispat ister’di?

 

Allah Dışındakilerini Sevmede Aşırılık

 

Allah-u Teala yarattığı her insanın fıtratına ‘sevgi melekesini de programlamıştır. Ve bu meleke sayesinde insanlar, hem Allah’a karşı hem de çevresindeki insanlara karşı teşekkürlerini, beğenilerini ve hoşnutluklarını ifade edebilme olanağına kavuşurlar.

Ölçülü kullanıldığında kişiye rahmet olan bu sevgi melekesi, aşırıya kaçırıldığında azaba dönüşebiliyor. Allah ile dostluğunu kuramayan insanlar her konuda olduğu gibi sevgi noktasında da aşırıya giderek kişiye ya da bir eşyaya hak ettikleri değerden fazla değer vererek Allah’ın şu uyarısına muhatab olurlar;

‘İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.’ (Bakara: 2/165)

İnsanın Fıtratına Programlanan Sevgiler:... ................ ................

1) Allah sevgisi

2) Eş, çocuk, akraba sevgisi

3) Hidayetine vesile olanların sevgisi   

(Peygamber ya da bir davetçi)

4) İhtiyaçlarını karşılayanlara olan sevgi

5) Dünya, mevki, makam sevgisi.

Tüm sevgilerin barındığı kalptekilerden hangisine vakit ayrıldığında, ister istemez bir sevgi oluşacaktır. Gün gelir her hangi bir varlığa beslenen sevgi dizginlenemez ve kalpte geniş bir yer işgal ederek diğer varlıklara karşı sevgide gözle görülür bir azalma olur;

Allah......       eş,cocuk...... Dünya

eş, çocuk,   Allah.... eş, çocuk,

akraba....       akraba...... akraba

 

Dünya....   Dünya......       Allah

 (mevki,.   (mevki,     (mevki,

makam).   makam)     makam)

 

Hangisini çok seversen diğerlerinde azalmalar olur

İnsanları hastalık, bela, musibet, fakirlik gibi sorularla sınayan Allah-u Teala, işte tam bu sırada ‘sevgi’ sorusunu devreye koyarak;

‘Hangimizi daha çok seviyorsun?’ sorusu ile insanları imtihan eder.

Kalbindeki dünya sevgisini yaşayan bir insan zekat, infak ve malla cihad soruları karşısında zor duruma düşer... Ve bu soruları çözme süresi Allah sevgisiyle doğru orantılı olduğu için Allah’ı sevdiği ölçüde malından infak eder... Genelde yeşertilen bir sevginin sözü ağır basacağından bu soru pek de çözülemez!..

Yine, kalbine eş, evlat ve yakın akraba sevgisini ekipte sevgide aşırıya giden insanlar;

‘Allah’ı mı çok seviyorsun yoksa kendi nefsin ve aileni mi?’ sorusu karşısında dil ile Allah’ı derler...

‘Madem öyle, yeri geldiğinde, Allah için ailenden uzaklaşıp canını verebilir misin?’ sorusu karşısında ciddi bir tereddüt geçirirler... Çözemezler bu soruyu... Aşırı olan her sevgi, ayağa bağlanan bir düğümdür...

Eş, çocuk, dünya ve kendi nefsinin sevgisinin bağlandığı ayak hareket edemez ve şu ayetin muhatabı olurlar;

‘De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulunden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.’ (Tevbe: 9/24)

Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyenler kendi canları da dahil olmak şartıyla hiçbir varlığın sevgisini Allah sevgisine eş tutmazlar...

Onlar tetikdedirler... Allah dışındaki hiçbir canlı ya da cansızlara olan sevgisi ayak bağı olamazlar... Yeri geldiğinde dünya ve içindekilerini ellerinin tersiyle şöyle bir iterler...

‘Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmin babaları, oğulları, kardeşler veya akrabaları da olsa, Allah’a ve Peygamberlerine düşman olanlara sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah bunların kalplerine imanı yerleştirmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir...’ (Mücadele: 58/22)

Sevgide aşırıya giden insanlar, maalesef Allah ile dostluğunu kuramazlar...Oysa bir bilselerki kazandığı mallar, eşler ve çocuklar ne de dünyadaki dostları ahirette pek de fayda veremeyeceklerdir kendilerine;

‘Birbirlerine gösterirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkar kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye alarak versin de, tek kendini kurtarsın.’ (Mearic: 70/11-14)

Şöyle bir soru akla gelebilir;

‘Allah’ın bunca ikramlarına karşılık nasıl olur da insanlar diğer varlıkları Allah’tan çok severler?’

Bu sorunun cevabını şöyle sıralayabiliriz:

1. Allah’ı gereği gibi tanımadıkları için

2. İnsanların maddi ve manevi özelliklerini bilmedikleri için

3. Dünya ve içindekilere bakış açısının ne olması gerektiğini bilmedikleri için.

4. Allah sevgisine giden yolları araştırmadıkları için

5. Dünya ve Cennet nimetlerinin kıyasını yapmadıkları için. v.s.

Akla şöyle de bir soru gelebilir;

‘Allah’ı daha çok sevdiğimizi ispat etmek için, ille de canımızı mı vermek gerekiyor?’

Derim ki;

‘Yeri gelince: Evet!’

Unutmamalıdır ki eş, evlat, iş, dünya ve içindekileri ne zaman ki Allah yolunda işlenecek herhangi bir amelin işlenmesine problem teşkil ettiler; işte o zaman engel olan şey Allah sevgisinin önüne geçmiş demektir.

 

18. Bazı Amellerin Ertelenmesi

 

Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bu iki vasfını maalesef Allah’a yaklaştırcak salih amellerin işlenmesinde kullanmaz... ve hep ertelerler...

Olmazsa olmaz amellerden namaz için;

– İlerde inşaallah!

– Emekli olduktan sonra!

– Evlenince inşaallah!

– Zaman bulabilirsem!

– Çevremi değiştirirsem, söz!

Müslüman bir bacının kimliği olan başörtüsü için;

– Evlenince,

– Emekli olunca,

– Okul bitince...

İnfak ayetlerine mahatap olunca;

– Hele bir zengin olalım!

– Geleceğimi garanti altına aldıktan sonra!

– Allah versin!

Allah’a en sevimli gelen cihad soruları gelince;

– İmanımız artınca!

– Şu an zamanı değil!

– Onun için çocuklarımızı yetiştiriyoruz!

– Bekar olsaydım!

Farz dışındaki ameller için;

– Allah bize sadece farz amelleri sormayacak mı?

– Farzları tam yapamıyoruz?!

– Gündüzün yoğun çalışınca!.. Mecburen geceyi dinlenerek geçirmek zorundayız! (Oysaki gece vakti Allah’a olan aşkı ispat saatleridir)

Allah ile dost olma ihtiyacı hissetmeyenlerin amellerinde ‘sünnet’e pek rastlanmaz... Kuru bir iman dışındaki tüm ibadetleri ertelemişlerdir... Hem de her an ölebileceklerini unuturcasına!

Erteleme hastalığının ne denli zararlı olduğunu bazı alimlerimiz şöyle anlatır:

‘Sizi ‘Savfe’ (yani; daha sonra)’dan ikaz ederiz. Çünkü O, şeytanın en büyük aletlerindendir.[33]

Kızılderili atasözüyle bu başlığımıza son verelim;

‘bir defa al şunu’ demek,

‘İki defa ben vereceğim’ demekten daha iyidir... ‘Şimdi’nin gücü anlaşıldıysa Allah ile kurulabilecek dostluğun önündeki bir başka engelin ne olduğuna bir göz atalım:

 

19. Bazı Kavramların Yanlış Anlaşılması

 

Bir kavramın yanlış anlaşılması ya da içinin boşaltılıp başka manalarla doldurulması o kavramın mesajının alınmamasına yol açar.

Bazı kavramlar vardır yanlış anlaşılmaya pek gelmez... Hayati önem taşırlar... doğru anlaşıldığında mutlu sona ulaşılmasına vesile olan bir kavram, aksi bir durumda kişinin geleceğini karartır...

Farklı anlamlar yüklendirilmiş birçok kavramlar arasından sadece konumuzla alakalı birkaç kavram üzerinde duracağız.

 

ALLAH DOSTU  

Doğru                                        ................           Yanlış....... ................ ................ ................ ................ ................

a) Dünyadan el etek çekmeyip .           a) Dünyadan el etek çekip

gereken değeri veren. ...... .          gece gündüz Allah’ı zikreden

b) Allah’ı seven ve Onun için nefsi       b) Bazı kerametlere şahid

dahil sahip olduğu her şeyi gözünü       olunan

kırpmadan feda edebilen

c) Peygamberini adım adım izleyen      c)..... Sıfıra yakın hata yapan...

d) Allah’ın sevdiklerini seven .....          d) İlle de tarikat lideri...

sevmediklerini sevmeyen  

e) Sürekli Allah’ın kontrolünde            e)...... Herkes Allah dostu olamaz...

olduğunu hissetmeye çalışan

f) Olaylara ilahi açıdan bakmaya          f) Allah’tan vahiy alır gibi ilham

çalışan.                                                 alır                      

g) Görüldüğü gibi Allah’a dost .........

olmak için özel bir torpil gerekmiyor...

 

Allah Dostu Kavramının Yanlış Anlaşılması Nelere Mal Olur?

 

Allah dostu kavramını türbe altındakiler, ya da tarikat liderlerine, ya da sadece sahabelere hapsetmek demek şu demektir;

‘Ben kiiim Allah’a dost olmak kim?!’

‘Yeryüzünde Allah dostları varken benim ne duam kabul olur ne de bağışlanırım!..[34]

‘Allah’a dost olmak için kerametler, zikirler, uzun yıllar tarikatte bulunmalar, yaş sınırı vs.... Allah, beni kendisine dost seçmesi için bayağı zaman ister!..’

‘O yüzden ben Allah dostu değilim, fakat Allah dostundan tövbe ya da dua alabilirim’ deyip Allah’tan tamamen uzaklaşmak demektir...

Yıllardır merak etmişimdir;

– Allah ile dostluk babadan oğula mı geçiyor?

– Onlar Allah dostuysa ben kimin dostuyum?

– Allah ile dost olmak için ne tür evraklar gerekiyor?

– Neden talebelerine Allah dostluğunu anlatmıyorlar?

– Neden, tarikatlarda bir tane Allah dostu oluyor?[35]

– Allah’a dost olacak insanların sayısı sınırlı mı?

Maalesef en güzel kavram yanlış anlatıldı... ya da içi boşaltıldı...

Görüldüğü gibi Allah’a dost olmak kavramının yanlış anlaşılması dostluğa nasıl da darbe vuruyor?

 

KELİME-İ ŞEHADET

Doğru.... ................ ................ ................ ....... Yanlış

a) La ilahe illallah demek Allah     a) La ilahe illallah diyen herkes

dışındaki tüm ilahları red etmek   ..... cennete girer.

b) Tüm ilahları red etmek demek......              b) ‘Allah’tan başka yaratıcı

Allah’tan başka ibadet edilecek,... .... yoktur’ demek.

tapılacak, çekinilecek, korkulacak,...............

bel bağlanılacak, el açıp yalvarılacak,............. ................

dua ve yalvarışlara cevap verip gereğini ... ................

yerine getirecek, sığınılacak, yerde ve

gökte hüküm koyacak, mükafat ve ceza

verecek, sıkıntılara cevap verilecek bir

ilah yoktur demek.

c) La ilahe illallah, dişlisi olmayan c) Bilmem kaç kere söylenirse

anahtar gibidir... Şartları yerine ...... bilmem ne kadar sevap

gelince cennetin kapısını açar... ......              getirir.

Aksi halde hiçbir kapıyı açmaz!

Cehennemin kapısı dışında!

 

Kelime-i Şehadetin Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Olan Etkisi

 

Hiçbir konuda kendisine eş koşulmasını istemeyen Allah-u Teala; içi dolu dolu olan kelime-i şehadeti dil ile ikrar amel ile de ispat edecek olan kulunu İslam dairesi içinde yargılar... Bu kavramı doğru anlayan bir şahıs, farkında olmadan ilahlık vasfını verdiği varlıkların tamamını red ederek Allah’ın dinine sıkı sıkı sarılır...

Kelime-i şehadet kavramını eksik anlayan ya da farklı manalar yükleyenler Allah’a has olan bir çok sıfatı farkında olmadan bazı kullara has kılarlar... Böylelikle de onları da ilah yerine koymuş olurlar...

Dilleri, red ederken, amelleri aynı görüşte olmazlar... Yani hem Akideden hem de Allah’a dost olmaktan olurlar...[36]

 

İBADET

Doğru.... ................ ................ ................ ................       Değildir....

a) Tek cümle ile, ibadet; .....                    a) Günün belli bir vaktini

Günün 24 saatini Allah’ın rızasını ....       Allah’a ayırarak;

kazandıracak şekilde harcamak.................. ........       – Namaz kılmak, hacca

Hem de ölünceye kadar: ...... ................                    gitmek      

‘De ki: Şüphesiz benim namazım,       – Oruç tutmak, kelime-i

kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi               şehadet getirmek.

Alemlerin Rabbi Allah içindir.’ ...       – Zekat vermek, sadaka

..............                         (En’am/162).............       vermek, dua etmek, Kur’an

‘Ve sana yakin (ölüm) gelinceye kadar.......       okumak vs.

Rabbine ibadet et’         (Hicr: 15/99)

 

İbadet Kavramının Yanlış Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Zararları

 

İbadet kavramını Cami’ye ya da vicdanlara hapsetmek dostluğa gelecek en büyük tehlikedir. Çünkü Allah-u Teala günün her saniyesi anılmak ister... Ve kişinin tüm sosyal yaşantısına (emir, tavsiye ve yasaklarla) müdahale eder.

Bu kavramın yanlış anlaşılması demek; Allah’a daha az vakit ayırmak demek, daha az ibadet yapıp vaktin büyük bir çoğunluğunu nefsin direktifleri doğrultusunda yaşamak demek...

Oysa ki ibadet;

Bir müslümanın bir müslümana olan tebessümü, yolda geçenlere zarar vermemesi için taş v.b. kenara çekmek, tefekkür etmek, iyilik etmek, kötülükten alıkoymak, ticaret, aile, komşu ve akraba hukukunu göstermek; Cihad etmek, infak etmek, sabretmek, şükretmek, v.s...

Görüldüğü gibi ibadet kavramı hayatımızın her anını yakından ilgilendiriyor...

İbadet kavramını daraltanlar Allah ile dostluğa az vakit ayıranlar demektir...

 

PUT                                

Doğru.... ................ ................ ................ ................ ................

a) Put: İnsanların, Allah Tealaya.....              a) Peygamber dönemindeki

yapmaları gereken saygı, sevgi ve  . müşriklerin taptıkları helva-

korkuyu, onun dışında herhangi .. dan ya da taştan yaptıkları

bir mahluku ma’bud kabul ederek heykellerdir.

ona yönelmeleri hali.[37].....

b) Puta tapıcılık sadece İslam öncesi   b) İlkel toplumlarda demir-

arap toplumuna has bir olay değildir. den ya da tahtadan yapıpta

                                                                taptıkları herhangi bir heykel

 

Çağımızda da putçuluk daha değişik  görünümler altında varlığını sürdürmektedir. Putçuluk, yalnızca sert bir taştan yapılmış heykel önünde eğilmek ve ona tazim göstermek olarak ele alınırsa, kuşkusuz büyük bir yanılgı içine düşülür. Kaldı ki, müşrik Arap toplumunun elleriyle yaptıkları putlara gösterdikleri saygıyı bu çağda da görmek mümkündür. Hatta bu tür putçuluk bu gün fazlasıyla hüküm sürmektedir. Put, putlaştırmak isteyenlerin arkasına gizlendikleri birer işaret ve alametten başka bir şey değildir. Yoksa putun mutlaka bir ağaçtan dikilmiş yahut bir taştan yontulmuş olması zaruri değildir. Allah’ın dışında tapılan herşey puttur.

“Allah’ı bırakıp da kendilerine kıyamete kadar cevap veremeyecek şeylere tapanlardan daha sapık kimdir” (el-Ahkaf: 46/5)

Allah tarafından gönderilmiş bir delil olmaksızın, O’ndan başkasına itaat eden, bir hükme sahip olduğuna inanan, O’ndan başkasına dua edip bir şey isteyen, Allah’a şirk koşmuştur. Dolayısıyla putçuluğun şirkle ve küfürle yakından bağlantısı vardır. Puta tapan bir kimse hem Allah’a şirk koşuyor, hem de küfre giriyor demektir.

Göklerde ve yerde bütün otorite ve yetkilere sahip olan, ancak Allah’tır; yaratma O’na mahsustur; bütün nimetler O’nun kudret elindedir; bütün işler yalnızca O’na aittir; kuvvet ve çare O’nun hükmündedir; Göklerde ve yerde olan herşey ister istemez O’na itaat etmeye emrine boyun eğmeye mecburdur. İşte bunun için O’ndan başka ilah yoktur. Kur’an-ı Kerim, insanların ibadet ettikleri şeylerin Allah’ın kulu ve O’nun karşısında aciz olduklarını açıkladıktan sonra, insanları ve cinleri ibadet kelimesinin muhtelif manalarıyla yalnız Allah’a ibadete, sadece O’na kulluk etmeye, ancak O’na itaatte bulunmaya, kişinin O’ndan başkasını tanrı kabul etmemesine ve ibadetin hangi çeşidiyle olursa olsun O’ndan başkasına tapılmamasına çağırıyor:

‘Andolsun ki biz her ümmete, Allah’a kulluk edin, putlara tapmaktan kaçının diye bir elçi gönderdik.’ (Nahl: 16/36)

Görüldüğü gibi, Put; sadece insan eliyle yapılan heykeller değilmiş!

 

Put Kavramının Anlaşılmasının Allah İle Kurulacak Dostluğa Etkileri

 

Ters yöne girdiğini bilemeyen bir sürücü yavaş da gitse, hızlı da gitse, doğru adresten uzaklaşır. Ta ki yanlış yolda olduğunu öğreninceye kadar...

Adına Put demedikleri nice putlara tapan insanlar bir taraftan Allah’a yakın olmak için salih ameller işlerler, diğer taraftan farkında olmadan putlarına taparlar.

İkinci bir mabudu kabul etmeyen Allah, o kişilerin tüm amellerini boşa çıkarır.

Yani kayıp büyük olur.

 

20. Aklı Vahiy Dışı Kullanmak

 

İnsan aklına güvenmeyen Allah-u Teala dönem dönem uyarıcılar göndererek rahmette bulunmuştur.

Kullarına olan tavsiyeleri, emir ve yasakları, kısacası kullarından tüm beklentilerini bir kitap ve o kitabın yaşanırlığını ispat eden bir önder göndermiştir... Unutulmasın ki mevzu ne olursa olsun bir yerde kılavuz varsa o yerde aklın yanlış kullanma olasılığının yüksek olması vardır.

İşte bu yüzden, akıl; her konuda vahye mürcaat etmek zorundadır... Çünkü Allah; her şeyin en iyisini insanlardan daha iyi bilir...

Aklını vahiy dışı kullanan bir insanda ‘mantık yürütme’ göze çarpar... Hayata ilahi pencereder değil de mantık penceresinden bakmaya çalışır.

Allah’ın tüm tavsiye-emir ve yasakları insan mantığına uygun olmasına rağmen ilahi yardımın dokunmadığı bir mantık hata yapar... Mesela;

– Helvadan put yapar; acıkınca yer!

– Saman yiyen ineğe tapar!

– Konuşamayan, göremeyen ve işitemeyen bir ölüden medet bekler!

– Geçmişte kız çocuklarını diri diri gömen bir mantık, bin küsür sene sonra farklı bir şekilde cahillik yaparak bebeği daha doğmadan öldürür.[38] 

– İlahi yardımın dokunmadığı bir mantık; Kışın ölen bitkilerin, bahar aylarında canlanması örneğine rağmen öldükten sonra dirilmeyi kavrayamaz.

– Yine vahiy dışı kullanılan bir mantık (akıl); İbadet şekillerini kendisi belirleyerek;

– ‘Kalbin temiz olması yeter!’ der.

– ‘Aileden herhangi birinin hacı ya da hoca olması vaziyeti kurtarır!’ diyerek komik duruma düşer.

Kur’an’daki ayetlerin tamamını kabul edip de Peygamberi devre dışı bırakan mantık da vardır... Bunlar da değişik versiyonda hata yaparak;

– Bizi Kur’an bağlar! (Yani sadece Kur’an’dan sorumluyuz)

– Peygamber, sadece Allah’tan aldığı vahyi bizlere ulaştırdı; O kadar!.. derler.

Akla şöyle bir soru gelebilir;

Neden vahiy dışı kullanılan akıl, mantıksız işler yapar?

Bana kalırsa bu sorumuzun cevabı şu ayette gizli;

‘Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf: 43/36-37)

Yani dünyanın en zekisi de olsan, her alanda profesör de olsan, vahye müracaat etmediğin zaman şeytana müracaat edersin...Ve şeytan seni ilahi bakıştan alıkoyarak kendi tarafına çeker... Ve sen de hadiselere şeytanın cephesinden bakarsın... İşin daha da kötüsü yaptığını da doğru zannedersin...

Vallahi! Kim aklının kullanımını Kur’an ve sahih sünnete yatırım yapmazsa Allah ile dost olmayı unutsunlar!

Peki aklını vahye satanlar ne yaparlar?

Onlar tüm işlerinde Allah’a danışırlar... Allah’ın hoşnut olmadığı tüm amellere mantık yürütmeden şiddetle kaçınırlar...

‘Takıldıkları tüm konularda Allah ve Rasulüne müracaat ederler;’

“Ey iman edenler! Allah’a ittat edin. Peygambere ve sizden olan ulul-emre (idarecilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- Onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa: 4/59)

 

21. Ev ya da İşyerinin Bozuk Bir Çevrede Olması

 

Çevresinden çabuk etkilenebilme özelliği olan insanoğlu çok kısa bir zaman zarfından bulunduğu ortamdan etkilenerek ahlakı, karakteri ve inançları olumlu ya da olumsuz değişikliğe uğrar.

Alış-veriş yapmasa da parfüm dükkanına girip çıkan bir insan bulunduğu ortamın kokusundan az da olsa nasiplenir... Bu sünnetullahtır... Yani Allah’ın kanunudur ve dünyanın her yerinde aynı kanun işler;

‘İyi bir ortamdan iyi, kötü bir ortamdan da kötü huylar edinebilirsin!’

Bunun için Allah-u Teala dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;

‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun! (Tevbe: 9/119)

Günahlardan masum olan bir peygamber bile;

‘Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyilerin arasına kat.’ (Şuara: 26/83) diye dua ediyorsa çevrenin önemini siz düşünün!

Biraz uzunca da olsa başlığımızı aydınlatacak bir hadisle 4. bölüme son verelim:

Ebu Said (r.a.)’dan:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

‘Sizden öncekilerin içinde doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Yeryüzünün en bilgili insanını sordu, nihayet Ona:

’Falan yerde bir rahip var. Git durumunu ona anlat!’ dediler. Rahibe gidip 99 kişiyi öldürdüğünü, tevbe etse kabul edilip edilmeyeceğini sordu.

Rahip:

‘Hayır!’ deyince onu da öldürüp 100’e tamamladı.

Yine yeryüzünün en bilgin insanını sordu. Ona falan yerdedir, dediler. Ona gidip 100 kişiyi öldürdüğünü, tevbe ettiğinde kabul edilip edilmeyeceğini sordu. Alim:

‘Evet, kabul edilir. Kimse buna mani olamaz. Falan yere git, insanlar orada Allah’a ibadet ediyorlar, sen de onlara katıl ve ibadet et! Ayrıca ülkene de bir daha dönme! Çünkü senin ülken kötü bir ülkedir’ dedi.

Bunun üzerine adam yola revan oldu. Henüz o ülkeye varmadan yolun ortasında ölüm gelip ona yetişti. Onun hakkında rahmet melekleri ile azap melekleri tartıştılar.

Rahmet melekleri dediler ki:

‘Onun canını biz alacağız. Çünkü bu adam tevbekâr olup tam bir ihlas içinde Allah’a ibadet edilen yere gidiyordu. Suçsuzdur.’

Azap melekleri ise aksini iddia edip şöyle dediler:

‘O şimdiye kadar hiçbir hayır yapmamıştır.Nasıl olur da iyi bir adam olabilir. Bu nedenle onun ruhunu biz kabzedeceğiz.’

Derken adam kılığında bir melek çıkageldi. Onu aralarında hakem tayin ettiler.O şöyle dedi:

‘Siz iki ülke arasını ölçün. Hangisi daha yakınsa bu adam oraya ait olur.’

İki ülke arasını ölçtüler ve adamın gitmek üzere olduğu ülkeye daha yakın olduğunu tesbit ettiler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldı.”[39]

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Beşinci Bölüm

 

Allah İle Dostluk Nasıl Kurulabilir...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



 

 

 

 

 

Giriş

 

Öncelikle şunu belirtelim ki Allah’ın, hiçbir şekille kullarının dostluğuna ihtiyacı yoktur... Bu dostluktan çıkarı olan ancak ve ancak insandır.

 

• Allah’ın İstediği Bir Şekilde!

 

Her ne kadar da kendisine dost olmaya çalışırken çeşitli vesileler arasak da, kendisinin onaylamadığı tüm girişimlerimiz sonuçsuz kalır...

Bunun için önce sağlam bir akide sonra da kendisiyle kuracağımız dostluk girişimimizi Kur’an ve Sünnete onaylatmak...

Çünkü Allah’a giden yolları kuşkusuz kendisi daha iyi bilir... İşte bu yüzden atacağımız her adıma çok dikkat etmeliyiz.

 

1. Allah’ı Gereği Gibi Tanıyarak

 

Bu başlığımızı, ‘Allah ile dostluğun önündeki engeller’ bölümünde kısaca değinmiştik. Şimdi de Allah ile dostluk nasıl kurulabilir başlığı altında inceleyelim.

Allah’ı gereği gibi tanımak dostluğu sağlayan en büyük etkenlerden biridir. Çünkü Allah’ı tanımak demek; rızasını ve gazabını kazandıracak amelleri bilmek demektir. Edinilen bu bilgi[40] ile insan gerekli tedbirini alarak[41] dostluğunu perçinleştirir.

Peki Allah’ı nasıl tanıyacağız?

.... bölümünde de dediğimiz gibi; isim ve sıfatlarının tecellisini görerek...

Allah’ın isim ve sıfatları gereği gibi incelendiğinde üç başlık altında toplandığı görülür;

1. Allah büyüktür

2. Allah merhametlidir

3. Allah’ın azabı şiddetlidir.

Allah’ın, sadece ‘merhamet eden’ vasfının bilinmesi ya da sadece azabının şiddetli olmasının bilinmesi yeterli değildir... Eksik bilgi dostluğa zarar verir.

‘Allah’ın isim ve sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenmek için Esma-ul Hüsna kitaplarına ve beraberinde iyi bir tefekküre müracaat edilebilir.

Allah’ın isim ve sıfatlarını doğada okurken sesli bir şekilde tefekkür, dostluğu samimileştirir. Mesela; yazı yazarken,

‘Allah’ım! Adına yemin ederim ki şu an neler yazdığımı görüyorsun! Daha neler yazacağımı biliyorsun! Şu an etrafımdakilerin konuşmaları işitiyorsun!

Çünkü sen varsın! Allah’ım! Kullarını yaratıp ta kıyameti beklemiyorsun. Her kulunla olduğu gibi benimle de yakından ilgileniyorsun! Beni adımla tanıyorsun... Hatta tüm hücrelerimle!..

Şu an sokağımda gürültüler geliyor; sen o gürültü çıkaranları da tanıyor ve onları tek tek işitiyorsun! Aynı anda karşı apt. çatısındaki kuş’un Seni zikrettiğini işitiyor, görüyor ve biliyorsun! Sen hayatımızla içiçesin!

Bu ve benzeri sesli hatırlamalar (dualar) zamanla dostluğu kuvvetlendirir.

Fatura kuyruğundaki bir dost adayının;

‘Allah’ım! Şu anda hangi faturayı hangi şubeye yatıracağımı, önümde kaç kişinin olduğunu, ne kadar zaman sonra sıranın bana geleceğini, tüm insanların ceplerinde ne kadar para olduğunu bugün neler kazandığını ve kaybettiğini, yarın neler kazanacaklarını, kimin hangi saatte öleceğini, kimin kimin hakkında neler düşündüğünü ve düşüneceğini biliyorsun!’ diye sesli düşünmesinin dostluğun yakinileşmesine olan katkısını düşünebiliyor musunuz?

Unutmayalım ki sesli düşünce, dikkatlerimizi bir noktada toplar.

Günün her saatinde sesli tefekkür yapabiliriz.

Böylelikle hem imanımızı artırmış oluruz hem de dostluğumuzu perçinleştirmiş oluruz.

Sesli tefekkürle, her an Allah’ın gözetiminde olduğumuz hissi ağır basacağından az günah, çok salih amel işleme isteği artacaktır.

 

2. Tefekkür Ayetleri Vesilesiyle Tek Taraflı Konuşarak

 

Allah-u Teala, insanların kendisiyle dostluklarını ne şekilde kurabileceklerini bildiren bir kitabı, Peygamberiyle göndermiştir. Allah’ın, kullarıyla olan dostluk sözleşmesi olarak da adlandırdığımız bu kitab, sindire sindire incelendiğinde dostluk yolunda önemli mesafeler katedileceği kanaatindeyim.

Bozuk bir nesil Altın bir nesle[42] dönüşebiliyorsa bizler neden aynı iletişimi sağlayamayalım ki?

Peki nasıl olacak?

Diyorum ki Allah’ın şu sözüne kulak vererek;

“Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirerek geçerler” (Yusuf: 12/105)

Sanki Allah-u Teala şöyle diyor;

‘Ey kullarım! Kendimi tanıtacak o kadar çok kartvizitler yaydım ki evrene!.. Dünyanın neresinde olursanız olun, istediğiniz an benimle diyaloğa geçebilirsiniz...’

Altın nesilden bazıları Allah ile şöyle bir diyaloğa geçmişler;

‘... Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler): Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz...’ (Ali İmran: 3/191)

Bizler de aynı şekilde tefekkür ayetlerini evrene serpiştirerek duygularımızı ve hayranlıklarımızı sesli bir şekilde dile getirirsek soyut gibi gözüken iletişimi somutlaştırmış oluruz. Mesela, Allah’ın şu sözünü;

‘İnsanoğlu yediğine bir baksa ya’ (?)

Her sofraya oturduğumuzda ya da yediğimiz ürünleri her tezgahında gördüğümüzde şöyle bir sesli düşünsek;

“Allah’ım! Bizleri yaratarak başıboş bırakmadın! Zayıf olan bizler acıkınca, senin Er-Rezzak ismine sığındık! Yoksa aç kalırdık. Sen, bizlere olan rahmetinle sofralarımızı donattın! Her bir ikramın adeta büyüklüğünü ve sanatını sergiliyor! Ege’den gelen zeytin, bilmem hangi oradan gelen bal, bilmem hangi köyden gelen yumurta! Tüm hepsinin yaratılışı da müthiş, lezzeti de...

Sen işini çok iyi biliyorsun Allah’ım! Tüm güzellikler ve övgüler sanadır.”

‘Bunca günahlarımıza rağmen sanki alacağımız var da bir an önce hesaptan düşsün’ der gibi rızıklandırmaya devam ediyorsun... Hem de insanın yüzünü kızartırcasına!”

İnanıyorum ki bir taraftan Rabbimizi yüceltmiş oluruz, diğer taraftan Rabbimize karşı kendimizi mahçup hissetmiş oluruz.

Tefekkür ayetleri soframızdakilerle sınırlı değil kuşkusuz. Gözlerini nereye çevirirsen çevir, tefekkür edecek malzeme mutlaka vardır. Mesela; evinden çıkıp iş yerine giden bir vatandaş; sokak kedilerine, sokak köpeklerine, değişik cins kuşlara, vitrinde sergilenen balık cinslerine ya da manav tezgahlarındaki meyve çeşitlerine bakarak;

‘Aman Allah’ım! Bu ne büyüklük, bu ne sanat! her hayvana ayrı bir cüsse, ayrı bir ses... Her meyveye ayrı bir cilt, ayrı bir tad!..

On sene önceki hamsiyle bugünkü hamsi arasında hiçbir fark yok! Canım erik istediğinde elmayla karıştırmıyorum! Biliyorum ki senin yarattığında hiçbir düzensizlik yok!

Sen bunları da boş yere yaratmadın! Bu sanatın karşısında eğilmekten[43] başka birşey düşünemiyorum! sesli bir şekilde tefekkür ettiği zaman, belki de farkında olmadan şunları ispat etmiş olur;

– Allah’ım! Sen zatınla, isim ve sıfatınla varsın!

– Allah’ım! Sen beni işitiyorsun!

– Allah’ım! Sen beni görüyorsun!

– Allah’ım! Sen beni biliyorsun!

‘İşitmek, görmek ve bilmek.’Allah’ın bu üç sıfatını zihnimizde sürekli canlı tutarsak, dostluk frekansını yakalama olasılığını artırmış oluruz..

 

3. Allah’ın Va’dine Güvenerek

 

Allah-u Teala tüm insanlara şöyle bir vaadde bulunur:

Rızık endişesi yaşamayın! Sizi ben rızıklandırıyorum.

‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir. (Hud: 11/6)

Allah’ın bu va’dine güvenen bir kuş hadisini notlayalım:

Ömer b. Hattap (r.a.) diyor ki: ‘Resulullah (s.a.v.) işittim diyordu ki:

‘Eğer sizler gerçekten gereği gibi Allah’a tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır. Sabah aç çıkıyorlar ve akşama da tok dönüyorlar.[44]

– Ümitsizliğe düşmeyin. Ben Affediciyim!

‘Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister.’ (Nisa: 4/27)

– Sadece bana dua edin. Çünkü tüm duaları kabul eden tek merci benim.

‘Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edinin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım de) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.’ (Bakara: 2/186)

– Yaptığınız hiçbir iyiliği boşa çıkarmam!

‘Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mü’min olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.’ (Nisa: 4/124)

– Sınavı kazanana Cennet vaad ediyorum!

‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etti...’ (Tevbe: 9/72)

– Sınavı kaybedene ise Cehennem...

‘... Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.’ (Mü’min: 40/60)

– İnanın... Üstün olun!

‘Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.’(Ali İmran: 3/139)

– İnanın... Kalbinize güven indireyim!

‘İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye mü’minlerin kalplerine güven indiren O’dur...’ (Fetih: 48/4)

Allah-u Teala’nın bu vaadlerine güvenmek demek dostluk yönünde atılan en önemli adımdır...

Peki nasıl güveneceğiz?

Öyle ya? Ne kendisini gördük, ne de cennet ve cehennemini!

Diyorum ki;

Allah’a güvenmeye giden yol, ilk iki başlığımızın yeterince anlaşılmasından geçer;

– Allah’ı gereği gibi tanımak

– Allah’ın gücüne, büyüklüğüne, sanatına ve kulları üzerinde tasarruf sahibi olduğuna katıksız iman edip haykırmak!

Allah’ın va’dine güvenen bir insan hayatının her saniyesinde emin olur... Ve bu ‘emin’lik onu Allah’a sıkı sıkı bağlar...

 

4. Allah’ı Severek

 

Hangi durumlarda karşımızdakine sıcak bir muhabbet besleriz (severiz)?

a. Kişisel haklarımıza dokunmadığında

b. İkram gördüğümüzde

c. Yoğun ilgi gördüğümüzde

d. Hatalarımız yüzümüze vurulmadığında

e. İyiliğimiz için nasihat edildiğimizde

f. İsteklerimize cevap bulduğumuzda

g. Karşılıksız sevdiklerinde...

Bu tür şartların oluştuğu ortamda herkes sevilir.

Allah-u Teala da, hiçbir şeye ihtiyacı olmamasına rağmen -hele de insanların sevgi ve ibadetlerine- kullarının, kendisini sevmeleri için tüm şartları fazlasıyla oluşturmuş...

 

a. İnsanların Kişisel Haklarını Korur;

 

Yalan, gıybet, iftira, dedikodu, hırsızlık, cinayet, lakap takma, sömürme, vb. gibi insana zarar veren vakaları yasaklayarak kullarının maddi ve manevi haklarını korumuştur.

 

b. Kullarına İkramlarda Bulunur;

 

İnanan ve inanmayan diye ayırım yapmaksızın denizlerden, dağlardan, bayırlardan ve karadan türlü türlü sebze, meyve ve hayvan etlerinden olan besinlerle ikramda bulunur.

Allah’ın kullarına olan ikramları sadece bunlarla sınırlı değil.

 

c. Allah, Her Kuluyla Yakından İlgilenir;

 

Kulları tarafından yakından tanınmak için ayetlerini evrene serpiştirmesiyle, kendi dininin tanınıp yaratılış gayelerini öğretmek için peygamberler göndermesiyle, islam davetçilerini göreve çağırmasıyla, her yerden (gökten, yerden ve denizlerden) rızıklandırmasıyla, evlat vermesiyle, akıl vermesiyle vs. ile yakından ilgilenir.

 

d. Allah, Kullarının Hatalarını Gizler

 

İbn-u Ömer (r.a)’dan:

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

‘Müm’in Rabbine yaklaştırılır. Öyle ki, (Allah onun) üzerine himayesini indirir ve günahlarını itiraf ettirir. Ona sorar:

– Şu şu günahlarını biliyor musun?

Mü’min kul, iki kere;

“Evet ey Rabbim, biliyorum!” der.

Rab Teâlâ da:

“Dünyada iken bunları örterek seni teşhir etmemiştim. Bugün de onları senden affediyorum!” buyurur. Sonra da Ona hasenat defteri verilir.[45]

 

e. Bize Hep Nasihat Eder;

 

‘İşte bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.’ (İbrahim: 14/52)

‘Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi v.b.) iyi davranın; Allah kendisini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.’ (Nisa: 4/36)

‘Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’ (Nahl: 16/90)

 

f. Allah, İsteklerimizi Dinler ve Kabul Edeceğini Va’deder;

 

‘... Şüphesiz Sen (Allah’ım) duayı hakkıyla işitensin...’ (Ali İmran: 3/38)

Ebu Hureyre (r.a.)’den Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

‘Şanı yüce ve mübarek Rabbimiz her gece gecenin son üçte biri kaldığı vakit dünya göğüne iner ve şöyle buyurur:

‘Bana dua eden var mı, duasını kabul edeyim.

Benden birşeyler isteyen var mı, ona vereyim. Benden mağfiret dileyen var mı, onun günahını bağışlayayım.’[46]

 

g. Allah, İnanan Kullarını Hiçbir Menfaat Beklemeden Sever;

 

Allah-u Teala noksan sıfatlardan münezzehtir. Hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi kendisinin üstünde de hiçbir irade yoktur.[47] Allah-u Teala’nın bir kulunu sevmesi demek o kulundan razı olması demektir... Allah’ın sevgisini kazananlar Allah’a ne verebilirler?

.............. ................ ..... Canını!

.............. O can kimin?

 

***

 

Burada, üzerinde hassas bir şekilde durmamız gereken nokta şu;

Yukarıdaki şartları oluşturan herkes sevilir demiştik... Aynı şartlardan hem daha güzel, hem devamlı, hem de dünyanın her yerinde ve her zaman diliminde bizleri gözetleyip kollayan Allah, neden daha çok sevilmiyor?

Okuyucuların yerinde olsam derin derin düşünürüm;.. Çünkü Allah ile kurulacak olan dostluğun daimi olması, samimi olması ve dostluğa zarar verecek etkenleri sabırla bir bir aşması Allah’ı sevmekle mümkün olur ancak.

 

Neden Allah’ı Gereği Gibi Sevemedik?

 

– Çünkü varlığını ensemizde hissedemedik...

– Çünkü gereği gibi tanıyamadık...

– Çünkü aldığımız ikramların arkasında kendisini göremedik...

– Çünkü verdiği ikramların değerini ve büyüklüğünü göremedik...

– Çünkü bizi sevdiğini ve kolladığını anlayamadık...

 

Peki Allah Nasıl Sevilir?

 

Başlığımızı aydınlatacak çok basit bir misal verelim:

Evin en küçük çocuğu, gelen misafirlerin ellerini öperek; ‘hoşgeldiniz’ der...

Çocuğu sevimli gören misafirlerden biri çocuğun her iki yanağından öperek, bir çikolata verir... Çikolatayı kapan çocuk annesinin yanına koşar.

Çocuğun Annesi: ‘Gelenlerden kimi seviyorsun?’ diye sorunca çocuk, elindeki çikolataya bakarak;

‘Bana çikolata veren amcayı!’ der...

Misafirlerin bulunduğu odaya tekrar giren çocuk, masada atari görür... Belli ki sonradan konmuş. Babasının;

‘Bu atari senin oğlum! Sana almışlar.’ demesiyle atariyi alır ve babasına teşekkür ederek tekrar annesinin yanına gider... Çocuğun Annesi;

– Şimdi kimi çok seviyorsun?’ diye sorar.

Çocuk; ‘Atariyi vereni’ der.

Ç. Annesi; ‘Teşekkür ettin mi bari?’ der.

Çocuk; ‘Kimin verdiğini bilmiyorum ki!’ der.

İlkinde ikram eden eli görünce hem kendisine teşekkür etti, hem de, annesine onu sevdiğini söyledi.

İkincisinde, hediyenin değeri büyük olmasına rağmen hediye edeni görmediği için yapacağı teşekkür başka adrese gitti; ya da hiç gitmedi...

İnanın sistem aynı... İkram eden el; sevilir...

Eğer bizler de aldığımız her nimetin arkasında Allah’ın bulunduğunu ve sıcağı sıcağına O an teşekkürlerimizi bildirirsek sevgi iletişimini kurmuş oluruz.

Sevgimizi yapacağımız fiili ibadetler dışında sözlü olarak şöyle dile getirebiliriz;

– Allah’ım! Bana imanı tattırdığın için seni seviyorum!

– Allah’ım! Beni rızıklandırdığın için seni seviyorum!

– Allah’ım! Kusurlarımı bağışlayacağını va’dettiğin için seni seviyorum!

– Allah’ım! Bana sıhhat ve afiyet verdiğin için seni seviyorum!

– Allah’ım! Göz zevkime hitap edecek çok güzel manzaralar yarattığın için seni seviyorum!

– Allah’ım! Şeytan ve dostlarının bizlere nasıl yaklaştığını bildirdiğin için seni seviyorum!

– Allah’ım! Az amele çok sevap verdiğin için seni seviyorum!

– Allah’ım! Senin sevgine ulaşan yolları bizlere bildirdiğin için seni seviyorum!

Dil ile sürekli seni seviyorum Allah’ım demek sevgi kapısını aralayabilir... O kapıdan muhtemelen şöyle bir ses işitilir;

– ‘O zaman ispat et’

 

5. Geceyi İyi Değerlendirecek

 

Gece;

– Aşkın ispat saatleri...

Gece;

– Dostluğun sağlam temelleri atıldığı sessiz ama diri olan bir zaman dilimi...

Gece;

– Zihni meşgul eden her şeyin karanlığa gömüldüğü bir an...

Gece;

– Allah sevgisinin başı

Gece;

– Duaların, tövbelerin ve isteklerin kabule yakın olduğu bir fırsat anı...

Gece;

– Allah’ın kuluna en yakın olduğu bir buluşma saatleri...

Gece;

– Allah dostlarının olmazsa olmazı ve gelmesi için sabırsızlandıkları bir dost...

Gece;

– Adına nafile ibadetlerin yapıldığı bir vakit olarak adlandırıp içini boşalttıkları bir zaman dilimi...

Gece;

– Allah dostlarının üç kanaldan[48] beslendikleri ecir deposu...

Bu kadar çok nimetleri barındıran gece vakti, muhatabına günde bir kez uğrar... Dünyanın neresinde olursa olsun muhatabını unutmaz... Trenin istasyona yanaştığı gibi muhatabının yatağına kadar yanaşır... İmsak vaktine kadar bekler... Sonra da çeker gider...

Gecenin nimetlerle dolu olduğunu bilen Allah dostları, dostunun huzurunda zinde olmak ve uykuya yenik düşerek muhabbetin kısa sürmemesi için tedbirini akşamdan alırlar. Yani erken uyurlar

Bir süre sonra beklenen an gelir ve dost adayları, aşkını ispat etmek için nefse pek de hoş gelen yatağını üç talakla boşarlar!;

‘Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.’(Secde: 32/16)

Gece priminden yararlanmak isteyenlerden kimi Kur’an okuyarak Allah ile diyaloga geçmek ister, kimi de namaz kılarak;

‘(Rasulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor...’ (Müzemmil: 73/20)

‘Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an-ı tane tane oku.’ (Müzemmil: 73/6)

Başka bir dost, bunların yanına bir yenisini daha ekleyerek Rabbinin gücünü ve Rahmetini tefekkür etmek için camdan dışarı bakar...

Gökyüzünde flaş gibi patlayan yıldızlara baktığında Allah’ın şu sözü üzerine tefekküre dalarlar;

‘Andolsun, biz gökte bir takım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik.’ (Hicr: 15/16)

Gözler yıldızlara ve Rabbinin büyüklüğüne dalmışken, başka bir ayet devreye girerek muhabbete ortak olmak ister;

‘... rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için bir çok deliller vardır.’(Bakara: 2/164)

Tefekkür ayetleriyle muhabbet kurmaya çalışan gece kuşları, Allah’ın bu muazzam sanatı karşısında peygamberlerinden öğrendiği şu duayı okurlar;

‘Allah’ım! Hamd yalnız sanadır. Gökleri, yeri ve onlarda bulunanları var eden ve varlıklarını ayakta tutan sensin. Hamd yalnız sanadır. Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların mülkü/tasarrufu yalnız senindir. Hamd yalnız sanadır. (Ey) göklerin ve yerin nuru, hamd yalnız sanadır. Sen göklerin ve yerin mutlak egemenisin. Hamd yalnız sanadır. Sen hakkın ta kendisisin, va’din gerçektir, sana kavuşmak gerçektir, senin sözün gerçektir, cennet gerçektir, cehennem gerçektir, bütün peygamberler gerçektir, Muhammed gerçektir, kıyametin kopması gerçektir. Allah’ım ben sana teslim oldum, sana iman ettim, sana güvenip dayandım, sana döndüm.

Anlaşmazlık davalarımı senin hükmüne sundum, başkaları ile mahkemeleşmek için sana baş vurdum, önceden yaptıklarımı da, yapacaklarımı da, gizliliklerimi de, açıkladıklarımı da bağışla! Öne geçiren de, sonraya bırakan da sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur.

Allah’ı görüp, karşılıklı konuşurmuşcasına yapılan bu sesli hayranlık (dua) bir taraftan imanlarını artırırken diğer taraftan Allah’tan bazı taleplerde bulunmanın önünü açar...

Birçok insanın, Allah aşkı yerine uyku aşkını tercih ettikleri bu saatlerde, Allah; dostlarına şöyle seslenir;

‘... Bana dua eden var mı, duasını kabul edeyim. Benden birşey isteyen var mı, ona vereyim. Benden mağfiret dileyen var mı, onun günahını bağışlayayım.’[49]

Yapılacak duaların, isteklerin ve bağışlanmaların kabule yakın olduğu bu saatlerde kulun Allah ile konuşmaları devreye girer... Böylelikle sıcak bir muhabbet başlamış olur...

Başka bir gece kuşu Kur’an-ı Kerim okuyup ayetler üzerinde tefekkür ederek hem Rabbi ile diyaloğa geçer, hem okuduğu her harfe on sevap alır hem de sabaha enerjili girmiş olur...

Başka bir ecir avcısı kıyama geçer... Herkes yatağına ikiseksen uzanmışken, o; Rabbinin huzurunda hareketsizce bekler... Aşkını, duruşuyla ispat etmeye çalışır... Çünkü bilir ki aşk; ispat ister...

 

6. Tüm İşlerimizde Allah’a Danışarak

 

Zamanın sahibi Allah-u Teala insanoğluna bir saniye sonrası hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Böylelikle insan, yapacağı herhangi bir işin sonucu lehte mi aleyhte mi olacağını önceden bilemez...

Bir şeye karar vermeden önce, eski tecrübelere ve istişareye başvurarak işe girişir... Sonrası meçhuldür... Hayırla da sonuçlanabilir, şerle de...

Allah’ın taktiri, yapılan işin sonucu hayırla sonuçlandığında taktir ve teşekkür akıl ve istişareye yapılmış olur. (Sanki Allah’ın hiçbir fonksiyonu yokmuş gibi! Haşa!)

Allah’a dost olmaya çalışanlar ise düşünür;

– Bir saniye sonrasını kim daha iyi biliyor?

‘Allah’

– Yapılan herhangi bir işin ne ile sonuçlanacağını kim daha iyi biliyor?

‘Allah’

– İnsanların geleceğinin hayırla sonuçlanmasını kim daha çok istiyor?

‘Allah’

– Hayrı ve şerri kim yarattı?

‘Allah’

– Yapılacak herhangi bir iş öncesi Allah’ın ‘Alim’ sıfatına danışılmasının herhangi bir zararı var mı?

‘Hayır’

O zaman; akıl, tecrübe ve istişare üçlüsüne bir yenisini daha eklerler;

‘İstihare’

Yani iş öncesi Allah’ın Alim sıfatına müracaatta bulunmak. ‘Allah’a nasıl danışılacak? sorusunun cevabı hadis kitaplarına şöyle notlanmış:

Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: Rasulullah  şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) bize, Kur’an’dan bir süre öğretir gibi tüm işlerde istihare etmeyi öğretir; şöyle buyurdu:

‘Sizden biriniz bir işi yapmayı içinden geçirirse farz namazın dışında iki rekat namaz kılsın. Sonra şöyle desin: “Allah’ım! İlmine baş vurarak senden hayır isterim. Kudretine dayanarak senden güç isterim. Senden yüce ihsanını isterim. Sen güç yetirirsin, ben güç yetiremem. Sen bilirsin, ben bilemem. Sen bilinmeyenleri en iyi bilensin. Allah’ım! (Bu arada bu duayı okuyan kişi ihtiyacını dile getirir. Öğrenci, öğretmen, esnaf, işsiz, işçi, evlat isteyen, ev isteyen vb.) benim için; dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda hayırlı biliyorsan onu bana takdir et, kolaylaştır ve sonra bereketli kıl. Bu işin benim için; dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda şerli olarak biliyorsan onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Ve benim için nerede olursa hayrı taktir et. Sonra beni onda razı kıl.”[50]

Yapılan bu duadan sonra işe girilir... Taktiri ilahi, işin sonucu hayırla[51] neticelendiğinde;

– ‘Allah’ım sana hamdolsun!’ inşaallah işin böyle sonuçlanması dünyamız ve ahiretimiz için fayda verir’ denir.

Yine taktiri ilahi bu duadan sonra girişilen iş şer gibi gözükebilir... Bu kez de;

– ‘Allah’ım! Çıkan sonuçta sen bizlere gereken sabrı ver... Ve bizleri razı kıl... Belki de böylesi hakkımızda hayırlıdır’ der, ne isyan bayrakları çekilir ne de dostluk zarar görür...

Yapılan her işten önce Allah’a daşımak çok az yapılan müracaatlardan biridir... Unutulmasın ki az yapılan bir işte çok ecir vardır... Hele de Allah ile diyalogsa bu; Dostluğun, sevginin ve muhabbetin zirveye çıkmasıdır...

 

7. Yapılan Duaların Takibatını Yaparak

 

‘(Rasulüm!) De ki: Kulluk ve yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?..’ (Furkan: 25/77)

İlahi uyarıyı dikkate alan Allah dostları dua’larla ayakta kaldıklarını bilirler...

Doktorun, hastasını takip ettiği gibi, yapmış oldukları duaların da takibatını yaparak;

– Kabul edilmişse; teşekkür ederler

– Gecikmiş, ya da kabul edilmemişse de, (her halukârda hamd edip) sabrederler...

Yapılan duaların takibatını yapmak dostluğun kuvvetlenmesine şöyle katkıda bulunabilir;

– Allah’ım! Ben sürekli senin kontrolünde olduğumu hissetmek istiyorum. Senin kontrolünde olduğumu hissettiğimde hata oranını minimuma, salih ameli de maksimuma çıkarabiliyorum. Vaktinde yapılan teşekkürün makbule yakın olduğunu biliyorum.

Yapacağım her teşekkür eylemiyle de beni gördüğünü, işittiğini ve seninle iletişim halinde olduğumu ispat etmiş olurum.

 

8. İşlenen Bir Günahın Hemen Akabinde Allah’tan Özür Dileyerek

 

İnsanları günah işlemeye meyyal yaratan Allah-u Teala, tövbe kapısını sürekli açık bırakarak günah işleyen kulların paklanmasını istemiştir:

‘Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister...’ (Nisa: 4/4)

‘Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter...’ (Tahrim: 66/8)

Günahtan sonra yapılacak özrün vaktini de bildirmiştir:

‘Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tövbe edenlerin tövbesidir; İşte Allah bunların tövbesini kabul eder...’ (Nisa: 4/17)

Allah’ın, günah işleyen bir kulun tövbesini kabul etmesi demek O’nu sevmesi demektir.[52] O sevgiyi kazanmanın yolu da işlenen günahtan sonra sıcağı sıcağına özür dilemekten geçiyor.

Bu özrü Resulullah (s.a.v.) başka bir açıdan şöyle değerlendiriyor:

Muaz bin Cebel’den Rasulullah (s.a.v.) dedi ki;

–’Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Ve işlediğin kötülükten sonra iyilik işle ki onu yok etsin. Ve insanlara güzel huyla muamele et.’[53]

İşlenen günah ile yapılacak tövbe eyleminin arasındaki zaman dilimi, Allah ile dostluk derecesini gösterir.

 

9. İtikaf ya da Bir Günün Tamamını Allah ile Geçirerek

 

Her ne kadar da kitaplar itikaf’ı;

‘Ramazanın son on gününde yapılan sünnet bir ibadettir.’ olarak tanımlıyorsa da, bizler itikaf eylemine farklı bir anlam yükleyeceğiz...

İtikaf;

Kalbi ve zihni meşgul eden dünya işlerinden ve içindekilerden (kadın, evlat ve diğer sorumluluklar) en az on gün uzaklaşıp Allah ile başbaşa kalarak kalbe iman doldurulan bir takva istasyonu...

Hele de, şeytanın zincire vurulduğu, Kur’an’ların hatmedildiği, insanların biraz daha müslüman olduğu bu mübarek ramazan ayında, insan biraz daha fazla Rabbine bağımlıdır...

Son on günde her hangi bir camide, gündüzü ve gecesiyle Rab’le geçen bir beraberlik; sevgi tohumunun atıldığı ve kısa sürede yeşerdiği bir beraberliktir...

İtikafta geçen on günde kişi hem imanını tartmış olur, hem okuduğu Kur’an ve kıldığı namazlardan tad almaya başlamış olur, hem de sabır nimetini tatmış olur...

On günde kazanılan enerji diğer ibadetlere de yansıyacağından salih amellerde gözle görülür bir artış olacaktır...

Allah ile uzun bir süre başbaşa kalmak için Ramazanı beklemeye hiç gerek yok. İmkanlar dahilinde ayda bir gün, ya da 2 ay da bir gün; günün yirmi dört saatini Allah ile paylaşabiliriz.

Her hangi bir cami ya da kendi evimizin bir odasını musaidleştirerek Allah ile 24 saat başbaşa kalabiliriz...

Rasulullah (s.a.v.)’ın Peygamberlikten önce Hira mağarasında uzlete çekilmesindeki sır ne acaba?

 

10. Allah’a İsyana Götürecek Amelleri İyi Tanıyıp Hayra Yorumlayarak

 

Yaratılışı icabı rahat yaşamayı seven bir insan, musibetlerle imtihana tabi tutulmak istemez. İnsanlar istemese de Allah-u Teala insanları bir şekilde sıkıntılarla sınar...

İmtihanların sıkıntılı geçmesiyle -şeytanın da yardımıyla- Allah’a karşı tek taraflı bir kırgınlık başgösterebilir:

– ‘Bu kadar insan varken; beni mi buldu?’ gibi...

Ya da;

– ‘Daha ne kadar çekeceğim bu sıkıntıları?’ gibi...

Özellikle de cana ya da mala gelen musibetler insanın canını sıkar ve pek de hayra yorumlanmaz... Hele de Allah ile iletişim kurulmamışsa...

Geçirmiş olduğu trafik kazasıyla bir bacağını kaybetmiş sıradan bir vatandaş bile ölmediğine şükreder. Bunun şükrü, Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmez. Sadece o anlık sevincinden söylemiştir... Ama daha sonra tek bacaklı bir hayatı kabullenmeyip isyan vari cümleler sarf edecektir.

Allah’a dost olmaya çalışanlar her hangi bir musibet anında;

‘O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz  Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.’

Aynı musibet isabet ettiğinde;

– Kalan bacağını işaret ederek;

– “Allah’ım! Sana hamdolsun ki bu bacağımı bağışladın! Kollarım da kopabilirdi!

İnşaallah günahlarıma keffaret olur” diyerek Allah ile dostluklarına zarar gelmesini engellerler.

Musibetler, sadece trafik kazasıyla gelmez.[54] Ama her halukârda mutlaka hayra yorumlanacak bir tarafı vardır.

Musibet sonrası hamdetmek, normal bir anda hamdetmekten daha ecirli olur... Ve kurulacak bir dostluğa katkıları daha fazla olur...

Resulullah (s.a.v.) bu konuda Allah dostlarını şöyle müjdeler:

‘Mü’minin işine şaşarım. Allah musibet verir; sabreder, ecir alır. Nimet verir; şükreder, yine ecir alır.’[55]

 

11. En Sevdiğimiz (eşya, can, vb.)i İnfak Ederek

 

Dünya malını insana sevdiren Allah-u Teala sevilip sevilmediğini test etmek için, emaneten verdiği bir eşyayı (bu ne olursa olsun, ev, araba, iş yeri, kalem, ceket, türban, para, tarla, bilezik, bisiklet, can vb.) geri ister...

Eşyayı pek de fazla seven insan, yerine yenisi gelmeyi verir düşüncesiyle pek de vermek istemez... İlla da infak edecekse yerine çok rahat temin edeceği, ya da artık kullanmak istemediği bir eşyayı verir.

Böyle bir infak durumunda;

– ‘Seni çok seviyorum Allah’ım! Bak, senin rızanı ve sevgini kazanmak için malımdan infak ettim’ mesajı Allah’a ulaşmaz.[56]

Sevildiğini somut bir şekilde görmek isteyen Allah-u Teala, kullarına sevgiye giden yollardan birini şöyle gösterir;

‘Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça “iyi”ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.’ (Ali İmran: 3/92)

Olası bir infak durumunda, ‘Sevdiğimden mi versem, sevmediğimden mi?’ diye ikileme düşerseniz,

– ‘Hangi eşyanızı cennette kullanmak istiyorsanız onu verin’ derler...

Sevilen bir nesneyi Allah için infak etmek eyleminin altında şöyle gerçekler yatar;

1. Allah’ı, eşyamdan daha çok seviyorum!

2. Allah’ın Er-Rezzak ismine güveniyorum.

3. Nefse ağır gelen bir amelin pirimi yüksek olur.

4. Cennetteki derecemin artabileceğine iman ediyorum.[57]

Bu başlığın açılımını yaparken, aklıma çok önceleri işittiğim bir fıkra geldi. Konumuzun aydınlanmasına katkıda bulunacağı için yazma gereği duydum.

Çok ünlü bir ressam kendisine ait olan bir tabloyu açık artırma ile satışa sunar. Herkes bir fiyat verir. Ve bu rakam 50 milyara ulaşır... Tam satacakken genç bir çocuk satıcının yanına gelerek bir şeyler söyleyip 50 milyonu vererek çok değerli panoyu alır. Alıcılar şaşkındırlar... Ve sorarlar;

– Neden 50 milyara vermedin de Elli milyona verdin?

Satıcı şöyle yanıtlar:

– Bu tablo benim için çok değerli... Tabloya en çok değer verene satmak istedim. Bu tablom için, siz, onca servetinizden sadece bir kısmını vermek istediniz. Ama bu çocuk boğazından kesip biriktirdiği harçlıklarını ve sattığı bisikletin parasını verdi. Yani her şeyini...

Zannedersem anlaşıldı...

 

Sevdiklerimizden Vermek Nefsimize Ağır Geliyorsa, Ne Yapmalı?

 

a. Bir defa, bu tür durumlarda unutmamanız gereken en önemli şey; O anda hangimizi daha çok seviyorsun! eşyanı mı yoksa beni mi? dersinden imtihan olmamız...

Her infak eyleminde bu sesi işitirsek Rabbimize karşı mahçup olmamak için en sevdiğimizi verebiliriz. Daha sonraları -sevginin temelleri atıldıktan sonra- en sevdiğimizden vererek ikilemde dahi kalmayız.

b. İnfak anında gönlümüz sevdiklerimizi vermekten yana değilse; Allah tarafından;

‘Demek eşyayı benden daha çok seviyorsun ha!’ diye bir ses işitelim.

c. Peygamberlerin ve sahabelerin infak anlayışlarını inceleyelim.

d. Gönlümüzün sevmediğimizi vermekten yana olduğunu hissedersek; Allah’ın şu sözünü hatırlayalım;

‘Kim Allah’a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir mükafatı da vardır.’

Sevdiklerimizden vermemiz Allah ile olan dostluğun ispatlarından sadece biridir.

 

12. Bedenen Özürlü İnsanlar Görüldüğünde Sıcağı Sıcağına O an Hamd Ederek

 

Allah-u Teala yarattığı her insanı farklı şekillerde imtihan eder. Kimine bol mal vererek şükür + infak ile imtihan ederken kiminin de rızkını daraltarak ‘sabır’la imtihan eder.

Bir başkasına sıhhat ve afiyet verip şükretmesini isterken kimi kulunu da bedeninin her hangi bir organının işlevine son verdirip sabretmesini ister...

Yaratılışı gereği unutkan olan insanoğlu, Allah’ın kendisine bahşettiği nimetleri unutur. Ta ki özürlü birini görene kadar...

Allah ile dost olma gayretinde olmayanlar özürlü bir vatandaş gördüğünde fıtri olarak üzülürler. Bu üzüntü ne Allah sevgisinin ispatıdır ne de Allah dostluğunun...

Ama Allah’a dost olmaya çalışanlar günün herhangi bir zamanında dünyanın neresinde olursa olsun,

‘Gözleri görmeyen, ya da bir gözü görmeyen birini gördükleri zaman olaya ilk önce kendi penceresinden bakıp sağ el işaret parmağıyla gören gözlerini işaret ederek;

‘Allah’ım! Sana hamdolsun bana göz verdin. Yoksa ben göremezdim. Göz emanetini hala almadığın için sana teşekkür ederim Allah’ım’ diyerek gördüğü özürlü şahsın sabrı için dua ederler.’

Eğer gördükleri özürlü ‘zihinsel’se, sağ işaret parmağıyla şakağını işaretleyerek;

– ‘Allah’ım! Sana hamdolsun bana akıl verdin. Yoksa ben de bu şahıs gibi avare dolaşacaktım.

Taşkalanın yoğun olduğu mekanlarda bu ve benzeri sıcağı sıcağına yapılan teşekkürler muhabbeti artırır. Artan muhabbet salih bir amele dönüşür. Her salih amel imanı artırır, artan iman da dostluğu perçinler.

 

13. Sonunda Sabrı Getiren Ameller İşleyerek

 

Yani nefse ağır gelen ameller işleyerek. Bu yerine göre değişir. Kimi; en sevdiğini (arabasını) infak ederek otobüs kuyruğunda bekler, kimi; yaz sıcağına inat pazartesi-perşembe oruçlarını tutarak, kimi; gücü yettiği halde bağışlayarak, kimi; öfkesini yutarak, kimi; uykuya rağmen geceleri kıyamla geçirerek, kimi; müzmin hastalığa sabrederek vs...

Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyen bir insan, Allah’ın sabredenlerle beraber[58] olduğunu bildiği için sonunda sabrı doğuran ameller işlemek ister.

Canını infak etmek isteyen bir dost adayı en büyük ‘sabır’ nimetinin kapısını tıktıklar... Bir çok kanaldan gelen sabır nimetinden faydalanır...

Böylelikle hem en sevdiğinden infak etmenin heyecanını yaşar, hem bıraktıklarına sabrederek Allah ile beraber olur, hem de İslamın zirvesi olarak adlandırılan bir ameli işlemiş olur...

Bir taşla kuş sürüsü...

 

14. Helal ve Haramları; ‘Seviyor ve Sevmiyor’ Olarak Algılayarak;

 

Allah-u Teala, seçmiş olduğu bu dinin hudutlarını bazı helal ve haramlarla belirlemiştir.

Sosyal bir hayatta insanlar bazen bu tel örgünün yanına kadar gelebilirler... Kimi insan tel örgünün arkasını merak ederek atlamaya çalışır, kimi insan hafiften dokunmakla yetinir, kimi insan da tel örgünün arkasındaki cehennem sıcaklığını hisseder hissetmez uzaklaşmaya çalışır...

Adına haramlar ya da Allah’ın sevmediği ameller adı verilen tel örgünün arkasında cehennem ve Allah’ın hoşnutsuzluğu vardır...

– ‘Allah’ın sevmediği bir ameli ben ne diye seveyim ki’ diyen bir Allah dostu tel örgünün arkasında Allah’a karşı mahcubiyeti görür... Huzurunda yüzünün kızaracağını hisseder... Cehennemden beter olabilecek bu sıkıntılı durumu yaşamamak için çarçabuk uzaklaşır, hoşnutsuzluk örgüsünden...

Her hangi bir yasaktan-haramdan:

– ‘Allah sevmiyor’ olarak bakıp ta uzaklaşmanın altında bazı gerçekler vardır. Bunlar;

– ‘Allah beni her an görüyor

– Allah beni her an işitiyor

– Allah kalbimden geçenleri bile biliyor

– Yarın Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağım’ düşünceleridir.

Bu havayı teneffüs eden bir Allah dostu, dostluğunun zedelenmemesi için dikenli yollarda paçalarını iyice sıvazlayarak az çizikle çıkmaya çalışır.

Başka bir konuya geçmeden önce Peygamber efendimiz döneminde cereyan etmiş bir hadiseyi notlayalım. Görelim bakalım cehennem ateşi mi caydırıcı olmuş, yoksa Allah’a karşı mahcubiyet duygusu mu?

Kadının biri Resulullah’a geldi ve

– ‘Ben zina ettim. Ve zinadan da hamileyim. Beni günahımdan temizle’ dedi. Resulullah (s.a.v.):

– ‘Git, doğumunu yaptıktan sonra gel’ dedi. Sonra kadın kucağındaki çocukla birlikte geldi.

Resulullah (s.a.v.):

– ‘Git ve sütten kesildikten sonra gel’ dedi.

Ve kadın, çocuğun elinde bir ekmek parçasıyla geldi. Daha sonra Resulullah’ın emriyle recmedildi.’[59]

Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber!

Tevbe kapısının ardına kadar açık olmasına rağmen Rabbinin huzuruna tertemiz çıkmak istiyor...

 

15. Secde Anında Diyaloğa Geçerek

 

Secde;

Namaz esnasında üç defa ‘subhane rabbiyel ala’nın denildiği bir pozisyon değildir...

Secde;

Sadece namazlara mahsus bir eylem hiç değildir...

Peki nedir secde?

Secde;

– ‘Kulun Allah’a en yakın olduğu bir an...’dır.

Secde;

– ‘İnsanın acizliği ve Allah’ın yüceliğinin ispat edildiği bir an...’dır.

Secde;

– ‘Gururun ve kibrin ayaklar altında ezildiği bir an...’dır.

Secde;

– ‘Mutluluğun, huzurun, sevinç ve kederlerin Allah ile paylaşıldığı bir an’...dır.

Secde;

– ‘Sadece namazlarda olanı saysak, günde en az seksen kere Rabbimizle diyalog ortamının sağlandığı bir an...’dır.

Allah’a dost olmaya çalışanlar, Allah’ın en çok sevdiği amelleri işlemek isterler. Çok övülen ‘secde’ de bunlardan biridir.

Günün herhangi bir saatinde; dağda, bayırda, şehirde, evde kısaca her yerde Allah ile sıcak bir diyaloğa geçmek için güzel bir eylem...

Secdeden en çok huşu duyan büyük önder şöyle buyuruyor;

‘Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır’[60]

Madem Ona çok yakın olunuyor, o zaman bu anın çok iyi değerlendirilmesi lazım.

İnsanın grurunu ve kibrini iki büklüm yapan secdede bolca dua, bağışlanma ve bazı şeyler talep edilebilir. Derslerinde başarılı olmak isteyen bir öğrenci, iş arayan bir işsiz, evlat isteyen bir anne-baba, düşmanına galip gelmek isteyen bir asker, insanların hidayetine vesile olup o ecre talip olmak isteyen bir davetçi, akrabalık ilişkilerinin düzelmesini isteyen bir aile, evlatlarının müslümanca yetişmesini isteyen bir anne-baba, derdine şifa arayan bir hasta vs. secde anında duygu, düşünce ve taleplerini Allah’a beyan edebilirler. Böylelikle hem günde bilmem kaç kere okudukları;

‘İyyake na’budu ve iyyake nesta’in’ ayetini yaşamış olurlar... Hem de insanların dua ve isteklerini dinleyip cevap veren tek mercinin Allah olduğunu ispat etmiş olurlar.

Allah dostlarının, secde anında Allah ile olan muhabbeti kısa sürmez.... Uzattıkça uzatırlar.

Bu satırları yazarken inanıyorum ki benim gibi sizler de bu Allah dostlarını[61] gıpta ediyorsunuz. Kendi secdelerimizde kıyas yaptığımızda Allah ile dostluğumuzun hiçte içaçıcı olmadığını görürüz..

 

Neden Secdelerimiz Kısa Sürüyor? Ya da Gereken Lezzeti Neden Alamıyoruz?

 

Kanaatimce, secdelerimizin kısa sürmesindeki en büyük etken; Secdeyi, namazda üç defa ‘subhane rabbiyel ala’ denilen bir eğilme hareketi olarak göstermeleri... Yani anlam daraltmaları... Üç defa ‘subhane rabbiyel ala’ demek en fazla 5-6 sn. sürüyor. Peki ya sonra?

İşte sonrası anlatılmadığı için o lezzetten mahrum kaldık.

Maddeler halinde şöyle sıralayalım.

a. Secdenin öneminin bilinememesi

b. Secdede duaların sadece arapça telaffuz edileceğinin zannedilmesi. (İsteyen istediği dil ile dua edebilirler. Çünkü Allah, her dilden anlar. Sadece Secdede... Secde dışındakilerin tamamı arapça)

c. Namazlarımızda huşunun duyulmaması.

d. Secde anında akla dünyevi meşgalelerin gelmesi ve konsantre olamama... gibi

 

Secdeyi Uzatmaya Götüren Etkenler

 

Bu başlığımızı, secdeden lezzet alanlar daha iyi aydınlatır diye düşünüyorum.[62] Nefis teskiyesi kitaplarından edindiğim bilgileri maddeler halinde sunayım.

 

Secdeden Nasıl Lezzet Alınır?

 

a. Secde anında, eski günahları hatırlayıp özür dilediğinde kabul edileceğine inanmak.

b. Secde anında 1400 küsür öncesine giderek Peygamberin arkasında namaz kılıyormuş gibi hissederek.

c. Secde anında, Allah’tan şöyle bir ses işiterek;

‘Nasıl namaz kıldığına bakıyorum!’

d. Secde eylemini namaz dışında da yaparak. Şükür secdesi gibi.

e. Özellikle de gece kalkarak.

f. Sahabelerin ve bir, iki nesil sonrakilerin secde anlayışlarını dikkate alarak.

g. Secde anında ağlamaya çalışarak.

h. Secde anında ölümü düşünmeye çalışarak.

ı. Kafamızı kaldırdığımızda ölüm meleğiyle karşılaşacağımızı hissederek.[63]

i. Yapılacak dua, bağışlanma ve isteklerin kabul edileceği tek şartın secde olduğuna şartlanarak.[64]

j. Secdeyi uzattığımız oranda Allah’a yaklaştığımızı hissederek.

k. Secdeyi en iyi şekilde değerlendirenin cennetteki en güzel köşke oturacağını hissederek.

Secdenin iyi değerlendirilmesinin kurulacak dostluğa etkisi anlaşılmışsa başka bir başlığa geçebiliriz.

 

16. Salih Amellerimizi Gizleyip Allah ile Paylaşarak

 

Salih amellerle imanın arttığını, işlenen günahlarla da imanın zayıfladığını ilk sayfalarda söylemiştik.

Allah’a asi olan şeytan insanların etrafında dolaşarak salih ameller işlemesine engel olmaya çalışır. Her zaman başarılı olmayabilir... Bazen iyi bir amelin işlenmesine yardımcı olabilir... Asıl saldırıyı işlenen amelin reklamınıda gerçekleştirir.

İyi bir niyetle (Allah’ın sevgisine muhatap olmak) başlanan amel, iyi bir niyetle de sonuçlanabilir... Bu gayet normaldir... Ama önemli olan yapılan amelin sevincini Allah ile paylaşmak...

Bu satırları yazarken aklıma mağaradaki gençlerin, yapmış oldukları salih amelleri Allah ile paylaştıkları geldi... Olay kaynak kitaplarımıza şöyle kaydolmuş;

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

– ‘Sizden evvelki gelip geçen ümmetlerden üç kişilik bir topluluk yürüyüp giderlerken birden kendilerini bir yağmur yakaladı. Hemen bir mağaraya sığındılar.Akabinde mağaranın kapısı bunların üzerine kapandı. Bunlar birbirlerine:

– ‘Şu muhakkak: Vallahi ey şu mağara içinde bulunanlar! sizi buradan doğruluktan başka birşey kurtarmaz. Onun için sizden her bir kişi doğru söylediğini bilmekte olduğu birşeyle Allah’a dua etsin, dediler.

Bunlardan birisi:

– Ya Allah! Kati olarak bilmektesin ki, benim ücretli bir işçim vardı.O bana üç sa ölçeği pirince karşılık çalışıyordu.Bu işçi o ücreti bırakıp gitti.Ben bu ücret pirincine yöneldim de onu ektim.O ekim işinden iyi mahsul oldu.Ben ondan bir sığır satın aldım.Bir müddet sonra o işçi bana gelip ücretini istiyordu.Ben de ona: Şu sığırlara git ve onları önüne kat da sür git dedim. O:

 

– ‘Benim, senin yanında ancak üç sa’ ölçeği pirinç darısı hakkım vardır,’ dedi. Ben yine ona:

– ‘Şu sığırlara git, onlar senin o üç sa’ ölçeği ücretinden çoğaldılar,’ dedim. İşçi onları sürüp gitti.

Ey Allah’ım! Sen bilmektesin ki, ben buna senin haşyetinden ötürü böyle yaptım. Onun hatırına bizden şu kayayı aç!’ diye dua etti.

Kaya onlardan biraz açıldı.

Diğeri de:

– ‘Ya Allah! şüphesiz sen bilmektesin ki, benim ihtiyar anamla babam vardı. Ben her gece bunlara koyunlarımın sütünü getirip içirirdim. Bir gece bir engel sebebiyle bunlara süt getirmede geciktim. Geldiğimde bunlar uyumuşlardı. Ehlim ve çocuklarım açlıktan feryad ediyorlardı. Fakat ben anam babam içmeden çocuklarıma süt içiremzdim. Bu durumda ben onları uyandırmayı istemedim. Onları terkedip de yataklarında içmelerini bekleyiciler olarak kalmalarını da istemedim. Süt tası elimde ta fecr doğuncaya kadar bekledim.

Allah’ım! Sen pek iyi bilmektesin ki, ben bunu senin haşyetinden dolayı yaptım. Bizden bu sıkıntıyı gider!’ dedi.

Akabinde kaya onlardan biraz açıldı, hatta gökyüzünü gördüler.

Diğeri de:

– Ya Allah! Sen kat’i bilmektsin ki, benim bir amca kızı vardı. O bana insanların en sevgilisi idi. Ben ondan emelime nail olmak istedim. Fakat o benden çekindi. Ancak kendisine yüz dinar getirmemi söyledi. Ben bulup getirdim ve ona teslim ettim. Ben onun iki bacağı arasına oturunca kız:

– ‘Allah’tan kork! Yaratıcı kudretin bekaret mührünü bozma, O mühür ancak bir hakla, nikah hakkıyla açılır, dedi. Bu sözü üzerine ben üstünden kalktım, yüz dinarı ona bıraktım. Şüphesiz sen bilmektesin ki, ben bunu ancak senden korktuğum için böyle yaptım. Bizden bu mağarayı aç!’ dedi.

Bu dua akabinde Allah onlardan mağarayı tamamen açtı, onlarda çıkıp gittiler.”[65]

Düşünüyorum da, O mağarada ben olsaydım acaba hangi amelimi sunardım... Zannedersem oracaktı çürürdüm.

Her hangi bir salih ameli işlemek nasıl meziyetse, işlenen ameli gizlemek te aynı derecede meziyettir.

İşlenen bir ameli gizleyip Allah ile paylaşmak demek; riyadan uzaklaşmak demektir. Yani Allah’ın sevmediği bir amelden uzaklaşmak demektir...

Allah’ın sevmediği bir ameli yapmamak Allah’ın sevgisini birebir kazandırır.

Yapılması zor gibi gözüken salih bir amel işlediğimizde, secde anında, ya da Allah’tan her hangi bir şeyi talep ettiğimizde mağaradakiler gibi işlediğimiz o ameli kullanabiliriz.

Nefse ağır gelen salih bir ameli insanlarla paylaşmak (işlenen amelden bahsetmek) insanların beğenisini kazandırabilir... Hatta daha da ileri giderek mevki-makam kazandırabilir...

İşte Allah dostları bu noktada o kadar hassastırlar ki, sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmaz...

 

17. Allah’a Yakın Gördüğümüz Kişilerle Oturup Kalkarak

 

Peygamberi örnek almak isteyen bir insan çevresindekilere bazı çağrışımlar yapar... Bu, elinde değildir. Tıpkı soba gibi... Soba, önce kendisini ısıtır... Daha sonra da elinde olmayarak üşüyenlere bazı mesajlar gönderir...

Sobaya herkes, ihtiyacı kadar yaklaşır...

Ama ısısından, ama isinden, ama kokusundan az da olsa nasiplenirler...

Allah’a yakınlaşmaya çalışanlar insanlardan dünyevi hiçbir menfaat beklemedikleri için insanların tamamen iyiliğini düşünürler... Onlardan hiçbir zarar gelmez...

Onlar, insanların ahiretini düşündükleri için Allah’ı sevdirmeye çalışırlar... Allah’ın rızasını kazandıracak salih amelleri anlatırlar... Adeta yürüyen Kur’an’dırlar...

İnanıyorum ki bir çoğumuzun çevresinde bu tür insanlar var ve onlarla beraber olunduğunda imanın arttığına çoğumuz şahid olmuşdur.

İşte bu yüzden Allah-u Teala müslümanların kaynaşmasını istemiştir... Gerek cemaatle namazda, gerek bayramlarda, gerek ziyaretlerde, gerekse saf tutup düşmanla çarpışmalarda...

Allah’ın sevdiği kişilere baktığımızda bile çıkarılacak bir ders mutlaka vardır...

 

18. Sağ ve Soldaki Meleklerimizle Konuşarak

 

Varlıklarını sağ ve solumuzda göremesek de, hayat kitabımızın, daha doğrusu dostluk rehberimizin 518. sahifesinde görebiliriz;

‘iki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.’ (Kaf: 50/17)

Nereye gitsek bizimledirler... Beraber oturur, beraber yürür, beraber seyahat eder ve beraber piknik yaparız... Biz yeriz, onlar bakar ve yazarlar...

Meleklerin varlığını hissetmek nefsimizin dizginlerini daha da sıkı tutmamızı sağlayacağından Kaf: 50/17’yi unutmamak gerek...

Madem sürekli bizimleler, o zaman onlarla en kısa zamanda hatta şimdi diyaloğa geçip varlığını yakini hissetmek lazım.

 

Meleklerle Nasıl Konuşacağız?

 

Sağ ve solumuzdaki meleklere bazı şekiller vereceğiz.[66]

Sağ ve solumuzdaki meleklerimize bazı ayetler, hadisler ve veciz sözler yükleyeceğiz....

Sağımızdaki melek yer yer Allah sevgisi ve cennet nimetlerinden bahsedecek...

Solumuzdaki meleğimiz de biraz agresif olacak... Haliyle bizleri Allah dostluğundan uzaklaşmanın götürüleri ve cehennemi anlatacak... Hem de her ortamda...

Şöyle bir canlandırma yapalım;

Tek başına şehirlerarası otobüsle yolculuk yaptığınızı düşünün. Yanınızda kitap ve dergi yok ve yanındakinizi de tanımıyorsunuz diyelim. Ne yaparsınız?

En kötü ihtimal uyursunuz... Hadi diyelim yanındakine nasihat ettiniz... Ya sonra?

İşte şimdi meleklerle yapılması gereken diyaloğun salih amellerin işlenmesine yapacağı katkıyı görelim;

Sağınızdaki Melek: ‘Her ne kadar tek kişilik bilet aldınsa da, biz üç kişiyiz... Sen, ben ve solundaki melek...

Siz: Ne yapmamı istersiniz?

S. Melek: Varlığımızı hissetmeni...

Siz: Varlığınızı hissetmemin bana ne faydası olacak?

S. Melek: Şu an ne yapıyorsun?

Siz : Oturuyorum...

S. Melek: Oturan her müslümana Ali İmran: 3/191’in nazil olduğunu biliyor musun?

Siz:?

S. Melek: Dinle ve üzerinde düşün;

‘Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzere yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!’

– “Gördüğün gibi oturan herkese bu ayet nazil olur. Yerinde olsam Allah’ı zikrederim... Sen Allah’ı zikret, ben yazayım... Sen tefekkür et, ben yazayım... Ben yazdıkça cennetteki derecen artsın...”

İnanın ki diyeceğimiz bir Allah-u Ekber, onların kalemini harekete geçirir...

Aynı mantıktan yola çıkarak, günah işleme potasına girerken de soldaki meleği konuşturacağız;

Soldaki Melek: ‘Sakın yaklaşayım deme! (İşlenecek herhangi bir günahın sınırlarına yaklaşınca)

Ben mürekkebimi Cehennemden çektim... Yazarsam, yanarsın!..

Böyle bir diyaloğun yaşandığı bir ortamda şeytan aç kalır!

 

19. İşlenecek Muhtemel Bir Günah Öncesi Adımız Zikredilerek; Allah Tarafından ‘Ne Yaptığının Farkında mısın?’ diye bir Sesin İşitilmesi

 

Allah’ın dostları günah işlemez demiyorum... İşlenecek günahları minimum düzeye indirebilir düşüncsindeyim. Bir daha Peygamber gelmeyeceğine göre şu an dünyadaki tüm insanlar günah işlerler... (Çocuk ve deliler hariç)

Unutmamamız lazım ki günahların asgariye çekilmesiyle de dostluğunuz güçlenir... Allah ile dostluğumuzun güçlenmesi için her türlü yola başvurmalı... Çünkü, bir daha hayat hakkı verilmiyor...

18. başlığımızdaki, sağ ve soldaki meleklerle konuştuktan sonra, motivenin maksimuma çıkması için dost olmaya çalıştığımızla da diyaloğa girmemiz lazım... İşlenmesi muhtemel bir günah öncesi, ya da işlenmesi olası bir sevap öncesi olabilir...

Diyelim ki günah işleme potasına girildi... Ne sağdaki meleğin nasihatleri, ne de soldaki meleğin cehennem tehdidi kâr etti... Ne yapacağız?

Sizce şöyle bir sesin işitilmesi fayda vermez mi?

‘Ne yapıyorsun Feyzullah?.. Senden hiç beklemezdim!’

 

20. Allah Dostlarının Yapmış Oldukları Salih Amelleri Örnek Alarak

 

Yapılacak her hangi bir salih amelin, başkaları tarafından önceden yapılmış olması ya da çevremizde o ameli yapanları görmemiz bizleri rahatlatır... Ve daha kolay bir şekilde pratize etmemizi sağlar.

Herhangi bir kurum, ya da şahsa yapılması gereken bir yardım talebinde kimsenin eli cebine gitmiyorsa bu demektir ki bizim de elimiz cebimize gitmez...

Benzer örnekleri tramvaylarda ve gemilerde görebiliyoruz.

Yaklaşık 2-3 dakika elindeki ürünü tanıtır sonra da yolcuların gözlerinin içine bakarak satmaya çalışır... İki kişi almaya görsün; Onlardan cesaretle en az on kişinin aldığı görülür.[67]

Bizler de bu misalden hareketle nefse ağır gelen, ya da yapılması imkansızmış gibi görünen salih amellerin sahabeler ve onlardan sonraki nesiller tarafından nasıl işlendiğini görelim. Görelim ki onlardan alacağımız derslerle cesaretlenelim.

 

Sabretmeleri:

 

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor:

“Peygamberimiz Mekke’de iken, yanına bir kadın gelerek:

–-‘Ya Rasulallah, şu pis hastalık bana musallat olmuş bir türlü bundan kurtulamıyorum.’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona:

– ‘Eğer şu durumuna sabredersen kıyamet günü tamamen günahsız olacaksın ve hesaba çekilmeyeceksin; dedi. Kadın:

– ‘Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki Allah canımı alıncaya kadar sabredeceğim. Fakat bu pis hastalığın bir gün beni çırıl çıplak halkın huzuruna salacağından korkuyorum,’ dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona dua etti. Bundan sonra kadın sara nöbetleri geldiği zaman gidip Kabe’nin perdelerine tutunuyor ve ‘defol’ diyordu. Nöbette onu terkediyordu.[68]

 

***

 

Ebu Zerr El-Gıfari’ye:

– ‘Çocukların erken yaşta ölüyor; dediklerinde;

– ‘Onları geçici olan evde benden alıp ve sürekli olan evde benim için saklayan Allah’a hamd olsun.’ dedi.[69]

 

Allah’a Olan Tevekkülleri:

 

Ebu Zabye anlatıyor:

“Abdullah b. Mesud, vefatına sebep olan hastalığa yakalandığında Hz. Osman kendisini ziyaret ederek:

‘Şikayetin nereden?’ diye sordu. Abdullah b. Mesud:

– ‘Günahlarımdan,’ dedi. ‘Ne arzu ediyorsun?’ diye sorduğunda:

– ‘Rabbimin rahmetini,’ dedi. Hz. Osman, ‘sana bir doktor çağıralım mı?’ diye sorduğunda Abdullah b. Mesud:

– ‘Beni hasta eden zaten doktordur.’ dedi. Hz. Osman, sana bir miktar maaş bağlanmasına izin verir misin?’ diye sorduğunda

– ‘Maaşa ihtiyacım yoktur’ dedi. Hz. Osman, ‘senden sonra çocuklarına verilir’ dediğinde, Abdullah b. Mesud:

– ‘Sen çocuklarımın fakir olacaklarından mı korkuyorsun? Ben onlara her gün Vakıa suresini okumalarını emrettim. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)’in:

– ‘Her akşam Vakıa suresini okuyan kimse, asla geçim sıkıntısı görmez.’ buyurduğunu işittim.’ dedi.[70]

 

İnfak Anlayışları:

 

Abdullah b. Mesud anlatıyor:

“Kim Allah’a güzel bir ödünç takdim ederse Allah’da ona kat kat karşılık verir.” ayeti nazil olunca Ebu Dehdah, Rasulullah’a:

‘Ya Rasulallah, Allah bizden ödünç mü istiyor?’ dedi.

Rasulullah (s.a.v.):

– ‘Evet, Ya Ebu Dehdah’ dedi. Ebu Dehdah (r.a.):

‘Öyleyse elini uzat,’ dedi ve Rasulullah elini uzatınca:

– ‘Ben Rabbime bahçemi (600 hurma ağacı vardı) ödünç verdim,’ dedi. Sonra bahçeye gitti, karısı ve çocukları oradaydılar, hanımına:

– ‘Çocularını al bahçeden çık. Ben bahçeyi Allah’a ödünç verdim, dedi.’[71]

 

Şehadet Arzuları:

 

Sa’d b. Ebi Vakkas anlatıyor:

“Uhud savaşında Abdullah b. Cahş (r.a.) bana:

– ‘Gel Allah’a dua edelim,’ dedi. Bunun üzerine beraberce bir kenara çekilip:

– ‘Allah’ım! Düşmanla karşılaştığımızda beni öyle bir adamla karşılaştır ki, çok kuvvetli bir savaşçı olsun. Onunla şiddetli vuruşayım. Nihayet ona üstün gelmeyi nasip eyle de onu öldüreyim ve üzerindeki eşyayı ganimet olarak alayım,’ diye dua ettim.

Abdullah da “amin” dedi. Ondan sonra o da duaya başlayarak:

– “Allah’ım beni öyle bir adamla karşılaştır ki, çok kuvvetli bir savaşçı olsun. Onunla vuruşalım. Sonunda benim burun ve kulaklarımı kessin. Yarın senin huzuruna çıktığımda bana:

– ‘Kulakların ve burnun niçin kesilmiştir?’ diye sorasın da:

– ‘Senin ve Rasulünün yolunda kesildi,’ diye cevap vereyim. Sen de:

‘Doğru söylüyorsun’ diyesin.

Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.), kendisinden bunu nakleden adama:

– ‘Oğlum, Abdullah’ın duası benimkinden hayırlıydı. Allah’a yemin ederim ki, o gün akşam üzeri, ben onun burun ve kulaklarını kesilmiş ve bir ipe dizilmiş olarak gördüm’ demiştir. [72]

 

21. Yatmadan Önce Dua ve Zikirlerde Bulunarak

 

Yatağında uyuma hazırlığı yapanla musalla taşında iki seksen uzanan arasındaki tek fark; birinin, Allah’ı zikredip ecir alma imkanının olması...

Çünkü uyuyanlarla ölenlerin ruhları Allah katına çıkar... Yan yana uzanan iki bedenden biri nefes alıp verirken diğeri kokmaya yüz tutar. Bu geçici ölüm! Çıkan ruhun tekrar bedene dönmesiyle son bulur.

“Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini belirli bir vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” (Zümer: 39/42)

Çıkan bir ruhun, bedene tekrar dönmeme ihtimalinden bahsediyorum.

İşte o zaman uyku öncesi 15-20 dakika oldukça kıymete biner... Takriben en geç bir saat sonra ruh bedenden ayrılır (uyku hazırlığı yapanlar için) gerçek dostun yanına kadar çıkar.

Her gece tekrarlanan bu ziyaretler bir gün kabul görür. İşte o gerçek buluşmanın güzel geçmesi ya da baş ağrıtmaması uyku öncesi hazırlıkla yakından alakalıdır.

Öyle ya, madem sevgiliyle buluşacaksın o halde ön hazırlık yapacaksın.

Allah ile arası en iyi olan büyük önderin uyku öncesi yapmış olduğu ön hazırlık hadis kitaplarına şöyle kaydolmuş;

“Ey Allah’ım! Senden dünya ve âhirette af ve âfiyet dilerim. Ey Allah’ım! Dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında af ve âfiyet dilerim. Ey Allah’ım! Ayıplarımı ört ve korkularımdan emin kıl!.. Allah’ım! Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üzerimden gelecek bir kötülükten beni muhâfaza buyur (Yere batırılarak) altımdan helâk edilmekten azametine sığınırım.

“Ey gizliyi ve görüneni bilen, göklerin ve yerin yaratıcısı, her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allah’ım! Senden başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. Nefsimin ve şeytanın şer ve şirkinden, nefsime günah işlemekten veya o günahı bir müslümana yüklemekten sana sığınırım.

“Yüce adına sığınana yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adı ile... O hakkıyle işiten ve bilendir.” (Üç kere)

“Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve peygamber olarak Hz. Muhammed’den (s.a.v.) razı oldum.” (Üç kere).

“Ey Hayy ve Kayyûm olan Allah’ım! Senin rahmetine iltica eder, yardımını dilerim. İşlerimin hepsini düzelt. Göz açıp kapayıncaya dek beni nefsime terk etme.

“Biz ve kâinatın mülkü (ve tasarrufu) âlemlerin Rabbi olan Allah’a ait olarak sabahladık. Ya Rabbi! Senden bu sabahın hayrını, fethini (başarısını, kolaylığını) bereketini, nusretini, nûrunu ve hidâyetini dilerim. Onun ve ondan sonra gelecek sabahların her türlü şerrinden sana sığınırım.”

“İslam fıtratı, ihlâs kelimesi (şehâdeteyn) üzerine, Efendimiz Hz. Muhammedin (s.a.v.) ümmeti ve atamız Hz. İbrahim’in milleti üzere sabahladık. O (Hz. İbrahim) hanîf ve müslümandı, hiçbir zaman müşriklerden olmadı.”

“Yüce Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan uzak tutar. O’na (hamd ve şükür) ederim!”

“Allah’tan başka ilâh yoktur. Birdir. Ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O her şeye kâdirdir.” (On kere okunur. Müsait değilse bir kere ile iktifâ edilir.)

“Allah’tan başka ilah yoktur. Birdir. Ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’nadır. O her şeye kâdirdir.”

“Yarattıklarının sayısınca, kendisinin razı olacağı kadar, Arş’ının ağırlığı ve kelimelerinin çokluğunca hamdederek Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.” (Sabahlayınca üç defa söylenir.)

“Ey Allah’ım! Senden yararlı ilim, güzel (helâl) rızık ve makbul amel dilerim.” (Sabahlayınca söylenir.)

“Allah’tan bağışlanma diler, O’na tevbe ve istiğfar ederim.”(Günde yüz defa okunur.)

“Sözlerinin tamamı (ki sayısızdır) ile yarattıklarının şerrinden Allah’a sığınırım.”

“Ey Allah’ım! Senin salât ve selâmın Peygamberimiz Hz.Muhammed’in (s.a.v.) üzerine olsun.”

Bismillahirrahmanirrahim.“De ki: O Allah birdir. Allah Samed’dir (O hiçbir şeye muhtaç değil, ama her şey O’na muhtaçtır). O doğmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.”

Bismillahirahmanirrahim. “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığın çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçünün şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden, sabahın Rabbine sığınırım.”

Bismillahirrahmanirrahim.“De ki: İnsanların kalblerine vesvese sokan, pusuya çeken cin ve insan (şeytanı)nın şerrinden, insanların Rabbine, insanların Melikine (Hakimine), insanların ilâhına sığınırım.”

Yatağa girerken ellerini birleştirip İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okur ve sonra elleriyle başını, yüzünü ve bedeninin erişebileceği diğer yerlerini mesh eder (Efendimiz (s.a.v.) bunu üç defa tekrarlardı).

“Allah, O’ndan başka ibadet edilecek kimse yoktur, O Hayy’dır, Kayyûm’dur. Kendisine ne uyku, ne uyuklama gelir. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun Kürsü’sü gökleri ve yeri içine alacak derecede kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O yücedir, büyüktür, azimdir.”

“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, işittik, itaat ettik, Ey Rabbimiz, affına sığındık, dönüş sanadır.” dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (günah ve şer) de kendinedir. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işleri de yükleme. Bizi affet! Bizi bağışla! Bize merhamet et! Sen bizim Mevlâmızsın. Kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl, bize yardım et!”

Yatmadan önce yapılacak bir nefis muhasebesi hataların tedavisine ve kurulacak dostluğa büyük bir katkıları olur diye düşünüyorum...

 

22. Hayatın Her Alanında Allah’ı Zikrederek

 

Allah’ı zikretme amelini diğer ibadetlerden ayrıca tek özellik belirli bir vakte ya da bazı özel şartlara bağlanmamış olması...

Hatta Allah için; canlı olmasa da gerek yok! Çünkü;

‘Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O Halim’dir, bağışlayıcıdır.’ (İsra: 17/44)

‘Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah’a secde ederler.’ (Rad: 13/15)

Allah’ın, insanlar tarafından zikredilmeyi belirli bir şarta ya da zamana bağlamamış olması zikredilmeyi çok sevdiğini gösterir...

Zikrin; bir hac ya da infak ibadeti gibi maddi, oruç ibadeti gibi manevi bir zorluğu olmaması ve günün yirmi dört saati her ortamda pratiğinin yapılabilirliliği de dikkat çekici...

Sanki bir ses;

‘Ey beni sevdiğini söyleyen kullarım! İşte size zaman... Hem de sınırsız... İstediğiniz an sevginizi dile getirin!..’ diyor...

Allah’a dost olmaya çalışanlar, Allah’ı her ortamda ve en iyi bir şekilde zikreden Rasulullah’ın dua ve zikir dosyalarına bakarlar.[73]

O dosyada şunlar yazılıdır;

Bulunduğu her ortamda Allah’ı zikretmeyi unutmayan Rasulullah uyanır uyanmaz Rabbini şöyle zikrederdi;

“Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. dönüş O’nadır.”[74]

“Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur.Mülk O’nundur ve hamd O’nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah’ı tüm noksanlıklarından tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur. Ve Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak yüce ve büyük olan Allah’a aittir. Rabbim! Beni bağışla!”[75]

“Vücuduma afiyet veren, ruhumu bana geri döndüren ve bana kendisini zikretme fırsatı veren Allah’a hamdolsun.”[76]

 

Tuvalete Girince

 

“[Allah’ın adıyla] Allahım! Pislikten ve pis olan şeylerden (erkek ve dişi şeytanlardan) sana sığınırım.”[77]

 

Tuvaletten Çıkınca

 

“(Allahım) Beni bağışla”[78]

“Biriniz yemeğe başlarken;

‘Bismillah/Adıyla’ desin. şayet unutursa (hatırladığında);

“Evveli ve sonunda Allah’ın adıyla’ desin.”[79]

 

Yemek Yiyince

 

“Allah’ın yemekle nimetlendirdiği kimse şöyle desin:

‘Allahım! Bunda bizim için bereket kıl ve bundan daha hayırlısını bize yedir.’ Allah’ın sütle susuzluğunu giderdiği bir kimse de şöyle desin;

“Allahım! Bunda bizim için bereket kıl ve bize bundan daha fazla ver.”[80]

 

Evden Çıkarken Yapılacak Zikir

 

“Allah’ın adıyla. Allah’a tevekkül ettim.Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır.” (Bkz. Sahih-i Tirmizi (3/151).

“Allahım! Sapıklığa düşmekten veya düşürülmekten, ayağımın kaymasından veya kaydırılmasından, zuhmetmekten veya zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya cahil bırakılmaktan sana sığınırım.” (Sahih-i İbn Mâce (2/336).

 

Taşıta Binince Yapılacak Dua

 

“Allah’ın adıyla, hamd Allah’adır. ‘Bunu bizim hizmetimize veren (Allah’ı) tüm noksanlıklarından tenzih ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik. Ve, biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz’. Ham Allah’adır. Hamd Allah’adır. Hamd Allah’adır. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah’ım! Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın.”[81]

 

Sabah ve Akşam Zikirleri

 

“Tüm hamdler yalnız bir olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, kendisinden sonra peygamber olmayan (Muhammed)in üzerine olsun.”[82]

 

Yatarken Yapılan Zikirler

 

İki avucunu bitiştirir; İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini okuyarak üfler:

Bismi’llahi’r-Rahmâni’r-Rahîm “De ki: “O Allah birdir. Allah Samed’dir, (her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır). O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiç bir şey O’na denk değildir.”

Bismi’llahi’r-Rahmâni’r-Rahîm “De ki: “Yarattıklarının şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği zaman hasedçilerin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım.”

Bismi’llahi’r-Rahmâni’r-Rahîm “De ki: “İnsanlardan ve cinlerden ve insanların göğüslerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların ilâhı, insanların Hükümrânı ve insanların Rabbi olan Allah’a sığınırım.”

Sonra vücudundan ulaşabildiği yerleri avuçlarıyla, başının üzerinden yüzünden ve vücudunun ön kısmından başlayarak mesheder.”[Okuma ve meshetme üç kere tekrarlanır.][83]

Aman Allah’ım şu sevgiye bak! Şu sevginin zikre nasıl dönüştüğüne bak!

Rabbini zikretmeyi hayatının bir parçası olarak gören Rasulullah (s.a.v.)’in yapmış olduğu zikirler dikkatlice incelendiğinde Allah ile sıcak bir iletişim içinde olduğu görülür...

Yapmış olduğu dua ve zikirlerde, benim dikkatimi en çok tuvaletten çıkınca söylemiş olduğu;

‘Ğufraneke’ – (Beni bağışla!) duası çekmiştir.

Rasulullah (s.a.v.), Allah’tan bağışlanma dileyecek ne yaptı ki bu duayı okudu?

İnanıyorum ki bulduğum cevap sizlerin de gözlerinizi yaşartıp Rabbinize karşı kendinizi mahçup hissettirecektir.

 

Rasulullah (s.a.v.) Niçin Bağışlanma Diledi?

 

I. Görüş:

Rasulullah (s.a.v.) bulunduğu her ortamda Allah’ı zikrederdi... Rasulullah (s.a.v.) için tuvalet bir ortamdı... Ama zikir için müsaid değildi... Orada Allah’ı nasıl zikredecekdi ki?

Ve tuvaletten çıkar çıkmaz; sanki kendi elleriyle öyle bir ortamın oluşmasını sağlamış gibi;

– ‘Allah’ım! Ortam müsaid değildi. Haliyle de seni zikredemedim! Sen beni bağışla!’

II. Görüş:

Rasulullah (s.a.v.) Allah’ın, kendisine verdiği her nimete şükrederdi. Hem de sıcağı sıcağına... Yediği yemek; bir nimetti... Fazlalıkların vücuttan dışarı çıkması da ayrı bir nimetti.

İşte o nimete de teşekkür edecekti... Fakat bulunulan ortam buna müsaid değildi. Ve teşekkürünü geciktirdiği için de Allah’tan bağışlanma diledi...

İnanıyorum ki bu satırları okurken, yaşlı göz ve titrek bir sesle ‘Allah-u Ekber!’ diyorsunuz.

Allah-u Teala’yı sürekli zikretmenin dostluğa nasıl yansıyacağını yazıp da uzatmanın bir anlamı yok herhalde...

 

23. Dostluğa Giden Yollarda İstikrarı Yakalayarak

 

İnsanoğlu zayıf, bencil, unutkan ve nankör olduğu için her zaman aynı güzel havayı yakalayamayabiliyor... Hele de istikrarı yakalamaya giden yolları bilmiyorsa...

Sosyal hayattaki istikrarsızlık en kötü ihtimalle iflas ettirir... Bilemedin; öldürür! Fakat aynı istikrarsızlık virüsü Allah’ın sevgisini kazandıran amellerin işlenmesine bulaşmışsa, işte o zaman eyvah!

Sevgideki istikrarsızlık diğerlerine benzemez... Daha doğrusu; sevgi, istikrarsızlık kabul etmez... İşte bu yüzden Allah’ın dostluğunu kazandıracak salih amellerin işlenmesinde istikrarlı olunmalı...

Ama nasıl?

Allah ile dostluğu sağlayacak salih amelleri işlerken istikrarlı olmaya giden yolları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz;

 

İstikrarı Sağlayan Etkenler:

 

a. Allah ile dostluğun getirisi ve götürüsünü iyi bilmek.

b. Allah ile dostluğu olmazsa olmaz kabul etmek

c. İstikrarsızlığı sabırsızlık olarak algılarsak, sabrın ecrini iyi bilmek

d. Mensubu olduğumuz dine güvenmek

e. Ölüm sonrasını iyi okumak

f. İstikrarsızlığın mayasında şeytanın vesveseleri olduğu için şeytanı iyi tanımak

g. İstikrarsızlığa götüren etkenleri iyi öğrenip çözüm üretmek.

 

24. Kalbi Allah’a Yaklaştıracak Kitaplar Okuyarak

 

Allah ile dostluğu kuvvetlendirecek etkenlerden biri de maneviyatı besleyen kitapların okunmasıdır. Bu tür kitapları kaleme alan alimler kitaplarına tecrübelerini yansıttıkları için direk kalbe hitap ederler.

Allah ile kul arasında köprü olmaya çalışan bu kitaplar maalesef belli bir cemaatlere mal edilmesi sebebiyle cazibesini kaybetti...

Diyorum ki;

– ‘Allah’a yaklaştıracak her kapıyı tıktıklayalım, her kitabı okuyalım ve her nasihate kulak verelim...

– ‘Binlerce kitap arasından nasıl seçeceğiz? Her gün yeni yeni yazarlar, yeni yeni kitaplar çıkıyor!’

Haklısınız...

Ben yayınevi sahibi olarak (Karınca yayınları) kitaplarla haşir neşirim. Hem Allah ile dostluğumu kuvvetlendirmek için hem de bu bölümü (kalbi Allah’a yaklaştıracak kitaplar okuyarak) hazırlamak için bazı kitapları aldım ve inceledim.

Fayda vereceğine inandığım için bazı kitaplar tavsiye edeceğim. İnşaallah bulur, alır, okur ve yaşamaya çalışırsınız...

 

İnsanı Allah’a Yaklaştırmaya Vesile Olabilecek Kitaplar Listesi

 

1. Kur’an-ı Kerim

Özellikle de tefekkür ayetleri üzerinde uzunca düşünerek, cennet ve cehennem ayetlerini bir film şeridi gibi gözler önüne sererek (hayali olarak tabi), ve gece Kur’an-ı tane tane okuyarak Allah ile sıcak bir ilişki kurulabilir.

 

2. Hadis Kitapları

Kütübüs-Sitte’den faydalınabilinir. Rasulullah (s.a.v.)’nin Allah sevgisi, Allah korkusu, gece ibadetleri, sabrı, tefekkürü, tevekkülü, kısacası hayatını okuyabiliriz...

 

3. Hayatus-Sahabe

Yazarı: M. Yusuf Kandehlevi

Yayınevi: Ravza

Sayfa: 560

İçeriği: Sahabenin Allah’a, Peygambere ve kardeşlere olan sevgilerini, musibetler karşısında sabırlarını, tevekküllerini, takvalarını, gece ibadetlerini ve cesaretlerini delilleriyle anlatan bir kitap...

Allah’ın razı olduğu bir nesli takip etmek Allah ile kurulacak dostluğa önemli ölçüde katkı sağlar.

 

4. Kitabü’z Zühd Ve’r-Rekaik

(Zahidlik ve İncelikleri)

Yazarı: Abdullah ibnül Mübarek (H.118-M.736) (Tebeü’t-Tabiinlerdendir.)

Yayınevi: Seha

Sayfa: 370

İçeriği: 1627 tane, takvayı artıracak hadisler, tabiinler ve tebe-üt-Tabiinler’in sözlerinden oluşmuş tek ciltli bir kitap.

Onbir bölümden oluşan bu kitap sırasıyla;

– Allah’a itaate ve ibadete teşvik.

– İbret alma ve tefekkür

– Dili koruma ve tevazu

– Tevekkül ve dünyadan azla yetinme bilinci

– Gerçek arkadaş seçmek

– Dünyada refah içinde olmanın kınanması

– Allah-u Teala’nın rahmetinin anlatılması

– Allah’ı zikretmek

– Namaz bilinci

– Takva.

Konularından bahsediyor. Kitap oldukça sade ve anlaşılır.

 

5. Er-Riaye (Nefis Muhasebesinin Temelleri)

Yazar: İmam el-Muhasibi (H. 165- M. 781)

Yayınevi: İnsan

Sayfa: 602

İçeriği: Kul ile Allah arasında iyi bir köprü olacağına inandığım bu kitabın kalınca olması gözleri korkutmasın... İmam Gazali bu kitabı okuyup şerh yapmış... O Şerh’in adı da bir çoklarımızın kütüphanesinde bulunan ‘İhya-u Ulumiddin.’

Yani bu kadar önemli bir kitap.

Kitap şu konular üzerinde yoğunlaşmış;

– Takvanın aranması konusunda insanların farklı düzeyleri ve Allah için amellerin gözetilmesi üzerine...

– Arkadaş ve nefsi tanıma

– Nefsi tanımak, fiillerinin kötülüğünü ve arzularına çağırmasına karşı uyanık olmak üzerine.

– Böbürlenmek, gaflet ve haset üzerine...

 

6. Kitabü’z- ZÜHD

Yazar: Beyhaki (H.384 - M.994)

Yayınevi: Hacegan

Sayfa: 288

İçeriği: Abdullah ibnül-Mübarek’in kitabının içerik olarak bir benzeridir. 982 tane Zühd ile alakalı hadis, Tabiin ve Tebeüttabiin’den sözleri içerir.

Oldukça fayda vereceğine inandığım tam bir kaynak eser.

 

7. Dört Halifeden Vecizler Sözlüğü

Yazar: Dört Halife (Hazırlayan Mehmet Yılmaz)

Yayınevi: Şule

Sayfa: 424

İçeriği: Takvayla alakalı tüm konular üzerine söylenmiş veciz sözleri içeriyor... Her sözün orjinal arapçası, altında arapça okunuşu, türkçesi ve kaynağı mevcut...

Reklam gibi olacak ama kütüphanelerin demir başı olmaya aday diyebilirim.

Bu kitapta her gün okunacak 15 sayfa günü kurtarabilir.

 

8. Vecizler, Öğütler, Paralolar

Yazar: Yerli ve yabancı alimler, bilgeler ve filozoflar

Yayınevi: Elif

Sayfa: 498

İçeriği: Bu kitapta bir çok konu üzerine söylenen veciz sözlerden oluşuyor... O kadar da ihtiyaç olmamasına rağmen müslüman olmayanların da fikirlerini öğrenmek babından okunabilir...

 

9. İhya-u Ulumuddin

Yazar: İmam Gazali

Yayınevi: Birçok yayınevi tarafından çıktı.

Sayfa: Değişken (4 Cilt, 2 Cilt, Muhtasar)

İçeriği: Okuyucuya takva, ahlak ve ilim ruhu kazandıran müthiş bir eser... Yüz yıllardır okunması o kitabın değerini gösterir.

 

10. Gece İbadeti

Yazar: Doç.Dr. Abdulhakim Yüce

Yayınevi: Kaynak

Sayfa: 164

İçeriği: Peygamber efendimizin (s.a.v.), Sahabelerin, Tabiinlerin, Tebeüt-tabiinlerin ve selef alimlerimizin gece hayatlarını delilleriyle gösteren bir kitap.

Okuyucuya gecenin bereketini aşılaması babından faydalı bir kitap olduğu kanaatindeyim.

 

11. Arınma Yolu 1–2. , İman ve Salih Amel

Yazar: Abdul Hamid Bilali.

Yayınevi: Buruc

Sayfa: 303 + 160

İçeriği: Daha çok, okuyucusunun günahlardan arınmasını ve kalbini Allah sevgisiyle doldurmasını sağlayacak formüller sunuyor... Özellikle de kalbi hastalıklar ve tedavisi üzerinde duruyor. Okuyucuya takva bilinci vereceğine inandığım harika bir set...

 

12. Kalbin İlacı

Yazar: İbn. Kayyım El-Cevziyye

Yayınevi: Elif

Sayfa: 320

İçeriği: Adı gibi...

 

13. Namazda Huşuya Götüren 33 Etken

Yazar: Muhammed-Salih El-Müneccid.

Yayınevi: Karınca

Sayfa: 96

İçeriği: Allah ile dostluğu sağlayacak etkenlerden biri de huşu ile namaz kılmaktır. Genç alimlerimizden M. S. El-Müneccid bu kitabında namazda huşuyu bozan etkenlerle huşuya götüren etkenleri maddeler halinde inceleyip okuyucularına sunmuş.

Namazda huşuyu yakalamak demek Allah ile dostluğu oldu-bittiye getirmek demektir.

İşte bu kitap bu noktada oldukça iddialı...

 

14. Tefekkürün Gücü

Yazar: Feyzullah Birışık

Yayınevi: Karınca

Sayfa: 186

İçeriği: Allah ile kurulacak dostluğa giden yollardan biri de tefekkürdür. Bu kitapta ayet ve hadis ışığında yoğun bir tefekkür bulabilirsiniz...

Özellikle de Allah’ın büyüklüğünü, sanatını ve bizlere verdiği nimetleri farklı bir uslupla okuyuculara sundum... İnşaallah fayda verir diyorum.

 

15. İnancın Gölgesinde

Yazar: Fethullah Gülen

Yayınevi: Nil Yayınları

Sayfa: 286

 

16. İbadetin Getirdikleri

Yazar: Safvet Senih

Yayınevi: Işık Yayınları

Sayfa: 190

 

25. Allah’ın Bizlere İyi Niyet Beslediğini Bilerek

 

Özellikle de ümitsizlik mikrobunu öldürmeye çalışmak istediğim için bu başlığı attığımı hatırlatarak konumuza giriş yapalım;

Cehennemi insan ve cinlerle dolduracağını söyleyen Allah-u Teala, insanların cehenneme girmemesi için tüm şartların oluşmasını dilemiştir.

Allah-u Teala insanları en güzel şekilde yaratarak tüm dünya ve içindekilerini hizmetine sunmuştur... Hatta dünyadan bilmem kaç km. uzaklıktaki güneşi, ayı ve yıldızları da insanların hizmetine sunmuş...

Daha sonra, emir, yasak ve tavsiyelerinin daha iyi anlaşılması için, insanlara akıl vererek; kendisini bulma yolunda katkıda bulunmuştur...

Gel zaman git zaman salt manada akılla bulamayacaklarını bildiği için insanlara Peygamberler göndermiştir. İnsanlardan eziyet gören peygamberlerin tek görevi insanlara cennet ve cehenneme giden yolları tanımlamak olmuştur.

Allah’ın, kendilerinin iyiliğini istediğini anlamak istemeyince peygamberlerini öldürmüşlerdir... İnsanların cennete girmelerini isteyen Allah-u Teala bir peygamber daha göndermiştir... İyilikten pek anlamayan insanlar tekrar öldürmüşlerdir...

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, Allah-u Teala son bir peygamber daha göndermiştir... Peygamberlerle birlikte aynı vazifeyi (davet etmeyi) üstlenmeyen müslümanları ise tehdit etmiştir.

Düşünsenize bizlerin cennete girmesi için Peygamberler ve islam davetçileri hayatı pahasına seferber oluyorlar...

Tüm bunlar Allah’ın, kullarına iyi niyet beslemesi değil de nedir acaba?

Günahlarımızı affedeceğini söylemesi, en küçük bir amel’e çok sevap vermesi. Rahmetinin gazabını geçtiğini söylemesi, Öldükten sonra amel defterimizin açık kalması için fırsatlar tanıması, dininin daha doğru anlaşılması için bazı insanlara ilmi sevdirip o ilimle insanları aydınlattırması, tövbe kapısının sürekli açık bıraktığını bildirmesi Allah’ın, kullarına iyi niyet beslemesi değil de nedir acaba?

Ama maalesef tüm bunlara rağmen;

‘... fakat insanların çoğu şükretmezler.’ (Neml: 27/73)

Hem de;

‘Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lutuf sahibidir...’ (Neml: 27/73)

olmasına rağmen!

Unutmayalım ki, Allah, kullarına iyi niyet beslemeseydi, ne akıl verirdi, ne peygamber gönderirdi, ne davetçileri harekete geçirtirdi (Teşvik ve tehditlerle) ne de tefekkür malzemeleri yaratırdı...

O, bize değer verdi... Peki ya biz

 

26. Sık Sık Sesli Bir Şekilde ‘Seni Seviyorum Allah’ım Diyerek

 

Dil ile sürekli ‘Seni Seviyorum Allah’ım!’ demek, ihsan kavramının kapısını aralayabilir... O kapıdan muhtemelen şöyle bir ses işitilir;

‘O zaman ispat et!’

Ben, bu sayfayı ‘Seni Seviyorum Allah’ım!’ yazısıyla doldurayım; Sizler de tek tek okuyun;
SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

SENİ SEVİYORUM ALLAH’IM!

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Altıncı Bölüm

 

Allah’ın Kuluna Dost Olmasının Belirtileri

 

 

 

 

 

 

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Giriş

 

İnsanın aklına mutlaka gelir;

– ‘Allah’a dost olmak için ellerimden geleni yaptım diyelim... Peki, dostluğun; tarafından kabul görüldüğünü nasıl anlayacağım? Yok mu bunun belirtileri?

İlla ki var!

Kur’an-ı Kerim’de;

– ‘Onlar ki...’ diye başlayan bütün ayetler Allah dostlarının vasıflarını sıralar...

Kitabımızın bu bölümünde; Allah’ın kuluna dost olmasının belirtilerini maddeler halinde göreceğiz.

Her başlığı uzun uzadıya açıklayamayacağım. Bir iki ayet, hadis ve Allah dostlarının yaşantılarından anektodlar düşeceğim.... Şunu da unutmayalım ki, Allah-u Teala dost seçtiği kişilere bazı amelleri sevdirmiştir. O yüzden onlar zevkle salih ameller işlerler.

Darısı bizim başımıza deyip dosyamızı açalım.

 

Allah’ın Kuluna Dost Olmasının Belirtileri

 

1. Gaybe İman Ettikleri Görülür

 

‘Onlar gayba inanırlar...’ (Bakara: 2/3)

Hem de öyle bir inanmışlardır ki, bu imanla ne rızık endişesi yaşarlar ne de kader noktasında takıntıları olur.

Onlar sadece şunu söylerler;

‘Allah var, Problem yok!’

 

2. İbadetlerini Vaktinde Yaptıkları Görülür

 

Allah dostlarının kelime hazinesinde, belki de en az kullanılan kelimeler;

‘Yarın, sonra, hele bir bakalım, daha vakit var, emekli olduktan sonra, daha genciz,’dir.

İş öncesi,

Onların en çok kullandığı kelimeler;

‘Şimdi, hemen, ne duruyorsun’dur.

Herhangi bir infak talebinde kem küm yapmadan, yüz rengi değişmeden ve en az kullanılan cümleleri sarfetmeden elleri cebine gidiyorsa onda Allah’ın dostluk pırıltıları vardır demektir.

Diğer ibadetlerde de hızlıdırlar;

‘Ve onlar ki namazlarına devam ederler. (korurlar).[84] (Mü’minun: 23/9)

Herhangi bir müslümanın başı sıkıştığında ilk arayan ve olay mahalline ilk gelen kişide Allah’ın dost olma alametlerini görebilirsiniz.

 

3. Namazlarında Huşu İçindedirler

 

Allah dostları ikindiye on dakika kala öğlen namazlarını kılmaya çalışmazlar. İbadetleri vaktinde eda etmeye alışık oldukları ve ibadetlerinden zevk aldıkları için vaktin girmesini sabırsızlıkla beklerler.

Ve namazla Allah’a yaklaşacaklarını bildikleri için namazlarında huşu içindedirler... Secde’yi çok iyi değerlendirirler...

‘Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.’ (Mü’minun: 23/2)

Camiye girerken, cami içinde gördüğünüz kişi sizden sonra camiden çıkarsa O’nda bu ayetin tecellisini görebilirsiniz.

 

4. Onlar ki Boş ve Yararsız Şeylerden Uzaklaşırlar

 

Allah-u Teala, dost seçtiği kişilere vaktin değerini ve önemini bir şekilde ilham etmiştir... O yüzden vakitlerini pirim getirmeyen işlerde harcamazlar...

Geyik muhabbeti yapılan yerde ilk ayrılan, ecir pazarına ilk koşan kişiye dikkatli bakın... Çünkü O ve Onun gibileri;

‘Onlar ki; boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler’ (el-Mü’minun: 23/3)

 

5. Onlar ki İffetlerini Korurlar

 

Ne ferdi hayatlarında ne de ailevi hayatlarında en küçük bir iffetsizliğe rastlayamazsınız. Olabildiğince namuslarını korurlar...

‘Ve Onlar ki iffetlerini korurlar.’ (Mü’minun: 23/5)

 

6. Onlar ki Emanetlerine ve Ahitlerine Riayet Ederler

 

İnsanın aldıkları emanetleri korumaları, o insanı ya da aldığı emaneti çok sevdiğinden, ya da emanet sahibinden çok korktuğundan emaneti muhafaza etmez.

Allah dostları, aldığı emanetin arkasında Allah’ı görürler... Ve koruyucularına dair Allah’a söz verirler...

O yüzden oldukça hassastırlar... Aynı şekilde verdikleri sözde durmaları da Allah içindir.

‘Yine onlar ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.’ (Mü’minun: 23/8)

 

7. Dünyevi Hiçbir Menfaat Beklemezler

 

Hem ne diye beklesinler ki?.. Onlar, Rasulullah (s.a.v.)’ın şu hadisini tüm hücreleriyle sindirmişlerdir adeta;

Ebu’l-Abbas Abdullah b. Abbas (r.a.) dedi ki: Bir gün Rasulullah (s.a.v.)’ın terkisinde idim. Şöyle buyurdu:

“Ey oğul, ben sana bir kaç kelime öğreteyim. Allah’ı koru ki,[85] O da seni korusun.[86] Allah’ı koru ki, O’nu karşında bulasın. Dileyecek olursan, Allah’tan dile. Yardım isteyecek olursan, Allah’tan yardım iste! Şunu bil ki, eğer bütün insanlar (en ufak) bir şey ile sana faydalı olmak için bir araya toplanacak olsalar Allah’ın senin için yazmış olduğundan başka bir şeyle fayda sağlayamazlar. Eğer sana her hangi bir şeyle zarar vermek için bir araya toplanacak olsalar, Allah’ın senin aleyhine yazmış olduğu bir şeyden başkasıyla sana zarar veremezler. (Çünkü) kalemler kaldırılmış sahifeler (in mürekkebi) kurumuştur.”[87]

Tüm imkan ve olanakları yaratan dururken, neden ikinci ele başvursunlar ki?

Bu sebeple insanlardan dünyevi bir çıkar beklemezler.

 

8. Dünyada Misafir Gibi Görünürler

 

Ahiret endeksli bir hayat yaşadıkları için dünyaya pek yatırım yapmayı düşünmezler. İmtihan salonu olan bu dünyanın cazibesine pek kaptırmazlar kendilerini...

Dert ve tasaları Rablerinin rızasını kazanmak olduğu için dünyevi dertleri problem etmezler. Konuşmalarında ve bire bir nasihatlerinde şu gerçek üzerinde dururlar:

İbn. Ömer dedi ki, Allah Resulu bana dedi ki:

– Dünyada bir garip gibi ol. Veya geçici bir yolcu gibi ol.’ İbn.Ömer dedi ki;

‘Sabahladığında akşamı bekleme, akşamladığında da sabahı bekleme.[88]

 

9. Lükse Önem Vermezler

 

Cennette lüks bir hayat yaşamayı kafalarına koydukları için ihtiyaçları dışındakilerini yatırıma kullanarak;

‘... Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaçtan fazlasını” de...’ (Bakara: 2/219) ayetini yaşarlar... Yine, kitaplarında moda’ya yer yoktur ve israfı sevmezler...

Hz. Ömer (r.a.)’nın şu sözü başlığımızı yeterince aydınlatıyor:

‘Üç şey dışındakiler senin değildir. Yediğin, içtiğin ve giyip eskittiğin. ‘

 

10. Ecir Avcısıdırlar

 

Allah-u Teala, kendisine dost seçtiği insanlara bazı amelleri sevdirmiştir... Kimine, insanlara hizmet etme amelini sevdirmiş. Kimine ilim ruhunu, kimine infak bilincini, kimine gece ibadetlerini sevdirmiştir... Ama bazı Allah dostları var ki tabiri caizse tam bir ecir avcısıdırlar...

Daha çok amel işlemek için pusuda beklerler... Gördükleri avı (ecir) babalarına bile vermek istemezler...

Konumuza katkısı olur babından yaşadığım bir anıyı anlatayım:

1997 yılında Beyazıt’taki dükkanımdan çıkıp Şirinevler’deki kesimhaneye gidecektim. Ben, arkadaşım ve Mısırlı misafiri üçümüz dükkandan çıktık. Benim elimde poşet ve içinde iki tane naylon çuval vardı. Toplam bir kilo bile gelmezdi.

Dükkanımızla tramvay arası, yaklaşık 150 metre. Mısırlı kardeş, hızla elimden poşeti kaptı... Ne kadar zorladıysamda alamadım. Arkadaşım, bana:

– Hiç kendini zorlama Feyzullah!.. Alamazsın! Bu söz üzerine direnmekten vaz geçtim. Tramvay durağına gelince poşetimi bana iade etti...

İnanıyorum ki, defterine;

‘Kardeşine hizmet etti...’ diye notlandı...

Basitmiş gibi görünen bu ameli altı yıldır unutamamış olmam ecrin büyüklüğünü göstermez mi?

 

11. İbadetlerinde Lezzet Alırlar

 

Allah-u Teala, sevdiği kullarının cennetteki derecesini yükseltmek için imanlarını artırır. Artan iman da salih amellere yansır...

Kur’an okurlar;

Kur’an okumalarından aldıkları lezzet, diğer okurlardan farklı olur;

‘Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. (Kur’an okumak) Onların saygısını artırır.’ (İsra: 17/109)

Namaz kılarlar;

Kıldıkları namazlardan aldıkları lezzet başlarını döndürür.

Okuyoruz;

(Tabiinlerden) Müslim b. Yesar hakkında şöyle rivayet edilir;

Müslim b. Yesar namazda iken az veya çok herhangi bir şeyle ilgilendiğini hiç görmedim. Bir gün mescidin bir kısmı yıkılmış çarşıdakiler panik göstermişler. Osman b. Yesar mescidde namaz kıldığı halde bu duruma hiç aldırış etmemişti. Şevzeb şöyle demiştir:

– Müslim b. Yesar evde namaz kılacağı zaman ev halkına, “Konuşun... Ben, sizin konuştuklarınızı duymuyorum.” derdi. O eve geldiğinde ev halkı hiç konuşmaz, namaza durduğunda konuşur, gülerlerdi.[89]

Allah’ı zikrederler;

Zikirleri diğer insanların zikirlerinden farklı olur;

‘Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi Cehennem azabından koru. (Ali İmran: 3/191)

İnfak ederler;

İnfak anlayışı diğer müslümanların infak anlayışından oldukça farklıdır;

‘... kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...’ (Haşr: 59/9)

 

12. Herkes Tarafından Sevilirler

 

Bu başlığımızı daha önceki bölümlerde az da olsa açıklamıştık. Şimdi de bir insanın birçok kişi tarafından sevilmesini Allah’ın sevgisinin belirtileri başlığı altında inceleyelim.

Allah-uTeala, kulları tarafından sevilince, sanki kullarına jest yapıyormuş gibi diğer insanların kalbine o kuluna karşı sevgi ilham eder...:

Ebu Hureyre (r.a.)’dan.

Resulûllah (s.a.v.) dedi ki;

– ‘Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail’e söyler:

– ‘Ben filancayı seviyorum, sen de sev.

Cebrail o filanı sever ve, semadaki meleklere;

– ‘Rabbiniz, filancayı seviyor, ben de seviyorum siz de sevin’ der.

Semadaki bütün meleklerde onu sever.

Allah Rasûlü (s.a.v.) dedi ki;

– ‘Yerde ona kabul defteri açılır. Birine kızdığı zaman da aynısını söyler.[90]

Bu, dünyadaki mükafattır... Tabi bir de cennetteki mükafat vardır ki, baş döndürür...

Bir insanın diğer insanlar tarafından sevilmesi bazı nedenlere dayanır;

1. Doğru sözlü olmaları

2. Emanete ihanet etmemeleri

3. İnsanların mallarında ve namuslarında gözleri olmamaları

4. Tebessümlü olmaları

5. Kavgacı ruhları olmamaları

6. Kendine ve çevresine saygılı olmaları vs.

Bu tür vasıfları barınanlar insanların sevgisini üzerlerine çekerler...

Bu tür vasıflara sahip olmakta Allah’ı sevip ona dost olmakla mümkün olur ancak...

Eğer çevreniz tarafından hiçbir menfaat beklenilmeden seviliyorsanız, bilin ki Allah ta sizi seviyor.

 

13. Konuşmalarında ‘Bence’ Kelimesine Pek Rastlanmaz.

 

Akıllarını ‘vahye’ sattıkları için her konuda ‘vahye’ (Kur’an ve Sünnete) danışırlar. Herhangi bir konu için;

“Allah buna ne der?

Peygamber bu konu hakkında ne demiş?

Ulemalarımızın görüşü ne?” diyerek pek de görüş beyan etmezler.[91]

‘Ey iman edenler!Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ululemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz  -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Rasul’e götürün (Onların talimatlarına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (Nisa: 4/59)

 

14. Allah’tan Başkasından Korkmazlar

 

Allah dostları şu gerçeği çok iyi bilirler;

Tüm dünya bir araya gelse, ancak Allah’ın takdir ettiği kadar zarar verebilirler...[92]

İşte bu gerçeğe iman etmiş olmaları, kalplerindeki Allah dışında tüm korkuları söküp atar...

Neden korkacaklar?

Başlarına gelmeyecek musibetin isabet etmesinden mi?.. Yazılmamışsa zaten kimse zarar veremez.

Yazılmışsa da hiç kimse merhamete gelip o zararı def edemez...

Onlar Allah’ı sevdiler ve bu sevgi diğer korkuların silinmesini sağladı.

‘Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. (Hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar.) Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lutuftur. Allah’ın lutfu ve ilmi geniştir. (Maide: 5/54)

Sevgi ve korkunun giriş ve çıkışları kalpte gerçekleşir... Kalbin tasarrufu kimin elinde?

 

15. Dilleri Zikirle Islaktır

 

Günün her saatinde ve her ortamda Allah’ın gücünü, büyüklüğünü ve sanatını gördükleri için hayranlıklarını dile getirirler...

‘Subhanallah’

‘Elhamdulillah’

‘Allahuekber’

Allah’ın, zikredilmeyi çok sevdiğini bildikleri için dillerini en çok bu yönde kullanırlar...

 

16. Saatlerini Gece 2.30’a Kurarlar

 

O saatte kalktıklarını Allah’tan başkasının görmemesi için oldukça dikkat ederler.[93] Gecenin mutluluğunu ve muhabbetini yalnızca Allah ile paylaşmak isterler.

O saatlerin önemini Allah dostları bakınız nasıl dile getiriyorlar;

Ata b.ebi Rabah;

“Gece namazı, bedene ve bütün organlara kuvvettir. Bu namaza kalkan kimse, sevinçli ve huzurlu olur. Kalkmayan, üzüntülü ve kalbi kırık olur. Kendini birşey kaybetmez gibi hisseder. Gerçekten de o çok faydalı şey kaybetmiştir.[94]

Hz. Ebu Bekir, son anlarının yaklaştığını hissedince, kendinden sonra halife olacak Hz. Ömeri çağırarak şu vasiyette bulundu:

“Ey Ömer!, Allah’tan kork ve bil ki Allah’ın gece yerine getirilmesi gereken hakları var, onları gündüz kabul etmez; gündüz yapılması gereken hakları var onları da gece kabul etmez.

Hz. Ömer, çoğu gün uyuyacak zaman bulamadığı için, oturduğu yerde uyukladığı olurdu. “Gündüz uyusam halkın işlerini göremem, gece uyusam Allah’tan gelecek payımdan mahrum kalırım” derdi.[95]

Selman-ı Farisi, gece karanlığında namaz kılmaya başlar, yorulduğunda ise dille zikreder, yine yorulunca ağlar, bundan da yorulunca ayet ve azamet-i ilahiyyeyi tefekkür ederdi. Sonra kendi kendine “İstırahat ettin, haydi kalk!” der ve namaza devam ederdi. Bir süre namaz kıldıktan sonra “İstirahat ettin, artık zikir yap!” der ve zikre başlardı. Böylece gecesini hep namaz, zikir ve tefekkürle geçirirdi.[96]

Allahû Teâlâ’nın, bir insana gece vaktini sevimli kılması demek; O insana birçok lutufta bulunmuş demektir....

İşte bu yüzden; saatlerini çoğunun kurmadığı bir saate kurarlar...

 

17. Yürüyen Kur’an Çağrışımı Yaparlar.

 

Allah’a dost olan bir insan, Allah’ın emir ve yasaklarının dışına çıkmaz. Allah’a olan itaatlerini amelleriyle ispat etmeye çalışır.

Bunun için, Kur’an’dan aldıkları her on ayeti yaşadıktan/pratiğini yaptıktan sonra bir on ayet daha alırlar... Gün gelir, kağıt üzerindeki ayetler insan amelinde sergilenir...

İşte Allah dostları, konuşmalarıyla, görüşmeleriyle, nasihatlarıyla, üzülmeleriyle, ticaretleriyle, komşuluk ilişkileriyle, adaletli oluşlarıyla, edepli oluşlarıyla, kardeşlik hukukunu gözetmeleriyle, yardımlaşmalarıyla, adeta Kur’an’dan inciler sergilerler...

Onlar, insanlar için iyi bir Kur’an fihristidirler... İstediğin ayeti onların amellerinde bulabilirsiniz...

Ne mutlu O Allah dostlarına ki Kur’an’ı bedenlerine giydirdiler...

 

18. Hiç Kimsenin Kınamasından Çekinmezler

 

Allah’ın tüm insanlara tavsiye ettiği bu büyük dini seçerken hiç kimseye danışmayan Allah dostları hiç kimsenin kınamasına da kulak vermezler...Çünkü, Allah ile yapmış oldukları dostluk sözleşmesinde şu ibarelerin altına imza atmışlardır:

1. Senden başka hiçbir ilah yoktur Allah’ım!

2. Tüm canlıların rızkını sen verirsin!

3. Herşey senin kontrolünde

4. Senin, ya da bir başkasının rızası arasında kaldığımda, senin rızan diyeceğim.

İşte bu yüzden hiç kimsenin kınamalarına aldırış etmezler ve korkmazlar...

Eğer haklı olduklarına inanıyorlarsa, çürütücü deliller dışında hiçbir göç onların kararını bozamaz! (Allah’ın izniyle).

 

19. Canlarını Heran Vermeye Hazırdırlar

 

Allah’a dost olmaya çalışan bir insan, her an patlamaya hazır bir bomba olan bir insandır. Ecir avcısı olarak da tanınan Allah dostları, nefse en ağır gelen amellere de talip olurlar;

‘Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip O yolda canını vermiştir; kimi de (şehidliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir. (Ahzap: 33/23)

Bir an önce gerçek dosta kavuşabilmenin hesabını yaparlar... Bu arzu ve istekleri hem çokca salih amel işlemelerini sağlar hem de şehadet kervanına katılmadan önce rezervasyon yaparlar... Adları okunduğunda;

‘Tüm imanım ve aşkımla, işte buradayım’ derler.

 

20. Yoklukta Bile Varlıklı Görünürler.

 

Allah dostları, yokluk zamanlarının en iyi ilacı olan sabır ve tevekkülü kullanırlar... Hiçbir şekilde insanların ellerine bakmazlar... Taleplerini gerçek dosttan yana kullanırlar... Böylelikle onurlu ve izzetli bir şekilde hayatlarına devam etmiş olurlar.

 

21. Kardeşlerini Kendi Nefislerine Tercih Ederler.

 

Bu tercihleri Allah’a olan sevgilerinden kaynaklanır. Allah dostları için bir kardeşe hizmet etmek demek, Allah’a hizmet etmek demektir.

Allaha karşı sevgi ve saygıları; kardeşleri için her türlü riski göze alacak kadar ileridedir.

Bu paragrafı okurken, inanıyorum ki birçoklarınızın aklına Uhud’da tarihe altın harflerle işlenen kardeşlik örneği aklınıza geldi. Uhud’da ne olmuştu?

Uhud’da, yaralı mücahidler, ihtiyacı olduğu halde kendilerine uzatılan suyu içmeyip diğer kardeşlere verilmesini istemişlerdir. Onlar da aynı fedakarlığı gösterip diğer kardeşe verilmesini istemişlerdir... Yaralıların hepsi şehid olur, su bardakta kalır...

Allahû Ekber!

Bir insan nasıl olur da kardeşini nefsine tercih eder? Nedir bu işin sırrı?

Bir Allah dostu bunu şöyle açıkladı.

Müslüman kardeşin, birçok soruları barındıran imtihan sorundur. Çözdükçe Allah’ın rızasını kazanırsın. Yani müslüman kardeşinin arkasında Allah’ı göreceksin.

Durum böyle olunca o müslüman, gözünde değer kazanır. O müslümanı kırmak istemezsin... Soruyu beğenmeyen bir öğrenci nasıl başarılı olabilir ki?

Müslümanı sev, Allah da seni sevsin.

Müslümanın kusurunu gizle, Allah da senin kusurlarını gizlesin.

Müslümanın ihtiyacını karşıla, Allah’da senin ihtiyacını karşılasın.

Müslümana ikram et, Allah’da sana ikram etsin.

Müslümanı nefsine tercih et, Allah’da sana değer versin.

Hiçbir menfaat beklemeden yaranıza kan veren bir müslüman görürseniz, biliniz ki Allah size dostunu göndermiş de ders almanızı istemiş.

 

22. Hücrelerinde Kibir Virüsüne Rastlanmaz.

 

Kibirlenmeyi hak edecek hiçbir malzemeye sahip olmadıklarını bildikleri için kibirlenmenin yanından bile geçmezler.

Kibirlenenlerin akibetinin ne olacağını adı gibi bilirler;

‘Onlara: İçinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denilir.’ (Zümer: 39/72)

 

23. Bulundukları Her Ortamda Allah’ın Rızasını Ararlar.

 

Susmaları gereken yerde konuşmazlar, konuşmaları gereken yerde de kesinlikle susmayı tercih etmezler...

Kalkmaları gereken yerde kalkarlar, beklemeleri gereken yerden de bir yere ayrılmazlar... Yeter ki O amellerde Allah’ın onayı olsun!

 

24. Sabır Ve Şükür, Hayatlarının Vazgeçilmez İkilisidir.

 

Allah’ın; hangi vasıfları taşıyan müslümanları sevdiğini bildikleri için sonunda sabrı getiren amelleri işlemeye çalışırlar...Ve bir şekilde sıkıntılı bir hayat yaşarlar... Hiçbir zaman dil ile ya da surat asarak isyanvari görüntü içine girmezler...

Herhangi bir maddi ya da manevi sıkıntı içinde görürseniz, sorun onlara;

– Nasılsınız?

verecekleri cevap;

– Elhamdulillah...İyiyim.... Daha da beteri olabilirdi. Her halukârda elhamdulillah’ olur.

İşte O Allah dostuna sıkı sıkı sarılın...Çünkü O size tevekkül, teslimiyet ve sabır dersi vermiştir.

 

25. Vakitlerine Değer Verirler.

 

Zamanla yarıştıklarını bilirler... Sol tarafındaki meleği yormamak! için vakitlerini boşa harcamazlar. Onları her an bir işte görürsünüz... Hayatları dolu doludur...

Bir işi bitirince diğerine başlarlar... Tembel değillerdir. Özellikle de Allah’a daha çok yaklaştıracak amellerin hangi vakte denk geldiklerini bildikleri için hayatlarını O vakte ayarlarlar...

 

Sonuç

 

Allah’a dost olmaya çalışan bir müslüman olarak derim ki;

Allah, sizi kendisine dost olmaya zorlamıyor. Bu konuda oldukça serbestsiniz. İster Allah’ı ve dostlarını dost edinin ister başkalarını... Ama unutmayın ki başkaları sınıfındaki dostlar babanız ya da en yakınınız da olsalar şeytanın dostlarıdırlar...

Çünkü Allah ve dostları dışındaki tüm dostluklar Şeytani olarak adlandırılır.

Eğer Allah’a dost olmaya karar vermişseniz unutmayın ki; Bu saate kadar ne kadar çok günah işlemiş de olsanız Allah’a dost olabilme olasılığı her zaman yüksektir.

Allah ile kurulacak olan dostluğun önündeki engelleri tesbit edip gerekli önlemleri almak dostluk yönünde önemli bir adımdır... Kitabımızda verdiğimiz başlıklar yeterli olmayabilir. Size tavsiyem Allah ile aranızdaki engelleri tesbit edin...

Allah ile dostluk nasıl kurulabilir başlığı altındaki yazılarla sınırlı kalmayın... Başka vesileler de arayın...

Allah ile kurulacak dostluğun getirisini ve O’na dost olamamanın götürüsünü iyi bilin ki vereceğiniz dostluk kararı sağlam olsun.

• Allah’ın, kullarına dost olmasının belirtilerini kendi nefislerinizde tecelli ettirmeye çalışın...

Allah ile dostluğumuzun önündeki engelleri bir bir aşıp O’na dost olabilmemiz duasıyla....

 

27.06.2003

Feyzullah Birışık.

 



[1] İmanını kanıyla sulayan biri demişti Şehid olmayı kafana koyduktan sonra %80 şehidsin… kalan %20 sabır ve sebatına bağlı… Kardeşim doğruyu söyledi…

[2] İlerleyen sayfalarda genişçe değineceğiz.

[3] İbn. Hişam: 2/446.

[4] Allah’ın hiçbir ibadete ve zikre ihtiyacı yok.

[5] Buhari, Sulh 10; Müslim, Müsakat 19, (1557); Nesai, Büyü 104, (7/318).

[6] İbn-Mace: Cilt 2 s. 1374 h.no: 1402. Sahiha: 944, Albani sahihtir demiştir.

[7] Tevazu, yardımlaşma, tebessüm, infak, hoşgörü vs.

[8] İyi iş: Kur’an ve sünnete uygun ibadet…

[9] O günahı işlemeyecekleri anlamına gelmez tabii.

[10] Bu gücü camda nasıl görüyorlar hâlâ anlayabilmiş değilim.

[11] ‘Bir insan düşünün’ değil de, ‘insana benzeyen bir canlı düşünün’ ifadesi daha doğru olurdu.

[12] İnsanoğlunun cehaleti yazdıklarımızla sınırlı değil. Cehalet öyle bir mikroptur ki bir bulaştı mı kişinin onurunu, namusunu, kişiliğini ve değer yargılarını yerinden oynatıp felç yapar.

[13] Öbür tarafa götüremeyeceklerine yakinen iman ederler… Ah! Bu imanları akidelerine de yansısaydı!.. Vallahi meleklerle musafaha ederlerdi…

[14] İmtihana tabi tutulmayan ‘aklı olmayanlar’ müstesna.

[15] Peygamberler Allah’ın kontrolünde oldukları için günah işlemezler.

[16] Erkek okuyucular için tabii.

[17] 3/108; 21/112.

[18] Nice yazlığı olanlar toprak altında… Uzun yıllar biriktirilen dünya malı 17 saniyede yerle bir olabiliyor.

[19] Dünyayı sevmeyelim derken, elimizde olanın tamamını verip dağa çekilelim demiyorum. Hedefimiz mal biriktirmek olmasın.

[20] Cennet yolu dikenlerle dolu… dikensiz tüm yollar Cehenneme çıkar.

[21] Hatta dostluğun temel direği de diyebiliriz.

[22] İbadetlerden nasıl lezzet alabiliriz? Sorusunun cevabını ileriki sahifelerde yanıtlamaya çalışacağım.

[23] Zekat, sadaka, infak, Allah yolunda mal ile cihad…

[24] Buhari cilt: 13, s. 6272.

[25] Zulmedenlerin karşılarına çıkacak olan şeyler, ilahi gazap ve azaptır. Çünkü bunlara hiç ihtimal vermiyor ve hatırlarına getirmiyorlardı…

[26] Buhari-Müslim.

[27] Buhari-Müslim.

[28] Peygamberin yapmış olduğu tam eylemlerin yapılmasında ecir vardır. Bu doğrudur ama, Peygamber sadece tesbih çekmemiştir.

[29] Niyet halis, fakat adresin bulunamaması müstesna.

[30] Buhari-7/168.

[31] Buhari-11/213.

[32] Müsned c/7 s. 579, h. no: 23/94.

[33] Telbisü’l-iblis. s.: 404. İbnül Cevzi.

[34] Oysaki Allahu Teala, “Bana dua eden yok mu onu bağışlayayım?” der.

[35] Her tarikatı kastetmiyorum. Ama okuyucular tarikatın hangi kolundan bahsettiğimi anlamışlardır sanıyorum.

[36] Düşünmezler mi ki Rasulullah (s.a.v.) boşu boşuna mı tevhid mücadelesi etti? Madem dille lailahe illallah demek müslüman olmak için yetiyor, müşrikler kelime-i şehadet getirmediler de savaş açtılar?

[37] Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/349.

[38] Kürtaj gibi.

[39] Buhari, Enbiya 54/5, IV, 149, Müslim (Tevbe 46-8, s. 2119.

[40] Allah’ın sevdiği ve sevmediği ameler

[41] Rızasını kazandıracak ameller işleyerek…

[42] Sahabeler.

[43] Secde

[44] İbn. Mac c: 2 h. no: 4164 s. 1394. arapçadan.

[45] Buhari, Mezalim 2, Müslim, Tevbe 52, (2768).

[46] Buhari, II. 47.

[47] Herhangi bir varlıktan menfaat beklemek noksanlığın ifadesidir.

[48] Kur’an okumak, namaz kılmak, tefekkür etmek.

[49] Gecenin son vakitlerinde şanı yüce Rabbimiz dünya semasına iner. Çünkü Ebu Hureyre’den (r.a.) gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şanı yüce ve mübarek Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığı vakit dünya göğüne iner ve şöyle buyurur…” (Tirmizi) 

[50] Buhari: 7/162.

[51] Ya da öyle zannedildiğinde; Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmeye çalışan bir kardeşimiz bu başlığımız hakkında şöyle bir anısını anlattı:

- Seyahati seven bir insan olduğum için sık sık seyahat ederim. (Türkiye içi) İstanbul’dan çıkmadan önce;

- Allah’ım! Sen beni sağ salim gitmek istediğim yere ulaştır. Beni her türlü kazadan ve musibetlerden koru!” der otobüse binerken şu duayı okurum:

- Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Bunu bizim hizmetimize veren (Allah’ı) tüm noksanlıklardan tenzih ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik. Ve, biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz. Allah’ım senden bu yolculuğumuzda iyilik ve takva, razı olacağın amel dileriz. Allah’ım! Bu yolculuğumuzu bize kolaylaştır. Ve onun uzaklığını bize yakın kıl. Allah’ım! Sen yolculukta dost ve ailemiz için de vekilsin. Allah’ım! Yolculuğun meşakkatinden, üzücü görüntüler (görmekten) ailede ve malda kötü değişiklikler (le karşılaşmaktan) sana sığınırım.” (Müslim: 2/998)

Otobsümüz sağsalim terminale girince şöyle bir ses işitirim:

- Ey! Bana 16 saat önce dua eden kulum!

İstanbul-Antep arası, nice canlar aldım! Nice nice insanların sakat kalmasına yol açan kazaların olmasına izin verdim…

Fakat sana yolculuk boyunca hiç zarar vermedim. Senin İstanbul’dan Anteb’e sağsalim gelmeni sağladım. Yani İstanbul’daki duana icabet ettim!

Teşekkür yok mu?

Otobüsten iner-inmez terminaldeki mescide gidip şükür secdesi yaparak Allah’a teşekkür ederim.

- ‘Peki duana icabet etmeseydi?... Yani yolda kaza yapsaydınız, yaralanmalarla neticelenseydi…’ duanın takibatı sonucundaki teşekkürün nasıl olurdu?’ dediğinde, arkadaşım:

‘Her halukarda Allah’a hamdolsun. Belki de yaralanmak hakkında hayırlı olanı olacaktı…’ dedi.

 

[52] “…şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever…” (Bakara: 2/222)

[53] Tirmizi, cilt: 4 hd: 1987.

[54] Hastalıklar, fakirlik, yakın çevreden ani ölümler. Hayırsız evlat vs.

[55] Müsnet c:1 s.: 469 hd: 1487.

[56] Sevgi ulaşabilir… fakat sevgi?

[57] Cennetin varlığına iman…

[58] Bakara: 2/153.

[59] Buhari-Müslim.

[60] Müslim, Salat: 215.

[61] İleriki sayfalarda isim vererek Allah dostlarının secde anlayışlarına değineceğim.

[62] İnşaallah bu sayfayı yazdıktan sonra uygulamaya çalışacağım. Sizler de okuduktan sonra pratiğini yaparsanız beraberce Allah ile dostluğumuzu kuvvetlendirebiliriz.

[63] Belki de hiç secdeden kalkmayız… Ne dersiniz?

[64] Sadece secdeyi değerli kılmak için yazdım.

[65] Buhari c: 7, s.: 3280.

[66] Bir güvercin gibi, kanatlı ve elinde kâğıt ve kalem, bizlere bakıyor…

[67] Hiç kimse aldatılmak istenmez. Hele de aldatılan ‘ilk’ kendisi olmak, hiç istemez. Bu yüzden başkalarının almasını bekler.

[68] Hayatussahabe: 409.

[69] Hayatussahabe (muhtasar): 404. Ravza Yayınları.

[70] Hayatussahabe (muhtasar): 419. Ravza Yayınları.

[71] Hayatussahabe (muhtasar): 242. Ravza Yayınları.

[72] Hayatussahabe (muhtasar): 197-198. Ravza Yayınları.

[73] Rasulullah’ın dua dosyası oldukça kabarık, Uyanınca, elbisesini giyince, çıkarınca, evden çıkınca, çarşıya gidince, rüzgar çıkınca, gök gürleyince, yağmur yağınca, sıkıntıda, medhedilince, hasta ziyaretinde, yolculuğa çıkınca, bineğe binince ve kısacası hayatının her 10-15 dakikasında dua ve zikri görebiliriz.

[74] Buhari, Bkz. Fethu’l-Bâri (11/13); Müslim (4/2083).

[75] Buhari, Bkz. Fethu’l-Bâri (3/39). ve diğerleri. Lafızlar İbn Mâce. Bkz. Sahih-i İbn Mâce (2/335).

[76] Tirmizi (5/473).Bkz. Sahih-i Tirmizi (3/144).

[77] (Buhari (1/45); Müslim (1/283). [Bismillah/Allah’ın adıyla] ziyadesini ise Said b. Mansur tahric etmiştir. Bkz. Fethü’l-Bâri (1/244).

[78] Bkz. Zâdül’l-Meâd (2/387).

[79] Ebu Dâvud. (3/347); Tirmizi, (4/288). Bkz.Sahih-i Tirmizi (2/167).

[80] Tirmizi, (5/506). Bkz.Sahih-i Tirmizi (3/158).

[81] Bkz. Sahih-i Tirmizi (3/157).

[82] Bkz. Sahih-i Ebu Dâvud (2/698).

[83] Buhari, Bkz. Fethu’l-Bâri (9/63). Müslim (4/ 1723).

[84] Zannetmeyin ki Feyzullah bu tür vasıfları taşıyor. Vallahi bu sayfaları utanarak yazıyorum. Çünkü bu sayfayı yazarken sabah ezanı okunuyor ve camiye uzaklığım 300-400 metre… İnşaallah ‘şimdi’ kelimesini kullananlardan oluruz… inşaallah…

[85] Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerini yaşamaya çalış.

[86] Allah’ın kuluna dünyada yardım etmesi, cennette derecenin artırılması.

[87] Tirmizi.

[88] Buhari.

[89] İbnü’l-Cevzi, Sıfatu’s-Safve: 3/72; İman ve Salih Amel, Abdulhamid Bilali, Buruc Yayınları.

[90] Müsned: c:3 s.: 299. hd: 3481, 9341.

[91] Özellikle de hüküm istenen konularda.

[92] Daha önce kaynağı verilmiştir.

[93] Evli olanlar için birbirlerini uyandırmaları tavsiye edilmiştir.

[94] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-nihaye: 9/294.

[95] İbnü’l-Cevzi, Sıfatu’s-Safve: 1/264.

[96] Kevseri, Altun Silsile, 47.