Sana Hizmet Eden Varlıklar:
YILDIZLAR
Yerdeki Belgeler/Yeryüzü Komşularımız
İNSAN
DIŞINDAKİ VARLIKLAR NİÇİN
YARATILDILAR?
a) Allah’ı
Zikretmek / Tesbih Etmek İçin
Yaratıldılar:
b) İnsanlara
Hizmet Etmek İçin Yaratıldılar.
Dünya ve İçindekiler
Niçin Biz İnsanlara Hizmet
Ediyorlar?
1. Vermiş
Olduğu Nimetlere Karşı Kulluk/Teşekkür.
2. Sanatı
Karşısında Dil İle Zikir/Övgü...
a) Allah’ın
Sanatı Karşısındaki
Duruşumuz/Kulluğumuz Nasıl Olmalı?
3. Cennet’teki Derecemizi Artırmak İçin
Kulluk Yapılır...
ALLAH (c.c.) CENNETİ
ANLATIYOR...
ALLLAH (c.c.) CEHENNEMİ
ANLATIYOR...
ALLAH (c.c.) NASIL YAŞAMANI
İSTER?
KUL OLMA YARIŞINDA
ÖNDE GİTMENİN YOLLARI...
Dünya
ve içindekilerinin ‘şirin’ görünmesi, çevrenin senden beklentileri, geçimin zor
olduğu bu devirde zamanının büyük bir bölümünü işine harcaman; zamanını ve
zihnini meşgul edecek televizyon programları niçin yaratıldığını unutturmuş
olabilir.
Yaratılışının
sebebini bilmiş olman hem toplum içinde adam gibi yaşamana, hem çevrende olup
bitenlerin adını koymana, hem de ahiret saadetini kazanmana vesile olur.
İşte
hacmi küçük fakat muhtevası büyük olan bu kitapçıkla niçin yaratıldığına cevap
bulmaya çalışacağım inşaallah.
Birinci
Bölüm
‘Niçin yaratıldın?’ sorusuna; Ruhlar
aleminde yapılan ‘Allah-kul’ sözleşmesi ışık tutacağı için kitabın birinci
bölümüne Ruhlar Aleminde Allah (c.c.) ile yapmış olduğun konuşmana yer verdim.
Tüm
insanlar ve sen ruhlar aleminde iken Rabbine söz vermiştin. Hatırlayamayabilirsin.
Gerçi ben de hatırlamıyorum ama Rabbimiz kendisiyle ahitleştiğimizi Kur’ân-ı
Kerim’de açıklıyor:
“... Hani Rabbin adem oğullarından, onların
bellerinden soylarını dışarı aldı ve ben sizin Rabbiniz değil miyim diyerek
kendilerini birbirlerine şahit tutmuştu da onlar da evet şahitiz demişlerdi.”
(Araf: 7/172)
Ruhlar
aleminde iken Rabbimle nasıl bir ahitleşme yaptım? Allah’ı ‘Rabb’ olarak kabul
etmek ne demek? ahitleşmenin bana ne artısı olabilir ki diye düşünebilirsin.
İnsanları
yaratan Allah-û Teâlâ insanların nasıl bir fıtrata sahip olduğunu, neleri anlayıp
anlayamayacağını, bir mesele karşısında nasıl tavır alacaklarını ve akıllarına
nelerin gelip gelmeyeceğini bilir.
1400
küsür sene önce böyle bir ahitleşmeyi yaptığını hatırlatan Rabbin, 1400 küsür
sene sonra da kendi kendine böyle bir soru yönelteceğini bildiği için sorunun
cevabını çok önceleri sana bildirmiş. Sorunun cevabını okuyalım:
“Hani kıyamet günü ‘bizim bundan
haberimiz yoktu’ demeyesiniz diye...”
Yarın
Rabbinin huzurunda sıkıntıya düşmemen için Rabbinin sana olan sıcak ilgisini
okuyabildin mi?
Ruhlar
aleminde Allah’a kul olacağına, onun emir, yasak ve tavsiyelerine uyacağına söz
verdikten sonra; bir kadın ve bir erkeğin birleşmesi sonucu dünyaya merhaba dedin.
Kendilerine
anne ve baba dediğin işte o iki insanı Rabb’in seçip senin hizmetine verdi.
Daha
sonraları o iki (anne-baba) koruyucunun gözetiminde belirli bir yaşa kadar
geldin.
Daha
ilkokul çağına gelmeden yakın çevren tarafından senin için;
–
Bizim çocuğumuz doktor ya da çok zengin iş adamı olacak!’ denilerek ileriki
hayatına yön vermeye çalışmış olmaları dünyaya geliş amacını unutturmuş
olabilir. Kendimden biliyorum. Benim için de aynı şeyler söylenmişti.
Ama
şuna inan ki dünyaya doktor ya da mühendis olmaya gelmedik!
Doktor
ya da mühendis olmayalım demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Daha sağlıklı yaşamamız
için gerekli olmasına rağmen yaratılışımızın asıl amacının bu olmadığını
anlatmaya çalışıyorum.
-
Konumuza dönelim istersen...
Önsöz
kısmında da dediğimiz gibi dünya meşgalesi niçin yaratıldığını unutturmuş
olabilir.
Yaratılış
sebebinin anlaşılmasına katkıda bulunacak bir dosya açarak çevremizde neler
olup bitiyormuş bir bakalım:
İkinci
Bölüm
Dünyaya
gözünü açtığından itibaren daha güzel ve daha rahat yaşaman için fıtratına,
özel zevklerine ve damak tadına uygun şeylerin yaratılmış olduğunu görürsün.
3
farklı canlı (insan, bitki ve hayvan) ve sayısız cansız türüyle karşılaşırsın. Yaratılan
varlıkların bir çoğu hayatında önemli yerler edinirler. Ne gibi?
-
Dağdaki yeşil ottan bana ne! ya da denizdeki yosunun bana ne faydası olacak?
diye düşünebilirsin.
Ama
zihnini şöyle bir harekete geçirdiğinde dağdaki yeşil otun sofrana süt olarak
geldiğini, denizdeki işime yaramaz dediğin yosundan, diş dolgusu yapıldığını
görür:
–
Tüm bunlar benim için mi?’ dersin.
Evet...
Tam bunlar senin için...
Senden
binlerce kilometre uzaktaki yıldızlar, bulutlar, rüzgârlar, yağmurlar, hatta dağlardaki
yabani otlar bile bir şekilde sana hizmet ediyorlar. Hem de akıllara durgunluk
verecek bir şekilde... Nasıl mı?
‘Gökteki
yıldızların bana ne faydası olacak? diye bilirsin. Hemen anlatayım:
“Kara ve denizin karanlıklarında,
kendisiyle yolu bulmanız için size yıldızları yaratan O’dur...” (En’am:
6/97)
Bir
anlık kendi yönünü şaşırmış bir gemide hisset...
Kuzeye
doğru yol aldığında ancak karaya yaklaşacağını aksi halde okyanusun göbeğinde
deli danalar gibi bir sağa bir sola gideceğini düşün.
Kuzeyin
ne tarafta olduğunu kime soracaksın? Pusulanı da yanına almayı unuttuğunu var
sayalım.
Ne
yapabilirsin?
Bence
ellerini açıp:
–
Allah’ım beni buradan kurtar!... Bana kuzeyi gösterecek bir delil! dersin.
İşte
seni düşünen Rabb’in sen doğmadan önce pusulayı dünyanın her tarafında
gözükecek bir şekilde gökyüzüne yerleştirmiş.
İşte
O yıldızlar hem yolda kalmışlar için bir pusula, hem şairler ve ressamlar için
birer malzeme, hem de karanlık gökyüzünü aydınlatan birer flaşdırlar...
Rüzgârlar
Sanıldığı
gibi rüzgârlar sadece çatıları uçurmak ya da saçları dağıtmak için yaratılmamışlardır.
Ya da tek vazifeleri bunlar değildir.
Dudağını
uçuklatacak bir şey söyleyeyim mi! ‘kokladığın ya da reçelini yapıp yediğin
gülün arkasında rüzgâr var... Ne alaka! mı?
“Rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik...
(Hicr: 15/22)
Fen
kitaplarında bitkilerin rüzgârlar vasıtasıyla döllendiğini okumuşsundur.
İşte
O rüzgârlar; hem gül’ü koklamana yardımcı oluyor hem de boş bardağına suyun
dolmasına... Nasıl mı?..
“O, (yağmur) rahmetinin önünde müjdeci
olarak rüzgârları gönderendir. Onunla ölü (kupkuru) bir bölgeye can verelim,
hem de yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara onunla su verelim diye gökten
tertemiz bir su indirdik. (Furkan: 25/48)
Bulutlar
gökyüzünde dev bir surahi, rüzgârlar ise sanki bir el...
Rüzgârın
sana olan ilgisi ve hizmetleri bunlarla sınırlı değil tabii ki...
“Savurup kaldıran (rüzgâr)lar...”
(Zariat: 56/1)
Temizlik
işçileri de diyebilirsin. Görevini mükemmel yapan bir işçi...
Sokağındaki
kâğıtlar, izmaritler ve çöp kırıntıları seni rahatsız edebilir... İşte günün 24
saati mesaisi olan rüzgârlar; belediyeye bağlı temizlik işçileri gibi gelir ve
sokağını tertemiz yaparlar.
Aynı
rüzgâr yaz aylarının vazgeçilmez birer vantilatörleridir aynı zamanda...
Gökyüzü
hizmetçileri ekibine bağlı bir de bulutlardan bahsederek yeryüzündeki
hizmetçiler grubunu inceleyelim.
Ya
da yaz aylarının şemsiyesi... İnsanın beynini haşlayan güneşin ısısını düşüren
ya da ateş oklarına bir kalkan gibi karşı koyan bir fedai...
Gökyüzünde
dev bir sürahi gibidirler aynı zamanda...
Bulutlar
ressamlar için birer malzemedirler.
Gökyüzündeki
bulutlar bazen şekilden şekile ve renkten renge girerek hem insanların duygularıyla
oynarlar hem de ressamların ekmeğine yağ sürerler.
Bir
bakarsın hallaç pamuğu gibi mavi bez üzerine dağılmış birer pamuk...
Bir
bakarsın güneşi arkasına almış kızıl bir çöl... Bir bakarsın omuz omuza vermiş
dev bir kara dağ...
Gökyüzü
tablosunda 5 dakikada bir görüntülerini değiştirerek izleyicilerini hayrete düşürürler...
Ve tüm bu hareketlenmeler senin duygularına hitap etmek için!..
Göktekilerin
hayatımıza olan etkilerini az çok anladık zannediyorum. Şimdi de yeryüzündeki
diğer komşularımıza bir göz atarak yaratılışımızın sebebinin kapısını aralayalım.
Malumunuzdur
ki dünyamızda sadece bizler yokuz. Aynı odayı, hatta aynı sofrayı bile
sineklerle paylaşacak kadar iç içeyiz. Sadece bizler varız dememek için bu
misali verdim.
“Göklerde ve yerde nice belgeler vardır
ki (onlar) yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.” (Yusuf: 12/105)
Bu
ilahi uyarıyı sakin bir kafayla düşündüğümüzde çevresinde olup bitenlere kör ve
sağır olanlara bir sitemin olduğunu görürüz.
“... Yerde nice belgeler vardır ki...
yüzlerini çevirerek geçerler.”
Gökteki
belgeleri1 az da olsa inceledik.
Dünyaya
merhaba dediğinde zaten diğer canlılar kullanım alanlarını işgal etmiş ve
hayatlarını yaşıyorlardı.
Yeryüzündeki
yakınların bir ev imar etmiş; böcekler ve sinekler, sen doğmadan önce evini
paylaşmışlardı. Aynı ortamda geceleyip sabahlamıştın.
Yaşayış
olarak onlarla ortak özelliklerimiz vardır. Biz insanlar acıkınca yemek yeriz,
hayvanlar da acıkınca yerler. Yorulunca uyuma ihtiyacı hissederiz, hayvanlar da
yorulunca uyurlar.
Biz
insanlar cinsel ihtiyacımızı gidermek ve neslimizin devamı için evleniriz,
onlar da ihtiyacını gidermek için hemcinsleriyle cinsel ilişkiye girerler.
Biz
insanlar ölmek istemeyiz ve ölmekten korkarız, hayvanlar da ölmekten korkar ve
kaçarlar.
Dikkat
ettiysen bir çok ortak özelliklerimiz var. Hayvanlar da aynı yerkürede yaşıyor
bizler de... Hayvanlar da ölüyor bizler de... Bitkiler de yaşayıp ölüyorlar
bizler de...
Yeni
bir dosya daha açıp önce biz dışındaki varlıkların yaratılış sebebini görelim,
sonra da yaratılışımızın gayesini öğrenelim.
Üçüncü
Bölüm
Kitapçığımızın
başında da dediğim gibi dünyamızda üç farklı canlı ve sayısız cansız türleri
var. (Konunun daha iyi anlaşılması için kendini ay’a çıkmış dünya ve
içindekilerine bakıyormuşsun gibi hissederek oku/düşün)
Bizleri
diğer canlılardan ayıran tek özellik; ‘düşünce’ ve ‘irade’nin olması... Aksi
halde yaşayış olarak hayvanlardan pek de farkımız olmaz.
İşte
şimdi soruyoruz:
–
‘Bizim dışımızdaki varlıklar niçin yaratıldılar? Bu soruyu Allah’a (c.c.)
soruyoruz. Allah ta bizlerin bu tür sorular soracağımızı önceden bildiği için
hayat kitabımızda açıklamış. Okuyoruz;
“Göklerde ve yerde olan herşey. Allah’ı
tesbih eder...” (Hadid: 57/1)
İlk
arabaşlığımızı hemen atalım;
–
Kimlerdir bunlar?
–
Yerde ve gökte olanlar...
Mesela?
• ... havada kanadını çırparak uçan (sıra sıra)
kuşlar bizzat Allah’ı tesbih ederler. Her
biri duasını da tesbihini de bilir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla
bilendir. (Nur: 24/41)
Düşünsene
bir; Kuşlar Allah’ı zikrediyorlar... O’nu anıyorlar... Allah’ı övüyorlar... Havada,
karada, hatta kafeste... Nasıl mı? Öğrendikleri şekilde...
Niçin
ve nasıl zikrediyorlar?
Nasıl
zikrettiklerini bilemem...[1]
Ama niçin zikrettikleri hakkında bir iki kelam yapabilirim:
–
Allah (c.c.) kendilerinden övgüler beklediği için...
–
Kendilerine hayat hakkı tanıdığı için...
–
Kendilerine uçma ve avlanma yeteneği verdiği için...
–
Allah’ın büyüklüğünü ve gücünü bildikleri için...
–
Allah’ın övgüyü ve anılmayı hak ettiğini bildikleri için...
–
Allahû Alem...!
• O’nu gökgürültüsü övgü ile ve melekler korku içinde tesbih ederler, noksanlıklardan uzak tutarlar... (Rad:
13/13)
Kuşları
anladık da, gök gürültüsü nasıl ve niçin Rabb’ini tesbih ederler?..
Sanki
bir ses;
–
Onlar da siz insanlar gibi birer mahlukturlar. Onlar Allah’ın büyüklüğünü ve
var oluş gayelerinin Allah’a kulluk olduğunu biliyorlar... diyor.
•
Göklerde ve yerde bulunanlar ve onların
gölgeleri de ister istemez sabah akşam Allah’a secde eder(ler). (Rad: 13/15)
Canlı
varlıkların Allah’a şükretmeleri Allah’ın kendilerine hayat vermesi için
diyelim... Peki ya gök gürültüsü? ya gölgeler?
Dikkat
edersen insan dışındaki tüm canlı ve cansızlar Allah’ı zikrediyorlar. Buna
insanların ve tüm varlıkların gölgeleri de dahil...
Bir
kaç sahife daha sabredersen insanların yaratılış gayesini anlatacağım inşaallah.
İnsan
dışındaki varlıkların yaratılış gayesinden bahsediyorduk;
“O ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin
için yarattı...” (Bakara: 2/29)
Âyeti
tefekkür etmeden önce hemen ikinci ara başlığımızı atalım:
•
“O ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin
için yarattı...” (Bakara: 2/29)
•
Yeryüzünde neler vardı?
–
Denizler ve Irmaklar vardı...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
Ulaşım kolaylığı balıklara depo olmakla, yazın serinleterek...
•
Yeryüzünde başka neler vardı?
–
Bitkiler vardı...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
İnsanların yaşaması için gıdaya ihtiyacı var. Onlar da yaşamamız için hayatlarını
feda ederek...
•
Yeryüzünde başka neler vardı?
–
Hayvanlar...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
Bazıları etiyle, bazıları eti ve sütüyle, bazıları derisiyle, bazıları binek
olarak, bazıları kulaklarımızın pasını gidererek[2]...
•
Yeryüzünde başka neler vardı?
–
Toprak, su ve metaller...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
Bina yapımında, ekinlerin yetişmesinde, temizlikte, araç ve gereçlerin yapılmasında
hizmetlerini görmek mümkün.
Şimdi
de gökyüzü hizmetçilerini görelim;
•
‘Adetleri üzerine (yörüngelerinde) seyreden
güneşi ve ay’ı sizin faydalanmanız için verip geceyi ve gündüzü size faydalı kılan
O’dur.’ (İbrahim: 14/33)
Yine
soralım
•
Gökyüzünde neler var?
–
Güneş, ay, yıldızlar, bulutlar...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
Isıtarak, geceyi aydınlatarak, yön buldurarak, güneşden gölgeleyerek, suyumuzu
gökyüzünde depolayarak...
•
Gökyüzünde başka neler var?
–
Gece ve gündüz...
•
İnsanlara nasıl hizmet ederler?
–
Dinlenmek için yatağına uzanan insanlar için birer yorgan olarak, çalışmaları
için çarşı ve pazarı aydınlatarak...
İşte
burada durup biraz düşünelim;
Arılar;
bal, İnekler; et ve süt, Denizler; balık, Güneş; ısı vererek hem bizlere hizmet
ediyorlar hem de Allah’ı zikrediyorlar...
Peki
niçin hizmet ediyorlar?
Bu
sorumuza da iki başlık atarak incelemeye alalım.
1) Allah (c.c.) emrettiği için.
Öyle
ya! Madem yaratıcıları Allah-û Teâlâ, elbette Allah’ın dediği olacak. Çünkü
yarattıklarının tasarruf yetkisi kendisine ait. Haliyle;
–
İnsanlara hizmet edin, dendiğinde hiçbir varlık bu emrin dışına çıkamaz...
2) İnsanlardan birşeyler talep etmek için
Yani
şunu demek istiyorum;
–
Allah-û Teâlâ dünya ve içindekilerini hizmetimize vermekle bizlerden birşeyler
talep edebilir...
Ne
gibi;
Lüks
bir restauranta gittiğini ve garsonların ikide bir masana yemek ve tatlılar
getirdiğini düşün!
Sofrana
konulan her yemek için senden yemeğin parası talep edilir. Aksi halde bulaşıkhane
kaçınılmaz olur. Ne demek istediğimi anladın zannediyorum.
Düşünsene
bi;
•
Allah (c.c.); güneşiyle seni ısıtacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
•
Denizleri ve ırmakları hizmetine verecek
–
‘Ve Allah (c.c.) senden bir şeyler talep etmeyecek!
•
Rüzgâr ve bulutları hizmetine verip seni gölgeleyip sulayacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
•
Göz zevkine uygun manzaralar yaratacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
•
Ulaşımın için katırlar, eşekler, arabalar, uçaklar ve daha nice şeyler
yaratacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
•
Cinsel ihtiyacını gidermen için karşı cinsten insanlar yaratacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
•
Görmen için; gözler, işitmen için; kulaklar, akledip adam gibi yaşayıp
kendisine kulluk yapman için; akıl verip hislerle donatacak;
–
Ve Allah (c.c.) senden birşeyler talep etmeyecek!
Kısacası
dünya ve içindekilerini emrine verecek ve senden de hiçbir şey talep etmeyecek!
Böyle
birşey mümkün mü sence?
Bu
sahifeye kadarki yazıları dikkatli bir şekilde okuduysan; şimdi sıralayacağım
maddelerden en az biri mutlaka aklına gelmiştir diye düşünüyorum.
Neler
olabilir bunlar?
a) Madem yaratıldım, yaşayabilmem
için gerekli malzemeler bir şekilde yaratılmak zorundaydı!.. (Haşa, haşa!..)
b) Başı boş yaratıldığıma
inandığım için benden birşeyler talep edileceğini zannetmiyorum doğrusu...’
c) Benden birşeyler
talep edebilir... Bu onun gayet doğal hakkıdır...
d) Niçin yaratıldığımı
biliyor fakat bir türlü bilgimi pratiğe geçiremiyorum... Tembellikten tabi...
e) Niçin yaratıldığımı
ve diğer canlı ve cansızların bana niçin hizmet ettiklerini biliyor ve elimden
geldiği kadar teşekkürümü yapmaya çalışıyorum.
f) Beni bu kadar ince düşünüp
dünya ve içindekilerini hizmetime veren yaratıcıya teşekkür etmek istiyorum.
Fakat nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum?
Eğer
bu altı değişik fikirlerden en az biri aklına gelmişse işimiz kolay...
Eğer
‘a’ seçeneğindeki fikre katılıyorsan sana birşeyleri hatırlatmak isterim.
•
Tek gözle de yaşardın.
•
Bir ayağı sakat olarak da yaşardın.
•
Tek böbrek ve tek kulakla da yaşayabilirdin.
•
Dört kök diş’le de yaşayabilirdin.
•
Tek kol’la da yaşayabilirdin.
•
Kaş’sız, kipriksiz ve kel olarak da yaşayabilirdin.
•
Konuşamadan da yaşayabilirdin.
Yaşayabilmen
için olmazsa olmazları sıralayalım;
•
Hava
•
Su
•
Güneş
•
Ekmek ve en az 3 çeşit katık...
Sence;
sana, sadece yaşayabilmen için gerekli malzemeler mi verildi?
Ne
demek istediğimi anladığını düşünüyorum.
Eğer
‘b’ seçeneğini düşünüyorsan sana Allah’ın ayetlerini hatırlatıp düşünmeni
isterim.
•
‘Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı
sanır?’ (Kıyamet: 75/36)
Allah
(c.c.) seni en şerefli bir biçimde yaratsın, yedirsin, içirsin, dünya ve
içindekilerini hizmetine versin ve senden birşeyler talep etmesin!
Senin
ne özelliğin var? Allah’tan (c.c.) alacağın var da hesaptan mı düşüyorsun? (Haşa!)
Eğer
‘f’ seçeneğindeki tahminimi düşünüyorsan, Allah için samimi olduğuna ve bazı şeyleri
sorgulamaya başladığına kanaat getiririm.
Asıl
konumuza geçebiliriz artık:
Allah (c.c.); teşekkür bekler.
–
İnsanları yoktan varedip dünya ve içindekilerini hizmetine ve emrine sunan
Allah-û Teâlâ’nın teşekkür beklemesi zaten onun en doğal hakkı diye düşünüyorum.
Eğer
Allah’a (c.c.) teşekkür etme ihtiyacı hissettiysen; bu sahifeden sonraki yazıları
biraz daha dikkatli bir şekilde okumanı tavsiye ederim.
Dördüncü
Bölüm
–
Beni bu kadar nimetlere boğan, dünya ve içindekilerini hizmetime sunan Rabbim
benden teşekkür bekler.
Dediğini
duyar gibi oluyorum. Umarım yanılmıyorumdur. ‘Soralım bakalım Allah’a; senden
ne istiyor?’
• “(O) istediğiniz şeylerin hepsinden size
verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkarsanız, onu sayamazsınız. Gerçekten
insan çok zalim ve çok nankördür.” (Sebe: 34/14)
•
‘O halde beni (ibadet ve itaatle) anın
ki, ben de sizi (sevap ve mağfiretle) anayım; bana şükredin (itaatsizlikle)
bana nankörlük etmeyin. (Bakara: 2/152)
a) Allah (c.c.) sana
vermiş olduğu nimetler karşılığında senden teşekkür bekler. Zannedersem yukarıdaki
başlığa katılıyorsun. İşte tüm bu nimetlerin sahibi kendisine teşekkür etmeyenleri
nankörlükle suçluyor. Suçlamakla haklı değil mi sence?
Düşünsene
bi size misafirliğe gelmişim; çay ikram ediyorsun; teşekkür etmiyorum... Yemek
ikram ediyorsun; teşekkür etmiyorum... Yemekten sonra meyve getirmek ister
misin?
Vallahi
beni nankörlükle suçlayıp;
–
İkram etmek zorunda mıyım?.. İnsan en azından bir ‘teşekkür ederim der. Fazla
birşey beklemiyorum ki! dersin.
Allah
(c.c.) da teşekkür etmeyenleri nankörlükle suçluyor ve suçlamakla da haklı...
Unutmadan
hatırlatayım ki; Allah’ın bizim şükürlerimize ve ibadetlerimize hiç ihtiyacı
yok. Yani şükretmemekle ne ona bir zarar verebiliriz ne de değerini düşürürüz.
Okuyalım;
• “... kim (Allah’ın nimetlerine) şükrederse,
ancak kendi (fayda)sı için şükretmiş olur. Kim de (isyan ve itaatsizlikte)
nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah ganidir (çok zengin ve hiçbir şeye muhtaç
değildir.), hem de övülmeye layık olandır. (Lokman: 31/12)
Peki
Allah (c.c.) senden nasıl teşekkür bekler: Yapılacak olan teşekkürün yerine ulaşması;
‘hem bizlerden teşekkür bekleyen mercinin dediği gibi, hem de yapılacak teşekkürün
bilinçli ve yürekten olması’na bağlıdır. Nasıl mı?
Tatil
için Japonya’ya gittiğini ve otel görevlilerinin; bavullarının taşınmasına yardım
ettiklerini ya da iki saatlik gezi sonucunda Japon taksi şoförünün senden para
talep etmediğini düşün.
Sen
de teşekkür etmek istiyor fakat Japon’un senden nasıl bir teşekkür beklediğini[3]
bilmiyorsun. Ne yaparsın?
Bence
kılavuzuna sorar; Japon’un senden istemiş olduğu teşekkür hareketleri hoşuna
gitmese de aynı el kol hareketleri yapar Japon’un gönlünü almak istersin.
Şunu
demek istiyorum;
–
Allah’a karşı yapılacak en güzel teşekkür (şükür/ibadet) O’nun dediği şekilde
olmalı... O ne diyorsa o olmalı...
Allah-û
Teâlâ senden dört farklı kanaldan teşekkür bekler.
Bu
başlığımızı yeterince konuştuk zannediyorum.
Allah-û
Teâlâ insanoğlunun aklına ve hayaline gelmeyecek canlı ve cansızlar yaratmakla
hem kendisinin güçlü hem de çok usta bir yaratıcı olduğunu ispat ediyor.
Ve
sanatı karşısında tüm insanlığa meydan okuyarak;
•
“... Rahman’ın yaratışında hiçbir
düzensizlik göremezsin...’ diyor. (Mülk:
67/3)
Haydi
hep beraber Allah’ın yaratışında bir düzensizlik, bir başıboşluluk, bir
ahenksizlik bulmaya çalışalım. Bakalım bulabilecek miyiz?
Bakalım!
–
Havada uçan şu kartala bakalım.
Belki
gözden kaçan bir ‘defo’ bulabiliriz:
“Sanki
bir ses;
–
Allah (c.c.) yırtıcılık sanatını havadaki kartal üzerinde siz insanlara
göstermek istiyor, diyor.
Gelen
bu ses’e hak veriyorum. Çünkü; usta bir ressama bakarak sanatını göremeyiz. Ya
da aşçının göbekli ve yakışıklı olması onun ustalığını göstermez. Peki sanatını
nasıl ispat ederler?
Boş
bir kâğıt ve boyalı kalemler veririz iddia sahibine, o da sanatını beyaz bir kâğıt
üzerinde bizlere gösterir. Ne yapar?
Koyu
tonlar kullanır; içimizi burkar... Açık tonlar kullanır; içimizi açar... Aşçı
da hakeza...
Bizler
de Allah’ın yırtıcılık sanatında en ufak bir ahenk bozukluğunu görebilmek için
Kartal’ı inceleyelim.
•
Kartalın gagasına bakıyoruz;
•
Kartalın gözüne bakıyoruz;
•
Kartalın pençesine bakıyoruz;
•
Kartalın kanadına bakıyoruz;
•
Kartalın avlanmasına ve avını yiyişine bakıyoruz.
•
Kartalın sesini işitiyoruz;
(Belgesellerde;
sarp kayalıklardaki ses yankılarını dinlemişsinizdir) Yırt. kokuyor.
•
En ufak bir ahenksizlik gördük mü?
Yani
O muhteşem gaga, Pençe ve kanatlı kartala;
‘cik,
cik’ sesi uygun olur muydu?
Ya
da kavak ağacında yuva yapması!
Bir
iki misal daha verip bu kanaldan nasıl teşekkür edeceğimizi anlatmaya çalışayım.
Hem
Allah’ın sanatındaki inceliği görmek hem de bir düzensizlik bulabilmek için şimdi
de hayvanlar aleminden Muhabbet kuşu’nu masaya yatıralım.
Yine
bir ses;
–
Muhabbet kuşuyla kartalın yaratılışlarının kıyasını yapın ki sanatı
görebilesiniz diyor! Bu sese kulak verip kıyasını yapalım.[4]
Şimdi
de bitkiler dünyasına bir göz atalım. Belki de bunlarda bir ahenksizlik
görürüz.
Bitkiler
alemindeki aynı toprağı, aynı suyu, aynı hava ve güneşi paylaşan; Limon, şekerpancarı,
biber ve sarmısak’ı masaya yatıralım.
•
Limonu kesip tadına bakıyoruz; ‘Ekşi’
•
Pancarı soyup tadına bakıyoruz; ‘Tatlı’
•
Biberin tadına bakıyoruz; ‘Acı’
•
Sarmısağı soyuyoruz; ‘Müthiş bir koku’
İçimden
gelen ses soruyor;
–
Limonu tadarken ağzınıza pancar tadı geldi mi?
–
Şeker pancarını koklarken burnunuza sarımsak kokusu, ya da gül kokusu geldi mi?
Bu
alemde de düzensizlik görmedik. Şimdi de cansızlar dünyasına bir göz atalım. Gökyüzünden
başlayalım.
•
‘Yedi göğü birbiriyle uygunluk içinde
yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk ve düzensizlik
göremezsin. Gözünü çevir de bak. (Orada) Hiçbir çatlak ve kusur görebilir
misin?’ (Mülk: 67/3)
Seni
nimetlere boğan Rabbin sanatındaki ustalığı ve inceliği göstermek için sana ve
tüm insanlara seslenip;
–
Hadi kaldırın gözlerinizi ve bakın gökyüzüne... en ufak bir gözden kaçma, yırtık,
yama, defo ya da bir ahenksizlik görebilir misiniz? diyor.
Bizlere
de bu ilahi iddiaya bir göz atmamız düşüyor.
Seni
bilmem ama ben şahsen her gökyüzüne bakışta bu ilahi iddia aklıma gelir...
kusur ararım... Bulamam... Belki de bulutlar gizlemiştir diye düşünür bulutsuz
açık bir havada bakarım; yine kusur yok... Belki de gece karanlığı gizlemiştir
deyip gündüz bakarım; yine kusur, yırtık, pırtık yok...
‘Sen
ne mükemmel yaratıcısın Allah’ım der gözlerimi kusur bulmak için yeryüzündeki
cansız varlıklara çevirir, ‘cam’ ve ‘ağaç dalı’nı masaya yatırırım.
Her
ikisini kırdığımda kulağıma gelen ses kesinlikle tanıdık;
–
‘Şangır!’ ve ‘Hırç!! Dünyanın neresinde olursak olalım, dünyanın neresinden
getirilirse getirilsin hiçbir zaman ağaç dalı kırıldığında ‘şangır’ sesi çıkmaz.
Allah’ın
yarattığı herhangi bir şeyde en ufak bir düzensizliğin olmadığı kanaatine varmışsan
yeni bir ara başlık atalım.
•
‘Onlar ki, ayakta iken, otururken, yanları
üstünde (yatar) iken daima Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler
(ve şöyle derler):’ ‘Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin. Bizi
ateşin azabından koru.’ (Âl-i imran: 3/191)
Hani
demiştik ya yapılacak teşekkürün şeklini ve mantığını ‘nimet veren el’
belirler;
Her
şeyin Rabbi; sanatı karşısında;
–
Subhanallah!1 dememizi bekliyor.
‘Subhanallah’
dememizin amelimize nasıl yansıyacağını ileriki sahifelerde anlatacağım inşaallah...
Kitabımızın
ana fikri olan ‘Niçin yaratıldık’ sorusunu bu başlık altında inceleyelim.
Allah-û
Teâlâ tüm canlı ve cansızları kendisini tesbih/zikretmesi için yarattı. Çünkü
Allah-û Teâlâ zikredilip övülmeyi çok seviyor. Gerçi hakkı da...
Asıl
konumuza giriş yapabiliriz artık.
•
“Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını
denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O Azizdir, Ğafurdur. (Mülk: 67/2)
‘Hanginizin
daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere...’ yani; hangimiz kafasını iki
eli arasına alıp;
–
Allah (c.c.) beni niçin yarattı?
–
Niçin Allah (c.c.) beni nimetlere boğdu?
–
İnsanoğlu niçin doğuyor ve bir süre sonra da ölüyor?
–
Öldükten sonra nasıl bir hayat bizi bekliyor? diye düşünerek harekete geçenleri
deneyip cennetine sokmak için...
Dikkat
edersen Allah-û Teâlâ bir ‘sınav’dan bahsediyor. Benim, senin ve tüm insanların
katıldığı bir sınav...
Bu
sınavdan alnı ak çıkmasının tek bir yolu var; O’da; ‘Niçin yaratıldığının
bilincinde olup, o yolda sebat göstermek...’
Benim
ve senin için Kur’an’ı araştırdım ve şu sonuca ulaştım: Allah-û Teâlâ;
–
Vermiş olduğu nimetlere karşılık teşekkür etmemiz,
–
Sanatı karşısında şapka çıkarmamız (övgüler etmemiz)
–
Ve bu kullukta başarılı olmamız için karşılığında ‘cennet’ vaad ettiği bir sınav
hazırlamış.
Kendisine
yapacağımız teşekkürü bile karşılıksız bırakmayıp cennet vaad eden bir
Rabb’imiz var. Ve bizim cennetimizi düşünen Rabb’imiz cennetteki derecemizin
artması için bakın ne söylüyor:
•
“Eni yerle göğün eni gibi olan cennet
için birbirinizle yarışın. Bu Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir.
Allah büyük bir lütuf sahibidir.” (Hadid: 57/21)
Dünyadaki
asıl yarışın ve asıl koşuşturmanın ne olması gerektiğini okuyabilmişsen, şöyle
bir soru ortaya atıp düşünelim:
–
Madem bir sınavdayız ve bizlerden de ömür boyu kulluk bekleniyor; işte o zaman
kazanana vaad edilen ‘cennet’i tanımamız lazım. Aksi halde gereken titizliği
gösteremeyiz.
Ve
soruyoruz;
–
Ey Rabbimiz! kazanana vaad ettiğin Cennet’i tanımak istiyoruz. Bize tanıtır mısın
Allah’ım?’
Sorularımızın
cevaplarını hayat kitabımız Kur’an ve hadislerle veren Rabb’imiz sorumuzu hemen
yanıtlıyor:
Beşinci
Bölüm
•
“... Sabırlarının karşılığı cennet ve
oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar, orada yakıcı sıcak ve dondurucu
soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların
koparılması kolaylaştırılmıştır.” (İnsan: 76/11-14)
“... sabırlarının karşılığı...”
yani dünyadayken yapmış oldukları kulluktaki sabırlarının karşılığı...
Yerinde
olsam dünya ve cennetteki nimetlerin kıyasını yapıp yatırımımı[5]
ona göre yaparım.
“... Meyve ağaçlarının gölgeleri
üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmış.’ (İnsan: 76/11-14)
Tamamen
insan fıtratına ve zevkine uygun ifadeler... Kendini bir anlık Cennette ve en
sevdiğin meyve ağacının altına uzanmış meyveleri kopardığını düşün...
Koparılması
kolay... Hazmi kolay... Karın ağrısı yapmıyor... Tuvalet derdi yok... Niye
bahçeme girdin diye peşinden koşan da yok... Hiçbir emek sarfetmeden gelen bir
rızık...
Devam
ediyoruz;
•
“Cennette olanlara diledikleri meyve ve
etten bol bol veririz.” (Tur: 52/3)
Her
ne kadar imtihanda başarılı olmuş fakirlere sesleniliyor gibi gözükse de bu
nimetlerin muhatabı tüm cennetliklerdir.
•
‘Defteri
sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara... Onlar dikensiz sedir ağaçları,
salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan su
kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasındadırlar.’
(Vakıa: 56/27-33)
•
‘Ve canlarının çekeceklerinden kuş eti
(ikram edilir).’ (Vakıa: 56/21)
‘Defteri
sağdan verilenler...’Niçin yaratıldığının farkına varıp Ruhlar Aleminde iken
Rabbine verdiği sözü tutanlar cennet tapusunu alıp ebediyyen kalacakları
meskenlerinin yolunu tutarlar...
Daha
çok şehir hayatı yaşayanların duygularına hitap edildiği görülür.
Beton
binalar arasında bunalan şehir insanı piknik ihtiyacı hissedip kendini yeşillikler
arasına atmak ister... Yeşil ağaç altında uzanıp hemen yanıbaşında olan şelalelerden
gelen su zerrecikleriyle serinlemek için neler vermez ki şehir adamı...
İşte
insanların fıtratını bilen Allah-û Teâlâ, aynı ortamdan belki de milyon kat
daha da güzel olan cennet hazırlayarak insanları cenneti kazanmaya teşvik etmiş...
Tüm güzelliğiyle konuklarını bekleyen cennet...
–
Kimlerdir bu konuklar?
–
Cevabını sana bırakıyorum...
Devam
ediyoruz.
•
“... Orada rızıklarını sabah akşam hazır
bulurlar. Kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız
cennet budur işte.” (Meryem: 19/62-63)
“...Orada
rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar...”
Oradaki
rızık garanti altındadır. Hiçbir emek sarfetmeden, hiçbir mesai yapmadan,
hiçbir ter akıtmadan ve yorulmadan rızık gelir... Orada geçim derdi de yoktur.
Sen
dünyada gereği gibi kulluk etmiş, yorulmuş ve gereken sabrı göstermişsindir.
Bir nevi dinlenme tesisidir cennetler... Ebedi kalmak için hazırlanmış dinlenme
tesisleri...
•
“... Orada canların istediği, gözlerin
lezzet aldığı şeyler de vardır. Sizler orada ebedi kalıcılarsınız.” (Zuhruf:
43/72-73)
Dünyadayken
canının istediği herşeye sahip olamayabilirsin. Ama bir dönemlik (bir ömürlük)
sabır karşılığında canın ne isterse; arzu ve isteklerine sınır konmaz, yasak ta
edilmez...
Bir
iki hadis okuyup asıl konumuza dönelim.
•
Muaz ibn Cebel’den; Peygamber (s.a.v.):
“Cennet ehli cennete vücutları kılsız,
yüzleri parlak, gözleri sürmeli ve otuz üç yaşında (gençler) olarak
gireceklerdir” buyurdu.[6]
Ruhlar
Alemindeyken bizleri üç farklı beden bekliyordu;
–
Dünyadaki beden
–
Cennetteki beden
–
Cehennemdeki beden.
Dünyadaki
bedeni tanıyoruz. Kemik, kan, et ve deri. En ufak bir soğuğa dayanamayan, diken
bile batsa dayanılmaz sancılar veren, sakat kalma riski fazla olan bu
bedenlerin aksine hiç yaşlanmayan, ağrısı mağrısı olmayan bedenler emanet
edilir başarılı ruh’a...
Doksan
yaşında da terk etsen bu dünyayı; genç olarak girersin cennete eğer sınavı başarırsan...
•
Ebu Hureyre’den (r.a.) Resulullah (s.a.v.); “Aziz
ve celil olan Allah şöyle buyurdu:
‘Salih kullarıma hiçbir gözün görmediği,
hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeyler hazırladım.”[7]
‘...
Hiçbir gözün görmediği...’ Güzellikleriyle başını döndüren dünyadaki manzaralar
cennet güzelliği yanında birer çöp misalidir. Oradaki manzaralar baş döndürmez;
‘Bayıltır!’
‘...
Hiçbir kulağın işitmediği...’ Belli ki hayal ötesi!.. Belli ki büyük sürpriz!
‘...
ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen...’ Hiçbir şairin, hiçbir ressam ve hiçbir
romancının aklına gelmeyen çizgi ötesi mekânlar...
Kimler konuk olacak...
–
‘Ruhlar Aleminde iken Rabb’ine söz vermiş ve dünyadaki sınavda verdiği sözü
unutmayıp belirlenen şekilde yaşamış ve o hal üzere vefat etmiş olanlar...’
Cennetle
ilgili ayet ve hadisler bunlarla sınırlı değil tabii ki...
Bu
sahifeye kadar olan yazıların kısa bir özetini yaparsak;
Ruhlar
Aleminde Rabbine; sadece kendisinin sözünü dinleyeceğine, onun dediği gibi yaşayacağına
söz verip dünyaya bir damla olarak düştün.
‘Merhaba’
dediğin bu dünyada bir tek sen yoktun. Diğer canlı ve cansızların sana olan
hizmetlerini ve yaratılış gayelerini gördün.
İnsan
dışındaki tüm varlıklar Allah’ı zikrederler ve bu da Allah’ın hakkıdır. Allah
(c.c.) insanlardan da övgüler bekler demiştik muhteşem sanatı karşısında...
Hem
övgüler hem de sana bahşetmiş olduğu nimetler için teşekkür bekler... Ve bu da
O’nun hakkıdır.
Gereken
kulluğu yapanlara cennet vaad ederek insanların cennet için yarışmalarını
tavsiye etmiştir.
Ortaya
konulan ödül tanınmadığında gereken kulluk yapılamayacağına inandığımız için Rabb’imize
cenneti sorduk.
Cennetin
hayal ötesi ve ebediyyen var olacak güzelliklerle donatılmış; konuklarını
beklediklerini gördük.
Sınavı
kazananlara Cennet var...
‘Ya
kaybedenlere?’
Altıncı
Bölüm
Bu
muhteşem sanatın sahibi; sanatı karşısında kör olanlar, vermiş olduğu nimetleri
göremeyip nankör olanlar ve Ruhlar Alemindeyken vermiş olduğu sözü yerine
getirmeyenler için Onların yaşayışlarına layık bir mekân hazırlamıştır.
Adına
da Cehennem koymuştur.
Bir
de Cehennemi inceleyelim bakalım, suçluları neler bekliyor.
•
“Şüphesiz ki ayetlerimizi inkâr eden
kâfirleri yarın ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı duysunlar diye,
kendilerine değiştirecek başka deriler vereceğiz. Çünkü Allah gerçekten
Aziz’dir, Hakim’dir. Hükmünde hikmet sahibidir.” (Nisa: 4/56)
Yanan
deri ikinci bir müdahalede acı hissettirmez. Acı duyulması için taze bir deriye
ihtiyaç var. Ve bu ihtiyaç hemen karşılanır... Daha çok azap görmesi için taze
taze deriler yaratılır... Her yeni deri farklı bir azabın müjdecisidir...
• “İşte o kâfir olanlar için ateşten
elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bu kaynar su ile
karınlarında olan şeyler ve derileri eritilir. Onlar için bir de demirden kamçılar
var. Her ne zaman ateşten, onun ızdırabından çıkmak isterse, yine içine
döndürülürler ve onlara: Haydi tadın yangın azabını denir.” (Hacc: 22/19-22)
Öteki
alemdeki kumaşın cinsini dünyadaki yaşantın belirler. Allah’ın dediği gibi yaşarsan
sana ipek elbiseler giydirilir, kafana göre yaşarsan da üzerindeki beyaz kefen
çıkarılıp ateşten elbiseler giydirilir...Çıplak kalmak yok!..
Bir
anlık sıcaklığı yüz dereceye ulaşmış; fıskiye altında duş aldığını hisset!..
Her damlası kafana çakılan çivi gibidir... Saçlarını döker; kel olursun...
Yüzündeki derilerini eritir; fiziğin bozulur... Artık tanınmaz hale gelen bir
et yığını olursun.
‘... Onlar için bir de demir kamçılar
var...’
Ateşin
ve kaynar suyun yanına bir yenisi daha eklenir... dünyadayken hayvanları
harekete geçirmek için kullanılan bu alet; Cehennem sakininin hayvan yerine
konulduğunu gösterir.
Yanık
üzerine kamçılanan demirden kamçılar... İnsanın tüyleri ürperiyor...
•
Kimler tadacak bu azabı?
–
Niçin yaratıldığının farkına varamayıp nefsine kul olan insanlar!
•
Ne zaman?
–
Öldükten sonra!
• “Boyunlarında demir halkalar ve zincirler
olduğu halde sürükleneceklerdir.” (Mü’min: 40/71)
–
Kimlerin boyunlarına demir halkalar ve zincirler takılır?
–
Köpeklerin, evcilleştirilmiş maymunların, insanlara saldırmasın diye bazı
hayvanların!..
İşte
bu cehennem denilen mekânlardaki konuklar hayvan yerine konularak ek bir azap
görürler...
•
Kimlerin boyunlarına tasma takılacak?
–
Allah’ın kendilerine vermiş olduğu nimetleri göremeyen, Allah’ın dediklerini
yapmayan ve şeytan’a kulak verenlerin boynuna...
Bir
de hadisten bir cehennem mönüsü okuyalım:
•
İbn Abbas’tan (r.a.) rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.):
“Ey iman edenler, Allah’tan hakkıyla
korkun ve ancak müslüman olarak can verin.” (Ali imran: 3/102)
ayetini
okudu ve şöyle buyurdu: “Zakkum’dan bir
damla, dünya yurduna damlatılsa, dünyadakilerin yiyeceklerini acıtırdı. Öyleyse
yiyeceği bu olan kimsenin hali nasıl olur?”[8]
Bir anlık Cehhennemde olduğunu düşün! (Allah
muhafaza)
–
Düşün ciğerini ki, ateş içine giriyor ve sen de feryat ediyorsun; fakat
merhamete uğramıyorsun. ‘Dünyaya geri dönmeyeceksin’ şeklinde cevap verilince ağlıyor
ve pişmanlık gösteriyorsun. Artık tövben kabul edilmeyecek ve feryadına cevap
verilmeyecektir.
Orada
kalışın uzamışken kendini bir düşün. Azap devam eder, üzüntü son haddine ulaşır
ve susuzluğun şiddetlenir de dünyadaki içecekleri hatırlarsın. Koşar
cehennemden yardım istersin. Sen azap işiyle görevli cehennemin bekçisi olan
meleğin elinden kabı alırsın. Kabı alınca altından elin yanar, hararetinden ve
yanmasının şiddetinden dolayı elin parçalanıp dökülür.
Sonra
onu ağzına yaklaştırırsın da yüzünü yakar. Sonra onu zorlanarak yudumlayınca boğazının
derisini soyar. Sonra karnına ulaşır da bağırsaklarını parçalar. Artık sen bir
yazık ve helak feryadı koparırsın.
Dünya
içeceklerini, onların soğukluk ve lezzetini hatırlarsın. Sonra hararetini
gidermek ister ve hemen dünyada alıştığın gibi yıkanmak ve suya dalmak
suretiyle serinlemek için sıcak suyun duvarlarına koşarsın. Hararet şiddetlenip
te kaynar suya dalınca, başından ayağına kadar derilerin yüzülüp soyulur.
Bu
sefer de daha hafiftir ümidiyle alelacele ateşe koşarsın. Sonra ateş yanığı
sana iyice ağır gelir de tekrar kaynar suya dönersin. İşte sen bir ateş, bir
kaynar su arasında dolaşır durursun.
Sonra
cennetin içeceklerini ve sularının soğukluğunu ve hoş yaşamını hatırlarsın,
bundan mahrum kalmaktan duyduğun iç yangınından dolayı kalbin parçalanır. Sonra
oradaki ana, baba, kardeş ve diğer bazı yakınlarını anarsın da müzdarip ve yanık
bir kalpten çıkan mahzun bir sesle onlara seslenirsin.
–
‘Ey anneciğim! Ey babacığım! Ey kardeşim! Yahut halacığım, amcacığım veya kız
kardeşim! “İçecek bir su!” dersin. Onlar da sana mahrumiyetle cevap verirler.
Böylece
ümidini boşa çıkartmalarından duyduğun üzüntüden, aziz ve celil olan Allah’ın
gazabından dolayı onların da sana olan öfkelerini gördüğünden kalbin parçalanır.
Bunun
üzerine dünyaya seni geri döndürmesi ümit ve dileğiyle derhal feryat ederek
Allah’a sığınmak istersin. Fakat uzun bir müddet geçtiği halde, Allah, sana
hakaret için cevap vermez. Çünkü senin sesin onun nezdinde gazaba sebep
olur.Onun katında senin makamın düşüktür.[9]
Evet
okuyucu kardeşim!
Allah’ın
dediği gibi yaşamayanların gireceği mekânı üç aşağı, beş yukarı tanıdın
zannediyorum.
Yeni
bir dosya daha açalım bakalım.
Rabbimiz nasıl bir hayat sürmemizi istiyor.
Yedinci
Bölüm
‘Allah-û
Teâlâ sana işini gücünü bırak çık dağa, gir mağaraya ve ölünceye kadar oradan çıkmayıp
bana dua et, bana secde et ve beni zikret’ demiyor!
Yaz
aylarının vazgeçilmez nimetlerinden denize de girmeyin, hafta sonraları piknik
yapmayın, spor yapmayın da demiyor!
Sürekli
fakirleri gözetip malının tamamını dağıtmanı, yılın tamamını oruçlu geçirmeni,
ömrünü; evin, işin ve cami üçgeninde geçirmeni de istemiyor!
Televizyon
ve radyo dinlememeni, gazete-dergi okumamanı da istemez!
Sanıldığı
gibi Ruhban bir hayatı hiç istemez.
Peki
Allah (c.c.) nasıl bir hayat yaşamamızı ister?
Fıtratına uygun yaşamanı ister:
–
Sence yalan söylemek bir insana yakışır mı?
•
Yakışmaz’ dediğini duyar gibiyim.
M
Zaten Allah ta yalan söylememizi istemiyor.
–
Sence başkasının malını çalmak insana yakışır mı?
•
Yakışmaz.
M
Zaten Allah ta hırsızlık yapmamızı istemiyor.
–
Sence zina, iftira, dedikodu, faiz, kumar, bir insana yakışır mı?
•
Yakışmaz.
Neden?
–
Hiçbir insan; ailesinin fuhuş bataklığına düşmesini, hiçbir insan;
dedikodusunun yapılmasını ve hiçbir insan kendisine iftira atılmasını istemez.
M
Zaten Allah ta istemez...
Dikkat
ettiysen Allah’ın senden yapmanı istemediği amelleri sen zaten yapmak
istemiyorsun.
Çünkü
Allah-û Teâlâ fıtratına uygun bir şeyi yasaklamaz.
Ne
gibi;
–
Deniz kenarında oltanla balık avlamana kızmaz.
–
Bulmaca çözmene ya da uzanıp dinlenmene de kızmaz.
–
Tatil yapmanı, resim çizmeni, duygularını şiirlere yansıtmanı da yasaklamaz.
Neden?
Çünkü
fıtratına uyumlu amelleri ne diye yasaklasın ki.
Toplum
içinde adam gibi yaşamak için bazı kurallar olur. Ne gibi;
–
‘Komşu haklarını, varsa işçilerin haklarını, anne-baba, kardeş haklarını
gözetmek gibi...
Bunların
yanında insanlarla kardeş gibi yaşamamızı tavsiye eder.
Tüm
bunlara itiraz edenlere pek rastlanmaz. Asıl önemlisi bu ahlâk’la beraber
insanların Allah’a kulluk yapmaları...
Allah (c.c.) nasıl kulluk bekler.
Bu
sahifeye kadarki yazıları dikkatlice okuduysan Allah’ın (c.c.) senin adam gibi
ve toplumla barışık yaşamanı istediğini görürsün. Bu senin faydanadır. Ama tüm
bu güzel ahlâk dışında Allah (c.c.) senden sadece kendisi için bazı fedakârlıkta
bulunmanı istiyor.
‘Ne
gibi?’
Sana
vermiş olduğu nimetler ve muhteşem sanatı karşısında ‘secde’ etmeni istiyor.
Neye
secde?
–
Emirlerine secde...
–
Yasaklarına secde...
–
Tavsiyelerine secde...
Yapacağın
secde eylemiyle onurun rencide olmadığı gibi hem nankörlük sıfatından kurtulmuş
hem Rabb’ine teşekkür etmiş hem de cennetteki dereceni artırmış olursun.
Tabii
caizse bir taşla kuş sürüsü!
–
Allah’ın senden ‘secde’ istemesinde bir mantıksızlık var mı sence?
–
‘Sadece kendisinin emirleri, yasakları ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşamanı
istemesinde bir mantıksızlık var mı sence?’
Allah-û
Teâlâ senin cennete girmeni istiyor... Ve bunun için en küçük bir salih amelini
bile değerlendirip bunu defterine ‘sevap’ olarak yazdırıyor.
Resulullah
(s.a.v.):
“Kardeşinin yüzüne tebessümün sadakadır.”
buyurmuştur.[10]
Düşünsene
bir; yapacağın bir tebessümle ne zamanın koyboluyor ne onurun rencide oluyor,
ne maddi bir kaybın var ne de manevi... Sence basit olan o ameli Allah-û Teâlâ
defterine ecir (sevap) olarak yazıyor.
Ebu
Hureyre (r.a.) şöyle dedi:
Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sizden
herhangi biri gerçek müslüman olursa, işleyeceği her iyilik on misliyle yediyüz
misline kadar kat kat yazılır. Yapacağı her kötülük ise aynıyla yazılır.”[11]
Bir
iyilik yapıyorsun, 700 kat ecir alıyorsun. Yani bire yediyüz...Hem cennetteki
derecen artıyor hem de cennetin güzelleşiyor. Bir kötülük yapıyorsun yediyüz
kat ceza yerine işlediğin kötülüğün aynısı yazılıyor.
Allah’ın
sana olan merhametini ve zenginliğini okuyabildin mi?
Allah (c.c.) Dil ile zikredilmek ister.
Hani
demiştik ya; Allah (c.c.) muhteşem yaratıcılığı karşısında övülmek ister... Kendisini
nasıl zikredeceğimizi Peygamber efendimizin diliyle bizlere öğretiyor:
Ebu
Hureyre (r.a.)’den, Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
“Allah’ı tenzih ederim (subhanallah) Hamd
Allah’a mahsustur. (Elhamdulillah), Allah’tan başka ilah yoktur (Lâ ilâhe illâllah),
Allah en büyüktür (Allah-û Ekber)” demem, bana, üzerine güneşin doğduğu herşeyden
daha sevimlidir.”[12]
Toplam
telafuzu altı saniyeyi geçmeyen övgü cümleleri; güneşin üzerine doğduğu (Dünya
ve içindekilerinden) her şeyden hayırlı...
Her
ne kadar telafuzu kolay ve bizlere basitmiş gibi gelse de mizanda çok ağır olduğunu
başka bir hadiste dile getiriyor Rabb’imiz;
Ebu
Hureyre(r.a.)’den, Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
“İki kelime vardır ki, lisana hafif
gelirler, mizanda ağır basarlar, Rahman’a sevgilidirler:”Hamdiyle Allah’ı
tesbih ve tenzih ederim (Subhanallahi ve bihamdihi), Azim olan Allah, noksan sıfatlardan
münezzehtir (Subhanallahil azim)”[13]
Allah’ın
büyüklüğü, sanatı ve bizlere vermiş olduğu nimetler için kendisini dil ile övdüğümüzde,
hem bu övgüleri ibadet yerine sayıyor hem de günahlarımızı bağışlıyor...
Okuyoruz;
•
Ebu Hureyre (r.a.)’den: Resullullah buyurdu:
“Kim günde yüz kez ‘Allah’tan başka ilah
yoktur, O birdir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir, O her şeye kadirdir” derse on köle azat etmiş
gibi olur, ona yüz sevap yazılır. Ondan yüz günah silinir. Bu dua onun için o
gün akşama kadar şeytandan koruyan bir kalkan olur. Hiç kimse O’nun yaptığından
daha faziletli bir amel yapmış değildir. Ancak onun okuduğundan daha fazla okuyan
kimse hariç”[14]
•
“Kim günde yüz defa ‘Allah’ı tesbih ve
tenzih ederim, O’na hamd ederim” derse, deniz kabarcıkları kadar çok olsa da
hataları affedilir.”[15]
Allah (c.c.) ‘Secde’ etmeni ister.
Önceki
sahifelerde de dediğim gibi Allah azze ve celle insanların; içten gelen bir aşkla,
itiraz etmeden emir, yasak ve tavsiyelerine uymalarını bekler.
Allah’ın
emir, yasak ve tavsiyelerinden bir kaçını hatırlatayım;
SECDE
–
Yani; Namaz...’
•
“... Çünkü namaz, mü’minler üzerine
vakitleri belli olarak farz olmuştur.” (Nisa: 4/103)
•
“De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabb’i Allah
içindir.” (En’am: 6/162)
Allah(c.c.)
namazı emretmekle insanlara ek bir lütufta bulunmuştur. Namazla hem Allah’a teşekkür
etmiş oluruz, hem kötülüklerden uzaklaşmış oluruz hem de secde ederek acizliğimizi
ve Allah’ın azemetini ıspat etmiş oluruz.
Allah; kendisine şirk koşulmasını yasaklıyor.
Hani
demiştik ya Allah-û Teâlâ insanları yarattı ve onlara akla hayale gelmeyen
nimetler vererek övgüler bekledi...
İşte
Allah-û Teâlâ sadece ve sadece kendisinin belirlediği gibi yaşamamızı, sevgi ve
kullukta kendisiyle beraber başka bir varlığa eş koşmamamızı istiyor.
•
Şüphesiz ki Allah, (zatında, sıfatlarında ve hükmünde) kendisine ortak koşulmasını
asla bağışlamaz, bundan başka (günahları) da dilediği kimseler için bağışlar. Kim
Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki o, (haktan) uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
Emir
sevdiğimiz yerden... Emir büyük yerden... Emir bizleri ve seni nimetlendiren,
koruyup gözeten Rabb’imizden... Emir; kendisine teşekkür etme ihtiyacı hissettiğimiz
mercî’den...
Allah (c.c.) bazen tavsiyelerde bulunur.
•
‘Ey iman edenler, muayyen bir müddete
kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın...’ (Bakara: 2/282)
İnsanlar
arasında ihtilafların çıkmaması için babamızın bile yapmadığı bir nasihatı
Rabbimiz yapıyor...
Niçin?
İnsanlar
arasında ihtilaflar yaşayıp hakkının bir başkasına ya da bir başkasının hakkının
sana geçmemesi için...
Çok
sıcak bir hatırlatma... Sence de öyle değil mi?
` ` `
Allah’ın
senden beklemiş olduğu ibadet çeşitleri sadece ‘secde’ ile sınırlı değil.
‘Niçin
Allah’a kulluk yapılır?’ mantığını kavramışsan ya da niçin yaratıldığının farkına
varmışsan işinin çok kolay olduğunu hatırlatayım.
Kitapçığımızın
sonlarına doğru geldik. Eğer istersen Allah’a kul olma yarışında önde gitmenin
bir kaç formülünü hatırlatıp başka bir kitapçıkta buluşalım.
Sekizinci
Bölüm
Nimet
veren el’i tanımak kulluğumuza renk katar. İşte bu yüzden önce Allah’ı tanımamız
lâzım.
•
“...Kim Rabb’ine (mü’min olarak) kavuşmayı
arzu ediyorsa, salih bir amel işlesin ve Rabb’ine kullukta (ibadet ve itaatle)
hiçbir şirk/ortak karıştırmasın.” (Kehf:
18/110)
“...
Kim Rabb’ine kavuşmayı arzu ediyorsa...” Sevdiğiyle buluşmak isteyen sevgili;
en güzel elbisesini giyerek, en sevdiği parfümünü kullanarak buluşma yerine
gider... Tüm bu hareketlilik kendisine şirin gözükmek içindir...
‘Ya
bu sevgili Allah’sa?’
•
‘(Ey Muhammed!) Kullarım sana, benden
sorarlarsa, ben şüphesiz onlara pek yakınım. Bana dua edenin duasını bana dua
ettiği anda işitir, ona karşılık veririm.” (Bakara: 2/186)
“... Kullarım sana, benden sorarlarsa...”
Kendisini
peygamberin dilinden öğrenmemizi istediği apaçık belli olan bu ilahi uyarıyı
dikkate alıp Rabbimizi tanımamız lâzım... Yani nasıl bir Allah’a inanmamız lâzım?
Bunun
için iyi bir esma-ül Hüsna’ya ihtiyaç var. Biz yine de bir kaç vasfını öğrenelim.
O ALLAH Kİ;
•
“Allah her şeyi işiten ve görendir.” (Nisa: 4/134)
• “Allah ne yaptığınızı çok iyi
görendir.” (Ahzap: 33/9)
•
“O; yere gireni de, ondan çıkanı da,
gökten ineni de oraya yükseleni de bilendir.” (Fatır: 35/31)
İnanmış
olduğun Allah-û Teâlâ’nın her şeyi görmesi sana Allah’ın çok güçlü olduğunu
anlatır. Fakat senin için en önemlisi; Allah’ın seni her an görmesi!..
Yoksa
Allah’ın; Afrika’daki bir yerliyi görmesinin sana hiçbir faydası yok!
O ALLAH Kİ;
• “De ki; Göğüslerinizin içinde olanı
gizleseniz de, açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanı da yerde olanı da
O bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Al-i
imran: 3/29)
•
“Gaybın anahtarı O’nun yanındadır. O’ndan
başkası bunları bilmez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. Bir yaprak
düşmeye görsün. Mutlaka O’nu bilir. (En’am:
6/59)
Allah
(c.c.) her şeyi bilir. Allah (c.c.) kalplerde geçen en ufak bir fısıltıyı
bilir. Allah’ın her şeyi bilmesi O’nun gücünü ve kudretini gösterir. Fakat
senin için en önemlisi ve işini kolaylaştıracak olanı; senin ne yaptığını
bilmesi... Hem de günün 24 saati...
O ALLAH Kİ;
•
“Şüphesiz Allah dilediği hükmü koyar.”
(Maide: 5/1)
Yer
ve gökleri yaratan, insanlara belirli bir fıtrat veren Allah-û Teâlâ insanların
nasıl barışık yaşayacağını da bilir. Ve insan fıtratına uyumlu kanunlar koyar. Hem
de hiç kimseye danışmadan...
O ALLAH Kİ;
• “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olanlar
sizlersiniz. Allah ise; O kimseye muhtaç olmayandır, hamda lâyık olandır.” (Fatır: 35/13)
Allah
hiç kimseye muhtaç değildir. Ne bizim zikrimize ne de namazlarımıza...
Acıkınca
kıvranan, sıkışınca kıvranan, bedene mikrop isabet edince kıvranan, susayınca kıvranan
biz insanlar O’na muhtacız...
O ALLAH Kİ;
• “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz.
Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O’dur.” (Fatır: 35/13)
Allah
(c.c.) zengin; insanlar fakirdir. Zaten her sene yerden meyve ve sebze bitiren
Allah-û Teâlâ zenginliğini ispat ediyor.
Dilediğine
dilediği kadar mal ve evlat veriyor. Zaten sen dahil her şey O’nun.
O ALLAH Kİ;
•
“Göklerde ve yerde bulunan herkes O’ndan
diler. O her gün (her an)bir iştedir.” (Rahman: 55/29)
İnsanlar
Allah-û Teâlâ’yı;
–
“Dünya ve içindekilerini belirli bir program dahilinde yarattı ve kıyameti
bekliyor. Hiçbir şeye müdahale etmiyor. (Haşa)...” Olarak tanıyorlar. Oysaki
hiçte öyle değil.
Allah-û
Teâlâ her an kullarını gözetiyor, yağmur yağdırıyor, can alıyor, ‘can’ veriyor.
Şu an bu sahifeyi okuduğunu görüyor...
Allah’ın
razı olduğu ‘insan modeli’ bizim için vazgeçilmez bir ihtiyaç. Bakalım Allah-û
Teâlâ kimi örnek alıp yaşamamızı istiyor:
•
“And olsun ki sizin için, Allah’ı ve
ahiret gününü ümit eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Resulullah’ta
güzel bir örnek vardır.” (Ahzap: 33/21)
Allah’ın
sana vermiş olduğu bunca nimetlerden sonra ona kavuşmayı ve cennetteki dereceni
artırmak için güzel bir hayat görmeyi istersin.
İşte
Allah-û Teâlâ tüm insanlığa ve sana Peygamber göndererek bu ihtiyacını karşıladı.
Peygambere
bak; O nasıl yaşadıysa öyle yaşamaya çalış![16]
“O bir söz söylemeye dursun, mutlaka onun
yanında görüp gözetmeye hazır biri vardır.” (Kaf: 50/18)
Yani
sağ ve solunda seni gören, ne yaptığını bilen ve günün 24 saati seninle beraber
olan ve görünen tüm amellerini yazan melekler vardır.
Şu
an bile varlar. Onların varlığını bilmen seni kötü ortamlardan uzaklaşmana
vesile olur. Biraz düşünürsen ne demek istediğimi anlarsın.
Hani
denilmişti ya insanlar başıboş yaratılmadı... Hani denilmişti ya cennet ve
cehennem var ve insanlar bir sınavdan geçecekler.
Sınav
sonuçları sevabı ve günahıyla mahşer gününde açıklanacak.
•
“Kıyamet gününe has adalet terazilerini
koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. (İyiliği) bir hardal tanesi ağırlığınca
olsa bile, Biz onu getiririz. Hesaba çekenler olarak biz yeteriz.” (Enbiya:
21/47)
•
“Her insanın amelini kendi boynuna ayrılmayacak
şekilde doladık. Kıyamet günü de ona yayılmış bir halde karşısında bulacağı bir
kitap çıkarırız. Oku kitabını, bugün kendine karşı iyi hesaplayıcı olarak
kendin yeter(sin).” (İsra: 17/13-14)
Düşünsene
bi... Allah’ın huzurunda defterin açılmış ve yapmış olduğun kötülükler okunuyor...“Yer
yarılıp beni yutsaydı da bu duruma düşmeseydim” Derdin.
Gerçi
henüz ölmedin? Allah’ın sana verdiği tövbe fırsatı ölünceye kadar devam eder.
Dokuzuncu
Bölüm
1. Herhangi bir ‘şeyh’e
ya da herhangi bir tarikata bağlıysak, Kur’an ve Sünnete ters bir amel nasihat
ettiklerinde önce ikaz etmeli, anlamak istemediklerinde ise ilişkilerimizi
kesmeliyiz.
2. Eğer umutlarımızı
kabirdeki zatlara bağlamışsak, bir an önce tövbe edip; her dua’yı işiten ve her
dua’ya icabet eden Allah’a umut bağlayalım. Çünkü yatan zat Peygamber dahi olsa
dualarımızı işitip cevap veremez...
Oysa
ki Allah-û Teâlâ hiç bir şeye muhtaç değildir. Zengin ve her dua’yı işitendir.
Hep
merak etmişimdir; insanlar neden kabirdekilerine umut bağlayarak evlat,
zenginlik, eş, iş, mal, mülk isterler?
Hem
namazlarında “Ancak sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz” derler hem
de araya aracı koyarlar... Bu nasıl bir mantık?.. Vallahi buna şeytan bile
güler.
(Haşa)
Allah (c.c.) duaları işitmiyor mu? (Haşa) Allah (c.c.) kullarını gözetmiyor mu?
(Haşa) Allah (c.c.)’ın sekreterlere mi ihtiyacı var? Yoksa Allah’tan umutlarını
mı kesmişler de şeyhlere başvuruyorlar.
Kur’an’ı
açıp bakalım Rabbimiz ne buyuruyor;
“Allah’tan ümidini ancak kafirler keser.”
Evet... Her şeyin Rabbi böyle buyuruyor. Allah’tan ümidini kesmek, kafirlerin
vasıflarından bir şube olduğunu söylüyor. Bunu ben demiyorum...
3. Tek ilahımız Allah’ı
gereği gibi tanımalı, diğer ilahların aciz, zavallı, işitmeyen, yaptırım gücü
olmayan ve her haliyle muhtaç olduğunu net bir şekilde görmeliyiz.
4. Ne tür ilahları ret
ettiğimizin bilincine vararak “Lâ ilâhe illâllah” deyip kalple tastik, dille
söylem, ve bedenle de pratiğini yapmalıyız.
5. Allah’la beraber
herhangi bir ilaha tapmışsak, güzel bir tövbeyle onlardan vazgeçip; her duayı işitip
icabet eden, hiçbir kimseye muhtaç olmayan ve kullarını her an gözeten Allah’a
yönelmeliyiz.
6. İmtihan kılavuzumuz
olan Kur’an’la aramızdaki tüm engelleri atıp, Kur’an ve sünnete yönelmeliyiz.
“Andolsun ki biz Kur’an’ı öğüt almak için
kolaylaştırdık. Peki var mı öğüt alıp düşünen?”
7. Kur’an’ı anlamak;
Kur’an’ın sahibini tanımaktan geçer düşüncesiyle Rabbimizi tanımak için 99 isim
ve sıfatını anlayarak ve üzerinde tefekkür ederek öğrenip düşünelim.
8. İmtihan dünyasında başarıya
giden yol Peygamber efendimize tabi olmaktan geçtiği için peygamberin hayatını
öğrenip yaşamaya çalışalım.
9. Allah’ın
kendilerinden razı olduğu ve dinimizin bizlere kadar ulaşmasını sağlayan
sahabelerin hayatını okuyup öğrenelim.
10. Allah’ın razı
olmadığı insanların (kafirlerin, fasıkların) karakteristik yapısını Kur’an ve
hadislerden öğrenelim.
11. Başıboş yaratılmadığımızın
bilincine varıp; konuştuğumuz her harfin ve yaptığımız en ufak bir eylemin,
hatta içimizde geçirdiğimiz herhangi bir düşüncenin Allah-û Teâlâ tarafından işitildiğini
ve görüldüğünü unutmayalım.
12. Adem (a.s.)’den
bu yana, kıyamet gününe kadar yaşayacak ve bizlere düşman olan şeytanın emekli
olmadığını unutmayalım.
13. Günün yirmi
dört saati Rabb’imiz tarafından gözetlendiğimizi unutmayalım.
14. İki kişi konuştuğunda
üçüncüsünün Rabb’imiz olduğunu unutmayalım.
15. Allah’ın,
insanlara şah damarlarından daha yakın olduğunu unutmayalım.
16. Başımıza gelmiş
ve gelecek her musibetin Allah’ın izniyle olacağını unutmayalım.
17. Takvaya giden
yolun nafile ibadetlerden geçtiğini unutmayalım.
18. Soframızdaki
nimetleri hazırlayıp sunanın Rabb’imiz olduğunu ve ilk teşekkürü de Rabb’imize
yapmamız gerektiğini unutmayalım.
19. İsteklerimizi
ilk önce Rabb’imizden istemeyi unutmayalım.
20. Allah’ın isim
ve sıfatlarını detaylı bir şekilde öğrenip, canlı ve cansızlar üzerinde
tefekkür ederek Rabb’imizi tanıyıp sevelim.
21. Tek dostun
Allah (c.c.) olduğunu bilip bütün hayatımızı Allah’la paylaşmayı unutmayalım.
22. Allah’ın yaratıcı
sıfatını, canlı ve cansızlar üzerinde görüp hayranlığımızı sesli bir şekilde
dile getirelim.
23. Rabb’imizin
kullarına en yakın olduğu zamanın ‘secde’ anı olduğunu unutmadan, sevinç ve sıkıntılarımızı
secde anında Rabb’imizle paylaşalım.
24. Rabb’imiz
tarafından fark edilmek istiyorsak, gece namazlarına devam ederek, onu çok
sevdiğimizi her fırsatta dile getirelim.
25. Gece balkona çıkıp
yıldızlara, bulutlara ve aya bakarak gece ayetlerini zikredelim.
26. Unutmayalım ki
Rabb’imizi tanıyabildiğimiz oranda severiz. Zikrimiz, ona olan sevgimiz kadardır.
27. Allah’û
Teala’nın sürekli zikredilmek istediğini aklımızdan çıkarmayıp onu her an
zikredelim.
28. İmana ve
takvaya giden yolun tefekkürden geçtiğini unutmayalım.
29. Müziğin ve
televizyonun tefekkür ve takvadan uzaklaştırdığını unutmayalım.
30. Allah’ın
(c.c.) verdiği nimetleri hatırlayıp şükrümüzü dile getirmeye devam edelim.
31. Zümer: 39/42’de
belirtildiği gibi uyuyan herkesin ruhunun teslim alındığını, vakti dolanların
da ruhlarının bir daha bedenlerine dönmeyeceğini hatırlayıp, uyumanın ne kadar
büyük bir risk olduğunu ve uyumadan önce istiğfarda bulunmayı unutmayalım.
32. İmtihanı
kazananların gideceği mekanı (cenneti) iyi tanıyıp onu dünya hayatı karşılığında
satın alalım.
33. İmtihanı
kazanamayanların gideceği mekanı da iyi tanıyıp kısa ömrümüzü ebedi bir
cehenneme dönüştürmeyelim.
34. İnsanın düşmanı
olan şeytanın emekli olmadığını; sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaştığını
unutmayalım.
35. Dünya hayatının
tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu, herkesin bu sahnede başrol olduğunu ve yarın
sahneden ayrılıp tiyatroyu hazırlayana hesap vereceğimizi unutmayalım.
36. Yüklendiğimiz
ağır emanetin bilinciyle hareket edip bunun hakkını vermeye çalışalım.
37. Gereksiz
kitaplar okumak yerine, amelimize aksettirecek kitaplar okuyalım.
38. Babanın, oğlundan
kaçtığı bir günde, kimsenin, başkasının yerine yanmayacağını unutmayalım.
39. Kardeşlerimizi
Allah için sevdiğimizi kendilerine söyleyelim.
40. Amel
defterinin, bizlere sağdan verilebilmesi için sağımızdaki meleği yoracak! Salih
ameller işlemeye devam edelim.
41. Şunu da
unutmayalım ki imanın kabullendiği bilgi, pratiğe yansıyan bilgidir.
42. İmtihanın,
ölümümüzle sona ereceğini hesaplayıp, her an ruhumuzu teslim edecekmiş gibi
ölüme hazır olalım.
43. Namazlarımızda
ağlamaya çalışalım, ağlamak içimizden gelmiyorsa kendimizi zorlayalım.
Unutmayalım ki taşlaşmış kalpler, ağlayarak yumuşar.
44. Kur’an-ı Kerim
okurken de ağlamaya çalışalım. Çünkü Allah için ağlayan göze cehennem ateşi değmez.
45. Kur’an-ı
Kerim’i sünnet ışığında anlamaya çalışalım.
46. İnfak etmeye
alışıp cüzdanımızdaki paramızı, en güzel elbiselerimizi ve eşyalarımızı
gözümüzü kırpmadan infak edelim. Unutmayalım ki sadaka (infak, zekat) malı
azaltmaz. Çoğaltır. Ve yine unutmayalım ki, Allah için neyi terk edersek Allah
(c.c.) ondan daha hayırlısını bizlere verir.
47. İsraftan
uzaklaşıp mütevazi bir hayatı tercih edelim.
48. Zamanımızı
Kur’an ve sünnet ışığında değerlendirelim.
49. İlk derdimiz,
Rabb’imizin rızasını kazanmak olsun.
50. Cennet ile
aramıza hiç kimsenin girmesine izin vermeyelim.
51. İnsanın nasıl
bir yapı ve fıtrata sahip olduğunu Kur’an ve hadisten öğrenerek ona göre yaşayalım.
52. Kur’an ile
dostluğumuzu, tefekkür ayetleri ile pekiştirelim.
53. Allah-u
Teala’nın sevdiklerini sevmeli, diğer verdiklerine değer vermeli ve sevmediklerini
de sevmemeli.
54. Cennet
hayaliyle ve Cehennem korkusu ile yaşayıp, tüm iş ve özel hayatımızı buna göre
tanzim edelim.
55. İslam’ı
sahabelerin anladığı şekilde anlamaya ve onların yaşadıkları gibi yaşamaya çalışalım.
56. Unutmayalım ki
Cennete giden yol; Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı tanımaktan geçer.
Onuncu
Bölüm
Kitapçığı
okuduktan sonra;
“İnsan dışındaki varlıklar niçin yaratıldılar?”
sorusuna vereceğin cevap;
–
‘Hem Allah’ı zikretmek, hem O’nu yüceltmek ve övmek, hem de insanlara hizmet
etmek için.’ İSE;
“Allah (c.c.) seni niçin yarattı?”
sorusuna vereceğin cevap;
–
Diğer canlı ve cansızlardan övgüler bekleyen Allah-û Teâlâ biz insanları da;
–
Sanatı karşısında zikir,
–
Verdiği nimetler için teşekkür,
–
Emir - yasak ve tavsiyelerine ‘secde’
etmemiz
için yarattı.” İSE;
Bu
kitapçıkla sana vermek istediğim mesajı almışsın demektir. Adına Allah’a (c.c.)
dua edeceğim.
Allah’a
emanet ol.
Feyzullah
Birışık
26.11.2001
Tavsiye Edilen Kitap Listesi
Kitabın adı......... Yazarı Yayınevi
1.
.. Arınma yolu 1-2. Abdulhamid Bilali..... Buruc
2. Şeytandan
korunma yolu. Abdulhamid Bilali..... Buruc
3.. Örtülü olmayan
.. bacılara. Abdulhamid Bilali..... Buruc
4.. Esma-ül Hüsna Said El-Kahtani..... Uysal
5. Peygamberimizin
..... hayatı. Mahmut Şahin. Kayıhan
6.. Şeytan ve dostları. Mehmet Alagaş..... İnsan
7. Müslüman kadının
. şahsiyeti...... Abd. Halim Mahmut. Risale
8. Müslümanın
. şahsiyeti..... M.Ali Haşimi..... Risale
9... Kadının Onuru. Mehmet Alayaş..... İnsan
10.
Allah İnsana Ne
. demişti? Feyzullah Birışık.. Karınca
11.
Tefekkürün Gücü Feyzullah Birışık.. Karınca
12. % Kaç
Müslümanım Feyzullah Birışık.. Karınca
13.
Esma-ül-Hüsna Feyzullah Birışık.. Karınca
KARINCA CEP KİTAPLARI: 1
Niçin
Yaratıldın!.. / Feyzullah Birışık
1.
baskı, Ocak 2002
İstanbul
tashih
Feyzullah Birışık
dizgi/mizampaj
Hülya Aşkın
kapak
tasarımı
Yunus Karaaslan
baskı-cilt
Ecem Ofset
Mücellit
Çelik Mücellithanesi
KARINCA YAYINLARI
SoğanağaCamii
Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı
No:
5/9 Beyazıt/İST. Tel: 0 212 638 46 66
feyzullahkarinca@mynet.com
ÇIKAN KİTAPLARIMIZ
1.... Allah İnsana Ne Demişti? / Feyzullah Birışık
2. İmanın Onure Edilmesinde Tefekkürün Gücü
/ Feyzullah Birışık
3... %Kaç Müslümanım /Feyzullah Birışık
4. Haramlar / Muhammed Salih El-Müneccid
5. Ortadaki Sayfayı Koparma! / FeyzullahBirışık
(263 tane cep mesaj yazısı)
6.... İslam Davetçilerinin Mazeretlerine
Reddiye /Dr. Ebû Hûzeyfe
7.... Niçin
Yaratıldın!.. / Feyzullah Birışık
YAKINDA ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ
1.. Esma-ül Hüsna Nasıl Tecelli Eder? / Feyzullah Birışık
2. Kur’an Nelerden Bahseder? / Feyzullah Birışık
3.. Şeytan ve Dostları Nasıl Kandırır? / Feyzullah Birışık
(ŞeytanBu Kitaba Çok Kızacak!)
4. Ölümü Düşünmeyenler İçin... / FeyzullahBirışık
NİÇİN
YARATILDIN!..
KARINCA CEP KİTAPLARI: 1
Niçin
Yaratıldın!.. / Feyzullah Birışık
1.
baskı, Ocak 2002
İstanbul
tashih
Feyzullah Birışık
dizgi/mizampaj
Hülya Aşkın
kapak
tasarımı
Yunus Karaaslan
baskı-cilt
Ecem Ofset
Mücellit
Çelik Mücellithanesi
KARINCA YAYINLARI
SoğanağaCamii
Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı
No:
5/9 Beyazıt/İST. Tel: 0 212 638 46 66
feyzullahkarinca@mynet.com
NİÇİN
YARATILDIN!..
FEYZULLAH
BİRIŞIK
İÇİNDEKİLER
.... Önsöz.............. ............ 7
Birinci Bölüm
...... Önce Ruhlar Alemi’ndeydin..... ............ 9
İkinci Bölüm
Çevrende Neler Olup Bitiyor... .......... 15
Üçüncü Bölüm
..... İnsan Dışındaki Varlıklar Niçin
Yaratıldılar........... .......... 31
Dördüncü Bölüm
...... Allah (c.c.) Senden Ne İster.. .......... 53
Beşinci Bölüm
...... Allah (c.c.) Cenneti Anlatıyor .......... 75
Altıncı Bölüm
...... Allah (c.c.)Cehennemi Anlatıyor .......... 87
Yedinci Bölüm
...... Allah (c.c.) Nasıl Yaşamanı İster..... .......... 99
Sekizinci Bölüm
........ Kul Olma Yarışında Önde Gitmenin
Yolları... ........ 115
Dokuzuncu Bölüm
Tavsiyeler............. ........ 127
Onuncu Bölüm
.... Sonuç.............. ........ 141
[1] Ötüşleri,
uçuşları ve fıtratlarını bozmadıkları şekliyle olabilir. Ama en doğrusunu Allah
bilir, biz bilemeyiz.
[2] Kanarya,
bülbül kuşları gibi.
[3] Elbetteki
beden dili devreye girer. Fakat ben bu misalle şunu anlatmaya çalıştım.
Muhatabımızın gönlünü hoş tutmak için O’nun istediği bir şekilde teşekkür
etmeli.
[4] Her
okuyucu kıyasını yapsın… Allah’ın iki farklı sanatını o iki kuş üzerinde
görürsünüz diye düşünüyorum.
[5] Subhanallah…
Allah tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.
[6] Tirmizi.
[7] Buhari-Müslim.
[8] Tirmizi,
Nesei, İbn Mace.
[9] Bir ömrün tamamını
[10] Tirmizi.
[11] Buhari.
[12] Müslim
4/2072.
[13] Buhari,
7/168; Müslim, 4/2072.
[14] Buhari,
Müslim.
[15] Buhari
–Müslim.