ŞEYTAN
BU KİTABA ÇOK KIZACAK! - 1
Şeytan Bu Kitaba Çok Kızacak! - 1
Feyzullah Birışık
1. baskı, Ekim 2002
2. baskı, Ekim 2002
3. baskı, Kasım 2002
4. baskı, Ocak 2003
İstanbul
tashih
Osman ARPAÇUKURU
dizgi-mizampaj
Hülya AŞKIN
kapak tasarımı
Ahmet MAYALI
karikatür tasarımı
Feyzullah BİRIŞIK
karikatür çizim
Mehmet KESKİNKILIÇ
baskı-cilt
Kilim Ofset
KARINCA YAYINLARI
DAĞITIM
İSTANBUL
SoğanağaCamii Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı
No: 5/9 Beyazıt/İST.
Tel: 0 212 638 46 66
feyzullahkarinca@hottmail.com
feyzullahkarinca@yahoo.com
ŞEYTAN
BU KİTABA ÇOK KIZACAK! - 1
FEYZULLAH BİRIŞIK
KARINCA YAYINLARI
FEYZULLAH BİRIŞIK
1969 Malatya doğumlu. Kitaptaki adreste tekstil işiyle meşgul.
Aynı zamanda Karınca Yayınları’nın da sahibi.
Cep: (0 532) 274 25 46
ÖNSÖZ
İnsanın azılı düşmanı şeytanı karşıma alıp insanları
niçin ve nasıl kandırdığını; Kur’an, sahih hadisler ve yaşanılan tecrübeler ışığında
kendisiyle karşılıklı konuşuyormuş gibi yazdım.
Bu kitapçık diğer kitaplardan oldukça farklı bir üslupla
hazırlandı. Daha kolay anlaşılması ve faydalı olması için:
a) Kendinizi benim yerime koyarak, şeytanla karşılıklı
konuşuyor muşsunuz gibi okuyun,
b) Şeytan konuşurken en nefret ettiğiniz kâfirin şeklini
kafanızda (sanki şeytan O imiş gibi) canlandırın.
GİRİŞ
Doğumhane kapısında baba adayı ve yakınlarıyla beraber
bekleyen “soyut” varlıklar da vardır.
Ve bunlar büyük bir sabırla hemşirenin yanında doğumun
gerçekleşmesini beklerler... Doğacak olan şahsın cinsiyeti ve sağlık durumu o
kadar da ilgilendirmez kendilerini...
Doğan tüm bebekler, bir taraftan birilerinin baba, anne,
dede vs. olmasına vesile olurken, diğer taraftan farkında olmadan, ‘soyut’ iki varlığa hayat defterlerini
uzatırlar... Ve hâliyle doğan her bir insanın iki muhasebecisi olmuş olur...
Bunlar, defter sahibini adım adım izleyerek, üzerlerine
düşen vazifeleri harfiyyen yerine getirirler... Müvekkillerinin başından bir an
bile olsa ayrılmazlar... Uyurken bile yanıbaşında nöbetçi asker gibi
beklerler... Ağızlarından çıkan her harf, sineğe karşı bile olsa yapılan her
tavır onların kalemlerini harekete geçirir...
Ve bu birliktelik, hayata göz kapayıncaya kadar devam
eder...
İnsan muhasebecileri (sağ ve soldaki melekler) doğum izni
verilen bebenin sağında ve solunda yerlerini alırlar... Yapışık üçüzler olunmuştur
artık...
Hemşire hanımın yanında farklı bir cinse sahip başka bir “soyut” varlık daha vardır...
Baba adayı gibi o da heyecanlıdır.Ama bunun heyecanı
farklıdır.
Bebeğin ilk atasından (Adem a.s.) kalan hesabın görülmesi
için “hasmının” doğumunu o da sabırsızlıkla
bekler...
Teknolojinin her şeyinden faydalanan, her kesimden dost
edinen, başka bir ifadeyle herkesle ‘hemşeri’
olan bu varlık; kişinin zaafına yakın bir yerde pusu kurar. Muhatabının
nefsinin kabarması ve kendisinin hazırlamış olduğu programa uyması için olmadık
senaryolar hazırlayarak, kendisine dost yapmaya çalışır.
Halbuki ona dost olan herkes, onun askeri olmuştur. Bu
birliktelik, ilahî uyarıya kulak verene kadar devam eder...
Kabul edilen her ilahî mesajla şeytan küplere biner...
ŞAKASI OLMAYAN ŞEYTAN,
İÇECEĞİ KANLI İRİN OLAN SOFRAYA
(Cehenneme) DAVET EDER
Özel zevkleri arasında insanları safına dahil etmek olan şeytan,
yaratılışı gereği insanlar tarafından görülmez... Ama hiç bir insan onun
gözünden kaçmaz! O her an görür...1
Şeytan tarafından yakın markaja alınan insanoğlu, şeytanın
kendisine bu denli yakın olduğunun ve çeşitli askerleriyle kendisini kandırmaya
çalıştığının pek de farkına varmaz...2
Şeytanın kendisinden çok uzaklarda ve sokak serserileriyle
uğraştığını ve sadece:
– İçki iç!
– Kumar oyna!
– Hırsızlık yap!
– Onun bunun namusuna göz koy!
türünden vesveseler verdiğini zanneden insanoğlu bu gibi
vesveselere muhatap olmadığı zan ve rahatlığıyla şeytandan “beri” olduğunu zanneder...
Oysaki aklını “şer”de
kullanan şeytan zekidir ve herkese kişisel karakterine, özel zevkine, inancına
ve kültürüne göre yanaşarak, kişiye özel “menü” hazırlar.
Namaz kılan bir müslümana:
‘Domuz etindeki vitamin hiçbir ette yok! Haydi yesene!”
diyecek kadar “keriz” olmayan şeytan,
büyük bir gizlilikle yaptığı vesveselerin çıkış merkezinin kendisi olduğunu da
söylemez.
Şeytanın; kendi sokağında, kendi evinde, kendi odasında
ve kendi içinde3 olduğunu unutan insanoğlu, çoğu zaman şeytanın oyuncağı ve askeri olduğunun
farkında bile olmaz...
Oysaki şeytan müvekkilini adım adım izlemekte...
Hem
sağdan hem soldan hem önden hem de arkadan akıllara durgunluk verecek bir şekilde
her telden çalmakta...
Düşmanı şeytanı gereği gibi tanımayan insanoğlu, kalbine
doğan düşüncelerin ya da herhangi birinden gelen fikirlerin şeytanî mi yoksa
Rahmanî mi olduğunu ayırt edemez...
İşte o zaman şeytan damgalı zarflar açılır ve okunarak
pratiği yapılır!
Şeytan kulübüne kayıt yapılmıştır artık...
İlahî çağrıya kulak verip, güzel bir tevbe etme dışında
hiçbir güç o evrağı yırtamaz.
ŞEYTAN NİÇİN TANINMALI
Futbolla az çok ilgilenenler bilirler: Özellikle Avrupa
takımlarıyla oynanacak müsabakalar öncesinde teknik heyet, rakip takımı yakından
tanıyıp gerekli önlemler almak ve taktikler geliştirmek amacıyla onca masraflar
yaparak, yurt dışına gider, artıları ve eksileri ile her futbolcuyu mercek altına
alır...
Tutmuş oldukları raporlar ışığında mevcut takımı ya
transferlerle güçlendirirler ya da bir puan için sahaya çıkmak durumunda kalırlar...
Diyorum ki:
İnsanın imanıyla beslenen, cehennemde kendine komşu
arayan ve bizleri hiç sevmeyen şeytan henüz emekli olmadı...
Her ne kadar da nefsimizi gıdıklayan ameller işlediğimizde
bizleri alkışlasa da bu alkış bizlere değil, kendi başarısınadır.
İnsan fıtratına uyumlu şer ameller pazarlama ticaretiyle
meşgul olan şeytanın göndermiş olduğu zarfı açan herkes, ticaretinde zarar ve
iflas etmiştir...
Yine diyorum ki:
Şeytan sizi çok iyi tanıyor... Zaaflarınızı ve değer yargılarınızı
çok iyi biliyor... Sizi saptırarak kendi safına dahil edip cehennemde size kanlı
irin içirmek ister... Bunun için salih bir amelinizde size vesvese vererek hem
sizi o amelden soğutmaya, hem de değişik simaları (bunlar en yakınlarınız da
olabilir) kullanarak şer bir amel işlemenize vesile olmaya çalışır.
Ve yine diyorum ki:
Cehenneme giden yol, şeytana kulak vermekten geçer.İşte o
kulağı ”sağır” etmek, şeytanı tanımakla mümkün olur ancak...
ŞEYTAN GEREĞİ GİBİ TANINMAZSA
NE OLUR?
1. Düşmanının gücünü, sayısını ve taktiğini bilmeyen bir
askerin mağlup olması nasıl kaçınılmazsa, şeytanı tanımayan insanın da aynı şekilde
mağlubiyeti kaçınılmazdır.
2. İyi arkadaş seçiminde hata yapılacağından hem dünya
hayatı hem de ahiret hayatı hüsranla sonuçlanır.
3. Cennete ve cehenneme götürecek amellerin ayrımı yapılamayacağından
imtihan başarısızlıkla sonuçlanır.
4. İnsan hayatına yön veren Kur’an ve hadisler nazarıitibara
alınmayıp, akıl ön plana çıkar.Ve hâliyle tüm sorular ve sorunlar mantık
yürütülerek çözülmeye çalışılır. Tıpkı secde etmeyen İblis gibi...
5. Allah’ın (c.c.) yasakladığı amellere karşı gereken
itina gösterilemez.
6. Korku ve ümit dengesi yakalanamaz.
7. Fıtrat dini olan İslâm’ın güzelliklerinden bîhaber yaşanılır.
8. Nefis ön plana çıkar, iradenin tüm dizginleri nefse (ve
haliyle şeytana) verilir.Çıkacak sonuç malum:
‘Eti kemiğinden ayıran cehennem...’
9. Cehennem kulübüne üye olunur.
10. Nefsin tüm isteklerine kulak verileceği için Hakka
karşı sağır olunur.
Şeytan ve dostları gereği gibi tanınmadığı zaman hem bu
dünyada hem de öteki âlemde başa nasıl belâ olabileceği anlaşılmışsa; insanların
nasıl bir şeytana inandıklarını anlatıp, şeytanın göndermiş olduğu zarflar
niçin açılıyor sorusuna cevap arayalım...
NASIL BİR ŞEYTANA İNANILIYOR?
1) “Islık çalınınca
gelen, euz-u besmele çekilince de giden bir varlık...”
Adama sormazlar mı ki, ıslık çalınmadan önce şeytan
neredeydi ve ıslık çalındığında gelip ne yapacak?
2) “Kur’an bulunan
eve şeytan girmez...”
Benim tanıdığım şeytan, asıl Kur’an bulunan evlere
girerek Kur’anın duvardan hayata inmemesi için olanca eforunu sarfeder.Çoğu
zaman da maalesef bu emelinde başarılı olur.
3. Şeytan meyhane
ve kahve köşelerinde cirit atarak, insanları o tür mekânlara çekmek ister.
Birazdan kendisini daha yakından tanıyacağımız şeytan o
mekanların sakinlerine fazla vakit ayırmaz...
Şeytan daha çok ilim ve irfan meclislerinde, camilerde,
cihad beldelerinde ve ibadet yapılan yerlerde bulunur...
Bu nedenle, sanıldığı gibi şeytan ve dostları bizlerden
uzakta değildir.
4) “Şeytan hep
kötülüğü emreder...”
Şeytan kötülüğü emreder... Bu doğrudur. Fakat her zaman
kötülüğü emretmez.Bazen salih bir amel işlemenizi isteyerek riya ve şirk bataklığına
düşürmek ister. Bazen de salih bir amelinize vesvese vererek sizi o amelden soğutmaya
çalışır.
5) “Şeytan kötü
insanları kullanarak sizi kandırmak ister...”
Bu her zaman böyle olmaz... Bazen annenizi, bazen de
babanızı ve en yakınlarınızı kullanarak sizi aldatmaya çalışır.
6) “Şeytan büyük
günahlar teklif eder.”
Herkese büyük günah teklif edecek kadar aptal olmayan şeytan,
bazen yüz sevaplık bir amelden alıkoymak için yirmi sevaplık ameller teklif
eder...
Teklif kabul edildiği an yirmi sevaplık amelden alıkoymak
için olmadık bahaneler uydurarak amelden tamamen alıkoyarak, sıfıra çekmek
ister.
7) “Şeytan soyut
varlıktır. Gözle görülemez.”
Cinlerden olan şeytan gözle görülemez. Bu doğrudur. Fakat
insanlardan olan şeytanlar da vardır ki bunlar gözle görünürler ve en
tehlikelileridir.
Cinlerden olan şeytan vesveseler vererek manevî baskı altına
almak ister.Oysaki insan cinsindeki şeytanlar hem manen hem de madden zarar
verirler.
İNSANLAR NİÇİN ŞEYTANIN GÖNDERDİĞİ ZARFLARI AÇARLAR?
a) Şeytanı gereği gibi tanımadıkları için,
b) Şeytanın kimleri, nasıl kullandığını bilmedikleri
için,
c) İçlerindeki sesin şeytanî mi, yoksa rahmanî mi olduğunu
ayırd edemedikleri için,
d) Şeytanı hafife aldıkları için,
e) Niçin yaratıldıklarını unutup dünyayı sevdikleri için,
f) Allah’ın azabının da olduğunu unuttukları için,
g) Şeytana dost olunduğunda cehennemde nasıl bir hayatın
olduğunu yeterince bilmedikleri için,
h) “Şeytan” damgalı zarfları açmayan ya da şeytanın kuşatmasından
tövbe ile sıyrılan insanların konaklayacağı mekânları (cennetleri) yeterince
araştırıp tanımadıkları için,
ı) Şeytan dostlarının yabancı ve kötü insanlar olduğunu
sandıkları için,
Oysaki şeytanın bu dostları yeri gelince anne ya da baba
bile olabilirler.4
i) Gönderilen zarflar bazen İslam motifleriyle süslendiği
için,
j) İlahî uyarılara kulak vermedikleri için insanlar şeytanın
gönderdiği zarfları açarlar.
` ` `
Şeytanı en iyi tanıyan ve tanıtan, şeytanın insanlara nasıl
yaklaştığını ve kalplere nasıl vesveseler verdiğini en iyi bilen, kuşkusuz onu
yaratandır.
Ve bu nedenle de şeytan ve dostlarını en iyi şekilde tanımak,
ilahî kaynaklara baş vurmakla mümkün olacaktır.
BU KİTAP NASIL HAZIRLANDI?
İnsanın azılı düşmanı şeytanı karşıma alıp insanları
niçin ve nasıl kandırdığını; Kur’an, sahih hadisler ve yaşanılan tecrübeler ışığında
kendisiyle karşılıklı konuşuyormuş gibi yazdım.
Bu kitapçık diğer kitaplardan oldukça farklı bir üslupla
hazırlandı. Daha kolay anlaşılması ve faydalı olması için:
a) Kendinizi benim yerime koyarak, şeytanla karşılıklı
konuşuyor muşsunuz gibi okuyun,
b) Şeytan konuşurken en nefret ettiğiniz kâfirin şeklini
kafanızda (sanki şeytan O imiş gibi) canlandırın.
ŞEYTANLA DİYALOG
F.B. Senin hayat hikâyeni, insanları niçin ve nasıl kandırdığını
ve zaaflarını az çok biliyoruz. Ama tüm şeytanlıklarını
senin ağzından dinlemek istiyoruz...*
Ve Şeytan BaşlarKonuşmaya:
Şeytan: Önce hangi şeyden yaratıldığımdan bahsedeyim...
Bizler yaratılış olarak siz insanlardan ve meleklerden
oldukça farklıyız.
İnsanların bir çoğu bizlerin önce melek olarak yaratıldığımızı
daha sonra (secde imtihanından sonra) da cinlere dönüştüğümüzü zannediyorlar.
Oysa ki bizler dün de cindik, bugün de ciniz.Ve yarın da
Allah’ın huzuruna cin olarak çıkacağız...
Yani bizler cinoğlu ciniz...5
F.B. Biz insanların topraktan meleklerin ise nurdan yaratıldığını
biliyoruz... Peki sen hangi şeyden yaratıldın?
Şeytan: Bizler, önüne geleni kasıp kavuran, yakıp yok
eden ateşten yaratıldık. Hem de ne ateş!6
F.B. Yaratıldık ifadesini kullandın? Gerçekten de Allah
tarafından yaratıldığına inanıyor musun?
Şeytan: Ben hiçbir zaman yaratıcımı inkâr etmedim ki?
Fakat her ne hikmetse ateist olarak suçlanıyorum...Ben ateistlerden beriyim...
Yaratıcı nasıl inkâr edilir ki?
Ne Kur’anda ne de sahih hadislerde en ufak bir inkârıma
rastlayamazsınız...
F.B. Peki, insanların ateist olmasına nasıl vesile
oluyorsun?
Şeytan: İlerleyen dakikalarda anlatacağım.
F.B. Secde ile imtihana tabi tutulmadan önceki hayatından
biraz bahsedebilir misin?
Şeytan: Bunun size hiçbir faydası olmaz... Şu kadarını
bilmeniz yeterli:
Normal bir hayat sürerken herşeyin yaratıcısı bizleri
imtihan etmek istedi; o kadar...
F.B. ‘Secde edin!’ emrinden önceki atmosferi hatırlıyor
musun?
Şeytan: Dün gibi...
F.B. Dinleyelim o zaman!
Şeytan: Ortada hiçbir şey yokken Allah (c.c.) ile
melekler arasında şöyle bir diyalog geçti:
“Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım...”7
İşte ne olduysa o anda oldu...
F.B. Ne oldu?
Şeytan: Bu söz üzerine, üstüne kuma geleceğini işiten bir
kadın gibi kıskançlık damarım kabardı.
“Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım...”
Allah’ın bu sözüne melekler de şaşırdılar...Ve onlar da
yeni bir varlığın yaratılmasını istemediler...
Hatta bunu şöyle dile getirdiler;
“... Melekler: Biz
hamdederek seni tesbih ve takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve kan
dökecek birini mi yaratacaksın? dediler...”8
F.B. Melekler; yaratılacak olan halifenin fesat çıkarıp,
kan dökecek olduğunu nereden biliyorlardı? Ve neden üçüncü bir varlığın yaratılmasını
istemediler?
Şeytan: Onu ben bilemem... Onu sen Kitap ve Sünnete
sor!..
F.B. Biz de ilme sorduk;
MELEKLER BU BİLGİYİ NEREDEN ALDILAR?
“... Melekler: Biz
hamdederek seni tesbih ve takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve kan
dökecek birini mi yaratacaksın...”9
Müfessirlerimiz bu ayetin tefsirinde şöyle demişlerdir:
İmam Kurtubi: Bizler kesinlikle biliyoruz ki, melekler
ancak kendilerine bildirilenleri bilirler ve onlar sözleriyle (Allah’ın) önüne
geçmezler.Bu hüküm bütün melekler hakkında geneldir.Çünkü Yüce Allah’ın: “Sözde onun önüne geçmezler” (Enbiya/27)
buyruğu melekleri övmek sadedinde söylenmiştir.10
İmam Katade: Şanı Yüce Allah: “Ben yeryüzünde şunları
yapacak bir halife yaratacağım” diye buyurunca melekler, acaba bu kişi, Allah’ın
yaratacağını belirttiği kimse midir, yoksa başkası mıdır, öğrenmek üzere bu
soruyu sormuşlardır.11
SeyyidKutup: Meleklerin bu sözleri bizlere şunları düşündürüyor:
Melekler ya sezgilerine ya da yeryüzünde yaşanmış eski tecrübelere veya
basiretlerinin sağladığı ilhama dayanarak ‘insan’ adı verilen bu yeni varlığın
yaratılışı veya yeryüzünde geçireceği hayat hakkında bazı bilgi kırıntılarına
sahiptiler. Bu bilgi kırıntılarına dayanarak insanoğlunun yeryüzünde kargaşa çıkaracağını
ve kan dökeceğini öngörüyor ya da bekliyorlardı.12
Mevdudî: Bu soru itiraz amacıyla değil, mesele hakkında
daha fazla bilgi sahibi olmak amacıyla sorulmuştur.
Melekler, Allah’ın hiçbir işine itiraz edemezler.Onlar
halife denince, yaratılacak varlığa bazı güçler verileceğini anladılar. Fakat
böyle bir yaratığın, evrenin zorunlu kanunlarla yönetilen düzenine nasıl uyum
sağlayacağını anlayamadılar.
Kendisine muhtariyet verilen birinin yaşadığı evrende,
düzenin nasıl devam edebileceğini de anlayamadılar.
Bununla, halifeliği kendilerinin hak ettiğini ve bu
yüzden halifeliğin kendilerine verilmesi gerektiğini söylemek istemiyorlardı.
Söylemek istedikleri şuydu:
“Biz senin emirlerini, boyun eğerek, itaatle ve isteyerek
yerine getiriyoruz; bütün evreni temiz durumda ve düzen içinde muhafaza
ediyoruz.Bu nedenle niçin bir halifeye ihtiyaç duyulduğunu anlayamıyoruz.”13
Tekrar şeytana dönüyor ve soruyorum:
F.B.
Meleklerin bu sorusuna Allah’ın cevabı ne oldu?
Şeytan: Allah (c.c.) meleklerin bu sorusunu şöyle yanıtladı;
“... sizin
bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim...”14
F.B. Peki sonra?
Şeytan: Bizleri ve daha sonra sizleri yakından
ilgilendirecek olan çetin bir sınav kapıya dayandı...
Tüm melekler ve biz cinler tek soruluk bu sınava tâbi
tutulduk...
“Secde”
Sonra bizlere şöyle seslenildi:
“... Ben kupkuru bir
çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.Ona şekil verdiğim
ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secdeye kapanın!..”15
F.B. Soru aslında hiç de zor değilmiş!Eğer, kendisine
secde edilmesi emredilen yani Adem(a.s.) sizlere:
– Bana secde edin! dese idi, o zaman gerçekten de çetin
bir sınav derdik.16
Her neyse...
Peki, bu soruyu cevaplayabildiniz mi?
Şeytan: Bu soruyu meleklerin tamamı cevapladılar.
“... Bunun üzerine
meleklerin hepsi hemen secde ettiler...”17
F.B. Peki ya siz?
Şeytan: Başımız İblis ve bir grup cin(ben de dahil) bu
soruyu cevaplamayı reddettik.
“...Fakat iblis
hariç...”18
F.B. Peki, melekler niçin itiraz etmediler?
Şeytan: Onlar iradesiz varlıklardır. Sadece verilen
görevi yaparlar... Eğer Allah(c.c.) Onlara:
– ‘Karıncanın bağırsağına secde edin’ dese idi yine secde
ederlerdi...
F.B. Peki, neden secde emrine itiraz ettiniz? Ya da niçin
soruyu beğenmediniz?
Herhangi bir kurum imtihan için soru sorduğunda sorunun
muhatabı sorunun cevabını biliyorsa söyler bilmiyorsa söyleyemez... İtiraz hakkı
yok ki... Sorunun şeklini ve zorluk derecesini soruyu hazırlayan belirler...Hem
sen kimsin ki itiraz ediyorsun?
Yani Allah’tan daha mı bilgilisin? (Hâşâ)
Şeytan: Allah’ın emir ve yasaklarına itiraz eden (siz
insanlardan) birçok insan gibi biz de bu soruyu aklımıza vurduk...
F.B. Bu soruyu aklınız nasıl değerlendirdi?
Şeytan: Kendisine secde edeceğimiz varlığın gücüne baktık
(yani yaratılışına).Bizden güçsüz yaratıldığı için secde etme ihtiyacı
hissetmedik.
F.B. Bana kalırsa ya siz, Allah’tan çok daha bilgilisiniz
ya da aklınıza çok güveniyorsunuz? Bence aklınız sizi yanıltmış. Çünkü:
Eğer Allah(c.c.): “Dileyen secde etsin” dese idi secde
etmemekte haklı olabilirdin...
Ama soru biraz farklı...
– Sizin itirazınıza karşı Allah’ın (c.c.) cevabı ne oldu?
Şeytan: Bizi hemen cezalandırmadı...
F.B. Yani yargısız infaz etmediğini mi söylüyorsun?
Şeytan: Evet...
F.B. Ben olsaydım, sorgusuz sualsiz seni cezalandırırdım.
– Peki Allah(c.c.) size ne dedi?
Şeytan: Söylediklerini adım gibi hatırlıyorum.
“... Ben sana
emretmişken seni secde etmekten alıkoyan ne idi?..”19
F.B. Burada Allah’ın sabrını, bağışlamak için bir fırsat
daha tanıdığını20 göremedin mi?
Şeytan: ?
F.B. Peki sen ve yandaşların ne dediniz?
Şeytan: “Ben ondan
daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.Balçıktan,
işlenebilir kara topraktan yarattığın insana secde edemem...”21 dedik.
F.B. Adem’den daha üstün olduğunuzu da nereden çıkarıyorsunuz?
Sizce üstünlük emre itaatte midir yoksa yaratılışınızın maddesinden mi?
Velevki ateş topraktan daha üstün olsun!.. Yine de secde
etmeniz gerekmez miydi?
İşte sizi ‘şeytan’
eden ve Allah’ın lanetini üzerinize çeken bir suç!
Şeytan: ?
F.B. Seni yaratan, sana akıl veren Allah(c.c.) sana
emredecek ve sen de bu emri dinlemeyeceksin!
Emri dinlememekle âdeta Allah’a şöyle demek istiyorsun;
• Allah’ım! Sen
soruyu yanlış sordun! (Hâşâ)
• Allah’ım! Sen
ateşin topraktan daha üstün olduğunu bilemedin! (Hâşâ)
• Noksan sıfatlardan
münezzeh olan ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen ve hiç ama hiçbir
kimseye zulmetmeyen ve herhalükârda adil olan Allah’ı bilgisizlikle suçlayıp,
kendinin Allahtan daha üstün(haşa) olduğunu söylüyorsun!..
İşlediğin suçun bu denli büyük olduğunu bilseydin, yine
de secde etmez miydin?
Şeytan: ?.. Madem öyle, şimdi de ben sana sorayım:
Üstü yırtık pırtık, saçları darmadağınık, kafasındaki
bitlerin cirit attığı, kokusundan yanına yaklaşılmayan ve en son geçen sene akıl
hastahanesinde yıkanmış bir delinin elini öpüp, ona sımsıkı sarılma emri
verilse idi; bu emre itaat eder miydin?
F.B. Bu emrin çıkış merkezi önemli... Bu emir deli dense,
yapmam!
• Delinin
doktorundansa; yine gitmem.
• Eşim ve çocuklarımdansa,
yine itaat etmem.
• Amcam, dayım,
kardeşim ve yakın akrabalarım söylemişse yine itaat etmem.
• Ama söyleyen
(yani emreden) babamsa Ona itaat ederim.
Çünkü burada önemli olan emir sahibinin benim üzerimdeki
hakimiyet gücü ve hakları...
Bu cümle çok önemli... Tekrar ediyorum;
“Emir sahibinin benim üzerimdeki hakimiyet gücü ve hakları...”
Vermiş olduğun misalde aklıma iki şey gelir: Ya babama
itaat ya da:
‘Senin ne işin var delilerle...Bu emir de nereden çıktı...
Bu emri vermekle seni sevmediğini göstermiş oluyor...Babanı dinlemediğin
takdirde haksızlık etmiş olmazsın.” diye kulağıma fısıldayan şeytana itaat...
Düşün ki aklımın bana olan teklifini değerlendirdim...
Babam bana ne derdi biliyor musun?
– Oğlum! Ben seni test ettim...Bana itaat ediyor musun
etmiyor musun; onu öğrenmek istedim... Ama sen beni dinlemedin! derdi ve babam
haklı çıkardı...
Aksi halde bu vasıfların zıddı olan bir akıllıya sarılmakla
itaat testi yapılmamış olur...
Aslında ben, babamın o sözünü dinlemekle, dolaylı olarak,
Allah’ın sözünü dinlemiş olurdum.
Eğer babamın sözünü dinlememiş olsaydım yarın Allah(c.c.)
bana sorardı:
‘Ben sana babana itaat edeceksin’ demedim mi?
Tekrar konumuza dönelim istersen.
Allah’ın:
“Niçin secde etmedin?” sorusuna verdiğiniz;
“Ben ondan daha üstünüm” cevabınızdan sonra ne oldu?
Şeytan: Allah (c.c.) bize şöyle dedi:
“... Öyleyse çık
oradan!Sen artık kovulmuş birisin!Muhakkak ki hesap gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!”22
“... Öyleyse hemen
in oradan.Artık orada kibirlenmek haddin değildir.Hemen çık git.Çünkü sen
aşağılıklardansın.”23
“Küçültülmüş, kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan.Yemin ederim ki onlardan kim sana uyarsa, cehennemi
hep sizden dolduracağım...”24
“...Defol oradan!
Çünkü sen artık kovulansın...”25
F.B. Allah’ın bu secde emrini dinlememekle bak bakalım
hakkında kaç dosya açılmış!
• Kibirlendin.Kibirlendiğin
için de:
• Kovuldun,
• Küçültüldün,
• Kınandın,
• Aşağılandın,
• Kıyamete kadar Allah’ın (c.c.) lânetini üzerine aldın.
Belki de dünya zaman dilimiyle 10 saniyeyi geçmeyen bir
secde (saygı) eylemiydi yapman gereken...
Secde etmekle ne onurun rencide olurdu, ne Allah’a ve
meleklere karşı mahçup olurdun ne de biz insanlar tarafından sevilmezdin...
Bugün bile maalesef insanların birçoğu Allah’ın
emirlerini hafife alıyorlar... Kendilerine en az altı dosya açıldığını ah bir
bilseler!
` ` `
F.B. Hangi sebepten dolayı kovulduğunuzu biliyordunuz değil
mi?
Şeytan: Elbette...
F.B. Sonra ne yaptınız?
Şeytan: Ademe olan öfkemizden şöyle dedik;
“Ey Rabbim! Bana hiç
olmazsa tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver...”26
“... Şu benden üstün
kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek
azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım.”27
F.B. Hem Allah’ı “Rab” olarak kabul edeceksin, hem tekrar
diriltileceğimize (yani ahirete) inanacaksın, hem bu isteğine cevap verecek
mercinin yalnızca Allah olduğuna inanacaksın hem de ona itaat etmeyeceksin? Aklına
şaştım doğrusu!
Şeytan: Siz insanlardan da Allah’ın varlığına inanan,
cennet ve cehennemine inanıp da emir ve yasaklarını hafife alanlar yok mu?
F.B. Var elbette... Ama niçin ve nasıl varolduklarını
ilerleyen saatlerde konuşuruz.
– Bu duanın karşılığı nasıl oldu.
Şeytan: Allah (c.c.) bu isteğimi kabul etti.28
... Allah (c.c.): “Sen
bilinen gün gelinceye kadar mühlet verilenlerdensin!” buyurdu.29
F.B. Bak ne güzel...Çok büyük bir suç işlemene rağmen
Allah(c.c.) isteğini kabul etmiş...Teşekkür ettin mi bari?
Şeytan: ?
F.B. Cevap alamadım?
Şeytan: Adem’e olan öfkemizden düşünemeyip;
“Ey Rabbim! Beni
saptırdığın için, yemin olsunki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim,
halis kıldığın kulların hariç, onların hepsini saptıracağım...”30 dedik
F.B. Aman Allah’ım ne kin! Hem sen kime karşı meydan
okuyorsun?
Şeytan: Beni saptırdığı için Allah’a!..
F.B. Sapıtmayı sen talep etmedin mi? Yoksa durduk yerde
ne diye seni saptırsın ki?
Fenalıkları güzel göstermek de ne demek?
Çok güvendiğin aklına sığıyor mu bu?
` ` `
F.B. Daha başka neler dediniz?
Şeytan: “Yemin
ederim ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım, sonra önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım.Çoğunu sana şükredenlerden
bulamayacaksın.”31
“Senin mutlak
kudretine yemin olsun ki, onlardan sana içten bağlı olan kulların hariç,
hepsini mutlaka azdıracağım.”32
“Yemin ederim ki,
kullarından belli bir pay edineceğim, onları mutlaka saptıracağım, kendilerini
uzun emellere düşürüp, boş kuruntulara boğacağım... Elbette onlara emredeceğim
de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.”33
F.B. Senin bu sözlerini Allah’a söylediğini ben işitmedim.Ama
şunu da çok iyi biliyorum ki Rabbim benim cennete girmemi istediği için senin
hazırladığın tuzakları bana hatırlatıyor.
Bu hatırlatma Rabbimin bana olan merhametindendir.Yoksa
seni tanıyamaz ve tuzaklarını da bilemezdim.
Senin bu konuşmalarında bazı tüyolar kaptım.
Şeytan: Nelermiş bunlar?
F.B. İnsanları kandırmak için attığın zarflar...
Şeytan: Mesela?
F.B. İleriki saatlerde senin ağzından dinleyeceğim.
` ` `
F.B. Bu kin kokan cevabından sonra nasıl bir tepkiyle karşılaştın?
Şeytan: Gelen cevap oldukça sertti;
Allah: “Haydi,
yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan defol! Andolsun ki, onlardan kim sana
uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!”34 dedi.
F.B. Allah’ın (c.c.) seni ve sana tabi olanları
“cehenneme koyma” tehdidine rağmen hâlâ şeytanlık yapacak mısın?
Şeytan: Benim kinim hiç azalmadı ki? Nerede bir insan
görsem aklıma “Adem” gelir... Hep onu görürüm karşımda...Safıma dahil ettiğim
an rahatlarım.
F.B. Hangi vasıflı insanları kandıramadığını ve diğer
insanları nasıl kandıracağını konuşmadan önce şu soruya cevap bulalım:
“Kovulduktan sonra ne yaptın?”
Şeytan: Önce Allah (c.c.) ile Adem’in konuşmalarına kulak
verdim;
“Ey Adem! Sen ve eşin
cennette yerleşin.İkiniz dilediğinizden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın.Yoksa
zalimlerden olursunuz.”35
F.B. Senin kovulmuş olman, Adem (a.s.)’ın da cennette
kalması nasıl bir duygu oluşturdu?
Şeytan: Kinimize kin kattı...
F.B. Peki, neler düşündün?
Şeytan: Adem(a.s.)’ın cennette olmasını gururumuza
yediremedik. O’nun bir şekilde cezalandırılması lâzımdı... Adem ve onun soyunu
bir şekilde kandırmak için Allah’tan izin istemiştik ve O da izin vermişti.
Biz tam tuzak kurmaya hazırlanmışken, Allah (c.c.) Adem
(a.s.)’ı uyararak tuzağımızı boşa çıkarmak istedi:
“Ey Adem!Doğrusu bu
(İblis) senin ve eşinin düşmanıdır.Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, yoksa
bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın, orada ne
susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın...”36
F.B. Ne mutlu Adem (a.s.)’a ki, Rabbi tarafından uyarılıyor...
Önce düşmanının adını veriyor sonra da düşmanının saldıracağı cephenin adını
(cennet)...
Adem (a.s.) cennette olmasına rağmen Rabbi tarafından
cennet nimetleri hatırlatılıyor (acıkmak yok, çıplak kalmak yok, aşırı sıcak ve
soğuk yok).Düşmanı tarafından mağlup olunduğunda bu nimetlerin tersiyle karşılaşabileceğini
de hatırlatıyor...
Kişi sevdiğini uyarmaz mı?
Sen kullarına karşı ne kadar da merhametlisin Allah’ım!
` ` `
F.B. Peki, Adem(a.s.)’ı nasıl kandırdın?
Şeytan: Biraz zorlanır gibi oldum; ama sonunda emelime
ulaştım.
F.B. Tamam da nasıl kandırdın?
Şeytan: Allah’ın Adem’e olan uyarılarını dikkate aldım.Ve
ona göre tuzak menüsü hazırladım.
Allah’ın Adem’i bu denli uyarması onun (Adem’in) unutkan
ve tuzaklara (vesveselere) meyyal olduğunu gösterdi.
F.B. Bunu da nereden çıkarıyorsun?
Şeytan:
Allah (c.c.) bizleri secde ile imtihan ederken gerekli bir açıklamada bulunmadı...
Yani “secde ederseniz burada kalırsınız, aksi halde kovulursunuz” demedi...
Şimdi de nasıl kandırdığımıza gelelim:
Allah (c.c.) Adem’e yasak ağaçtan yememesini emretti...
Yediği anda oradan kovulacak ve bizim seviyemize düşecekti...
Cennetteki nimetleri teker teker tatmaya başlasaydı bile yine de sıranın o
yasak ağaca gelmesine imkân yoktu...
Ve ben de usulca yanaşıp:
“... Ey Adem!Sana sonsuzluk
ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı haber vereyim mi?...”37 dedim.
F.B. Allah (c.c.) tarafından, kendisine düşman olduğun
bildirildiği halde nasıl oldu da seni dinlemek için vakit ayırdı?Ben olsaydım
seni muhatap bile almazdım?
Şeytan: Bu Adem’in (haliyle insanoğlunun) unutkan özelliğindendir...
Adem’in yerinde değil sen, baban da olsaydı onu kandırırdım...
F.B. Sonsuzluk ve saltanat...Bu iki hayat şeklini mi
oltanın ucuna taktın?
Şeytan: Ebedî ve en güzel bir şekilde yaşamak insanın fıtratındandır.
Biz bir kişiyi kandırmak istediğimizde muhatabımızın değer
yargılarını ideallerini, özel zevklerini ve yaşam biçimini hesaplayarak
tuzaklar hazırlarız.
Adem’e “sonsuzluk ve saltanat” zarfını attığımızda zarfı
açmak için bir anlık tereddüt edince tuzağın ikinci aşamasına geçip:
“...Rabbinizin size
bu ağaca yaklaşmanızı yasaklamış olması, yalnızca sizin iki melek olmamanız ve
ebedî yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” dedim.38
F.B. Yani avımızı hiç boş bırakmayız mı diyorsun?
Şeytan: Avımızın kendisiyle başbaşa kalmasını, kalbinin
sesini dinlemesini ve yapacağı eylemin hayır mı şer mi olduğunu düşünmesini
bile istemeyiz... Onun için her yolu deneriz...
Zaten bize azıcık kulak veren, % 80 kandırılmış demektir.
F.B. Bu vesvesenize Adem(a.s.)’ın karşılığı ne oldu?
Şeytan: Bir defa kurduğumuz tuzağın manyetik alanına
girmişti... Kurtulması çok zordu...Daha sonra sıcağı sıcağına üçüncü aşamaya
geçtik:
“Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de
ettim.39
F.B. Yalan yere yemin ha?
Şeytan: Gerekirse evet!..
F.B. Yemininden sonra Adem(a.s.) ne yaptı?
Şeytan: Bana güvendi ve o ağaçtan yedi...
F.B. Kandırmakla eline ne geçti?
Şeytan: Hem Adem’den daha güçlü olduğumu kanıtladım, hem
Adem yüzünden kovulduğum için (cennetten çıkarılmama sebep olmakla) ondan
intikamımı almış oldum, hem de Rabbine karşı mahçup duruma düşmesini sağladım...
F.B. Halt etmişsin!
` ` `
F.B. Adem (a.s.) yasağı çiğneyince, Allah(c.c.) o’na ne
dedi?
Şeytan: Allah:
“Ben sizi bu ağaçtan
men etmemiş miydim?Ve şeytanın da sizin düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?” dedi.40
F.B. Adem (a.s.) ne dedi?
Şeytan: Suçu bana atmamakla çok akıllı davranarak:
“... Rabbimiz, biz
nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen
gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” dedi.41
F.B. Peki sen nedenAdem (a.s.) gibi akıllı davranarak:
“Ya Rabbi! Bir anlık nefsime uyarak senin sözünü
dinlemedim... Sen beni bağışla, yoksa gerçekten zarara uğrayanlardan olurum...”
demedin?
Şeytan: ?
F.B. Adem(a.s.)’ın tevbesi kabul gördü mü?
Şeytan: Adem (a.s.) ard niyetli, inatçı ve kibirli olmadığı
için olsa gerek, Allah(c.c.) ona nasıl tevbe edilmesi gerektiğini öğretti ve
Adem (a.s.)’da O’na tevbe etti...
Allah (c.c.) tevbeyi kabul etti; ama bu Adem (a.s.) ve eşinin
cennette kalmasını sağlamadı...
Sence niçin cennette kalmadılar?
F.B. Allah (c.c.) vaadinden dönmez olduğu için.
` ` `
F.B. Adem (a.s.) ile asıl kavganız yeryüzüne inmesiyle mi
başladı?
Şeytan: Adem ile kavgamız; cennette başladı ve kıyamete
kadar da devam edecek...
F.B. Ademoğluna öfken hiç dinmeyecek mi?
Şeytan: Bilakis öfkem katmerli bir şekilde artıyor...
` ` `
F.B. Rabbinin sözünü dinlemen gerekirken dinlemedin!..
Masum olan Adem (a.s.)’ı kandırdın... Hem de yalan yere yemin ederek...
Kibri hak etmediğin halde kendi kendine kibirlendin...
Suçlu olduğun halde tevbe ederek aklanmak istemedin... Ve şimdi de aynı soydan
geldiğim için beni de kandırmak istiyorsun...
Ve ben de (okuyucularla birlikte) senin tuzaklarına av
olmamak için Rabbimin uyarılarını dikkate alıp senin zayıf taraflarını öğrenerek
tuzaklarını boşa çıkarmaya çalışacağım...
Bana kızıyorsun... Biliyorum...Ama bundan zevk alıyorum.Ve
senin “oyunlarını ve tuzaklarını” okuyuculara
bir şekilde ifşa edeceğim için de çok mutluyum...
Ben Rabbimi seviyor ve O’nun tüm emirlerini akla ve mantığa
vurmadan kabul ediyorum.Rabbimi seviyorum ve O’nun sevdiklerini de seviyorum...
Rabbimi seviyorum ve O’nun sevmediklerinden nefret ediyorum...
Ve haliyle seni sevmiyorum... Nasihata kulağın tıkalı,
hakikate gözün kör olduğu için seni sevmiyorum...
Seni sevenleri de sevmiyorum... Fakat onlara acıyorum...
Seninle beraber yanacakları için acıyorum... Aynı anne-babadan olduğumuz için
acıyorum... Senin basit tuzaklarına yem oldukları için acıyorum...
Safından ayrılan her nefer için ecir kazanacağımdan bu
kitabı kaleme almak istedim...
Bu kitaba niyetlendiğim anda kulağıma:
“Şeytanı anlatan birçok kitap var... Millet dinini unutmuş...Onlar
hikâyeden anlarlar.” diye fısıldadın... Beni düşündüğün için mi?
Beni sevip düşündüğün kadar seni seviyorum!
` ` `
F.B. Evet... İmtihanı nasıl kaybettiğini ve Adem(a.s.)’ı
nasıl kandırdığını az çok öğrendik... Onun çocuklarını da kandırdın... Bana
gelene kadar nice insanlar elinden geçti...Ve birçoğunu safına dahil ederek
kanlı irin içmelerine vesile oldun...
Adem (a.s.)’dan babama kadarki dönemde insanları nasıl
kandırdığından çok, beni nasıl kandırmak istediğin önemli...
Nefsimizin ve askerlerinin yardımıyla birçok kere kandırdın...Çoğu
kere varlığının farkındaydım... Genellikle birçokları gibi “tevbe” nimetiyle
paklanmaya çalıştım. Ama baktım ki sen‘tevbe’ kaynağıma da el atarak:
‘Bir defayla bir şey olmaz... Tevbe edersin olur!’ diye
zihin bulandırdın...
Nedir bu insanların senden çektiği? Allah (c.c.) senin
hakkında:
“... Benim (halis)
kullarıma karşı senin bir gücün yoktur...”42
“... Şüphesiz şeytanın
hilesi zayıftır”43 demesine rağmen nasıl olur da insanların birçoğu kulübüne kayıt yaptırmak
için sıraya girerler?
Şeytan: Bizim inananlara karşı gücümüz yok... Tabii onları
kandırmayacağız ya da onları Rableriyle başbaşa bırakacağız anlamına gelmez...
Çünkü bizler insan düşmanıyız...
Eğer gücümüz olsaydı, bir tane bile müslüman bulamazdınız...En
azından; aleyhime yazılan kitapların yayınlanmasına müdahale ederdim...
F.B. Peki taraftar toplama gücünü nereden buluyorsun?
Bizler insanların hidayetine vesile olmak için onca zaman
harcıyoruz, ayda yılda bir safından adam çalıyoruz, fakat sen!..
Şeytan: Tekrar ediyorum; bizler birer güçsüz varlıklarız...
Siz davetçilerin tembelliği, insanlardan adamlarımızın
olması ve sizlerin dünyayı fazlaca sevmeniz, bizleri “suni” güçlü kıldı...
F.B. Nasıl yani?
Şeytan: Şöyle bir misal vereyim:
Elinde silahın, göğsünde çelik yeleğin ve yüzünde de gaz
masken olduğunu; rakibinin elinde ise küçük bir “çakı”nın olduğunu düşün... Sence
kim güçlü?
F.B. Görünürde; ben...
Şeytan: Silahını, çelik yelek ve gaz maskeni çok uzaklara
attığını düşün...
Kim güçlü?
F.B. Tabiî ki Rakibim.
Şeytan: Rakibin bu gücü nereden aldı?.. Senin silahlarını
terketmen onu güçlü kılmadı mı?..
Ve haliyle sizin gafletle olmanız ve bizi yeterince tanımamanız
da bizi güçlü kıldı...
F.B. Madem öyle, sözü fazla uzatmadan yeni bir başlık
atarak gücünü kırmaya çalışalım...
ŞEYTAN İNSANLARI NASIL KANDIRIR?
F.B. Rabbim, senin hakkında bizlere ne tavsiye ediyor biliyor
musun?
“... Şeytanın adımlarını...
izlemeyin.Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.”44
İlahi ikaza kulak vererek bizleri nasıl kandırdığını
senin ağzından dinlemek istiyoruz...
Şeytan: Başlangıçta da dediğim gibi kişinin yaşına, değer
yargılarına, aile ortamına, ideallerine ve Allah(c.c.) ile dostluk derecesine
göre zarflar atarız...
F.B. Ayrı ayrı başlıklar atarak tuzaklarını noktalayayım.
0 - 8 Yaş Arası Tuzaklar
Şeytan: Doğan her insan düşmanımız olması için yeterince
olgundur... Hani derler ya yılanın başını küçükken ezeceksin. Bizler de;
bebekler emeklemeye başlar başlamaz, özellikle kendi annesini kullanarak
zihninde bazı alt yapılar oluşturmaya çalışırız...
F.B. Bebeğin annesini kullanarak mı?
Şeytan: Evet... Bebeğin annesini kullanarak...
F.B. Peki, ama nasıl?!
Şeytan: Evdeki bebek ağlayınca annesi ne yapmak ister?
F.B. Varsa ihtiyaçlarını karşılar (yedirir, içirir, altını
temizler ya da uyutur).
Şeytan: Ağlaması kesilmezse ne yapar?Özellikle de bulaşık,
çamaşır yıkarken ya da evde misafirler varken..?
F.B. Herhangi bir TV kanalında çizgi film varsa, bebeği
televizyonun önüne koyarak susturmaya çalışır.Çoğu zaman da bebeklerin ağlamaları
kesilir.45
Şeytan: Bebeği TV’nin karşısına oturtmalarıyla âdeta ekmeğimize
yağ sürerler...Fırsat bu fırsat deyip, yardımcılarımızı (çizgi film yapımcılarını)
devreye koyup hem bebeğin kişisel gelişimini engellemeye hem de çizgi filmlerle
ateizmi öğretmeye çalışırız...46
F.B. Daha başka?
Şeytan: Anne-babaların çocukların para biriktirmesi için
daha doğrusu çocuklarının ilerde para ve dünyayı sevip cimri olması için
kumbara almaları da işimizi oldukça kolaylaştırıyor...47
F.B. İnsanların cimri olması seni niçin mutlu ediyor?
Şeytan: Allah’ın (c.c.) sevdiği bir ameli bizler
sevmeyiz.Allah (c.c.) sizlerin cömert olmanızı, infak etmenizi, geçici dünya
için mal üstüne mal yığmamanızı ister. Her kim gönül rahatlığıyla infak ederse,
hem Allah’ın hoşnutluğunu kazanır hem de bir emri gerçekleştirmiş olur.
İşte bu bizi kızdırır... Allah’ın hoşuna gitmeyen her
amel bizleri mutlu kılar...
F.B. Vay şeytan vay!
` ` `
F.B. Konuşmalarımızın başlarında da dediğim gibi çoğu
zaman bir şekilde gelen fikirlerin şeytanî mi yoksa Rahmanî mi olduğunu ayırd
edemiyoruz... Varsa meşhur sloganların söyle de sen kaynaklı olduğunu bilelim?
ŞEYTANIN MEŞHUR SLOGANLARI
Şeytan: Beyinlerde gereken alt yapıyı oluşturduktan sonra
kandıracağımız kişinin arkadaşlarını kullanıp;
‘Bir defayla bir şey olmaz ki!’ diyerek bu sloganımızla o
kişiye hem içki içiririz, hem kumar oynatırız, hem zina yaptırırız, hem de tüm
kötülüklere davetiye çıkarmış oluruz...
İnsanoğlu o an düşünmez ki, kim demiş bir defayla bir şey
olmaz diye! Hiçbir kitapta, yapılan ilk günahların cezası olmaz diye birşey
yazmaz...
Bu sloganımızla sigaraya da başlatırız...
F.B. Bu sloganın maalesef son derece revaçta, büyük kabul
görüyor.
Aslında her şey işte o ‘bir defayla’ başlıyor... Fakat
her ne hikmetse, bu fikrin sen kaynaklı olduğu unutuluyor. Daha net anlaşılması
için meseleyi şöyle karikatürize edeceğim ki belleklerde kalsın...
F.B. İkinci sloganını dinliyorum.
Şeytan: ‘Daha genciz!’ Bu sloganımızı hem muhatabımızın
kalbine ilham ederiz hem de yine yakın çevresini kullanarak:
“Daha
gençsin!” dedirtiriz...
Özellikle de İslam davetçilerinin nasihatlerini
dinlettirmemek için bu menüyü uygularız... Ve muhatabımıza adeta şunu söylemiş
oluruz:
“Dünyaya bir defa geliyorsun...Ve bir defa yaşayacaksın...
Hayatı doya doya yaşaman lâzım... Hayat gençken güzel... Yaşlanınca da kendini
dine verirsin...”
Bu sloganımızla da iyi işler yapıyoruz...
F.B. Ve muhatabın da sanki 60-70 yıl yaşayacağına dair
Allah’tan (c.c.) senet almış gibi ibadetleri 40’ından sonrasına erteler...
Allah (c.c.) sanki kulunu 40’ından sonra nimetlendirdi de
kulluğu o yaştan sonra bekliyor...
Bu sloganını da karikatürize edeceğim.
Şeytan: Üçüncü sloganımız:
“Allah (c.c.) kalp temizliğine bakar.”
Bu sloganımızla muhatabımıza âdeta şunları söyleriz:Her
ne kadar da namaz kılmaz, oruç tutmaz, Kur’an okumaz ve gerekli ibadetleri
yapmasan da önemli değil...Burada önemli olan “kalp temizliği.”
Allah(c.c.) kalbine bakar!.. Dürüstlüğüne bakar...
Çevrenle olan iyi ilişkilerine bakar... Bir yamukluk yoksa (yani dürüstsen)
ibadet yapmadığın için cezalandırılmazsın.
Bu sloganımızla muhatabımız rahatlar... Artık en
profesyonel davetçi bile gelse, muhatabımıza:
‘Allah (c.c.) senin dürüst olmanı, çevrenle iyi
geçinmeni, (kalbinin temiz olmasıyla birlikte) ibadetler yapmanı ister...
Allah’a ibadet edenlerin kalpleri kirli değil ki! Hem
kalp temizliğini de nereden çıkarıyorsun!Hem kalp ne ile temizlenir?’
dedirtemez...
F.B. Davet ederken yıkmakta zorlandığımız bir “set” bu...
Şeytan: Dördüncü sloganımız:
“Allah ile kul arasına girilmez.”
F.B. Bu söz yanlış değil ki!Kim Allah ile arasına
herhangi birini koyarsa büyük suç işlemiş olur.Bu sözünle insanları nasıl kandırıyorsun?
Şeytan: Bizim bu sloganımızı insanların birçoğu senin
anladığın gibi anlamıyorlar ki!
F.B. Peki, bu tuzağına nasıl yem oluyorlar?
Şeytan: Bu sloganımızla muhatabımıza şu mesajı veriyoruz:
“Sen bildiğin gibi yaşa...Ve istediğin
kadar günahkâr ol... Sevabı ve günahıyla sen Allah’a (c.c.) hesap vereceksin...
Onlar da (İslâm davetçileri) kim oluyormuş ki hayatını eleştiriyorlar... Sen
onlara hesap verecek değilsin!”
F.B. Sanki kendilerine hesap soran var!
Şeytan: Böylelikle hakka ve İslâm davetçilerinin
nasihatlerine sağır olmuş olurlar...
F.B. Bunun farkındayım...
Şeytan: Beşinci sloganımız:
“Emekli olduktan sonra!”
Yani:
“Allah’ın dinine vakit ayırıp fedakârlıkta bulunman için
daha çok erken!.. Gençliğini doya doya yaşa, geleceğini garantile, ne zamanki
dünya hayatı zevk vermemeye başladı (yaşlılıktan tabii) işte o zaman kendini
dine verirsin... Hem bu şekilde ibadetlerin daimî olmuş olur...
F.B. Ve böylelikle muhataplarına bu sloganınla uzunca yaşayacaklarına
dair hayalî bir ömür senedi de veriyorsun.
Şeytan: Bu sloganımızı kabullenip de emeklilik yaşına
gelmeden ölüp cehenneme giden nice üyelerimiz var!..
F.B. Üyelerine tavsiyem kabristana gidip ölüm tarihiyle
doğum tarihini çıkarıp çıkan yaşa baksınlar... % 70’i altmış yaş altı... Yani
emeklilik yaşına ulaşmadan sahneyi terkediyorlar...
Bu nasıl anlayış ki, yapmaları gereken kulluğu 20-30 sene
sonrasına erteleyebiliyorlar!
Bu nasıl cesaret ki, erken yaşta ölebileceklerini düşünmüyorlar!
Şeytan: Altıncı sloganımız:
“Zaman size değil, siz zamana uyun!”
Muhatabımıza âdeta;
“Sakın zamanı değiştireceğim deme!.. Hem başaramazsın hem
de gücün yetmez... Zaman bu... Ne zaman, ne şekilde, nasıl bir yaşama karar
verir, belli olmaz...
Toplumun yaşam tarzına aykırı olup tepki almaman için
zamanın belirlediği bir hayatı benimsemen lâzım... Aksi halde çağın çok
gerisinde kalırsın...” deriz.
F.B. Peki, ya zamanın belirlediği hayat insanlık dışıysa?
Şeytan: Zaman (yani insanların bir çoğunun yaşam şekli)
zaten dediğiniz gibi...
F.B. Peki, aynı sloganı İslam topraklarında olanlar(en azından
İslamı yaşayanların çoğunlukta olduğu beldeler) için de kullanıyor musun?
Şeytan: Kesinlikle hayır!
F.B. Bu tuzağına nasıl yem oluyorlar anlamıyorum?..“Çoğunluk
bataklıktaysa sen de bat! Çoğunluk iflastaysa sen de iflas et! Çoğunluk
hayvanlar gibi (hatta daha aşağı) yaşıyorsa sende öyle yaşa!..” Böyle bir şey
yok yani!
Şeytan: Yedinci sloganımız;
“Herkes yapıyor!”
F.B. Sanki herkesin yapmasıyla suç hafifliyor!
Şeytan: Bu zarfımızı daha çok, davetçiler tarafından
hatası uyarılmaya çalışılanlar için kullanırız... Onların ağzından davetçilere
âdeta şöyle dedirtiriz:
“Beni eleştiriyorsun ama herkes yapıyor! Eğer gerçekten
yaptığımız yanlış olsaydı diğerleri de yapmazdı...Haydi biz düşünemedik, onlar
da mı düşünemediler... Bir hatanın binlerce, hatta milyonlarca kişinin gözünden
kaçması mümkün mü sizce?”
Ve hâliyle de davetçiler davet etmekte zorlanacaklardır...
F.B. Altıncı sloganında da sana dediğim gibi herkes yanlış
yapıyorsa ben de mi yanlış yapacağım? Herkes ayrı ayrı hesap verecek... Hiçbir
zaman Allah(c.c.) bana:
“Emir ve yasaklarıma uymayanların çoğunlukta olması
vesilesiyle seni de affettim... Onların hatırına sen de kurtuldun.” demez...
Bilakis:
“... Kullarımdan şükredenler
pek azdır.”48 der.
Şeytan: Yedinci sloganımız;
“Bir şey olmaz, bir şey olmaz; Allah affeder!”
Özellikle de “Bir defayla bir şey olmaz” tuzağımızın
yetersiz kalması durumunda bunu kullanırız.
Muhatabımız, kendisine sunduğumuz amelin getirisini ve
götürüsünü hesaplamaya başladığı anda ikinci aşamaya geçerek;
“Yapacağın bu amel haram... Günah kazanacağın muhakkak...
Fakat unutma ki birçok insan bu günahı işledi!.. Hepsini Allah affetti!.. Tevbe
edersin aff olunur!.. Hem Allah (c.c.) tüm günahları affedeceğini söylemiyor
mu?” deriz...
F.B. Allah’ın bağışlayıcı olması O’nun büyüklüğündendir.
Allah (c.c.) günahları bağışlar; ama senin tuzağını hatırlatarak:
“Allah’ın vaadi şüphesiz
haktır. Sakın şeytan sizi Allah’ın bu vaadiyle kandırmasın.”49 diyerek daha dikkatli olmamızı sağlar.
Ama maalesef bu tuzağına yem olanların sayısı azımsanacak
kadar değil...
Şeytan: “Bir defayla birşey olmaz ki” diyerek günahı tattırırız;
“Tevbe edersin affolunur” diyerek günaha alıştırırız, ne zaman ki o haramdan
vazgeçmek ister; işte o zaman üçüncü aşamaya geçerek sekizinci sloganımızı
uygularız:
“Bu kadar günahtan sonra biraz zor affedilirsin!” diyerek
ümitsizliğe düşürürüz.
F.B. Ve hâliyle muhatabınız şöyle düşünecektir:
“Madem affedilmeyeceğim, madem cehennemle cezalandırılacağım;
o takdirde haramı terketmenin bir anlamı olmaz ki?”
Oysa ki Allah bağışlayıcıdır.İstersen haramların tamamını
tat ve uzun yıllar haram işlemiş ol; güzel bir tevbeyle Allah(c.c.) tamamını
affeder...*
Allah (c.c.), senin bu tuzağına yem olanlar için bak ne
diyor:
“Allah’tan ümidini
ancak kâfirler keser.” Yani ümit hiç
bitmemeli...
Bakın Allah (c.c.) ne diyor:
“Yine onlar ki, bir
kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp
günahlarından dolayı hemen tevbe ederler.Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir
ki!Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bilebile ısrar etmezler.”50
Şeytan: İlahî ikaza kulak veren bazı aldattıklarımız, ne
zamanki doğru ile yanlışı ayırdetmeye çalışarak bazı şeyleri sorgularlar, işte
o zaman dokuzuncu sloganımızı devreye koyarak:
“Fazla düşünme kafayı yersin!” deriz...
F.B. Böylelikle de onları “deli”likle tehdit ediyorsun.İnan ki bu zarfını açıp da okuyan
birçok insanla karşılaştım. “Düşünme”
eyleminden nasıl da korkmuşlar!
Bravo! Çok güzel korkutmuşsun... Ne zaman ki bu tür
mikrop taşıyan insanlara Allah’ın, insanları düşünmeye çağıran ayetlerini hatırlattıysam,
çoğu zaman hayvanların karakteri olan “düşünmeme”
eylemiyle karşılaştım.
Bravo!İşini çok güzel becermişsin... Sorarım bu zarfını
açanlara;
Profesörler, bilim adamları, uzaya çıkanlar, araştırmacılar,
mucitler yaptığı işlerde zihinlerini harekete geçirerek kafayı mı yediler?
Bak. Allah (c.c.) senin bu tuzağın için ne diyor;
“Şüphesiz semâvat ve
arzın yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanların
faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın,
gökten indirdiği su ile ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit
canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre âmâde bekleyen
bulutları döndürmesinde, elbette düşünen bir topluluk için pek çok deliller
vardır.”51
Şeytan: Onuncu sloganımız:
“Cehennemde bir süre yandıktan sonra cennete girmeyecek
miyiz?”
Daha çok ahirete inanıp da imanı zayıf olanların
günahlara daha cesurca dalmaları için bu zehiri şırıngalarız...
F.B. Yani cehennemi basitleştirerek mi?
Şeytan: Cehennemin sıcaklığını ve konuklara nasıl bir
ortam hazırlandığını bilemeyenler, Allah’ın yasaklarını daha rahat çiğnerler.
Cezayı basit görenlerin suç işleme oranları daha fazladır.Buradan
hareketle cehennemi sıradan bir mekân olarak yutturmaya çalışırım...
F.B. Oysa bir bilseler ki eti kemiğinden ayıran ateş,
mide bulandıran kanlı irin, daha çok azap görmesi için bedenin dağlar kadar
büyütülecek olması, bağırsakları parça parça eden kaynar sular, azabın bir
saniye bile olsa azalmaması, yalnızlık, unutulma, yakıcı sıcaklığın ve
dondurucu soğuğun onları beklediğini...
Şeytan: Cehennemi basitleştirmeye çalıştığımız kadar
cenneti de unutturmaya çalışırız.... Ve böylece sınava tabi tutulduklarını
unuttururuz.
Şeytan: Onbirinci sloganımız;
“Biz büyüklerimizden
böyle gördük!”
Daha çok, amellerine bid’at ve hurafe bulaşmış insanları
eleştiren davetçilere reddiye yapmaları için bu fikri şırıngalarız.
F.B. Peki, ya büyükleri yanılıyorsa?
Şeytan: Bunu düşünecek ne zamanları vardır, ne ilimleri
ve ne de istekleri...
F.B. İşledikleri suça kılıf bulmak için atalarının
dinlerine sığınıyorlar...
Bunlar sanki şöyle derler:
Bizlere hiçbir şey anlatma... Tüm nasihatlerinize
kulaklarımız tıkalıdır... Bizler din olarak seçimimizi “atalar dinine” yaptık...
Tıpkı Resûlullah (s.a.v.) dönemindeki müşrikler gibi,
“Onlara apaçık
ayetlerimiz okunduğunda, “Bizi babalarımızın (atalarımızın) taptığından
çevirmek istiyorlar” dediler.”52
Şeytan: Bu kanaldan kandırdığım insanların, büyüklerinden
gördüklerinin doğruluk derecesini araştırmamaları, narkoz etkisinin devam ettiğini
gösterir.
Şeytan: Onikinci sloganımız;
“Aman ha dikkat! Beynini yıkamasınlar”
F.B. Aslında beyinlerini yıkayıp temizlemeleri öteki
dünyaları için kurtuluş değil mi?
Şeytan: Allahtan senin gibi düşünmüyorlar!.. Onlar
beyinlerindeki kiri ve akidelerini kemiren mikropları bilemeyen cahillerdir...
Bu sloganlarımız, kulakları tıkayan tıpalar gibidir
âdeta...
F.B. Davet hayatımda hatırlıyorum:Cahiliye içinde yüzen
birine İslâm’ı anlatıp, kitap hediye etmiştim...Ailesi tarafından arkadaşa
benim hakkımda:
“Oğlum bu kitaplarla senin beynini yıkamak istiyorlar...
Hemen bu kitabı iade et ve arkadaşınla ilişkiyi kes” demişlerdi...
Şeytan: Desene askerlerim görev başında!
F.B. Ah bir bilseler, bu vesveselerin sen kaynaklı olduğunu!
Yine ah bir bilseler, tamamen kendilerini ve ahiretlerini
düşündüğü mü!
F.B. Peki, namaz kılan müslümanlar için ne tür bir önlem
paketin var?
Şeytan:
Bizim namaz dosyamızda şu gruplar yer alır;
1)Namaz kılmayanlar,
2) Namaz kılmak için karar aşamasında olanlar,
3) Namaz kılanlar.
F.B. Her gruba ayrı zarf ha!
Şeytan: Yani...
F.B. Sondan başlayarak soralım: Namaz kılanlar için ne
tür tuzakların var?
Şeytan: Bizler, muhatabımızın önce namaz anlayışına ve kıldığı
namazın sosyal hayatına nasıl yansıdığına bakarız.
Eğer niçin namaz kıldığını (gerçek manada) bilmiyor ve
bununla birlikte namazını kaçırmamaya gayret ediyorsa, namazını geciktirmek
için,
“Daha var” sloganımızı devreye sokarız...
Ne zaman ki muhatabımız ikindiye beş kala öğlenin farzını
çarçabuk kılar; işte o zaman emelimize ulaşmış sayılırız.
F.B. Ama sonuçta namazını kılmış olmuyor mu?
Şeytan: Benim bildiğim, Allah’ın sizlerden istediği
namaz, vaktinde kılınan namazdır...53 Geciktirilen bir namaz, kötülükten ne derece alıkoyar?54
F.B. Şuna inan ki zamanında ben de yem olmuştum senin
“daha var” tuzağına...
Buradan şöyle bir sonuç çıkarırız zannediyorum:
“Şeytandan gelen vesveselerin tamamı Allah’ın emir, yasak
ve tavsiyelerine muhalif.”
Şeytan: Tamamı değil... Tastamamı!
F.B. Namazını geciktiren; fakat terketmeyen hakkında ne
dersin?
Şeytan: Namazını terketmesiyle tüm kötülüğün vizesini ve
anahtarını ellerine veririz...Ve bu bizi mutlu kılar...
Geciktirmiş olması, diğer hayır işlerini de ertelediğini
gösterir...Böylelikle kulübümüze aday olması çok yakındır... Namaz kalesini yıkamasak
da başka kalelerden yıkmaya çalışırız.
Ama yine de en azından:
“Namazınızı dosdoğru
kılın”55
ayetine muhalif olmaları bile hiç yoktan iyidir!
Sence insanlar niçin namazlarını geciktirirler?
F.B. Kişiden kişiye değişir...Kimi ticaretini düşünerek
(namaz vakitlerinde müşterilerin ardarda gelmesi, acil siparişler ve acil
toplantılar nedeniyle) geciktirir; kimi hoş sohbetin bozulmaması için
geciktirir; kimileri de, “Gecikse de nasıl olsa kabul olur” diye düşündükleri
için...
Her ne kadar da bu tür sebeplerden dolayı
geciktiriliyormuş gibi gözükse de bence asıl sebep, Allah kullarından niçin
namaz kılmalarını istediğini, namazla Allah’a (c.c.) nasıl mesaj verdiklerini
ve namazın önemini bilmedikleri için geciktiriyorlar.
Şeytan: Madem kılacaklar, ne diye geciktiriyorlar, hâlâ
anlayabilmiş değilim...
F.B. Zamanında kılmış olmalarıyla Allah’a (c.c.) sanki şöyle
bir mesaj vermiş olurlar:
“Allah’ım!
Rızanın kazanılması için (kendim için, yoksa senin namazıma
ihtiyacının olmadığın biliyorum) benden namaz kılmamı istemiştin... İşte bak,
hazırım...Seninle sıcak bir diyalog kurmak için ticaretimi ve özel işlerimi askıya
aldım...” diyerek Allah’a olan sevgilerini zamanında dile getirirler...
Senin; vakti giren her namaz için attığın;
“Daha var” zarfını biraz irdelemek istiyorum. Bu zarfınla
muhatabına şöyle sesleniyorsun:
İşin yarım kalmasın! Namaz için daha çok zaman var! Önce
önündeki iş, sonra namaz!.. Yani önce dünyan, sonra ahiretin...” Maalesef bu
zarfını açıp okuyanların sayısı hiç de az değil...
İnanıyorum ki, imanı zayıf olanlara:
“Namazın kazası var, bir şey olmaz” zarfını atıyorsundur.
Şeytan: Namaz kılanlar için başka sloganlarımız da var...
“Bir beş dakika daha!”
Özellikle de saatlerini sabah namazına kuranların zil
sesiyle uyandıkları, ya da namaza kaldıranların:
“Haydi namaza!” dedikleri anda;
“Bir beş dakika daha” zarfını atarız.Ve çoğu zaman da
güneş doğduktan sonra uyandıklarına şahit oluruz... Oysaki yeterince uyumuşlardır...
Beş dakikalık bir uykunun kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır... Uyuduktan
sonra hem nasıl uyanacaklar?
İşte bizim en güçlü olduğumuz vakitlerdir seher
vakitleri...
F.B. Ama Allah (c.c.) senin için:
“Benim gerçek kullarım
üzerinde senin hakimiyetin yoktur...”56 diyor.
Şeytan: Bu dinin özünü kavramış ve yaratılışının gayesini
çok iyi bilenler üzerinde zerre kadar hakimiyetimiz yok... Bu doğru... Tabii ki
bu da onları kandırmaya çalışmayacağımız anlamına gelmez.
F.B. “Bir beş dakika daha” zarfına yem olmuş
bir çok muttakilerle tanıştım... Nasıl oldu da yem oldular bu zarfına!
Şeytan: Bizler güçsüz varlıklarız... Özellikle de, imanı
güçlü olanlar karşısında gücümüz çok zayıftır...İnsanların gaflet halleri en
güçsüz oldukları zamanlardır... Onların güçsüz oldukları dönemde bizler güçlü
oluruz... Yani bizleri güçlü kılan onların gaflet halleridir...
F.B. İmanımızın derecesinin zayıfladığı dönemlerde attığın
her zarfın etkili ve zarfını geri çevirecek gücümüzün yetersiz olduğunu hatırlıyorum...
Şeytan: Bazen Allah(c.c.) beni insanlara musallat kılar...Eğer
beni o an gönderen Allah (c.c.) ise, kimse elimden kurtulamaz...
F.B. Bana şu ayeti hatırlattın:
“Kim Allah’ın
zikrini umursamazsa ona şeytanı musallat ederiz. O ona dost olur ve yaptıklarını
doğru gösterir.”57
Bana musallat olmandan Allah’a sığınırım...
Peki, namaz kılmak için karar aşamasında olanları nasıl
caydırmaya çalışırsın?
Şeytan: Hangi sebepten dolayı namaz kılmaya karar
verdiklerine bağlı... Eğer dünyevî bir menfaat içinse namazlarına sıkı sıkı sarılmalarını
isteriz... Biliriz ki kılmış oldukları namazın kendilerine hiçbir faydası
olmaz... Tam tersine, şirk bataklığının bulaşarak öteki tarafta bizlere komşu
olur.Zaten bizim de projelerimizde muhatabımıza şirk mikrobunu şırıngalamak
vardır...
F.B. Allah (c.c.)’ın kendisinden niçin namaz kılmasını
istediğini bilenlerin kalplerine nasıl vesvese verirsin?
Şeytan: Onlara işledikleri günahları hatırlatırım...
Farklı kanallardan, devamlı günahlarla namazın birlikte olamayacağını ilham ederek;
“Tüm kötülüklerden arınmadan namazın (kabul) olmaz”
derim.
F.B.
Tabii, gariban nereden bilsin; namazın tüm kötülüklerden arındırdığını; günahsız
insanın olamayacağını...
Bir yandan bağışlanmayı dileyerek günahları azaltmak, diğer
yandan namazı aksatmamaya çalışmak lazımdır.
Namaz kılmaya karar verip de namaza başlayanlar için ne
tür bir engel paketin var?
Şeytan: Namaz esnasında bile olsa vesvese silahını
kullanarak onu bıktırmaya çalışırız...
F.B. Mesela?
Şeytan: Namaz esnasında işlediği kötülükleri zihninde
canlandırarak;
“Eğer sen Allah için sevgili bir kul olsaydın, aklına bu
tür kötülükler gelmezdi...Eğer namazın kabul olsaydı, namazda saygı ve korkudan
titrer ve Allah için ağlayarak, namazını uzun tutardın...Demek ki namaz için
henüz hazır değilmişsin... Sen kim, namaz kılmak kim?!” diyerek onu namazdan soğutmaya
çalışırız...
F.B. İnanıyorum ki muhatabın şunları mırıldanacak:
“Demek ki namaza hazır değilmişim... İnanıyorum ki, namaz
esnasında başkalarının aklına bu tür kötülükler gelmiyordur... Kıldığım namazı
ben beğenmiyorum Allah nasıl kabul edecek!”
“Ah zavallı şeytanzedeler!.. Bir bilseler ki tüm insanların
akıllarına bu tür şeyler geliyor ve bu çok normal...
Yine ah, bir bilseler ki bu tür vesveseler şeytandandır
ve kurtuluş reçeteleri de var...
Şeytan: Her zaman işlemiş olduğu günahları hatırlatmayız.
Bazen “Abdest alırken ayağını yıkamış mıydın?” Yarın ödeme günün, gerekli hazırlıkları
yaptın mı? “Şu şu konularda sorular çıkabilir!” gibi vesveselerle ve menfaatine
olan şeyleri ona hatırlatarak kılmış olduğu namazın içini boşaltmaya çalışırız...58
F.B. Namazları ruhsuz kılınmasıyla eline ne geçiyor?
Şeytan: Bizim vesvese ve ilhamlarımızın tamamı ya ayetin
zıddıdır, ya hadisin...
Allah (c.c.) demiyor mu:
“Onlar ki, namazlarında
huşu içindedirler”59
“...Namazı da dosdoğru
kıl.Çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor...”60
Bizler vesveselerle, kılınan namazların içini boşaltmaya
çalışırız. Sonuçta muhatabımız “ihsan” seviyesini yakalayamayacağı için ne
namazından huşu duyar, ne de kılmış olduğu namaz onu kötülükten alıkor!
Şunu bilmelisin ki bizler çok önceleri Allah’a:
“Senin dosdoğru
yolunda oturacağım. Çoğunu şükredici olarak göremeyeceksin.” demiştik.
Namazlarında huşu duymamalarıyla elimize çok şey
geçiyor... Bugün namazından huşu duymayan kişi, yarın kıldığı namazı beğenmeyecek,
diğer günlerde de namazları teklemeye, azalmaya başlayacak...
F.B. Hangi namaz sizi pek rahatsız etmez?
Şeytan: İçinde secde olan her eylemden nefret ederiz.
Haliyle kılınan her namazdan rahatsızlık duyarız.
Bizlerin vesveseleri sonucu, davetçilerin nasihatleri ile
vesveselerimiz arasında git-gel yapanların:
Bayram, cuma ve teravih namazlarından çok da rahatsızlık
duymayız.
F.B. Nasıl olsa (cuma dışında) bayram ve teravih namazları,
kişiden sorulmayacak ve yılda bir kılınan namaz... Çabuk unutulur... Günahlara
etki gücü azdır... Allah muhafazaya beş vakit namaz kılmış olsalar! İşte o
zaman, inanıyorum ki, sen çıldırırsın.
Şeytan: Keşke namazlarda “secde” olmasaydı!
F.B. Namazlardaki kıyamlar, rükûlar, okunan ayetler seni
rahatsız etmiyor mu?
Şeytan: Rahatsız etmez olur mu?
Allah’ın rızasını kazandıran her amel bizi kızdırır.Hatta
bir müslümanın diğer bir müslümana tebessümünü bile istemeyiz...61
F.B. Allah ona ecir verdiği için mi?
Şeytan: Sağınızdaki meleğin kalemini harekete geçiren her
eylemden rahatsızlık duyarız...
F.B. Namaz kılmayanları buna nasıl ikna edersin?
Şeytan: Konuşmamın başında da dediğim gibi, Allah kalp
temizliğine bakar’... Namazın zor bir eylem olduğunu, Arapça bilmelerinin
gerektiğini, uzun uzun sûrelerin ve birçok şartlarının olduğunu, zamanın beşe
bölündüğünü, anlamını bilmeden ayetleri okumanın hiçbir faydasının olmadığını
kulaklarına fısıldayarak onları namazdan soğutmaya çalışırız...
Ne zaman ki davetçiler onlara namazın gerekliliğinden
bahsederler, hemen yapmış oldukları hayır işlerini hatırlatarak:
“Kardeşim, namaz kılmıyorsun; ama birçok namaz kılanlardan
daha çok hayır ameller (okul, çeşme yaptırma, yoksul çocukları himaye etme,
bedava sünnet ettirmeler düzenleme vs.) işliyorsun, deriz.
Hele de namaz kılan bir müslüman açıktan günah işlemeye
görsün!.. Muhatabımıza:
“Filan da namaz kılıyor ama onun yaptıklarını bir bilsen!
diyerek namazın o kadar da önemli olmadığı mesajını vermiş oluruz...
F.B. Peygamberler de dahil her insan günah işlemeye
meyilli yaratılmışlardır.62 İnsan günah işler... Bu, insanın zayıf ve cahil olduğunun ispatıdır...Önemli
olan, işlenen günahın hemen akabinde tevbe ederek Allah’tan bağışlanma
dilemektir.
Namazın
zor bir eylem olduğunu zannedenlere derim ki:
Kur’an’dan hiçbir ayet bilmeseniz de, ruku ve secde de
nelerin okunduğunu bilmeseniz de (öğrenme aşamasına kadar) imamı taklit ederek
namazınızı kılabilirsiniz.
Namaz için sanıldığı gibi ille de arapça bilinmesi
gerekmez... Ama öğrenilmesinde de çok faydalar vardır.63
Sohbetimize akıcılık kazandırmak için konumuzun akışını
biraz değiştirelim, sonra tekrar kaldığımız yerden devam ederiz...
Şeytan: Hiçbir sakıncası yok...
F.B. Diyorum ki, insanların birçoğu seni gereği gibi tanımıyor.Seni
en iyi tanıyan ve tanıtan Rabbimizin ayetleri ışığında seni tanıtalım...
Önce senin karakterini bir öğrenelim; daha sonra da senin
vesveselerini ve alınacak önlemlere göz atalım.
ŞEYTANIN KARAKTERİ
Şeytan yalancıdır
F.B. Sen yalancısın!..
Şeytan: Onu da nereden çıkardın?
F.B. Âdem (a.s.)’ı cennetten çıkarmak için yalana baş
vurarak:
“Rabbiniz size bu ağacı
sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.”64 demedin mi?
Şeytan: ?
F.B. Yalancılık senin ve dostların olan insanların ortak
karakteri... Ne zaman yalan vakasıyla karşılaşsam aklıma hep sen gelirsin.İnanıyorum
ki herhangi bir olayda sıkışan her insanın kulağına;
“Ben yapmadım, ben görmedim, bilmiyorum, deyip işin
içinden sıyrıl” diye fısıldıyorsundur...
Tabii muhatabın da o sıkıntıdan kurtulmak için yalana başvurur...
Belki söyleyeceği yalanla dünyadaki sıkıntıdan o an kurtulur...Ya diğer taraf?
Orada da yalan söyleyebilecek mi?
Dünyadaki sıkıntı en fazla öldürür... Ya cehennem ateşi!..
Ne öldürür, ne de bayıltır...Muhatabını sürekli haşlar durur...
Şeytan: Sence insanlar sıkıştıkları zaman neden yalana baş
vurarak bana benzemeye çalışırlar?
F.B. Bana öyle geliyor ki, bunlar dünyadaki sıkıntıyla
ahiretteki sıkıntıyı karıştırıyorlar... Ve hâliyle de kısa vadeli düşünerek,
günü kurtarmaya çalışıyorlar...
Şeytan: Bizler insanlara yalancılık mikrobunu aşılayarak şahsiyetleriyle
oynarız... Artık hiç kimsenin güvenini kazanamayarak ortalıkta deli danalar
gibi dolaşır dururlar...
2) Şeytanın insanlar üzerinde yaptırım
gücü
yoktur
F.B. Bak Allah (c.c.) senin için ne diyor;
“Şüphesiz kullarım
üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.”65
Şeytan: Aslında benim hiçbir insan üzerinde maddî bir
hakimiyetim yoktur.Sadece kandırmak ve saptırmak için zarf atar, kenara
çekilirim.İmanı zayıf olanların tamamına yakını zarfı gönderenin adını bile
okumadan açarlar...
F.B. İnananlar ise;
“...Şeytandan bir
vesvese geldiğinde iyice düşünürler.Bakarsın ki onlar görüp bilmişler bile.”66
Şeytan: Bizler inanan ve inanmayan herkese vesveseler
veririz.Tabii ki en etkili vesveselerimizi ve zamanımızın büyük bir bölümünü
(hatta tamamını) inananlar için harcarız... Sürekli vesveseler vererek, yapmış
oldukları amellerden soğutmaya çalışırız.
Bizleri iyi tanıyan ve Allah(c.c.) ile arası iyi olanlar
vesveselerin bizden geldiğini ve vesveselerimize kulak verdiklerinde başlarına
nelerin geleceklerini çok iyi bildikleri için bizlerin şerrinden Allah’a sığınırlar...67
F.B. Senin maddî yaptırım gücünün olmadığına inanıyorum.
Eğer maddî gücün olsaydı, ne bu kitabın yazılmasına izin verirdin ne de basılmasına...
Ama şuna da inanmıyor değilim:
Seni rahatsız eden amellerin yapılmaması için,
insanlardan dostlarını devreye koyarak bir nevi gücünü göstermeye çalışırsın...
Şeytan: Mesela?
F.B. Kapanmak isteyip de anne-babası tarafından engellemeye
çalışılan nice bacının feryatlarını az işitmedik değil...
Ya da çocuklarının namaz kılmasını istemeyip engel olmaya
çalışan anne-babalar...
Resmen kendi elleriyle çocuklarını ateşe atmak
istiyorlar... İşin daha garibi, yaptıklarının da doğru olduğunu zannediyorlar...
Ah bir bilseler, o an şeytanın askeri olduklarını...
Kesinlikle inanıyorum ki, vesveselerinin yetersiz olduğu
anda yandaşlarını (özellikle de yakın dostları olan kâfirleri) devreye koyarak,
muhatabını madden yıkmaya çalışıyorsun... Yanılıyor muyum yoksa?
Şeytan: Elbette askerlerimi yormak istemem... Ama gücümün
tükendiği yerde askerlerimi devreye sokmam da gayet normal...
F.B. Manevî ve maddî baskı kurduğunu görsel olarak
anlatacağım, ki daha net anlaşılsın.
Şeytan: Görelim bakalım...
F.B. Yanılıyor muyum?
Şeytan: Beni iyi tanımışsın!
F.B. Maddî ve manevî baskı altındaki bacılar; bu tür saldırı
cümlelerini sarfeden annelerinin arkasında seni gördükleri ve anne baba ve diğerlerinin
‘o an’ senin fiilî askerlerin olduğunu hissettikleri anda senin büyünün
bozulacağına inanıyorum...
Senin vesveselerini karikatürle anlatmaya çalışırken aklıma
Mus’ab bin Umeyr’in annesi ile olan diyaloğu geldi...
Şimdi bizim bu konuşmalarımızı okuyanların çoğu Mus’ab
bin Umeyr’in hayat hikayesini de okumuş ya da işitmişlerdir... Ama yine de kısa
da olsa anlatmakta fayda olacağına inanıyorum...
Mus’ab bin Umeyr, Annesi ve Şeytan...
Allah’ın huzurundan kovulup yeryüzüne inen şeytan boş
durmamıştır...Ademoğlunun bulunduğu her beldede cirit atarak kitlesini genişleten
şeytan Arabistanın sıcak bölgesi Mekke’de ve Kureyş kabilesindedir.
Davetçilerden mahrum kalmış Kureyş’te tek davetçi
kendisidir... Her şey yolundayken merhamet edenlerin en merhametlisi insanlara
acır ve bir uyarıcı göndererek şeytanın işini zora sokar... Bu uyarıcı,
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’dir...
Doğruları, yaşantısıyla anlatan büyük uyarıcının
nasihatlerine kulak veren herkes, büyük dine (İslâm’a) kaydını yapar... İşi
zora giren şeytan boş durmaz ve sürekli kalpleri vesveselerle yoklayarak transferleri
durdurmak ister...
Şeytanın Kureyş malikanesinde yetişen Musa (a.s.) misali
bir genç vardır: Mus’ab bin Umeyr.
İnsanları
cennete davet eden büyük önderin ilahî ikazları, gencimizin zihninde bazı inkılap
hazırlıklarına yol açar...
Tabii ki şeytan boş durmayıp en güvendiği aileden;
ileride kendisi üzerinde büyük yatırımlar düşündüğü gencin kopmasını!
istemez...
Zihninde düşünceler arasında bocalayan Mus’ab bin
Umeyr’in gözlerinde şu tablo canlanır.
Cehennem
Cennet
Şeytan ve dostla-
İlahi İkaz
rının daveti
Vesvese silahını ateşleyen şeytan, Mus’ab bin Umeyr’in kulağına:
“Bu beldenin ileri gelenlerindensin... Zenginsin, yakışıklısın...
Dilediğini emrine alır büyük keyif sürersin... Gözle görünen nimetleri bırakıp
da büyük bir soya mensup olmayan şu yetimin (Peygamberin) sözlerini mi
dinleyeceksin? Aklına şaştım doğrusu!”
Şeytanın bu keskin vesveseler Mus’ab bin Umeyr’in inadı
(imanını) karşısında körelip etkisiz kalır...
Vesveselerin para etmediği zamanlarda en iyi silah
sevenleriyle vurmaktır!
Nitekim şeytan da Mus’ab bin Umeyr’in annesini kurşun
olarak seçip namluya sürer...
Önce annesini öfkeyle doldurur:
Mus’ab bin Umeyr’in annesi Hunnas binti Malik’e:
“Senin
oğlunun; senin geleneklerine, yaşantına ve büyük dinine(!) düşman olan dini (İslâm)
seçtiğini biliyor musun?
Bir evladın annesine düşman olacağını düşünebiliyor
musun? Buna engel olmazsan, şanın ve şöhretin ayaklar altına alınır...
Eğer
engel olmazsan koynunda beslediğin yılan seni ısırır... Çünkü o artık senin ve
kavminin en büyük düşmanı...”
Hunnas binti Malik de: şeytanın gazına gelerek, saf değiştiren
oğluna;
“Oğlum sana ne oldu?” der...
Bildiklerini yaşayanlara, bilmediklerini öğreten Allah’û
Teâlâ; Mus’ab bin Umeyr’e, annesinin şaşkınlık ve öfke kokan bu cümlenin şeytan
çıkışlı olduğunu öğretir...
Muhtemelen şöyle bir tablo vuku bulur:
Mus’ab bin Umeyr’in hayat hikâyesini ve senin Ona ne tür
tuzaklar kurduğunu nasıl anlamışım?
Şeytan: Beni kızdıracak şekilde!
F.B. İnşallah...
Şeytan: Sence neden Mus’abın annesini silah olarak
kullandım?
F.B. İnsana gelecek en son olan kötülük anne-babadan
geleceği için anne ve babaların sözleri çocukları üzerinde çok etkili olur...
Hatta şöyle derler:
“Hiçbir anne-baba evladının kötülüğünü istemez.”
Eğer sen Mus’ab bin Umeyr’in kabilesinin tamamını devreye
soksaydın anne babasının etkisi kadar faydası olmazdı...
Hiçbir insan annesinin üzülmesini istemez... Eğer Mus’ab’ın
imanında en ufak bir şüphe ya da boşluk olsaydı annesini kullanarak onu
vurabilirdin...
Ama maalesef günümüzde İslâm’a aday olan ya da kaydını
yaptıranların büyük bir çoğu anne-baba ve akraba silahıyla vuruluyor!
Ya namazlarını aksatıyorlar ya da baş örtülerini... İnşallah
onlarda Mus’ab bin Umeyr gibi, onların arkalarında gizlenen seni görürler de
senin ve onların şerlerinden Allah’a sığınırlar...
` ` `
3. Şeytan Kötü Bir Arkadaştır
F.B. Bak Allah(c.c.) senin için ne diyor:
“...Şeytan bir
kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o”68
İkimizin yaratıcısı, seninle arkadaşlık yapmamı
istemiyor!.. Senin için pek hoş şeyler söylemiyor!.. Senin için;
“O kötü...” diyor!
Allah (c.c.) neden senin hakkında böyle diyor?
Şeytan: Onu bana değil Allah’a (c.c.) sor!
F.B. Cevaplamış olsaydın bile yine Kur’an ve sünnete
soracaktım...Sadece bir de senden dinleyeyim diye sordum...
Şeytan: Sen yine de Allah’a (c.c.) sor...
F.B. Ben de önce Allah’a sordum:
“Allah’ım!Şeytan için neden:
‘...O kötü bir arkadaştır...’ diyorsun?”
Yarattığı tüm canlı ve cansızları günün her saniyesinde
gören, işiten ve tüm hücrelerine sahip olan Allah(c.c.) sorumu işitti ve
sorumun cevabını Kitabında Bakara sûresinin 169. ayetiyle cevapladı:
Çünkü şeytan size;
“Kötülüğü, hayasızlığı
ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”
Allah’ım! Sana hamdolsun ki büyük düşmanımızın (şeytanın)
hangi yollardan zarflar atacağını bizlere bildirdin...Sen bildirmeseydin,
bizler ne şeytanın varlığından haberdar olurduk, ne de şeytanın amacından...
Sen kullarına karşı ne kadar da merhametlisin!..
Tekrar şeytana dönüp:
Kötülüğü ve hayasızlığı nasıl vesvese ettiğini az çok
biliyoruz...
Peki, Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri nasıl
söyletiyorsun?
Şeytan: Bu soruyu bazı gerçekler ışığında cevaplamak lâzım.
Yoksa vereceğim cevap hem yetersiz kalır hem de anlaşılmaz.
F.B. Gerçi senin ağzından gerçekler çıkmaz ama...
Şeytan: Çıkmaz tabii... Çünkü ben sizin apaçık düşmanınızım...
(Kur’an ve sünnet ışığında bazı gerçekleri şeytanın ağzından aktarıyoruz.)
Allah (c.c.) siz insanları dünyada yaşamaya uyumlu yaratırken
fıtratlarınıza bazı şeyleri de programlamıştır:
Hayatı tehlikeye atmama iç güdüsü.
Büyük bir güç karşısında boyun eğme
dürtüsü.
Doğruyu yanlıştan ayırdedebilecek akıl
yeteneği.
Allahu Teâlâ; takdiri gereği insanları yaratarak kendi
hâllerine bıraktı... Ardından, sadece vermiş olduğu akıl melekesiyle kendisi ve
dini tanınamayacak, insanların daha iyi anlayıp, doğruları kavrayabilmeleri
amacıyle içlerinden bir uyarıcı seçti. Onunla, sadece ve sadece kendisine boyun
eğmelerini istedi...
Ve Allahu Teâlâ, razı olduğu hukuk düzenini ve yine razı
olduğu fert yaşam modelini peygamberleri ve davetçileri vasıtasıyla insanlara
ulaştırdı...
Kullarından yapmalarını istediği ve istemediği tüm her şeyi
Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerle bildirerek kurtuluş reçetesi hazırladı...
Dünyanın en zeki insanı da olunsa Kur’an ve sünnete
müracaat edilmeden Allah’ın, kullarından beklentilerini öğrenmek imkansızdır.
Şeytan: Kur’an ve hadislere bakmadan ne benim varlığımdan
haberiniz olurdu ne de tuzaklarımdan...
İnsanların kanlı irin ve kaynar sudan başka içeceği olmayan
cehennemde ebediyen kalıp beraberce yanmalarını isteyen biz şeytanlar, insanların
sadece akılları ve mantıklarıyle hareket etmelerini isteriz...
F.B. Ben, Kur’an ve sünneti biraz inceledim ve şu kanıya
vardım:
Allah’ın tüm helalleri ve haramları kesinlikle insan fıtratına,
aklına ve mantığına uygundur... Buna ne diyeceksin?
Şeytan: Allah’a; tüm hücreleriyle iman edip teslim
olanlar hakkında dediğin doğrudur...
Fakat biz, insanlardan, Allah’ın her emir ve yasağını akıl
ölçülerine vurmalarını ve mantıklarının taleplerini dikkate almalarını
isteriz...
F.B. Araştırmadan, bilmeden konuşmalarını ve zanlarıyla
hareket etmelerini mi istersiniz sen ve dostların?
Şeytan: Tam üstüne bastın!
F.B. Muhataplarını bu tuzağından kurtarmak için Allah’ın
(c.c.) bazı hatırlatmalarını sıralayacağım.
İnsanların bilgileri oldukça sınırlıdır
İnsanlara ilmin az verilmesi, yapacağı hata oranının çok
yüksek olduğunu gösterir.
Kullarına karşı çok şefkatli olan Allahu Teâlâ hem şeytanın
saldırı mantığını hem de saldırıdan kurtulma yollarını öğretmiştir:
“... Hakkında bilgin
olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan
sorumludur.”69
“İnsanlardan kimi
var ki ne bilgisi, ne yol göstereni ve ne de aydınlatıcı bir kitabı olmadan
Allah hakkında tartışır (durur).”70
Bilmediğimiz bir konuyla karşılaşırsak ne yapmamız
gerekir? sorusunu soracağımızı bilen Rabbimiz çok önceden hayat kitabımızda
cevabını bildirmiş:
“... Eğer
bilmiyorsanız zikir ehline sorun.”71
Dikkat edersek, bilmediğiniz bir konuyla karşılaştığınızda
akıl ve mantığınızla hareket edin demiyor!
Şeytan: “Akılcılık” rozetini takan her insan tuzağımıza
yem olmuş bir avdır.
F.B. Farkındayım!Ve bana öyle geliyor ki, Allah’ın
helâllerini haram, haramlarını da helâl görebilen tüm beşerî sistemlerin en
büyük kurucusu sensin...
Şeytan: Yani!..
F.B. Akılcılık dedin de aklıma geldi. Sahi, bu akılcıların:
“Sadece Kur’an bize
yeter.” diyerek sahih hadisleri
kenara atmalarına nasıl vesile oldun?
Şeytan: Bizler, önce elimizdeki zehire uygun (tesirini
çarçabuk gösterecek) hastalar ararız.
F.B. Ne gibi hastalar?
Şeytan: Dünyayı seven ve zekâsına güvenen...
F.B. Bu vasıflı insanlar akılcı mı oluyorlar?
Şeytan: Hem de nasıl!
F.B. Peki, nasıl şırıngalıyorsun akılcılık zehrini?
Şeytan: Dünya ve ahiret iki zıt kutup olduğu için hangi
tarafa yönelirsen diğerinden uzaklaşmış olursun... Ve haliyle dünyayı seven,
ister istemez ahiret hazırlığından uzaklaşır...
Bizler de muhatabımızın gönül içinde dünya zevklerini
tatması için suçlarına kılıf ayarlayarak:
“Hadislere uyduruk sözler karıştığı için hangi birini
delil olarak alıp, pratiğini yapacaksın?
Bugün kaynak gösterilen pek çok hadis kitabrının içi
uyduruk sözlerle dolu!
Ama Kur’an’ın ne bir harfine dokunulmuş ne de
harekesine... İşte o yüzden sadece Kur’an’da olanlar sizi bağlar ve sadece
Kur’anla sorumlusunuz” diyerek rahatlatırız...
Böylece eksik bir din anlayışını aşılamış oluyoruz...
F.B. Peki, Kur’anla amel ediyorlar mı?
Şeytan: İşlerine gelen ayetlerle, evet!
F.B. “Kur’an bize yeter”
diye kandırdığın bir insanla karşılaştım.
Ona;Kur’an; gece namazından72, itikaftan73, yalvararak
dua etmekten74, cihaddan75, zikirden76,
infaktan77, Peygamber’e tabii olmaktan78, dünyanın geçici
süsüne aldanmayarak ahireti tercih etmekten79, davetten80,
tefekkürden81, Allah anıldığı zaman kalplerin titreyeceğinden82
bahsediyor...
Peki hiç gece namazına kalkıyor musun? dedim;
– Hayır, dedi.
– Ramazanın son 10 gününde ittikafa girdiğin oldu mu hiç?
– Hayır.
– Cihad ettin mi?
– Hayır.
– Yalvarıp yakararak, namazlarda ağlayıp dua ettin mi?
– Hayır.
– Allah anıldığı zaman kalbinde bir titreme oldu mu?
– Hayır...
– Hani Kur’an sana yeterdi? dedim...
Sadece sırıttı...
Gerçekten de akılcılık mikrobu taşıyan her hastanın
tedavisinde zorlanmışımdır...
Akılcılık virüsü taşıyan başka bir hastanla olan ikinci
bir anımı anlatarak söyleşimize devam edelim.
Bir gün bir kitabevine uğradım.Kitapçı ile müşteri,
Kur’an ve sünnet konusunu tartışıyorlardı.
Müşteri kitapçıya:
Sadece Kur’an korunarak bugünlere kadar geldi, dedi.
Kitapçı ona:
– Allah’ın, sünneti korumaya gücü mü yoktu?! (Haşa!) Hem
Kur’anın korunduğunu da nereden çıkarıyorsun? deyince müşteri, muhatabını mat
etmek için:
“Onu (zikri) biz
indirdik ve biz koruyacağız.”83 ayetini okuyarak:
– Bu ayete ne diyeceksin? dedi...
– Kitapçı:
Ayette geçen ‘zikrin’ Kur’an olduğunu84 nereden çıkarıyorsun...Ya da okuduğun cümlenin ayet olduğuna
bir delilin var mı? O cümleyi sahabiler ya da sonraki nesilden herhangi
birilerinin yazmadığı ne malum? deyince, müşteri büyük bir öfkeyle:
“Seninle tartışılmaz kardeşim” deyip çıktı...
Aslında bu tür hastalara ‘akılcı’ demek istemiyorum.
Bunlara başka bir isim bulmak lâzım...
Şeytan: Peki, sence bu tür hastalarım neden Peygamber’i
örnek almak istemiyorlar?
F.B. Sorduğun sorunun bir benzerini Rabbime şöyle sordum:
Allah’ım!Sen, “Peygamber’i örnek alın” diyorsun... Peki,
hangi vasıflı kulların Peygamber’i örnek alır?
Allah böyle bir sorunun 1400 küsür sene sonra bile
sorulacağını bildiği için bu sorunun cevabını kitabına almış. Okuyoruz:
“Allah’ı çokça
zikreden ve ahireti umanlar için Peygamberlerde güzel örnekler vardır.”85
Sorunuzun cevabı ne kadar da açık... Öyle değil mi?
Şeytan: ?
F.B. Bu ayet üzerinde tefekkür edince şu misal aklıma
geldi:
“Herhangi bir beldenin belediye başkanı radyodan tüm
halka hitaben:
“Her kim belediyemize gelip kimliğini gösterirse, ona
500.000 TL. vereceğiz” dese, sence bu duyuruyu kim dikkate alır?
Şeytan: İki tür insan dikkate alır:
1. Çok muhtaç insan,
2.Belediye binasının önünden geçerken ilana kulak veren
herhangi bir insan...
F.B. Tüm esnaflara deseydim ki:
“Neden ilana kulak vermediniz?”Ne derlerdi bana?
Şeytan: “İlanı işittik; fakat 500.000 lira için dükkanı
kapatıp gitmeye değmez.” derlerdi.
F.B. İşte bu örnek misali, Allahu Teâlâ’da tüm insanlara,
Peygamber’ine uymalarını; aksi takdirde gereği gibi kulluğun yapılamayacağından
cehenneme atacağını ilan etmesine rağmen sadece iki vasıf sahibi müslümanların
Peygamberi örnek alabileceğini söylüyor:
a) Allah’ı çokça
zikreden
b) Ahireti
umanlar...
Bu anlattıklarımı iki başlık altında inceleyebiliriz:
Aklını Kur’an ve sünnete dayandıranlar
Akılcı olanlar
•
Yatırımı Ahirete yönelik yaparlar. •
Dünyayı severler
•
Peygamberlerini adım adım izlerler. • Ev
ve iş yeri arasında mekik do-
kuyup rahat yaşamak isterler.
•
Yaşayıp, yaşatmak için okurlar. • Alah’ı
dil ile zikretmeyi sev-
mezler.
•
Cennet arzusu ve cehennem • Onlar için
Peygamber, sadece
korkusuyla hayatlarını tanzim
postacıdır. (Haşa!)
ederler.
•
Her problemi akıllarıyla çözmek
isterler.
•
Ecir avcısıdırlar. • Akıllarına çok
güvenerek ayetle-
ri hadisler ve tefsirler ışığında
incelemezler.
• Kur’anı; tartışmak ve kültürlerini
artırmak için okurlar.
• Mezhep imamlarını ve Alimlerin
görüşlerini takmazlar.
Şeytan: Konuyu değiştirsek mi?
F.B. Zaten tekrar başa dönmek istiyordum:
4. Şeytan insanları korkutmak ister
F.B. Bak, Allahu Teâlâ senin için ne diyor:
“Şeytan sizi
fakirlikle korkutur...”86
İnsanlara hayasızlığı, kötülüğü ve Rabbine karşı bilmeden
konuşmalarını emrettiğin yetmezmiş gibi fakirlikle de mi korkutursun?!
Şeytan: Ben sizin düşmanınızım... Tabii ki her koldan
saldıracağım... Ta ki kulübüme üye yapıncaya kadar...
F.B. Peki, nasıl korkutuyorsun?
Şeytan: Muhatabımız eğer; Allah’ın “Rezzak”’ ismini
yeterince kavrayamamışsa, infak ayetleriyle muhatap olduğu anda:
“Akşama kadar çalış, zar zor 3-5 kuruş biriktir.Çocukların
geleceğini düşünmeyip, kazandığını çarçur et!Ondan sonra da fakir ol ve ona
buna el aç!” diyerek fakirlikle korkuturuz...
Ne zamanki ihtiyaç sahibine acıdı ve elleri yavaş yavaş
(infak için) cebine gitti, derhal ikinci aşamaya geçerek;
“Eğer acırsan, acınacak duruma düşersin” diye korkutarak
yapacağı infak eylemini engellemeye çalışırız.
F.B. Allahu Teâlâ tüm canlıların rızkını üstlenmiş olmasına
rağmen insanoğlu infak edersem fakir düşerim diye korkuyor ha!
Şeytanzedeler için bak Allah(c.c.) ne diyor;
“...Eğer fakirlikten
korkarsanız, Allah dilerse sizi yakında kendi lütfundan zenginleştirir...”87
F.B. Ama maalesef insanların akideleri netleşmediği için
Allah’ın “Rezzak” oluşuna pek güvenemiyorlar...
Oysa bilmiyorlar mı ki, sahip oldukları her şeyi
kendilerine Allah(c.c.) verdi! Maalesef, azalır korkusuyla mal ile imtihanı
kaybediyorlar... Hem de göz göre göre...
Şeytan: Elindeki Kur’an’ın 149. sayfasını açıp 151 nolu
ayete bak bakalım, ne göreceksin?
İlgili sayfa açıldıktan sonra:
“... Yoksulluk endişesinden
dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Çünkü sizin de onların da rızkını biz
veririz...”
F.B. Nasıl becerdin bunu!
Şeytan: Dediğim gibi, Allah ile arası iyi olmayanların
kalbine büyük bir açlık korkusu veririm... Bir de bakmışsın ki, bakamam
korkusuyla çocuklarını öldürmüşler...
Bugün de insanları açlıkla korkutuyoruz... Ya işini
kaybetmemek için dininden taviz verirler ya da ‘bakamam’ korkusuyla evlat
sahibi olmak istemezler...
F.B. Çok büyük bir tuzak bu!!..
Şeytan: Ucu akideye dayandığı için, evet...
F.B. Vallahi senin bu etkili tuzağını boşa çıkarmaya çalışacağım...
Hem de Resulûllah (s.a.v.) ve sahabelerinden misaller vererek hastalarına şifa
bulmaya çalışacağım...
Şeytan: Görelim bakalım.
“Aç Kalırım” Korkusunu Nasıl Yenebiliriz?
Önce şu soruya cevap bulalım:
“Bize rızık kimden geliyor?”
Eğer rızık; aklımızın ve ticarî yeteneğimizin ürünü
olsaydı, zenginlerin tamamının zeki ve yetenekli olmaları gerekirdi... Haliyle
de fakirlerin tamamının geri zekalı ve yeteneksiz olmaları beklenirdi...
Nice zenginlerin iki kelimeyi bile bir araya
getiremeyecek kadar cahil; nice fakirlerin de oldukça zeki ve yetenekli
oldukları toplumun birçok kesiminde görebiliriz...
Peki, rızık kimden geliyor?
Hemen bakıyoruz:
“Yeryüzünde yürüyüp
de rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur...”88
Rızkın Allah’a ait olduğunu, Resûlullah (s.a.v.)
dönemindeki şeytanın insanlardan dostları da söylüyordu:
“De ki: “Size gökten
ve yerden rızık veren kimdir?... İşleri yerli yerince kim yönetiyor?”Hemen
“Allah!” diyeceklerdir...’89
Rızkın Allah’ın elinde olduğunda hemfikiriz zannediyorum.
Şöyle bir soru ortaya atıp düşünelim:
Düne kadar çok zengin olan bir kişinin bugün fakir
olabileceğini; fakirin ise çok kısa bir sürede zengin olabileceğini nasıl izah
edeceğiz?90
Bu sorumuzun cevabı Kur’anda şöyle dile geliyor:
“... Allah, dilediğine
hesapsız rızık verir.”91
“Allah rızkı dilediğine
genişletir, (dilediğine) daraltır...”92
Demek ki bir insanın fakirken zengin olması, zenginken
fakir olması (sebepler her ne olursa olsun)Allah’ın elindedir...
Rızkı93 veren merci, dilerse rızkı kısar dilerse artırır...94 Eğer Allahu Teâlâ bir kuluna fakirlik musibetini dilemişse
tüm dünya tüccarları bir araya gelse onu zengin kılamaz... Yine Allahu Teâlâ
bir kuluna da zenginlik nimetini tattırmayı dilemişse, tüm dünya bir araya
gelse onu fakir yapamaz...
O dilerse artırır, dilerse de azaltır...
a) Allah zengin müslümandan ne bekler?
Zengin müslümanlar kendileriyle birlikte mallarının tamamını
da Allah yolunda harcasalar Allah’ın değerini artıramazlar...İnfak etmeyip
cimrilik de etseler Allah’ın değerini düşüremezler. Çünkü;
“...Kim cimrilik
ederse, o ancak kendisine cimrilik eder. Allah zengindir, sizler ise
fakirsiniz.”95
Peki, Allah zengin müslümanlardan ne bekler?
Bu sorumuzu cevaplamadan önce, Allahu Teâlâ’nın ‘dünya
malına’ bakış açımızın ne olması gerektiğine dair açıklamalarına bakalım.
Allah (c.c.) dünya malını tanıtıyor
a) Mal dünya hayatının süsüdür
“Mal ve oğullar
dünya hayatının süsüdür.Ama baki kalacak olan salih amellerdir.Rabbinin
nezdinde (bunlar) sevapça da hayırlıdır, emelce de hayırlıdır.”96
b) Mal, fitnedir (imtihandır)
“Mallarınız... birer
fitnedir (imtihandır).”97
c) Mallar Allah’a yaklaştırmaz
“Ne mallarınız ne de
evlatlarınız size katımızda bir yakınlık sağlamaz. Ancak inanıp faydalı işler
yapanlar başka.Onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükafat vardır.Ve onlar
saraylarda güven içindedirler.”98
d) Cennet can ve mala karşılıktır
“... Allah,
mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.”99
Evet... Dünya malı ve hayatı birer eğlence ve oyuncak...
Müslümanın ise eğlenceye ve oyuncaklara ayıracak ne zamanı vardır ne de düşkünlüğü...
Çünkü can ve malın karşılığında, hiçbir gözün görmediği ve
hiçbir kulağın işitmediği hayal ötesi cennet var...
Dünya malı karşısında iki seçenek vardır: Mal ya
sahiplenip biriktirilir ya da gözünün yaşına bakılmadan infak edilir...
Şimdi de dünya malını nasıl değerlendirmemiz gerektiğini
inceleyelim.
Allahdünya malını
nasıl değerlendirmemizi ister
a) İnfaksız
olmaz
“... İnanan kullarıma
söyle: Namazı kılsınlar?Ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı bir gün
gelmeden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) gizli ve açık
infak etsinler.”100
“... Sevdiğiniz şeylerden
infak etmedikçe (Allah yolunda harcamadıkça) iyiliğe eremezsiniz.”101
“... Ve sana Allah yolunda ne
vereceklerini (ne infak edeceklerini)soruyorlar.De ki: İhtiyaçtan fazlasını.”102
b) Bollukta ve
darlıkta infak etmeliyiz
“... Onlar ki bollukta
ve darlıkta Allah için harcarlar...”103
“...Eli geniş olan
genişliğine göre nafaka versin.Rızkı kesilmiş bulunan da Allah’ın kendisine
verdiğinden versin...”104
c) Ve infak edenler ödüllendirilir
“... Hayır türünden
her neyi infak ederseniz (mükâfatı) size eksiksiz ödenir. Ve size asla
zulmedilmez.”105
“Allah’ın rızasını
kazanmak ve gönüllerindeki imanı kuvvetlendirmek için mallarını hayra
sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bahçeye benzer ki, üzerine bol
yağmur yağınca iki kat ürün verir. Bol yağmur yağmasa bile en azından bir
çisinti düşer. Allah, yapmakta olduğunuz amellerinizi görür.”106
“Eğer Allah’a içten
gelen bir istekle ödünç verirseniz Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi
bağışlar.Allah çok mükafat verendir, ama ceza vermekte acele etmeyendir.107
Dünya malından infak edip karşılığında cenneti almak
isteyenler varken, biriktirip, ahirette başlarını belaya sokmak isteyenler de
vardır... Bir de mal biriktirenlerin Allah katındaki yerlerine bakalım:
Allah Mal Biriktirenler Hakkında Ne Diyor
“... İşte sizler,
Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; ama içinizden kimisi cimrilik ediyor.
Kim cimrilik ederse, o ancak kendisine cimrilik eder.Allah zengindir, sizler
ise fakirsiniz.”108
“... Ne zaman ki
onlara (Allah) verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler.”109
“... Allah’ın
kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar
ki o, kendileri için hayırlıdır, tersine bu, onlar için pek fenadır. Cimrilik
ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır...”110
F.B. Evet... Bu sıraladığım ayetler sakin bir kafayla düşünüldüğü
zaman, ihtiyaçlarımız dışındaki mallarınızında kimlerin hakkı bulunduğu ve
Allah için verildiği zaman karşılığındaki ödülün verilen maldan kat kat çok
olduğu görülür...
Ama maalesef tüm bunlara rağmen, insanoğlunun dünya malına
olan aşkı hâlâ on sekiz yaşında!
Şeytan: Konuyu biraz dağıttın galiba!
F.B. Yok, hayır! dağıtmadım... Sadece infak anlayışının
ne olması gerektiğine değindim ve senin fakirlikle korkutma virüsüne panzehir
hazırlamaya çalıştım...
Şeytan: Bu sıraladığın ayetlerin tefsir dersini yapan bu
hastalığa yakalanmış nice hastalarım var...
F.B. Bu, senin hâlâ emekli olmadığını gösterir!..
Fakirlikten Korkmamanın Çaresi
— Buraya kadar anlattıklarımızı kısa başlıklar altında
toplayıp karikatürize edelim:
Bu hastalığıın ilacı şudur:
a) Allah’ın
Rezzak olduğuna şeksiz-şüphesiz iman...
b) Dünya malının
boş bir eğlence ve geçici bir hayat olduğuna kesin iman...
c) Allah’ın;
infak edenleri sevdiğini, cimrilik edenleri ise sevmeyip yerdiğini unutmamak...
d) Mallarını
infak edenlerin mükafatlarının büyüklüğünün bilinmesi... Bunlar fakirlik
korkusunun tümden yok olmasını sağlar...
Malı olan (ya da yeterince olmayan) müslüman, ihtiyaç
sahibiyle karşılaştığı (ya da haberi kendisine ulaştığı) zaman infak
ayetlerinin nazil olduğunu hisseder...
Yazacağı infakı yediyüz ile çarparak, vaad edilen
cennetteki derecesinin arttığını (ve haliyle daha da güzelleştiğini) görür...
Tabii ki şeytan boş durmayıp;
“Sen çalış, kazan; o, yesin!” Kendi elinle kendini
fakirleştirmek istiyorsun!” diyerek fakirlikle korkutur...
İnfak ederek fakirleşmeyeceğini bilen cennet aşığı
müslüman, gözünü kırpmadan pamuk ellerini cebine götürür...
İşte iman bu!İşte iman bu!İşte iman bu!
Şeytan: İşimi zora sokuyorsun!
F.B. İşini zora sokmak özel zevklerim arasında...
4) Şeytan, insanı görür ve aldatmaya çalışır
“Ey Ademoğulları!Şeytan,
ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak,
cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları
göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların
dostları kıldık”.111
F.B. Allah’ım! Sen kullarına karşı ne kadar da
merhametlisin!En büyük düşmanımızın boş durmayıp bizleri kandırmak istediğini
sürekli hatırlatıyorsun...
Sen bildirmemiş, hatırlatmamış olsaydın, saldırıların
nereden, nasıl ve ne zaman geleceğini bilemezdik...Ve dolayısıyla şeytandan
gelen tüm şer oklarına hedef olup cehenneme yuvarlanırdık...
Sen ne güzel dostsun Allah’ım! Ve sen hep dostlarının
iyiliğini istersin... Sen iyilerin en iyisisin Allah’ım!..
Şeytan: Niçin dua ettin?
F.B. Düşmanımızın uyumadığını ve her an yeni saldırılar
planladığını hatırlattığı için...
Şeytan: Dua için göklere kalkan her el, bizlerin sırtına
vurulan kamçı gibidir âdeta...İnsanların dua yoluyla Allah (c.c.)’la irtibatlarını
(dostluklarını) kuvvetlendirmeleri bizleri çok rahatsız ediyor...
F.B. Niye rahatsız oluyorsun ki? Görünürde dua çok da
büyük bir amel gibi gözükmüyor!
Şeytan: İyi bir atlet, koşuda birinci olmak için çok
idman yapmak zorundadır... Antreman yapan, doping için hap kullanandan daha çok
çalışıp yorulur... Ama o hep onu koşuda birinci kılabiliyor...
Bu misalle şunu anlatmaya çalıştım;
‘Dua ile dostluğunu pekiştiren insanların imanları artar
ve artan iman da salih amellere yansır... Ve doğal olarak, artan iman karşısında
bizlerin güçleri zayıflar...
İşte bu yüzden Allah’a yapılan dua razı olmadığımız
amellerdendir.
F.B. Senin şerrinden Allah’a sığınırım...
İnsanları niçin aldatmak istediğini biliyoruz... Aldatmak
için ne tür projeler hazırladığını da az çok biliyoruz... Ama gözden kaçırdığımız
noktalar olabilir diye, insanları nasıl aldattığını senin ağzından dinlemek
istiyoruz...
Şeytan: Öncelikle şunu iyi bilinki bizler siz insanları
sevmiyoruz... Ve sizlerin en büyük düşmanlarınızız...Söyleşimizin başlarında da
dediğim gibi, Allah(c.c.) ile arası iyi olmayan, bizleri gereği gibi tanımayan
ve dünyayı çok seven insanları kandırmamız çok kolay...
Hatta siz insanlardan olan dostlarımız, şeytanlıkta
bizleri bile solladılar...Onların şerlerinden Allah’a sığınırım!
F.B. Tamam da insanları nasıl aldatıyorsun?
Şeytan: İnsanları nasıl aldattığımı maddeler halinde sıralayayım;
Şeytan İnsanları Nelerle Aldatır?
•
Riyaya düşürerek. • Yaldızlı sözlerle.
•
Allah’ın varlığına ilişkin şüphe sorularını • Vesveselerle.
kalbe ilham ilham ederek.
• Fakirlikle korkutarak.
•
Gurur ve kibire sürükleyerek. • İsrafa alıştırarak.
•
Yapılan küçük amelleri gözle- • Kuruntuya düşürerek.
lerinde büyüterek.
•
Ümitsizliğe sürükleyerek.
Şeytan: İstersen tüm maddeleri açıklayabilirim!
F.B. Gerek yok... Bizi şu an dinleyenler, okuyanlar az
çok anlamışlardır zannediyorum...
Yapmış olduğun itiraflardan sonra aklıma şu sahne geldi:
(Şeytan hemen devreye girer:)
Şeytan: Neden şekillerle anlatma ihtiyacı hissediyorsun?
F.B. Görsel anlatım hem daha etkili hem de konunun çok
rahat bir şekilde kavranıp, hafızalarda yer etmesini sağlıyor.
Şeytan: İşini biliyorsun!
Allah’ın
razı olduğu ameller
Şeytanın razı olduğu ameller
Her
konuda Kur’an ve Sünnete Nefsin
tüm isteklerini yerine
müracaat
etmek. getirmek.
Yakinî
bir Allah inancı. Ölümü ve sonrasını düşünme-
mek.
Allah’
sürekli zikretmek. Egoistlik,
bencillik.
Ölümü
çokça düşünüp Kişiliksizlik, karaktersizlik.
ahirete
yatırım yapmak.
Söyleşimizin sonlarına geliyoruz.
Şeytan: Bak, bu habere çok sevindim!
F.B. Söyleşimizi bitirdik demedim. Seni sevindiren bir
durumda ben üzülürüm.
Şu an hem ben üzülmek istemiyorum, hem de senin
sevincinin kursağında kalmasını istiyorum...
(Ve sorular arka arkaya gelir:)
Canlarını ve mallarını Allah (c.c.) yolunda infak etmek
(cihad) isteyen sahabîleri nasıl kandırdın?
Şeytan: Keşke sahabelerden sormasaydın!
F.B. Neden?
Şeytan: Çünkü onları kandırmak çok zordu... Pek başarılı
olduk diyemem...Daha çok, onların iman, takva ve cesaretlerini örnek almak
isteyen okuyucuların, dinleyicilerin olabileceğinden korktuğum için keşke
sormasaydın dedim...
F.B. Daha etkili olması için, tarihten bir isim vererek,
konuşmanı istiyorum...
Şeytan: Mesela kim?
F.B. Çok iyi tanıdığın bir isim:
Talha (r.a.):
Şeytan: Şu deniz yolculuğunda şehid olanTalha mı?
F.B. Evet... İstersen önce onun kısa bir hayat hikayesini
anlatayım, sonra da zaman zaman devreye girer attığın zarflardan bahsedersin...
Hz.Talha (r.a.)’nın Şeytanla Mücadelesi
İslâm davetçilerinin olmadığı beldelerin tek davetçisi
olan şeytan, çöl sıcağına aldırmayarak her insanla tek tek ilgilenir... Muhatap
olduğu isimler listesinde Talha (r.a.)’ın da adı yazılıdır...
Şirk, hayasızlık, hırsızlık, zina, dedikodu, haksız yere
adam öldürme ve putlara tapma gibi günahların cirit attığı o beldede yaşayan
insanlara acıyan Allahu Teâlâ bir uyarıcı gönderir...
Uyarıcının gelmesiyle, şeytan farklı metotlar geliştirmeye
çalışır...
Allah’ın kullarından tüm beklentileri kulaktan kulağa yayılarak
Talha (r.a.)’ya kadar gelir...
Nefsinin ve Allah’ın isteklerinin kıyasını yaparak
tercihini Allah’ın dininden yana kullanır...
Düne kadar şeytanı kendisine dost seçen Talha (r.a.)
büyük önderin (Peygamberin) attığı her adımı, titizlikle izler...
Resûlullah’ın (s.a.v.)’in hayatında ‘cihad’ ibadeti de
önemli bir yer tutar...Bu ibadette canı ve malı masaya yatırmak vardır...
Gecelerini namaz ve zikirle aydınlatan Talha, cihaddan da tatmak ister...Ve
Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte savaşmak ister... Cihada karar vermek, dünya
ve içindekilerle bir dönem organik bağı koparmak demektir...
Ve Talha’nın gözüne evi, eşi, çocukları gelir...
Şeytan: Talha, cihadı düşündüğü anda ‘cihad’ kavramının içini boşaltmak için:
“Eşinden ve çocuklarından, bu güzelim dünyadan ayrılıp
ölmek istiyorsun, öyle mi?” dedim. Aramızda şu konuşma geçti:
Talha (r.a.): Ölümle şehâdeti karıştırıyorsun!
Şeytan: Allah(c.c.), ya şehâdetini kabul etmezse?
Talha: Kişinin niyetine bağlı... Ve herkes de neyi hangi
niyetle yaptığını bilir...
Cihad nimetinden faydalanmak için kesin kararlı görünen
Talha (r.a.) şeytanın canını sıkar...Şeytan, bu kezTalha’nın (r.a.) eşini
namluya sürerek:
“Bu fitne ortamında
eşini yalnız bırakmak ha?” der.
Talha: “Allah (c.c.), kendisine emanet edilen herşeyi
korur.”
Şeytan: “Eşinin, en yakın arkadaşınla evlenebileceğini düşünüyor
musun?”
Talha: “Bu, onun en doğal hakkı... Hem ben şehid olursam
eşimin ne yaptığnı göremeyeceğim ki!’
Namludaki kadın kurşunu ateşlenmeyince evlatlarını
devreye sokar:
“Şehrin göbeğinde çocukların nasıl babasız büyüyecekler,
onları terketmenle çocuklarına haksızlık yapmış olmuyor musun?!”
Talha: “Beni, eşimi ve çocuklarımı bu kadar çok düşündüğünü
bilmiyordum!.. Hem onlardan sana ne!”
Her ibadetin bir maddî külfeti vardır...Cihad ibadetinin
de külfeti, eş ve çocuklardan bir dönem ayrılmaktır.Karşılığında cennet olan
her amel bana sevimli gelir...Canını satmak isteyenin aklına ne eşi gelir ne de
evladı!..
Şeytanın kurşunları hedefini şaşırmaya devam eder... Gün
gelir cihad hazırlığı başlar ve Talha (r.a.) diğer sahabilerle yola koyulur...
Gücü çok zayıflayan şeytan son saldırılarına başlar:
“Henüz vakit geçmedi, ailene dönmen için son bir fırsatın
daha var...Kendini ve aileni ateşe attığının farkında mısın?” der.
Şeytanın bu vesveseleri karşısında Talha (r.a.)’nın
gözleri önüne ‘A’raf sûresinin 201. ayeti bir ağaç gibi dikilir:
“Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese
geldiğinde iyice düşünürler. Bakarsın ki onlar görüp bilmişler bile.”
F.B. Sonra ne oldu?
Şeytan: Eûzu besmele çekti...
F.B. Yani?
Şeytan: Vesvesenin benden geldiğini anladı ve şerrimden
Allah’a sığındı...
F.B. Senin ve yandaşlarının şerrinden ben de Allah’a sığınırım..
` ` `
F.B. İnsanların akidelerini değiştirmek için olanca
gücünle çalışıp duruyorsun... Madem insanların inançları senin için bu kadar
önemli, o zaman insanların neye, nasıl inanmaları gerektiğini söyle de dileyen
seni dinlesin...
Şeytan: Bana böyle bir davet fırsatı tanıdığın için sana
teşekkür ederim...
F.B. Senden de teşekküründen de Allah’a sığınırım.
Şeytan: Derli toplu olması için başlıklar altında anlatayım.
F.B. Hemen.
ŞEYTANIN RIZASINI KAZANDIRAN
İNANÇLAR
a) Allah inancı
– Allah’ın varlığına inanıp inanmamakta serbestsiniz.Eğer
varlığına inanacaksanız, kabul etmelisiniz ki:
1. Allah(c.c.) göklerin hakimidir... Yerdekilerin yaşam
tarzlarına karışmaz.
2. Bin kere de tevbe etsen hiçbir koşul olmadan bağışlar.
3. İnanç ve ibadetlerden ziyade kalp temizliğine bakar.
4. Allah; varlığına inanan herkesi bağışlar. (Hâşâ)
5. Allah (c.c.) ile beraber patronlarınız da rızık verir.
(haşa)
6. Arada aracı (ölüler ve bazı şeyhler)olmadan dualarınızı
işitmez (Hâşâ).
F.B. Böyle bir Allah inancından Allah’a sığınırım!
Peki, Peygambere iman?
Şeytan:
b) Peygamber inancı
1. Peygamberler Allah’tan aldığı sözleri insanlara ulaştırdılar
ve dünyadan göçtüler.Kim Peygamber’i örnek almak istiyorsa giyim kuşam tarzına
baksın... Sevdiği yemekler ve meyvelere baksın...
F.B. Hayatını hikâye gibi okusun yeter...
Senden ve tanımladığın peygamber inancından âlemlerin
Rabbine sığınırım...
Şeytan:
c) Kur’an İnancı:
1. Kur’an Mekke ve Medine’de nazil olduğu için sadece o
bölgedeki insanları bağlar.
2. Kur’an’a... çöl kanunu da diyebiliriz...
3. Miras ve ceza hukukunu anlatan kalınca bir kitap...
4. Aynı zamanda kabirler diyarının vazgeçilmez bir kitabıdır.
5. Ölülerin değil kırkıncı gününde, onlara her gün okunsa
hiçbir sakıncası yok.
6. Sadece büyük alimler anlar.
7. Çok kutsaldır!Çocukların erişemeyeceği yerlere
konulması çok sevap getirir.
8. Mutlaka Yasin-i Şerif!
F.B. Güllü Yasin olur mu?
9. Bir çok meâl olduğu ve bu yüzden kafaların karışmaması
için meâlinden okunmaması daha uygun olur.
F.B. Ki Allah ile diyalogları kopsun değil mi?
10. Arapçasını öğrenmek ve ezberlenmek hem çok zordur hem
de (namaz) dışında pek faydası yoktur...
F.B. Allah!.. Allah!..
Şeytan:
d) Melek inancı
Meleklerin varlığına ister inanın ister inanmayın...
Niçin vardırlar neler yaparlar önemli değildir.
e) Kaza ve kadere iman
Allah (c.c.) her şeyi önceden yazdığı için, insanlar
kendi kaderlerinde önceden yazılmış olanları yaşarlar.
F.B. Bir insan suç işlediğinde, suçlu Allah (c.c.) olacak
değil mi? (Hâşâ)
Sıkıldığınız zaman deşarj olmak için kadere
küfredebilirsiniz...Ve sürekli kaderden konuşun.
F.B. Şarkılarla, şiirlerle değil mi!
Şeytan:
Yarın Allah’ın huzurunda defteriniz önünüze konduğunda
sol sayfanın kalabalık olduğunu görünce Allah’a:
“Senin yazdığını yaşadık” dersiniz. (Hâşâ!)
F.B. Gerçekten de boş yere kovulmamışsın!
Ahiret ve Hesap Gününe İman
Şeytan:
Ahirete inanarak hayatınızı zehir etmeyin. Unutmayın ki
dünyaya bir defa geliyorsunuz.Bir daha da gelmeyeceksiniz... Bu yüzden insanoğluna
ömürde bir defa gelen hayat fırsatını doyasıya yaşayın.
Öldükten sonra zaten yok olup gideceksiniz...
F.B. Sen değil misin:
“Tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.”
diyen!
Şeytan: ?
F.B. Şuna yüzde yüz inanıyorum ki, insanların birçoğu üç
aşağı beş yukarı seninle aynı akideyi paylaşıyor... Yani akideleri şeytan
akidesi...
Bu söyleşide, sadece atacağın zarfları almayı düşünüyordum...Zehiri
tanımlayıp da panzehir hazırlamamak yanlış olur düşüncesiyle asıl akidenin ne
olması gerektiğini anlatmaya karar verdim... Ki dinleyenler, senin akidenin %
kaçını taşıyorlar görüp, tedavi olsunlar.
Müslümanın Akidesi Nasıl Olmalı
a) Müslümanın
Allah inancı
1.Gözle görülen ve görülmeyen her şeyin yaratıcısı olan
Allahu Teâlâ her şeye hakimdir. Zaten gücü buna yeterlidir.112
“O, kullarının
üzerinde kâhir (egemen) olandır...”
“O, kullarının
üstünde (her türlü tasarrufa) sahiptir. O her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyden
haberdâr olandır.”113
Allahu Teâlâ insanları yaratsın, yedirsin, içirsin, güneşiyle
ısıtsın, mal versin, evlat versin, türlü türlü rızıklarla nimetlendirsin ve
kulları üzerinde de hiçbir hakkı olmasın? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?!
Allahu Teâlâ insanların hem dünyada rahat yaşamaları, hem
de ahirette mutlu olabilmeleri için kanunlar koyar ve insanlara da o kanunlara
uymak düşer... Ve bunda da hiçbir çelişki yok...
2. Dilediği hükmü koyar.
“Şüphesiz Allah dilediği
hükmü kor”.114
Bir şeye hükmetme konusunda hiçbir merciye danışmaz...
dilediği hükmü koyar...Ve koymuş olduğu kanunlarda ne bir mantıksızlık vardır
ne de adam kayırma...
Tüm kanunları tamamen insanoğlunun yararınadır...
3. Rızkın gerçek ve tek sahibidir
“Elde ettiğiniz her
nimet Allah’tandır.”115
“Yeryüzünde hiçbir
canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın”116
Patronun da rızkı Allah’tan, kalfanın da, işçinin de...
Esnafın da rızkı Allah’tan, dükkânına giren müşterilerin
de...
4. Herşeyi görür ve işitir.
İster uzayda bulunulsun ister yerin en dibinde... Allah
kendisine doğru açılan elleri ve yapılan tüm duaları hiçbir aracıya (ölüler ve şeyhler)
ihtiyaç hissetmeden görür ve işitir... Dilerse duaların karşılığını hemen
verir, dilerse bir süre erteler, dilerse karşılığını ahirete saklar...
O kullarını sürekli gözetir...
5. O her an bir iştedir.
“Göklerde ve yerde
bulunan herkes ondan diler. O her gün (her an) bir iştedir.”117
Sanıldığı gibi, Allahu Teâlâ her şeyi yaratmış ve bizleri
ahirette beklemiyor!
O her an her şeyi gözetiyor... Kim acıkmış, kim susamış,
kimin başı derde girmiş, kim cezayı hak etmiş, kim evlat sahibi olmak istemiş,
kim oltasına balık istemiş, hangi ot susamış, hangi böcek acıkmış, kimin doğumu
yaklaşmış, kimin eceli dolmuş... Her şeyi hem en ince ayrıntısına kadar
biliyor, hem de ilmiyle, onlarla beraber.
6. Tüm faydalar
ve zararlar Allah’ın
dilemesiyledir.
“Allah sana bir sıkıntı
dokundursa Allah’tandır. Onu O’ndan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır
dilerse O’nun lütfunu geri çevirecek hiçbir kimse yoktur.O bunu dilediği kullarından
dilediğine eriştirir...”118
“De ki: Hakkınızda
bir fenalık dilerse yahut sizin için bir rahmet murad ederse, sizi Allah’a karşı
kim koruyabilir?..”119
7. Tüm musibetler Allah’ın dilemesiyledir.
“Allah’ın izni olmadıkça
hiçbir musibet gelip çatmaz...”120
` ` `
b. Meleklere iman
Her ne kadar meleklerin varlığına iman etmek
sorumluluktan kurtarsa da mahiyetlerinin bilinmesinde çok büyük faydalar vardır...
Önce melekler bir tanıyalım, sonra da edineceğimiz bilgilerin amellerimize nasıl
yansıyacağını görelim.
a) Meleklerin yaratılışı
Ümmü’l-mü’minin Aişe (r.a.)’dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Melekler nurdan yaratıldı...”121
b)Meleklerin özellikleri
• Rablerini
sürekli zikrederler.
“.. Onun yanında
olanlar, ona ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.Gece
gündüz hiç durmaksızın tesbih ederler.”122
• Meleklerin
kanatları vardır.
“Hamd gökleri ve
yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah’ındır...”123
• Melekler,
Allah’ın izni ile insan kılığına
girebilirler.
“Kitapda Meryem’i de
an! Hani o, kendi ailesinden doğu tarafından bir yere çekilmişti.Sonra onlarla
kendi arasına bir perde germişti.Derken biz ona Ruhumuzu (Cebrail’i)
gönderdik.Ona tam bir insan sûretinde göründü.
(Meryem onu görünce:) “Senden Rahmân’a sığınırım.
Eğer takva sahibi bir kimse isen (bana ilişme)” dedi.
O da dedi ki:“Ben
ancak senin Rabbinin gönderdiği elçisiyim.Sana temiz bir oğul vermeye geldim.”124
• Melekler gaybı
bilmezler.Ancak Allah’ın
dilediğini
bildirdiğini bilirler.
“(Allah) Âdem’e,
isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip:‘Eğer doğru
söyleyenseniz, bunları bana isimleriyle haber verin, dedi.
(Melekler) dediler:
“Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur...”125
• Meleklerin sayıları
Meleklerin sayısını sadece ve sadece Allah bilir.
“Rabbinin ordularını
kendisinden başka (hiç kimse) bilemez.”126
Meleklerin sayılarının bir hayli çok olduğunu şu hadiste
görebiliriz:
Ebu Zer (r.a.)’dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ben, sizin görmediğiniz (gerçekler)i görürüm ve
işitmediğiniz (gerçekler)i işitirim.Gök (âdeta) gıcırdadı ve gıcırdaması da
hakkıdır. (Çünkü) gökte dört parmak yeri yoktur ki, bir melek Allah’a secde
etmek üzere (o yere) alnını koymasın”.127
Allahu Teâlâ bazı meleklerin adlarını, bazılarının da
görevlerini gerek ayetler yoluyla, gerekse hadisler yoluyla bizlere bildirmiştir.
BAZI MELEKLER
1. Cebrail:
Meleklerinen ileri gelenidir. Peygamberlere vahiy
getirmekle sorumludur.
“Şüphe yok ki o, çok
şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür.Büyük bir güç sahibinin, Arş’ın
sahibinin nezdinde yüksek bir mevki sahibi olan elçinin.”128
2. Mikail:
Doğa olayları ile görevlidir. Bu dünyadaki rızıklar, yağmur
ve bitkilerden meydana gelir.Mikail (a.s.)’ın, ilahî emirleri yerine getirme
hususunda ona tabi yardımcıları da vardır.Onlar, Allah’ın dilediği yerlere
rüzgârları ve bulutları sevkederler.129
3.İsrafil:
Bütün ölenlerin yeniden dirilmesi ve mezarlarından çıkmaları
için “sûr”u üflemekle vazifeli
melektir.130
İsrafil (a.s.) sûru iki defa üfleyecektir...Allah’ın izni
ile sûrun ilk üflenişinde bütün insanlar öleceklerdir... İkinci üfleyişte ise,
yeniden dirilip kalkacaklardır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
“Sûr’a üfürülmüştür;
böylece onlar, kabirlerinden (diriltilip) Rab’lerine doğru (dalgalar halinde)
süzülüp giderler”.131
“Çağırıcının
(münadî) yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver.
O gün o çığlığı bir
gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu (dirilip kabirlerinden) çıkış günüdür.”132
4. Azrail (Ölüm Meleği):
İnsanların ruhlarını bedenlerinden ayıran melektir.
“De ki: ‘Size vekil
kılınan ölüm meleği, sizin hayatınıza son verecek, sonra da Rabbinize
döndürülmüş olacaksınız.”133
“Öyleyse melekler, onların
yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?”134
5. Kiramen Katibin:
Her insanın sağında ve solunda bulunup yaptıklarını yazan
meleklerdir.
“Unutmaki sağında ve solunda oturan, yaptıklarını tesbit
eden iki (melek) vardır.
O bir söz söylemeye dursun, mutlak onun yanında görüp
gözetlemeye hazır biri vardır”.135
6. Münker ve Nekir:
Kabirde birtakım sorular soran meleklerdir.
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Ölü -veya sizden biriniz - defnedildiği zaman o’na iki
melek gelir.Birine Münker, diğerine de Nekir denir.
Mütakiben o iki melek sorar:
– Dünyada iken bu adam [Muhammed (a.s.)] hakkında ne demiştin?
Bunun üzerine o(ölmeden önce) söylediği sözleri aynen
söyler:
– O, Allah’ın kulu ve Resûlüdür.Allah’dan başka hak ilah
olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet
ederim! der.
Sonra o iki melek:
– Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk! derler.
Sonra onun kabri, yetmiş arşın kare olarak genişletilir,
aydınlatılır ve sonra kendisine:
– Uyu (istirahat et)! denir.
O da:
– Aileme dönüp onlara da haber vereyim mi? der.
O iki melek:
– Gelin-güvey gibi uyuki onu gelin-güveyi ailesinden
elbet en çok sevdiği kişi uyandırır derler.
O kişi, Allah (c.c.) onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya
kadar rahatça uyur.
Şayet Münafık ise:
– İnsanların (ona peygamber dediklerini işittim ve ben de
aynı şeyi söyledim. Hakikat mıdır? bilmiyorum, diyecektir.
Bunun üzerine o iki melek:
– Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk, derler.
Sonra toprağa:
– Çullan onun üzerine, denilir.
Toprak, onun üzerine çullanır.(Bu çullanma neticesinde)
yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar ve Allah onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya
kadar toprakta devamlı olarak azab içinde kalır”136
7. Hamele-i Arş:
Rabbimizin Arşı’nı taşımakla görevli olan meleklerdir.
“Arşı yüklenmekte
olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rabblerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman
etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler.”137
8. İnsanların
kalbine doğruları ilham eden
melekler:
Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
“İnsanoğluna şeytanın vesvesesi ve meleğin de ilhamı vardır.
Şeytanın vesvesesi kötülükle korkutma ve hakkı (ilhamı) yalanlamaktır.
Meleğin ilhamı ise, hayrı vadetmek ve hakkı doğrulamaktır.Bunu,
her kim (vicdanında) bulursa Allah’tan olduğunu bilsin ve Cenab-ı Allah’a
hamdetsin.
Diğerini bulan da şeytandan Allah’a sığınsın.”138
9. Bir kısım melekler mü’minler için dua
ederler:
“Arşı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar,
Rabblerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret
dilemektedirler:
“Rabbimiz rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın,
tevbe edenlere ve senin yoluna tabii olanlara mağfiret et ve onları cehennem
azabından koru.
Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok ki, onlara (bunu)
vadettin.Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten
sen, üstün ve güçlü olanın, hüküm ve hikmet sahibisin.
Ve onları kötülükten koru. O gün sen, kimi kötülüklerden
korumuşsan, gerçekten ona rahmet etmişsindir. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk
budur”.139
F.B. Bizlerin haberi olmadan bizler adına melekler dua
ediyorlar... Bu Allah’ın bizlere olan merhametinden başka bir şey değil!
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kulların kendisinde sabaha erdiği her bir günde muhakkak
iki melek iner.Bu iki melekten biri:
– Ya Allah, infak ediciye bir bedel ver, diye dua eder.
Diğeri:
– Ya Allah, (malı) tutucu olana (cimri olana) telef ver,
diye beddua eder”140
10. Melekler; namaz kılanlarFatihâyı
bitirince onlarla beraber “amin” derler
Ebû Hüreyre’dan (r.a.):
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Fatiha okuyan kimse, ‘amin’ dediği zaman siz de ‘amin’
deyin.Çünkü melekler de ‘amin’ derler.
Her kimin ‘amin’ demesi, meleklerin ‘amin’ demesine denk
düşerse, geçmiş günahları mağfiret olunur.”141
11.Bazı melekler, her gün sabah ve ikindi
namazlarında mü’minlerle beraber
olurlar:
Ebû Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Birtakım melekler geceleyin, birtakım melekler de
gündüzleyin birbirlerinin ardınca, size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi
namazlarında birleşirler.Sonra içinizde kalmış olan melekler semaya
yükselirler.
Rableri, namaz kılmış kullarının hâllerini iyi bildiği
hâlde yine de o meleklere:
– Kullarımı ne hâlde bıraktınız? diye sorar.
Onlar da:
– Biz, onları namaz kılar hâlde bıraktık ve yanlarına da
namaz kılarken varmıştık, derler.”142
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir kavim, Allah’ın evlerinden bir evde toplanarak
Kitabullah’ı okurlar ve onu aralarında müzâkere ederlerse, üzerlerine sekinet
iner.Allah’ın rahmeti onları kaplar.Melekler de etraflarını kuşatırlar.Allah
onları, kendi nezdindekilere anar”.143
12. Melekler, muvahhid mü’minlere rahmet
okur, ilim
sahipleri için istiğfar ederler.
“O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size
rahmet etmekte, melekler de (size dua etmektedir).O, mü’minleri çok
esirgeyendir.”144
13. Melekler, caminin kapısında bekler ve
gelenleri
yazarlar.
Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor
Resûlullah (s.a.v.):
“Cuma günü olduğu zaman mescidin kapısında melekler
durur, gelenleri öncelik sırasına göre yazarlar.
Erken gelenin örneği, bir deve kurban eden kimse
gibidir.Ondan sonraki, bir sığır kurban eden gibi, ondan sonraki bir koç kurban
eden gibi, ondan sonraki bir tavuk sadaka eden, sonra bir yumurta sadaka eden
gibidir.
İmam, hutbeye çıkınca melekler de defterleri dürüp, zikri
dinlerler.”145
14. Melekler,Allah’ın sevdiklerini sever, buğz
ettiklerine
de buğz ederler.
Ebû Hüreyre (r.a.)’dan.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Allah, bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır
da:
– Ben, filanı seviyorum, onu sen de sev, der.
Ve onu, Cibril de sever. Sonra Cibril semâya seslenerek:
– Gerçekten Allah, filanı seviyor, onu siz de sevin! der.
Artık onu, semâ halkı da sever.Sonra onun için yeryüzüne
kabul konur.
(Allah) bir kula da buğzetti mi, Cibril’i çağırarak.
– Ben, filana buğzediyorum, ona sen de buğzet! der.
Ve Cibril, ona buğzeder.Sonra semâ halkı arasında:
– Allah, filana buğzediyor, ona siz de buğzedin! diye
seslenir.
Onlar da ona buğzederler.Sonra o kul için yeryüzüne buğz
konur.”146
15. Melekler, mü’minleri müjdelerler.
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir adam, başka bir köydeki din kardeşini ziyaret için
yola çıkmış. Bunun üzerine Allah, onun yoluna bir gözcü melek oturtmuş.
Adam, meleğin yanına gelince (melek):
– Nereye gitmek istiyorsun?diye sormuş.
Adam:
– Şu köydeki din kardeşime gidiyorum, cevabını vermiş.
Melek:
– Onun senin üzerinde minnet ettiğin bir nimet mi var?
diye sormuş.
Adam:
– Hayır, şu kadar var ki, ben onu,Allah için seviyorum,
cevabını vermiş.
Melek:
– “O hâlde bil ki
ben, senin o din kardeşini Allah için sevdiğin gibi Allah’ın da seni sevdiğini
bildirmem için Allah’ın sana gönderdiği elçiyim, demiş.”147
16. Meleklerden bazıları her bir iş için inerler.
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Melekler ve ruh,
onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.”148
17. İnsanlarla beraber bulunan koruyucu
melekler
vardır.
Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
“Onun (insanın)
önünde ve arkasında izleyenleri vardır.Onu, Allah’ın emriyle gözetip korumaktadırlar.”149
“O, kulları üzerinde
kahredici (kahhar) olandır.Size koruyucular gönderiyor.”150
“Üzerinde
gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir kimse yoktur.”151
F.B. Meleklerin varlığına körükörüne iman edenle, bu
bilgileri okuyanların imanları farklı olur kanaatindeyim.
Bir melekler topluluğu düşünün ki, bazıları sizler adına
Allah’a dua ediyor, bazıları sizi koruyor.Bazıları kalbinize salih amelleri işlemeniz
için ilhamlar gönderiyor...
` ` `
Gel gelelim hayat kitabımıza imanımızın nasıl olacağına...
Allah’ın Gönderdiği Kitaplara İman
İnsanları yaratıp başıboş bırakmayan Allahu Teâlû
insanların saadeti için aralarından peygamberler seçip, onları kendi sözlerini
içeren kitaplarla desteklemiştir.
Hakka karşı siyah gözlük kullanan insanlar gelen kitapları
zamanla tahrif ettiler...Bu da yetmezmiş gibi kendi peygamberlerini de
öldürdüler...152
Ama Allahu Teâlâ’nın merhamet edenlerin en merhametli
olması, yine tecelli edmiş ve son bir kez insanlara peygamber göndererek, vahiy
yoluyla büyük davetçisini desteklemiştir...
Gelen uyarılar bir kitapta toplanmıştır...İşte bu kitap,
Kur’ân-ı Kerîm’dir...
KUR’ÂN’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?
• Allah’ın bu kitabına hiç bir harfin eklenmediği ve
hiçbir harfinde, çıkarılmadığına inanmaktır.
“O zikri biz
indirdik biz; ve onun koruyucusu da elbette biziz.”153
• Muhatabının diriler olduğuna ve dirilere okutulacağına
inanmak:Şeytanın dediği gibi ölüler kitabı değildir Kur’an...
“... (Ölüleri değil),
diri olanları uyarmak (dirilere okumak) için indirildi.”154
“... Sen ölülere
duyuramazsın.”155
“... Kabirlerde
olanlara işittirecek değilsin.”156
“... İşitseler bile
cevap veremezler.”157
• Kur’ana uyana rahmet edileceğine inanmaktır.
“... Kur’an’a uyun
ki size rahmet edilsin.”158
• Kur’an’ın sadece Araplara değil tüm insanlara
gönderilmiş olduğuna inanmaktır.
“İşte bu, insanlara
bir bildiridir! Onunla uyarılsınlar, O’nun ancak bir tek ilah olduğunu
bilsinler ve akıl sahipleri de iyice öğüt alsınlar diye.”159
• Kur’an’ı boşa çıkaracak hiçbir sözün olamayacağına
inanmaktır.
“... O (Kur’an),
aziz, değerli (eşsiz) bir kitaptır.Ne önünden, ne arkasından onu boşa çıkaracak
(etkisiz kılacak) bir söz gelmez.”160
• Kur’an’ın, inananları karanlıktan aydınlığa çıkaracağına
inanmaktır.
“Allah onunla rızasına
uyanları selâmet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır
ve kendilerini dosdoğru yola iletir.”161
• Kur’an’ın hakkı batıldan ayırdığına inanmaktır.
“Hak ile batılı ayıranı
(Furkan’ı), âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren(Allah) ne yüce, ne
mübarektir.”162
• Kur’an’da hiçbir çelişkinin olmadığına inanmaktır.
“Hâlâ onlar Kur’anı
gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkasından gelseydi, elbette
içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı.”163
F.B. Evet... Sanıldığı gibi Kur’an sadece miras hukuku ve
çöl bedevisini muhatap alan bir kitap değilmiş...
PEYGAMBERLERE İMAN
İnsanların akıllarına güvenmeyen Allahu Teâlâ, muradını
daha iyi anlamaları ve izlerini adım adım takip etmeleri için kendi içlerinden
bir uyarıcı seçmiştir...
“O kendi emri ile
kullarından dilediği kimselere vahy ile melekleri: “Benden başka ilah olmadığını
bildirin, o halde benden korkun.” desinler diye indirir.”164
• Peygamberlerin, insanları uyarmaları için gönderildiğine
inanmak.
“Allah’a itaat edin,
Resûlede itaat edin ve (emirlerine aykırı hareketten) sakının.Eğer yüz
çevirirseniz bilin ki Peygamberimize düşen apaçık tebliğdir.”165
“... (İnsanları) Allah’a
kulluğa ve (Allah’a) itaate davet ederler.”166
“... (İnsanları) doğru
yola çağırırlar.”167
• Peygamber bile olsalar, Allah’ın bildirdikleri dışında
gaybı bilemeyeceklerine inanmak.
“De ki: ... Ben gaybı
da bilmem...”168
• Kendi kafalarına göre hüküm koymayacaklarına inanmak.
“... Ben, ancak bana
vahyolunan (Kur’an)’a uyarım...”169
• Allah’ın sevgisini kazanmak için peygambere uymanın
gerektiğine inanmak.
“De ki: “Allah’ı
seviyorsanız, bana uyun ki Allah’ da sizi sevsin...”170
• Peygamber’in getirdiği tüm hükümlere şeksiz şüphesiz
inanmak.
“... Hayır, Rabbine
andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin
hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça iman etmiş olmazlar.”171
• Peygamberimizin emir ve yasaklarına uymak.
“Peygamber size ne
verirse onu alın, neden sakındırırsa ondan sakının.”172
• Peygamberin sadece Araplara değil, tüm insanlığa
gönderildiğine inanmak.
“Biz seni ancak
âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.”173
• Allah’ın dilemesi dışında Peygamberlerin bile şefaat
edemeyeceklerine inanmak.
“... İzni olmadan
kim şefaat edebilir?..”174
ÂHİRET GÜNÜNE İMAN ETMEK
Sanıldığı gibi ölüm, yok oluş değildir...Ölüm, sadece
öteki âleme geçiş vizesidir.
Geçici ve imtihan yeri olarak yaratılan bu dünya, vakti
dolduğunda hallaç pamuğu gibi dağılacak ve tüm insanlar Allah’ın huzurunda
toplanacaklardır...
“Dünyada bir süre
faydalanmadan sonra dönüşleri ancak Bize olacaktır...”175
• Yalnız dünyalık isteyenin ahiretten nasibinin olamayacağına
inanmak
“Kim ahiret ekinini
isterse onun ekinini artırınız. Kim de dünya ekinini isterse kendisine ondan
bir şeyler veririz. Ahirette ise onun hiçbir payı yoktur.”176
• Ahiretin mutlaka geleceğine inanmak
“Kâfirler: “Saat (kıyamet)
bize gelmeyecek.” dediler. De ki: “Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için elbette
o size gelecektir.”177
• Tüm insanların hesap günü Allah’ın huzuruna tek başlarına
çıkacağına inanmak
“Andolsun, sizi ilk
defa yarattığımız gibi yapayalnız, teker teker huzurumuza geldiniz ve size bağışladığımız
şeyleri arkanızda bıraktınız...”178
• İnsanın yaptığı bütün işlerin hesap günü ortaya çıkarılacağına
inanmak
“Her insanın amelini
kendi boynuna ayrılmayacak şekilde doladık.Kıyamet günü de ona, açılmış bir
halde karşısında bulacağı bir kitap çıkarırız.”179
• Hesap gününde kimseden fayda gelmeyeceğine inanmak
“Ve öyle bir günden
korkun ki, kimse kimseye hiçbir fayda veremez.”180
• Hesap gününde bile Allah’ın kullarına haksızlık
yapmayacağına inanmak
“Kıyamet gününe has
adalet terazilerini koyarız.Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz, (iyiliği) bir
hardal tanesi ağırlığınca olsa bile, biz onu getiririz...”181
KADERE İMAN ETMEK
Kader konusunun hassas olması sebebiyle, üzerinde fazlaca
düşünülüp akıl yürütmenin akideye zarar verebileceğini yazar kitaplar...
Kader konusunun iyi anlaşılması için önce Yüce Allah’ın
(c.c.) iki ismini inceleyeceğiz:
• Alîm
• Adil
• Allah (c.c.)Alîmdir:
“Allah her şeyi çok
iyi bilendir.”182
“Şüphe yok ki yerde
de, gökte de Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.”183
“De ki: Göğüslerinizin
içinde olanı gizleseniz de açıklasanız da O bilir...”184
“Gaybın anahtarları
O’nun yanındadır.Ondan başkası bunları bilmez.Karada ve denizde ne varsa
hepsini O bilir. Bir yaprak düşmeye görsün.Mutlaka O’nu bilir.”185
Allahu Teâlâ her şeyi sayısınca bilir, görür ve işitir.Onun
ilminin sınırı yoktur...
Her şeyi bilen Allahu Teâlâ, kendisine irade verdiği
insanların iradelerini ne yönde kullanacaklarını da bilir...
Helâller ve haramlar belllidir... Allah (c.c.) tercih hakkını
insana bırakmıştır... Şöyle bir misalle kader konusunu aydınlatmaya çalışayım:
Şekil 1’deki şahıs, kendi iradesiyle intihar etmeye karar
verip yüksek bir yere çıkmıştır.Ve yine kendi iradesiyle de kendi hayatına son
vermek istemiştir...
O şahıs daha doğmadan önce, Allahu Teâlâ o şahsın nasıl
yaşayıp ve nasıl ölmek isteyeceğini biliyordu... Allah’ın bu bilgisinin o şahsın
intihar kararına en ufak bile bir etkisi yoktur ve yarın Allahu Teâlâ O’na;
“Niçin intihar ettin?” diye sorduğunda sunacağı mazeret
kesinlikle:
“Sen böyle ölmemi istediğin için...” olamaz!
Şekil 2’deki şahıs da aynı yükseklikten düşmesine rağmen,
Allahu Teâla ona:
‘Niçin intihar ettin?’ diye sormaz...
Şekil 3’te de aynı durum söz konusudur.
Allah Adildir
İnsanlara
irade verip başıboş bırakmayan Allahu Teâlâ kullarına Peygamberler davetçiler
ve kitaplar (Kur’an) göndererek tercihlerini haktan yana kullanmalarını
ister...
Buna rağmen ilahî ikazlara kulak vermeyenler kendi
iradeleriyle kendilerini ateşe atmış olurlar...
Allah(c.c.), insanların şer amel işlemelerini
istemez...Ama dileyen de dilediği (Allah’ın takdir ettiği) kadar şer amel işlemelerine
fırsat tanır.Elbetteki karşılığı olan ateşten de bahsederek...
Kader konusunu kavrayan bir insan Allahu Teâlâ’yı
zalimlikle suçlamaz (Allah noksan sıfatlardan münezzehdir).
Önemli: Şekil 1, 2 ve 3’de ölenlerin ölüm şekillerini ve
tarihini Allahu Teâlâ ezelde biliyordu ve onların ölüm tarihi ve şekli önceden
yazılmıştı...
Allah (c.c.) yazdığı için onlar oradan aşağı düşmediler...
Akisne Allah onların o şekilde aşağı düşeceğini bildiği için yazdı...
Aradaki farkı görebilmişseniz kader konusunu % 99 kavramışsınız
demektir.
F.B. Senin akidenle benim akidem arasında dağlar kadar
fark var, öyle değil mi?
Şeytan: Ben şeytanım ama!..Müsaade et de akidelerimizde
bazı farklılıklar olsun yani...
F.B. Ciddi ciddi söyleşinin de sonlarına geldik...
Eğer güzel bir şekilde
can verip Rabbimin huzuruna çıkarsam, Allah’a şöyle diyeceğim:
– Allah’ım! Şu şeytanla
(yani seninle) iki dakika görüşmek istiyorum. (Tabii ki şeytan yanarak gelir)
Ve sana diyeceğim ki;
– Bu kitabı nasıl
buldun?
İnan ki vereceğin
cevabı çok merak ediyorum...
Eğer seni ve oyunlarını az da olsa anlatabilmişsem ne
mutlu bana...
–
Seni tevbeye davet etmek isterdim; ama bunun sana hiçbir faydasının olmayacağını
bildiğim için bunun yerine,
tüm inananların senin şerrinden kurtulmaları için Allah’a
dua edeceğim...
– ATEŞİN BOL OLSUN, ey İnsan düşmanı!!.
Feyzullah Birışık
Eleştiri ve Tavsiyeleriniz İçin Feyzullah Birışık Cep: (0
532) 274 25 46
CEP KİTAPLARIMIZ
Niçin Yaratıldın?
Allahu Teâlâ, yerde ve gökteki nimetleri niçin insanların
hizmetine sunmuş? Allah’tan alacağımız vardı da hesaptan mı düşüyor (Hâşâ!).
Yoksa insanlardan bir şeyler talep etmek için mi veriyor? (İnsanların teşekkürüne
ihtiyacı olmamasına rağmen)
Okuyucuyla karşılıklı konuşur muşcasına hazırlanan bu
küçük eserle muhatabınızı çok rahat bir şekilde ikna edebilirsiniz.
Esmâ-ûl
Hüsnâ
İsim ve sıfatların ezberlenip Kur’an’da kaçar kere geçtiğini
bilmek Allah’ı tanımak için yeterli olacağına inanmıyorum.Peki nasıl tanıyacağız?
Kanaatimce isim ve sıfatların, kendi nefsimizde ve
tabiattaki tecellilerini görüp iyi bir tefekkür etmekle tanınır ancak...
Bu kitapçıkta Allah’ın güzel isimlerinden 99 isminin
tabiattaki tecellilerini tek tek ele alıp yazdım...
CepMesaj Kitabı
En uzun mesajı 160 karakteri geçmeyen, cebinize göre hazırlanmış,
göndereceğiniz kişinin akidesine, kültürüne ve ahlakına göre seçip mesajlayacağınız
bir davet kitabıdır.
% Kaç Müslümanım
Resulûllâh (s.a.v.) dönemindeki müşrik insanlar niçin
Lâilâhe illallâh demiyorlardı da günümüz müşrikler; çok rahat bir şekilde
kelime-î şehâdet getiriyorlar?
Kelime-î şehâdeti bozan durumlar nelerdir, ve Lâilâhe
illallâh derken farkında olmadan ve tür ilahları red ediyoruz? Sorularının cevaplarını
bu kitapta bulmak mümkün...
İslâm Davetçilerinin Mazeretlerine
Reddiye
İslâm davetçilerini muhatap alan bu çalışmada
davetçilerin öne sürdüğü mazeretlere Kur’an - sünnet ve alimlerimizin hayatları
ışığında cevap veriyor...
Haramlar
İslâmla tanışan her insanın muhatap olduğu iki kavram
vardır; helâl ve haram.
Helâller bellidir... Peki ya haramlar? Dinimizdeki
haramların tamamını bu kitapta bulmak mümkün...
– En son ne zaman beyaz bir bezle dürüm yapılarak
kurtçuklar sofrasına iki seksen uzanacağınızı düşündünüz?
– Ya da ‘insan ekili’ bahçeye gidip adınıza eşilecek
çukurun yanında ölümü tefekkür ettiniz mi?
Farklı bir uslûpla kaleme alınan bu eserde; kabir
ziyareti yapmış, ölüm meleğiyle konuşmuş, haşeratlar sofrasındaki merhumla kurtçukların
muhtemel diyaloglarına kulak vermiş, Rahmet melekleriyle ruhlar alemini dolaşıp
cennet ve cehennem sakinleri ile konuşmuş ve dünya malına bakış açısının ne
olması gerektiğini yakalamış olacaksınız...
“Zevkleri kursakta bırakan ölümü sıkça anın” hadisi gereği,
zevklerinizi kursağınızda bırakacağım için adıma çok seviniyorum...
– Siz hiç içinizdeki şeytanı elektrikli sandalyeye
oturtup sorguya çektiniz mi?
Çok farklı bir uslûpla kaleme alınan bu eserde içinizdeki
şeytanla karşılıklı konuşuyor musunuz gibi bir atmosfere gireceksiniz.
İddia ediyorum; şeytanı hiç bu kadar yakından tanımadınız!
Yine iddia ediyorum ki şeytanın hâlâ emekli olmadığına ve
sizi hiç de sevmediğine şahit olacaksınız!
Anlatımların karikatürlerle süslendiğini bu kitapla
içinizdeki şeytanı kızdıracağımdan hiç bir şüphem yok...
Ruhlar alemi’nde iken Allah’a ne söz vermiştik? ve niçin
verdiğimiz sözü unuttuk? Bizleri gevşekliğe götüren etkenler nelerdir?
Allah(c.c.) insanları nasıl bir imtihan süzgecinden
geçiriyor? sorularınıza cevap vererek kazananın ve kaybedenin mekânlarını
mercek altına alıp o yola giden yolları sade bir dil ve özel bir uslûpla
okuyucusuna sunuyor... Bir çok yerde ders kitabı olarak okutulması kitabın
içeriğini yeterince anlatıyor kanaatindeyiz...
Bir kitap düşünün ki; hem kitap okumasını sevmeyen, sıkılan
ve okuduğunu anlamayanların mazeretlerini rafa kaldıracak bir uslûpla yazılmış...
Yine bir kitap düşünün ki; Allah’ın büyüklüğünü
anlatacak, tefekkür ayetlerini somutlaştırıp gözler önüne serecek, yaratılış
gayemize değinilecek, imtihan kılavuzumuzu tanıtacak...
Yine bir kitap düşünün ki; İslâm dininin insan fıtratına
uyumlu olduğunu, beşeri dinlerin fıtrata ters olduğunu ve İslâm akidesini
oldukça sade bir dille anlatmış olacak...
Tefekkürün gücü kitabından bahsediyoum....
Yayın evimizden çıkan‘Haramlar’ kitabının da yazarı olan
M.Salih el-Müneccid ümmetin kanayan yarasını dikkate alarak kaleme aldığı bu
eseri yayınlamanın mutluluğu içindeyim...
Namazlarınızda gereken huşuyu yakalıyorsanız, zaman
kaybetmemeniz için bu kitabı tavsiye etmiyoruz...
Bu kitap tamamen namazlarında huşu duymayanlar için
kaleme alınmış...
Yani ümmetin (özellikle de ülkemizdeki müslümanların) %
95’i için...
+
Hediye (VCD)
Herşey O’nu Anlatıyor...
Özel bir kutu
içine koyduk.
Kitapçınızdan temin edebilirsiniz.
Karınca Yayınları 11
Namazda Huşûya Götüren 33 Etken
M. Salih el-Müneccid
1. baskı, Ekim 2002
İstanbul
Mavera Dizgi Evi (Erzurum)
Mustafa ÜNAL
Tercüme
Hüseyin Sa’d UMUDUM
kapak tasarımı
Ahmet MAYALI
baskı-cilt
Kilim Ofset
KARINCA YAYINLARI
DAĞITIM
İSTANBUL
SoğanağaCamii Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı
No: 5/9 Beyazıt/İST.
Tel: 0 212 638 46 66
feyzullahkarinca@hottmail.com
feyzullahkarinca@yahoo.com
Karınca Yayınları 5
İmanın Onure Edilmesinde Tefekkürün Gücü
Feyzullah Birışık
4. baskı, Ekim 2002
İstanbul
dizgi - mizampaj
Hülya AŞKIN
kapak tasarımı
Ahmet MAYALI
baskı-cilt
Kilim Ofset
KARINCA YAYINLARI
DAĞITIM
İSTANBUL
SoğanağaCamii Sk. Büyük Tulumba Çıkmazı
No: 5/9 Beyazıt/İST.
Tel: 0 212 638 46 66
feyzullahkarinca@hottmail.com
feyzullahkarinca@yahoo.com