FAKR U GINÂ

Fakirlik, yoksulluk, muhtaç bulunduğu şeylere sahib olamama ma’nâlarına gelen fakr; erbabınca kalben bütün varlıktan vazgeçip, sadece ve sadece abd ve Ma’bûd münasebeti içinde bulunma ve yalnız Allah’a muhtaç olma, varlığa karşı ihtiyaç alâkalarından kurtulma şuuruyla yaşamaya denir ki, tasavvufçuların “fakr”dan anladıkları da işte budur. O, halkın anladığı ma’nâda fakirlik ve yoksulluk olmadığı gibi, insanlara karşı ihtiyaçlarını izhâr ederek dilencilikte bulunmak da değildir.

Fakr; varlığı kendinden olmayan herşeyden alâkayı kesip, doğrudan doğruya Hazret-i Ehad u Samed’e teveccühten ibarettir. Bu itibarladır ki; insan bütün fâniyat ve zâilâtı kalben terk edip, sıfat ve zât-ı İlâhî’de, fânî olduğu ölçüde fakra ulaşmış ve “ -Fakirlik iftihar vesilemdir” fehvâsınca fahre ermiş sayılır. Bir kudsî sözde de ifade edildiği gibi, fakr, îman ve iz’ânın bir buudu haline gelince, bütün iradeler, bütün meşîetler ve bütün havl u kuvvetler silinir gider de, sadece ve sadece Allah kalır... Böyle birisinin dünyalar dolusu serveti de olsa, fânî ve zâil olması itibâriyle herşeyi vehm u hayal farzederek, sadece O’nu görür, O’nu bilir, O’nu düşünür.. ve acz u fakr şuuruyla sadece ve sadece O’na güvenir, O’na dayanır ve O’ndan başka herşeye karşı âdetâ kapanır. Nâbî merhum ne hoş söyler:

“Eyleme fakra hakaretle nazar ey Nâbî,
Fakr, âyinesidir suret-i istiğnânın

Fakr ile alâkalı bir hoş söz de Hz. Mevlânâ söyler:

"-Fakr, herşeyin özü, onun gayrısı ise sûret ve şekildir. Fakr bir şifa, başkası ise marazdır. Bütün âlem bir hevâ, bir çalım ve gurur, fakr ise varlığın sırrı ve özüdür.”

Aslında insan, kendi acz, fakr ve ihtiyacını îman şuuruyla görüp sezmese bile bir realite olarak o hep aciz, fakir ve muhtaçtır ki, Cenâb-ı Hakk onun bu tabiî durumunu hatırlatma sadedinde şöyle buyurur: “ ÍÓ«†«ÓÍÒÔÁÓ«†«‰ÊÒÓ«”Ô†«ÓÊÚ ÔÂÔ†«‰Ú·Ô‚Ó—Ó«¡Ô†«ğ‰ÓȆ«§ğ†ËÓ«§Ô†ÁÔËÓ†«‰Ú/ÓÊğÈÒÔ†«‰ÚÕÓÂğÍœÔ -Ey insanlar, siz hepiniz Allah’a muhtaçsınız; Allah ise, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir Ganiyy u Hamîd’dir.” (Fâtır, 35/15) Evet insan “mümkinü’l-vücûd” iken vücûda gelebilmek için O’nun tercîh, takdîr ve meşîetine muhtaç olduğu gibi varlığını devam ettirebilmek için de yine her lâhza O’nun feyz-i vücûduna muhtaçtır.

İnsanın fakr ve ihtiyacı O’nun zilletine sebep değildir. Aksine, fakrının şuurunda olduğu ölçüde izzetine vesiledir. Zira “Ganiy-yi Mutlak” olan Allah’a karşı fakr u ihtiyaç şuuru gınânın ta kendisidir. Evet insan, vicdânındaki nokta-i istinâd ve nokta-i istimdâdı duyup, hissedip O’na yöneldiği nisbette başka şeylere muhtaç olmadığı şuur ve idrâkine ulaşır ki, böyle birisi tam bir fakir olduğu halde, hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı ihtiyaç hissetmez. Ve yine böyle bir fakir, kendi varlığı dahil herşeyi Cenâb-ı Hakk’tan bilir ve sahib olduğu şeyleri O’nun vücûdunun ziyasının bir gölgesi sayar ki, tevhîd şuurunun bu seviyeye ulaşmasına “fenâ fillah” denir.. ve iki adım ötede de “bekâ billah” vardır. Bu ma’nâ ile alâkalı olarak Hayâlî merhum şöyle der:

“Hayâlî fakr şalına çekmek cism-i üryanı,
Ânınla fahrederler, atlas u dîbâyı bilmezler.”

Fakr; evliyânın şiârı, asfiyânın hâli ve Hakk sevgisinin de en bâriz emâresidir.

Fakr; Cenâb-ı Hakk’ın, dostlarının kalbine koyduğu öyle bir sırdır ki, onunla nurlanan gönüller ma’mûr olur.

Fakr; insanın kalb gözünü, Hakk’ın tükenmez hazinelerine açan nurdan bir anahtardır; bu anahtara sahib olan dünyanın en zengini sayılır.

Fakr; gınânın kapısıdır; o kapıdan geçebilenler vicdanlarında “Mâlikü’l-Mülk” ün sonsuz definelerine ulaşırlar. Ulaşırlar da, fakrı ayn-ı gınâ bulurlar. Bu itibarla da, Hz. Cüneyd’in de buyurduğu gibi, diyebiliriz ki: “Gınâ, fakrın kemâle erme keyfiyetinden başka bir şey değildir.”

Evet, Allah’a karşı iftikâr tamamlanınca, mutlak gınâya ulaşılır.. gınâya ulaşılınca da, insan ruhu başka birşeye ihtiyaç hissetmez ki, halk arasında: “Asıl zenginlik kalp zenginliğidir” sözünün ma’nâsı da bu olsa gerek...

Evet insan, böyle bir zenginliğe erince âdetâ her yerde geçerli bir kredi kartını elde etmiş gibi olur. Böyle sırlı bir sermayeye sahip olan ise ne güçsüzdür, ne de fakir. Bir eski söz bu yeni gerçeği, hiç yoktan iyidir ölçüsünde şöyle anlatır:

Kuvvet O’nun biz güçlüyüz;
O’nun namıyla ünlüyüz,
Zirveler aşar yürürüz,
Zorluklar âsandır bize...

Malımız yok pek ganîyiz,
O’nun ile olduk aziz,
Tefekkürdür mesleğimiz
Yaş kuru irfandır bize.