1955-1959 DÖNEMİ ŞİİRLERİ

 

 

BAŞI TUTAN GAFİLLER

Üç beş şımarığın çılgınca mâcerâsına,

Kurban gitti millet, gitti Batı vebâsına.

İnsanlar doğranıyor, insanlarda sessizlik,

Bu ne hal İlâhî, nedir bu korkunç hissizlik?

Yanıyorken babasının yandığı ateşde,

Yok küçük bir gayret; yok olduğu kadar leşde...

En korkunç ümitsizlikle giderken ölüme,

Her şeyiyle pâymâl, her şeyiyle lime lime...

Meskenet içinde ölüyor önce vicdânı,

Sonra zilletle çıkıp gidiyor murdar canı.

Sanmam ola, insan için daha büyük hüsrân;

Kalmamış zerresi irfânın kör olmuş iz’ân.

Birgün mâzînin o masmâvi semâlarında,

Rengârenk bayraklaşan rüyalarla ard-arda..

Durmadan güvercinler gibi kanat çırparken,

Yollar çığlık oldu inledi, bir sabah erken,

Dertle inledi sîneler, inledi derinden,

Ak kervan artık dönmeyecekti seferinden...

 

 

RÛH-U SEYYİD-ÜL ENAM’A

Yine gamlandı gönül, yine hicrânda bu dem.

Yandıkça yandı gönül nâr-ı sûzanla bu dem,

Sızladı her bir teli kalbimin tıpkı keman,

Ciğerim kebâp oldu aman Sultânım aman!

Geçti bahar, ve esti hazân rûhum kan ağlar,

Söndü tâli’im, yandı sînem gözlerim çağlar;

Sarsıldı emel, uçtu ümit cana elvedâ!

Başladı hicrân coştu derûn bana elvedâ!

Hasretkeşim, hicrâna ulaştım, pür-melâlim

Ey Dost bir nazar kıl Allah için bîmecâlim!..

 

 

ATEŞDEN ÇEMBER

Gecem hem gündüzüm ateşten çember,

Yüreğimde sızı inceden ince.

Dilimde dildârın hayâli ezber,

Yer yer tülleniyor geceden gece...

İçimde tınlıyor firkat bestesi,

Sarsılıyor her an gönül kubbesi;

Uzaktan geliyor hicrânın sesi,

Çarpıyor rûhuma heceden hece.

Sarardı baharım, hazâna döndü;

Tam vuslat deminde ışığım söndü.

Ay yüzlü gidip hicâba büründü,

Açılmaz nikâbı peçeden peçe...

Harâboldu dünyam; heryer kan ağlar,

Kurudu çemenler bozuldu bağlar.

Hazân eser, eser rûhumu dağlar,

Savrulur güllerim gonceden gonce...

 

 

SEN’SİN ÜMÎDİM

Binlerce zalâmla iç içe yine bir sabah!

Yok ufuklarda ışık, yok insanlıkta tebâh.

Olmazsa İlâhî inâyet, doğmazsa bir nûr;

Çekeceğiz hepimiz, çekeceğiz bîhuzur..

Ve inleyecek millet daha bir sürü-eyyâm,

Bir sürü eyyâm, tütecek sînelerde âlâm...

Sönecek safha safha hep ümîd-i istikbâl,

Saracak ufk-ı milleti bir bitmeyen melâl.

Olacaksa olacak, biz etdik kendimize,

Geçip giderken zamanlar gafletle diz dize.

El ki bizim olmadı beyne mürâfık başta,

Dil ki bizimdi, söylemedi hakkı savaşta.

Göz kulağa, dil de dudağa olmadı zahîr,

Ve sustu sîne-i millette emr-i “veşâvir!” (1)

Olacaktı elbet fecr-i ümidimiz hüsrân,

Dolacaktı elbet âfâkımız nây-ı nâlan...

Doğsun bize va’dettiklerin, doğsun İlâhî!

Sen’sin ümîdim, Sana’dır recâm lâtenâhî..!

 

 

GURBET - 2

Gurbet içinde gurbet,

Yandım bîhuzûr oldum.

Hasret içinde hasret,

Hem boşaldım, hem doldum.

Ben ki, bir baht-ı kâre,

Dolaştım hep âvâre,

Bahtıma tam emâre,

Bir yeşerdim, bir soldum..

Kâh çöl gibi kavruldum;

Kâh bulut gibi doldum;

Damla damla savruldum,

Düşe düşe göl oldum...

Bahar geldi çiçekler,

Yapraklarda böcekler;

Yol yol gezer emekler,

Ben dururken yoruldum.

 

 

RAVZA İŞTİYÂKI

Ben bir garib ve âvâre,

Oldu kalbim pâre pâre,

Tutuldum o gülizâre

Arz eyleyin bunu yâre,

Dîvâne etti beni,

Böyle ağlattı beni.

Bilmez oldum sağ u solum,

Ve, yitirdim doğru yolum;

Gece-gündüz hep melûlum,

Bir bîçâre zayıf kulum..

Dîvâne etti beni,

Böyle ağlattı beni.

Gönül yaslı, gözler çağlar,

Bu hasret sînemi dağlar,

Kederli bahçeler bağlar;

Ağlıyor hâlime dağlar..

Perişân etti beni,

Böyle ağlattı beni.

Dolaşırken hep mestâne,

Uğradı yol gülistâne,

Ravza namlı bağistâne;

Sığmaz dünyada destâne..

Perişân etti beni,

Böyle ağlattı beni.

Bozup attı her fendimi,

Bilmez oldum ben kendimi;

Nâm u nişânı, erdemi

Mecnûnların budur demi..

Dîvâne etti beni,

Böyle ağlattı beni.

 

 

NA’T - 1

Mübtelâ yı mihnet-i mâsivâyım Efendim!

Garîk-i bahr-i isyân u rüsvâyım Efendim!

Açılsın ne olur o vech-i pâkinden nikâb!

Yüzüne aşinâ-yı pür-vefâyım Efendim!

Varıp bezmine âşıkân binbir leâl ister,

Ben bir garîb-i nâlân u şeydâyım Efendim!

Geçerler candan, girenler nûr hâlene bir kez,

O dertten bin belâya müptelâyım Efendim..!

Olur Mecnûn görenler ruhsârını a cânân!

Kapında mülk-i serâp bir gedâyım Efendim!

Esîr-i dâm-ı firkatte hep yandım yakıldım;

Her subh u şâm inim inim bir nâyım Efendim!

Seherler bûy-ı huzûrunla tüterken her şeb,

Ben neden nâr-ı hicrâna yanayım Efendim!

Kerem eyle bırakma bendeni bu hicrânla!

Kerem kılmazsan, nasıl dayanayım Efendim!

 

 

Mİ’RAÇ KANDİLİ

Yine diller deme geldi şükranla bu gece,

Esti bâd-ı saba revh u reyhânla bu gece!

Bu gece gelip öteden lütûflar ulaştı,

Ve coştu gönüller feyz-i Yezdân’la bu gece.

Çaktı yine cânân elinden bir berk-i hâtif,

Bir lâhzada oldu pinhânlar ayân bu gece.

Hicrânla yanıp inleyen sînelere birden,

Yetişti ol ulu dîvandan dermân bu gece.

Dil kesildi zerrât, varlık bir muhteşem kitap,

Duyuldu her yanda bir başka beyân bu gece.

Sığındık öbek öbek dergâhına dildârın,

Geldi mücrimlerin affına ferman bu gece.

Cem oldu bütün rûy-i siyah ne kadar varsa,

İndi ruhlarına Rahmet-i Rahmân bu gece.

 

 

VELÂDET

Doğdu mâh-ı Hüdâ ufk-ı beşerde bu gece,

Güller açıldı lâle-misâl serde bu gece.

Sarsıldı başdan başa yine eyyâm-ı tâğut,

Şakıdı bülbül-i şeydâ seherde bu gece.

Çınladı arz u semâ bir ulvî beşâretle,

Geldi ulaşdı dermânlar her derde bu gece.

Velâdet! âvâzıyla zeminde bin velvele,

Duyuldu nefha-i üns perde perde bu gece.

Pervâne oldu nûruna O’nun ârz u semâ,

Kevn oldu makar şâh-ı mûtemede bu gece.

Sarıldı hânesi öteden hâle-i nûrla,

Tüllendi İlâhî esrâr her yerde bu gece.

 

 

NA’T - 2

İsyanla âlûde bir mücrim-i âvareyim,

Cenâb-ı risâlet-penâha geldim ben fakir.

Derd-i hicrânla tepeden tırnağa yâreyim,

Bu kızıl dertten âh u vâhe geldim ben fakir.

Yandıkça yandım hasretiyle dilde dildârın,

Vuslat deyip bir ulu şâhe geldim ben fakir.

Göster keremin dîdelerim kan ile doldu,

Göster ne olur bârigâhe geldim ben fakir.

Yüz sürüp hâk-i pâye, sarıldım dâmenine,

Derde dermân bir afv-penâhe geldim ben fakir.

Yandı derûnum el amân ve hûn oldu sînem,

Âteşime su serpen şâhe geldim ben fakir.

Kurtar kayd-ı sivâdan aç artık nikâbını,

Bir nazar lutfeyle nigâhe geldim ben fakir.

Dehre sor efgânımı, sînemdeki âhımı,

Ey hicrânda penâhım râhe geldim ben fakir!

Aradım yıllar boyu, dolaştım vâdi vâdi,

Hepsi bir hayâlmiş, şehrâhe geldim ben fakir.

 

 

TEN KAFESİ

Hicrânlar tül tül ufkumda ağaran her sabah,

Bilsem ki bir ben miyim düşünen, bir bilsem âh!

Gurbet, yalnızlık, perde perde duygu ve elem,

Gam yükünü taşıyan bir ben, bir de bu kalem..

Ben söylerim o yazar, düşünürüm yaş döker;

Bir upuzun yolculuk, ızdırâp sürer gider...

Bir gün her şey biter, bitmeyen sadece hasret!

Hicret içinde vuslat, vuslat içinde hicret:

Arayıp bulamamak, bulup da erememek,

Hergün bilmem kaç kere ölüp ölüp dirilmek...

Düşünüyorum nerden geldiğimi, kimim ben?

Bir şeyler arıyorum heryerde ve derinden;

Kendisine “Sen” diyeceğim gönül hamûlem,

Rûhum O’na titreyiş içinde eklem eklem...

Duyduğum an, O’nun o rûh veren sesini,

Aşıp gitmiş olacağım bu “ten” kafesini.