MEDENİYET

Medeniyet, zenginlik, kibarlık bedenî hazları tatmîn ve cismâniyetin sefâhetler içinde yüzüp gezmesi değildir. O, gönül zenginliği, ruh nezaketi, görüş derinliği ve başkalarına hayat hakkı tanıyıp onları da kabul etmek demektir.

Gerçek medeniyet; daima, ilim ve ahlâkın atbaşı götürüldüğü iklimlerde tahakkuk ettirilebilmiştir. Bu itibarladır ki, herşeyi sadece ilimle ele alan garp medeniyeti, hep bir meflûç medeniyet olarak kalmış; ilme karşı fermuarını çekip kendi içine kapanan şark medeniyetleri ise, halihazırdaki durumları itibariyle o semânın üveyki olmaktan uzak bulunmaktadırlar. Geleceğin medeniyeti, garbın ilim ve fenleri, şarkın da inanç ve ahlâk felsefesi meşcereliğinde boy atıp gelişecektir.

Ahlâk ve fazilete dayanmayan, akıl ve vicdan havuzlarından beslenmeyen medeniyet, insanlığın mutluluğuna değil; sadece birkaç zengin, birkaç da hevâperestin hevesâtına hizmet eden gelip geçici bir şehrâyindir. Yazıklar olsun onun yanıp sönen ışıklarına aldananlara!

Medeniyet, tabiat ilimleri ve çeşitli fenlerde çok ileri olmak; vapurlar, trenler, uçaklar gibi modern imkânlara sahip bulunmak; büyük şehir, geniş cadde ve yüksek binalarda yaşamaktan ibaret zannedilmemelidir. İnançlı ve istikametli ellerde, her biri sadece medeniyetin birer vesilesi sayılan bu şeyleri aynı medeniyet kabul etmek aldanmışlıktan başka bir şey değildir.

Fertlerin medenî olmaları, insanın özünde bulunan iyi şeylerin nüvelerini geliştire geliştire ikinci bir fıtrat kazanmalarında aranmalıdır. Onu kılık kıyafet ve cismanî zevklerin her çeşidinden istifâdeden ibaret sayanlar, bir kısım muhakemesizlerle, bir düzine de bedenî hayatın altında ezilmiş talihsizlerdir.

Vahşi bedevî milletlerin, hunhar, zâlim ve yağmacı olduklarında şüphe yoktur. Ne var ki onların bu hâli herkes tarafından çok iyi bilindiğinden başkaları için fazla zararlı olmadıkları da bir gerçektir. Ya modern silahlarla mücehhez ve her zaman kan içme fırsatını kollayan medenî bedevîlere ne demeli...!

Medeniyet, şayet bir milletin kendi mevcudiyetini anlatmaksa, bu muhteşem hutbenin malzemesi, o milletin ilmî, ahlâkî ve sınaî eserleri olmalıdır. Zira, içtimaî terbiye ve çeşitli hüner ve san’atlar medeniyete bir şekil verir. Ahlâk da belâgatlı bir lisan olarak onu ilân eder.