بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Peygamberlerden günah sadır olması

 

Konu ile alâkalı nâslar çok olmasına karşın âlimler Cehmiyye, Batiniyye ekolüne mensub kişilerin nasları tevil ettikleri gibi bu nasları da tevil etmişlerdir. Onların bu tevillerinin bozukluğu naslar üzerinde derinlemesine düşünen kimseye açıktır. Bu tevil, kavramları konuldukları yerin dışına çıkarma (tahrif) cinsinden bir tevil etmedir.

Nitekim sözünü ettiğimiz bu gruplar:

"Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak için böyle yapmıştır." âyetini şu şekilde tevil etmişler. Buradaki "geçmiş günahlar" ile Âdem'in günahı, "gelecek günahlar" kavramı ile peygamberin ümmetinin günahı anlatılmak istenmiştir, demişlerdir. Bu görüşün asılsız olduğu açıktır. Bu görüşün yanlışlığını birkaç açıdan ispatlamak mümkündür:

1 - Hz. Âdem (a.s.) daha yeryüzüne indirilmeden Allah'a tevbe etmişti. O zaman ile şu âyetin indirildiği Hudeybiye Anlaşması'nın yapıldığı zaman arasında ne alaka var; çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Âdem Rabb 'inin buyruğuna karşı geldi de yolunu şaşırdı."

"Sonra Rabb'i onu seçti, tevbesini kabul etti, doğru yola iletti." (Tâhâ, 20/121-122)

"Âdem Rabb'inden bir takım kelimeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz o, tevbeyi çok kabul edendir, çok rahimdir." (Bakara, 2/37)

"Rabbimiz, biz kendimize zulmettik; eğer bizi mağfiret etmez ve bize merhamet etmezsen, elbette ziyana uğrayanlardan oluruz." (Â'raf, 7/23)

2 - Şöyle denilebilir. Bu iddia sahiplerine göre Hz. Âdem bütün tartışmaların kaynağıdır. Zira onun için mağfiret dilemeye gerek yoktur tartışmaya göre. Çünkü o peygamberdir. Kim peygamberlerden günah sâdır olmadı der ve bu görüşü benimserse aynı görüşü Âdem, Muhammed ve diğer peygamberler için de söylemesi ve kabul etmesi gerekir.

3 - Yüce Allah, yapılmayan bir günahı günah olarak kabul etmez. Çünkü o şöyle buyurmuştur:

"Hiçbir günahkâr, başkasının günahını çekmez." (Fâtır, 18)

Bu âyetlerden anlıyoruz ki, Hz. Âdem'in, ümmetinin ya da diğer insanların günahının Hz. Muhammed'e izafe edilmesi imkânsızdır.

"Ona gereken kendisine yükletilen tebliğ görevini yapmak, size gereken de, size yükletilen itaat görevini yapmaktır." (Nûr, 24/54)

"Allah yolunda savaş; sen yalnız kendi nefsinden sorumlusun." (Nisa, 4/84)

Bütün peygamberlerin ve diğer peygamberlerin günahlarının Hz. Muhammed'e nisbet edilmesini caiz görelim, o zaman "Allah bunu senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etmek için yaptı." âyetinde anlatılmak istenen, ey Muhammed senden önce gelen peygamber ve ümmetlerin günahıdır. O zaman Hz. Peygamber tüm yaratıklara şefaat eder. Çünkü o insanoğlunun efendisidir.

Nitekim bir hadisinde şöyle buyurmuştu:

"Ben Âdemoğlu'nun efendisiyim; bununla övünmem. Nitekim Hz. Âdem ve O'nun dışındaki tüm peygamberler Kıyâmet günü benim sancağım altında toplanacaktır. Bir araya toplandıklarında ben peygamberlerin hem konuşmacısı ve hem de imamı olacağım."  

(Hadisi bu sözleri ile kaynaklarda bulamadım. Ancak Tirmizî Enes b. Mâlik'ten aynı hadisi şu sözlerle nakletmiş: Rasûlullah buyuruyor:

"İnsanlar dirilmeye başladığında ilk dirilecek olan insan benim. İnsanlar bir araya toplandıklarında onların konuşmacıları ben olacağım; hesapları kolay görüldüğünde onları cennetle ilk müjdeleyen ben olacağım. Hamd sancağı benim elimde olacaktır. Rabbi katında insanoğlunun en kerametlisi ben olacağım, ancak bununla övünmüyorum."

Ebû İsâ, bu hadisi garib olarak tanımlamıştır, c. V, s. 585, H. No 2610 Beyhâkî, Delaîl, c. V, s. 484; el-Albânî bu hadisi Camius-Sağîr'in zayıf hadisleri adlı çalışmasında zikretmiş H. No 1406; Tirmizî, Ebû Sâid'den, c. V, s. 587, H. No 3615; Ahmed, c. III, s. 2, İbn Mâce,c. II, s. 1440; H. No 430; Tirmizî, c. V, s. 586; H. No 3613;

Übeyy b. Ka'b'dan, Rasûlullah şöyle buyurdu:

"Kıyamet günü olduğu zaman ben peygamberlerin konuşmacısı ve imamı olacağım; onlara ancak ben şefaat edeceğim, fakat bunlarla övünmüyorum"; Ahmed, c. 5, s. 137-138; İbn Mâce c. II, s. 1443; H. No 4314, Hâkim, c. 2, s. 71; c. IV, s. 78)

Bu durumda sadece Hz. Âdem'in günahı Muhammed'e izafe edilmekle yetinilmez, yukarda sözünü ettiğimiz kimselerin sözlerinin ciddiye alınması halinde önce ve sonra yaşamış tüm insanların günahının O'na nisbet edilmesi gerekir.

Şayet denilse:

Allah bütün ümmetlerin günahlarını bağışlamamıştır, buna bağlı olarak Hz. Peygamber'in ümmetinin günahının hepsini de affetmemiş denilir.

4 - Hz. Peygamber'in günahı ile diğer mü'minlerin günahının arası, şu âyetle ayırdedilmiştir.

"Hem kendi günahın, hem de mü'min erkek ve mü'min kadınların günahı için mağfiret dile. " (Muhammed, 47/19)

Bu durumda diğer mü'minlerin günahları nasıl O'nun günahı olur?

5 - Yukarıda sözü edilen âyet inince sahabe Rasûlullah'a şöyle sormuş:

"Ey Allah'ın Resulü bu âyet sizin durumunuzu açıklıyor; ya bizim durumumuz?"

Bu soru üzerine Cenâb-ı Hak onu izleyen şu âyeti indirdi:

"O, imanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalblerine huzur ve sükûn indirdi."

(Fetih, 48/4)  (Buhâri Kitab'ül-Meğâzî, c. V, s. 66; Müslim (kısaltarak) K. Cihâd, c. II s 1413 H No 97; Tirmizî,c. V, s. 285-286, H. No 3263; Ahmed, c. III, s 122-134-173-197-215-252; Ebû Yâ'lâ, Müsned, c. V, s. 308, H. No 2932; s 385 H No 3045; s. 472, H. No 3204; c. VI, s. 21, H. No 3252; Taberî, Tefsir c. XXVI, s. 69; el-Vahidî, Esbabûn-Nüzûl, s. 404-405; Beyhâkî, Sünen c. IX, s. 222)

Bu âyet, bir önceki âyetin:

"Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlamak için böyle yaptı."

Rasûlullah'ın ümmetine değil bizzat kendisine özgü olduğuna işaret etmektedir.

6 - Allah, Resûl'ün ümmetinin tümünün günahlarını bağışlamış değildir; aksine ümmetinden bazılarının günahları yüzünden ya bu dünyada ya da âhirette cezaya çarptırılacağı kanıtlanmıştır. Bunun böyle olduğu, doğru söyledikleri onaylanmış insanlar aracılığıyla tevatüren nakledilmiştir; selef ve halef imamlarının hepsi ittifak etmişlerdir. Bu konuda bu hakikatin dünyadaki şahitlerinin sayısı, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kadar çoktur.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İş ne sizin kuruntunuza, ne kitab ehlinin kuruntusuna göre olmaz; kötülük yapan, cezasını çeker." (Nisa, 4/123)

İstiğfar ve tevbe, bazan günahı terketmekten daha faziletli olur. Bulunduğu durumdan daha faziletli bir duruma ulaşan kimse, ilk durumuna tevbe etmiş demektir. Ne var ki, kınama, tehdit yalnızca günaha karşılık olur.

 

İÇİNDEKİLER

İKİNCİ BÖLÜM