Razı olmak ve tevekkül etmek, gücün dahilinde olan
şeyleri kapsar.
Tevekkül; olay meydana gelmeden önce olurken;
Razı olmak; olay
meydana geldikten sonra olur.
Onun için Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) namazda şöyle derdi:
"Allah'ım, ğaybı bildiğin ve
yaratmaya gücün yettiği için; hayat bana hayırlı olduğu sürece yaşat, ölüm bana
hayırlı ise beni öldür.
Allah'ım, görünürde ve görünmezde
(ğaybde ve
müşahedede) senden korkmayı nasip et. Gazap ve rıza (hoşnutluk)
halinde doğruyu söylemeyi nasip et, fakirlik ve zenginlikte adaletli / tutumlu
olmayı nasip et, tükenmeyen nimet ve kesilmeyen göz aydınlığı ver.
Allah'ım,
verdiğin hüküm / kada'dan sonra razı olmayı ve ölümden sonra mutlu yaşamayı
nasip et. Sapma fitnesi olmadan ve sıkıntıya düşmeden yüzüne bakma lezzetini ve
sana kavuşmayı nasip et.
Allah'ım, bizi iman süsü ile süsle ve doğru yolu
gösterenler olarak hidayet üzere kıl".
(Ammar
b. Yasir hadisinden Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) (Nesâî
(2/54-55) Ahmed (4/264) )
Kada'dan
(hükümden) önce olan ise, razı olmanın kendisi değil, razı
olmaya azmetmek olur. Onun için şeyhlerden bir kesim, bela gelmeden önce razı
olmaya çalışırlardı. Bela geldikten sonra onların azimleri bozulur. Aynı şey
sabır ve başkasında da meydana gelir.
Yüce Allah buyuruyor:
"And olsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu
temenni ediyordunuz; işte o, şimdi bakıp duruyorsunuz."
(3 Âli imran/143)
"Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapamayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir gazab sayılır. Allah kendi yolunda birbirlerine kurşunla kenetlenmiş bir yapı gibi saf halinde savaşanları elbette sever"
(61 Saf/2-4)
Bu ayetler,
"Allah'ın en çok sevdiği amelin hangisi
olduğunu bilseydik onu işlerdik, demeleri" üzerine inmiştir. Allah cihad ayetini
indirince, hoşlarına gitmedi.
Onun için kişinin adak, söz verme, emirlik isteme veya
bulaşıcı hastalık bulunan bir yere girme gibi Allah'ın kendisine vacip
kılmadığı şeyleri kendisine vacip kılarak başını belaya sokması tasvip
edilmemiştir.
Birden çok yolla yapılan rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem adak adamayı yasaklayarak şöyle buyurmuştur:
"Nezir
(adak) bir hayır getirmez (Hiçbir
yararı yoktur.),
ancak o
nezir sebebiyle cimriden mal çıkarmış olur
(cimrinin malını azaltır)". (Buhârî
(11/575) Müslim (3/1260) Ebû Dâvûd (3/591) Nesâî (7/15) İbn Mâce (1/676)
Tirmizî (3/47) Dârimî (2/175) Ahmed (2/117)
Buhârî ve Müslim'de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem'in Abdurrahman b. Semura'ya şöyle dediği belirtilmiştir:
"Ey Abdurrahman İbni Semure! Sakın emir olmak isteme,
(kimseden başkanlık isteğinde bulunma). Eğer sen isteyerek sana emirlik
ve başkanlık verilirse, istediğin şey ile (yalnız) bırakılırsın (Allah'ın yardımına nail olmazsın). Eğer emirlik ve başkanlık sen istemeden verilirse (Allah tarafından) yardım olunursun,
(güzel idare edersin)
Bir de, ey Abdurrahman!
Sen bir şeye yemin ettiğinde başkasını ondan
(yemini
bozmanın)
daha
hayırlı görürsen yeminini
boz ve
kefaret verip de o hayırlı işi işle.
(Buhârî
(11/608) Müslim (3/1273) Ebu Dâvûd (3/574) Tirmizî (3/42) Nesâî v7/225) Darimî
(2/176) Ahmed (5/62)
Veba hastalığı konusunda da şöyle buyurduğu yine
Buhârî ve Müslim'de rivayet edilir:
"Bir yerde veba olduğunu duyarsanız,
oraya yaklaşmayın, ama bulunduğunuz yerde meydana gelirse, ondan kaçarak oradan
çıkmayın".(Buhârî (10/178) Müslim (4/1838)
Yine Buhârî ve Müslim'de şöyle buyurduğu rivayet
edilir:
"Düşmanla karşılaşmayı
temenni
(arzu) etmeyin
ve Allah'tan afiyet dileyin. Ama düşmanla karşı karşıya gelirseniz, direniniz (sabrediniz)
ve
cennetin kılıçların gölgesinde olduğunu biliniz"
(Buhârî (6/120) Müslim (3/1362) Ebu Dâvûd (3/95) Ahmed (4/353)
Bunlar ve benzerleri, kişinin yerine getirmekten
kaçınacağı kendisine birtakım şeyleri vacip kılacak, birtakım şeyleri de haram
kılacak, çaba göstermesinin doğru olmadığını gösterir. Bilindiği gibi
birçokları bazı işler için Allah'a sözler vermekte, ama çoğu da yerine
getirmemektedir.
İnsanın başına bir şey geldiği zaman sabır ve sebat
göstermesi, vacipleri yerine getiren kesin inanç sahiplerinden olması için ceza
verme yoluna gitmemesi gerekir. Bütün bunlar sabrı gerektirir.
Onun için bütün müslümanların
ittifakı ile vaciplerin yerine getirilmesinde sabretmek vaciptir.
Musibetler karşısında çileden çıkmamak ve Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak
durmak konusunda sabretmek de bunun içindedir.
Kur'an'da sabır, doksandan fazla yerde geçmektedir. Şu
ayetlerde de namazla birlikte geçmektedir:
"Sabır ve namazla Allah'a sığınıp yardım isteyin;
Rablerine kavuşacak ve O'na döneceklerini umanlar ve huşu duyanlardan başkasına
namaz elbette ağır gelir."
(2 Bakara/46),
"Ey
iman edenler!
Sabır ve namazla yardım dileyin.
Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir."
(2 Bakara/153)
"Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın
zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul
edenlere bir öğüttür. Sabret, Allah iyi davrananların ecrini elbette zayi
etmez." (11 Hud/114-115)
"Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve
batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de
tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin."
(20Taha/130)
"Sabret, Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir.
Suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini akşam, sabah, överek tesbih et."
(40
Mumin/55)
Allah, dinde önderliğin sabır ve
yakin (kesin
inanç) sonucu verilen bir şey olduğunu belirterek şöyle buyurur:
"Sabredip ayetlerimize kesin olarak
inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla doğru yola götüren
önderler yaptık." (32 Secde/24)
Şüphe yok ki dinin tümü, hakkı bilmek ve onunla amel etmektir.
Onunla amel etmek için de
sabretmek gerekir. Hatta dini öğrenmek de sabrı gerektirir.
Muaz b. Cebel (r.a.) bu mevzuda şöyle demiştir:
" İlim öğreniniz.Çünkü:
- İlmi Allah için öğrenmek ibadettir,
- (İlmi) elde etmek (bilmek)
Allah için bir haşyet (korku)dur,
-
(İlmi) araştırmak, Allah için bir cihaddır,
- Bilmeyene ilim öğretmek sadakadır;
- (İlmi)
müzakere etmek Allah'ı tesbih etmektir,
- İlim sayesinde Allah azze ve celle
bilinir ve O'na ibadet edilir,
- İlimle Allah'a tazim olunur
(yüceltilir) ve birlenir,
-
Allah
O ilim vasıtasıyla
milletleri yüceltir
(yükseltir)
ve onları ilimle insanlara doğru yolu gösreren liderler ve önderler
yapar ve başkaları onların görüşlerine başvurur" (İbn Abdilberr, Camiu
beyani'l-İlm 1/55.)
Muaz
b. Cebel (r.a.), ilmi öğrenmek için araştırmayı cihad saymaktadır.
Cihad için de sabır kaçınılmazdır. Onun için Yüce Allah şöyle buyurur:
"Asra and olsun ki, insan hiç şüphesiz
hüsran içindedir. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine gerçeği
tavsiye edenler ve sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır."
(103 Asr suresi)
"Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak
ve Yakup'u da an. Biz onları âhiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler
kıldık. Şüphesiz onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler."
(38 Sâd/45-47)
- Faydalı
ilim, hidayetin kaynağıdır.
- Hak ile amel etmek, reşad
/ doğru yolun kendisidir.
Birincinin zıddı
dalalet /
sapıklık, ikincinin zıddı da şaşkınlıktır
/ azıtma ve
sapıtmadır.
Sapıklık /
dalalet,
ilimsiz, bilgisizce amel
etmektir,
Şaşkınlık
/ azıtma ve
sapıtma
da,
heva ve
hevese uymaktır.
Yüce Allah buyuruyor:
"Batmakta olan yıldıza and olsun ki, Arkadaşınız
(Muhammed) sapmamış ve
azmamıştır. O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen
bir vahy iledir." (53 Necm/1-4).
Hidayet, ancak ilimle elde edilir, doğru yol
(reşad) da ancak
sabırla bilinir. Onun için Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh şöyle der:
"İmana göre sabır, vücuda göre baş
konumundadır. Baş kesilirse, vücut ortada kalır."
Sonra sesini yükselterek:
"Sabrı olmayanın imanı da
olmaz." dedi.
Rıza / hoşnutluğa gelince; İmam Ahmed'in ashabından alimler
ile şeyhler ve başkaları Allah'ın hükmüne razı olma konusunda tartışarak vacip
veya müstehap olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Ortaya çıkan iki görüşten;
birincisine göre rıza,
muktasid kişilerin amellerinden iken,
ikinci görüşe
göre mukarreb
olanların amellerindendir.
Ömer b. Abdulaziz şöyle der:
"Razı olmak zordur, ama sabretmek
mümin kişinin dayanağıdır." (Ebu Nuaym,
Hılyetu'l-Evliya 1/342. Yanımızda bulunan nüshada bu söz el-Hasen el-Basrî'ye
nisbet edilmiştir. Hılyetu'l-Evliya'da da böyle geçmektedir. Ancak İmam
Ahmed'in Kitabu'z-Zuhd'ünde Ömer b. Abdulaziz'in sözü olarak geçmektedir.)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in de İbni
Abbas'a şöyle dediği rivayet edilir:
"Kesin inanç
(yakîn) ile
beraber razı olarak amel edebilirsen,yap. Ama buna gücün yetmezse, hoşuna
gitmeyen şeylere sabretmekte büyük hayır vardır" (Ahmed
(1/308)
Onun için Kur'an'da, vacip şeklinde değil, razı
olanlar sadece övülmüştür. Bu da Allah'ın kulun başına getireceği hastalık,
fakirlik, deprem gibi musibetlere razı olmakla olur.
Yüce Allah buyuruyor:
"...zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir.
İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak Onlardır."
(2 Bakara/177)
"Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber
müminler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa ve
zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Alah'ın yardımı şüphesiz
yakındır." (2 Bakara/214).
Böyle durumlarda zorluk canlarda, darlık mallarda ve
deprem kalplerde olur.
"Allah'ın emrettiği şeylere razı olmak"
ise, vaciptir. Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'in sahih hadiste belirttiği gibi imanın bir
parçasıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:
"Allah'a rab olarak, İslama din
olarak, Muhammed'e peygamber olarak razı olan kişi imanın lezzetini alır"
(Müslim
(1/62) Ahmed (6/208) Tirmizî (4/126)
Rıza da, belirteceğimiz gibi sevmenin tabilerindendir.
Yüce Allah buyuruyor:
"Hayır; Rabbine and
olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin
verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe
iman etmiş olmazlar."
(4 Nisa/65)
"Eğer onlar Allah ve Peygamberinin kendilerine
verdiğine razı olsalardı ve "Allah bize yeter; Allah ve Rasûlu bize kendi fazl-u
keremlerinden (bol
nimetinden)
vereceklerdir. Biz her halde Allah'a rağbet edicileriz (gönül
bağlayanlardanız)"
deselerdi,
daha hayırlı olurdu."
(9 Tevbe/59)
"Bu, Allah'ı gazaplandıran şeye uymaları ve O'nun
rızasından hoşnut olmamalarından ötürüdür. Allah da onların işlerini boşa
çıkarmıştır."
(47 Muhammed/28)
"Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan, Allah'a
ve peygamberine küfretmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye istemeye
vermeleridir." (9 Tevbe/54)
Rıza'nın birinci türü ile ilgili olarak Ahmed, Tirmizî
ve başkaları Sa'd'dan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle
buyurduğunu rivayet ederler:
"İnsanın Allah'tan hayır dilemesi ve kendisine
verdiğine razı olması, mutluluğundandır. Allah'tan hayır dilemeyi terketmesi ve
Allah'ın kendisine verdiğine razı olmaması da onun bedbahtlığındandır".Ahmed
(1/168) Tirmizî (3/309) bu hadis "ğarîb"dir, demiştir.)
Yasaklanan şeylere razı olmak ise; küfür, isyan ve fasıklıktır.
Alimlerin çoğu, bunları sevmek meşru olmadığı gibi, onlara razı olmanın da meşru
olmadığını söylerler. Çünkü Allah onları takdir etmiş ve belirlemiş ise de,
onları ne sever ne de onlardan razı olur. Şöyle buyurur:
"Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna
giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahid tutan, işbaşına
geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan
insanlar vardır. Allah ise bozgunculuğu Sevmez."
(2 Bakara/204-205)
"Eğer küfrederseniz bilin ki Allah sizden
müstağnidir. Kullarının küfretmesinden hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz sizden
hoşnut olur..." (39 Zumer/7)
"Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken,
onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'dan
gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir."
(4Nisa/108)
"Bu, Allah'ı gazaplandıran şeye uymaları ve O'nun
rızasından hoşnut olmamalarından ötürüdür. Allah da onların işlerini boşa
çıkarmıştır."
(47 Muhammed/28)
Alimlerden bir grup,
Allah tarafından yasaklanmış olması yönü ile razı
olunur, ama kullar tarafından işlenmesi yönü ile razı olunmaz, demişlerdir.
Bu
da önceki görüşe aykırı olmayıp ikisi aynı ilkeye döner. O da, Allah'ın eşyayı
bir hikmet için takdir ettiği ve bizzat kendisi çirkin ve nefret edilen bir şey
olsa da o hikmet yönü ile sevilen ve razı olunan bir şey olduğu düşüncesidir.
Çünkü bir şeyde iki nitelik bulunur, biri açısından sevilir diğeri açısından
sevilmez.
Sahih bir hadiste şöyle buyrulur:
"Ölümden nefret eden mümin kulumun
canını almakta tereddüt ettiğim kadar başka bir işte tereddüt etmedim, onu
üzmek istemem ama ölümden kurtuluş yoktur". (Buhârî
(11/340) Ahmed (6/256)
Kararlaştırılan / verilen hükme değil de, Allah'ın
vasfı ve fiili olan kada'ya razı olmak gerektiğini söyleyenlere gelince; bu,
maksadını aşan ve yerini bulmayan bir sözdür. Çünkü söz konusu olan, Allah'ın
zatı ve sıfatlarıyla kaim olan değil, sadece yapmış olduğu şeylerle ilgilidir.
Bununla ilgili söylenecekleri de başka yerde belirttik.
|