Sevginin Temeli Allah'ı Bilmektir.
Bunun da iki temeli vardır:
1 - Kullarına iyiliğinden
/ ihsanından
dolayı herkesin sevmesi anlamında
avamın sevgisi.
Böyle bir sevgiyi kimse inkar etmez.
Çünkü kalpler, kendisine iyilik eden kişiyi sevmeğe ve kötülük eden kişiden
nefret etmeye yatkındır.
Allah, gerçekten kullarına iyilik eden
ve nimet verendir. Dolaylı olarak
(vasıtasıyla) gelmiş olsa bile, bütün nimetleri
veren O'dur. Çünkü vasıtaları müyesser eden ve sebepleri yaratan O'dur.
Ancak gerçekte bu sevgi, kalbi Allah
sevgisine götürmüyorsa, o zaman kul gerçekte kendinden başkasını sevmemiş
(ancak kendini sevmiş)
olur. Kendisine iyiliğinden dolayı bir
şeyi seven herkes böyle olup gerçekte kendinden başkasını sevmiş olmaz. Aslında
bu da kötü değil, övülen bir şeydir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem'in:
"Size verdiği nimetlerden
dolayı Allah'ı seviniz, Allah sevgisi için beni seviniz ve beni sevdiğiniz için
Ehl-i Beytimi
/ ailemi seviniz"
(Tirmizî
(5/329): Hadis hasen-ğarîbdir, der. Hakim (3/150): Hadisin senedi sahihtir,
der. Zehebi de ona muvafıktır.) sözü, bu sevgiye işarettir.
Sadece
bu sevgi ile yetinen kişi, Allah açısından, yaptığı iyilik dışında kendisini
sevmeyi gerektirecek şeyleri bilmeyen kişidir. Onun için "hamd iki türlüdür"
demişlerdir.
1 - Biri "şükür hamdi" dir. Bu da sadece Allah'ın verdiği nimetler için
olur.
2 - Diğeri de "Allah'ı övmek, yüceltmek ve sevmek
hamdi" dir. Buna da Allah
bizatihi
(zatından dolayı)
layıktır /
haketmiştir.
Sevgi de böyledir.
2 - Sevginin ikinci türü ise, ehli ve
layık olduğu için Allah'ı sevmektir.
Bu da, kendisi için Allah'ın
sevilmesini bilen kişilerin sevgisidir.
İsim ve sıfatlarının delalet ettiği
hiçbir yön yoktur ki Allah o yönden dolayı, hatta bütün yaptıklarından dolayı
tam sevgiye layık olmasın.
- Çünkü onun verdiği her nimet bir iyiliktir ve her
ceza adelettir.
- Onun için her durumda övülmeyi hak etmiştir.
- Sevinçte ve tasada
bunun için kendisine hamd edilmesine layıktır.
İşte bu, daha üstün ve daha mükemmel
olup havassın
(seçkin zatların) sevmesidir.
Yüce Allah'ın yüzüne
(cemaline)
bakmayı arzu
edenler, ona yakarmaktan ve anmaktan zevk alanlar bunlardır. Onlar için bu,
suyun balık için öneminden daha çok önemlidir. Öyleki bundan yoksun kalırlarsa,
son derece acı ve ızdırap çekerler. Bunlar; Müslim'in sahih'inde Ebu
Hureyre'den yaptığı rivayette belirtildiği gibi Sabikun olanlardır.
" Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Cemdan denilen bir dağın
yanından geçti,
"Bu Cemdan'dır, devam ediniz, tekçiler
(müfridun) geçtiler," dedi.
Bunun üzerine:
Ey Allah'ın, Rasûlu
Kimdir tekçiler (müfridun),
denilince,
"Allah'ı
tenhada çokça
zikreden
/ anan kadın
ve erkeklerdir." buyurdu."
(Müslim
(4/2062)
Başka bir rivayette:
"Müfridun
(Allah'ı çokça
ananlar), Allah'ı zikre çok düşkün olanlardır ki, zikir onların günah ağırlıklarını omuzlarından indirir de Kıyamet günü Allah'a hafiflik içinde gelirler."
denilir. (Tirmizî
(5/235): Bu hadis hasen-garîbdir, der.)
Harun b. Antera'nın babasından, onun
da Abdullah b. Abbas'tan rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulur:
"Musa, Ey Rabbim;
- Hangi kullarını daha çok
seversin? dedi. Beni anan ve unutmayanı, dedi.
- Kullarından hangisi
daha alimdir? dedi. Bir doğruyu gösterecek veya bir yanlıştan koruyacak bir
kelimeyi bilgilerine katmak için insanlardan bilgi /
ilim öğrenen kişidir, dedi.
- Kullarından hangisi daha hikmetlidir? dedi. Başkasının
aleyhine hüküm verdiği gibi kendisi aleyhine de hüküm veren ve kendi lehine
hüküm verdiği gibi başkasının lehine de hüküm veren kişidir, dedi." (Bu
hadisi İbn Abbas'dan rivayet edildiği şekli ile bulamadım. Ancak Darimî'de
(1/102) az bir farklılık ile geçmektedir. İbnu'l-Mubarek'de "Zühd"de
aynı senet ve lafızlar ile rivayet etmiştir (188).
Hadiste; sevgi, ilim ve adalet
belirtilmiştir ki bunlar hayrın odağıdır.
Allah sevgisi konusunda haksızlık,
yüzüstü bırakmak, sebepsiz terketmek gibi kulların sevgisinde olabilecek
şeylerin olduğunu sanmamak gerekir. Bu konuda insanlardan bazı kesimler
yanılmakta ve sevgilisini yüzüstü bırakan, suçsuz sebepsiz terkeden veya
yakınlık kazanmaya çalıştığı kişiden uzaklaşanların aşkını Allah'ın sevgisine
örnek vermektedirler.
Bu konuda yazanların kimileri
yanılmakta ve neredeyse Allah'ı haksız ve suçlu göstermeye çalışmaktadır.
Halbuki haklı ve doğru olan Allah'tır.
Buhârî ve Müslim'de Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"Allah şöyle
buyurur: İçinde kim beni anarsa, ben de onu içimde anarım, kim beni bir
toplulukta anarsa, onu daha hayırlı bir toplulukta anarım, bana bir karış
yaklaşmaya çalışana bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşmaya çalışana bir
kulaç yaklaşırım, bana yürüyerek gelene koşarak gelirim."
(Buhârî
(13/384), Müslim (4/2061), Tirmizî (5/238). Hadis hasen-sahihtir, der. İbn Mâce
(2/1255) Ahmed (2/251)
Yine bir haberde Allah'ın şöyle
buyurduğu belirtilir:
"Beni ananlar,
meclisimde olurlar, bana şükredenleri ben de ziyaret ederim, bana itaat
edenlere ben de ikram ederim, bana itaatsizlik edenlerin rahmetimden ümitlerini
kesmem, tevbe ederlerse, onları severim, çünkü Allah tevbe edenleri sever,
tevbe etmezlerse, onları tedavi ederim, ayıplardan temizlemek için başlarına
musibetler getirim."
(Bu haberi İbn Kayyım
"Medaricu's-Salikîn"de (1/194) İmam Ahmed'in Müsned'ine nisbet ederek
nakleder. Ancak biz bunu Müsned'de bulamadık.)
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"İnanmış olarak, yararlı işler
işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz."
(20
Taha/112)
Haksızlıktan maksat, başkaların
günahlarının kendisine yüklenmesi, hakkının yenilmesinden maksat da kendi
iyiliklerinin eksiltilmesi olduğu söylenir.
"...Biz onlara zulmetmedik,
onlar kendilerine zulmediyorlardı. "
(16
Nahl/118)
Sahih hadiste, Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu Ebu Zer'den rivayet edilir:
"Yüce Allah şöyle
der:
Ey kullarım! Ben
zulmetmeyi kendime yasakladım, aranızda da haram kıldım, onun için zulmetmeyin.
Ey kullarım! Hidayet
yolunu gösterdiklerim dışında hepiniz sapıklık içindesiniz, benden hidayet
dileyiniz, size hidayet vereyim.
Ey Kullarım! Benim
doyurduklarım dışında hepiniz açsınız, doyurmamı isteyiniz, sizi doyurayım.
Ey Kullarım!
Giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız, giydirmemi isteyiniz, sizi
giydireyim.
Ey kullarım! Sizler
gece gündüz günah işliyorsunuz, ben de günahları bağışlarım ve aldırış etmem,
benden bağışlanma isteyiniz, sizi bağışlayım.
Ey kullarım! Önce
gelenleriniz ve sonra gelenleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, hepsi en
takvalı adamınız gibi de olsalar, bu benim mülküme hiçbir şey katmaz.
Ey kullarım! Önce
gelenleriniz ve sonra gelenleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, hepsi en facir
adamınız gibi de olsalar, benim mülkümden bu hiçbir şey eksiltmez.
Ey kullarım! Önce
gelenleriniz ve sonra gelenleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, hepsi bir
düzlükte toplansalar ve benden isteseler, ben de onların her birine istediğini
versem, bu, denize düşen iğnenin denizden eksilttiği kadar benim mülkümden
ancak eksiltebilir.
Ey kullarım! Hepsi
sizin amellerinizdir, onları sayarım vce karşılığını size veririm. Kim iyilik
bulursa Allah'a hamdetsin, ama bundan başkasını bulursa, kendinden başkasını
kınamasın".
(Müslim (4/1995)
Buhârî de Şeddad b.Evs'ten şöyle
rivayet eder:
"İstiğfarın en
büyüğü, kişinin şöyle demesidir:
"Allah'ım, sen
benim rabbimsin, senden başka ibadete layık ilah yoktur, beni sen yarattın, ben
de senin kulunum, elimden geldiği kadar sana verdiğim sözü tutacağım, yaptığım
kötülüklerden sana sığınırım, bana verdiğin nimetlerine şükrederim, günahlarımı
itiraf ederim, beni bağışla, senden başka kimse günahları bağışlamaz."
Kim sabahladığında
içten inanarak bunları söyler ve o gün ölürse, cennete girer, kim
akşamladığında içten inanarak bunları söyler ve o gece ölürse, cennete
girer".
(Buhârî (11/98),
Tirmizî (5/135): Hadis hasen-ğarîbdir, der. İbn Mâce (2/1274), Nesâî (8/279)
|