Şehvet ve aşk hastalığı ise; kişinin kendisine zarar verecek şeyi sevmesidir. Onunla beraber
kendisine yarar sağlayacak şeye buğzetmesi de bulunabilir.
Aşk, psikolojik bir hastalıktır.
Şiddetli olduğu zaman vücudu etkiler veya melankoli / karasevda gibi bedensel
hastalık olur, bu yüzden aşk için melankolik bir hastalıktır, denir, ya da
zayıflama, kansızlık gibi bedensel bir hastalık olur.
Burada kastedilen, şüphesiz kalbin
hastalıklarından olan aşktır. Kişinin kendisine zarar verecek şeyi sevmesinin
kaynağıdır. Sahibi, tıpkı zarar veren şeyi canı çeken hasta gibidir. Ondan
yemediği zaman acı çeker, yedirildiği zaman da hastalığı ilerler ve
şiddetlenir.
Âşık da böyledir. Aşık olduğu kişiye
kavuşması, görmesi, dokunması, dinlemesi ona zarar veriyor. Hatta onu düşünmesi,
hayal etmesi bile zarar veriyor. Halbuki onun istediği de budur. Arzu ettiği
şeyden alıkonursa, acı çeker ve ızdırap duyar. İstediği verilirse, hastalığı
şiddetlenir ve daha çok acı çekmesine sebep olur.
Hadiste şöyle denir:
"Allah, mümin kulunu, biriniz hastasını
yemek ve içmekten koruduğu gibi dünyadan korur". (Ahmed
(5/42), Tirmizî (3/258), İbn Hibban (2/64)
İmam Ahmed'in Kitabu'z-Zühd'de rivayet ettiği Vehb'den yapılan
rivayette Musa'nın Allah'a yakarmasında şöyle geçer:
"Allah
şöyle buyurur:
Koyunlarını esirgeyen çobanın helak olacakları yerlerden koruduğu gibi, ben de
veli kullarımı dünya nimetlerinden korurum, çobanın koyunlarını helak olacakları
dinlenme yerlerinden koruduğu gibi ben de onları dünyaya yaslanıp gönül vererek
yaşamalarından korurum. Onları korumam, kendilerini değersiz gördüğüm için
değildir. Belki dünyanın yerine getiremediği ve hevesin söndüremediği ikramımdan
tam ve bolca paylarını almaları içindir". (Ahmed,
Kitabu'z-Zühd)
Şüphesiz hastanın iyileşmesi,
hastalığın gitmesiyle, hatta o kötü sevginin kalbinden çıkmasıyla olur.
Aşk konusunda insanlar iki sınıftır.
- Kimileri, aşkın irade kapsamında olan
şeylerden olduğunu söyler. Meşhur olan anlayış budur.
- Kimileri tasavvurlar ve hayal
bozukluğu olduğunu söyler. Çünkü aşık olduğu kişiyi, zihninde canlandırdığı
şekilde tasavvur eder. Bunlara göre, bu yüzden Allah aşık veya maşuk diye
nitelenemez, çünkü bu şeylerden münezzehtir. Nitekim kendisinde hayal bozukluğu
olan kişi için "mükemmel kişidir" denilmez.
Öncekilerden, tam sevgi olduğundan,
Allah için de aşk sözcüğünün kullanılabileceğini söyleyenler vardır. Çünkü Allah sever ve sevilir.
Abdulvahid b. Zeyd'in şöyle dediği
rivayet edilir:
"Kulum bana yakınlaşmaya devam eder ve
birbirimize aşık oluruz".
Kimi tasavvufçuların görüşü budur.
Halbuki alimlerin büyük çoğunluğu /
cumhur, Allah hakkında bu sözü kullanmazlar. Çünkü aşk, olması gerekenden çok
olan aşırı sevgi demektir. Allah'ın sevgisinin sınırı yoktur ve aşılmaması
gereken bir sınıra varması diye bir şey de olmaz.
Bunlar derler ki:
Aşk, mutlak olarak
yerilmiştir. Kulun ve Allah'ın sevilmesinde kullanılması iyi olmaz. Çünkü
burada övülen, sınırı aşan taşkın bir sevgidir.
Kaldı ki örfte aşk, bir kadını
veya oğlanı sevmek için kullanılır. Aile, mal, vatan, makam, peygamberler ve salih kişiler gibi şeyleri sevmekte kullanılmaz.
Çok zaman ya yabancı kadını ve
çocuğu sevmekle beraber meydana gelen haram bakış ve dokunma ile beraber olur
ya da başka türlü haram fiille birlikte meydana gelir. Adamın, adaletsizliğe sevkedecek
kadar kendisi için helal olmayan şeyleri yapacak yahut vacip olan şeyleri terkedecek
şekilde karısını sevmesi gibi.
Bu durum çokça meydana gelir. Yeni
karısını aşırı derecede sevdiğinden eski karısına haksızlık eder. Hatta yeni
karısı için kendi dinine ve dünyasına zarar verecek şeyleri yapar.
Örneğin, hak etmediği halde ona
mirastan özel pay ayırır veya Allah'ın belirlediği ölçüleri aşacak şekilde ona
veya yakınlarına mal ve yetki tanır veya ona aşırı derecede harcama yapar yahut
hem din hem dünyası açısından zarar verecek şekilde haram işler yapma yetkisi
verir. Birlikte olması mubah olan bir kadının aşkı için bütün bunlar
olagelmektedir.
Acaba birlikte olması haram olan
yabancı kadın ve erkeklere beslediği aşk için hangi çamlar devriliyor?!
Bu aşkta ancak Allah'ın bilebildiği
kadar bozukluk ve kötülük bulunmaktadır. Bu aşk, sahibinin hem din, hem
dünyasını bozacak her türlü hastalığı ve bozukluğu içerir. Hatta aklını ve
vücudunu da bozabilir.
Yüce Allah buyuruyor:
"Ey peygamberin hanımları!
Sizler her hangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı
konuşmayın, yoksa, kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve
ağırbaşlı söz söyleyin."
(33 Ahzab/32).
Kalbinde şehvet hastalığı ve endam
düşkünlüğü olan kişi, istediğinin cilvesi karşısında umutlanır. Umutlanma, bu
istek ve arzuyu güçlendirir ve hastalık artar. Ama istediğinden ümidini kesmişse,
elde etme umudunu öldürür, irade gevşer ve aşk da zayıflar. Çünkü insan,
umutlanmadığı şeyi arzu etmek istemez ve iradeli olarak onun için davranmaz,
belki kendi kendine konuşma olur. İrade ile beraber konuşma, bakma ve benzeri
bir şey olursa, o zaman kişi günah işlemiş olur.
Kişi aşık olduktan sonra sabredip
iffetini korursa, takvasından dolayı sevap kazanır. Şöyle rivayet edilir:
"Aşık olup iffetini koruyan,
aşkını gizleyip sabreden kişi öldüğünde şehid olarak ölür"
Aslında bu, Yahya el-Kattan'ın
Mücahid'ten, onun da İbni Abbas'tan merfu olarak rivayet edilen tartışmalı ve
delil kabul edilemeyen bir rivayettir.
Ancak şeriatın delilleriyle
biliyoruz ki; kişi bakış, söz ve fiil olarak haram şeylerden uzak durursa, haram
bir şey söylememek için bunu gizleyip dillendirmezse, kullara şikayet etmek,
ahlaksızlık işlemek, sevgilisi ile gayri meşru şekilde buluşmak gibi yollardan
kaçınırsa, musibete uğrayan kişinin acılarına sabrettiği gibi Allah'a itaat
eder, ona isyandan sakınır ve içindeki aşk ateşine katlanarak sabrederse,
Allah'tan korkmuş ve sabretmiş olur.
Yüce Allah buyuruyor:
"..şüphesiz kim kötülükten
sakınır ve sabrederse bilsin ki Allah iyi davrananların ecrini katiyen zayi etmez .."
(12
Yusuf/90)
Haset ve kalbin diğer hastalıkları da
bu şekildedir.
Allah'ın nefret ettiği şeyi kişinin
canı istediğinde Allah'tan korkarak ondan alıkoyuyorsa, şu ayetlerin kapsamına
girenlerden olur:
"Ama kim Rabbinin azametinden
korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir."
(79 Naziat/40-41)
Kişinin canı bir şeyi sevdiği zaman
onu mümkün olan yolla elde etmeye çalışır. Hatta tümü o amacın makamları olan
birçok işler için gayret eder.
Kim kötülenmiş şekilde sever veya yerilmiş
şekilde buğzeder ve onu işlerse, günahkar olur.
Örneğin; kendisine haset ettiği
için birine buğzetmesi veya haklarını vermeyerek veya haksızlık yaparak onunla
ilgili kişilere eziyet ederse yahut aynı telden çaldığı için birini sever ve
onun için haram bir işi işlerse veya Allah için emredilen bir şeyi Allah için
değil de, o kişi için yaparsa günah işlemiş olur. Bu tür hastalıklar insanda
çok olur. İnsan, bir şeye buğzettiği için sırf vehim ve hayalden hareketle
birçok şeye buğzedebiliyor.
Aynı şekilde, bir şeyi sevebilir ve
onu sevdiği için de sırf vehim ve hayalden haraketle birçok şeyi sevebiliyor.
Şairin:
"O, siyahları sevdiği için ben de
severim, hatta onun için siyah köpekleri bile severim" dediği gibi.
Adam, kara kızı sevmiş, ondan dolayı da
köpeklerin siyah rengini bile sevmiş!
Bütün bunlar irade ve tasavvurunda
kalbin hastalıklarındandır.
Kalplerimizi her türü hastalıktan
kurtarmasını Allah'tan dileriz, ahlakın, heveslerin ve tedavilerin kötülerinden
O'na sığınırız.
|