Müminlerden kendi kendine zulmeden ise, iman ve takvası oranında Allah'ın velisi
olduğu gibi, günahkarlığı (fücuru) oranında da bunun aksidir. Çünkü bir kişide
ceza ve mükafat görebilecek şekilde hem sevabı gerektiren iyilikler
(hasenat), hem cezayı
gerektiren günahlar
(seyyiat) bulunabilir.
Bu,
bütün ashabın, imamların, ehli sünnet ve cemaatin görüşüdür. Bunlar, kalbinde
zerre kadar iman olan kişinin cehennemde ebedi kalmayacağını söylerler.
Hariciler ve Mutezile gibileri ise; kıble ehlinden
cehenneme giren kişinin orada ebedi kalacağını ve çıkmayacağını söylerler.
Büyük günahları (kebair) işleyenler hakkında
cehenneme girmeden önce veya girdikten sonra ne peygamberin, ne başkasının
şefaati olur, derler. Onlara göre bir kişide sevap ve ceza, iyilikler ve
kötülükler birarada bulunamaz. Mükafatlandırılan kişi ceza görmez ve cezalandırılan
kişi de mükafat görmez, derler. Bu konunun Kur'an, Sünnet ve icma'dan delilleri
çoktur. Onları ilgili yerlerinde belirttik.
Bu
ilkeden birtakım hükümler çıkar. Şöyle ki;
"hakiki iman sahibi olanların bu imanları oranında amellerinin de olması
gerekir. Bu kişilerin günahları da olabilir."
Buhârî, Ömer b. el-Hattab'dan şöyle rivayet eder:
"Eşek diye anılan bir adam vardı.
Rasûlullah'ı güldürürdü. Bu adam içki içerdi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem de onu cezalandırırdı. Bir gün içtiği için getirildiğinde, adamın biri
ona:
"Allah lanet etsin, Rasûlullah'a ne
kadar çok getiriliyor!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem:
"Lanet etme, o, Allah'ı ve Rasûlünü
seviyor"
buyurdu. (Buhârî (6780) )
Bu da gösteriyor ki içki içme günahı işleyen bir kişi
Allah'ı ve Rasûlünü seviyor olabilir.
Allah'ı ve Rasûlünü sevmek, imanın en
sağlam temelleridir.
Aynı şekilde, zahid olan bir kişi de, içindeki nifak ve
bid'at sebebiyle Allah ve Rasûlü tarafından nefret edilen kişi olabilir.
Nitekim Sahih ve diğer kitaplarda
Ali, Ebu Said el-Hudri ve
başkalarından Peygamberin Haricilerle ilgili şöyle dediği rivayet edilir:
"Biriniz onların namazı yanında
namazını, orucu yanında orucunu ve okuması yanında okumasını azımsar. Kur'an'ı
okurlar ama onların gırtlaklarından aşağı gitmez. Ok yaydan çıkar gibi İslamdan
çıkarlar. Onları nerede görürseniz, öldürün. Onları kim öldürürse kıyamet günü
ecrini alır. Onlara yetişirsem, Ad kavminin öldürüldüğü gibi öldürürüm". (Buhârî
(3344); Müslim (1/1064)
Ashab, Emiru'l-Mu'minin Ali b. Ebi Talib'in
yanında bunlara karşı savaştılar.
Sahih hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
bunlarla ilgili olarak şöyle buyurur:
"Müslümanların bölündüğü bir sırada
dinden çıkan bir fırka ortaya çıkar. Hakka en yakın olan iki gruptan biri
onları öldürür". (Müslim
(1/1065)
Onun için Sufyan-ı Sevrî ve başka birçok imam
şöyle der:
"İblis, günahtan çok, bid'atı
sever. Çünkü günahtan tevbe edilir ama bid'attan tevbe edilmez. Çünkü Allah'ın
ve Rasûlününün teşri etmediği bir şeyi din edinen bid'atçı, yaptığı amel
kendisine süslü geldiğinden onu güzel görür. Güzel gördüğü sürece de ondan
tevbe etmez. Çünkü tevbe etmenin sebebi, kişinin yaptığı işin tevbe edilmesi
gereken kötü bir iş olduğunu bilmesi veya emredilen vacip yahut müstehap bir
ameli terkettiğinden tevbe etmek gerektiğini anlamasıdır. Yaptığı iş kötü
olduğu halde onu güzel görmeye devam ettiği sürece ondan tevbe etmez."
Ne var ki ondan tevbe etmeside mümkündür ve olmuştur.
Çünkü Allah ona doğru yolu gösterebilir ve kendisi de hakkı görebilir. Tıpkı
kafirlerden, münafıklardan, bid'at ve sapıklık ehlinden zümrelere yol gösterip
hidayet verdiği gibi. Bu da bildiği hakka uyması ile olur. Kim bildiği şeylerle
amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir.
Yüce Allah buyuruyor:
"Doğru yolu bulanların ise Allah doğruluklarını
artırır, onların karşı gelmekten sakınmalarını sağlar."
(47
Muhammed / 17)
"Şayet onlara "Kendinizi öldürün" yahut
"Memleketinizden çıkın" diye emretmiş olsaydık, pek azından başkaları
bunu yapmazlardı. Kendilerine verilen öğüdü yerine getirmiş olsalardı, onlar
için daha iyi ve daha sağlam olurdu. O zaman onlara kendi katımızdan büyük bir
ecir verir ve onları doğru yola eriştirirdik."
(4 Nisa/66-68)
"Ey
iman edenler!
Allah'tan sakının, peygamberine
inanın ki, Allah size rahmetini iki kat versin; size ışığında yürüyeceğiniz bir
ışık var etsin; sizi bağışlasın; Allah bağışlayandır, acıyandır."
(57 Hadid/28)
"Allah
iman edenlerin dostudur, onları
karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (2 Bakara/257)
"Ey Kitap ehli! Kitaptan gizleyip durduğunuzun
çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir.
Şüphesiz size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir. Allah, rızasını
gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile,
karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir."
(5 Maide/15-16).
Kitap ve Sünnette bunun delilleri çoktur. Hevesine
uyarak bildiği haktan yüz çevirenin durumu da aynı şekildedir. Yüz çevirmesi,
ona cehalet ve sapıklık verir ve apaçık hakkı görmeyecek derecede kalbini
köreltir.
Yüce Allah buyuruyor:
"...Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların
kalplerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan milleti doğru yola
eriştirmez." (61
Saf/5)
"Kalplerinde hastalık vardır. Allah onların
hastalığını artırmıştır." (2 Bakara/10)
"Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona
inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki:
"Mucizeler, ancak Allah katındadır"; onların, mucize geldiği zaman da
inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? Onların kalplerini, gözlerini, ona ilk
defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın
bırakırız." (6 Enam/109-110)
Bu, olumsuzlaştırma ve kınama sorusudur. Yani o mucize
geldiğinde onların inanmayacaklarını ne biliyorsunuz?!
Daha önce ona inanmadıkları halde sonra onların
bakışını ve kalplerini değiştiririz de inanırlar.
Ayette
"İnne" okuyanların okumasına göre ise kendilerine mucize geldiği taktirde bile kesin
olarak ona inanmayacaklardır ve önce inanmadıkları gibi şimdi de onların
bakışını ve kalplerini değiştiririz, böylece inanmazlar, anlamında olur. Onun
için Said b. Cubeyr gibi seleften kimileri şöyle der:
"İyilikten sonra iyilik işlemek,
iyiliğin bir mükafatıdır ve kötülükten sonra kötülük işlemek, kötülüğün bir
cezasıdır".
|