Bundan daha kötüsü, sıfatları reddedenlerin, Allah'ı
tenzîh edilmesi gereken hususlardan tenzih edeceğiz derken, meselâ O'nu hüzün ve ağlamaktan tenzih ederken içine düştükleri
"en
büyük küfürdür." Onlar:
"Allah Tufan'a öyle ağladı ki gözleri şişti; O'nu melekler iyileştirdi"
diyen Yahudîler'i veya bir insanın ilâhlığını iddia edip onun Allah olduğunu söyleyen kimseleri reddetme arzusundadırlar.
Pek çok kimse bunlara karşı tecsîm ve yer kaplamanın (tehayyüz) reddiyle delil getirerek,
"şayet Allah bu eksiklikler ve âfetlerle muttasıf olsaydı, cisim ve yer kaplayan bir varlık olurdu"
derler. Bu ise imkânsızdır. Onların tuttuğu bu yol sebebiyle isim ve sıfatları inkâr eden mülhidler onlara üstünlük sağlar. Bu yolla birkaç yönden maksat hâsıl olmaz:
1 -
Birincisi: Allah'ın bu eksiklik ve âfetlerle tavsif edilmesinin
(sıfatlanmasının) aklen ve dinen yanlışlığı, yer kaplama ve tecsîmin
reddinden çok daha açıktır. Zira ikincisinde olan karışıklık, ihtilâf ve
kapalılık birincisinde yoktur. Bu görüşe sahip olan
(Allah hakkında bu tür eksik sıfatları kabul eden)
kimsenin İslâm Dini'nden çıktığı da zorunlu olarak
bilinir. Delil,
medlulü
(delâlet ettiği şeyi) belirginleştirici ve
açıklayıcıdır; daha açık ve net olan bir şeye daha kapalı olanı delil getirmek
uygun değildir. Nitekim tanımda da
(tariflerde de)
bu yapılmaz.
2 -
İkincisi: Allah'ı bu sıfatlarla tavsif edenlerin:
"sıfatları isbat edip tecsîmi reddedenler
gibi biz de
(Allah'ın) cisim olduğu ve yer kapladığı kanaatinde değiliz"
demesi mümkündür. Bu durumda, onların delili, kelâmı ve kemal sıfatlarını isbat
edenlerin delili gibi olur ve Allah'ı kemal sıfatlarıyla tavsif edenler (niteleyenler)
ile eksiklik sıfatlarıyla tavsif edenlerin (niteleyenlerin)
görüşü bir hale gelir. Sıfatları reddedenlerin bu iki gruba verdiği cevap da
aynı olur ki, bu son derece yanlıştır.
(Yâni, hem kemâl sıfatlarını kabul edenler, hem de eksik sıfatları kabul edenler reddedilirken aynı yol takip edilmiş olmaktadır ki, bunun geçersizliği ortadadır.)
3 - Üçüncüsü: bunlar kemal sıfatlarını buna benzer bir yolla reddetmektedir. Allah'ın kemal sıfatlarıyla vasıflanması ise aklen ve dinen sabit ve vâcibdir. Bu da bu yolun yanlışlığının bir delilidir.
(İşte bu durum bile onların izledikleri yolun bozukluğunun açık bir göstergesidir.)
4 - Dördüncüsü: bu yolu tutanlar çelişki içindedirler. Şöyle ki, bunlardan her kim bir şeyi isbat
(kabul) ederse, isbat yönünden buna uyan bir başka şeyin de isbatı, yine aynı şekilde her kim
de bir şeyi reddederse, ret yönünden buna uyan bir başka şeyin de reddi gerekir.
Mu'tezile gibi sıfatları inkâr edenler, -hayat,
ilim, kudret, kelâm, sem' ve basar gibi- sıfatları isbat
(kabul)
edenlere:
"Bu tecsîmdir; çünkü mezkûr sıfatlar arazdır, araz da ancak bir cisimle birlikte var olur"
veya
"Çünkü biz cisim dışında sıfatlarla mevsuf olan bir şey bilmiyoruz"
derlerse, onlar da
(sıfatları kabul edenler)
şu cevabı verirler:
"Siz dediniz ki, Allah hayy, alîm ve kadirdir ve O cisim değildir. Oysa siz cisim dışında hayy, âlim ve kadir olan bir varlık bilmiyorsunuz. Öyleyse bildiğinizin dışında bir şeyi isbat ediyorsunuz. Biz de öyleyiz".
(Sizler de, Allah diridir, alîm ve kadirdir, diyor ve bununla birlikte cisim olmadığını söylüyorsunuz. Oysa aynı şekilde mevcûd, alîm ve kadîr olduğu halde cisim olmayan birini gösteremiyorsunuz. O halde siz de tanık olmadığınız bir şekilde
Allah'ı kabul ediyorsunuz. Sonuçta aramızda bir fark kalmıyor.)
Yine derler ki:
"Siz hayat, ilim ve kudreti olmayan bir hayy, âlim ve kadir isbat ettiniz. Bu ise aklen zorunlu olarak bilinen bir çelişkidir".
Sıfatları isbat (kabul) eden bu kimseler, Allah'ın hoşnut olduğu ve gazaplandığını
(öfkelendiğini), sevdiği ve buğz ettiğini kabul edenlere veya Allah'ı
istiva, nüzul, mecî ile ya da vech, yed vb. ile tavsif edenlere:
"Bu tecsîmi gerektirir; çünkü cisim olanlar dışında bunlarla muttasıf bir şey bilmiyoruz"
derlerse, bunları
(sıfatları kabul)
isbat edenler onlara:
"Siz Allah'ı hayat, ilim, kudret, sem' basar ve
kelâmla
tavsif ettiniz (nitelendirdiniz);
bu
nitelendirmeler de
diğeri gibidir. Şayet bizim söylediklerimizle sadece cisim muttasıf oluyorsa,
diğerleri için de aynı şey geçerlidir. Eğer bunlardan biriyle cisim olmayan
şeyin tavsif edilmesi mümkünse diğerleriyle tavsif edilmesi de mümkündür,
ikisini birbirinden ayırmak, birbirine denk olan iki şeyi birbirinden ayrı
tutmak demektir."
Dolayısıyla, Allah'ı eksikliklerle tavsif edenleri bu şekilde reddetmek yanlış bir yol olduğu için, selef ve imamlardan hiç kimse bu yolu takip etmemiş, hiçbiri Allah hakkında -ne isbat ne de ret için- cisim, cevher, tehayyüz
vb. tabirleri kullanmamıştır. Çünkü bunlar ne bir doğruyu ortaya koyan ne de bir yanlışı bertaraf eden mücmel ifadelerdir.
(bu tür sözler bilinmez şeyler olup ne bir hakkı güçlendirir ve ne de bir yanlışı ortadan kaldırırlar.)
Bu sebeple Allah Te'âlâ Kitab'ında Yahudîler'i ve diğer kâfirleri reddederken bu türden lâfızları zikretmemiştir. Bunlar, selef ve imamların reddettiği bid'at ifadelerdir.
|