Fena ile üç şey kastedilir:
1- Birincisi: peygamberlerin getirdiği ve kitaplarda varit olan dinî ve şer'î olan fenadır ki bu:
- Allah'ın emrettiği şeyleri yapmakla emretmediği
şeylerden fânî olmak
(yâni onlardan uzak durmak),
- Allah'a kulluk
/ ibadet
etmekle başkasına kulluktan
/ ibadetten
fânî olmak,
- Allah'a ve Resûlü'ne itaat etmekle Allah'tan başkasına itaatten fânî olmak,
- Allah'a tevekkül etmek suretiyle başkasına tevekkülden fânî olmak,
- Allah'ı ve Resûlü'nü sevmekle Allah'tan başkasını sevmekten fânî olmak ve
- Allah'tan korkarak başkasından korkmaktan fânî olmaktır.
Bu şekilde kul, Allah'ın hidayetini
(gösterdiği yolu)
bırakıp kendi isteklerine / hevasına
uymaz /
tâbi olmaz.
ve Allah ile Resulü ona diğer her şeyden daha sevgili olur.
(Allah ve Resulünün sevgisini her
sevginin üstünde tutar. )
Nitekim Allah Te'âlâ:
"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada
uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlü'nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.(başınıza gelecekleri göreceksiniz)" (Tevbe 9/24)
buyurmuştur.
Bütün bunlar, Allah ve Resûlü'nün emrettiği
hususlardır.
2 - Bazı sûfîlerin işaret ettiği ikinci tür fena: Allah dışındaki şeyleri görmekten (müşahede,
etmekten)
fânî olmak, yani kişinin
ma'bûdu /
ibadet ettiği şey ile ibadetinden, zikrettiği şey
ile zikrinden,
ma'rûfu
/ bildiği şey ile bilmesinden
/ marifetinden
fânî olması ve dolayısıyla, nefsin Allah dışındaki şeyleri görmekten
uzaklaşmasıdır.
(Öyle ki, mâsivâ
olduğundan dolayı kendini bile müşâhade etmez.)
Bu, tasavvufa intisab eden bazı kimselere ârız olan
bir eksiklik halidir. Allah'a ulaşma yolunun vazgeçilmez bir unsuru değildir. Bu
sebeple, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)
veya selef hakkında böyle bir şey bilinmemektedir.
(böyle bir hâl söz konusu olmamıştır)
Bunu tasavvuf yolundakilerin varacağı son nokta olarak gören kimse açık bir sapkınlık içindedir. Yine bunu Allah'a ulaşma yolunun vazgeçilmez unsuru addeden kimse de büyük bir hataya düşmüştür.
Bilâkis bu, Allah'a ulaşma yolunda bazı kimselere ârız olan bir haldir ve tasavvuf yolunu tutan herkeste ortaya çıkan zorunlu bir durum değildir.
3 - Üçüncü tür fena ise: Allah dışındaki her şeyin varlığından fânî olmak ve yaratılmışın varlığının Yaratıcı'nın varlığının aynısı ve bu iki varoluşun bizâtihî bir ve aynı (vâhid bi'l-ayn) olduğunu söylemektir. Bu, insanların en sapkını olan küfür ve ittihad ehlinin (vahdet-i vücûd taraftarları) görüşüdür.
Bu kimselerin akıl ve kıyasın zorunlu verilerine
aykırı düşmeleri hususuna gelince:
Bunların herhangi birinin görüşünün tutarlı olması
mümkün değildir. Şayet bu kimse, emredilen ve yasaklanan hususlar arasında bir
ayırıma gitmeksizin kaderi müşahede etmekte ise, ona bunun gerektirdiği şekilde
büyük acı ve rahatsızlıklarla sınanacak biçimde dövülmek ya da aç bırakılmak
gibi şeylerle muamelede bulunulur. Eğer kendisine bunların yapılmasını kınar ve ayıplarsa, kendi görüşüyle çelişmiş ve tuttuğu yolun özünden sapmış olur. Ona:
"Onun sana yaptığı bu şeyler kaza ve kaderin sonucudur. Allah'ın yaratması, takdiri ve iradesi senin için de onun için de geçerlidir, ikinize de şamildir. Dolayısıyla kader senin için bir delil teşkil ediyorsa, bunun için de delildir; aksi takdirde ne senin için ne de onun için delil teşkil eder" denir.
|