Rafızî
şöyle diyor:
“Muaviye
Mekke'nin fethi gününde Rasulullah'ı zemmetmiş ve Yemen'e kaçmıştır. İslâmı
kabul ettiği için babası Ebu Süfyan'a bir mektup yazarak hakaret etmiş ve Ona:
“Muhammed'in
dinine mi meylettin?” dedikten sonra Orta şu şîiri yazmıştır:
Ey
Sahr! (Ebu Süfyan) isteyerek müslüman olma, bizi rezil
edersin.
Bedir'de
ölenlerden sonra mı bunu kabul edersin?
Dedem,
dayım ve Anemin dayısının kanı akmıştı,
Ölüm
bize jurnalcilik etmekten daha rahattır.
Bırak
da Hindin oğlu izzet ve şerefle ölsün!
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'da Ebu Süfyan'ın kanını helal kılmıştı. Sığınacak
bir yer bulamayınca Rasulullah'a sığınmak mecburiyetinde kalarak İslâm'ı kabul
ettiğini ilân etti. Rasulullah'ın vefatından beş ay önce İslâmı kabul eden Ebu
Süfyan daha önce Abbas'a (r.a.) sığınmıştı. İbn-i Ömer'in rivayet ettiğine göre
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Biri çıkıp size hücum edecektir ki O, yolumun dışında bir başka
yol üzerine ölecektir.” (İbn-i Ömer devamla)
Nitekim
Muaviye çıktı. Birgün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hutbe irad
ederken; Muaviye, oğlu Yezîd'in elinden tutarak dışarıya çıkması üzerine
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Allah
öncü olanı ve Ona uyana lanet etsin!” buyurdular. (Râfizî devamla) Muaviye (r.a.) Ali'ye (r.a.)
karşı savaşta aşırı giderek Ashab-ı Kiramdan bir çoğunu öldürdü. Ali (r.a.) tam
seksen sene mimberde tel'în edildi. Nihayet Ömer b. Abdülaziz bu laneti ortadan
kaldırdı. Muaviye, Hasan'ı (r.a.) zehirlemiş, oğlu Yezid de Hüseyn'i (r.a.) öldürerek
malları gasbetmiş, canları esir tutmuştur. Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, Uhud
muharebesinde Rasulullah'ın dişini kırmış, karısı Hind de Hamza'nın ciğerini
yemiştir.”
Ey
Râfizî!
Senin
bu iddialarına karşı yalanı yaratıp hepsini râfizîlere teslim eden Allah
(c.c.)'ın şanı ne kadar yücedir? diyoruz.
Bir
kere Ebu Süfyan, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke'ye girmeden
evvel ve Mekke'ye dört fersah uzaklıkta olan Merrî-Zehran denilen yerde İslâmı
kabul etmiştir. Ebu Süfyan'ı beraberinde getiren Abbas (r.a.) Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'den şöyle bir ricada bulundu:
“Yâ
Rasulullah! Ebu Süfyan iftiharı seven bir adamdır, Ona bir lütufta bulun.”
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'de bunu kabul etti ve şöyle
buyurdu:
“Her kim Ebu Süfyan'ın evine girerse, o emniyettedir, keza kim
ki kendi evine kapanıp oturursa, o emniyettedir, kim ki Mescid-i Şerife girerse
emniyettedir.”
(Müslim Cihad: 31)
Lâkin
Ebu Süfyan, Hirakl ve Umeyye b. Ebî es-Salt'dan aylar önce
Peygamberliğin delillerini öğrenmiş olmasına rağmen haset onun imana girmesine
manî olmuştu. Nihayet Mekke fethinde İslâmı kabul etmek mecburiyetinde
kalmıştır. Ama Muaviye'nin (r.a.) durumu böyle değildir. Ne Onun ve ne de
kardeşi Yezid hakkında iddia ettiklerinin hiç birisi mevcut değildir. Muaviye'ye
(r.a.) isnad ettiğin şiir de kesinlikle Ona yapılmış bir iftiradır. Ondan sonra
İslâm'a girişte geciktiği için herhangi birisinin zemmedilmesi de caiz
değildir. Safvan b. Ümeyye, Haris b. Hişâm gibi. Mezkûr şiirin
genel yapısıda Onun uydurma olduğunu gösteriyor. Çünkü sahabî'nin yazdığı
şiirin kafiyesine asla benzemiyor.
Muaviye'nin (r.a.) İslam'a girişi de ittifakla
Fetih senesinde olmuştur. Sen de Onun müellefe-i kutub'dan olduğunu daha önce
söylemiştin. Halbuki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke fethinden
birkaç gün sonra meydana gelen Huneyn gazvesinin ganimetlerinden müellefe-i
kulûb'a mal vermiştir. Eğer Muaviye (r.a.) Yemen'e kaçmış olsaydı Müellefe-i
Kulûb'dan olmazdı. Nitekim Muaviye (r.a.) şöyle söylemiştir:
“Merve'de
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın saçını okun keskin ucuyla kestim.”
Allahu a'lem bu hadise Rasulullah'ın hicri sekizinci senesinde ve Zülkade
ayında Ci'râne'den gelerek yaptığı Umrede vuku bulmuştur.
Râfizî
daha önce şöyle demişti:
“Abdullah
b. Ömer, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a gittim ve Onun:
“Biri
çıkıp size hücum edecektir ki, yolumun dışında başka bir yol üzerine ölecektir”
dediğini işittim. (İbn-i Ömer devamla) Nitekim Muaviye çıktı. Birgün Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) hutbe irad ederken Muaviye, oğlu Yezid'in elinden
tutarak dışarıya çıktı ve hutbeyi dinlemedi. Bunun üzerine Peygamber
(sallallahu aleyhi ve sellem) :
“Allah, öncü olanı ve Ona uyanı lanet etsin! Birgün gelecek ki
Muaviye Ummet'e büyük bir kötülük edecektir” buyurdular.”
Ey
Râfizî!
Evvelâ
: Bu
hadisin sıhhatini ispatlamanı istiyoruz. Bir hadisin sıhhati ispat edilmediiğ
müddetçe o hadisi delil olarak ileri sürmek doğru değildir.
Saniyen
(İkincisi):
Bütün hadis âlimlerinin ittifakı ile bu hadis uydurmadır. Hadisle ilgili hiçbir
kitapta böyle bir haber olmadığı gibi, mezkûr hadis'in ma'ruf bir senedi de
yoktur. Hadisi rivayet eden Râfizî de hadise bir sened zikretmemiştir. Ondan
sonra bu câhil Râfizî hadisi Abdullah b. Ömer'den rivayet ediyor ki, İbn-i Ömer
(r.a.) ashab-ı Kiramı sebbetmekte bütün İnsanlardan daha uzaktır. Ashabın
menkıbelerini en çok rivayet eden de Abdullah b. Ömer olup, “Muaviye'nin (r.a.)
Medhi” hakkındaki sözleri de meşhurdur.
İbn-i Ömer (r.a.) Muaviye (r.a.) hakkında şöyle diyor:
“Rasulullah'dan
sonra Muaviye'den daha yüce bir zat görmedim. İbn-i Ömer'e:
Ebu
bekir ve Ömer de dahil midir? demeleri üzerine; İbn-i Ömer:
Ebu
bekir ve Ömer Ondan üstün idiler. Yine de Rasulullah'dan sonra
Muaviye'den üstün bir kişi görmedim” demiştir.
Ahmed
b. Hanbel
Muaviye yüce ve halîm bir zat idi, buyururlar. Gerçekten Muâviye (r.a.), kerîm
ve halîm bir zat idi.
Üçüncüsü:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'ın hutbeleri de oldukça çoktu. O cumalarda, bayramlarda hutbe irâd
ediyordu. Muaviye ve babası diğer müslümanlar gibi Rasulullah'ın hutbelerini
dinliyorlardı. Onların her hutbede Rasulullah'ı (protesto edercesine)
dinlememeleri ve müslümanların da onların bu hareketlerini müsamaha ile
karşılamaları mümkün müdür?
İki
kişinin her zaman Rasulullah'ın hutbelerini kasden dinlemeyişini gördükleri
halde müslümanların bunu müsamaha ile karşıladıklarını kabul etmek,
müslümanları zemmetmektir. Eğer bütün hutbeleri dinlemiş, fakat Rasulullah'ın
henüz başlamadığı bir hutbeyi dinlemeden çıkmışlarsa bunun ne gibi zararı
olabilir?
Kaldı
ki Muaviye (r.a.), insanlar içinde en hâlîm, kendisine eziyet edenlere karşı en
sabırlı, düşmanlık edenlere karşı da ençok dostâne hareket eden bir zat olduğu
malumdur. Hal böyle iken insanların en yücesi olan ve her hususta kendisine
muhtaç olduğu Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın hutbesini terkederek
gitmesi ve Onu dinleme sabrını göstermemesi nasıl mümkün olabilir?
O Muaviye ki, vali olduktan sonra da yüzüne
karşı kendisine küfredenleri dinlemiştir. O nasıl Rasulullah'ı dinlemekten
kaçınır. Bütün bunlardan başka Muaviye (r.a.), râfizînin iddia ettiği bir halde
idiyse, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onu nasıl kendisine kâtip
yapardı?
Râfizînin: “Muaviye, oğlu Yezid'in elinden
tutarak dışarıya çıktı.” şeklindeki iddiasına gelince şöyle diyoruz:
Herşeyden
evvel o gün Muaviye'nin (r.a.) Yezid isminde bir oğlu yoktu. Kendisinden sonra
iş başına gelen oğlu Yezid, bütün âlimlerin ittifakı ile Osman'ın (r.a.) hilafeti
zamanında doğmuştur. Muaviye'nin (r.a.) Rasulullah zamanında oğlu bile yoktu. Hatta
evlenmemişti. Çünkü fakir idi. O, Ömer (r.a.) zamanında evlenmiş, Osman (r.a.) zamanında
ve hicri yirmiyedinci senesinde de oğlu Yezid dünyaya gelmiştir.
Dördüncüsü:
Muaviye'nin
(r.a.) aleyhinde rivayet ettiğin hadise karşı aynı cinsten ve Muaviye'nin (r.a.)
fazileti ile ilgili bir başka hadis ile itiraz etmek mümkündür. Ebü'l Farac
b. el-Cevzî “El-Mevzuat” adlı eserinde:
“Ehl-i sünnetten bir gurup, taassuba kaçarak ve râfizîleri
kızdırmak için Muaviye'nin (r.a.) faziletiyle ilgili olarak hadisler uydurmuşlardır.
Râfizîlerden bir topluluk da onu zemmeden hadisler uydurdular ki, her iki gurup
da yanlış ve çirkin yoldadırlar” diyor.
Muaviye'nin
(r.a.) Ali'ye (r.a.) karşı muharebesi ise, bazı sebeplere binaendir ki, o
sebepler onu İslâmdan çıkarmaz. Bununla beraber Ali (r.a.) hakka daha yakın ve
ondan daha çok Ona lâyıktır.
Nitekim
Müslim'de bulunan bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyuruyorlar:
“Müslümanların, fırkalara ayrılacağı bir zamanda, onlardan biri
diğerine karşı isyan edecektir. Onlardan daha haklı olan diğerine karşı savaşanlardır.”
(
Buhari Menakıb: 25, Edeb: 95, Mürteddin: 7, Zekat: 150-152, Ebu Davud Sünnet:
12)
Bu
isyankârlar Nehrevan önünde Ali'ye (r.a.) karşı savaşanlardır. Bu hadîs, Ali (r.a.)
ve taraftarlarının Muaviye'den (r.a.) daha haklı olduğuna işaret ediyor.
Buhari'de
rivayet edilen bir hadiste de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyuruyorlar:
“Bu benim oğlumdur.
(Hasan'ı (r.a.) kasdederek), şeref
sahibi bir efendidir. Umarım ki Allah, oğlum sebebiyle yakında müslümanlardan
iki büyük fırkanın arasını islah eder.”
( Buhari Sulh: 9, Fedail: 2 , Menakıb:
25, Tirmizi Menakıb: 30, Ebu Davud Sünnet: 12)
Görülüyor
ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) iki cemaat arasında vuku bulan
hâdise sebebiyle, Hasan'ın (r.a.) sulhu gerçekleştirmesinden dolayı Onu övüyor
ve o iki fırkayı da “mü'min” olarak isimlendiriyor. Bu hadîs, vuku bulan
savaşın değil de islahın medhe layık olduğuna delâlet ediyor. Rasulullah diğer
iki hadiste de:
“Yakın bir istikbalde birtakım fitneler olacaktır. Fitne
zamanında (Ona karışmayıp) oturan kişi (karışmak üzere) ayakta
durandan hayırlıdır..” ( Müslim Fiten: 10)
“Çok sürmez (öyle fenalıklar ortaya çıkar ki) bir
müslümanın en hayırlı malı - kendi dinini fitnelerden selâmete çıkarmak için -
dağbaşlarında gezdirip (birikmiş) yağmur suyu başlarında güttüğü
davarlardan ibaret olacaktır.” buyururlar.
Fitnelere
karışmayıp kenarda kalmayı isteyen hadîsleri rivayet eden Sa'd b. Ebi
Vakkas, Muhammed b. Mesleme ve Üsâme gibi zâtlar ne Ali (r.a.) ve ne
de Muaviye (r.a.) ile savaşmışlardır.
|