Râfizî
şöyle diyor:
“Otuzyedinci
delil şu âyettir: “Bir de bana ehlimden bir vezir ver.” (Tâhâ:
20/29)
Ebu
Nu'aym'ın rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas şöyle diyor:
Mekke'de
iken Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) benim ve Ali'nin elini tuttu. Sonra dört rekat namaz kıldı.
Namazdan sonra elini semaya doğru kaldırarak şöyle buyurdu:
“Allah'ım!
Musa istedi de isteğini yerine getirdin. Ben de ehlimden ve kardeşim gibi
olan Ali b. Ebi Talib'i bana
vezir yapmanı istiyorum. Onunla arkamı kuvvetlendir. Elçilik işimde Onu bana
ortak et”
İbn-i
Abbas diyor ki: Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bu duasından sonra birisinin: Ey Ahmed! Dilediğin
sana verildi, dediğini işittim.”
Ey
Rafızî!
Hadis
âlimleri bu haberin kesinlikle uydurma olduğunu bilirler.
İbn-i
Abbas da hicretten evvel Mekke'de iken henüz süt çocuğuydu. Hicretten sonra da
Allah (c.c.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) arkasını kuvvetlendirmişti.
Siz,
Harun'un Musa'nın (a.s.) tebliğ vazifesinde ortak olduğu gibi Ali'nin (r.a.) de
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğ işine ortak olduğunu iddia ediyorsanız, böyle bir iddia
Ali'nin (r.a.) peygamberliğine nass'ın bulunduğunu ileri sürmek olur. Ali'nin
(r.a.)
Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) başka işlerde ortak olduğunu iddia ediyorsanız, bu da Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyada Ümmetine yönelik işlerde müstakil olmadığını kabul etmektir.
Her iki halde de iddianız bâtıldır.
Sonra
ey ahmak!
Harun'un Musa'ya (a.s.) tebliğde ortak olması nass ile sabittir. Mezkûr âyet de onunla
ilgilidir. Sen, mezkûr ayetle hangi ortaklardan bahsediyorsun?
|