Muhalif olmak...
 

Daha bıyıkları bile terlememiş. Yirmi yaşında ya var, ya yok. Bitirim bir edayla, muhalif olduğunu söylüyor.
Şu yazarı okudun mu, hayır. Şu şahsiyetin mücadelesini takip ettin mi, hayır. Şu ve şu hareketin tarihini biliyor musun? Hayır. Ve sen muhalifsin, öyle mi? Evet.
Gerçekten de tuhaf bir durum.
Üstelik böylelerinin sayısı hızla artıyor.
Sadece artistlik yapmakla, sorun çıkarmakla, dik başlı olmakla, oraya buraya laf atmakla muhalif olunacağını zannediyorlar.
Oysa muhalif olmak, çok derin meseledir. Bunun bir kültürü vardır. Önce bunları bilmek gerekir.
Mesela, bugün İsmail Kara’nın ne yaptığını anlamak istiyorsak, sadece onun eserlerine değil, Hüseyin Avni Ulaş’ın hayatına ve Nurettin Topçu’nun yazdıklarına da bakmamız gerekir. Ulaş’ı ve Topçu’yu iyi bilmeden İsmail Kara’nın eserlerini okursak, en çok da İsmail Kara’ya haksızlık etmiş oluruz.
Tevkif Fikret’e itiraz etmek için, sadece Fikret’in değil, Mehmet Akif Ersoy’un yazdıklarını da iyi bilmemiz gerekir.
Said Nursi’nin neler düşündüğünü, yazdığını öğrenmezsek, onun takipçisi olduklarını iddia eden kişilerin yanlışlarını ortaya çıkaramayız.
Said Halim Paşa’nın bu topraklarla ilgili düşüncesini bilmeden, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptığı işleri sağlıklı bir şekilde değerlendiremeyiz.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı sadece parti lideri olarak görürsek, D-8 girişimi ile Avrupa Birliği macerasını aynı kapıya çıkarma yanlışına düşeriz. Sonuçta, ikisi de siyasi bir girişim. Değil mi?
28 Şubat’ı nasıl bir şey olduğunu anlamak için, sadece o dönemin gazetelerine bakmamalıyız. 1 milyon Müslümanın katıldığı Çağlayan mitingini hiç görmeyen bugünkü gazetelere de bakmalıyız.
Bir futbol müsabakasında bile, sahaya çıkmadan evvel, karşı karşıya geleceğiniz takımı iyi tahlil eder, oyuncularının özelliklerini ve oyun sistemini öğrenirsiniz. Ve sahadaki dizilişiniz, öğrendiklerinize göre olur.
Bunlar böyle.
Ama görülüyor ki, muhalif olduklarını söyleyenlerin önemli bir kısmı, böyle zorlu işlere yanaşmıyorlar. Kolay yoldan, köksüz bir şekilde muhalif olmak istiyorlar.
Belki de, muhalefet edilen kişi, kurum veya sistemin istediği de bu. Kendilerine muhalefet edenlerin köksüz olmasını istiyorlar. Çünkü köksüz olanı devirmek ya da bölmek çok kolaydır.
Sadece fikirsel anlamda değil, günlük hayatta da bir şeye karşı olmanın bazı kuralları vardır.
Aramızda, hem vahşi kapitalizme karşı olan, hem de kapitalizmin nimetlerinden sonuna kadar faydalanan insanlar var. Kapitalizme karşı olacaksanız, bir kapitalist gibi yaşamamalısınız.
Bankaya, faize karşılar, fakat kredi kartı kullanıyorlar. Böylece, karşı oldukları şeyi beslemiş, desteklemiş oluyorlar.
İşte bütün mesele bu!
Muhalif olmanın gereklerini yerine getirmezseniz, muhalif olduğunuz şeyi desteklemiş olursunuz. İşte güzel bir örnek:
Bu ülkede en çok muhalefet edilen kişi Süleyman Demirel’dir. Ama en çok başbakan olan da odur!