Geçmiş, geçmiş değildir
Elimin altında Birinci Haçlı Seferini anlatan iki önemli kitap var:
Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri ve Kudüs İçin Ölmek. İlk kitap, adından da
anlaşılacağı gibi, Haçlı Seferlerini Arapların gözüyle (şahitliğiyle)
anlatıyor. İkinci kitap ise seferi düzenleyenlerin gözüyle... Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri’nin yazarı Amin Maalouf, diğerinin yazarı ise Alman asıllı Dieter Breaers. Amin Maalouf’un hıristiyan olması sizi şaşırtmasın; kitabını Arap kaynaklarından ve Müslüman vakanüvislerin yazdıklarından oluşturuyor. Birinci Haçlı Seferine hangi kitaptan bakarsak bakalım; ister doğudan bakalım, ister batıdan; tek bir doğru görüyoruz: Haçlı vahşeti! Mesela, şimdi Suriye sınırları içinde kalan Maaratünnuman kentinte yaşananlar. Oradaki vahşet, Müslümanların belleğinde silinmeyecek izler bırakmış; hatta hıristiyanların insan olmadığına dair tartışmalar bile yapılmıştır... İşte, Maaratüman kentindeki Haçlı vahşeti: “Bohemund, bir tellal gönderip kentin büyük binasına gelerek onun korunması altına girecek olan tüm insanları bağışlayacağını ilan ettirdi sokaklarda. Kentliler, sözümona son şanslarını gerçekten de kullanmaya kalktılar, en değerli şeylerini toparlayıp Bohemund’un cellatlarının beklediği binada toplandılar. Mezbahaya giden koyunlar gibiydiler ve üstelik ganimetleri de yanlarındaydı. Bohemund’un adamları, babaları ailelerinden, anneleri çocuklarından ayırıyorlardı. Köle tüccarları küçük erkek çocukları ve buluğ çağına girmemiş kızları götürüyordu. Ötekilerin hepsi vahşice kesildi...” Kudüs İçin Ölmek, Sayfa 235 “Maara’nın önde gelenleri, saldırganların başında bulunan Bohemond’la temasa geçerler. Frenklerin önderi, eğer çarpışmayı keser ve bazı binalardan çekilirlerse, halkın hayatına dokunulmayacağına söz verir. Onun sözüne umutsuzca güvenen aileler, kentin ev ve mahzenlerinde toplanırlar ve bütün gece titreyerek beklerler. Frenkler şafakla gelirler, tam bir kıyım olur. Üç gün boyunca insanları kılıçtan geçirirler.” Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Sayfa 63 Şimdi de geçmişteki Haçlı Seferleri ile günümüzdeki Haçlı Seferini, Kudüs İçin Ölmek kitabından örnekler sunarak kıyaslayalım. Sefere çıkan Haçlıları, Dieter Breaers şöyle anlatıyor: “Ne var ki bu görülmeye değer bir savaş alayı değil, tersine, yalnızca bir kısmı karılarını ve hatta çocuklarını da yanlarına alan yoksul kent halkından, alt tabaka soylularının genç oğullarından, bağımlı köylülerden, dilenci rahiplerden, dilenciler ve fahişelerden, panayırcılardan ve sakatlardan oluşan bir sürü...” Sayfa 50 Başkan Bush’un donanımlı, modern ordusuna baktığımız zaman, aslında durumun pek farklı olmadığını görüyoruz: Amerikan ordusundaki askerlerin büyük kısmı, para ve vatandaşlık hakkı kazanmak için orduya yazılan Üçüncü Dünya Ülkelerine mensup fakir insanlar. Ayrıca Amerika’daki işsizler ve asker olmakla sınıf atlayacağını sanan zenciler... Devam edelim... “Her kent yağmalanmış, zarara uğramayan hiçbir ev kalmamıştı. Seferin nedeninin dindarlık değil, ganimet hırsı olduğu görülüyordu..” Sayfa 100 Başkan Bush’un bahanesi, Irak’ın elindeki kimyasal silahları imha etmek, diktatörlüğe son vermek ve bölgeye demokrasi getirmekti. Ne var ki, derdinin bunlar değil, petrol olduğu çok çabuk anlaşıldı. (Müzelerin ve kütüphanelerin yağmalanması, buna karşılık Petrol Bakanlığına hiçbir şey olmaması anlamlı bir örnektir.) Ve Kudüs’ün düşmesi: “Askerlerin arkasından silahsız rahipler ve tüccarlar, at bakıcıları ve zanaatkarlar, fahişeler ve dilenciler, hatta en sonunda cüzzamlılar da kente akın ettiler. Herkesi bir parça ganimet bekliyordu...” Sayfa 300 Bağdat ve Kabil düştüğünde de buna benzer görüntüler yaşadık: Amerikan ordusunun peşinden belki fahişeler ya da cüzamlılar girmedi ama onlardan daha tehlikeli olan İngiliz ve Amerikan şirketleri girdi. Görüyoruz ki dün ile bugün arasında birçok benzerlik var. Son olarak, Dieter Breaers’in sorduğu soraları yazımıza konuk edelim: “Öyle anlaşılıyor ki hıristiyanların iman akitlerinin kaleme döküldüğü kutsal kentleri İznik’in uzun yıllar Müslümanlar tarafından işgal edilmiş görünmesi, kimseyi bugüne dek rahatsız etmemişti. Şimdi ise, Kudüs’ü kurtarmak için birden bire yollara dökülüyorlardı. Kimden? Neden? Hiç kimse, ne doğudan gelen Selçuklular, ne de Kahire’den akın eden Arap Fatimiler, hıristiyanların kutsal yerlerine dokunmadılar. Nasıra lekelenmiş miydi? Beytüllahim yok mu olmuştu? İsa, yüce Tanrı’nın peygamberi değil miydi? Hangi inanmış kişi mezarını kirletirdi ki? O halde bu Keltleri harekete geçiren kimlerdi ya da neydi?” Sayfa 125 Son olarak, bütün bu soruları günümüze tercüme edelim: Saddam otuz yıldır iktidardaydı ve ilk yıl ne kadar diktatörse, son yıl da o kadar diktatördü. İlk yıl komşularını ne kadar seviyorsa, son yıl da o kadar seviyordu. İlk yıl ne kadar dindarsa, son yıl da o kadar dindardı. Peki o halde, “Amerika’yı harekete geçiren kimlerdi ya da neydi?” Elcevap: “Yahudiler...” |
|||||
![]() |
|||||