Haydar Ergülen’in son şiir kitabı
 

  Seksen sonrası Türk şiirinin önemli isimlerinden Haydar Ergülen, yasakmeyve’den çıkan Keder Gibi Ödünç kitabı ile biz şiirseverlere bir yumruk daha atıyor. “Yumruk atan yumruk yemeyi göze almıştır” sözünün ışığında; kitabı biraz kurcalamak istiyorum.
Keder Gibi Ödünç’ü benim için önemli kılan üç etkenden biri; Ergülen’in, bu kitapta, poetikasını şiirle ortaya koymuş olması ya da böyle bir işe girişmesi. Bunu daha önce Süleyman Çobanoğlu yapmış ve Şiirler Çağla’nın üçüncü bölümünü, şiiri anlatan şiirlere ayırmıştı. [Çobanoğlu’nun adını özellikle anıyorum; her ne kadar Ergülen serbest, Çobanoğlu hece vezniyle şiir yazıyor olsalar da, bu iki şair arasında hatırı sayılır benzerlikler var. Mesela, Şiirler Çağla’da 1 + 40 şiir vardı; Ergülen de 40 Şiir ve Bir isimli şiir kitabı yayınlamıştı.]
Yıllar önce, “bir kelimenin başına gelecek en kötü şey, o kelimenin şiirde eskimesidir” diye bir cümle okumuştum. Keder Gibi Ödünç’te, şiir kelimesi 116 kez, şair ise 26 kez geçiyor. Fakat bu sıklık, herhangi bir sıkıntıya yol açmıyor, bıktırıcı da olmuyor. Çünkü, bu kelimelerin geçtiği dizeler, ciddi bir imkan olarak karşımıza çıkıyorlar. Mesela: “Eskiden köpeğim gibiydi şiir / ne zaman üzülsem hissederdi / ve yanıma gelirdi.” Bir örnek daha: “Vardır her şairi yenik düşürmeye / yetecek kadar uzun bir cümle.” Dolayısıyla, şiir ve şair kelimelerinin ilk kullanılışı ile son kullanılışı arasında herhangi bir derinlik kaybı ya da heyecan azalması yok.
Almanlar, “Şansın çok az, ama yine de dene!” derler. Aynı durum, bir şairin poetikasını şiirle yazmaya girişmesi için de geçerli. Ergülen’in bu zor işin üstesinden geldiğini söyleyebilirim. Şiire ve şaire yeni tanımlar getirmektense; yeni heyecanlar/görevler yüklemek, anlaşılan Ergülen’e daha cazip gelmiş. Bence de doğrusu bu. [Şiir, eski mektup değil artık, bir pul” sayfa 18, “Şiir insanı terbiye eder, insan / insanı ...” sayfa 42, “Şiirdir yoksulların dilinde saklanan” sayfa 68]
Gelelim ikinci etkene.
Çengel bulmaca çözerken, “Türkiye’nin Avrupa’da kalan kısmı” diye altı harflik bir soruyla karşılaşmış ve hiç tereddüt etmeden “Trakya” yazmıştım. Bulmacanın kareleri doldukça, Trakya doğru olmasına rağmen yanlış çıktı. Bulmacaya göre doğru cevap Rumeli’ydi.
Bunun anlamı şudur: Birçok şair, doğru işler yapmalarına rağmen, şiirlerini ayakta tutamamışlardır. Çünkü doğruyu yapmak başkadır, yeni bir “doğru” oluşturmak başka.
Ergülen, sadece doğru işler yapmıyor, yeni bir doğru oluşturmaya da çalışıyor. Bunu yaparken, şiirin ‘hizaya gelmeme sanatı’, şairin ise ‘mutlu olmayı içine sindiremeyen kişi’ olduğunu biliyor. Ya da bana öyle geliyor.
Kitapta yer alan Yağmur ve Fransızca başlıklı şiirin ilk üç dizesine bakalım: “Eski arkadaşlıklar resimliydi / ‘canım arkadaşıma cansız hatıra’ / fotoğraflar siyah beyaz, hatırası derindi.” Söylemek istediğim işte bu: Normalde, bu dizeleri okuduğumuz zaman mutlu olmamız, sevinmemiz gerekiyor. Ama tam tersi oluyor; hüzünleniyoruz, canımız sıkılıyor. Burada, başdöndürücü bir hızla ilerleyen teknolojiye de itiraz var. Gerçi fotoğraf da teknolojinin bir parçası, ‘bilimin insanlığa armağanı’ ama olsun. Ergülen’i çağdaşlarından ayıran biraz da bu özelliği. Çelişkileri şiirine taşıyor. Modern, fakat modernlikle problemleri olan biri... [Hem internete giriyor, hem de “her şey birbirine fazla yakın bu dünyada” diye sitem ediyor. Bu bir çelişki midir? Hayır.]
Ve üçüncü etken... Keder Gibi Ödünç’te, bazı şairlere göndermeler, bazı şiirleri çağrıştırmalar var. Mesela, Kayıp Kardeş başlıklı şiiri okuyunca, aklıma Ömer Erdem geldi. Ama ilginç olan şu ki, Ergülen’in Kayıp Kardeş’inde geçen “Tanrım, evsahibim, izin ver bana / biraz daha oturayım evinde” dizeleri ve şiirin başlığı; Erdem’in Kayıp Kardeş’ini değil, başka bir şiirinde geçen şu iki dizesini hatırlattı: “Evler, kiralık evler / Evimin yabancısı olamam...” Bu durumu, şiirin ve şairin gücüne bağlıyorum. Has şiir, sadece kendisini okutturmaz, okuyucuyu başka iyi şiirlere/şairlere de yönlendirir.
“İyi şair” dedim de aklıma geldi: Fikayası Nedir Hayatın başlıklı şiirde geçen “Ruhun fiyakası mı işte buna gülerim” dizesi, sanki, İsmet Özel’in Esenlik Bildirisi’nde yer alan “Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır” dizesine karşılık olsun diye yazılmış. Fakat bundan, ‘Haydar Ergülen, İsmet Özel’e çatmış’ anlamını çıkaramayız. Çıkarmamalıyız da...
Ergülen’in şiiri şiirle anlatmaya/tanımlamaya çalıştığı kitabına “Keder”le başlayan bir isim vermesi de başlı başına bir yazı konusu. Demek ki şiirin ondaki karşılığı bu. Ya da biraz bu. [“Benim şiirden başka kederim yoktur.”]
Sonuç olarak; sık dokunmuş iyi bir şiir kitabıyla karşı karşıyayız. Unutmadan söyleyeyim; bu kitap, “birlikte uyuyanlara göre değildir...” sayfa 14