Evdeki huzur, mutluluk budur
Çevremdeki
evliliklere ve anne-babaların çocuklarıyla olan ilişkilerine baktığımda,
bazı sıkıntılar ve yanlış uygulamalar görmekte zorlanmıyorum. Birincisi, çocuk yapmaktan çekiniyorlar. Gerekçeleri de hazır: “Çok masraflı oluyor... Biraz gençliğimizi yaşayalım... Karı-koca çalışıyoruz, çocuğa kim bakacak?” vs. Hiç unutmuyorum: Bir “islamcı” arkadaşın evine konuk olmuştum. Yenge hanım, kaç çocuğum olduğunu sormuştu. O zamanlar dört taneydi. “Dört çocuğum var” deyince, “ayyy inanmıyorum” diye öyle bir şaşırmıştı ki, neredeyse bayılacaktı. Yedi sekiz yıllık evli olan bu çift, çocuk yapmaya henüz hazır değillermiş. Maalesef, geçtiğimiz aylarda ayrıldılar. Oysa, çocuk ailenin çimentosudur. Karı koca arasında geçimsizlik olsa bile, çocukların hatırına bu sıkıntıya katlanılır. Bilinir ki, her sıkıntının sonu ferahlıktır. İkincisi, kendileri ne olamamışlarsa, çocuklarınının onu olmasını istiyorlar. Yani, çocukları üzerinden, kendi heveslerini, hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Diyelim ki anne öğretmen olmak istemiş, ama olamamış. Çocuğunun öğretmen olmasını istiyor. Baba, doktor olmak istemiş, ama başka bir şey olmuş. Çocuğunun doktor olması için çabalıyor. Böylece, ortaya, öğrencilere iyi davranmayan öğretmenler, hastalara insan muamelesi yapmayan ve mesleğini sevmeyen doktorlar çıkıyor. Oysa, doğrusu, çocuklarımızı, kendi yeteneği ve hayalleri ile başbaşa bırakmaktır. Onlara seçme hakkı tanımalıyız ki, ileride mutsuz insanlar olmasınlar. Çünkü, iş hayatındaki mutsuzluk, eve ve ilişkilere de yansımaktadır. Üçüncüsü, çocuklarımıza vakit ayırmasını bilmiyoruz. Vakit ayırmak, sadece, akşamları ailece oturmak, televizyon seyredip çerez yemek, ya da bir arabaya doluşup pikniğe, hısım akraba ziyaretine gitmek değildir. Burada, söz konusu olan şey, çocukların değil, bizim önceliğimizdir. Ancak, önceliği çocuklara verir ve istediklerini yaparsak, onlara vakit ayırmış oluruz. Yine, bazı anne babalar, çocuklarının karnesi başarılı olunca, iyi çocuk yetiştirdiklerini sanıyorlar. Karne, kafamızın ne kadar çalışıp çalışmadığını gösterir. Oysa, bize sadece kafası değil, kalbi çalışan insanlar da lazımdır. Nice akıllı insan vardır ki, zalimin, hayırsızın, kalpsizin tekidir. Ve eşimizle olan ilişkiler. Erkeğin kadınla, kadının erkekle... Evlilik, ikiye bölünmüş bir kağıt paranın birleştirilmesi gibi bir şeydir. Parçalar tek tek işe yaramazlar, geçmezler. İşe yaramaları için, bir araya gelmeleri gerekir. Kadın ve erkek de böyledir. Evlilik yoluyla bir araya gelirler ve işe yararlar. Dolayısıyla, bir eşitlik sözkonusudur. İşte bu yüzden, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünü, “her başarılı erkeğin yanında bir kadın vardır” şeklinde değiştirmiş bulunuyorum. Erkek, akşam eve geldiğinde, “Zaten bütün gün canım çıkıyor”la başlayan cümleler kurmamalı; kadın da “Çocuklar beni canımdan bezdirdi” diye karşılık vermemelidir. Buna benzer konuşmalar artmaya başlarsa, birbirinizin eşi değil, iş ortağı, hatta suç ortağı olursunuz. Ve bu, evliliğinizi çekilmez hale getirir. Denir ki, “Kötü hava diye bir şey yoktur. Sadece, giyinmeyi bilmeyenler vardır.” Bunu aileye uyarlarsak, “Kötü aile diye bir şey yoktur. Sadece, mutlu ailenin kurallarını bilmeyenler vardır.” Ve bu kurallar, 26 Ağustos Cuma günü Millî Gazete’nin okuyucularına hediye edeceği Mutlu Ailenin Anahtarı isimli kitapçıkta var. Hem de Peygamber Efendimizin anahtarı bu! Başımıza gelenler “Albay Lavrens, küçük yapılı, sarışın, mavi gözlü genç bir adamdır. Oxford Üniversitesi mezunu ve eski eserlerle meşgul, şiirden de hoşlanan bir ilim adamı olduğu halde, cihan harbinde, Arabistan’da son derece cesaretiyle başardığı büyük işler, henüz cihanca meçhuldür. Lavrens pek mütevazı ve zerre kadar şöhret düşkünü olmaksızın, Arabistan’ın birbirleriyle geçinemeyen kabilelerini Türklere karşı pek tesirli askeri hareketlerde bulunmak üzere birleştirmeye muvaffak olmuştur. Daha evvel birçok Sultan ve Halifeler bile bu işi başarmaya muvaffak olamamış oldukları halde, Lavrens, Mekke Emiri’nin bedevi ordusunun başına geçti. Ve tıpkı Mareşal Allenby’nin Filistin’deki hıristiyanlarla yahudileri kurtardığı gibi, o da milyonlarca Müslümanın yaşadığı Arabistan ile Arzı Mukaddesi Türklerden kurtardı.” Harfi harfine iktibas yaptığım bu satırlar, bir Avrupa gazetesinde yahut Türkiye dışında bir yerde yayınlanmamış. 1925 yılında, Türkiye’de, Ayın Tarihi dergisinde yayınlanmış. Hem de Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından... O Lavrens ki, İslam kardeşliğini dinamitlemiş, yüzlerce Türk askerinin şehit edilmesine sebep olmuş; hatta Filistin ve Suriye bile onun yüzünden elimizden çıkmıştır. İşte böyle biri, kana susamış bir İngiliz casusu, çiçeği burnundaki Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle övülüyor. Buna karşılık, düşmana karşı canla başla savaşan paşalar, ya yurt dışına sürülüyor, ya da etkisiz hale getiriliyor. Sadece bu örnek bile, gözlerimizin açılması için yeterli olacaktır... Kaynak: Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası, Feridun Kandemir, Yağmur Yayınları |
|||||
![]() |
|||||