Soru:
--Birisi zikir dersi almak istiyor ama, yapamamaktan korkuyor, cesaret edemiyor; bu kardeşimize ne tavsiye edersiniz?
--Şimdi, Allah CC buyurmuş ki:
(Ekîmus salâte ve âtüz zekâh) "Namaz kılın, zekât verin!" diye Kur'an-ı Kerim'in kaç yerinde, kimbilir seksen-yüz ayetinde geçmiştir bu emir...
"--Allah emrediyor namaz kılmayı amma, ben bunu yapamam diye korkuyorum. Bu yükün altına girmeyeyim!.. Namaz kılma işine kalkarsam, hem abdest almam gerekecek her zaman; hem de camiye gelip oturup kalkmam, şu kadar rekât namaz kılmam gerekecek. Zahmeti var..." diyor muyuz?..
--Demiyoruz. Ne diyoruz?..
"--Allah bize namazı emretmiş, pek âlâ!" diyoruz, kılıyoruz.
"--Hacca gidin!" buyurmuş;
(Ve lillâhi alen nâsi hıccül beyti menistetaa ileyhi sebîlâ.) "Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır." buyurmuş.
"--Zahmeti var, meşakkati var, tehlikesi var... Havası sıcak, izdiham var... Ölebilirim, kalabilirim... En iyisi ben hacca gitmeyeyim, canım kurtulsun!" diyebiliyor musun?..
--Diyemiyorsun. Çünkü, Allah emretti. Zenginsen gideceksin, gidiyorsun.
Zikir de Allah'ın emri!.. Yetmiş-seksen ayet-i Kerime var, "Allah'ı zikredin!" diye... Zikirden korkuyor... Allah'ın farzından korkulur mu, Allah'ın emrettiği şeyde fayda var... Onun için, senin faydana, sen sevap kazanacaksın.
Sonra zikrin nesinden korkuyorsun ki, bir öğlen namazını kılmak onbeş dakika alır, yirmi dakika alır. Abdest almasıyla yarım saat alır. Zikri bundan daha kısa zamanda yaparsın. Nesinden korkuyorsun?.. Namaz kılmakta oturmak var, kalkmak var, secde var, rukû var... Bu zikir, durduğun yerden dilin dudağın Allah Allah diyecek. İstersen yatarak söyle!..
(Ellezîne yezkürûnallahe kıyâmen ve kuûden ve alâ cünûbihim) Yatarak da söylemek câiz... Ama tabii, edebe uygun olan diz çökerek söylemek daha iyi... İstersen yat da öyle Allah de; o da câiz... Daha ne istiyorsun mübârek?.. Oturtuyor seni, koşturtmuyor, zahmet çektirtmiyor; yâni nesinden korkuyorsun?.. Şeytan korkutuyor.
Şeytan insanları bir çok şeyden korkutur. Ayet-i kerimede buyuruluyor ki: "Şeytan kendisini dost edinmiş insanları, 'Hayır yapma, zekât verme; fakir olursun!' diye korkutur." Zekâtı verirse fakir oluverecek, malı azalacak diye vermemesini içinden fitliyor. "Verme yâ!.. Paran azalacak, ne veriyorsun yâ!.. Sen bunu ne zahmetle kazandın. Ya sen ona verdiğin zaman, aç açık kalıverirsen?.." filân diyor. Halbuki Allah ona kırk vermiş, otuzdokuz tanesi yanında kalacak; bir tanesini vermeğe şeytan korkutuyor.
Şeytan korkutur. Bu korku da şeytanın çok ma'ruf, çok meşhur, çok dillere destan bir oyunudur. "İyi güzel! Sevabını duydum yapmak istiyorum ama, yapamam diye korkuyorum!" Namaz kılamamaktan korkuyor musun?.. Ramazan gelince kolay mı oruç tutmak?.. Yirmi rekât teravih, otüzüç rekât her şeyiyle, günde birerbuçuk saati alıyordu; ne kadar sevinerek yaptık, değil mi?..
Bu şeytanın bir aldatmacasıdır muhterem kardeşlerim!.. Kimisini böyle aldatıyor, kimisine de diyorlar ki:
--Tarikata girme; fırttırırsın, deli olursun!
Yâni, tarikata girmeyenler deli olmuyor mu?.. Bir istatistik yapalım! Gidelim Bakırköy akıl hastanesinde dindar ve dinsiz insanların nisbetini araştıralım!..
Enteresandır. Edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünde bulunan arkadaşlarımız, doktor arkadaşlarımız, lütfen şöyle bir anketi yapılmışsa literatürden tarayıp bize getirsinler, cemaate söyleyelim, ben de öğrenmiş olayım!.. Yapılmamışsa, lütfen yapsınlar!.. Şu hastaların yüzde nisbetiyle kaç tanesi dindardır, kaç tanesi dinsizdir?.. Bir bilelim bakalım, dindar mı daha çok hasta oluyor, dinsiz mi?..
Benim bildiğim, dinsizlerin hepsi bunalımlı... Hattâ diyorlar ki: Avrupadaki yüksek tahsil yapmış kimselerin %40'ı kafası sakat!.. Manyak, hasta... Yâni, bu medeniyet denilen Avrupa'nın kendisi buhranda... Adamlar çıkış arıyor. Ama bizimkiler, "Yok efendim, zikir yapma delirirsin!" diye, öyle korkutuyorlar.
Allah buyuruyor ki:
(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikren kesîrâ.) "Ey iman edenler, Allah'ı çok zikredin!"
Sonra bir ayet-i kerimede saymış:
(İnnel müslimîne vel müslimâti vel mü'minîne vel mü'minâti vel kanitîne vel kanîtât....... vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât) "Namaz kılanlar, oruç tutanlar, zekât verenler, şöyle yapanlar, böyle ibadetleri yapanlar..." Bunların hepsini saydıktan sonra, "Ve Allah'ı çok zikreden kadınlar, çok zikreden erkekler..." diyor. Demek ki, bütün bunlardan ayrı bir de Allah'ı zikretmek diye bir güzel ibadet var ve bunun çok yapılması lâzım!.. Kesîran Arapça'da ne demek? Çok demek.
Allah çok zikretmeyi, bize Kur'an-ı Kerim'de bir çok ayet-i kerimede emretmiş. Peygamber Efendimiz diyor ki: "Allah'ı çok zikredin! Hattâ size mecnun diyecekleri kadar çok zikredin!"
Allah öyle emretmiş, Peygamber öyle emretmiş, bunlar da fıldır fıldır kaçıyorlar, fellik fellik kaçıyorlar zikirden... Kaçanların hali nedir, ona da Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor ki, münâfıklar hakkında:
(Veizâ kàmû iles salâti kàmû küsâlâ, yürâûnen nâse velâ yezkürûnallàhe illâ kalîlâ.) "Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allahı çok az anarlar." diyor. Münâfık az anıyor. Az anana münafık diyor, çok anmayı kendisi tavsiye ediyor Allah... Ayetlerde, hadis-i şeriflerde bu emrediliyor. Millet de öyle diyor... Bunlar din bilgisinin az olmasından, zayıf olmasından kaynaklanıyor.
Tabii, şu tarafı da yok mu?.. Var... Ben kendim onlardan evvel söylerim. Bu tasavvufî terbiyenin dozajı ayarlanmazsa, insanda dengesizlik meydana gelir mi, gelmez mi?.. Gelebilir, geliyor. Böyle bir şey vardır.
Nitekim, eczâneden aldığın ilâçların üzerine de yazarlar ki, "Bu ilâçları çocukların erişemeyeceği yüksek yere koyun, çocukların eline geçmesin!" Çocuk bunun hepsini yuttu mu... İlâçtır, işte şifalı bir şey, yutsun evlâdım sıhhatli olsun... Yok, öyle ilâcın kutusunu ele geçirip de çocuk hepsini yuttu mu, zehirlenir, ölür. İlâç ama, ilâç olduğu halde dozajı fazla oldu mu, öldürmüyor mu insanı?.. Derhal midesini yıkatmak gerekmiyor mu?..
Ölçüsü var... "Üç damla..." diyor, "Yedi damla..." diyor, "Günde bir tane..." diyor. "Fazla olursa, kaşıntı olursa doktora söyleyin!" diyor. "Umulmayan bir durum olduğu zaman doktorunuza müracaat ediniz." diyor. Doktor nezaretinde olacak bu iş... Adam kendi bildiğine yaparsa, veya doktor diye doktor olmayan bir kimseye giderse, o da yalan yanlış bir şey yaparsa; olabilir.
Bu böyle oluyor diye ilâç kullanılmıyor mu?.. Kullanılıyor ama, "Aman ilâç kullanmaya dikkat edilsin!" deniliyor. Bu da öyle olacak tabii...
Soru:
--Tarikatta ders alınca, bunu yapmanın vacib olduğu söyleniyor. İtiraz edenler var, aslı nedir?
--Elbette!.. Sevaplı şeydir. Söz verdi mi, yapması lâzım!.. İtiraz edenlerin itirazı haksızdır. Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki: "Bir insan bir ibadete, taate, hayra, namaza, niyaza, gece ibadetine, teheccüde başlayıp da kestiği zaman, 'Bu ibadette bir kusur gördün de mi, bir mahzur gördün de mi bıraktın ey kulum?' diye Allah-u Teâlâ Hazretleri itâb eder." diye hadis-i şerif vardır. Yaptığı ibadetleri bırakmayacak insan... Yolda sağlam yürüyecek...
Sonra bunların o kadar sevabı vardır ki, kısaca bir anlatıvereyim:
Muhterem kardeşlerim! Bir insan Allah yolunda parasını sarfederse, yediyüz misli sevap verilir.
(Nafakatüke fî sebîlillâhi biseb'i mieh) Yediyüz mislidir. Hadis-i şerifte var... Yâni siz şimdi camiye yardım ediyorsunuz; elhamdü lillâh yediyüz misli... Bin lira verseniz, yediyüzbin lira vermiş gibi oluyorsunuz. Onbin lira verseniz, yedi milyon vermiş gibi sevap oluyor. Çok güzel bir şey!..
Ama bir başka hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Zikrullahi teâlâ efdalü minen nafakatü fî sebîlillâhi bimieti dereceh) "Allah'ı zikretmek --Allah Allah demek, lâ ilâhe illallah demek-- Allah yolunda infak etmekten yüz misli daha üstündür." diyor.
Şimdi, o zaten yediyüz misliydi. Bu da yüz misli ondan üstün olunca ne olur muhterem kardeşlerim?.. Yetmiş bin eder. Yâni bir insan, bir Allah dedi mi, yetmiş bin sevap alıyor. Kaçırır akıllı bir insan?.. Ahireti düşünen bir insan, sevap düşünen bir insan, Allah'ın rızasını düşünen bir insan ihmal eder mi, bu vaadi gördükten sonra?..
Sonra yine bir başka hadis-i şerif var: "Sessizce, hiç kimsenin duymayacağı gibi, gösteriş olmayacak gibi, şöhret olmayacak gibi, fiyaka olmayacak gibi, içinden yapılan zikir, dille yapılan zikirden yetmiş kat daha sevaplıdır." deniliyor. O da hadis-i şerifte var...
O zaman ne oluyor?.. (70.000 x 70 = 4.900.000) Dört milyon dokuzyüzbin sevap oluyor muhterem kardeşlerim!.. İnsan kalbinden bir Allah dedi mi... Kimse duymayacak şekilde, ağzı kapalı ama kalbi Allah Allah diyor. Kalbinden bir Allah dedi mi, dört milyon dokuzyüzbin... Bir daha dedi mi, dört milyon dokuzyüzbin daha... Bir daha dedi mi, dört milyon dokuzyüzbin daha... Az bir sevap mı?..
Şu ölümlü dünyada neden yaşıyoruz?.. Allah'ın rızasını kazanmak için... Niye vaaz ediyoruz?.. Allah'ın rızasını kazanmak için... Niye vaaz dinliyoruz?.. Allah'ın rızasını kazanmak için... Niye burda tek dizinizin üstünde duruyorsunuz?.. Allah'ın rızasını kazanmak için...
Soru:
--Zikrin adetlerinin hikmeti nedir? Meselâ 4444 Salât-ı Tefriciye çekiliyor.
--Her zikrin sayısında değişiklik oluyor. Meselâ; 33 sübhânallah, 33 elhamdü lillâh, 33 Allahu ekber deniliyor. Veyahut "100 defa lâilâhe illallah de!" diye Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş. Bunların bazısının hikmetini biz anlayabiliriz, bazısı anlaşılamayabilir. Öyle buyrulduğu için öyle yapılmış olabilir.
Bu 4444 Salât-ı Tefriciye'nin de belki rüyada görülen bazı şeylere dayanmış olması mümkündür. Meselâ, bir kimseye rüyasında Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz'in, şu kadar zikir et diye söylemesi gibi... Bazan böyle oluyor, bazan başka sebepler oluyor; zikrin çeşidine göre...
Bazan o zikri meydana getiren harflerin ebced hesabı değerleriyle ilgili olabiliyor.
Soru:
--Derste bize verilen zikirlerin hepsi hafî olarak mı çekilecek? Hafî zikri kısaca tarif eder misiniz?
--İnsan seccâdesine oturunca zikri istediği şekilde çekebilir. Zikri cehrî olarak çektiği zaman teşiri, şevki daha çok olur. Böyle âşikâre, yüksek sesle "Lâ ilâhe illalah..." "Allah..." derse, buna zikr-i cehrî derler. Fısıltı tarzında olursa, buna zikr-i hafî derler. Fısıltı tarzında da olabilir. Ev halkını ayağa kaldırmaktansa, sessizce yapmak daha uygun olabilir.
Bir de zikr-i kalbî vardır. Zikr-i kalbî, fısıltı ile de değil de, hiç dil dudak kıpırdatmadan, hiç belli etmeden kalbinden "Allah..." demektir. En sevaplısı budur. Yolda, işte, gecede, gündüzde, otururken, kalkarken, yürürken öyle zikretmek... En güzeli odur. Sevabı onun en çoktur. Kalbî olan zikir, âşikâre yapılan zikirden yetmiş kat daha sevaplıdır.
O bakımdan mümkünse onu yapsın. Değilse fısıltıyla yapsın. Şartlara göre, duruma göre... İsterse, ev de serbestse, kendisindeki aşk ve şevk galib gelmişse, o zaman zikr-i cehrî yapsın. Serbest, bir mahzuru yok...
Soru:
--Kadınların cehrî zikir yapması câiz midir?
--Câizdir. Cehrî zikir demek, yüksek sesle "Allah... Allah..." "Lâ ilâhe illallah..." demektir; câizdir. Câiz olmayan, kadınların sesini nâmahremin duymasıdır. Kendi evinde cehrî zikir yapıyor, Kadirî... "Hak..." diyor, "Hay..." diyor, "Hû..." diyor vs. Diyebilir. Cehrî zikir yasak değil...
Cehrî de olur, hafî de olur; hepsi câiz... Kadın da söyler, erkek de söyler; hepsi câiz... Kadının sesinin nâmahrem tarafından duyulması doğru değil... O bakımdan sâkin olması daha uygun...
Soru:
--Kadınların belli günlerde, belli saatlerde toplantı yapması, sesli zikir yapması câiz midir?
--Elbette kadınlar kendi aralarında toplanabilirler, toplanmalı! Çünkü, ilmi irfanı bir yolla öğrenecekler. Toplanmaları iyidir, doğrudur, faydalıdır. Zikir yapabilirler. Zikir de sesli olsa bile, sesin aşırı olmaması lâzım, hafif bir tarzda olması lâzım!..
Erkekler de öyle... Yâni çok aşırı bağırarak değil de, hafif sesle yapmalı; daha iyi olur.
Soru:
--Zikirleri yürürken, otobüste iken yapabilir miyiz?
--Yapabilir. Oturarak yaparsa tesiri, feyzi çok olur ama, herhangi bir şekilde, nerde yaparsa olur.
Soru:
--Öğrenci olduğumuzdan zikirlerimiz bazan aksıyor; ne tavsiye edersiniz?
--Zikirleri aksatmak olmaz! Gündüz yolda, ders arasında bir yerde yapabilir. Çünkü, nihâyet azıcık bir şeydir. Onları aksatmasınlar, akşama bırakmasınlar! Gündüzden aralarda, fırsat buldukça yapsınlar! Akşam yine otururlarsa yine yaparlar ama, gündüzden garantilesinler.
Soru:
--Tarikat dersi almıştım, uygulayamadım, uygulayabileceğimi de sanmıyorum. Çünkü, farz ibadetleri bile yerine getirmekte zorlanıyorum; ne yapmamı tavsiye edersiniz?
--Zikir keyfi bir şey değildir, Allah'ın emridir.
(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikran kesîran ve sebbihûhu bükreten ve esîlâ) "Ey iman edenler! Allahı çokça zikredin ve onu sabah akşam tesbih edin!" gibi nice ayetlerle emredilmiştir.
Onun için, bu gibi kardeşlerimiz otuzüçlük bir tesbih alsın eline... Yolda giderken, otobüse giderken, otobüsün içindeyken, vasıtayı beklerken beş dakikada bütün bu zikirlerin hepsi biter. Yüz "Estağfirullah" diyecek, yüz "Lâ ilâhe illallah" diyecek, yüz "Allah" diyecek, yüz 'salât ü selam' getirecek, yüz 'Kulhüvallahu ehad' okuyacak. Yemekte kuyruk beklerken, kantinde kuyruk beklerken, otobüs beklerken, gelirken, giderken, sokağın başından vasıtanın yanına kadar giderken; Erenköy'de oturuyorsa, karşı tarafta oturuyorsa, trene binip Haydarpaşa'ya gelirken, vapur içinde iken bitecek şeylerdir bunlar... Yâni, beş dakikada biter. Şeytan yaptırtmıyor!.. Zikir çok sevaplı bir ibadet olduğundan, şeytan yaptırtmıyor.
Şimdi bunun sevabı hakkında bir bilgi vermek istiyorum size... Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:
(Nafakatüke fî sebîlillâhi biseb'i mieh) "Allah yolunda infak ve masraf yaptın mı, para harcadın mı, yediyüz kat sevap alıyorsun."
(Zikrullahi teâlâ efdalü minen nafakatü fî sebîlillâhi bimieti dereceh) "Allah'ı zikretmek Allah katında, Allah yolunda masraf yapıp infak yapmaktan yüz kat daha sevaplıdır."
Ötekinin yediyüz kat olduğunu biliyorduk. Bu da ondan yüz kat daha fazla olunca, 700 x 100 = 70.000 ediyor. Demek ki zikrullah, yetmişbin kat sevap oluyor.
Ben şimdi burdan, camiden çıkmışım. Otobüs durağına kadar, minübüs durağına kadar gidiyorum. "Allah... Allah..." desem, bu sevabı kazansam, kim mahzun olur, kim sevinir?.. Şeytan çatlar, melekler sevinir. Sen sevap kazanırsın, ahirette derecen yükselir. Yapacaksın bu işi!.. Şeytanı çatlatacaksın, bu sevaplı işi kaçırmayacaksın!..
Yetmişbin kat... Bir insana birisi gitse, "Şurda Allah yolunda harb oluyor, cihad oluyor, çıkar paraları!" dese; o da bin lira verse, yediyüzbin lira vermiş gibi yediyüz kat sevap oluyor. E bu, yetmişbin kat sevap oluyor! Bu zikir kaçırılır mı?.. Durduğu yerde insan, bedâvadan, gayet kolaylıkla çok sevap kazanıyor.
Onun için şeytan, bu sevapları kazandıkça müslümanlar çok kızıyor da, çok telâşlanıyor kıskanıyor da, bunları yaptırtmıyor. Yâni vakit olmadığından değil, şeytan yaptırtmıyor. Şeytanın bu oyununu bilip, zikirden gafil olmamasını kardeşimize tavsiye ederim.
Soru:
--Zaman zaman dersi çekemiyorum; ne tavsiye edersiniz?
--Dersi yapamayacağını anlayan birisi, yolda, otobüste, evine dönerken bir arada gündüzden yapıversin. Bir kere çekemezse, o gün neden çekemediğinin tahlilini yapsın, anlasın. Bu duruma bir daha düşmemek için, parça parça, sabah bir kısmını, öğle namazından sonra bir kısmını, ikindiden bir kısmını, akşamdan sonra bir kısmını yaparak tamamlasın!.. Bunlar çok şeyler değil, şeytan mâni oluyor; şeytanın oyununa düşmesin.
Soru:
--Zikirde sayı artışı nasıl olur?
--Kişinin durumuna, rüyalarına, haline göre hocası ile konuşarak, zikirlerde gelişme ve değişmeler olur.
Soru:
--Çektiğim tesbihlerden zevk alamıyorum, rabıtalarda zorlanıyorum; ne yapmalıyım?
--Bu bir günahlara bulaşma emaresidir. Mürid hatalı, günahlı bir şey yapınca, Allah onun üzerinden, dimağından zikrin, ibadetin zevkini alıyor. Bu bir tehlikeli durumdur. Kendi haline dikkat edecek ve hataları varsa onları düzeltmeğe çalışacak.
Soru:
--Tasavvufî vazifelerin yerine gelmesinde günün başlangıcı ve bitişini izah eder misiniz?
--Böyle bir başlangıç ve bitiş yoktur. Yapabildiğiniz zaman yaparsınız. Üç-beş saat önce/sonra fark etmez.
Soru:
--Derslerimi ihmal ettim, ara verdim, yeniden başlamak istiyorum; ne dersiniz?
--Allah şeytana, nefse uydurmasın... Aldığı vazifeleri muntazaman güzel yapmayı nasib etsin...
Dün akşam Seriyyis Sakatî Hazretlerinin sözlerini okuduk. "Evradımdan bir tanesini bir gün kaçırdım mı, artık onu hiç bir şekilde ödeyemeyeceğim kanaatindeyim." diyor. Kaçırmamağa çalışmak lâzım, günü gününe yapmağa çalışmak lâzım!..
Soru:
--Ben bir ara ders almıştım, uzun süre zikrimi yapamadım. Sonra yaptım, sonra bıraktım. Bıraktığım zaman dersimi tazeledim. Şimdi yine bıraktım, şimdi ne yapmam gerekiyor?
--Ateşle oynuyor tabii... Bir yapıyor, bir yapmıyor, bir yapıyor, bir yapmıyor... Yapmadığı zaman rastlar, canı öyle gider, başı ahirette çok derde girer.
Bakın, evliyâullah ne demişler: Birisi diyor ki, "Hocam, niye 'Lâ ilâhe illallah' zikri yapmıyorsun da 'Allah Allah' zikri yapıyorsun?" diye sormuşlar evliyaullahtan bir zâta... "Evlâdım, korkuyorum 'Lâ ilâhe' derken canımı alıverir de Allah, 'Allah yok' derken ölmüş olurum diye." 'Lâ ilâhe', hiç bir ilâh yok; 'illallah', ancak Allah var... "Ama 'Lâ ilâhe' derken canımı verirsem, 'Allah yok!' demiş gitmiş olurum diye korkumdan hep 'Allah Allah' diyorum." demiş.
O kadar böyle yâni, nefesini bile hesaplıyor âlem de, sen bir tutuyor bir bırakıyorsun, bir tutuyor bir bırakıyorsun...
Aklıma şey geldi: Yeniçerilerin ordugâhları bizim aşağımızda, Vatan Caddesinde imiş. Doksandört tane bölüğü varmış. İlk zamanlar zaferler kazanıyorlarmış ama, sonra isyankâr olmuşlar. İkide bir isyan ediyorlarmış, şehre yayılıyorlarmış, yağma yapıyorlarmış. O isyan etmeye de kazan kaldırmak diyorlarmış. Tabir bu... Onun için bir kazanı alırlarmış, o isyan mânâsına geliyormuş padişaha... Onun için şair diyor ki:
Tecemmû eyledi meydânı lâhme,
Edip küfrân-ı nîmet nice bâğî;
Koyup kaldırmadan ikide birde,
Kazan devrildi söndürdü ocâğı...
"Kendilerine iyi muamele etmiş olan yönetime karşı küfrân-ı nimette bulunan bir kaç bağî, küstah isyan ettiler, kazan kaldırdılar. Ama kazan oyuncak mı ki; ikide birde kazanı kaldırmak indirmek, kaldırmak indirmek derken, kazan devrildi söndürdü ocağı." diyor. Yâni, yeniçeri ocağını devlet kapatmış, yok etmiş. "İkide bir kazan kaldırılıp indirilirken kazan devrildi, ocağı söndürdü; isyan ederken ederken, bu sefer kapatılıp yok edildi." diye söylüyor.
Yâni bu işlerde nefse, şeytana fırsat vermemek lâzım!.. Aldığı vazifeyi muntazam yapmak lâzım!.. Ordan fırsat buldu mu, namazdan da seni alıkoymağa, bir kıldırıp bir kıldırmamağa başlar... Oruçtan da bir tutturup bir tutturmamağa başlar. Tırtıklar yavaş yavaş senin imanını, amellerini... Onun için çok müteyakkız olmak lâzım, dikkatli olmak lâzım!..