HASTAYI
ZİYARET EDENLER
Hastalanan muvahhid mü'minlerin tedavileriyle uğraşmak, onların ilaçlarıyla ilgilenmek, onlar için duâ etmek ve kendilerini ziyaret edip hâl-hatır sormak, mü'min müslümanların İslâm kardeşliği vazifesidir… Onların, hastayı ziyaret edip kendisine şifa bulmaları için duâ etmeleri, hastanın hâlini sormaları, tatlı söz söyleyip yüzüne gülerek hatırını yapmaları, hastayı ferâhlatır, mânen güç elde eder ve hastalığının iyileşmesinde büyük bir fayda olur inşaallah…
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), hasta mü'min müslümanları ziyaret eden iman sahibi kulları cennet ile müjdelemektedir..
1) Emirü'l-mü'minin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Hasta ziyaretçisi olarak müslüman kardeşinin yanına varan bir kimse, hastanın yanında oturuncaya kadar cennet meyvelerini kopara kopara (veya cennet meyveleri içinde) yürümüş olur.
Oturduğu zaman rahat, onu kaplar. Eğer ziyareti sabahleyin olursa, geceleyinceya kadar yetmiş bin melek ona duâ ve istiğfar eder. Eğer ziyareti akşam olursa, sabahlayıncaya kadar yetmiş bin melek ona duâ ve istiğfar eder."[1]
2) Sevban (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Bir kimse bir hastayı dolaşırsa, cennetin hurfesinde olur."
-Ya Rasulullah, cennetin hurfesi nedir? diye soruldu.
"Onun devşirilmiş meyvesidir." buyurdu.[2]
3) Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Bir insan, bir hastanın hâlini-hatırını sormaya gider veya Allah için sevdiği bir kişiyi ziyaret ederse, bir melek, ona şöyle seslenir:
-Sana ne mutlu! Güzel bir yolculuk yaptın. Kendine cennette barınak hazırladın!"[3]
4) Enes (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Müslüman, sırf Allah rızası için müslüman kardeşini ziyaret ederse, gökten biri şöyle seslenir:
-Güzel bir davranışta bulundun. Cennet sana helâl olmuştur!
Allah da, Arşının melekûtûnda şöyle buyurur:
-Kulum, Benim için ziyarette bulundu. Sırf Benim için ağırladı. Cennetten başkasıyla razı edilmez (zira cenneti hakketmiştir)."[4]
[1] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B.2, Hds.1442.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, B.2, Hds.977.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cenâiz, B.3, Hds.3098.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.91, 118, 121, 229.
[2] Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B.13, Hds.42.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, B.2, Hds.975.
Kuzâî, Şihabü'l-Ahbâr, Sh.97, Hds.277.
[3] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B.63, Hds.2076.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B.2, Hds.1443.
İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.159, Hds.345.
Abdullah ibnü'l-Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh.176, Hds.708.
[4] İmam er-Rûdânî, Cemu'l-Fevaid, C.4, Sh.323, Hds.8313. Bezzâr ve Ebu Ya'lâ'dan.