Ümmü'l-Mü'minin Aişe
(r.anha)'nm rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.), dua ederken şöyle diyordu:
"Allahım, Senin
gadabmdan Senin rızana, azabından da affına sığınırını. Hem Sen'den sana
sığınırım. Sana karşı senayı bitiremem. Sen, kendini nasıl sena ettinse
öylesin." [1]
Rabbimiz Allah,
kendisini nasıl sena ettiyse öyle olduğuna şübhesiz ve katıksız iman ettiğimiz
gibi, kendisini, gerek ayet-i kerimelerinde, gerekse Rasulü Muhammed
(s.a.s.)in lisanıyla hadis-i şeriflerde nasıl anlatmış ve anlatılmış ise biz,
öyle iman ediyoruz... Kitap ve Sünnet'te nasıl beyan oıunmuşsa, öylece iman
etmiş ve imanımıza, Tevhid akidemize, ondan olmayan herhangi bir yabancı unsuru
katmamış, dolayısıyla katıksız bir şekilde Selef-i Salihinimiz nasıl anlamış,
nasıl rnanmışsa, öyle anlayıp inanmışızdır...
Rabbimiz Allah, şöyle
buyurur bu anlayışın dışında olanlar için:
"Üstünlük ve güç
(izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir. [2]
Bu itikad ile,
Rabbimiz Allah'ın isimleri şöyle beyan edilmiştir:
1) ALLAH:
Rabbimizin özel ismidir.
İmam İbn Kesir (rh.a),
şöyle diyor:
"Allah lafzı,
yüce ve mübarek Rabbin a'lemidir. Onun, İsm-i A'zam olduğu söylenir. Çünkü Allah'ın
bütün isimlerini içine almaktadır.
Allah İsm-i Celâli,
O'ndan başka hiçbir kimseye verilmeyen isimdir. O, yüce ve münezzehtir. Bunun
için Arap dilinde O'nun iştikakı söz konusu olmamıştır. Nahivcilerden. O'nun
Câmid isim olduğunu ve iştikakı bulunmadığını söyleyen bilginler vardır. Müştak
olduğunu söyleyenler de vardır. [3]
İmam Fahrûddin er-Râzî
(rh.a.) de, aynı görüşü şöyle beyan ediyor:
"Bize göre,
tercihe şayan olan, Allah lafzının kesinlikle hiçbir şeyden türememiş olup
Allah'ın özel ismi elmasıdır. Ki bu görüş, Halil, Sibeveyn; I sûlcü ve
Fakîhlerin çoğunun görüşüdür. Bu hükmün, böyle olduğunu birçok delil
göstermektedir. [4]
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Allah. O'ndan
başka ilâh yoktur. [5]
"Alah. O'ndan
başka ilâh yoktur. Diridir, Kâimdir. [6]
"O Allah'dır ki,
O'ndan başka ilâh yoktur.[7]
2) İSM-İ
A'ZAM: Allah'ın en büyük ismi.
Esma bint Yezid
(r.anha)'mn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'ın İsm-i
A'zam'i şu iki ayettedir:
"Sizin ilâhınız
tek bir ilâhdır, O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahman'dır, Rahim'dir.
Ve Âl-i İmrân
Sûresi'nin başı:
"Elif, Lâm, Mîm.
Allah. O'ndan başka
ilâh yoktur. Hayy'dır (diridir), Kayyum'dur (Kaimdir). [8]
Büreyde b.el-Husayb
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.), bir
adamın (ki Ebu Musa el-Eş'arî'dir):
Allahım, ben Senin,
Zatında, Sıfatlarında ve Fiillerinde tek olup benzeri ve ortağı olmayan, her
şeyden mustağnî olup tüm varlıkların muhtaç olduğu, doğurmayan, doğurulmayan
ve hiç bir şey O'na denk olmayan Allah olduğunu itiraf ederek Sen'den (hayır)
isterim, diye dua ederken sesini işitti.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "(Canım kudret elinde olan Allah'a
yemin ederim ki,) şüphesiz bu adam, Allah'dan İsm-i A'zam ile istedi. O İsm-i
A'zam ki, O'nunla Allah'dan (bir hayır) istenince verir ve O'nunla çağırıldığı zaman
duayı kabul buyurur. [9]
Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor:
O, Rasulullah (s.a.s.)
ile birlikte otururken adamın biri namaz kılıyordu.
Adam (namazdan) sonra:
Ey Allahım, hamd,
ancak sanadır. Sen'den başka ilâh yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol
veren (Sensin) ey celâl ve ikram sahibi! Ey Hayy (diri) ve Kayyum diyerek
Sen'den istiyorum, diye dua etti.
(Bunu duyan)
Rasulullah (s.a.s.):
"Şübhesiz Allah,
kendisiyle dua edildiği zaman mutlaka kabul ettiği ve istenildiğinde verdiği
ism-i A'zam ile dua etti." Buyurdu.[10]
Sa'd b. Ebi Vakkas
(r.a.)'nın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.)
"Zûn-Nûn
(Yunus'un,) balığın karnındaki yaptığı dua:
Lâ ilahe illâ ente
sübhaneke inni küntü minaz zalimin (Sen'den başka ilâh yoktur. Seni, tenzih
ederim. Ben, zulmedenlerden oldum). [11]
Şurası muhakkak ki,
bir Müslüman herhangi bir hasus-ta bununla dua ederse. Allah, mutlaka onun
duasını kabul eder. [12]
Hakim'in bir rivayeti
de şöyledir: Bir adam:
Ya Rasulullah, O,
sadece Yunus'a mı aiddir, yoksa genel olarak bütün mü'minlere mi? Deyince,
Rasulullah (s.a.s.): "Allah Azze ve Celle'nin:
"O'nu, üzüntüden,
sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız" [13] buyruğunu
işitmiyor musunuz?" buyurdu.[14]
3) ESMÂÜ'L-
HÜSNÂ: En güzel isimler Allah'ındır. Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
'İsimlerin en güzeli
Allah'ındır. Öyleyse O'na, bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde aykırılığa (ve
inkâra) sapanları bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında
cezalandırılacaklardır. [15]
"De ki:
"Allah diye çağırın, Rahman diye çağırın, ne ile çağırırsanız, sonunda en
güzel isimler O'nundur. [16]
"Allah, O'ndan
başka ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur. [17]
"O Allah'dır ki,
yaratandır (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, şekli ve sureti
verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu
teşbih etmektedir. O, Aziz, Hakim'dir. [18]
Ebu Hüreyre (r.a.)'nın
rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'ın doksan
dokuz, yani bir müstesna olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları ezber eden her
bir kişi, muhakkak cennete girer. Yüce Allah, tektir, tek olanı sever.[19]
İmam Kurtubî (rh.a.)
şöyle diyor:
Derim ki:
İbn Atiyye'nin,
Tefsir'inde nakledildiğine göre ayet-i kerimedeki 'İsimler, te'vil (tefsir)
âlimlerinin icmacı ile adlandırmalar' anlamındadır. Başka anlam caiz değildir.
Kadı ebu Bekr ise,
'et-Temhîd, adlı kitabında şöyle demektedir:
Peygamber (s.a.s.)'in:
"Allah'ın doksan
dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberleyip bellerse cennete girer."
Buyruğunun te'vile şöyledir:
Yani, yüce Allah'a aid
doksan dokuz isimlendirme vardır. Bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Bunlar ise,
şanı yüce Allah'ın çeşitli sıfatlara sahib oluşunu ortaya koyan ifadelerdir. Bu
sıfatların kimisi, bizatihi O'nun hakkıdır. Kimisi ise, O'nun sahib olduğu bir
sıfat dolayısıyla O'nun hakkıdır. Zatına aid isimler ise, bizatihi O'nu ifade
eder. O'na aid bir sıfata taalluk eden isimler ise, O'nun isimleridir.
Bunların bir kısmı da bizatihi sıfatlarıdır. Bir kısım fiillerine aid
sıfatlardır. İşte yüce Allah'ın:
"En güzel isimler
Allah'ındır. O hâlde O'na, bunlarla dua edin." Yani, O'na verilen en güzel
adlar, O'nundur, demektir." [20]
Hadisin şerhinde şöyle
denilmiştir: "İmam Kuşeyrî:
İsmin, Müsemmâ demek
olduğuna bu hadiste delil vardır. Çünkü müsemmadan başka olsa, bu isimler
başkasına da verilebilirdi. Halbuki Allah Teâla, Esmâü'l-Hüsnâ'nın kendisine
mahsus olduğunu bildiriyor, diyor.
Hattabî ve diğer bazı
ulemânın beyanlarına göre bu hadis, Allah Teâlâ'nın en meşhur isminin
"Allah" olduğuna delildir. Çünkü diğer isimler O'na izafe edilmişlerdir.
"Allah'"m, İsm-i A'zam olduğu da rivayet edilmiştir.
Ulemâ, bu hadisin
münhasıran doksan dokuz İsm-i İlâhî olduğuna delâlet etmediğini ittifakla
söylemişlerdir. Yani, Allah Teâlâ'nın doksan dokuz isminden başka ismi yok
demek değildir. Hadisten maksad, bu doksan dokuzu ezberleyip okuyanın cennete
gireceğini haber vermektir. Hadisin bir rivayetinde:
"Bu isimleri kim
sayarsa, cennete girer." buyurulmuş-tur. Ulemâ, buradaki saymaktan ne
kasdedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Buharı ile diğer bazı
muhakkik ulemâ'ya göre bunun mânâsı, kim ezberlerse demektir. Bu mânâ, daha
zahir görünmektedir. Çünkü diğer rivayette: "Bunları kim
ezberlerse..." denilmiştir.
Bazıları:
Bundan murad, dua
ederken bunları kim sayarsa, demektir, mütalaasında bulunup, bir takımları da,
bunlara kim takat getirirse, yani güzelce riâyet ederek, muktezasmca hareket
ederse, mânâsına geldiğini söylemişlerdir. [21]
Açıklamalardan
anlaşıldığı gibi kim, muvahhid bir mü'min olarak
"Esmâü'l-Hüsnâ"'yı Öğrenir, ezberler, sayar ve gereğiyle salih amel
işlerse o kişi, cennete girer... yoksa, inanmadan ve kendisiyle amel etmeden
sadece ezberleyip saymak ile insan cennete giremez.., çünkü Allah'ın rızasını
kazanıp cennete girmenin şartı, şirk koşmamak ve küfür etmemektir... Şirkin,
küfrün ve tağutun her çeşidini tamamen reddedip onlardan arındıktan sonra iman
eden muvahhid mü'minler, Esmâü'l-Hüsnâ'yı ezberleyip, sayıp ve onunla amel
ederler ise, cennete girmeye hak kazanırlar... çünkü şirk suçu, asla
affedilmeyen en korkunç suçtur... çünkü Alİah, kendisine şirk koşanlara cenneti
haram kılmıştır... çünkü cennete, yalnız ve yalnız mü'minler girecektir..,
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Hiç şübhesiz,
Alİah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise,
dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, elbette o, uzak bir sapıklıkla
sapmıştır.[22]
"Andolsun,
'şübhesiz Allah, Mefyem oğlu Mesih'dir' diyenler küfre düşmüşlerdir. Oysa
Mesih'in dediği (şudur): 'Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizinde Rabbiniz
olan Allah'a ibadet edin. Çünkü o, kendisine ortak koşana şübhesiz cenneti
haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur. [23]
Ebu Hüreyre
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"Ya Bilâl, kalk!
(insanlara şu hakikati) ilân et: Cennete, mü'min olandan başkası girmeyecektir. [24]
Yegâne önderimiz
Rasulullah (s.a.s.)'in beyan buyurduğu Esmâül'l-Hüsnâ'yı, İmam Ebu İsa
Muhammed b.İsa b.Sevre et-Tirmizî (rh.a.)'in "Sünen-i Tirmiziî" adlı
eserinde kaydetmiş olduğu sırasına göre [25]birer
birer anlamlarıyla kaydedip, Kur'ân-ı Kerim'deki yerlerini ayetlerle beyan
edelim.[26]
1) ALLAH: Rabbimizin özel ismi
olup Kur'ân-ı Kerim'de 2697 kez
tekrar edilmiştir.
"Şu hâlde
bil, Allah'dan başka
ilâh yoktur.[27]
"O Allah'dır
ki, O'ndan başka ilâh yoktur.[28]
2) er-RAHMÂN: Esirgeyip bağışlayan, ilâhî
rahmeti tüm varlığı kapsayan.
"Rahman, Rahim
Allah'ın adıyla.
Hamd, Âlemlerin Rabbi
Allah'a mahsustur.
Rahman'dır, Rahim'
dir.
Din gününün Malikidir. [29]
3) er-RAHÎM: Esirgeyip bağışlayan, yüce
merhamet sahibi, dünya hayatında mü'min muttaki olanları ahirette
ebedî mükafatlandıran.
Şüphesiz Allah, sizi
çok esirgeyendir.[30]"O,
size karşı merhametli olandır.[31]
4) el-MELİK: Görünen ve görünmeyen bütün
varlıkların sahibi ve yöneteni.
"De ki:
'İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Melikine.
İnsanların (gerçek)
ilâhına.[32] "Göklerin ve yerin
mülkü Allah'ındır. Alİah, her şeye güç yetirendır.[33]
5) el-KUDDÛS: Her türlü noksanlıktan
münezzeh, bütün kemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış.
"Göklerde ve
yerde olanların tümü, Melik, Kuddûs, Azız, Hakim olan Allah'ı teşbih
etmektedir.[34]
6) es-SELÂM: Esenlik veren, barış ve
emniyetin kaynağı.
"O Allah'dır ki,
O'ndan başka ilâh yoktur. Melik'dir, Kuddûs'dur, Selâm'dır.[35]
Sevban (r.a.)
anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.),
namazdan çıktıktan sonra üç defa istiğfar eder ve:
"Allahım, Selâm
Sensin, Selâm (selâmet) de ancak Sendendir, Mübareksin. Ey celâl ve ikram
sahibi." Derdi.[36]
7) el-MÜ'MİN: Güven
veren, va'dine güvenilen, güven kaynağı.
"O Allah'dır ki,
O'ndan başka ilâh yoktur... Mü'mindir..[37]
8) el-MÜHEYMİN: Kâinatın tüm işlerini
yöneten ve gözeten, insanları murakabe eden.
"O Allah'dır
ki, O'dan başka
ilâh yoktur... Müheymin'dir"
[38]
"Senin içinde
olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'ân'dan okuduğun herhangi bir şey
ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz,
sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca
hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü
de yoktur ki, apaçık bir kitab da kayıtlı olmasın.[39]
9) el-AZÎZ: Hiçbir zaman yenilmeyen, daima
galib olan, eşi, benzeri, dengi bulunmayan, izzetli, değerli ve güçlü olan.
"Sen, o güçlü ve
üstün (Azız), esirgeyici olan (Rahîm) (Allah)'a tevekkül et.[40]
10) el;CABBÂR: Mutlak
iradesini her durumda yürüten, her düzensizliği tanzim
eden. Bütün güçlükleri kolaylaştıran. O
Allah'dır ki, O'ndan
başka ilâh yoktur... Cabbâr'dır." [41]
11) el-MÜTEKEBBİR: Her işte ve her şeyde
azamet ve ululuğunu gösteren.
"O Allah ki,
O'ndan başka ilâh yoktur... Mütekebbirdir.[42]
"Şu hâlde hamd,
göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve Âlemlerin rabbi olan Allah'ındır.
Göklerde ve yerde
büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlü
olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir.[43]
12) el-HALİK: Her şeyi takdirine uygun
yaratan.
"O Allah ki,
Hâlik'dir, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve suret verendir[44]
"İşte Rabbimiz
Allah budur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na
kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir.[45]
13) el-BÂRI: Bütün varlığı örneksiz yaratan.
"O Allah ki.... Bâri'dir.[46]
"Ey insan, üstün
kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?
Ki O, seni yarattı,
sana bir düzen içinde biçim verdi ve seni bir itidal üzere kıldı.
Dilediği bir surette
seni tertib etti.[47]
14) el-MUSAVVİR: Yarattığı her varlığa ayrı
bir şekil ve özellik veren.
"O Allah'dır
ki... Musavvir'dir." [48]
"Ana rahminde
size dilediği gibi suret veren O'dur.
O'ndan başka ilâh
yoktur. Üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.[49]
15) el-GAFFÂR: Her
an affeden, tekrar
edilen günahları bağışlayan.
"Gerçekten Ben,
tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi
şübhesiz bağışlarım.[50]
16) el-KAHHÂR: Hiçbir zaman yenilmeyen,
yegâne galib olan.
"O, kulları
üzerinde kahredici olandır.[51]
"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) rablar mı daha
hayırlıdır, yoksa kahhâr olan bir tek Allah mı?" [52]
17) el-VEHHÂB: Hiçbir karşılık beklemeden
her türlü nimeti bolca bağışlayıp veren.
"Yoksa güçlü ve
üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır:[53]
"Rabbimiz, bizi
hidayete eriştirdikten sonra kalbleri-mizi kaydırma ve yanından bize bir rahmet
bağışla. Şübhesiz, bağışı en çok olan (el-vehhâb) Sensin, Sen.[54]
18) er-REZZÂK: Ruhların ve bedenlerin
ihtiyacı olan gıdayı yaratıp veren.
"Sen, dilediğine
hesabsız rızk verirsin.[55]
"Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a aid olmasın." [56]
19) el-FETTÂH: Tüm iyilik kapılarını açan,
bütün anlaşmazlıkların en son hakemi olarak mutlak adaleti gerçekleştiren.
"De ki: 'Rabbimiz
(Kıyamet günü) bizi, bir araya toplayacak, sonra da hak ile aramızı
ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasım) açan
(el-Fettâh)dır, (her şeyi hakkıyla) bilendir." [57]
Ebu Humeyd (r.a.)'dan,
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurdu:
"Biriniz, mescide
girdiği vakit:
Ya Rabbi, bana rahmet
kapılarım aç, desin.
Çıktığı vakit de:
Ya rabbi, ben, Sen'den
fadlım dilerim, desin![58]
20) el-ÂLİM: Her şeyi hakkıyla bilen.
"Bu, üstün ve
güçlü olan, bilen (el-Alim) Allah'ın takdiridir.[59]
"O, gaybı
bilendir." [60]
"O,
yarattığını bilmez mi? O, Lâtiftir, Hâbir'dir." [61]
21) el-KABIZ: Rızkı, belli bir ölçüde tutup
veren, canlıların ruhunu alan.
"Allah, daraltır
ve genişletir ve siz, O'na döndürüleceksiniz," [62]
22) el-BÂSIT:
Lütuf ve kerimini esirgemeyen, rızkı bol bol veren ve ruhları bedenlere
yerleştirip yayan.
"Allah,
dilidiğine rızkı genişletir, yayar ve daraltır da.[63] Enes
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.)
zamanında fiyatlar yükseldi ve bunun üzerine:
Ya Rasulullah, bize,
fiyatları tayın ve tahdid buyur, dediler.
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"Narh koyan,
darlık yaratan, bolluk getiren, rızık-landıran şübhesiz Allah'dır." [64]
23) el-HÂFID: Alçaltan, zillete düşüren.
Kur'ân-ı Kerim'de ilâhî isimler arasında bulunmamakta. Yalnız Vakıa Sûresi'nde
vakıa'nın yani kıyametin alçaltıcı ve yüceltici olduğu beyan edilir...
Kıyametin yaratıcısı AUah'dır... Dolayısıyla alçaltan ve yücelten Rabbimiz
Allah'dır...
"Vakıa (kesin bir
gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman.
Onun vukuuna
(gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
O, aşağılatın ve
yücelticidir.
Yer, şiddetli bir
sarsıntıyla sarsıldığı
Ve dağlar, darmadağın
olup ufalandığı,
Derken toz duman
halinde dağılıp savrulduğu,
Ve sizler de üç sınıf
olduğunuz zaman.[65]
Ebu Hüreyre
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"İnsanlar, kıyamet günü üç sınıf olarak mahşere
kaldırılacaklardır;
Yaya sınıfı, atlı
sınıfı ve yüzleri üzerine sürünen sınıf."
Bunun üzerine:
Ya Rasulullah, yüzleri
üzerine nasıl yürüyeceklerdir? dediler.
Rasulullah (s.a.s.)
buyurdu ki:
"Onları, ayaklan
üzerinde yürüten Allah, yüzleri üzerine yürütmeye de kadirdir. Nitekim onlar,
her tümsekten ve her dikenden yüzleriyle sakınacaklar.[66]
24) er-RAFİ': Yücelten, izzet ve şeref
bahşeden.
"O, sizi
yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdik-leriyle sizi denemek için kiminizi,
kiminize göre derecelerle yüceltti.[67]
25) el-MU'tZ:
Yücelten, üstün kılan, izzet ve şeref veren.
"De ki: 'Ey
mülkün sahibi Allahım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip
alırsın, dilediğini aziz kılar (yüceltir), dilediğini alçaltırsın. Hayır, senin
elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin.[68]
26) el-MÜZİL: Alçaltan, zillete düşüren.
"Hiç şübhesiz,
Allah'a ve Rasulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri
sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, işte onlar, en çok zillete düşenler
arasında olanlardır.[69]
27) es-SEMî': Her şeyi hakkıyla ve
kemâliyle işiten. "Yoksa onlar,
gerçekten bizim, sır
tuttuklarını ve
aralarındaki fi
sıklaşmalarını işitmediğimizi i.ıi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların
yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar." [70]
"Dedi ki:
'Korkmayın, çünkü Ben, sizinle birlikteyim, işitmekteyim ve görmekteyim." [71]
28) el-BASîR: Her şeyi hakkıyla ve
kemaliyle gören. "Siz, her nerede iseniz o, sizinle beraberdir. Allah,
yapmakta olduklarınızı görendir." [72]
"Şübhesiz O, her
şeyi hakkıyla görendir." [73]
29) el-HAKEM: Hüküm verme yetkisini elinde
tutan, son hükmü verecek olan.
"Allah'dan başka
bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklamış olarak indirmiştir."
(En'am, 6/114) "O, hakimlerin en iyisidir." [74]
30) el-ADL: Mutlak
adalet sahibi, her şeyi yerli yerinde yapan.
"Rabbinin sözü,
doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini
değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.". [75]
"Biz ise, kıyamet
gününe aid adalet terazilerini koyarız
da, artık hiçbir nefis
hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye)
getiririz. Hesab görücü olarak biz yeteriz.[76]
Ebu Hüreyre
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurdu:
"Kıyamet gününde
haklan mutlaka sahihlerine vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu
koyundan kısas alınacaktır.[77]
31) el-LATÎF: Yaratılmışların ihtiyaçlarım
en ince noksanına kadar bilip karşılayan.
"Allah, kullarına
karşı lütuf sahibi olandır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Aziz'dir.[78]
32) el-HABÎR: Herşeyin içyüzünden haberdar
olan. "Allah, işlediklerinizden
haberi olandır." [79]
"Gerçekten O,
kullarından haberi olandır, görendir.[80]
33) el-HALÎM:Acele ve
kızgınlıkla davranmayan, ceza vermede acele etmeyen, teenni sahibi.
"Allah, bağışlayandır,
yumuşak davranandır.[81]
"Allah, hiçbir
şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.[82]
"Allah,
Şekûr'dur. Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir)." [83]
34) el-AZÎM: Zatının ve sıfatlarının
mahiyeti anlaşılamayacak kadar yüce.
"O, pek yücedir,
pek büyüktür.[84] İbn Abbas (r.anhumaj'dan.
Rasulullah (s.a.s.),
keder ve hüzün veren şeyler sırasında dua eder, şunu söylerdi:
"(İbadete layık)
hiçbir ilâh yok, ancak Azîm ve Halîm olan Allah vardır. İbadete layık hiçbir
ilâh yok, ancak göklerin ve yerin Rabbi olan Allah vardır. O, büyük Arş'ın
Rabbi'dir.[85]
35) el-GAFÛR: Bütün günahları bağışlayan.
"Senin Rabbin rahmet
sahibi (ve) bağışlayıcıdır.[86]
"O, çok
bağışlayandır, çok sevendir."
36) eş-ŞEKÛR:Az iyiliğe çok mükafat veren.
"Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız öder ve kendi
fazlından onlara
arttırır. Şübhesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.[87]
37) el-ALÎ: İzzet, şeref ve hükümranlık
bakımından en yüce.
"Doğrusu Allah,
yücedir, büyüktür.[88]
"Artık hüküm, yüce,
büyük olan Allah'ındır.[89]
38) el-KEBîR: Yüceliği karşısında
her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük, zat ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar
yüce.
"Gerçekten Allah,
yücedir, büyüktür.[90]
"O, gaybıda, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.[91]
39) el-HAFîZ: Koruyup gözeten ve dengede
tutan. "Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetip koruyandır.[92]
"Allah, en
hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir.[93]
40) el-MUKîT: Bedenlerin ve ruhların
gıdasını yaratıp veren, her şeyi koruyan.
"Kim güzel bir
aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa. Ondan, kendisine de bir hisse
vardır. Kim de kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir
pay vardır. Allah, her şeyin üzerinde koruyucu (Mukîta) dur.[94]
41) el-HASîB: Kullarını hesaba çeken ve
onlara kâfi gelen, yeten.
"Hesab görücüler
olarak Biz yeteriz.[95]"Şübhesiz Allah,
her şeyin hesabını
tam olarak yapandır.[96]
42) el-CELîL:
Azamet sahibi.
"Celâl ve ikram
sahibi Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır.[97]
"Celâl ve İkram
sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir.[98]
43) el-KERîM: Keremi bol ve sonsuz fazilet
türlerinin hepsine sahib.
"Gerçekten benim
Rabbim Ganiy'dir, Kerîm olandır.[99]
"Ey insan, üstün
kerem sahibi olan rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?"[100]
44) er-RAKîB:
Murakabe eden, her şeyi gözetleyip kontrolü altında tutan.
"Şüphesiz Allah,
sizin üzerinizde gözeticidir.[101]
"Allah, her şeyi gözetleyip denetleyendir.[102]
45) el-MUCîB: Dilek ve dualara karşılık
veren. "Kullarım Beni, Sana soracak
olurlarsa, işte Ben (onlara)
pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevab veririm. Öyleyse
onlar da, Benim çağrıma cevab versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki, irşad
(doğru yolu bulmuş) olurlar" [103]
46) el-VASÎ: îlmi, ihsanı, mağhiret ve rahmeti
her şeyi kuşatan.
"Şübhe yok Allah,
kuşatandır, bilendir.[104]
"Allah, (rahmetiyle)
geniş olandır, bilendir." [105]
47) el-HAKîM: Bütün emir ve işleri yerli
yerinde olan. "O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya
da bir çamurdan başlayandır.[106]
"Allah,
hükmedenlerin hakimi değil mi? [107]
48) el-VEDûD:
Çok seven, çok sevilen. "Rabbinizdcn bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin.
Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.[108]
"O, çok
bağışlayandır, çok sevendir.[109]
49) el-MECîD:
Yüce, şanlı ve şerefli, lütuf ve Kerimi bol.
"Şübhesiz O,
övülmeye layık olandır, Mecîd'dir." [110]
"Arş'm sahibidir,
Mecîd(pekyüce)dir." [111]
50) el-BAIS: Ölümden sonra dirilten.
"Kendiunutarak,
Bize bir örnek verdi, dedi ki: 'çürümüş, bozulmuşken, bu kemikleri kim
diriltccekmiş?
De ki: 'Onları, ilk
defa yaratıp inşâ eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." [112]
"Gerçek şu ki,
kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir, onda şübhe yoktur. Gerçekten Allah,
Kabirlerde olanları diriltecektir." [113]
51) eş-ŞEHÎD:
Her şeyi gözetip bilen.
"Şübhesiz Allah,
her şeye şahid olandır.[114]
"De ki: 'şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?' De ki:
Allah, benimle sizin aranızda şahiddir.[115]
52) el-HAKK: Fiilen
var olan, mevcudiyet
ve ulûhiyyeti gerçek olan.
"İşte böyle, hiç
şübhesiz Allah, hakkın tâ kendisidir.[116]
"İşte böyle, hiç
şübhesiz Allah, O, Hakk olandır ve şübhesiz O'nun dışında tapmakta oldukları
(ilâhlar) ise, batıldır. Hiç şübhe yok Allah, yücedir, büyüktür." [117]
53) el-VEKÎL: Kendisine güvenilip
dayanılan. "Alllah'a tevekkül et. Vekîl olarak Allah yeter.[118]
"(Allah,) doğunun
ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Şu hâlde (yalnızca) O'nu vekil
tut.[119]
54) el-KAVÎ: Kudretli, her şeye gücü yeten.
"Şübhesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması da pek
şiddetlidir." [120]
"Doğrusu senin
Rabbin, güçlü olandır, Azîz olandır.[121]
55) el-METÎN:
Her şeye gücü yeten, kudretli, çok güçlü, sağlam.
"Hiç şübhesiz
rızk veren, o, metin kuvvet sahibi olan Allah'dır." [122]
56) el-VELÎ: Yardımcı ve dost.
"Allah, iman
edenlerin velisi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları, karanlıklardan nura
çıkarır." [123]
"Hayır, sizin
Mevlânız Allah'dır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır." [124]
57) el-HAMÎD: Her bakımdan övgüye layık.
"Hamd, Âlemlerin Rabbi Allaha mahsustur.[125]"Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan
Allah'adır." [126]
"Hamd, göklerde
ve yerde olanların tümü kendisine aid olan Allah'ındır, ahirette de hamd
O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır." [127]
58) el-MUHSÎ:
Her şeyi tek tek bütün ayrıntılarıyla bilen.
Kur'an-ı Kerim'de
geçmemekle beraber, şu ayet-i kerime bu mânâdadır:
"Andolsun,
onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktayız." [128]
59) el-MÜBDİ': Varlıkları ilkin yaratan.
Kur'an'da geçmez. Şu ayetler, mu mânâyı beyan eder: "Yaratmayı başlatan,
sonra onu iade
edecek olan O'dur." [129]
"O, ilkin var
eden (sonra dirilterek) döndürecek olandır.[130]
60) el-MUÎD:Ölümden sonra tekrar yaratan.
"Nasıl oluyor da
Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi o, diriltti, sonra yine sizi
öldürecek, yine dirilte-cektir ve sonra yalnızca O'na döndürüleceksiniz." [131]
61) el-MUHYÎ: Can veren, yaşatan.
"Şimdi Allah'ın
rahmetinin eserlerine bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Hiç
şübhesiz O, ölüleri de gerçekten diri İtecektir. O, her şeye güç yetirendir."
[132]
62) el-MÜMÎT: Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları
öldüren.
El-Mümit kelimesi,
Kur'ân-ı Kerim'de geçmez. Şu ayet-i kerimeler, onun mânâsını beyan etmektedir:
"Dirilten ve öldüren Allah'dır.[133]
"Hani İbrahim: 'Benim Rabbim, diriltir ve öldürür' demişti.[134]
63) el-HAYY: Ebedî hayatla daima diri.
"Sen, asla
ölmeyen ve daima
diri olan (Allah)'a tevekkül et ve O'nu hamd ile teşbih
et.[135]
"O, hayy (diri) olandır, O'ndan başka ilâh yoktur.[136]
64) el-KAYYÛM:
Her varlığın kendisine bağlı olduğu kâinatı yöneten en yüce varlık.
"Allah, O'ndan
başka ilâh yoktur,
Hayy'dır, Kayyûm'dur.[137]
Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor:
Herhangi bir iş,
Rasulullah (s.a.s)'e sıkıntı verdiği zaman şöyle dua ederdi:
"Ya Hayy, ya
Kayyûm, ancak senin rahmetinden yardım isterim.[138]
65) el-VÂCİD: Dilediğini, dilediği zaman
bulabilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni.
Bu kelime ile Kur'ân-ı
Kerim'de geçmemektedir. Şu ayetlerde, Vecede=Buldu mânâsına gelen fiil olarak
yer almaktadır:
"Gerçekten Biz,
O'nu (Eyyub'u) sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a)
yönelip dönen biriydi.[139]
"Bir yetim iken,
seni bulup da barındırmadı mı?
ve seni, yol bilmez
iken doğru yola yöneltip iletmedi mi?
Bir yoksul iken, seni
bulup zengin etmedi mi?" [140]
66) el-MÂCİD: şanh-şerefli.
Yalnız Esmâü'l-Hüsnâ
hadis-i şerifinde yer alan bu İsm-i şerif, Kur'ân-ı Kerim'de geçmemektedir.
El-Mecid ismi-i şerifıyle eş anlamlıdır.
67) el-VÂHİD: Bölünüp parçalara ayrılmaması ve
benzerinin bulunmaması anlamında tek.
"Sizin ilâhınız
tek bir ilâhtır, O'ndan başka ilâh yoktur. O, bağışlayandır,
esirgeyendir." [141]
"Eğer her
ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilâhlar olsaydı, elbette ikisi de
bozulmuş gitmişti. Arş'ın Rabbi olan Allah, onların nitelendire geldikleri
şeylerden yücedir." [142]
68) es-SAMED: Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle
her varlığın kendisine yöneldiği, ancak kendisi hiçbir şeye muhtaç bulunmayan
yüceler yücesi son varlık.
"Allah,
Samed'dir." [143]
69) el-KÂDİR: Her şeye
gücü yeten, tam kudret sahibi.
"Gökleri ve yeri
yaratan, onların bir benzerini de yaratmaya kadir değil mi? Hiç tartışmasız
(öyledir). O, yaratandır, bilendir.[144]
"Gerçekten O, her
şeye güç yetirendir.[145]
70) el-MUKTEDİR: Her şeye gücü yeten,
kudretli. "Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)'m
yanında doğruluk
makamındadır." [146]
"Allah, her şeyin
üzerinde güç yetirendir." [147]
71) el-MUKADDİM:
Öne alan, cennete yaklaştıran, cehennemden uzaklaştıran,
Kur'ân-ı Kerim'de
geçmeyen bu ismi şerifin anlamı, şu ayette beyan olunur:
"Bizden
kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar, işte onlar, ondan (cehennemden)
uzaklaştırılmışlardır.
Onun uğultusunu bile
duymazlar. Onlar, nefislerinin arzuladığı
(sayısız nimet) içinde
ebedî kalıcıdırlar.[148]
72) el-MUAHHİR: İstediğini
geri koyan, arkaya bırakan.
Bu İsmi şerif de,
Kur'an'da geçmemektedir. Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s)*in şu hadis-i
şeriflerinde beyan olunmaktadır.
İbn Abbas (r.ahhuma)
anlatıyor: Rasulullah (s.a.s), gecenin
bir kısmında teheccüd namazı kılmak için kalktığında şöyle dua ederdi:
"Ya Allah,
kendimi yalnız Sana verdim, yalnız Sana iman ettim, yalnız Sana güvendim,
yalnız Sana döndüm. Yalnız burhanlara dayanarak mücadele ettim. Aramızda yalnız
Seni hakem kıldım.
(Ya Rabb), önce
işlediğim, sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve açıktan işlediğim bütün
günahlarımı bağışla. Öne geçiren, geriye bırakan ancak Sensin. İbadete layık
ilâh yok, yalnız Sen varsın.[149]
73) el-EVVEL: Varlığın başlangıcı olmayan.
"O, Evvel'dir.[150]
74) el-AHİR: Varlığın sonu olmayan.
"Ve Âhir'dir." [151]
75) ez-ZAHİR: Varlığım ve birliğini
belgeleyen birçok delilin bulunması açısından apaşikâr.
"Ve Zâhir'dir.[152]
76) el-BÂTIN: Zatının görülmesi ve
mâhiyetinin bilinmesi açısından gizli.
"Ve Bâtın'dır. O,
her şeyi bilir.[153]
77) el-VÂLÎ:
Kâinatın hakimi ve yöneteni.
"Onun (insanın) önünden
ve arkasından izleyenleri vardır. Onu, Allah'ın emriyle gözetip
korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip
bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Allah, bir topluluğa
kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkân) yoktur.
Onlar için, O'ndan başka bir Vâlî yoktur.[154]
78) el-MÜTEÂLÎ: İzzet,
şeref ve hükümranlık bakımından en yüce.
"O, gaybı da,
müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yüce (el-müteâlî)dir." [155]
79) el-BERR: Kullarını kayıran, kullarına
karşı iyiliği ve bahşişi bol olan. Bütün iyilik, güzellik ve ihsanın tek
kaynağı.
"Hiç şübhesiz,
Biz, bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten o, iyiliği bol
(el-Berru), esirgemesi çok olanın tâ kendisidir." [156]
80) et-TEVVÂB: Kullarım tevbeye teşvik edip
onların tevbelerini kabul eden.
"Hemen Rabbini
hamd ile teşbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü o, tevbeleri çok kabul
edendir.[157]
"Şübhesiz, O,
tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.[158]
81) el-MÜNTAKîM: Suçluları,
layık ve müstehak oldukları şekilde cezalandıran.
"Gerçekten Biz,
suçlu günahkârlardan intikam alıcılarız.[159]
"Allah, güçlüdür,
intikam alıcıdır.
82) el-AFÜVV: İnsanların
günahını, kendilerinde sorumluluk
kalmayacağı şekilde affeden.
"şübhesiz Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir." [160]
"Şübhesiz Allah, affedicidir,
güç yetiricidir.[161]
83) er-RAÜF: Çok şefkatli, çok merhametli.
"Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir.[162]
"Şübhesiz Allah,
insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.[163]
84) MALİKÜ'L-MÜLK: Mülkün sahibi.
"De ki: 'Ey
mülkün sahibi Allahım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip
alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın, hayır Senin elindedir.
Gerçekten Sen, her şeye güç getirensin." [164]
85) ZÜ'L-CELÂLİ VE'L-İKRÂM: Azamet
ve Kerem sahibi.
"(Yer) üzerindeki
her şey yok olucudur.
Celâl ve ikram sahibi
olan Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır.[165]
Encs b. Malik
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s)
şöyle buyurdu:
"Ya Zü'1-Celâli
Ve'1-İkrâm'a devam edin." [166]
86) el-MUKSİT: Adaletle hükmeden, çok adil.
Bu haliyle
Kur'ân-ı Kerim'de geçmeyen bu İsm-i CcuTin mânâsı şu ayette
beyan olunmuştur:
"Zulmeden her
nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahib olsa bunu, (azaba karşılık) mutlaka fidye
olarak verirdi.
Onlar, azabı görünce pişmanlıklarını
gizlerler. Oysa onlar, haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle
hükme-dilmiştir." [167]
87) el-CAMİ': Bütün övgü
ve erdemleri zatında toplayan, kâinatta tüm varlıkları tam
bir ahenk içinde toplayıp
düzenleyen, bütün mahlukatı hesaba çekmek üzere kıyamet günü bir araya
getiren.
"Rabbimiz,
kendisinde şübhe olmayan bir günde insanları muhakkak Sen toplayacaksın.
Doğrusu Allah, va'din-den cayıp dönmez." [168]
"Doğrusu Allah,
münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacak olandır.[169]
88) el-GANİYY: Kendisi, her şeyden
müstağni, kendi dışındaki her şey O'na muhtaç.
"Şübhesiz Allah,
hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır." [170]
"Kim cihad
ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Hiç şübhe yok Allah,
âlemlerden müstağnidir.[171]
89) el-MUĞNî: Zenginlik veren.
Kur'ân-ı Kerim'de
geçmeyen bu İsm-i Celîlin mânâsı, şu ayetlerde beyan olunmuştur:
"Ey iman edenler,
müşrikler ancak bir pisliktirler. Öyleyse, bu yıllarından sonra artık Mescid-i
Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah
dilerse zi kendi fazlından zengin kılar. Hiç şübhesiz Allah, bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir." [172]
"Doğrusu, muhtaç
olmaktan O, kurtardı ve sermaye verip hoşnud kıldı.[173]
90) el-MÂNİ':
Kötülüklere engel olan, hikmeti gereği Elemediği şeylerin gerçekleşmesine izin
vermeyen.
Kur'an'da geçmeyen bu
İsm-i şerifin mânâsı şu ayette açıklanmıştır:
"Allah sana, bir
zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer
sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından
dilediğine bunu isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.[174]
91) ed-DÂRR: Zarar verici olanlar da dahil
olmak üzere her şeyi yaratan.
Kur'ân-ı Kerim'de
"Dârr" şeklinde sıfat sırasıyla Allah'a nisbet edilmemiş olan bu
İsm-i Celilin mânâsı, şu ayet ve hadiste beyan buyruhmıştur;
"Şayet
Allah, sana bir zarar dokunduracak
olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilikde dokunduracak
olursa O, her şeye güç yetirendir.[175]Ebu
Sırma (r.a.)'dan, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Zarar verene, Allah zarar verir. Güçlük .çıkarana, Allah güçlük çıkarır.[176]
92) en-NÂFİ': Fayda veren.
Esmâü'l-Hüsnâ
hadisinde yer alan bu İsm-i şerif, şu ayette mânâ itibariyle beyan
buyrulmuştur:
"De ki: Allah'ın
dilemesi dışında kendim için zarardan veya yarardan (hiçbir şeye) malik
değilim.[177]
93) en~NÛR: Nuriandıran, nur kaynağı.
"Allah, göklerin
ve yerin nurudur. O'nun nurunun mişali, içinde çerağ bulunan bir kandil
gibidir. Çerağ, bir sırça içerisindedir. Sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki,
doğuya da, batıya da aid olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır. (Bu, öyle
bir ağaçtır ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) nur
üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu, kendi nuruna yöneltip iletir. Allah, insanlar
için örnekler vermektedir. Allah, her şeyi bilendir.[178]
94) el-HÂDİ: Yol gösteren, murada erdiren.
"Hiç şübhe yok
Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltip iletmektedir.[179]
"(Fir'aun onlara)
dedi ki: 'Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
Dedi ki: 'Bizim Rabbimiz,
her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolu gösterendir.[180]
95) el-BEDî': Bütün varlıkları, eşi ve
örneği olmadan en güzel bir şekilde yaratan.
"Gökleri ve yeri
(bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona
yalnızca 'ol' der, o da, hemen oluverir.[181]
96) el-BÂKî: Varlığın sonu olmayan.
"Allah, daha
hayırlıdır ve daha
sürekli (Bakî kahcı)dır." [182]Ebu
Hüreyre (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Şair sınıfının söylediği
en doğru söz, Lebid'in: iyi bilin ki,
Allah'dan başka her
şey batıldır,
kelâmıdır.[183]
97) el-VÂRİS; Varlığın hakiki sahibi,
mahlukat öldükten sonra diri kalan, varlığın sonu olmayan.
Şübhcsiz Biz,
gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve vâris olanlar Biziz." [184]
"Göklerin ve
yerin mirası Allah'ındır. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.[185]
98) er-REŞÎD: Bütün işleri isabetli ve
hedefine ulaşan, kullarım dosdoğru yola irşad edici.
Bu İsm-i şerif de
Kur'an'da geçmez. Mânâsı, şu ayetlerde beyan olunur:
"Andolsun, bundan
önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz, onu (doğruyu seçme yeteneğinde
olduğunu bilenlerdik." [186]
"Musa, O'na dedi
ki: 'Doğru yol (rüşd) olarak sana Öğretilenlerden bana öğretmen için sana tabi
olabilir miyim:[187]
99) es-SABÛR: Çok sabırlı olan.
Esmâü'l-Hüsnâ hadisinde yer alan bu İsm-i Celîl, Kur'ân-ı Kerim'de geçmez. Şu
ayet-i kerime ve hadis-i şerif, es-Sâbür İsm-i Celîlin mânâsını beyan
etmektedir:
"Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstün (yeryüzün)de canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Ancak onlan, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri jgelince, ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. [188] Ebu Musa (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Yüce Alİah'dan daha sabırlı ve aleyhinde işittiği (batıl iddiaların verdiği) ezaya hilimli hiçbir ferd, yahud hiçbir şey yoktur. Çünkü insanların bir kısmı O'na oğul isnad edip çağırıyorlar. Böyle iken şübhesiz Allah, onlan afiyette kılıyor ve onları tüm türlü nimetlerle rızıklandırıyor.[189]
[1] Sahih-i Müslim, Kitabus-Saiat, B. 42, Hds. 222.
Sünen-i Ebu Davud,
Kitabu's-Salat, B. 147-148, Hds.879.
Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'd-Daavat, B.77, Hds. 3724-3725.
Sünen-i Neseî, Kitabu
Kıyamu'1-ieyl, B.51, Hds. 1747.
Sünen-i İbn Mace,
Kitabu İkametu's-Sala, B. 117. Hds. 11
Kitabu'd-Dua, B.3, Hds.
3841.
İmam Malik. Muvatta1.
KitabuVKur'ân, Hds. 31.
[2] Saffat, 37/180.
[3] İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, c.2 sh.
51-52.
[4] Fahrûddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr-Mefatihu'1-Gayb,
çev. Doç. Dr. Suat Yıldırım, Vdg. Ank. 1988. c.l, sh. 220. Ayrıca bkz. Elmalılı
M. Hamdi Yazır. Hak Dini Kur'ân Dili, İst. T.Y. Yenda Yayınları, c.l, sh.39,
vd.
[5] Bakara. 2/255.
[6] Âl-i İmrân, 3/2.
[7] Haşr, 59/22-24.
[8] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Vitr, B. 23, Hds. 1496.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B. 64, Hds. 3705. Sünen-i İbn Mace,
Kitabu'd-Dua, B.9, Hds.3855. Sünen-i Dârimî, Kitabu Fedailu'l-Kur'ân, B.14,
Hds. 3392.
[9] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.9, Hds. 3857.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-v.tr, B23, Hds. 1493-1494. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'd-Daavat, B.64, Hds. 3704.
[10] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu 1-Vitr, B.23, Hds. 1495.
Sünen-i Neseî, Kitabu's-Sehu, B.58, Hds. 1300. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'd-Daavut, B.107, Hds. 3774. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.9, Hds.
3858. İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.293, Hds. 705. Taberânî, Mu'cemu's-Sağir
Tercüme ve şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1997, c.2, sh.413, Hds. 712.
[11] Enbiya, 21/87
[12] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.84, Hds. 3734.
İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er-Rûdûnî, Cemu'l-Fevaid-Büyük Hadis
Küiliyati, çevs. Naim Erdoğan, İst. T.Y. c.4, sh.93-94, Hds. 70,92. Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c.l, sh.l70'den.
İmam Nesâî, Hadisler Işığında Günlük Hayat, c.2, sh.106, Hds. 655-656.
[13] Enbiya, 21/88
[14] İmam Hafız el-Munzir'î, Hadislerle İslâm-Terğib ve
Terhi, çeu. A. Muhtar Büyükçınar, vdğ. İst. 1985, c.3, sh.497, Hds. 10. Not:
Hakim:
-Hadisin isnadı
sahihtir, demiştir.
El-Hafız şihabu'd-Din Ahined b. Ali İbn Hacer el-Askalânî, Tergib ve
Terhİb, çeu. Abdulvehhab Öztürk, İst, 1982, sh. 374, Hds. 561.
[15] A'raf, 7/180.
[16] İsra, 17/110.
[17] Tâhâ, 20/8.
[18] Haşr, 59/24.
[19] Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Daavat, B. 68, Hds. 103.
Kitabul-Tevhid, B.12, Hds.21. Kitabu'ş-şurut, B.18, Hds. 21. Sahih-i Müslim,
Kitabu'z-Zikr, B.2, Hds. 5-6. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat; B.85, Hds.
3735-3737. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.10, Hds. 3860. İbn Kesir, A.g.e.
c.7, sh.3171. İbn Hıbban'dan.
[20] İmam Kurtubî, A.g.e c.7, sh.521.
[21] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, ist.
1980, c.ll, sh.9.
[22] Nisa, 4/116 ve 48.
[23] Maide, 5/72.
[24] Sahih-i Buhârî, Kitabu'i-Kader, B.4, Hds. 12-13.
Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B. 181, Hds. 260.
Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İman, B. 47, Hds. 178 ve 182. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu Tefsiru'İ-Kur'ân, B.10, Hds. 3286. Sünen-i Neseî, Kitabu,
Merasıku'i-Hacc, B. 161, Hds. 2945. Kitabu'1-İman, B.7, Hds. 4961.
[25] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.86, Hds. 3736.
İmam Tirmizî (rh.a)'ın notu: "Bu hadis, ğarib'dir.
Birden çok ravt, bu hadisi bize Safvân b. Salih'den rivayet etmiştir.
Bunu yalnız Safvân b. Salih'in rikayetinden bilmek teyiz. Bu zat, hadisçiler
katında Sika (güvenilir) kişidir. Bu hadis, başka vecihden de Ebu Hüreyre
tarikiyle Peygamber (s.a.s)'den rivayet edilmiştir. Birçok rivayetler içinde,
Esmâü'l-Hüsnü'nın zikredildiğini yalnız bu hadisde bilmekteyiz." Sünen-i
İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B. 10, Hds. 3861.
[26] Delil olarak sunulacak ayetlerin, sûre ismi, sûre ve
ayet numaralan metin içinde hadislerin kaynaklan dipnotta verilecektir.
İnşaallah. imkânlarımız el verirse burada kısa olarak beyana çalıştığımız
"Esmâü'l-Hüsnâ'yi- daha geniş ve günümüz anlayışına hitab eden yorumlarla
bir eserde anlatmaya niyet etmişizdir...
[27] Muhammed, 47/19
[28] Haşr,59/22. Âl-i İmrân, 3/2. Nemi, 27/26.
[29] Fatiha, 1/1-4.
[30] Nisa, 4/29
[31] İsra, 17/66
[32] Nas, 114/1-3
[33] Al-i İmrân, 3/189
[34] Cuma, 62/1.
[35] Haşr, 59/23
[36] Sahih-i Müsiim. Kitabu'f-Mesacid B.26, Hds. 135-136.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Salat, B. 223, Hds. 297. Sünen-i Ebu Davud,
Kitabu'1-Vitr, B.25, Hds. 1512. Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu's-Salâ, B.32,
Hds. 924. Sünen-i Neseî, Kitabu's-Sehv, B. 81, Hds. 1337.
[37] Haşr, 59/23
[38] Haşr, 59/23
[39] Yunus,10/61
[40] Şuara, 26/217
[41] Hasr, 59/23
[42] Haşr, 59/23
[43] Casiyc, 45/36-37
[44] Haşr, 59/24
[45] En'am, 6/102
[46] Haşr, 59/24
[47] İnfıtar, 82/6-8
[48] Haşr, 39/24
[49] Âl-i İmrân, 3/6
[50] Tâhâ, 20/82
[51] En'âm, 6/61
[52] Yusuf, 12/39
[53] Sâd, 38/9
[54] Âl-i İmrân, 3/8
[55] Âl-i İmrân,3/27
[56] Hud, 11/6
[57] Sebe, 34/26
[58] SünenTEbu~Davud, Kitabu's-Salat, B.18, Hds. 465.
Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Mesacid, B. 36, Hds. 729. Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Salat,
B.232, Hds. 313. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Mesacid, B.13, Hds. 772. Sunen-i
Dârimî. Kitabu'l-İsti'zan, B. 56, Hds. 2694.
[59] En'am, 6/96.Yasin, 36/38
[60] Cin, 72/26. Sebe; 34/3
[61] Mülk, 67/14
[62] Bakara, 2/245
[63] Ra'd, 13/26. İsra, 17/30
[64] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-Buyu, B. 71, Hds. 1329. Sun.
Ebu Davud, Kitabu'l-Buyu ve'l-icarat B. 51, Hds.3450 Sünen-i İbn Mace,
Kitabu't-Ticare, B.27, Hds. 2200. Sünen-i Dârimî, Kitabu'l-Buyu, B.13. Hds.
2548.
[65] Vakıa, 56/1-7
[66] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'i-Kur'ân, B. 18, Hds.
3349-3350. Ayrıca bkz. Sahih-i Buhâri, Kitabu'r-Rikak, B.45, Hds. 110.
KitabuVTefsir, B. 227, Hds. 280. Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu'l-Münaafikine,
B.ll, Hds. 54.
[67] En'am, 6/165. Zuhruf, 43/32
[68] Âl-i imrân, 3/26
[69] Mücadele, 58/20
[70] Zuhruf, 43/80
[71] Tâhâ, 20/46
[72] Hadid, 57/4
[73] Mülk, 67/19
[74] A'raf, 7/87
[75] En'am, 6/115
[76] Enbiya, 21/47
[77] Sahih-i Müslim, Kİtabu'l-Birri ve's-Sıla, B. 15, Hds.
60. Sünen-i Tirmizt, Kitabu Sıfatu'l-Kıyame, B.l, Hds, 2535.
[78] Bakara, 2/234
[79] Bakara, 2/234
[80] İsra, 17/30. Fatır, 35/31
[81] Bakara, 2/225
[82] Bakara, 2/263
[83] Teğabun, 64/17
[84] Bakara, 2/255
[85] Buruc, 85/14
[86] Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Daavat, B. 26, Hds. 40-41.
Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B.21, Hds. 83.
[87] Fatır, 35/30 ve 34. Şura, 42/23
[88] Nisa, 4/34. Hacc, 22/62
[89] Mü'min, 40/12
[90] Hacc, 22/62
[91] Ra'd, 13/9
[92] Hud, 11/57
[93] Yusuf, 12/64
[94] Nisa, 4/85
[95] Enbiya, 21/47
[96] Nisa, 4/86
[97] Rahman, 55/27
[98] R.ahman, 55/78
[99] Nemi, 27/40
[100] İnfıtâr, 82/6
[101] Nisa, 4/1
[102] Ahzab, 33/52
[103] Bakara, 2/186
[104] Bakara, 2/115
[105] Bakara, 2/247
[106] Secde, 32/7
[107] Tin, 95/8
[108] Hud, 11/90
[109] Buruc, 85/14
[110] Hud, 11/73
[111] Buruc, 85/15
[112] Yasin, 36/78-79
[113] Hacc, 22/7
[114] Nisa, 4/33
[115] En'am, 6/19
[116] Hacc, 22/6
[117] Lokma, 31/30
[118] Nisa, 4/81. İsra, 17/65
[119] Müezzemmil, 73/9
[120] Enfâl, 8/52
[121] Hud, 11/66. Hacc, 22/40
[122] Zariyat, 51/58
[123] Bakara, 2/257
[124] Âl-i İmrân, 3/150
[125] Fatiha, 1-2
[126] En'am, 6/1
[127] Sebe, 34/1
[128] Meryem, 19/94
[129] Rum, 30/27
[130] Buruc, 85/13
[131] Bakara, 2/28
[132] Rum, 30/50. Fussilet, 41/39
[133] Âl-i İmrân, 3/156
[134] Bakara, 2/258
[135] Furkan, 25/58
[136] Mü'min, 40/65
[137] Âl-i İmrân, 3/2. Bakara, 2/255. Tâhâ, 20/111
[138] Sünen-i TirmizîTKİtâbu'd-Daavat, B. 98. Hds. 3755.
[139] Sad, 38/44
[140] Duha 93/6-8
[141] Bakara, 2/163
[142] Enbiya, 21/22
[143] İhlas, 112/2
[144] Yasin, 36/81. Bkz. En'am, 6/37
[145] Ahkaf, 46/33
[146] Kamer, 54/55
[147] Kehf, 18/45
[148] Enbiya, 22/101-102
[149] Sahik-i Buhâri, Kıtabu't-Teheccüd, B.l, Hds.l.
Sahih-i Müslim, Kitabu
Salati'l-Müsafirin, B.26, Hds. 201.
Sünen-i Ebu Davud,
Kitabu'1-Vitr, B. 25, Hds. 1509.
[150] Hadid, 57/3
[151] Hadid, 57/3
[152] Hadid, 57/3
[153] Hadid, 57/3
[154] Ra'd, 13/11
[155] Ra'd, 13/9
[156] Tür, 52/28
[157] Nasr, 110/3
[158] Bakara, 2/37
[159] Secde, 32/22
[160] Nisa,4/43
[161] Nisa,4/149
[162] Tevbe, 9/117
[163] Hacc, 22/65
[164] Âl-i İmrân, 3/26
[165] Rahman, 55/26-27
[166] SünenTîirmizî. Kitâbu'd-Daavat, B. 98, Hds, 3756.
[167] Yunus, 10/54
[168] Âl-i imrân, 3/9
[169] Nisa, 4/140
[170] Bakara, 2/267
[171] Ank-ebut, 29/6
[172] Tevbe, 9/28
[173] Necm, 53/48
[174] Yunus,
10/107. En'am, 6/17
[175] En'am, 6/17. Yunus, 10/107. Zümer, 39/38
[176] Sünen-fEbuDavudTKitabu'l-Akdiye. B. 31, Hds.3635.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Ahkâm, B.17, Hds. 2342. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B. 27, Hds. 2005.
[177] Yunus, 10/49. Fetih, 48/11. A'raf, 7/188
[178] Nur, 24/35
[179] Hacc, 22/54
[180] Tâhâ, 20/49-50
[181] Bakara, 2/117. En'am, 6/101
[182] Tâhâ, 20/73. Rahman, 55/27
[183] Sahih-i Buhârî, Kitabu'1-Edeb, B. 90, Hds. 171.
Sahih-i Müslim, Kitabu'ş-şiir, Hds., 3-6. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İsti'zan
ve'1-Adab, B. 103, Hds. 3006. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'1-Edeb, B.41, Hds. 3757.
[184] Hicr, 15/23
[185] Âl-i İmrân, 3/180
[186] Enbiya, 21/51
[187] Kahf, 18/66
[188] Nahl, 16/61
[189] Sahih-i Buharı, Kitabu'l-Edeb, B. 71, Hds. 124. Kitabu't-Tevhid,
B.3, Hds.7.
Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu'l-Münafikin, B.9, Hds. 49-50. İmam Buhârî,
Edebü'i-Müfred, B. 182, Hds. 389.