Allah'ın İsimleri 1

 

 

Allah'ın İsimleri

 

Ümmü'l-Mü'minin Aişe (r.anha)'nm rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.), dua ederken şöyle diyordu:

"Allahım, Senin gadabmdan Senin rızana, azabından da affına sığınırını. Hem Sen'den sana sığınırım. Sana karşı senayı bitiremem. Sen, kendini nasıl sena ettinse öylesin." [1]

Rabbimiz Allah, kendisini nasıl sena ettiyse öyle olduğuna şübhesiz ve katıksız iman ettiğimiz gibi, ken­disini, gerek ayet-i kerimelerinde, gerekse Rasulü Muhammed (s.a.s.)in lisanıyla hadis-i şeriflerde nasıl anlatmış ve anlatılmış ise biz, öyle iman ediyoruz... Kitap ve Sünnet'te nasıl beyan oıunmuşsa, öylece iman etmiş ve imanımıza, Tevhid akidemize, ondan olmayan herhangi bir yabancı unsuru katmamış, dolayısıyla katıksız bir şekilde Selef-i Salihinimiz nasıl anlamış, nasıl rnanmışsa, öyle anlayıp inanmışızdır...

Rabbimiz Allah, şöyle buyurur bu anlayışın dışında olanlar için:

"Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir. [2]

Bu itikad ile, Rabbimiz Allah'ın isimleri şöyle beyan edilmiştir:

1) ALLAH: Rabbimizin özel ismidir.

İmam İbn Kesir (rh.a), şöyle diyor:

"Allah lafzı, yüce ve mübarek Rabbin a'lemidir. Onun, İsm-i A'zam olduğu söylenir. Çünkü Allah'ın bütün isim­lerini içine almaktadır.

Allah İsm-i Celâli, O'ndan başka hiçbir kimseye ver­ilmeyen isimdir. O, yüce ve münezzehtir. Bunun için Arap dilinde O'nun iştikakı söz konusu olmamıştır. Nahivcilerden. O'nun Câmid isim olduğunu ve iştikakı bulunmadığını söyleyen bilginler vardır. Müştak olduğunu söyleyenler de vardır. [3]

İmam Fahrûddin er-Râzî (rh.a.) de, aynı görüşü şöyle beyan ediyor:

"Bize göre, tercihe şayan olan, Allah lafzının kesinlik­le hiçbir şeyden türememiş olup Allah'ın özel ismi elmasıdır. Ki bu görüş, Halil, Sibeveyn; I sûlcü ve Fakîhlerin çoğunun görüşüdür. Bu hükmün, böyle olduğunu birçok delil göstermektedir. [4]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Allah. O'ndan başka ilâh yoktur. [5]

"Alah. O'ndan başka ilâh yoktur. Diridir, Kâimdir. [6]

"O Allah'dır ki, O'ndan başka ilâh yoktur.[7]

2) İSM-İ A'ZAM: Allah'ın en büyük ismi.

Esma bint Yezid (r.anha)'mn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah'ın İsm-i A'zam'i şu iki ayettedir:

"Sizin ilâhınız tek bir ilâhdır, O'ndan başka ilâh yok­tur. O, Rahman'dır, Rahim'dir.

Ve Âl-i İmrân Sûresi'nin başı:

"Elif, Lâm, Mîm.

Allah. O'ndan başka ilâh yoktur. Hayy'dır (diridir), Kayyum'dur (Kaimdir). [8]

Büreyde b.el-Husayb (r.a.)'dan.

Rasulullah  (s.a.s.), bir  adamın  (ki Ebu Musa  el-Eş'arî'dir):

Allahım, ben Senin, Zatında, Sıfatlarında ve Fiillerinde tek olup benzeri ve ortağı olmayan, her şeyden mustağnî olup tüm varlıkların muhtaç olduğu, doğur­mayan, doğurulmayan ve hiç bir şey O'na denk olmayan Allah olduğunu itiraf ederek Sen'den (hayır) isterim, diye dua ederken sesini işitti.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "(Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki,) şüphesiz bu adam, Allah'dan İsm-i A'zam ile istedi. O İsm-i A'zam ki, O'nunla Allah'dan (bir hayır) istenince verir ve O'nunla çağırıldığı zaman duayı kabul buyurur. [9]

Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:

O, Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte otururken adamın biri namaz kılıyordu.

Adam (namazdan) sonra:

Ey Allahım, hamd, ancak sanadır. Sen'den başka ilâh yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren (Sensin) ey celâl ve ikram sahibi! Ey Hayy (diri) ve Kayyum diyerek Sen'den istiyorum, diye dua etti.

(Bunu duyan) Rasulullah (s.a.s.):

"Şübhesiz Allah, kendisiyle dua edildiği zaman mutla­ka kabul ettiği ve istenildiğinde verdiği ism-i A'zam ile dua etti." Buyurdu.[10]

Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'nın rivayetiyle şöyle buyuru­yor Rasulullah (s.a.s.)

"Zûn-Nûn (Yunus'un,) balığın karnındaki yaptığı dua:

Lâ ilahe illâ ente sübhaneke inni küntü minaz zali­min (Sen'den başka ilâh yoktur. Seni, tenzih ederim. Ben, zulmedenlerden oldum). [11]

Şurası muhakkak ki, bir Müslüman herhangi bir hasus-ta bununla dua ederse. Allah, mutlaka onun duasını kabul eder. [12]

Hakim'in bir rivayeti de şöyledir: Bir adam:

Ya Rasulullah, O, sadece Yunus'a mı aiddir, yoksa genel olarak bütün mü'minlere mi? Deyince, Rasulullah (s.a.s.): "Allah Azze ve Celle'nin:

"O'nu, üzüntüden, sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız" [13] buyruğunu işit­miyor musunuz?" buyurdu.[14]

3) ESMÂÜ'L- HÜSNÂ: En güzel isimler Allah'ındır. Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

'İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na, bunlar­la dua edin. O'nun isimlerinde aykırılığa (ve inkâra) sapanları bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. [15]

"De ki: "Allah diye çağırın, Rahman diye çağırın, ne ile çağırırsanız, sonunda en güzel isimler O'nundur. [16]

"Allah, O'ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur. [17]

"O Allah'dır ki, yaratandır (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, şekli ve sureti verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu teşbih etmektedir. O, Aziz, Hakim'dir. [18]

Ebu Hüreyre (r.a.)'nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah'ın doksan dokuz, yani bir müstesna olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları ezber eden her bir kişi, muhakkak cennete girer. Yüce Allah, tektir, tek olanı sever.[19]

İmam Kurtubî (rh.a.) şöyle diyor:

Derim ki:

İbn Atiyye'nin, Tefsir'inde nakledildiğine göre ayet-i kerimedeki 'İsimler, te'vil (tefsir) âlimlerinin icmacı ile adlandırmalar' anlamındadır. Başka anlam caiz değildir.

Kadı ebu Bekr ise, 'et-Temhîd, adlı kitabında şöyle demektedir:

Peygamber (s.a.s.)'in:

"Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezber­leyip bellerse cennete girer." Buyruğunun te'vile şöyledir:

Yani, yüce Allah'a aid doksan dokuz isimlendirme vardır. Bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Bunlar ise, şanı yüce Allah'ın çeşitli sıfatlara sahib oluşunu ortaya koyan ifadelerdir. Bu sıfatların kimisi, bizatihi O'nun hakkıdır. Kimisi ise, O'nun sahib olduğu bir sıfat dolayısıyla O'nun hakkıdır. Zatına aid isimler ise, bizatihi O'nu ifade eder. O'na aid bir sıfata taalluk eden isimler ise, O'nun isim­leridir. Bunların bir kısmı da bizatihi sıfatlarıdır. Bir kısım fiillerine aid sıfatlardır. İşte yüce Allah'ın:

"En güzel isimler Allah'ındır. O hâlde O'na, bunlarla dua edin." Yani, O'na verilen en güzel adlar, O'nundur, demektir." [20]

Hadisin şerhinde şöyle denilmiştir: "İmam Kuşeyrî:

İsmin, Müsemmâ demek olduğuna bu hadiste delil vardır. Çünkü müsemmadan başka olsa, bu isimler başkasına da verilebilirdi. Halbuki Allah Teâla, Esmâü'l-Hüsnâ'nın kendisine mahsus olduğunu bildiriyor, diyor.

Hattabî ve diğer bazı ulemânın beyanlarına göre bu hadis, Allah Teâlâ'nın en meşhur isminin "Allah" olduğu­na delildir. Çünkü diğer isimler O'na izafe edilmişlerdir. "Allah'"m, İsm-i A'zam olduğu da rivayet edilmiştir.

Ulemâ, bu hadisin münhasıran doksan dokuz İsm-i İlâhî olduğuna delâlet etmediğini ittifakla söylemişlerdir. Yani, Allah Teâlâ'nın doksan dokuz isminden başka ismi yok demek değildir. Hadisten maksad, bu doksan dokuzu ezberleyip okuyanın cennete gireceğini haber vermektir. Hadisin bir rivayetinde:

"Bu isimleri kim sayarsa, cennete girer." buyurulmuş-tur. Ulemâ, buradaki saymaktan ne kasdedildiği hususun­da ihtilaf etmişlerdir.

Buharı ile diğer bazı muhakkik ulemâ'ya göre bunun mânâsı, kim ezberlerse demektir. Bu mânâ, daha zahir görünmektedir. Çünkü diğer rivayette: "Bunları kim ezberlerse..." denilmiştir.

Bazıları:

Bundan murad, dua ederken bunları kim sayarsa, demektir, mütalaasında bulunup, bir takımları da, bunlara kim takat getirirse, yani güzelce riâyet ederek, muktezasmca hareket ederse, mânâsına geldiğini söylemişlerdir. [21]

Açıklamalardan anlaşıldığı  gibi  kim, muvahhid bir mü'min olarak "Esmâü'l-Hüsnâ"'yı Öğrenir, ezberler, sayar ve gereğiyle salih amel işlerse o kişi, cennete girer... yoksa, inanmadan ve kendisiyle amel etmeden sadece ezberleyip saymak ile insan cennete giremez.., çünkü Allah'ın rızasını kazanıp cennete girmenin şartı, şirk koş­mamak ve küfür etmemektir... Şirkin, küfrün ve tağutun her çeşidini tamamen reddedip onlardan arındıktan sonra iman eden muvahhid mü'minler, Esmâü'l-Hüsnâ'yı ezber­leyip, sayıp ve onunla amel ederler ise, cennete girmeye hak kazanırlar... çünkü şirk suçu, asla affedilmeyen en korkunç suçtur... çünkü Alİah, kendisine şirk koşanlara cenneti haram kılmıştır... çünkü cennete, yalnız ve yalnız mü'minler girecektir..,

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Hiç şübhesiz, Alİah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, elbette o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır.[22]

"Andolsun, 'şübhesiz Allah, Mefyem oğlu Mesih'dir' diyenler küfre düşmüşlerdir. Oysa Mesih'in dediği (şudur): 'Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizinde Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Çünkü o, kendisine ortak koşana şübhesiz cenneti haram kılmıştır, onun barın­ma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur. [23]

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Ya Bilâl, kalk! (insanlara şu hakikati) ilân et: Cennete, mü'min olandan başkası girmeyecektir. [24]

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in beyan buyur­duğu Esmâül'l-Hüsnâ'yı, İmam Ebu İsa Muhammed b.İsa b.Sevre et-Tirmizî (rh.a.)'in "Sünen-i Tirmiziî" adlı eserinde kaydetmiş olduğu sırasına göre [25]birer birer anlamlarıyla kaydedip, Kur'ân-ı Kerim'deki yerlerini ayetlerle beyan edelim.[26]

1)  ALLAH:   Rabbimizin özel  ismi  olup  Kur'ân-ı Kerim'de 2697 kez tekrar edilmiştir.

"Şu   hâlde   bil,   Allah'dan   başka   ilâh   yoktur.[27]

"O  Allah'dır  ki,  O'ndan başka ilâh yoktur.[28]

2) er-RAHMÂN: Esirgeyip bağışlayan, ilâhî rahmeti tüm varlığı kapsayan.

"Rahman, Rahim Allah'ın adıyla.

Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

Rahman'dır, Rahim' dir.

Din gününün Malikidir. [29]

3) er-RAHÎM: Esirgeyip bağışlayan, yüce merhamet sahibi, dünya hayatında mü'min muttaki olanları ahirette

ebedî mükafatlandıran.

Şüphesiz Allah, sizi çok esirgeyendir.[30]"O, size karşı merhametli olandır.[31]

4) el-MELİK: Görünen ve görünmeyen bütün varlık­ların sahibi ve yöneteni.

"De ki: 'İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Melikine.

İnsanların (gerçek) ilâhına.[32] "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Alİah, her şeye güç yetirendır.[33]

5) el-KUDDÛS: Her türlü noksanlıktan münezzeh, bütün kemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış.

"Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik, Kuddûs, Azız, Hakim olan Allah'ı teşbih etmektedir.[34]

6) es-SELÂM: Esenlik veren, barış ve emniyetin kay­nağı.

"O Allah'dır ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Melik'dir, Kuddûs'dur, Selâm'dır.[35]

Sevban (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), namazdan çıktıktan sonra üç defa istiğfar eder ve:

"Allahım, Selâm Sensin, Selâm (selâmet) de ancak Sendendir, Mübareksin. Ey celâl ve ikram sahibi." Derdi.[36]

7) el-MÜ'MİN:   Güven  veren,  va'dine  güvenilen, güven kaynağı.

"O Allah'dır ki, O'ndan başka ilâh yoktur... Mü'mindir..[37]

8) el-MÜHEYMİN: Kâinatın tüm işlerini yöneten ve gözeten, insanları murakabe eden.

"O    Allah'dır    ki,    O'dan   başka    ilâh    yoktur... Müheymin'dir" [38]

"Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'ân'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınız­da, Biz, sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uza­kta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitab da kayıtlı olmasın.[39]

9) el-AZÎZ: Hiçbir zaman yenilmeyen, daima galib olan, eşi, benzeri, dengi bulunmayan, izzetli, değerli ve güçlü olan.

"Sen, o güçlü ve üstün (Azız), esirgeyici olan (Rahîm) (Allah)'a tevekkül et.[40]

10) el;CABBÂR:   Mutlak  iradesini  her  durumda yürüten, her düzensizliği tanzim eden. Bütün güçlükleri kolaylaştıran. O   Allah'dır   ki,   O'ndan   başka   ilâh   yoktur... Cabbâr'dır." [41]

11) el-MÜTEKEBBİR: Her işte ve her şeyde azamet ve ululuğunu gösteren.

"O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur... Mütekebbirdir.[42]

"Şu hâlde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve Âlem­lerin rabbi olan Allah'ındır.

Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlü  olandır,  hüküm ve  hikmet  sahibidir.[43]

12) el-HALİK: Her şeyi takdirine uygun yaratan.

"O Allah ki, Hâlik'dir, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve suret verendir[44]

"İşte Rabbimiz Allah budur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir.[45]

13) el-BÂRI: Bütün varlığı örneksiz yaratan. "O Allah ki.... Bâri'dir.[46]

"Ey insan, üstün kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?

Ki O, seni yarattı, sana bir düzen içinde biçim verdi ve seni bir itidal üzere kıldı.

Dilediği bir surette seni tertib etti.[47]

14) el-MUSAVVİR: Yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren.

"O Allah'dır ki... Musavvir'dir." [48]

"Ana rahminde size dilediği gibi suret veren O'dur.

O'ndan başka ilâh yoktur. Üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.[49]

15)  el-GAFFÂR:   Her  an  affeden,  tekrar  edilen günahları bağışlayan.

"Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şübhesiz bağışlarım.[50]

16) el-KAHHÂR: Hiçbir zaman yenilmeyen, yegâne galib olan.

"O, kulları üzerinde kahredici olandır.[51] "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) rablar mı daha hayırlıdır, yoksa kahhâr olan bir tek Allah mı?" [52]

17) el-VEHHÂB: Hiçbir karşılık beklemeden her türlü nimeti bolca bağışlayıp veren.

"Yoksa güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır:[53]

"Rabbimiz, bizi hidayete eriştirdikten sonra kalbleri-mizi kaydırma ve yanından bize bir rahmet bağışla. Şübhesiz, bağışı en çok olan (el-vehhâb) Sensin, Sen.[54]

18) er-REZZÂK: Ruhların ve bedenlerin ihtiyacı olan gıdayı yaratıp veren.

"Sen, dilediğine hesabsız rızk verirsin.[55]

"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a aid olmasın." [56]

19) el-FETTÂH: Tüm iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların en son hakemi olarak mutlak adaleti gerçekleştiren.

"De ki: 'Rabbimiz (Kıyamet günü) bizi, bir araya toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasım) açan (el-Fettâh)dır, (her şeyi hakkıyla) bilendir." [57]

Ebu Humeyd (r.a.)'dan,

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Biriniz, mescide girdiği vakit:

Ya Rabbi, bana rahmet kapılarım aç, desin.

Çıktığı vakit de:

Ya rabbi, ben, Sen'den fadlım dilerim, desin![58]

20) el-ÂLİM: Her şeyi hakkıyla bilen.

"Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (el-Alim) Allah'ın takdiridir.[59]

"O, gaybı bilendir." [60]

"O, yarattığını  bilmez mi? O,  Lâtiftir, Hâbir'dir." [61]

21) el-KABIZ: Rızkı, belli bir ölçüde tutup veren, can­lıların ruhunu alan.

"Allah, daraltır ve genişletir ve siz, O'na döndürüle­ceksiniz," [62]

22)  el-BÂSIT: Lütuf ve kerimini esirgemeyen, rızkı bol bol veren ve ruhları bedenlere yerleştirip yayan.

"Allah, dilidiğine rızkı genişletir, yayar ve daraltır da.[63] Enes (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) zamanında fiyatlar yükseldi ve bunun üzerine:

Ya Rasulullah, bize, fiyatları tayın ve tahdid buyur, dediler.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Narh koyan, darlık yaratan, bolluk getiren, rızık-landıran şübhesiz Allah'dır." [64]

23) el-HÂFID: Alçaltan, zillete düşüren. Kur'ân-ı Kerim'de ilâhî isimler arasında bulunmamakta. Yalnız Vakıa Sûresi'nde vakıa'nın yani kıyametin alçaltıcı ve yüceltici olduğu beyan edilir... Kıyametin yaratıcısı AUah'dır... Dolayısıyla alçaltan ve yücelten Rabbimiz Allah'dır...

"Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman.

Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.

O, aşağılatın ve yücelticidir.

Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı

Ve dağlar, darmadağın olup ufalandığı,

Derken toz duman halinde dağılıp savrulduğu,

Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman.[65]

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"İnsanlar,  kıyamet günü üç  sınıf olarak mahşere

kaldırılacaklardır;

Yaya sınıfı, atlı sınıfı ve yüzleri üzerine sürünen sınıf."

Bunun üzerine:

Ya Rasulullah, yüzleri üzerine nasıl yürüyeceklerdir? dediler.

Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki:

"Onları, ayaklan üzerinde yürüten Allah, yüzleri üzeri­ne yürütmeye de kadirdir. Nitekim onlar, her tümsekten ve her dikenden yüzleriyle sakınacaklar.[66]

24) er-RAFİ': Yücelten, izzet ve şeref bahşeden.

"O, sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdik-leriyle sizi denemek için kiminizi, kiminize göre derecel­erle yüceltti.[67]

25)  el-MU'tZ: Yücelten, üstün kılan, izzet ve şeref veren.

"De ki: 'Ey mülkün sahibi Allahım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar (yüceltir), dilediğini alçaltırsın. Hayır, senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin.[68]

26) el-MÜZİL: Alçaltan, zillete düşüren.

"Hiç şübhesiz, Allah'a ve Rasulüne karşı (onların koy­dukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, işte onlar, en çok zillete düşenler arasında olanlardır.[69]

27) es-SEMî': Her şeyi hakkıyla ve kemâliyle işiten. "Yoksa onlar,  gerçekten bizim,  sır tuttuklarını  ve

aralarındaki fi sıklaşmalarını işitmediğimizi i.ıi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar." [70]

"Dedi ki: 'Korkmayın, çünkü Ben, sizinle birlikteyim, işitmekteyim ve görmekteyim." [71]

28) el-BASîR: Her şeyi hakkıyla ve kemaliyle gören. "Siz, her nerede iseniz o, sizinle beraberdir. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir." [72]

"Şübhesiz O, her şeyi hakkıyla görendir." [73]

29) el-HAKEM: Hüküm verme yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan.

"Allah'dan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklamış olarak indirmiştir." (En'am, 6/114) "O, hakimlerin en iyisidir." [74]

30) el-ADL:   Mutlak  adalet sahibi,  her  şeyi yerli yerinde yapan.

"Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebile­cek yoktur. O, işitendir, bilendir.". [75]

"Biz ise, kıyamet gününe aid adalet terazilerini koyarız

da, artık hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesab görücü olarak biz yeteriz.[76]

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde haklan mutlaka sahihlerine vere­ceksiniz. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.[77]

31) el-LATÎF: Yaratılmışların ihtiyaçlarım en ince noksanına kadar bilip karşılayan.

"Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Aziz'dir.[78]

32) el-HABÎR: Herşeyin içyüzünden haberdar olan. "Allah,  işlediklerinizden haberi  olandır."  [79]

"Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir.[80]

33)  el-HALÎM:Acele  ve  kızgınlıkla davranmayan, ceza vermede acele etmeyen, teenni sahibi.

"Allah, bağışlayandır, yumuşak davranandır.[81]

"Allah,  hiçbir  şeye  ihtiyacı  olmayandır, yumuşak davranandır.[82]

"Allah, Şekûr'dur. Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir)." [83]

34) el-AZÎM: Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar yüce.

"O, pek yücedir, pek büyüktür.[84] İbn Abbas (r.anhumaj'dan.

Rasulullah (s.a.s.), keder ve hüzün veren şeyler sırasın­da dua eder, şunu söylerdi:

"(İbadete layık) hiçbir ilâh yok, ancak Azîm ve Halîm olan Allah vardır. İbadete layık hiçbir ilâh yok, ancak gök­lerin ve yerin Rabbi olan Allah vardır. O, büyük Arş'ın Rabbi'dir.[85]

35) el-GAFÛR: Bütün günahları bağışlayan. "Senin  Rabbin  rahmet  sahibi  (ve) bağışlayıcıdır.[86]

"O, çok bağışlayandır, çok sevendir."

36) eş-ŞEKÛR:Az iyiliğe çok mükafat veren. "Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız öder ve kendi

fazlından onlara arttırır. Şübhesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.[87]

37) el-ALÎ: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce.

"Doğrusu Allah, yücedir, büyüktür.[88]

"Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah'ındır.[89]

38) el-KEBîR: Yüceliği  karşısında  her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük, zat ve  sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar yüce.

"Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür.[90] "O, gaybıda, müşahede edileni de bilendir. Pek büyük­tür, yücedir.[91]

39) el-HAFîZ: Koruyup gözeten ve dengede tutan. "Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetip koruyandır.[92]

"Allah, en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir.[93]

40) el-MUKîT: Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her şeyi koruyan.

"Kim güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunur­sa. Ondan, kendisine de bir hisse vardır. Kim de kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah, her şeyin üzerinde koruyucu (Mukîta) dur.[94]

41) el-HASîB: Kullarını hesaba çeken ve onlara kâfi gelen, yeten.

"Hesab görücüler olarak Biz yeteriz.[95]"Şübhesiz  Allah,  her  şeyin  hesabını  tam  olarak yapandır.[96]

42)  el-CELîL: Azamet sahibi.

"Celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zatı) bakî kala­caktır.[97]

"Celâl ve İkram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir.[98]

43) el-KERîM: Keremi bol ve sonsuz fazilet türlerinin hepsine sahib.

"Gerçekten benim Rabbim Ganiy'dir, Kerîm olandır.[99]

"Ey insan, üstün kerem sahibi olan rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?"[100]

44)  er-RAKîB: Murakabe eden, her şeyi gözetleyip kontrolü altında tutan.

"Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.[101] "Allah, her şeyi gözetleyip denetleyendir.[102]

45) el-MUCîB: Dilek ve dualara karşılık veren. "Kullarım Beni,  Sana  soracak  olurlarsa,  işte  Ben  (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevab veririm. Öyleyse onlar da, Benim çağrıma cevab versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki, irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar" [103]

46) el-VASÎ: îlmi, ihsanı, mağhiret ve rahmeti her şeyi kuşatan.

"Şübhe yok Allah, kuşatandır, bilendir.[104]

"Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir." [105]

47) el-HAKîM: Bütün emir ve işleri yerli yerinde olan. "O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yarat­maya da bir çamurdan başlayandır.[106]

"Allah, hükmedenlerin hakimi değil mi? [107]

48)  el-VEDûD: Çok seven, çok sevilen. "Rabbinizdcn bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.[108]

"O, çok bağışlayandır, çok sevendir.[109]

49)  el-MECîD: Yüce, şanlı ve şerefli, lütuf ve Kerimi bol.

"Şübhesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd'dir." [110]

"Arş'm sahibidir, Mecîd(pekyüce)dir." [111]

50) el-BAIS: Ölümden sonra dirilten.

"Kendiunutarak, Bize bir örnek verdi, dedi ki: 'çürümüş, bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltccekmiş?

De ki: 'Onları, ilk defa yaratıp inşâ eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." [112]

"Gerçek şu ki, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir, onda şübhe yoktur. Gerçekten Allah, Kabirlerde olanları diriltecektir." [113]

51)  eş-ŞEHÎD: Her şeyi gözetip bilen.

"Şübhesiz Allah, her şeye şahid olandır.[114] "De ki: 'şahidlik bakımından hangi şey daha büyük­tür?'  De ki:  Allah, benimle sizin aranızda şahiddir.[115]

52) el-HAKK:   Fiilen  var  olan,   mevcudiyet  ve ulûhiyyeti gerçek olan.

"İşte böyle, hiç şübhesiz Allah, hakkın tâ kendisidir.[116]

"İşte böyle, hiç şübhesiz Allah, O, Hakk olandır ve şübhesiz O'nun dışında tapmakta oldukları (ilâhlar) ise, batıldır. Hiç şübhe yok Allah, yücedir, büyüktür." [117]

53) el-VEKÎL: Kendisine güvenilip dayanılan. "Alllah'a tevekkül et. Vekîl olarak Allah yeter.[118]

"(Allah,) doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Şu hâlde (yalnızca) O'nu vekil tut.[119]

54) el-KAVÎ: Kudretli, her şeye gücü yeten. "Şübhesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuç­landırması da pek şiddetlidir." [120]

"Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, Azîz olandır.[121]

55)  el-METÎN: Her şeye gücü yeten, kudretli, çok güçlü, sağlam.

"Hiç şübhesiz rızk veren, o, metin kuvvet sahibi olan Allah'dır." [122]

56) el-VELÎ: Yardımcı ve dost.

"Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları, karanlıklardan nura çıkarır." [123]

"Hayır, sizin Mevlânız Allah'dır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır." [124]

57) el-HAMÎD: Her bakımdan övgüye layık. "Hamd, Âlemlerin Rabbi Allaha mahsustur.[125]"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydın­lığı (nuru) kılan Allah'adır." [126]

"Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine aid olan Allah'ındır, ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır." [127]

58)  el-MUHSÎ: Her şeyi tek tek bütün ayrıntılarıyla bilen.

Kur'an-ı Kerim'de geçmemekle beraber, şu ayet-i ker­ime bu mânâdadır:

"Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktayız." [128]

59) el-MÜBDİ': Varlıkları ilkin yaratan. Kur'an'da geçmez. Şu ayetler, mu mânâyı beyan eder: "Yaratmayı  başlatan,  sonra  onu  iade  edecek  olan O'dur." [129]

"O, ilkin var eden (sonra dirilterek) döndürecek olandır.[130]

60) el-MUÎD:Ölümden sonra tekrar yaratan.

"Nasıl oluyor da Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi o, diriltti, sonra yine sizi öldürecek, yine dirilte-cektir ve sonra yalnızca O'na döndürüleceksiniz." [131]

61) el-MUHYÎ: Can veren, yaşatan.

"Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Hiç şübhesiz O, ölü­leri de gerçekten diri İtecektir. O, her şeye güç yetirendir." [132]

62)  el-MÜMÎT:  Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren.

El-Mümit kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de geçmez. Şu ayet-i kerimeler, onun mânâsını beyan etmektedir: "Dirilten ve öldüren Allah'dır.[133] "Hani İbrahim: 'Benim Rabbim, diriltir ve öldürür' demişti.[134]

63) el-HAYY: Ebedî hayatla daima diri.

"Sen,  asla  ölmeyen  ve  daima  diri  olan  (Allah)'a tevekkül et ve O'nu hamd ile teşbih et.[135] "O, hayy (diri) olandır, O'ndan başka ilâh yoktur.[136]

64) el-KAYYÛM: Her varlığın kendisine bağlı olduğu kâinatı yöneten en yüce varlık.

"Allah,    O'ndan    başka    ilâh    yoktur,    Hayy'dır, Kayyûm'dur.[137]

Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:

Herhangi bir iş, Rasulullah (s.a.s)'e sıkıntı verdiği zaman şöyle dua ederdi:

"Ya Hayy, ya Kayyûm, ancak senin rahmetinden yardım isterim.[138]

65) el-VÂCİD: Dilediğini, dilediği zaman bulabilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni.

Bu kelime ile Kur'ân-ı Kerim'de geçmemektedir. Şu ayetlerde, Vecede=Buldu mânâsına gelen fiil olarak yer almaktadır:

"Gerçekten Biz, O'nu (Eyyub'u) sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip dönen biriydi.[139]

"Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı?

ve seni, yol bilmez iken doğru yola yöneltip iletmedi mi?

Bir yoksul iken, seni bulup zengin etmedi mi?" [140]

66) el-MÂCİD: şanh-şerefli.

Yalnız Esmâü'l-Hüsnâ hadis-i şerifinde yer alan bu İsm-i şerif, Kur'ân-ı Kerim'de geçmemektedir. El-Mecid ismi-i şerifıyle eş anlamlıdır.

67)   el-VÂHİD:  Bölünüp parçalara ayrılmaması ve benzerinin bulunmaması anlamında tek.

"Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır, O'ndan başka ilâh yoktur. O, bağışlayandır, esirgeyendir." [141]

"Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilâhlar olsaydı, elbette ikisi de bozulmuş gitmişti. Arş'ın Rabbi olan Allah, onların nitelendire geldikleri şeylerden yücedir." [142]

68) es-SAMED: Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her var­lığın kendisine yöneldiği, ancak kendisi hiçbir şeye muh­taç bulunmayan yüceler yücesi son varlık.

"Allah, Samed'dir." [143]

69)   el-KÂDİR:  Her şeye  gücü yeten,  tam kudret sahibi.

"Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yarat­maya kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir). O, yaratandır, bilendir.[144]

"Gerçekten O, her şeye güç yetirendir.[145]

70) el-MUKTEDİR: Her şeye gücü yeten, kudretli. "Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)'m

yanında doğruluk makamındadır." [146]

"Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir." [147]

71)  el-MUKADDİM: Öne alan, cennete yaklaştıran, cehennemden uzaklaştıran,

Kur'ân-ı Kerim'de geçmeyen bu ismi şerifin anlamı, şu ayette beyan olunur:

"Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar, işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.

Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar, nefislerinin arzuladığı  (sayısız  nimet)  içinde  ebedî kalıcıdırlar.[148]

72)  el-MUAHHİR:   İstediğini  geri  koyan,  arkaya bırakan.

Bu İsmi şerif de, Kur'an'da geçmemektedir. Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s)*in şu hadis-i şeriflerinde beyan olunmaktadır.

İbn Abbas (r.ahhuma) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s),  gecenin bir kısmında teheccüd namazı kılmak için kalktığında şöyle dua ederdi:

"Ya Allah, kendimi yalnız Sana verdim, yalnız Sana iman ettim, yalnız Sana güvendim, yalnız Sana döndüm. Yalnız burhanlara dayanarak mücadele ettim. Aramızda yalnız Seni hakem kıldım.

(Ya Rabb), önce işlediğim, sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve açıktan işlediğim bütün günahlarımı bağışla. Öne geçiren, geriye bırakan ancak Sensin. İbadete layık ilâh yok, yalnız Sen varsın.[149]

73) el-EVVEL: Varlığın başlangıcı olmayan. "O, Evvel'dir.[150]

74) el-AHİR: Varlığın sonu olmayan. "Ve Âhir'dir." [151]

75) ez-ZAHİR: Varlığım ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından apaşikâr.

"Ve Zâhir'dir.[152]

76) el-BÂTIN: Zatının görülmesi ve mâhiyetinin bilin­mesi açısından gizli.

"Ve Bâtın'dır. O, her şeyi bilir.[153]

77)  el-VÂLÎ: Kâinatın hakimi ve yöneteni.

"Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır. Onu, Allah'ın emriyle gözetip korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkân) yoktur. Onlar için, O'ndan başka bir Vâlî yoktur.[154]

78)   el-MÜTEÂLÎ:   İzzet,   şeref  ve   hükümranlık bakımından en yüce.

"O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyük­tür, yüce (el-müteâlî)dir." [155]

79) el-BERR: Kullarını kayıran, kullarına karşı iyiliği ve bahşişi bol olan. Bütün iyilik, güzellik ve ihsanın tek kaynağı.

"Hiç şübhesiz, Biz, bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten o, iyiliği bol (el-Berru), esirgemesi çok olanın tâ kendisidir." [156]

80) et-TEVVÂB: Kullarım tevbeye teşvik edip onların tevbelerini kabul eden.

"Hemen Rabbini hamd ile teşbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü o, tevbeleri çok kabul edendir.[157]

"Şübhesiz, O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.[158]

81)   el-MÜNTAKîM:  Suçluları,  layık ve müstehak oldukları şekilde cezalandıran.

"Gerçekten Biz, suçlu günahkârlardan intikam alıcılarız.[159]

"Allah, güçlüdür, intikam alıcıdır.

82)  el-AFÜVV:   İnsanların  günahını,  kendilerinde sorumluluk kalmayacağı şekilde affeden.

"şübhesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." [160]

"Şübhesiz Allah, affedicidir, güç yetiricidir.[161]

83) er-RAÜF: Çok şefkatli, çok merhametli. "Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyi­cidir.[162]

"Şübhesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok mer­hametlidir.[163]

84) MALİKÜ'L-MÜLK: Mülkün sahibi.

"De ki: 'Ey mülkün sahibi Allahım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın, hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç getirensin." [164]

85) ZÜ'L-CELÂLİ   VE'L-İKRÂM:   Azamet  ve Kerem sahibi.

"(Yer) üzerindeki her şey yok olucudur.

Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır.[165]

Encs b. Malik (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Ya Zü'1-Celâli Ve'1-İkrâm'a devam edin." [166]

86) el-MUKSİT: Adaletle hükmeden, çok adil.

Bu haliyle Kur'ân-ı  Kerim'de  geçmeyen bu İsm-i CcuTin mânâsı şu ayette beyan olunmuştur:

"Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahib olsa bunu, (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi.

Onlar, azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler. Oysa onlar, haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükme-dilmiştir." [167]

87) el-CAMİ': Bütün  övgü  ve  erdemleri  zatında toplayan, kâinatta tüm varlıkları tam bir ahenk içinde toplayıp  düzenleyen,  bütün mahlukatı  hesaba çekmek üzere kıyamet günü bir araya getiren.

"Rabbimiz, kendisinde şübhe olmayan bir günde insan­ları muhakkak Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'din-den cayıp dönmez." [168]

"Doğrusu Allah, münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacak olandır.[169]

88) el-GANİYY: Kendisi, her şeyden müstağni, kendi dışındaki her şey O'na muhtaç.

"Şübhesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır." [170]

"Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Hiç şübhe yok Allah, âlemlerden müstağnidir.[171]

89) el-MUĞNî: Zenginlik veren.

Kur'ân-ı Kerim'de geçmeyen bu İsm-i Celîlin mânâsı, şu ayetlerde beyan olunmuştur:

"Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler. Öyleyse, bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yak­laşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah dilerse zi kendi fazlından zengin kılar. Hiç şübhe­siz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." [172]

"Doğrusu, muhtaç olmaktan O, kurtardı ve sermaye verip hoşnud kıldı.[173]

90)  el-MÂNİ': Kötülüklere engel olan, hikmeti gereği Elemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen.

Kur'an'da geçmeyen bu İsm-i şerifin mânâsı şu ayette açıklanmıştır:

"Allah sana, bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bunu isabet ettirir. O, bağışlayandır,  esirgeyendir.[174]

91) ed-DÂRR: Zarar verici olanlar da dahil olmak üzere her şeyi yaratan.

Kur'ân-ı Kerim'de "Dârr" şeklinde sıfat sırasıyla Allah'a nisbet edilmemiş olan bu İsm-i Celilin mânâsı, şu ayet ve hadiste beyan buyruhmıştur;

"Şayet Allah,  sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilikde dokunduracak olursa O, her şeye güç yetirendir.[175]Ebu Sırma (r.a.)'dan, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Zarar verene,  Allah zarar verir.  Güçlük .çıkarana, Allah güçlük çıkarır.[176]

92) en-NÂFİ': Fayda veren.

Esmâü'l-Hüsnâ hadisinde yer alan bu İsm-i şerif, şu ayette mânâ itibariyle beyan buyrulmuştur:

"De ki: Allah'ın dilemesi dışında kendim için zarardan veya yarardan (hiçbir şeye) malik değilim.[177]

93) en~NÛR: Nuriandıran, nur kaynağı.

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun mişali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir. Çerağ, bir sırça içerisindedir. Sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da aid olmayan kutlu bir zeytin ağacın­dan yakılır. (Bu, öyle bir ağaçtır ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu, kendi nuruna yöneltip iletir. Allah, insanlar için örnekler vermektedir. Allah, her şeyi bilendir.[178]

94) el-HÂDİ: Yol gösteren, murada erdiren.

"Hiç şübhe yok Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltip iletmektedir.[179]

"(Fir'aun onlara) dedi ki: 'Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"

Dedi ki: 'Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolu gösterendir.[180]

95) el-BEDî': Bütün varlıkları, eşi ve örneği olmadan en güzel bir şekilde yaratan.

"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca 'ol' der, o da, hemen oluverir.[181]

96) el-BÂKî: Varlığın sonu olmayan.

"Allah,   daha   hayırlıdır   ve   daha   sürekli   (Bakî kahcı)dır." [182]Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Şair sınıfının söylediği en doğru söz, Lebid'in: iyi   bilin  ki,   Allah'dan   başka  her  şey  batıldır,

kelâmıdır.[183]

97) el-VÂRİS; Varlığın hakiki sahibi, mahlukat öldük­ten sonra diri kalan, varlığın sonu olmayan.

Şübhcsiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve vâris olanlar Biziz." [184]

"Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, yaptık­larınızdan haberi olandır.[185]

98) er-REŞÎD: Bütün işleri isabetli ve hedefine ulaşan, kullarım dosdoğru yola irşad edici.

Bu İsm-i şerif de Kur'an'da geçmez. Mânâsı, şu ayetlerde beyan olunur:

"Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz, onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu bilenlerdik." [186]

"Musa, O'na dedi ki: 'Doğru yol (rüşd) olarak sana Öğretilenlerden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim:[187]

99) es-SABÛR: Çok sabırlı olan. Esmâü'l-Hüsnâ hadisinde yer alan bu İsm-i Celîl, Kur'ân-ı Kerim'de geçmez. Şu ayet-i kerime ve hadis-i şerif, es-Sâbür İsm-i Celîlin mânâsını beyan etmektedir:

"Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çeke­cek olsaydı, onun üstün (yeryüzün)de canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Ancak onlan, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri jgelince, ne bir saat erte­lenebilirler, ne de öne alınabilirler. [188] Ebu Musa (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Yüce Alİah'dan daha sabırlı ve aleyhinde işittiği (batıl iddiaların verdiği) ezaya hilimli hiçbir ferd, yahud hiçbir şey yoktur. Çünkü insanların bir kısmı O'na oğul isnad edip  çağırıyorlar.  Böyle  iken  şübhesiz Allah,  onlan afiyette kılıyor ve  onları  tüm türlü nimetlerle rızıklandırıyor.[189]



[1] Sahih-i Müslim, Kitabus-Saiat, B. 42, Hds. 222.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Salat, B. 147-148, Hds.879.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.77, Hds. 3724-3725.

Sünen-i Neseî, Kitabu Kıyamu'1-ieyl, B.51, Hds. 1747.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu's-Sala, B. 117. Hds. 11

Kitabu'd-Dua, B.3, Hds. 3841.

İmam Malik. Muvatta1. KitabuVKur'ân, Hds. 31.

[2] Saffat, 37/180.

[3] İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, c.2 sh. 51-52.

[4] Fahrûddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr-Mefatihu'1-Gayb, çev. Doç. Dr. Suat Yıldırım, Vdg. Ank. 1988. c.l, sh. 220. Ayrıca bkz. Elmalılı M. Hamdi Yazır. Hak Dini Kur'ân Dili, İst. T.Y. Yenda Yayınları, c.l, sh.39, vd.

[5] Bakara. 2/255.

[6] Âl-i İmrân, 3/2.

[7] Haşr, 59/22-24.

[8] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Vitr, B. 23, Hds. 1496. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B. 64, Hds. 3705. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.9, Hds.3855. Sünen-i Dârimî, Kitabu Fedailu'l-Kur'ân, B.14, Hds. 3392.

[9] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.9, Hds. 3857.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-v.tr, B23, Hds. 1493-1494. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.64, Hds. 3704.

[10] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu 1-Vitr, B.23, Hds. 1495. Sünen-i Neseî, Kitabu's-Sehu, B.58, Hds. 1300. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavut, B.107, Hds. 3774. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.9, Hds. 3858. İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.293, Hds. 705. Taberânî, Mu'cemu's-Sağir Tercüme ve şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1997, c.2, sh.413, Hds. 712.

[11] Enbiya, 21/87

[12] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.84, Hds. 3734. İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er-Rûdûnî, Cemu'l-Fevaid-Büyük Hadis Küiliyati, çevs. Naim Erdoğan, İst. T.Y. c.4, sh.93-94, Hds. 70,92. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.l, sh.l70'den.

İmam Nesâî, Hadisler Işığında Günlük Hayat, c.2, sh.106, Hds. 655-656.

[13] Enbiya, 21/88

[14] İmam Hafız el-Munzir'î, Hadislerle İslâm-Terğib ve Terhi, çeu. A. Muhtar Büyükçınar, vdğ. İst. 1985, c.3, sh.497, Hds. 10. Not: Hakim:

-Hadisin isnadı sahihtir, demiştir.

El-Hafız şihabu'd-Din Ahined b. Ali İbn Hacer el-Askalânî, Tergib ve Terhİb, çeu. Abdulvehhab Öztürk, İst, 1982, sh. 374, Hds. 561.

[15] A'raf, 7/180.

[16] İsra, 17/110.

[17] Tâhâ, 20/8.

[18] Haşr, 59/24.

[19] Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Daavat, B. 68, Hds. 103. Kitabul-Tevhid, B.12, Hds.21. Kitabu'ş-şurut, B.18, Hds. 21. Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B.2, Hds. 5-6. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat; B.85, Hds. 3735-3737. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B.10, Hds. 3860. İbn Kesir, A.g.e. c.7, sh.3171. İbn Hıbban'dan.

[20] İmam Kurtubî, A.g.e c.7, sh.521.

[21] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, ist. 1980, c.ll, sh.9.

[22] Nisa, 4/116 ve 48.

[23] Maide, 5/72.

[24] Sahih-i Buhârî, Kitabu'i-Kader, B.4, Hds. 12-13. Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B. 181, Hds. 260.

Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İman, B. 47, Hds. 178 ve 182. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'İ-Kur'ân, B.10, Hds. 3286. Sünen-i Neseî, Kitabu, Merasıku'i-Hacc, B. 161, Hds. 2945. Kitabu'1-İman, B.7, Hds. 4961.

[25] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.86, Hds. 3736. İmam Tirmizî (rh.a)'ın notu: "Bu hadis, ğarib'dir.

Birden çok ravt, bu hadisi bize Safvân b. Salih'den rivayet etmiştir. Bunu yalnız Safvân b. Salih'in rikayetinden bilmek teyiz. Bu zat, hadisçiler katında Sika (güvenilir) kişidir. Bu hadis, başka vecihden de Ebu Hüreyre tarikiyle Peygamber (s.a.s)'den rivayet edilmiştir. Birçok rivayetler içinde, Esmâü'l-Hüsnü'nın zikredildiğini yalnız bu hadisde bilmekteyiz." Sünen-i İbn Mace, Kitabu'd-Dua, B. 10, Hds. 3861.

[26] Delil olarak sunulacak ayetlerin, sûre ismi, sûre ve ayet numa­ralan metin içinde hadislerin kaynaklan dipnotta verilecektir. İnşaallah. imkânlarımız el verirse burada kısa olarak beyana çalıştığımız "Esmâü'l-Hüsnâ'yi- daha geniş ve günümüz anla­yışına hitab eden yorumlarla bir eserde anlatmaya niyet etmişizdir...

[27] Muhammed, 47/19

[28] Haşr,59/22. Âl-i İmrân, 3/2. Nemi, 27/26.

[29] Fatiha, 1/1-4.

[30] Nisa, 4/29

[31] İsra, 17/66

[32] Nas, 114/1-3

[33] Al-i İmrân, 3/189

[34] Cuma, 62/1.

[35] Haşr, 59/23

[36] Sahih-i Müsiim. Kitabu'f-Mesacid B.26, Hds. 135-136. Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Salat, B. 223, Hds. 297. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Vitr, B.25, Hds. 1512. Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu's-Salâ, B.32, Hds. 924. Sünen-i Neseî, Kitabu's-Sehv, B. 81, Hds. 1337.

[37] Haşr, 59/23

[38] Haşr, 59/23

[39] Yunus,10/61

[40] Şuara, 26/217

[41] Hasr, 59/23

[42] Haşr, 59/23

[43] Casiyc, 45/36-37

[44] Haşr, 59/24

[45] En'am, 6/102

[46] Haşr, 59/24

[47] İnfıtar, 82/6-8

[48] Haşr, 39/24

[49] Âl-i İmrân, 3/6

[50] Tâhâ, 20/82

[51] En'âm, 6/61

[52] Yusuf, 12/39

[53] Sâd, 38/9

[54] Âl-i İmrân, 3/8

[55] Âl-i İmrân,3/27

[56] Hud, 11/6

[57] Sebe, 34/26

[58] SünenTEbu~Davud, Kitabu's-Salat, B.18, Hds. 465. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Mesacid, B. 36, Hds. 729. Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Salat, B.232, Hds. 313. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Mesacid, B.13, Hds. 772. Sunen-i Dârimî. Kitabu'l-İsti'zan, B. 56, Hds. 2694.

[59] En'am, 6/96.Yasin, 36/38

[60] Cin, 72/26. Sebe; 34/3

[61] Mülk, 67/14

[62] Bakara, 2/245

[63] Ra'd, 13/26. İsra, 17/30

[64] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-Buyu, B. 71, Hds. 1329. Sun. Ebu Davud, Kitabu'l-Buyu ve'l-icarat B. 51, Hds.3450 Sünen-i İbn Mace, Kitabu't-Ticare, B.27, Hds. 2200. Sünen-i Dârimî, Kitabu'l-Buyu, B.13. Hds. 2548.

[65] Vakıa, 56/1-7

[66] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'i-Kur'ân, B. 18, Hds. 3349-3350. Ayrıca bkz. Sahih-i Buhâri, Kitabu'r-Rikak, B.45, Hds. 110. KitabuVTefsir, B. 227, Hds. 280. Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu'l-Münaafikine, B.ll, Hds. 54.

[67] En'am, 6/165. Zuhruf, 43/32

[68] Âl-i imrân, 3/26

[69] Mücadele, 58/20

[70] Zuhruf, 43/80

[71] Tâhâ, 20/46

[72] Hadid, 57/4

[73] Mülk, 67/19

[74] A'raf, 7/87

[75] En'am, 6/115

[76] Enbiya, 21/47

[77] Sahih-i Müslim, Kİtabu'l-Birri ve's-Sıla, B. 15, Hds. 60. Sünen-i Tirmizt, Kitabu Sıfatu'l-Kıyame, B.l, Hds, 2535.

[78] Bakara, 2/234

[79] Bakara, 2/234

[80] İsra, 17/30. Fatır, 35/31

[81] Bakara, 2/225

[82] Bakara, 2/263

[83] Teğabun, 64/17

[84] Bakara, 2/255

[85] Buruc, 85/14

[86] Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Daavat, B. 26, Hds. 40-41. Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B.21, Hds. 83.

[87] Fatır, 35/30 ve 34. Şura, 42/23

[88] Nisa, 4/34. Hacc, 22/62

[89] Mü'min, 40/12

[90] Hacc, 22/62

[91] Ra'd, 13/9

[92] Hud, 11/57

[93] Yusuf, 12/64

[94] Nisa, 4/85

[95] Enbiya, 21/47

[96] Nisa, 4/86

[97] Rahman, 55/27

[98] R.ahman, 55/78

[99] Nemi, 27/40

[100] İnfıtâr, 82/6

[101] Nisa, 4/1

[102] Ahzab, 33/52

[103] Bakara, 2/186

[104] Bakara, 2/115

[105] Bakara, 2/247

[106] Secde, 32/7

[107] Tin, 95/8

[108] Hud, 11/90

[109] Buruc, 85/14

[110] Hud, 11/73

[111] Buruc, 85/15

[112] Yasin, 36/78-79

[113] Hacc, 22/7

[114] Nisa, 4/33

[115] En'am, 6/19

[116] Hacc, 22/6

[117] Lokma, 31/30

[118] Nisa, 4/81. İsra, 17/65

[119] Müezzemmil, 73/9

[120] Enfâl, 8/52

[121] Hud, 11/66. Hacc, 22/40

[122] Zariyat, 51/58

[123] Bakara, 2/257

[124] Âl-i İmrân, 3/150

[125] Fatiha, 1-2

[126] En'am, 6/1

[127] Sebe, 34/1

[128] Meryem, 19/94

[129] Rum, 30/27

[130] Buruc, 85/13

[131] Bakara, 2/28

[132] Rum, 30/50. Fussilet, 41/39

[133] Âl-i İmrân, 3/156

[134] Bakara, 2/258

[135] Furkan, 25/58

[136] Mü'min, 40/65

[137] Âl-i İmrân, 3/2. Bakara, 2/255. Tâhâ, 20/111

[138] Sünen-i TirmizîTKİtâbu'd-Daavat, B. 98. Hds. 3755.

[139] Sad, 38/44

[140] Duha 93/6-8

[141] Bakara, 2/163

[142] Enbiya, 21/22

[143] İhlas, 112/2

[144] Yasin, 36/81. Bkz. En'am, 6/37

[145] Ahkaf, 46/33

[146] Kamer, 54/55

[147] Kehf, 18/45

[148] Enbiya, 22/101-102

[149] Sahik-i Buhâri, Kıtabu't-Teheccüd, B.l, Hds.l.

Sahih-i Müslim, Kitabu Salati'l-Müsafirin, B.26, Hds. 201.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Vitr, B. 25, Hds. 1509.

[150] Hadid, 57/3

[151] Hadid, 57/3

[152] Hadid, 57/3

[153] Hadid, 57/3

[154] Ra'd, 13/11

[155] Ra'd, 13/9

[156] Tür, 52/28

[157] Nasr, 110/3

[158] Bakara, 2/37

[159] Secde, 32/22

[160] Nisa,4/43

[161] Nisa,4/149

[162] Tevbe, 9/117

[163] Hacc, 22/65

[164] Âl-i İmrân, 3/26

[165] Rahman, 55/26-27

[166] SünenTîirmizî. Kitâbu'd-Daavat, B. 98, Hds, 3756.

[167] Yunus, 10/54

[168] Âl-i imrân, 3/9

[169] Nisa, 4/140

[170] Bakara, 2/267

[171] Ank-ebut, 29/6

[172] Tevbe, 9/28

[173] Necm, 53/48

[174] Yunus,   10/107.  En'am, 6/17

[175] En'am, 6/17. Yunus, 10/107. Zümer, 39/38

[176] Sünen-fEbuDavudTKitabu'l-Akdiye. B. 31, Hds.3635. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Ahkâm, B.17, Hds. 2342. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B. 27, Hds. 2005.

[177] Yunus, 10/49. Fetih, 48/11. A'raf, 7/188

[178] Nur, 24/35

[179] Hacc, 22/54

[180] Tâhâ, 20/49-50

[181] Bakara, 2/117. En'am, 6/101

[182] Tâhâ, 20/73. Rahman, 55/27

[183] Sahih-i Buhârî, Kitabu'1-Edeb, B. 90, Hds. 171. Sahih-i Müslim, Kitabu'ş-şiir, Hds., 3-6. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İsti'zan ve'1-Adab, B. 103, Hds. 3006. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'1-Edeb, B.41, Hds. 3757.

[184] Hicr, 15/23

[185] Âl-i İmrân, 3/180

[186] Enbiya, 21/51

[187] Kahf, 18/66

[188] Nahl, 16/61

[189] Sahih-i Buharı, Kitabu'l-Edeb, B. 71, Hds. 124. Kitabu't-Tevhid, B.3, Hds.7.

Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu'l-Münafikin, B.9, Hds. 49-50. İmam Buhârî, Edebü'i-Müfred, B. 182, Hds. 389.