"Böylece (çocuk)
O'nun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim, O'na): 'Oğlum, dedi.
'Gerçekten ben seni, rüyamda boğazbyorken gördüm. Bir bak, sen ne
düşünüyorsun?" (Oğlu İsmail)
dedi ki: 'Babacığım,
emrolunduğun şeyi yap.
İnşallah beni,
sabredenlerden bulacaksın. [1]Mü'minlerin
annesi Aişe (r.anha) şöyle demiştir: -Rasulullah (s.a.s.)'in ilk vahy
başlangıcı, uykuda doğru rüya görmekle
olmuştur. Hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık-seçik zuhur
etmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık sevgisi
bırakıldı. [2]
İmrân İbn Huseyn
(r.a.) anlatıyor:
Biz, Rasulullah (s.a.s.)
ile birlikte yolculuk ediyorduk. Geceleyin yürüdük. Nihayet gecenin sonunda
olduğumuz zaman öyle bir düşüş düştük ki, yolcu için bundan daha tatlı bir
düşüş olamaz. Bizi, güneşin sıcağından başka uyandıran olmadı. İlk uyanan
filanca, sonra filanca, daha sonra filanca oldu. Sonra Ömer İbnu'l-Hatab
dördüncü olarak uyandı.
Rasulullah (s.a.s.)
uyuduğu zaman, kendiliğinden uyanmadıkça biz, O'nu uyandırmazdık. Çünkü bizler,
uykusunda kendisine ne hadis olacağını bilemezdik. Ömer -ki kuvvetli ve
salâbetli bir adam idi-uyanıp da, herkesin başına geleni görünce tekbir almaya,
hem de yüksek sesle tekbir almaya başladı. Böyle tekbîr almaktan vazgeçmedi,
Yüksek sesle tekbir ala ala nihayet O'nun sesinden dolayı Rasulullah (s.a.s.)
uyandı. [3]
2)
Rasulullah (s.a.s.) uyanıkken, Cebrail (a.s.) tarafından vahyin O'nun kalbine
üflenerek bırakılması
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Gerçekten o
(Kur'ân), Âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
Onu, Ruhu'1-Emin
(Cebrail) indirdi. Uyarıcı-korkutuculardan olman için,
senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
Apaçık Arabça bir
dille.[4]
Huzeyfe (r.a)
anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)
kalktı, insanları çağırdı ve:
"Bana
geliniz." Buyurdu.
Onlar da, Rasulullah
(s.a.s.)'in yanma gelip oturunca şöyle buyurdu:
"Bu, Âlemlerin
Rabbinin elçisi Cebrail (a.s.)'dır. Kalbime vahyetti ki, hiçbir kimse, gecikse
bile rızkını büsbütün bitirmedikçe ölmez.
Öyle ise, Allah'dan
korkunuz ve rızkınızı güzel yollardan araştırınız. Rızkınızın gecikmesi, onu
haram yollardan elde etmeye sizi sevk etmesin.
Allah'ın lütuf ve
ihsanına ancak O'na itaat etmekle mazhar olunuz. [5]
3) Cebrail
(a.s.)'ın insan şekline girip getirdiği vahy
Cebrail (a.s.),
genelde Sahabî olan Dıhye İbn Halife (r.a.)'ın şeklinde gelirdi. Meşhur
"Cibril Hadisi"nde ise, tanınmayan bir kişi şeklinde gelmiştir.
Ebu Zerr ve Ebu
Hüreyre (r.anhuma)'dan.
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"Muhammed'i
hidayet edici ve müjdeci olan hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki,
O'nu, herhangi birinizden daha iyi bilmiyordum. O, Cibril'dir. Dıhyetu'I-Kelbî'nin
suretinde geldi.[6]
Ebu Osman Abdurrahman
en-Nehdî şöyle dedi:
Bana haber verildi ki,
Cibril (a.s.), (bir insan güzeli olan Dıhyetu'l-Kelbî suretinde) Rasulullah
(s.a.s.)'in yanına gelmişti. Bu sırada Rasuluilah'ın yanında (kadınlardan)
Ümmü Seleme bulunuyordu.
Cibril, Rasulullah
(s.a.s.) ile konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti.
Rasulullah (s.a.s.),
Ümmü Seleme'ye:
"Bu,
kimdir?" diye sordu. Yahud buna benzer bir soru sordu.
Ümmü Seleme:
Bu, Dıhye'dir, dedi.
Ümmü Seleme dedi ki:
Allah'a yemin
ediyorum, Rasuluilah'ın Cibril'den (aldığı vahyi Sahabîlere) haber vermek üzere
yaptığı hutbesini işitinceye kadar ben, Cibril'i hiç şübhesiz Dıhye sandım. [7]
Meşhur "Cibril
Hadisi"nden.
Ebu Hüreyre
(r.a.)'dan.
Sonra o zat, arkasını
dönüp gitti.
Rasulullah (s.a.s.):
"O'nu, geri
getirin!" diye emretti.
Fakat Sahabîler, O'nun
izini bulamadılar.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s.):
"İşte bu,
Cibril'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için geldi." buyurdu. [8]
4) Cebrail
(a.s.) görülmeden çıngırak sesi gibi bir ses hâlinde vahyin gelişi
Rasulullah (s.a.s.)'e
en ağır gelen vahy şekli budur...
Mü'minİerin annesi
Aişe (r.anha) anlatıyor:
Haris İbn Hişam
(r.a.), Rasulullah (s.a.s.)'den:
Ya Rasullah, sana,
vahy nasıl gelir? Diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.):
"Bazı vakitlere
bana çıngırak sesi gibi gelir ki, bana en ağır gelen de budur. Benden o hâl
gider gitmez (meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum.
Bazan da melek, bana
bir insan olarak temessül eder, benimle konuşur, ben de söylediğini iyice
bellerim." buyurdu.
Aişe (r.anha) şöyle
dedi:
Rasulullah, soğuğu pek
şiddetli bir günde kendisine vahy inerken görmüşümdür. (İşte böyle soğuk bir
günde bile) kendisinden bu hâl geçtiği vakitte şakaklarından şıpır şıpır ter
akardı. [9]
Abdullah İbn Amr
b.el-As (r.a.) şöyle diyor:
Peygamber (s.a.s.)
devesinin üstündeyken, kendisine Mâide Sûresi nazil oldu. (Vahyin ağırlığından)
devesi, O'nu taşıyamaz oldu ve bunun üzerine hemen o deveden indi.[10]
Ubade b. Sâmit (r.a.)
şöyle anlatır:
Nebiyyullah (s.a.s.),
üzerine vahy indirildiği vakit, bundan dolayı gussalanır ve yüzünün rengi
uçardı. [11]
Yine Ubade b.Sâmit
(r.a.) demiştir ki:
Üzerine vahy
indirildiği zaman Rasulullah (s.a.s.), başını eğer. Ashabı da başlarını
eğerlerdi. Vahy kalktığı zaman başını kaldırırdı. [12]
Ya'lâ'nın oğlu
Savfan'dan.
Ya'lâ İbn Ümeyye, Ömer
İbn Hattab'a:
Rasulullah'a vahy
gelirken, Rasulullah'i bana göster, demişti.
Ya'lâ ibn Ümeyye dedi
ki:
Rasulullah,
el-Cirâne'de bulunduğu sırada, yanında Sahabîlerden bir topluluk da varken,
yanma bir adam geldi ve:
Ya Rasulullah, güzel
koku sürünmüş olarak umre için ihrama giren bir kimse hakkında nasıl rey
edersin (yani ne buyurursun)? diye sordu.
Rasulullah (s.a^s.),
bir müddet sustu. Akabinde kendisine vahy geldi.
Ömer, hemen Ya'lâ'ya
işaret etti. Ya'lâ da geldi. O sırada Rasulullah'ın üzerinde bir örtü vardı.
Bu örtü, O'na gölgelik yapılmıştı.
Ya'lâ, başını bu
örtünün içine soktu. Ve Rasullulah'ı (vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü
kızarmış bir hâlde gördü.
Rasulullah, uyuyan
kimsenin gidip gelen nefesi gibi hırıltıyla
nefes alıp veriyordu.
Sonra Rasulullah (s.a.s.)'den bu
hâl (yavaş yavaş) sıyrıldı. Akabinde:
"Umre'den sormuş
olan kimse nerede?" buyurdu. Bunun üzerine yanına birisi getirildi.
Rasullulah, Ona: "Bedenine ve elbisene bulaşmış kokuyu üç kerre yıka,
üzerindeki cübbeyi de çıkar (bu ihramı giy de) haccmda yapacağın işler gibi,
umrende de yap!" buyurdu [13]Zeydb.
Sabit (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.), bana:
"Mü'minlerden
(evlerinde) oturanlarla, Allah yolunda savaşanlar bir olmaz.[14]
ayetini yazdırmak istedi de, tam bana yazdırdığı sırada yanma, İbnu Ümmü Mektûm
çıka geldi ve:
Ya Rasulullah,
vallahi, cihada gücüm yetseydi, bende muhakkak gider, düşmanlarla harb ederdim,
dedi.
İbnu Ümmü Mektûm,
gözleri kör bir kişi idi. Bunun üzerine Allah, kendi Rasulüne vahy indirdi.
Bu sırada o'nun
uyluğu, benim uyluğum üzerinde bulunuyordu, Vahyin (Rasulullah üzerindeki)
ağırlığı, bana o kadar ağır bastı ki, sonunda ben, dizimin ufalanıp
dağılmasından korktum.
Sonra Rasullullah'dan
vahy hâli sıyrıldı da Allah: "Gayru Uli'd-darari (zarar sahibi olanlar
başka)" diye bir istisna gönderdi. [15]
Emirü'l-Mü'minin İmam
Ömer b. el-Hattab (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.)'e
vahy indiği zaman, başının ucunda arı uğuldamasına benzeyen bir ses işitilirdi.
Bir gün kendisine vahy
indirildi. Bir müddet bekledik ve sonra vahy (durumu) o'ndan kaldırıldı.
Rasulullah (s.a.s.),
kıble'ye doğru durdu, ellerini kaldırdı ve:
"Allahım, arttır
bizi, eksiltme bizi, şerefli kıl bizi, alçaltına bizi, ver bize, mahrum etme
bizi, gözet bizi, başkalarını tercih etme bize, memnun et bizi, bizden de razı
ol!" diye dua etti.
Sonra:
"Bana on ayet
verildi ki, her kim onların gereğini yaparsa, muhakkak cennete
girecektir." Buyurdu ve peşinden:
"Mü'minler,
gerçekten felah bulmuştur.[16] diye
okuyarak (okumaya başlayarak) on ayeti bitirdi.| [17]
5) Cebrail
(a.s.)'ın yaratılmış olduğu şekliyle vahy getirmesi
Mesruk (r.a.)'dan.
(Mesruk dedi ki:)
Ben, dayanmış
vaziyette idim. Hemen oturarak:
Ya Ümme'l-Mü'minin,
bana müsaade buyur, acele etme!
Allah Azze ve Celle:
"Andolsun, O
"peygamber), o'nu apaçık bir ufukta görmüştür."[18]
"Andolsun, o'nu,
bir de diğer bir inişte görmüştü.[19]
buyurmadı mı? dedim.
Aişe (r.anha):
Bu ümmetten, bu
meseleyi, Rasulullah (s.a.s.)'e ilk soran benim.
Rasulullah (s.a.s.):
"O, ancak
Cibril'dir. Ben O'nu, şu iki defadan başka halk edildiği şekilde görmedim. O'nu
semadan inerken, vücûdunun büyüklüğü yer ile gök arasını kaplamış olarak
gördüm." Buyurdular.[20]
Ebu İshak, eş-şeybânî,
şöyle dedi:
Ben, Zırr İbn
Hubeyş'e, yüce Allah'ın şu kavlini sordum:
"Sonra yaklaştı,
derken sarkıverdi.
Nitekim (ikisi
arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) ve daha da yakınlaştı.
Böylece O'nun kuluna
vahyettiğini vahyetti.
O'nun gördüğünü, gönül
yalanlamadı.[21]
Zırr İbn Hubeyş:
Bize, İbn Mes'ud:
Rasulullah (s.a.s.),
Cibril'i (yaratılmış olduğu surette) altı yüz kanatlı olarak gördü, diye tahdis
etti, dedi.[22]
Ümmü'l-Mü'minin Aişe
(r.anha) şöyle demiştir:
Lâkin muhakkak
olan şudur ki,
Rasulullah
Cibril'i, ufkun
arasını kaplamış olduğu hâlde hakiki suret ve hukatinde görmüştür. [23]
Cabir b. Abdullah
(r.anhuma) anlatıyor:
Ben, Rasulullah
(s.a.s.)'den işittim. Kendisi, vahyin bir ara kesilmesinden söz ediyordu. İşte
bu hadisi sırasında şöyle buyurdu:
"Ben yürürken,
birdenbire gökyüzünden bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki,
Hırâ'da bana gelen melek (yani Cibril, a.s.), Semâ ile arz arasında bir kürsî
üzerine oturmuş. Bundan çok korktum. Evime dönüp:
Beni örtün, beni
örtün! Dedim.
Beni örttüler.
Bunun üzerine Allah
Teâlâ:
"Ey bürünüp
örtünen." Sûresini, "Ve'r-ricze fehcur. [24]
kavline kadar indirdi. [25]
Rabbimiz Allah şöyle
buyuruyor:
"Andolsun, O'nu,
bir de diğer inişte görmüştü.
Sidretü'l-Münteha'nm
yanında.
Ki Cennetü'l Me'va
onun yanındadır.
Sidreyi örtün,
örtmekte iken,
Göz kayıp şaşmadı ve
(sınırı) taşmadı.
Andolsun O, Rabbinin
en büyük ayetlerinden olanını gördü.[26]
6) Allah'ın,
melek aracılığı olmadan Rasulullah (s.a.s.)'e direkt hitabı şeklinde vahy
Rabbimiz Allah, Musa
(a.s.)'a aracısız hitab edip O'nunla konuşmuştur...
Şöyle buyuruyor
Rabbimiz Allah:
"Sana Musa'nın
haberi geldi mi?
Hani bir ateş görmüştü
de ailesine şöyle demişti: 'Durun, şübehesiz ben bir ateş gördüm. Umulur ki,
size, ondan bir kor getiririm, ya da ateşin yanında bir yol gösterici
bulurum.'
Nitekim ona gidince,
kendisine seslenildi: 'Ya Musa,
Gerçekten Ben, Ben senin
Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.
Ben, seni seçmiş
bulunmaktayım. Bundan böyle vahy-olunanı dinle.
Gerçekten Ben, Ben
Allahım, Ben'den başka ilâh yoktur. Şu hâlde bana ibadet et ve beni zikretmek
için dosdoğru namaz kıl.
Şübhesiz kıyamet saati
yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için,
onun vaktini gizli tutarım.
Öyleyse ona inanmayıp
kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın, sonra yıkıma uğrarsın. [27]
"Böylelikle Musa,
süreyi tamamlayıp ailesi ile birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş
gördü. Ailesine: 'Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm. Umarım ondan ya bir
haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm' dedi.
Derken oraya
geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: 'Ya Musa,
Alemlerin Rabbi olan Allah benim!' diye seslenildi.[28]
Mi'rac Hadisi'nden...
İbn Abbas ve Ebu Habbe
el-Ensarî (r.anhuma) şöyle söylemişlerdir:
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"Sonra ben, çok
yükseklere çıkarıldım, nihayet kalemlerin cızırtılarını işittiğim yüksek bir
yere çıktım."
Yine İbn Hazm ve Enes
b. Malik (r.anhuma) şöyle demişlerdir:
Rasulullah (s.a.s.)
şöyle buyurdu:
"(O zaman) Allah,
ümmetime elli namaz farz etti. Bu farzı yüklenerek döndüm. Derken Musa'ya
rasgeldim.
Musa:
Allah, ümmetine neyi
farz etti? Diye sordu.
Elli namaz, farz etti,
dedim.
Rabbına dön, çünkü
senin ümmetin buna takat getiremez, dedi.
Müracaat ettim. Allah,
bir kısmını indirdi. Ben, yine Musa'nın yanma dönüp:
Bir kısmım indirdi,
dedim.
O yine:
Rabbına müracaat et,
çünkü senin ümmetin takat getiremez, dedi.
Bir daha müracaat
ettim. Allah, bir kısmını daha indirdi. Musa'nın yanına yine döndüm.
O, yine:
Rabbına dön. Zira
ümmetin buna takat getiremez, dedi.
Bunun üzerine tekrar
Allah'a müracaat ettim.
Allah:
Onlar, beştir ve
onlar, ellidir. Benim nezdimde söz, tebdil olunmaz, buyurdu.
Musa'nın yanma döndüm,
O, yine:
Rabbına müracaat et,
dedi.
Ben de:
Rabbımdan utanır
oldum, dedim.
Sonra Cibril, beni tâ
Sidretü'l-Münteha'ya varıncaya kadar birlikte götürdü. Sidre'yi öyle acayib
renkler kaplamıştı ki, onlar nedir bilemem. Sonra cennete girdirildim ki,
içinde bir çok inci dizileri vardı, toprağı da misk idi.[29]
Abdullah İbn Mes'ud
(r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.),
göklere çıkarıldığı gece, Sidretü'l-münteha'ya götürüldü. Sidre, altıncı
semadadır. Yeryüzünden semaya çıkarılan, onda nihayet olur ve sonra ondan
alınır. Onun yukarısında inen şeyler de onda karar kılar, sonra ondan alınır.
(Abdullah, burada) o
dem ki:
"Sidre'yi örten,
örtmekte iken.[30] ayetini okumuş ve onu,
"altından pervaneler" diye tefsir etmiştir. Sonra (rivayetine
devamla):
Rasulullah (s.a.s.)'e
(orada) üç şey verilmiştir:
Beş vakit namaz
verilmiştir.
Bakara Sûresi'nin son
ayetleri verilmiştir.
Ümmetinden, Allah'a
şirk koşmayanların büyük günahları mağfiret olunmuştur, demiş.[31]
Hakikatin tâ kendisi
olduğundan hiçbir şübhemiz olmayan "Vahy gerçeği" ni böylece beyan
ettikten sonra, dördüncü ilâhî kitab olan ve son ilâhî mesaj hayat düsturumuz
Kur'ân-ı Kerim'i kısaca da olsun temel özellikleriyle tanıtmaya çalışalım....
Şehid İmamımız İmam
Ebu Hanife (rh.a.), "El-Vasiyye" adlı eserinde şunları beyan eder:
"Kur'ân, Allah
Teâlâ'nın mahluk olmayan kelâmı, vahyi, tenzili, ilâhî zati'nın aynı olmayan,
zatı'ndan da ayrı düşünülmeyen kelâm sıfatıdır. O, mushaflarda yazılı, dille
okunur, kalblerde yer tutmaksızın muhafaza edilir. Mürekkeb, kağıt ve yazıların
hepsi mahluktur. Zira bunlar, kulların fiilleri sonucudur. Fakat Allah'ın
kelâmı mahluk değildir. Yazılar, harfler, kelimeler, işaretler, kulların anlama
ihtiyacından dolayı mânâya delâlet eden şeylerdir. Allah'ın kelâmı, zatı'yla
kaim olup mânâsı, bu delâlet edici şeylerle anlaşılır. Allah'ın kelâmının
mahluk olduğunu söyleyen kimse, kâfir olur. Allah Teâla, daima kendisine ibadet
edilendir. Kelâmı ise, kendisinden aynl-maksızın, okunan, yazılan ve hıfz
olunandır. [32]
İmam Tahâvî (rh.a.)
ise, "El-Akîdetu't-Tahâviyyc" adlı eserinde, yegâne hayat düsturumuz
Kur'ân-ı Kerim hakkında şunları söyler:
"Kur'ân, Allah
Teâlâ'nın kelâmıdır ve O'ndan, nasıl olduğu bilinmeksizin söz olarak çıkmış,
Allah bunu, peygamberine vahiy olarak indirmiş ve mû'minler de bu minval üzere
tasdik etmişler ve Kur'ân'ın Allah'ın hakiki kelâmı olup mecaz olmadığına
kesinlikle iman edip kanaat getirmişlerdir.
Kim Kur'ân dinler ve
dinlediği Kur'ân'ın insan sözü olduğunu iddia ederse, küfre girmiş olur. Allah,
bu tür iddia sahibini: 'Onu, cehenneme atacağım.[33]
diyerek kınamış, ayıplamış ve onu cehennemle tehdid etmiştir. Allah, Kur'ân
için: "Bu, beşer sözünden başka bir şey değildir.[34]diyeni
cehennemle tehdid edip, o kişinin cehennemlik olduğunu bildirince, biz anlamış
oluyoruz ki, Kur'ân, beşerin yaratıcısının sözüdür ve insan sözü, Kur ân'a asla
benzemez. Kim Allah'ı, insanda bulunan sıfat ve anlamda vas-federse, mutlaka
küfre girmiş olur. Bu gerçeği gören, bir ibret alır da artık kâfirlerin ileri
sürdüğü bu tür sözlerden kaçınır ve neticede anlar ki, Allah Teâlâ'nın
sıfatları var diye insana benzeyecek değildir.[35]
"Kur'ân hakkında
mücadele etmeyiz. Biliriz ki Kur'ân, Âlemlerin Rabbinin kelamıdır. Onu,
Ruhu'1-Emin olan Cebrail indirmiş ve peygamberlerin efendisi Muhammed
(s.a.s.)'e öğretmiştir. Yine biliriz ki, Allah'ın kelâmına, mahlukatın
kelâmından hiçbir şey denk olamaz. Kur'ân'ın yaratılmış olduğuna inanmayız ve
bu hususta, Ehl-i Sünnet ve'I-cemaat'e muhalefet etmeyiz. [36]
Alemlerin yegâne Rabbi
Allah Teâlâ (Azze ve Celle) tarafından beyan olunan yegâne hayat nizamı
İslâm'ın temel kaynağı olan Kur'ân-ı Kerim, muvahhid mü'min-lerin biricik
düsturudur... Muvahhid mû'minler, Kur'ân-'ı Kerim'i indiren Âlemlerin Rabbi
Allah'a iman ettikleri ve imanlarında hiçbir şübheye düşmedikleri gibi, yegâne
hayat düsturları olan Kur'ân'a da iman eder ve imanlarında hiçbir şübheye
düşmezler... Çünkü Kur'an'da hiçbir şübhe, hiçbir çelişki ve hiçbir yanlışlık
yoktur... Muttaki mü'minlerin hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim, hakkın tâ
kendisi olup içinde batıldan hiçbir şey yoktur... Batıl, onun sağından,
solundan, arkasından ve önünden kendisine asla yaklaşamaz... O, Öyle bir
kitab'tır ki, Âlemlerin yegane Rabbi Allah Teâlâ tarafından koruma altına alınmıştır...
Şöyle buyurur Rabbimiz
Allah:
"Elif, Lâm, Mim,
Bu, kendisinde hiçbir
şübhe olmayan muttakiler için yol gösterici bir kitabtır.[37]
"İman edip salih
amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'ân) aki o, rabbinden bir
haktır-iman edenlerin (Allah); kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını
düzeltip ıslah etmiştir. [38]
"Fakat Allah,
sana indirdiğiyle şahidlik eder ki O, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler
de şahiddirler. Şahid olarak Allah yeter. [39]
"Andolsun, Biz,
onlara bir kitab indirdik. İman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet
olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu, çeşitli biçimlerde açıkladık. [40]
"Yeryüzünde
hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler
olmasın. Biz, kitabta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra onlar, Rabblerine
toplanacaklardır.[41]
"Andolsun, Biz,
bu Kur'an'da insanlar için her örneği gösterdik. [42]
"Alemlere uyarıcı
olsun diye kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.
Göklerin ve yerin
mülkü o'nundur, çocuk edin-memiştir. O'na, mülkünde ortak yoktur. Her şeyi
yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. [43]
"De ki: 'Bu
(Kur'ân), büyük bir haberdir. [44]
Alemlerin yegâne Rabbi
Allah'dan indirilmiş olan eşsiz hayat düsturu Kur'ân-ı Kerim'e iman eden, onu
okuyan ve hükümlerine itaat edip yaşayan muttaki mü'minler, Kur'ân'a karşı olan
edebe azami derecede dikkat eden izzet sahibi şahsiyetlerdir...
Şöyle buyurur Rabbimiz
Allah:
"Öyleyse Kur'ân
okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. [45]
"Kur'ân okunduğu
zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki, esirgenmiş olursunuz. [46]
"Elbette bu, bir
Kur'ân-ı Kerim'dir.
Saklanmış-korunmuş bir
kitab'ta (yazılı)dır.
Ona, temizlenip
arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Âlemlerin Rabbinden
indirilmedir.[47]
Hayat düsturumuz olan
Kur'ân-ı Kerim'in ilk inzal edilen sûresi, Alâk sûresi'dir... İlk inen ayetler
ise, Alâk Sûresi'nin ilk beş ayetidir... Bütün olarak inen ilk sûrenin,
müddessir veya Fatiha olduğu beyan olunur...
Mü'minlerin annesi
Aişe (r.anha) anlatıyor:
-(Rasulullah, s.a.s.),
Hıra Dağı'ndaki mağara içinde yalnızlığa çekilip, orada ailesinin yanına
gelinceye kadar adedi muayyen gecelerde tehannüski taabbüd demektir-eder ve
yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hadîce'nin yanma dönüp, bir o kadar zaman
için yine azık tedarik ederdi. Nihayet Rasulullah'a bir gün Hıra mağarasında
bulunduğu sırada hak (yani vahy) geldi.
Şöyle ki:
O'na, melek geldi ve:
İkrâ (oku)! Dedi.
Oda:
"Ben, okumak
bilmem" cevabını verdi.
Rasulullah (s.a.s.)
buyurdu ki:
"O zaman Melek,
beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine:
İkrâ! Dedi.
Ben de, O'na:
Okumak bilmem, dedim.
Yine beni alıp ikinci
defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine:
İkrâ! Dedi.
Ben de:
Okumak bilmem, dedim.
Nihayet beni alıp
üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni
Rabbinin adıyla oku.
.sanı bir alak'tan yarattı. Ku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. Ki O, kalemle
(yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini Öğretti.[48]
dedi. Bunun üzerine Rasulullah (kendisine vahy olunan) bu ayetlerle (korkudan)
yüreği titreyerek döndü ve Hadîce bintü Huveylid'in yanına girerek:
"Beni sarıp
örtünüz, beni sarıp örtünüz!" dedi.[49]
Yegâne Rabbimiz Allah, kendisinden sonra Nebî ve Rasul olmayan, insan kullarına
gönderdiği en son Rasulü ve Nebisi olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e bu
şekilde en son mesajının ilk sûresi ve ilk ayetlerini beyan buyurmuştur...
Bundan sonra 23 yıl boyunca ayet ayet, süre süre inzal buyurulan hayat
düsturumuz Kur'ân-ı Kerim'in son inen sûresinin "Nasr Sûresi" olduğu
beyan olunur... Son inen ayet hakkında ihtilaf olunmuştur...
Şu ayetlerden her
biri, son inen ayet olarak kabul edilmiş ve yetkili ulemâ tarafından beyan
edilmiştir:
Ey iman edenler,
Alİah'dan sakının ve eğer inan-mışsanız, faizden artakalanı bırakın.[50]
Allah'a döneceğiniz
günden sakının. Sonra herkese kazandığı noksansız ödenecek ve onlara haksızlık
yapılmayacaktır.[51]
Senden fetva isterler.
De ki. 'Alİah, çocuksuz ve babasız olanın (kelale'nin) mirasına ilişkin hükmü
açıklar.[52]
Andolsun size,
içinizden sıkıntıya düşmeniz o'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere
şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul geldi.
Eğer onlar yüz
çevirirlerse, de ki: 'Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben, O'na
tevekkül ettim ve büyük Arş'ın sahibi o'dur." [53]
"Bu gün size
dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak
size İslâm'ı seçip beğendim.[54]
Kur'ân-ı Kerim, 114
sûredir. En uzun süresi, Bakara Sûresi olup 286 âyettir. En kısa sûresi, Kevser
süresidir ve 3 ayettir.
Kur'ân-ı Kerim'in ayet
sayısı, 6236'dır. Uzun ayetleri birden fazla ayet kabul edenlere göre, 6666
ayettir.
Sûrelerin başında
bulunan 113 "Besmele"nin ayetten sayılıp sayılmaması da toplam ayet
sayısını etkilemiştir... Kur'ân, 30 Cüz'dür. Her cüz, dört hizib'dir.
Kur'ân-ı Kerim'deki
kelime sayısı:
Medenî kavle göre:
77.934'dür.
Mekkîlerce :
77.437'dir.
Kur'ân-ı Kerim'de:
326.048 veya 326.671 harf bulunmaktadır. [55]
[1] Saffat, 37/102.
[2] Sahih-i Buharı, BedTl-Vahy, B.l, Hds.3. Sahih-i
Müslim, Kitabu'Uman, B.73, Hds.252.
[3] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Teyemmüm, B.5, Hds.10.
Kitabu'l-Menâkıb, B.25. Hds.78.
Sahih-i Müslim,
Kitabu'l-Mesacid, B.55, hds.312.
Şerh'de şöyle
denilmektedir:
"Ulemânın beyanına
göre Ashab-ı Kiram'ın, peygamber (s.a.s.)'i uyandırmaktan çekinmeleri, uyurken
kendisine vahy gelmesi ihtimâline mebnîdir."
Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, İst. T.Y.c.4, sh.77.
[4] Şuara, 26/192-195.
[5] imam Hafız el-Munzirî, A.g.e.c.4, sh.12, Hds.7. Bezzar
rivayet etmiştir.
İmam Münzİrî (rh.a.)'in
notu:
"Kudame b. Zaide
b. Kudame hariç ravileri güvenilir kişilerdir.
Çünkü haklarında Cerh
ve ta'dil bilmiyorum."
Aclunî, Keşfu'1-Hafa,
el, sh.231, Hds.707.
İmam Aclunî (rh.a.),
hadis hakkında şöyle der:
"Müsned-ı
Firdevs'in Hemze harfinde Cabİr'den rivayet olun muştur.
Ebu Nuaym ve Taberânî,
Ebu Umame'den, Bezzar İse,
Huzeyfe'den rivayet
etmiştir.
Ebu'd-Dünya, tarhte
etmiş, Hakim, İbn Mes'ud'dan sahihlemistir. Fethu'l-Barî'de de böyledir."
Muhammed b. İdris
eş-Şafiî, Er, Risale çev.prof. Dr.
Abdulkadir Şener- prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ank. 1996, sh. 63, md. 306.
[6] Sünen-i Neseî, Kitabu'1-İman, B.6, Hds.4958.
[7] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Menâkıb,,B.25, Hds.135.
Kitabu Fedailil-Kur'ân, B.l, Hds.2.
Sahih-i Müslim, Kitabu Fedailü's-Sahabe, B.15, Hds.100.
[8] Sahih-i Buhârî. Kitabu'1-İman, B.37, Hds.43. Sahih-i
Müslim, Kitabu'1-İman, B.l, Hds.5.
[9] Sahih-i Buhârî, BedTİ-Vahy, B.l, Hds.2. Sahih-i
Müslim, Kitabu'l-Fedail, B.23, Hds.86-87. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İftitah,
B.37, Hds.933-934. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, B.15. Hds.3875. İmam
Malik, Muvatta; Kitabu'l-Kur'ân, Hbr. 7. jmam-i Buhârî. Halku Efali'1-İbad,
sh.136, Hds.421.
[10] imam er-Rûdânî, Cemu'l-Fevâid. c.4, sh.52, Hds.6917.
İmam Ahmed b. Hanbel. Müsned, c2, sh.l79!dan.
İbn kesir. Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, c.5, $h.2079.
[11] Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail. b.23, Hbr 88.
[12] Sahİh-i Müslim, Kitabu'l-Fedail, B.23. Hbr. 89.
[13] Sahih-i Buhâri, Kitabu'1-Hacc, B.17, Hds.21.
Kitabu FedaiN-Kur'ân,
B.2, Hds.7.
Sahih-i Müslim,
Kitabu'1-Hacc, B.l, Hds.8-10.
Sünen-i Neseî, Kitabu
Menasiku'1-Hacc, B.29, Hds.2657.
[14] Nisa, 4/95
[15] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.91, Hbr. 114.
Kitabu'l-Cîhad ve's-Siyer, B.31, Hbr. 48.
Sahih-i Müslim,
Kitabu'l-İmare, B.40, Hbr.141-142. (Bazı lafız noksan lığıyla)
Sünen-i Ebu.Davud, Kitabu'l-Cihad, B.19, Hbr. 2508. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.5, Hbr. 3223. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Cihad, B.4,
Hbr. 3085. Zikri geçen Ayet-i Kerimenin tamamı şöyledir: "Mü'minlerden,
özür olmasızın oturanlar ile Alİah yolunda, mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenler eşit değildir. Alİah, mai larıyla ve canlarıyla cihad edenleri,
oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzeiliği (cenneti)
va'detmiştir. Ancak Allah, Cihad edenleri, oturanlara göre büyük bir ecirle
üstün kılmıştır." Nisa, 4/95.
[16] Mü'mirmn, 23/1
[17] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.24,
Hds.3384. İbn Kesir, a.g.e.c.10, sh. 5544. İmam Ahmed b. Hanbel'den. et-Taberî,
A.g.e.c.6, sh.57.
İmam el-Vahidî. Esbâb-ı Nüzul, sh.349.
[18] Tekvir, 81/23
[19] Necm, 53/13
[20] Sahih-i Müslim, Kitabu'İ-İman, B.77, hds.287.
Sahih-i Buharı, Kitabu't-Tefsir,
53. Ve'n-Necmi Sûresi,
Hbr. 376.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefstru'i-Kur'ân, B.7, Hds.3262.
[21] Necm, 53/8-11
[22] Sahih-i Buhârî, Kitabu Bed'ii'1-Halk, B.7, Hbr.42.
Kitabu't-Tefsir, B.284,
Hbr. 377-378.
Sahih-i Müslim, Kitabu'I-İman, B.76, Hds.280-281.
[23] Sahih-i Buhârî, Kitabu Bed'i'l-Halk, B.7, Hbr. 44-45.
Sahih-i Müslim, kitabu'l-İman, B.77, Hbr.290.
[24] Müddessir, 74/15
[25] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.332, Hds. 445.
Kitabu Bed'il'-Halk,
B.7, Hds.48.
Kitabu'1-Edeb, B.118,
Hds.237.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.73, Hds.255.
[26] Necin, 53/13-18.
[27] Tâhâ, 20/9-16.
[28] Kasas, 28/29-30.
[29] Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B.l, Hds.l, Kitabu
Bed'il-Halk, B.6, Hd.17. KLtabu'l-Enbiya, B.7, Hds.l? Sahih-i Müslim,
Kitabu'1-İman, B.74, Hds.259-263. Sünen-i Neseî, Kitabu's-Salat, B.l,
Hds.447-450.
[30] Necm, 53/16
[31] Sahih-ı Müslim, Kitabu'1-İman, B.76, Hbr.279. Sünen-i
Tirmizî, Kitabu Tefsim'l-Kur'ân, B.53, Hbr.3492
[32] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh.74.
[33] Müddessir, 74/26
[34] Müddessir, 74/25
[35] Dr. Arif Aytekin, A.g.e.sh.40-41, Md. 33-34.
[36] Dr. Arif Aytekin, A.g.e.sh. 54, Md. 54.
[37] Bakara, 2/1-2.
[38] Muhammed, 47/2.
[39] Nisa, 4/166.
[40] A'raf, 7/52.
[41] En'am, 6/38.
[42] Rum, 30/58.
[43] Furkan, 25/1-2.
[44] Sad, 38/67.
[45] Nahl, 16/98.
[46] A'raf, 7/204.
[47] Vakıa, 56/77-80.
[48] Alâk, 96/1-5
[49] Sahih-L Buhârî, Bed'il'1-Vahy, B.l, Hds.3.
Kitabu't-Tefsir, B.352, Hds.477. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.73, Hds.252.
İbn Kesir, A.g.e.c.15, sh.8521. İmam Ahmed b. Hanbel'den.
[50] Bakara^ 2/278
[51] Bakara, 2/281
[52] Nisa, 4/176
[53] Tevbe, 9/128-129
[54] Mâide, 5/3
[55] Kur'ân-ı Kerim konusunda geniş bilgi İçin.bkz.
İmam Celâleddin
es-Suyutî, El-İtkan R Ulûmİ'l-Kur'ân, çev.
Doç.Dr.Sakıp Yıldız-
Dr. Hüseyin Avni Çelik, İst. 1987, 2 cilt.
Dr. Subhi es-Salih,
Kur'ân İlimleri, çev. M. Said şimşek,
Konya, 1994.
Prof. Dr. İsmail
Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ank. 1993.
Prof. Dr. Muhammed
Hamidullah, Kur'ân-ı Kerim Tarihi,
çev.Prof. Dr. Salih
Tuğ. İst. 1993. .
Doç. Dr. Muhsin
Demirci, Kur'ân Tarihi, ist. 1997. '
Dr. Osman Keskioğlu.
Nüzulünden itibaren Kur'ân-ı Kerim
Bilgileri, Ank. 1989.