Vahyin Geliş Şekilleri 1

1) Doğru Rüyalar 1

4) Kur'ân-I Kerim.. 8

 

 

Vahyin Geliş Şekilleri

 

1) Doğru Rüyalar

 

"Böylece (çocuk) O'nun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim, O'na): 'Oğlum, dedi. 'Gerçekten ben seni, rüyamda boğazbyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun?"  (Oğlu  İsmail)  dedi  ki:   'Babacığım,

emrolunduğun şeyi yap.

İnşallah beni, sabredenlerden bulacaksın. [1]Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) şöyle demiştir: -Rasulullah (s.a.s.)'in ilk vahy başlangıcı,  uykuda doğru rüya görmekle olmuştur. Hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık-seçik zuhur etmesin.  Ondan sonra kalbine yalnızlık sevgisi bırakıldı. [2]

İmrân İbn Huseyn (r.a.) anlatıyor:

Biz, Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte yolculuk ediyorduk. Geceleyin yürüdük. Nihayet gecenin sonunda olduğumuz zaman öyle bir düşüş düştük ki, yolcu için bundan daha tatlı bir düşüş olamaz. Bizi, güneşin sıcağından başka uyandıran olmadı. İlk uyanan filanca, sonra filanca, daha sonra filanca oldu. Sonra Ömer İbnu'l-Hatab dördüncü olarak uyandı.

Rasulullah (s.a.s.) uyuduğu zaman, kendiliğinden uyanmadıkça biz, O'nu uyandırmazdık. Çünkü bizler, uykusunda kendisine ne hadis olacağını bilemezdik. Ömer -ki kuvvetli ve salâbetli bir adam idi-uyanıp da, herkesin başına geleni görünce tekbir almaya, hem de yüksek sesle tekbir almaya başladı. Böyle tekbîr almaktan vazgeçmedi, Yüksek sesle tekbir ala ala nihayet O'nun sesinden dolayı Rasulullah (s.a.s.) uyandı. [3]

2) Rasulullah (s.a.s.) uyanıkken, Cebrail (a.s.) tarafından vahyin O'nun kalbine üflenerek bırakıl­ması

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Gerçekten o (Kur'ân), Âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.

Onu, Ruhu'1-Emin (Cebrail) indirdi. Uyarıcı-korkutuculardan olman  için,  senin kalbinin üzerine (indirmiştir).

Apaçık Arabça bir dille.[4]

Huzeyfe (r.a) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) kalktı, insanları çağırdı ve:

"Bana geliniz." Buyurdu.

Onlar da, Rasulullah (s.a.s.)'in yanma gelip oturunca şöyle buyurdu:

"Bu, Âlemlerin Rabbinin elçisi Cebrail (a.s.)'dır. Kalbime vahyetti ki, hiçbir kimse, gecikse bile rızkını büs­bütün bitirmedikçe ölmez.

Öyle ise, Allah'dan korkunuz ve rızkınızı güzel yollar­dan araştırınız. Rızkınızın gecikmesi, onu haram yollardan elde etmeye sizi sevk etmesin.

Allah'ın lütuf ve ihsanına ancak O'na itaat etmekle mazhar olunuz. [5]

3) Cebrail (a.s.)'ın insan şekline girip getirdiği vahy

Cebrail (a.s.), genelde Sahabî olan Dıhye İbn Halife (r.a.)'ın şeklinde gelirdi. Meşhur "Cibril Hadisi"nde ise, tanınmayan bir kişi şeklinde gelmiştir.

Ebu Zerr ve Ebu Hüreyre (r.anhuma)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Muhammed'i hidayet edici ve müjdeci olan hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, O'nu, herhangi birinizden daha iyi bilmiyordum. O, Cibril'dir. Dıhyetu'I-Kelbî'nin suretinde geldi.[6]

Ebu Osman Abdurrahman en-Nehdî şöyle dedi:

Bana haber verildi ki, Cibril (a.s.), (bir insan güzeli olan Dıhyetu'l-Kelbî suretinde) Rasulullah (s.a.s.)'in yanına gelmişti. Bu sırada Rasuluilah'ın yanında (kadın­lardan) Ümmü Seleme bulunuyordu.

Cibril, Rasulullah (s.a.s.) ile konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti.

Rasulullah (s.a.s.), Ümmü Seleme'ye:

"Bu, kimdir?" diye sordu. Yahud buna benzer bir soru sordu.

Ümmü Seleme:

Bu, Dıhye'dir, dedi.

Ümmü Seleme dedi ki:

Allah'a yemin ediyorum, Rasuluilah'ın Cibril'den (aldığı vahyi Sahabîlere) haber vermek üzere yaptığı hutbesini işitinceye kadar ben, Cibril'i hiç şübhesiz Dıhye sandım. [7]

Meşhur "Cibril Hadisi"nden.

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.

Sonra o zat, arkasını dönüp gitti.

Rasulullah (s.a.s.):

"O'nu, geri getirin!" diye emretti.

Fakat Sahabîler, O'nun izini bulamadılar.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

"İşte bu, Cibril'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için geldi." buyurdu. [8]

4) Cebrail (a.s.) görülmeden çıngırak sesi gibi bir ses hâlinde vahyin gelişi

Rasulullah (s.a.s.)'e en ağır gelen vahy şekli budur...

Mü'minİerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:

Haris İbn Hişam (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)'den:

Ya Rasullah, sana, vahy nasıl gelir? Diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

"Bazı vakitlere bana çıngırak sesi gibi gelir ki, bana en ağır gelen de budur. Benden o hâl gider gitmez (meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum.

Bazan da melek, bana bir insan olarak temessül eder, be­nimle konuşur, ben de söylediğini iyice bellerim." buyurdu.

Aişe (r.anha) şöyle dedi:

Rasulullah, soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahy inerken görmüşümdür. (İşte böyle soğuk bir günde bile) kendisinden bu hâl geçtiği vakitte şakaklarından şıpır şıpır ter akardı. [9]

Abdullah İbn Amr b.el-As (r.a.) şöyle diyor:

Peygamber (s.a.s.) devesinin üstündeyken, kendisine Mâide Sûresi nazil oldu. (Vahyin ağırlığından) devesi, O'nu taşıyamaz oldu ve bunun üzerine hemen o deveden indi.[10]

Ubade b. Sâmit (r.a.) şöyle anlatır:

Nebiyyullah (s.a.s.), üzerine vahy indirildiği vakit, bundan dolayı gussalanır ve yüzünün rengi uçardı. [11]

Yine Ubade b.Sâmit (r.a.) demiştir ki:

Üzerine vahy indirildiği zaman Rasulullah (s.a.s.), başını eğer. Ashabı da başlarını eğerlerdi. Vahy kalktığı zaman başını kaldırırdı. [12]

Ya'lâ'nın oğlu Savfan'dan.

Ya'lâ İbn Ümeyye, Ömer İbn Hattab'a:

Rasulullah'a vahy gelirken, Rasulullah'i bana göster, demişti.

Ya'lâ ibn Ümeyye dedi ki:

Rasulullah, el-Cirâne'de bulunduğu sırada, yanında Sahabîlerden bir topluluk da varken, yanma bir adam geldi ve:

Ya Rasulullah, güzel koku sürünmüş olarak umre için ihrama giren bir kimse hakkında nasıl rey edersin (yani ne buyurursun)? diye sordu.

Rasulullah (s.a^s.), bir müddet sustu. Akabinde kendi­sine vahy geldi.

Ömer, hemen Ya'lâ'ya işaret etti. Ya'lâ da geldi. O sıra­da Rasulullah'ın üzerinde bir örtü vardı. Bu örtü, O'na gölgelik yapılmıştı.

Ya'lâ, başını bu örtünün içine soktu. Ve Rasullulah'ı (vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü kızarmış bir hâlde gördü.

Rasulullah, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi hırıltıyla   nefes    alıp   veriyordu.    Sonra   Rasulullah (s.a.s.)'den bu hâl (yavaş yavaş) sıyrıldı. Akabinde:

"Umre'den sormuş olan kimse nerede?" buyurdu. Bunun üzerine yanına birisi getirildi. Rasullulah, Ona: "Bedenine ve elbisene bulaşmış kokuyu üç kerre yıka, üzerindeki cübbeyi de çıkar (bu ihramı giy de) haccmda yapacağın işler gibi, umrende de yap!" buyurdu [13]Zeydb. Sabit (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.), bana:

"Mü'minlerden (evlerinde) oturanlarla, Allah yolunda savaşanlar bir olmaz.[14] ayetini yazdırmak istedi de, tam bana yazdırdığı sırada yanma, İbnu Ümmü Mektûm çıka geldi ve:

Ya Rasulullah, vallahi, cihada gücüm yetseydi, bende muhakkak gider, düşmanlarla harb ederdim, dedi.

İbnu Ümmü Mektûm, gözleri kör bir kişi idi. Bunun üzerine Allah, kendi Rasulüne vahy indirdi.

Bu sırada o'nun uyluğu, benim uyluğum üzerinde bulunuyordu, Vahyin (Rasulullah üzerindeki) ağırlığı, bana o kadar ağır bastı ki, sonunda ben, dizimin ufalanıp dağılmasından korktum.

Sonra Rasullullah'dan vahy hâli sıyrıldı da Allah: "Gayru Uli'd-darari (zarar sahibi olanlar başka)" diye bir istisna gönderdi. [15]

Emirü'l-Mü'minin İmam Ömer b. el-Hattab (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.)'e vahy indiği zaman, başının ucunda arı uğuldamasına benzeyen bir ses işitilirdi.

Bir gün kendisine vahy indirildi. Bir müddet bekledik ve sonra vahy (durumu) o'ndan kaldırıldı.

Rasulullah (s.a.s.), kıble'ye doğru durdu, ellerini kaldırdı ve:

"Allahım, arttır bizi, eksiltme bizi, şerefli kıl bizi, alçaltına bizi, ver bize, mahrum etme bizi, gözet bizi, başkalarını tercih etme bize, memnun et bizi, bizden de razı ol!" diye dua etti.

Sonra:

"Bana on ayet verildi ki, her kim onların gereğini yaparsa, muhakkak cennete girecektir." Buyurdu ve peşin­den:

"Mü'minler, gerçekten felah bulmuştur.[16] diye okuyarak (okumaya başlayarak) on ayeti bitirdi.| [17]

5) Cebrail (a.s.)'ın yaratılmış olduğu şekliyle vahy getirmesi

Mesruk (r.a.)'dan.

 (Mesruk dedi ki:)

Ben, dayanmış vaziyette idim. Hemen oturarak:

Ya Ümme'l-Mü'minin, bana müsaade buyur, acele etme!

Allah Azze ve Celle:

"Andolsun, O "peygamber), o'nu apaçık bir ufukta gör­müştür."[18]

"Andolsun, o'nu, bir de diğer bir inişte görmüştü.[19] buyurmadı mı? dedim.

Aişe (r.anha):

Bu ümmetten, bu meseleyi, Rasulullah (s.a.s.)'e ilk soran benim.

Rasulullah (s.a.s.):

"O, ancak Cibril'dir. Ben O'nu, şu iki defadan başka halk edildiği şekilde görmedim. O'nu semadan inerken, vücûdunun büyüklüğü yer ile gök arasını kaplamış olarak gördüm." Buyurdular.[20]

Ebu İshak, eş-şeybânî, şöyle dedi:

Ben, Zırr İbn Hubeyş'e, yüce Allah'ın şu kavlini sor­dum:

"Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) ve daha da yakınlaştı.

Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.

O'nun gördüğünü, gönül yalanlamadı.[21]

Zırr İbn Hubeyş:

Bize, İbn Mes'ud:

Rasulullah (s.a.s.), Cibril'i (yaratılmış olduğu surette) altı yüz kanatlı olarak gördü, diye tahdis etti, dedi.[22]

Ümmü'l-Mü'minin Aişe (r.anha) şöyle demiştir:

Lâkin   muhakkak   olan   şudur  ki,   Rasulullah

Cibril'i, ufkun arasını kaplamış olduğu hâlde hakiki suret ve hukatinde görmüştür. [23]

Cabir b. Abdullah (r.anhuma) anlatıyor:

Ben, Rasulullah (s.a.s.)'den işittim. Kendisi, vahyin bir ara kesilmesinden söz ediyordu. İşte bu hadisi sırasında şöyle buyurdu:

"Ben yürürken, birdenbire gökyüzünden bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki, Hırâ'da bana gelen melek (yani Cibril, a.s.), Semâ ile arz arasında bir kürsî üzerine oturmuş. Bundan çok korktum. Evime dönüp:

Beni örtün, beni örtün! Dedim.

Beni örttüler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ:

"Ey bürünüp örtünen." Sûresini, "Ve'r-ricze fehcur. [24] kavline kadar indirdi. [25]

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

"Andolsun, O'nu, bir de diğer inişte görmüştü.

Sidretü'l-Münteha'nm yanında.

Ki Cennetü'l Me'va onun yanındadır.

Sidreyi örtün, örtmekte iken,

Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) taşmadı.

Andolsun O, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanını gördü.[26]

6) Allah'ın, melek aracılığı olmadan Rasulullah (s.a.s.)'e direkt hitabı şeklinde vahy

Rabbimiz Allah, Musa (a.s.)'a aracısız hitab edip O'nunla konuşmuştur...

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

"Sana Musa'nın haberi geldi mi?

Hani bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: 'Durun, şübehesiz ben bir ateş gördüm. Umulur ki, size, ondan bir kor getiririm, ya da ateşin yanında bir yol gös­terici bulurum.'

Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: 'Ya Musa,

Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.

Ben, seni seçmiş bulunmaktayım. Bundan böyle vahy-olunanı dinle.

Gerçekten Ben, Ben Allahım, Ben'den başka ilâh yok­tur. Şu hâlde bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.

Şübhesiz kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun vaktini gizli tutarım.

Öyleyse ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın, sonra yıkıma uğrarsın. [27]

"Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesi ile birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: 'Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm. Umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm' dedi.

Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: 'Ya Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim!' diye seslenildi.[28]

Mi'rac Hadisi'nden...

İbn Abbas ve Ebu Habbe el-Ensarî (r.anhuma) şöyle söylemişlerdir:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Sonra ben, çok yükseklere çıkarıldım, nihayet kalem­lerin cızırtılarını işittiğim yüksek bir yere çıktım."

Yine İbn Hazm ve Enes b. Malik (r.anhuma) şöyle demişlerdir:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"(O zaman) Allah, ümmetime elli namaz farz etti. Bu farzı yüklenerek döndüm. Derken Musa'ya rasgeldim.

Musa:

Allah, ümmetine neyi farz etti? Diye sordu.

Elli namaz, farz etti, dedim.

Rabbına dön, çünkü senin ümmetin buna takat getire­mez, dedi.

Müracaat ettim. Allah, bir kısmını indirdi. Ben, yine Musa'nın yanma dönüp:

Bir kısmım indirdi, dedim.

O yine:

Rabbına müracaat et, çünkü senin ümmetin takat getiremez, dedi.

Bir daha müracaat ettim. Allah, bir kısmını daha indir­di. Musa'nın yanına yine döndüm.

O, yine:

Rabbına dön. Zira ümmetin buna takat getiremez, dedi.

Bunun üzerine tekrar Allah'a müracaat ettim.

Allah:

Onlar, beştir ve onlar, ellidir. Benim nezdimde söz, tebdil olunmaz, buyurdu.

Musa'nın yanma döndüm,

O, yine:

Rabbına müracaat et, dedi.

Ben de:

Rabbımdan utanır oldum, dedim.

Sonra Cibril, beni tâ Sidretü'l-Münteha'ya varıncaya kadar birlikte götürdü. Sidre'yi öyle acayib renkler kaplamıştı ki, onlar nedir bilemem. Sonra cennete girdirildim ki, içinde bir çok inci dizileri vardı, toprağı da misk idi.[29]

Abdullah İbn Mes'ud (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), göklere çıkarıldığı gece, Sidretü'l-münteha'ya götürüldü. Sidre, altıncı semadadır. Yeryüzünden semaya çıkarılan, onda nihayet olur ve sonra ondan alınır. Onun yukarısında inen şeyler de onda karar kılar, sonra ondan alınır.

(Abdullah, burada) o dem ki:

"Sidre'yi örten, örtmekte iken.[30] ayetini okumuş ve onu, "altından pervaneler" diye tefsir etmiştir. Sonra (rivayetine devamla):

Rasulullah (s.a.s.)'e (orada) üç şey verilmiştir:

Beş vakit namaz verilmiştir.

Bakara Sûresi'nin son ayetleri verilmiştir.

Ümmetinden, Allah'a şirk koşmayanların büyük günahları mağfiret olunmuştur, demiş.[31]

Hakikatin tâ kendisi olduğundan hiçbir şübhemiz olmayan "Vahy gerçeği" ni böylece beyan ettikten sonra, dördüncü ilâhî kitab olan ve son ilâhî mesaj hayat düstu­rumuz Kur'ân-ı Kerim'i kısaca da olsun temel özellikleriyle tanıtmaya çalışalım....

 

4) Kur'ân-I Kerim

 

Şehid İmamımız İmam Ebu Hanife (rh.a.), "El-Vasiyye" adlı eserinde şunları beyan eder:

"Kur'ân, Allah Teâlâ'nın mahluk olmayan kelâmı, vahyi, tenzili, ilâhî zati'nın aynı olmayan, zatı'ndan da ayrı düşünülmeyen kelâm sıfatıdır. O, mushaflarda yazılı, dille okunur, kalblerde yer tutmaksızın muhafaza edilir. Mürekkeb, kağıt ve yazıların hepsi mahluktur. Zira bunlar, kulların fiilleri sonucudur. Fakat Allah'ın kelâmı mahluk değildir. Yazılar, harfler, kelimeler, işaretler, kulların anla­ma ihtiyacından dolayı mânâya delâlet eden şeylerdir. Allah'ın kelâmı, zatı'yla kaim olup mânâsı, bu delâlet edici şeylerle anlaşılır. Allah'ın kelâmının mahluk olduğunu söyleyen kimse, kâfir olur. Allah Teâla, daima kendisine ibadet edilendir. Kelâmı ise, kendisinden aynl-maksızın, okunan, yazılan ve hıfz olunandır. [32]

İmam Tahâvî (rh.a.) ise, "El-Akîdetu't-Tahâviyyc" adlı eserinde, yegâne hayat düsturumuz Kur'ân-ı Kerim hakkında şunları söyler:

"Kur'ân, Allah Teâlâ'nın kelâmıdır ve O'ndan, nasıl olduğu bilinmeksizin söz olarak çıkmış, Allah bunu, peygamberine vahiy olarak indirmiş ve mû'minler de bu minval üzere tasdik etmişler ve Kur'ân'ın Allah'ın hakiki kelâmı olup mecaz olmadığına kesinlikle iman edip kanaat getirmişlerdir.

Kim Kur'ân dinler ve dinlediği Kur'ân'ın insan sözü olduğunu iddia ederse, küfre girmiş olur. Allah, bu tür iddia sahibini: 'Onu, cehenneme atacağım.[33] diyerek kınamış, ayıplamış ve onu cehennemle tehdid etmiştir. Allah, Kur'ân için: "Bu, beşer sözünden başka bir şey değildir.[34]diyeni cehen­nemle tehdid edip, o kişinin cehennemlik olduğunu bildirince, biz anlamış oluyoruz ki, Kur'ân, beşerin yaratıcısının sözüdür ve insan sözü, Kur ân'a asla benze­mez. Kim Allah'ı, insanda bulunan sıfat ve anlamda vas-federse, mutlaka küfre girmiş olur. Bu gerçeği gören, bir ibret alır da artık kâfirlerin ileri sürdüğü bu tür sözlerden kaçınır ve neticede anlar ki, Allah Teâlâ'nın sıfatları var diye insana benzeyecek değildir.[35]

"Kur'ân hakkında mücadele etmeyiz. Biliriz ki Kur'ân, Âlemlerin Rabbinin kelamıdır. Onu, Ruhu'1-Emin olan Cebrail indirmiş ve peygamberlerin efendisi Muhammed (s.a.s.)'e öğretmiştir. Yine biliriz ki, Allah'ın kelâmına, mahlukatın kelâmından hiçbir şey denk olamaz. Kur'ân'ın yaratılmış olduğuna inanmayız ve bu hususta, Ehl-i Sünnet ve'I-cemaat'e muhalefet etmeyiz. [36]

Alemlerin yegâne Rabbi Allah Teâlâ (Azze ve Celle) tarafından beyan olunan yegâne hayat nizamı İslâm'ın temel kaynağı olan Kur'ân-ı Kerim, muvahhid mü'min-lerin biricik düsturudur... Muvahhid mû'minler, Kur'ân-'ı Kerim'i indiren Âlemlerin Rabbi Allah'a iman ettikleri ve imanlarında hiçbir şübheye düşmedikleri gibi, yegâne hayat düsturları olan Kur'ân'a da iman eder ve imanların­da hiçbir şübheye düşmezler... Çünkü Kur'an'da hiçbir şübhe, hiçbir çelişki ve hiçbir yanlışlık yoktur... Muttaki mü'minlerin hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim, hakkın tâ kendisi olup içinde batıldan hiçbir şey yoktur... Batıl, onun sağından, solundan, arkasından ve önünden kendi­sine asla yaklaşamaz... O, Öyle bir kitab'tır ki, Âlemlerin yegane Rabbi Allah Teâlâ tarafından koruma altına alın­mıştır...

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

"Elif, Lâm, Mim,

Bu, kendisinde hiçbir şübhe olmayan muttakiler için yol gösterici bir kitabtır.[37]

"İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'ân) aki o, rabbinden bir haktır-iman eden­lerin (Allah); kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir. [38]

"Fakat Allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki O, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahiddirler. Şahid olarak Allah yeter. [39]

"Andolsun, Biz, onlara bir kitab indirdik. İman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bil­giye dayanarak onu, çeşitli biçimlerde açıkladık. [40]

"Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz, kitabta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra onlar, Rabblerine toplanacaklardır.[41]

"Andolsun, Biz, bu Kur'an'da insanlar için her örneği gösterdik. [42]

"Alemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.

Göklerin ve yerin mülkü o'nundur, çocuk edin-memiştir. O'na, mülkünde ortak yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. [43]

"De ki: 'Bu (Kur'ân), büyük bir haberdir. [44]

Alemlerin yegâne Rabbi Allah'dan indirilmiş olan eşsiz hayat düsturu Kur'ân-ı Kerim'e iman eden, onu okuyan ve hükümlerine itaat edip yaşayan muttaki mü'minler, Kur'ân'a karşı olan edebe azami derecede dikkat eden izzet sahibi şahsiyetlerdir...

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

"Öyleyse Kur'ân okuduğun zaman, kovulmuş şeytan­dan Allah'a sığın. [45]

"Kur'ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki, esirgenmiş olursunuz. [46]

"Elbette bu, bir Kur'ân-ı Kerim'dir.

Saklanmış-korunmuş bir kitab'ta (yazılı)dır.

Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokuna­maz.

Âlemlerin Rabbinden indirilmedir.[47]

Hayat düsturumuz olan Kur'ân-ı Kerim'in ilk inzal edilen sûresi, Alâk sûresi'dir... İlk inen ayetler ise, Alâk Sûresi'nin ilk beş ayetidir... Bütün olarak inen ilk sûrenin, müddessir veya Fatiha olduğu beyan olunur...

Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:

-(Rasulullah, s.a.s.), Hıra Dağı'ndaki mağara içinde yalnızlığa çekilip, orada ailesinin yanına gelinceye kadar adedi muayyen gecelerde tehannüski taabbüd demektir-eder ve yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hadîce'nin yanma dönüp, bir o kadar zaman için yine azık tedarik ederdi. Nihayet Rasulullah'a bir gün Hıra mağarasında bulunduğu sırada hak (yani vahy) geldi.

Şöyle ki:

O'na, melek geldi ve:

İkrâ (oku)! Dedi.

Oda:

"Ben, okumak bilmem" cevabını verdi.

Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki:

"O zaman Melek, beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine:

İkrâ! Dedi.

Ben de, O'na:

Okumak bilmem, dedim.

Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine:

İkrâ! Dedi.

Ben de:

Okumak bilmem, dedim.

Nihayet beni alıp üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni

Rabbinin adıyla oku. .sanı bir alak'tan yarattı. Ku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini Öğretti.[48] dedi. Bunun üzerine Rasulullah (kendisine vahy olunan) bu ayetlerle (korkudan) yüreği titreyerek döndü ve Hadîce bintü Huveylid'in yanına girerek:

"Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz!" dedi.[49] Yegâne Rabbimiz Allah, kendisinden sonra Nebî ve Rasul olmayan, insan kullarına gönderdiği en son Rasulü ve Nebisi olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e bu şekilde en son mesajının ilk sûresi ve ilk ayetlerini beyan buyur­muştur... Bundan sonra 23 yıl boyunca ayet ayet, süre süre inzal buyurulan hayat düsturumuz Kur'ân-ı Kerim'in son inen sûresinin "Nasr Sûresi" olduğu beyan olunur... Son inen ayet hakkında ihtilaf olunmuştur...

Şu ayetlerden her biri, son inen ayet olarak kabul edilmiş ve yetkili ulemâ tarafından beyan edilmiştir:

Ey iman edenler, Alİah'dan sakının ve eğer inan-mışsanız, faizden artakalanı bırakın.[50]

Allah'a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı noksansız ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.[51]

Senden fetva isterler. De ki. 'Alİah, çocuksuz ve babasız olanın (kelale'nin) mirasına ilişkin hükmü açık­lar.[52]

Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz o'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul geldi.

Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: 'Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben, O'na tevekkül ettim ve büyük Arş'ın sahibi o'dur." [53]

"Bu gün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak size İslâm'ı seçip beğendim.[54]

Kur'ân-ı Kerim, 114 sûredir. En uzun süresi, Bakara Sûresi olup 286 âyettir. En kısa sûresi, Kevser süresidir ve 3 ayettir.

Kur'ân-ı Kerim'in ayet sayısı, 6236'dır. Uzun ayetleri birden fazla ayet kabul edenlere göre, 6666 ayettir.

Sûrelerin başında bulunan 113 "Besmele"nin ayetten sayılıp sayılmaması da toplam ayet sayısını etkilemiştir... Kur'ân, 30 Cüz'dür. Her cüz, dört hizib'dir.

Kur'ân-ı Kerim'deki kelime sayısı:

Medenî kavle göre: 77.934'dür.

Mekkîlerce : 77.437'dir.

Kur'ân-ı Kerim'de: 326.048 veya 326.671 harf bulun­maktadır. [55]

 



[1] Saffat, 37/102.

[2] Sahih-i Buharı, BedTl-Vahy, B.l, Hds.3. Sahih-i Müslim, Kitabu'Uman, B.73, Hds.252.

[3] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Teyemmüm, B.5, Hds.10. Kitabu'l-Menâkıb, B.25. Hds.78.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid, B.55, hds.312.

Şerh'de şöyle denilmektedir:

"Ulemânın beyanına göre Ashab-ı Kiram'ın, peygamber (s.a.s.)'i uyandırmaktan çekinmeleri, uyurken kendisine vahy gelmesi ihtimâline mebnîdir."

Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, İst. T.Y.c.4, sh.77.

[4] Şuara, 26/192-195.

[5] imam Hafız el-Munzirî, A.g.e.c.4, sh.12, Hds.7. Bezzar rivayet etmiştir.

İmam Münzİrî (rh.a.)'in notu:

"Kudame b. Zaide b. Kudame hariç ravileri güvenilir kişilerdir.

Çünkü haklarında Cerh ve ta'dil bilmiyorum."

Aclunî, Keşfu'1-Hafa, el, sh.231, Hds.707.

İmam Aclunî (rh.a.), hadis hakkında şöyle der:

"Müsned-ı Firdevs'in Hemze harfinde Cabİr'den rivayet olun muştur.

Ebu Nuaym ve Taberânî, Ebu Umame'den, Bezzar İse,

Huzeyfe'den rivayet etmiştir.

Ebu'd-Dünya, tarhte etmiş, Hakim, İbn Mes'ud'dan sahihlemistir. Fethu'l-Barî'de de böyledir."

Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Er, Risale çev.prof. Dr.

Abdulkadir Şener- prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ank. 1996, sh. 63, md. 306.

[6] Sünen-i Neseî, Kitabu'1-İman, B.6, Hds.4958.

[7] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Menâkıb,,B.25, Hds.135. Kitabu Fedailil-Kur'ân, B.l, Hds.2.

Sahih-i Müslim, Kitabu Fedailü's-Sahabe, B.15, Hds.100.

[8] Sahih-i Buhârî. Kitabu'1-İman, B.37, Hds.43. Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İman, B.l, Hds.5.

[9] Sahih-i Buhârî, BedTİ-Vahy, B.l, Hds.2. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail, B.23, Hds.86-87. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İftitah, B.37, Hds.933-934. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, B.15. Hds.3875. İmam Malik, Muvatta; Kitabu'l-Kur'ân, Hbr. 7. jmam-i Buhârî. Halku Efali'1-İbad, sh.136, Hds.421.

[10] imam er-Rûdânî, Cemu'l-Fevâid. c.4, sh.52, Hds.6917. İmam Ahmed b. Hanbel. Müsned, c2, sh.l79!dan.

İbn kesir. Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, c.5, $h.2079.

[11] Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail. b.23, Hbr 88.

[12] Sahİh-i Müslim, Kitabu'l-Fedail, B.23. Hbr. 89.

[13] Sahih-i Buhâri, Kitabu'1-Hacc, B.17, Hds.21.

Kitabu FedaiN-Kur'ân, B.2, Hds.7.

Sahih-i Müslim, Kitabu'1-Hacc, B.l, Hds.8-10.

Sünen-i Neseî, Kitabu Menasiku'1-Hacc, B.29, Hds.2657.

[14] Nisa, 4/95

[15] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.91, Hbr. 114. Kitabu'l-Cîhad ve's-Siyer, B.31, Hbr. 48.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmare, B.40, Hbr.141-142. (Bazı lafız noksan lığıyla)

Sünen-i Ebu.Davud, Kitabu'l-Cihad, B.19, Hbr. 2508. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.5, Hbr. 3223. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Cihad, B.4, Hbr. 3085. Zikri geçen Ayet-i Kerimenin tamamı şöyledir: "Mü'minlerden, özür olmasızın oturanlar ile Alİah yolunda, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Alİah, mai larıyla ve canlarıyla cihad edenleri, oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzeiliği (cenneti) va'detmiştir. Ancak Allah, Cihad edenleri, oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır." Nisa, 4/95.

[16] Mü'mirmn, 23/1

[17] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.24, Hds.3384. İbn Kesir, a.g.e.c.10, sh. 5544. İmam Ahmed b. Hanbel'den. et-Taberî, A.g.e.c.6, sh.57.

İmam el-Vahidî. Esbâb-ı Nüzul, sh.349.

[18] Tekvir, 81/23

[19] Necm, 53/13

[20] Sahih-i Müslim, Kitabu'İ-İman, B.77, hds.287.

Sahih-i Buharı, Kitabu't-Tefsir, 53. Ve'n-Necmi Sûresi,

Hbr. 376.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefstru'i-Kur'ân, B.7, Hds.3262.

[21] Necm, 53/8-11

[22] Sahih-i Buhârî, Kitabu Bed'ii'1-Halk, B.7, Hbr.42.

Kitabu't-Tefsir, B.284, Hbr. 377-378.

Sahih-i Müslim, Kitabu'I-İman, B.76, Hds.280-281.

[23] Sahih-i Buhârî, Kitabu Bed'i'l-Halk, B.7, Hbr. 44-45.

Sahih-i Müslim, kitabu'l-İman, B.77, Hbr.290.

[24] Müddessir, 74/15

[25] Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B.332, Hds. 445.

Kitabu Bed'il'-Halk, B.7, Hds.48.

Kitabu'1-Edeb, B.118, Hds.237.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.73, Hds.255.

[26] Necin, 53/13-18.

[27] Tâhâ, 20/9-16.

[28] Kasas, 28/29-30.

[29] Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B.l, Hds.l, Kitabu Bed'il-Halk, B.6, Hd.17. KLtabu'l-Enbiya, B.7, Hds.l? Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İman, B.74, Hds.259-263. Sünen-i Neseî, Kitabu's-Salat, B.l, Hds.447-450.

[30] Necm, 53/16

[31] Sahih-ı Müslim, Kitabu'1-İman, B.76, Hbr.279. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsim'l-Kur'ân, B.53, Hbr.3492

[32] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh.74.

[33] Müddessir, 74/26

[34] Müddessir, 74/25

[35] Dr. Arif Aytekin, A.g.e.sh.40-41, Md. 33-34.

[36] Dr. Arif Aytekin, A.g.e.sh. 54, Md. 54.

[37] Bakara, 2/1-2.

[38] Muhammed, 47/2.

[39] Nisa, 4/166.

[40] A'raf, 7/52.

[41] En'am, 6/38.

[42] Rum, 30/58.

[43] Furkan, 25/1-2.

[44] Sad, 38/67.

[45] Nahl, 16/98.

[46] A'raf, 7/204.

[47] Vakıa, 56/77-80.

[48] Alâk, 96/1-5

[49] Sahih-L Buhârî, Bed'il'1-Vahy, B.l, Hds.3. Kitabu't-Tefsir, B.352, Hds.477. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.73, Hds.252. İbn Kesir, A.g.e.c.15, sh.8521. İmam Ahmed b. Hanbel'den.

[50] Bakara^ 2/278

[51] Bakara, 2/281

[52] Nisa, 4/176

[53] Tevbe, 9/128-129

[54] Mâide, 5/3

[55] Kur'ân-ı Kerim konusunda geniş bilgi İçin.bkz.

İmam Celâleddin es-Suyutî, El-İtkan R Ulûmİ'l-Kur'ân, çev.

Doç.Dr.Sakıp Yıldız- Dr. Hüseyin Avni Çelik, İst. 1987, 2 cilt.

Dr. Subhi es-Salih, Kur'ân İlimleri, çev. M. Said şimşek,

Konya, 1994.

Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ank. 1993.

Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Kur'ân-ı Kerim Tarihi,

çev.Prof. Dr. Salih Tuğ. İst. 1993.     .

Doç. Dr. Muhsin Demirci, Kur'ân Tarihi, ist. 1997.   '

Dr. Osman Keskioğlu. Nüzulünden itibaren Kur'ân-ı Kerim

Bilgileri, Ank. 1989.