Kaderi Tanımak Ve Kadere İman Etmek

 

Şehid İmamımız İmam Ebu Hanife (rh.a), "El-Fıkhu'l-Ekber" adlı eserinde şöyle diyor:

"Kulların hareket ve sükûn gibi bütün fiilleri, hakika­ten kendi kesbleri (kazançları) dır. Onların yaratıcısı ise, yüce Allah'dır. Onların hepsi, Allah'ın dilemesi, ilmi, hükmü ve kaderi ile olur.

Taatların hepsi, Allah'ın emri, muhabbeti, rızası, ilmi, dilemesi, kazası ve takdiri ile vacib kılınmıştır. Masiyetlerin hepsi de, Allah'ın ilmi, kazası, takdiri ve dilemesi ile olmakla beraber, rızası ve emri ile değildir.[1]

İmam Tahâvî (rh.a), "El-Akîdedu't-Tahaviyye" adlı eserinde şunları beyan eder:

"Allah, mahlukatm kaderini tayin etmiş, onlar için belli ölçüler koymuştur.

Mahlukatm ecellerini de tayin etmiştir.

Yaratıklar, daha yaratılmadan önce işleyecekleri fiiller­den hiçbir şey Allah'a gizli kapalı kalmış değildir. Allah, mahlukatı yaratmadan önce onların yapacakları şeyleri kesinlikle bilmektedir.

Bunun üzerine Allah, onların kendisine itaat etmelerini emretti ve O'na karşı günah işlemekten de nehyetti. [2]

"Allah'ın kazasını reddedecek olan, hükmünü tehir edecek olan ve emrine üstünlük sağlayacak olan hiçbir kimse yoktur.

Biz, bunların tümüne iman ettik ve hepsinin Allah tarafından olduğuna kesinlikle kanaat getirdik.[3]

"Kaderin esası, Allah Teâlâ'mn mahlukatı hakkındaki sırrından ibarettir. Bu sırra, ne bir Melek-i Mukarreb, ne de bir Nebiyy-i Mürsel Muttali olmuş değildir. Bu konuda derinleşmek ve düşünceye dalmak, başarısızlığın sebebi, sapıklığa götüren merdiven ve azgınlığa giden bir yoldur. Öyleyse bu hususta görüş, fikir ve düşünce beyan etmek­ten kaçının. Çünkü Allah Teâlâ kader ilmini insanlardan gizlemiş ve kader hakkında bilgi edinme isteğinden de onları men'etmiştir. Nitekim Allah Teâlâ, şerefli kitabında şöyle buyurur: 'Allah, yaptığından sorumlu tutulmaz, insanlar ise, yaptıklarından dolayı sorguya çekilecek­lerdir. [4] Öyleyse Allah, herşeyi neden böyle yaptı? diye soran kimse, kitabın hükmünü reddetmiş olur. Kitabın hükmünü reddeden ise, artık kâfirlerden sayılır.

İşte, Allah dostlarından kalbi nur ile dolmuş olan kim­selerin ihtiyaç duyduğu şeylerin tümü bundan ibarettir. Bu, ilimde ihtisas sahibi kişilerin elde ettiği derecedir. Zira ilim, iki kısımdır: Birisi, mahlukat arasında mevcud olan ilim, diğeri de mahlukatta mevcud olmayan ilimdir. Mevcud olan ilmin inkârı ve gayb ilminin de mevcudiyetinin iddia edilmesi küfürdür. İman, ancak mevcud ilmin (Dinin koy­duğu farz ve yasakların tümü) kabulü ve kader ilmi olan mefkud ilminin (bilinemeyen kader ilmi, Allah'a aid ilim) istenmesinin de terk edilmesi ile olur. [5]

"Nitekim yüce Allah kitabında:  'O, herşeyi yaratıp belli nizama koymuş, geçmişini, geleceğini takdir etmiştir.[6] ve 'Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.[7] buyurmuştur.

Kader konusunda Allah'a hasım olana ve bu hususta görüşüne temel olarak hasta bir kalb hazırlayan kimseye yazıklar olsun. Bir kimse kuruntusu ile gayb ilmi (kader ilmi)nin araştırılması konusunda gizil olan sırra yönelmiş ve bu hususta söylediği fikirlerden dolayı iftira eden bir yalancı durumuna düşmüştür.[8]

"Bilinmesi bize karışık ve güç gelen şeyler hususunda:

Allah daha iyisini bilir, der ve öylece inanırız. [9]

Yahya b. Mâmer (rh.a) anlatıyor:

Basra'da, kader hakkında ilk söz eden, Ma'bed el-Cühenî olmuştu.

Bir ara ben ve Humeyd b. Abdurrahman el-Himyerî, Hacc-yahud Umre-yapmak üzere yola çıktık. Ve (kendi aramızda):

Rasulullah (s.a.s)'in Ashabı'ndan bir kimseye rast-lasak da şu heriflerin kader hakıkndaki söylediklerini ona sorsak, dedik.

Az sonra Mescide girmekte olan Abdullah b. Ömer b. el-Hattab'a tesadüf ettik. Ben ve arkadaşım, birimiz sağın­dan, birimiz solundan olmak üzere hemen etrafını çevirdik.

Ben, arkadaşımın sözü bana havale edeceğini anla­yarak:

Ya Eba Abdurrahman, bizim taraflarda bir takım insanlar türedi. Bunlar, Kur'ân'ı okuyor ve ilmi araştırı­yorlar, dedim.

 (Ravî, diyor ki:)

Yahya, bu adamların hâllerini, kader diye bir şey tanı­madıklarını, hâdisât, Allah'ın hiçbir takdir ve malumatı olmaksızın yeni yeni husule gelir iddiasında bulunduk­larını anlattı.

Abdullah (r.ahuma) şunları söyledi:

O hâlde sen, onlarla görüştüğün zaman kendilerine hemen haber ver ki, ben, onlardan beriyim. Onlar da, ben­den beridirler.

Abdullah b. Ömer'in kendisine yemin ettiği Allah'a andolsun ki, onlardan birinin Uhud Dağı kadar altını olsa da Onu infak etse, kadere inanmadıkça Allah, onun infakım kabul eylemez.[10]

Ebu Hüreyre (r.a) şöyle dedi:

Kureyş müşrikleri, Rasulullah (s.a.s) ile kader hakkın­da münakaşaya geldiler. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu:

"Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün, cehennem dokunuşunu tadın (denecek).

Hiç şübhesiz biz, herşeyi kader (veya bir ölçü) ile yarattık." [11]

Bükeyr b. Useyd'in babası, şöyle demiştir:

Ben, şunu derken Muhammed b. Ka'b'm yanındaydım:

Siz beni, kader hususunda dalıp giderken gördüğünüzde beni bağlayın. Zira ben, bir deliyimdir. Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu ayetler, onlar hakkında inmiştir.

Sonra da:

"Hiç şübhesiz suçlular-günahkârlar bir sapmışlık (dalâlet) ve çılgınlık içindedirler" ayetini:

"Hiç şübhesiz, biz herşeyi kader ile yarattık.[12]kısmına kadar okudu. [13]

Yegâne Rabbimiz Allah, hayat düsturumuz Kur'ân-ı Kerim'de herşeyi bir kader ile yarattığına dair şöyle buyu­rur:

"O'nun katında herşey bir mikdar (ölçü) iledir. [14]

"Hiç birşey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın, ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz. [15]

"(Bu), daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. [16]

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, çocuk edin-memiştir. O'na, mülkünde ortak yoktur, herşeyi yarat­mıştır. Ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. [17]

"Rabbinin yüce ismini teşbih et,

Ki O, yarattt, bir düzen içinde biçim verdi,

Takdir etti, böylece yol gösterdi. [18]

İmam İbn Kesir (rh.a),

"Hiç şübhesiz biz, herşeyi kader ile yarattık.[19] ayct-i kerimesinin tefsirinde şunları beyan eder:

"Kaderi takdir edip tayin eden, yaratıkları bu kadere ileten O'dur. Ehl-i Sünnet imamları, bu ayet-i kerimeyi

Allah'ın yaratıkları hakkında önceden belirlenen kaderini isbata delil getirirler. Allah'ın, önceden belirlenmiş olan bu kaderi, eşyayı olmazdan önce bilmesi ve yaratıl­malarında önce onlar hakkında takdir buyurmasıdir. Ehl-i Sünnet âlimleri, bu ve benzeri ayetlerle, bu ayetler doğrul­tusunda varid olmuş hadislerle, Sahabe devrinin sonların­da ortaya çıkmış olan Kaderiyye mezhebine cevablar ver­mişler.[20]

Emirü'l-Mü'minin İmam Ömer b. Hattab (r.a)'dan.

O zat (Cibril):

Bana, imandan haber ver? dedi.

Rasulullah (s.a.s):

"Allah'a, Allah'ın meleklerine, kitablarına, peygam­berlerine ve ahiret gününe iman, bîr de kadere, hayrına, şerrine inanmandır." buyurdu.

O zat (Cibril):

Doğru söyledin, dedi. [21]

Enes b. Malik (r.a)'dan.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Üç şey imanın esasındandır:

(Birincisi:) Lâ ilahe illallah diyen bir kimseye (el ve dil uzatmaktan) çekinmemiz. (İşlemiş olduğu) bir günah yüzünden onu, kâfir saymamamızdır. (Yani İslâm'a uymayan)  bir  fiilinden  dolayı  onu,  İslâm  dışı  ilân etmememizdir.

(İkincisi:) Cihad, Allah'ın beni (peygamber olarak) gönderdiği andan, ümmetimin en çok neslinin DeccaFle savaşacağı ana kadar devam edecektir. Adaletli (bir idare-ci)nin adaleti onu, ortadan kaldırmayacağı gibi, zalim (bir idareci)nin zulmü de kaldıramaz.

(Üçüncüsü ise:) Kadere imandır." [22]

Emirü'l-Mü'minin İmam Ali (r.a)'dan.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Kul, (şu) dört şeye inanmadıkça iman etmiş olmaz. Allah'ın varlığına, birliğine, ortağının olmadığına, şübhe-siz benim Allah'ın Rasulü olduğuma, öldükten sonra dirilmeye ve kadere (iman etmesi gerekir.)" [23]

Ebu Hafs (Hubeys el-Hubeyşe el-Şamî r.a) anlatıyor:

Ubade b. Samit (r.a) oğluna şöyle dedi:

Oğulcuğum, sana isabet edecek olanın senden şaşma­yacağını, sana isabet etmeyenin sana isabet etmeyeceğini bilmedikçe, imanın hakikatinin kokusunu bulamazsın.

Ben, Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah (c.c)'nin ilk yarattığı şey kalemdir.

Kaleme:

Yaz, dedi.

Kalem:

Ya Rabbi, ne yazayım, dedi.

Allah (c.c):

Kıyamet kopuncaya kadar olacak şeylerin miktarını yaz, buyurdu."

Ey oğulcuğum, ben, Rasıılullah (s.a.s)'in şöyle buyur­duğunu işittim.

"Kim, şu inancın dışında ölürse benden değildir.[24]

Tavus (rh.a) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s)'in Ashabı'ndan bir takım insanlara yetiştim ki:

Herşey kaderledir, diyorlardı.

Abdullah b. Ömer (r.anhuma)'yı da, şunu söylerken dinledim:

Rasulullah (s.a.s):

"Herşey kaderledir. Acz ve iktidar, yahud iktidar ve acz bile" buyurdular. [25]

İbn Abbas (r.anhumaV

Herşey bir kaderdir. Hatta elini yanağına koyman bile, demiştir. [26]

Ebu Hüreyre (r.a)'dan.

Rasulullah (s.a.s)'e:

Tedavi için kullandığımız ilaçlar, şifa isteğiyle okunan dualar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız (kalkan gibi) koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun. Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi? diye soruldu.

Rasulullah (s.a.s):

"Bunlar (da) Allah'ın kaderi (cümlesi)ndendir" buyurdu.[27]

 

 



[1] İmam-ı Azam'ın Beş eseri, sh 68.

Bkz. İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber Şerhi, sh.114-128.

[2] Dr.Arif Aytekin. A.g.e. sh.38, Md. 19-22.

[3] A.S.e.sh.4O, Md.27-28.

[4] Enbiya, 21/23

[5] A.g.e.sh.48~50, Md. 45-46.

[6] Furkan, 25/2

[7] Ahzab, 33/38

[8] A.g.e.sh.52, Md.48.

[9] A.g.e.sh.62, Md.73.

[10] Sahih-i Müslim, Kitabu'1-Iman, B.l, Hds.l.

[11] Sahih-i Müslim, Kitabul-Kader, B.4, Hbr.19. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Kader, B.16. Hbr.2246. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.10, Hbr.83.

İbn Kesir, A.g.e.c.14, sh. 7606. Ahmed b.Hanbel'den. İmam el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzul, sh.464. Abdulfettah el-Kadî, Esbâb-ı Nüzul, sh.369.

[12] Kamer, 54/47-49

[13] imam el-Vahidî, A.g.e.sh.465.

[14] Ra'd,13/8.

[15] Hicr, 15/21.

[16] Ahzab, 33/38.

[17] Furkan, 25/2. Ayrıca bkz. Kamer, 54/47-49.

[18] Âlâ, 87/1-3.

[19] Kamer, 54/49

[20] Ibn Kesir, A.g.e.c.14, sh. 7606.

[21] Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İman, B.l, Hds.l.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet, B.17, Hds. 4695.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-İman, B.4, Hds.2738.

Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.9, Hds.63-64.

Sünen-i Neseî, Kitabu'1-İman, B.6, Hds.4958.

İmam-ı Buharı, Hatku Efali'1-İbad, sh.61-62, Hds.191

(Enes'den)

İmam Suyutî, Müteuatir Hadisler, sh. 35-36, Hds.8.

[22] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'I-Cihad, B.33. Hds.2532.

[23] Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.10, Hds.81.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Kader, B.10, Hds.2232.

İbn Kesir. A.g.e.c.14, sh.7608.

Et-Taberî, A.g.e.c.8, sh.87.

[24] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet, B.17, Hds.4700. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Kader, B.16, Hds.2244. Aclunî, Keşfu'1-Hafa, el, sh. 332, Hds.1071. Tabaranî, Mu'cemu1 [-Kebir, İbn Abbas'dan.

İbn Kesir, A.g.e.c.14, sh.7608. Ahmed b.Hanbel'den.

[25] Sahih-i Müslim, Kîtabu'l-Keder, B.4, Hds.18. İmam Malik, Muvatta, Kitabu't-Kader, Hds.4. İmam-ı Buhârî, Halku Efali'l-İbad, sh.40, Hds. 120422. İbn Kesir A.g.e.c.14, sh.7608. Ahmed b. Hanbel'den.

[26] İmam-ı Buhârî, Halku Efali'l-İbad, sh.41. Hbr.124.

[27] Sünen-i ibn Mace, Kitabu't-Tıb, B.l, Hds.3437. Sünen-i Tirmizî, Kitabu't Tıb, B.20, Hds.2144. Kitabu'l-Kader, B.12, Hds.2238.

Bkz. İmam Suyutî, Camiu's-Sağir Muhtasarı, c.2, sh. 405, Hds.2203 (4487), Taberânî, Kebir'den.