Gizli Şirk

 

Şehid İmamımız İmam Ebu Hanife Numan b. Sabit (rh.a.), "El-Fıkhu'1-Ekber" adlı meşhur eserinde şöyle di­yor:

"Herhangi bir amele riya karıştığı zaman, o amelin ecrini yok eder. Keza ucub (kendi amelini üstün görme) de böyledir.[1]

"EI-Fıkhu'1-Ekber" adlı eseri şerheden Allâme Aliy-yu'1-Karî (r.a.) bu konuda şunları kaydediyor:

"Riya ve aynı mânâya gelen sum'a, amellerden her­hangi bir amelde vaki olursa, o amelin sevabını ibtâl eder­ler. Bunlardan biri söylenip her ikisinin murad edildiği de olur. Çünkü her ikisi de ihlâssızlığa gider. Çünkü mürâî, insanlar görsün diye amelini gösterir ve ünsiyet makamın­da onu güzelleştirir. Gösteriş ve duyurmak için iş yapan ise, amelinde Allah rızası bulunmayıp sırf insanlara işittir­mek için amelini yapandır. Bu ikisi de, amelin özünü ibtâl eder. Hatta işi, yerinin gayr-ı mahalle koymakla nefsine zulmettiği için günahkâr olduğu da sabit olur.

Allah Teâlâ buyuruyor ki:

"Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.[2]

Yani, Rabbine gizli ve aşikâr olarak şirk koşmasın. Bunda, şöyle bir işaret vardır:

Kişi, riya ve süm'a'yı taat ve ibadetle birlikte kas-dettiğinde, bunların birinin diğerine galebe çalmasıyla veyahud eşit bir hâl alması ile mutlaka bir ortaklık vasfı bulunur. İşte aralarındaki bu ortaklık vasfı, amelin seva­bını giderir, günah işlediğini ısbat eder.[3]

Seyyid Şerif Cürcânî (r.a.), riyayı şöyle tarif eder:

"Riya (İki yüzlülük, gösteriş): Amelde, Allah'dan başkasını gözetmekle ihlâsı terk etmekdir. [4]

İmam Gazali (rh.a.), riya için şunları beyan eder:

"Bilmiş ol ki riya, rü'yetten (görmekten), süm'a, sima'dan (işitmekten) müştaktır. Riya demek, iyi görün­mekle insanların kalbinde yer almak istemektir. Câh da, insanların kalbinde yer almayı istemektir. Fakat bu, ibadet­le olduğu gibi, başka işlerle de olabilir. Ancak riya, yalnız ibadetle insanların gönlünde yer almayı istemektedir.

Riyanın tarifi: Allah'a yaptığı ibadet ile kulları kasdet­mektir. Mürâî, ibadet eder, kendisi için riya yapılan da, gönüllerinde yer almak için yaptığı ibadetleri göstermek is­tediği kimselerdir. Kendisi ile riya yapılan şeyde, Mürâînin izhar etmek istediği hasletlerdir. Riya da, bunları göstermeyi kasdetmektir. Kendisi ile riya ve gösteriş yapılabilen şeyler pek çoktur. Bunlar, beş kısımda hulûsa edilebilir. Bu beş şey, kulun, insanlara karşı süslenebileceği şeylerdir. Bunlar be­den, elbise, söz, iş ve amel, etba' ve diğer harici eşyadır. Dünya adamları da, bu beş sebeb ile riya ederler. Şu kadar var ki, ibadet sayılmayan işlerle yapılan riya, ibadetle yapılan riyadan ehvendir.[5]

İslâm âlimlerinin yaptığı tariflerden anlaşıldığı gibi riya, ibadet yaparken Allah ile beraber başkalarını da he­saba katmaktır... Yalnız Allah için yapması gereken ibadet­leri, başkalarının dikkatini ve sevgisini üzerine çekmek için yapmak riyadır... İbadeti, hem Allah için, hem de başkaları için yapan kişi, gizli bir şirk içindedir... Bu hâl, ihlâsa zıd olan ve ihlâsı bozan bir hâldir... İhlâs, her hâlinde Allah için olmak demektir,.. Rabbimiz Allah, nasıl emretmiş ve razı olmuş ise, Rasulullah (s.a.s.) nasıl davranmış ise, öy­lece inanmak ve davranmak, yalnız Allah için olmak de­mektir... Allah için olması gerekli hâle, bir başkasının da rızasını karıştırmak ve onun içinde olmak riyadır...

Rabbimiz Allah, mü'min müslüman kullarım bu hâl­den alıkoymuş ve böyle olmamalarını emretmiştir... Rab­bimiz Allah, riyayı haram kılmıştır... İbadetin yalnız ken­disine yapılmasını emretmiş, ibadet ederken başkalarına gösteriş olsun diye hareket etmeyi yasaklamıştır...

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Alİah:

"Bir de yurtlarından refahdan şımarıp azıtarak, in­sanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onları yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatandır.[6]

"Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inan-mayıp insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kıl­mayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer. Ona, sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez. [7]

Yalnız Allah için yapılması gereken ibadetleri insan­lara gösteriş olsun diye yapmak, münafıklık alâmetidir... Münafıklar gösteriş için, desinler diye hareket eder ve iba­det yapıyormuş gibi görünürler... Elbette bir mü'min müs~ lüman şahsiyet böyle olamaz!..

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

"Gerçek şu ki, münafıklar (sözde) Allah'ı aldatmak­tadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları za­man isteksizce kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Al­lah'ı ancak çok az anarlar. [8]

"İşte (şu) namaz kılanların vay hâline.

Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar.

Onlar, gösteriş yapmaktadırlar.

Ve ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemek­tedirler. [9]

"Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye in­fak ederler, Allah'a ve ahiret gününe inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.

Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın ken­dilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir.[10]

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.) riyayı, kuldaki bulunan gizli şirk olduğunu gösteriş için ibadet eden kişi­nin Allah'a şirk koştuğu beyan buyurmuştur...

Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor:

Biz (sahabîler bir gün) Mesih-i Deccâl'ı(n fitnesi hakkında kendi aramızda) müzakere ederken Rasulullah (s.a.s.) üzerimize çıkageldi ve:

"Bence, sizin için Mesih-ı Deccâl'dan daha korkunç olan şeyi size haber vereyim mi?" buyurdu.

Biz de:

Buyur (haber ver), dedik.

Bunun üzerine:

"(Sizin için daha korkunç şey,) gizli şirk(tir) ki: Ada­mın namaza durup da gördüğü bir başka adamın (ken­disine) bakmasından dolayı namazını güzelleştirmesidir." buyurdu. [11]

Şeddalb.Evs(r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Gösteriş (riya) yaparak namaz kılan, gösteriş ya­parak oruç tutan ve gösteriş yaparak sadaka veren, Allah'a şirk koşmuştur." [12]

İbadetine riya karıştırarak, ihlâsını bozan bir kişi, hem bu dünyada, hem de ahirette kaybedenlerden olmuş­tur... Rabbi Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadet et­mesi gerekirken, başkaları da görsün diye, onlar için ibadet edip ibadette onları Allah'a ortak etmesi, en kor­kunç bir olaydır... Ahirette ise, bu ibadetinden dolayı bir sevab alamayacak ve kimin için ibadet etmişse ona var­ması kendisine söylenecek...

Abdullah ibn Mes'ud (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Bir kimse, insanların gördüğü yerde namazı güzel kılar da, yalnızken namazı önemsemezse, Rabbini de önemsememiş olur. [13]

Ebu Sa'd b. Ebi Fadale el-Ensarî (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Allah, önce gelen ve sonra gelenleri (tüm insanları ve cinleri) kıyamet günü, vuku bulmasında şübhe olmayan (hesab) günü için topladığı zaman, bir çağırıcı:

Kim, Allah rızası için işlediği bir ibadete (Al­lah'dan başka bir kimsenin rızasını) ortak etti ise, sevabını Allah'dan başkasının (yani ortak koştuğu kimsenin) yanın­da taleb etsin. Çünkü Allah, ortakların ortaklıktan en müs­tağni olanıdır, (hiçbir ortaklığa ihtiyacı yoktur), diye çağ­rıda bulunacaktır.[14]

Bir muvahhid mü'minin noksansız iyilik üzere oluşunun delili, kimsenin görmediği yerde, insanların göz­leri önünde yaptığı ibadetin aynısını yapmasıdır. [15]O, yalnızken ne ise, toplum içinde de odur... Olduğu gibi görünmekte ve göründüğü gibi olmaktadır!.. Her zaman ye her mekânda, riyanın azından ve çoğundan kaçınmaya ça­lışır... Riyanın azının bile veya az bir riyanın bile gizli şirk olduğunun şuurundadır...

Merhamet olunmuş İslâm Ümmeti'nin ilk nesli, ön­cü, örnek ve en hayırlı nesil Ashâb-ı Kiram (Allah onlar­dan razı olsun), bu konuda çok hassas ve dikkatli idiler... Riyanın her türünden kaçınıyor, tozu üzerlerine konmasın

diye gayret sarfediyorlardı... Rabbleri Allah'ı Tevhid eder­ken, gizli ve. açık hiçbir şeyi ortak koşmamaya dikkat ediyorlardı... Bu konuda gerek sözlerinde, gerekse hareketlerinde çok titiz idiler...

Emini'1-mü'minin İmam Ömer b. Hattab (r.a.)'dan.

Bir gün kendisi, Rasulullah (s.a.s.)'in (Medine'deki) mescidine çıktı ve Muaz b. Cebel (r.a.)'ın Rasulullah'vn kabri yanında oturup ağladığını gördü.

Sonra (O'na):

Seni ağlatan nedir? diye sordu,

Muaz (r.a.):

Rasulullah (s.a.s.)'den işittiğim bir şey beni ağ­latıyor. Ben, Rasulullah (s.a.s.)'den şu buyruğu işittim, dedi:

"Şübhesiz riyanın azı (bîle) şirktir..[16]

İnsan, yaratılış gayesi olan yalnızca Allah'a ibadeti yerine getirirken, Allah'dan başkalarına da yaranmaya niyet eder ve hareketlerinde bu niyetini gerçekleştirecek olursa, yaptığı ibadetin bütün gereğini yerine getirse de, o ibadet Allah tarafından kabul edilmez... Hiçbir vakit nevasından konuşmayan ve her ne diyorsa, Allah tarafın­dan kendisine vahyedilen [17] önderimiz Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurmuşlardır... Riya, yapılan salih amelleri ibtâl eder... Salih amel, en güzel şekilde edâ edilir de içine riya karıştırılacak olunursa, bütün bu güzelliği berbad ettiği gibi, ayrıca sahibine günah kazandırır...

Süleyman b. Yesar anlatıyor:

Halk, Ebu Hüreyre'nin yanından dağıldılar. Bunun üzerine Şamlıların Nâtil'i, O'na şunu söyledi:

Ya Şeyh, bize, Rasulullah (s.a.s.)'den duyduğun bir hadis söyle!

Ebu Hüreyre:

Peki ben, Rasulullah (s.a.s.)'in şöyle buyur­duğunu işittim:

"Kıyamet gününde insanların üzerine ilk hüküm verilecek olanı şehid edilen bir adamdır. Bu adam, getirile­rek ona Allah, nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır.

Bu nimetler hakkında ne yaptın? diye sorulacak. Şehid:

Senin uğrunda çarpıştım, nihayet şehid edildim, diyecektir.

Allah Teâlâ:      .

Yalan söyledin! Yalnız sen cesur denilmek için çarpıştın! Gerçekten denildi de! buyuracak.

Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzüstü sürüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.

Bir de, ilmi öğrenip öğreten ve Kur'ân'ı okuyan bir adamdır. Bu da getirilerek kendisine nimmetlerini tarif edecek o da, onları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

İlmi Öğrendim ve öğrettim. Senin rızan için Kur'ân'ı da okudum, diyecek.

Allah Teâlâ:

Yalan söyledin! Lâkin sen ilmi, âlim denilsin diye öğrendin, Kur'ân'ı da 'O, Karidir' denilsin diye okudun! Gerçekten denildi de! Buyuracak.

Sonra onun hakkında da emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.

Bir de, Allah'ın yakasını genişlettiği ve kendisine malın her çeşidinden verdiği adamdır. Bu da, getirilerek ona, nimetlerini tarif edecek o da, onları tanıyacaktır.

Bunlar hakkında ne yaptın? diye soracak. O adam:

Uğrunda mal sarf edilme sini dilediğin hiçbir yol bırakmadım, mutlaka senin için sarf ettim, diyecek.

Allah Teâlâ:

Yalan söyledin! Lâkin sen, 'o, cömerttir' desinler diye yaptın! Gerçekten denildi de! buyuracak.

Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzü üstü sürüklenecek, sonra cehenneme atılacak.[18]

Riya hakkında, "Hayatu'l-Kulûb" adlı eserde şöyle denilmektedir:

"Riyanın hakikati, ibadetlerle ve hayırlı işlerle insan­ların kalblerinde mevki sahibi olmak istemektir. Riya, kalb fiillerinin en çirkinlerindendir. Bu fiil, ibadetlerde Allah'la alay etmek olur."

Riyanın zıddı ihlâstır. İhlâs: Her türlü gösterişten hâli olarak Allah'ın rızasını kasdetmektir.

"Şerhu'l-Eşbâh" şerhinde Hamevî, şunları söylüyor:

"İhlâs, seninle Rabbin arasında bir sırrdır. Ona, melek muttali olamaz ki, yazsın! Şeytan, vakıf olamaz ki, şaşırtsın! Heva-heves, yol bulamaz ki, yanıtsın!"

Bazı büyükler:

İhlâsh kimse, amelinden dolayı medhedilmeyi sevmeyendir! demişlerdir.

Hadis-i Şerif, riyanın şiddetle haram olduğuna, cezasının dahi pek şiddetli olacağına delâlet etmekte ve bütün amellerde ihlâsa, samimiyete teşvikte bulunmak­tadır. Yine bu hadisten anlaşılıyor ki, cihadın faziletini bil­diren umumî hadislerden murad; Cihadı, ihlâsla yapanlar­dır.

İlmi öğreten ulemânın, hayrat yapan zenginlerin hâli de böyledir.[19]

Mansur b. Mu'temir anlatıyor:

Saidb. Cübeyr(rh.a.)'e:

"Her kim dünya hayatım ve süsünü isterse, onlara dünyadaki amellerinin karşılığım tam vereceğiz ve onlar, orada (dünyada) hiçbir noksanlığa uğratılmazlar.[20] ayetini sordum.

Bana, şöyle cevab verdi:

Burada zikredilen kimse, ameli, Allah için değil de dünya menfaati için yapandır. Yaptığı amelle, esasında

Allah Teâlâ'yı murad etmemektedir. İşte bu insana amelin­in karşılığı dünyada tam olarak verilir. Bu ayet, Rum Sû-resi'ndeki şu ayet gibidir:

"İnsanların mallarında artsın diye verdiğiniz faiz (malı), Allah katında artmaz.[21]

Mücahid (rh.a.) ve başkaları, Hud Sûresi'nin 15 ve 16. Ayetlerinin riyakârlar hakkında nazil olduklarını beyan

etmişlerdir.

Bu ayet hakkında İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle Avfî şöyle der:

Muhakkak ki, riyakârlar, iyiliklerinin karşılığını bu dünyada alırlar. Şübhesiz onlar, zerre mikdar haksızlığa uğratılmazlar. [22]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"İşte bunların ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların, onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuş­tur. [23]

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

Bir zât:

Ya Rasulullah, ben, Allah'ın rızasını kazanmak ve insanlar tarafından kahramanlığımın görülmesi için sa­vaşıyorum (ne buyurursunuz)? dedi.

Rasulullah (s.a.s.), şu ayet-i kerime ininceye kadar ona cevab vermedi:

"Artık kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, Salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.[24]/[25]

Alemlerin Rabbi Allah, ibadetin yalnızca kendisine hâs kılınmasını ve kendisine hiçbir şeyin şirk koşulmama-sını emretmiştir. [26] Rabbimiz Allah şirk suçunu affet­meyeceğini beyan buyurmuştur. [27] Hangi ibadet olursa olsun, yalnız ve yalnız Allah için olmalı ve Allah'ın rızası murad edilip, başkası hesaba katılmamalıdır... Allah yolunda olmak, her şeyi O'nun rızasına uygun yapmak demektir...

Ebu Musa (r.a.) anlatıyor:

Bir kimse geldi ve:

Ya Rasulullah, Allah yolunda savaş ne demektir? Kimimiz öfkesine kapılarak, kimimiz arından dolayı sava­şıyor! diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.), soran kimseye doğru başını kal­dırdı ve:

"Her kîm Allah'ın kelimesi en yüksek olsun diye savaşırsa, onunkisi Aziz ve Celîl olan Allah yolundadır." buyurdu. [28]

Ebu Ümâme el-Bahilî (r.a.) anlatıyor: Nebî (s.a.s.)'e bir adam gelerek:

Şöhret ve mükafat, için savaşan hakkında ne der­sin, sevab alır mı? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

"Onun için hiçbir şey yoktur!" buyurdu. , Gelen adam, sorusunu üç defa tekrarladı. Rasulullah (s.a.s.), her defasında:

"O, hiç sevab alamaz!" buyurdu.

Sonra:

"Allah, ancak kendi rızası gözetlenerek, hâlis bir niyetle yapılan ameli kabul eder!" buyurdu.[29]

Enes b. Malik (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Kıyamet günün de amel defteri mühürlü olarak ge­tirilir ve Allah'ın huzuruna yığılır.

Allah:

Şunları atın, şunları da kabul edin, buyurunca, Melekler:

Kudret ve azametine yemin ederiz ki, biz (bu amellerde) iyilikten başka bir şey görmüyoruz, derler.

Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: - Bu amel, benim rızam dışında başka maksadla yapılmıştır. Ben, yalnız benim rızamın kazanılması için yapılan amelleri kabul ederim.[30]Abdullah ibn Ömer (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "İlmi, Allah (rızasm)dan başka bir maksadla öğrenen ve ilimle Allah (rızasın)dan başkasını murad eden kişi, ce­hennemden yerini hemen hazırlasın. [31] Ka'bb. Malik (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Dolayısıyla ilim adamlarıyla boy ölçüşmek, veya dolayısıyla ayak takımı ile mücadele etmek ve dolayısıyla halkın yüzünü (dikkatini) kendisine çevirmek için ilim tahsil eden kişiyi, Allah cehenneme sokacaktır. [32] Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Hazen Kuyusu'ndan Allah'a sığının!" Ashab:

Ya Rasulullah, Hazen Kuyusu nedir? dediler.

Buyurdu ki:

"Cehennemde bir deredir. Cehennem, hergün onun şerrinden yüz kerre Allah'a sığınır." Bunun üzerine:

Ya Rasulullah, ona kim girecek? denildi.

Buyurdu ki:

"Kendilerini zikir ve ibadete verip amelleriyle riyakârlık edenler.[33]

Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor. Abdullah b. Amr:

Ya Rasulullah, bana cihadı anlat, dedi. (Rasulullah (s.a.s.):

"Ya Abdullah b. Amr, eğer sen sabrederek ve sevabını sadece AUah'dan bekleyerek savaşırsan, Allah da seni, sabreden ve (yaptığı savaşın sevabını sadece Allah'dan) uman (bir kişi) olarak diriltir. Eğer gösteriş (riya) için (ya da mal) çokluğuyla övünmek için savaşırsan, Al­lah seni, gösterişçi (riyakâr) ve (mal) çokluğuyla övünen (bir kimse) olarak diriltir.

Ya Abdullah b. Amr, hangi hâl üzere savaşırsan, Al­lah da seni, o hâl üzere diriltir." buyurdu. [34]

Muvahhid mü'minler, gizli şirk olan riyadan ken­dilerini hassasiyetle korumalıdırlar!.. Bu konuda çok uyanık ve çok dikkatli olmalıdırlar... Her muvahhid mü'min, nefsini hesaba çekmeli ve kendisini kontrol altına almalıdır... Kalbteki iyi niyetini, bedenle yaptığı salih amelini, hâl ve hareketlerini yalnız Allah için kılmalıdır... Mürâîliğe giden bütün düşüncelerin, hâl ve hareketlerin yollarını tıkamalı, ihlâs ile yalnızca Allah'ın rızasına talib olmalıdır... Rabbi Allah'ın emrini, önderi Rasulullah (s.a.s.)'in örneğinde olduğu gibi yaşamaya gayret eden mü'min müslümanlar, cahillerin kınamasından asla çekin­memelidir...

Fudayl b. Iyaz (r.a.)'ın şu tesbitini hiçbir zaman unutmamalıdır:

"Halk için ameli (ve günah olan şeyleri) terk etmek riyadır, halk için amel (ve ibadet) ise, şirktir. İhlâs ise, Allah'ın bu iki şeyden seni afiyette kılmasıdır.[35]

Ebu Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):

"Allah Tebareke ve Teâlâ:

Ben, ortakların şirkten en ganîsiyim. Her kim bir amel işlerse, onda benim ile birlikte başkasını ortak eyler­se onu, şirkiyle başbaşa bırakırım, buyurdular. [36]

Dahhak (r.a.) şöyle demiştir: - Hiç biriniz, 'şu Allah için, şu da senin içindir, demesin. Yine hiç biriniz, şu Allah için, şu başkaları için­dir, demesin.' Çünkü Allah'ın hiçbir ortağı yoktur! [37]

Mahmud b. Lebid (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Sizin adınıza korktuğum şeylerin en korkuncu, küçük şirktir."

Ya Rasulullah, küçük şirk nedir? dediler. Oda:

"Riyadır.

Kulların amellerinin karşılığı verildiği günde, Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle buyurur:

Dünyada amellerinizle riyakârlık ettiğiniz kişilere gidiniz. Bakın! Acaba onlardan bir mükafaat bulur mu­sunuz?" buyurdu. [38]

Şeddad b. Evs (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allah'a ortak koşma (suçunu işlemeleredir. Bilmiş olunuz ki, şübhesiz onlar, güneşe, aya veya puta tapacaklar diyecek değilim. Ve Lâkin bir takım ibadetleri Allah'dan başkaları için işleyecekler ve gizli bir şehvet arzulayacaklar." [39]

İnsanlara gösteriş olsun niyetiyle yapılan, fakat Allah rızası için diye gösterilmeye çalışılan hâl ve haremle, rin birer riya olduğu zaman içinde Allah tarafından oray çıkarılır... Riyakâr kişi, Allah Teâlâ'nın onun riyâsr taya çıkarmasıyla daha dünya hayatını yaşarken re. Ve rüsvay olduğu gibi, ahirette de rezil ve rüsvay olur!..

Cündeb ibn Abdillah (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Kim (işlediği hayrı şöhret için) insanlara duyurrsa, Allah, onun (gizli işlerini) duyurur.

Kim de (herhangi bir hayrı) gösteriş (riya) içi: ya­parsa, Allah da onun gösterişçiliğini meydana çıkarır  [40]

Abdullah b. Amr (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Kim yapmış olduğu ameli insanlara gösterme;: çin açığa vurursa, Allah, kıyamet günü bütün insanların Lzurunda onun gizli niyetini açığa vurarak onu, rezil ve rüs­vay eder.[41]

Muvahhid mü'min bir şahsiyet, ameline riya kat­madan, saf bir ihlâs ile yapar da halk, onu övüp takdir ederse, bu durum bir riyakârlık değildir... Önderimiz Rasulullah (s.a.s.) bu durumu, bir peşin müjde olarak beyan buyurmuştur... Çünkü o mü'min şahsiyetin niyetin­de herhangi bir riya söz konusu olmamıştır...

EbuZerr (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.)'e:

Bir adam, hayır namına bir iş yapar da bunun üz­erine halk onu överse, ne buyurursun? dediler.

"Bu, mü'minin acil (peşin) müjdesidir." buyurdu.[42] Ebu Hüreyre (r.a.)'dan. Adamın biri:

Ya Rasulullah, bir adam, bir amel işler ve onu ör­ter, fakat daha sonra onu başkalarından öğrenince hoşuna gider, dedi.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Ona, iki ecir (sevabı) vardır. (Amelini örttüğü için) gizlilik sevabı ve (başkalarına örnek olacağına sevindiği için) alâniyet sevabı!" [43]

İmam Tirmizî (rh.a.), bu hadis vesilesiyle şu açık­lamayı yapmıştır:

"Bazı âlimler bu hadisin 'daha sonra onu başkaların­dan öğrenince hoşuna gider, sözünü tefsir ederek, bunun mânâsının, insanlar tarafından hayırla yâd edilmesinin hoşuna gitmesi olduğunu söylemişlerdir."

Çünkü Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Siz, yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz![44] Bu yüzden insanların, kendisini övmesinden hoş­lanır. Fakat hayır işlediğinin insanlar tarafından bilinip bu yüzden kendisine ta'zim ve tekrim edilmesinden hoş­lanıyorsa işte bu, riyadır.

Bazı ilim adamları da şöyle demektedirler.

Onu (gizli olarak yaptığı hayır işi), başkasından öğrenir ve bu ameliyle amel edilmesini ümit ederek hoşuna giderse kendisine, amel edenlerin sevabı kadar sevab vardır.

Bu (görüş) da, bir mezhebdir." [45]

İki yüzlü davranmak, riyakârlık olduğu gibi münafıklk olduğunu, Abdullah ibn Ömer (r.anhuma.)'dan nakledilen bir görüşden anlıyoruz!..

Muhammed ibn Zeyd (rh.a.) anlatıyor:

Bir takım insanlar, İbn Ömer (r.a.)'a:

Bizler, sultanımızın huzuruna giriyoruz da onlar lehine, onların yanından dışarı çıktığımız zaman, konuş­makta olduklarımızın zıddını söylüyoruz! dediler.

İbn Ömer:

Biz bu fiili, (Rasulullah zamanında) münafıklık sayıyorduk! dedi. [46]

Muvahhid mü'minler, küçük ve gizli şirk olan riya konusunda çok dikkatli olmuşlardır... Kendileri bundan kaçındıkları gibi, diğer mü'min kardeşlerinin de sakın­masını sağlamış ve kendilerini uyarmışlardır... Bir mü'min

müslümandaki ihlâsı yok eden riya felaketine asla geçiş vermeyen ve ona yaklaşmayan muvahhid şahsiyetler, için­de bulundukları topluma da yaklaştırmamalıdırlar...

Emirü'1-mü'minin İmam Ömer İbnü'l-Hattab (r.a.), boynunu bükmüş bir adam görünce:

Ey eğik başlı, başını kaldır! Huşu, boyun bük­mekte değil, kalbdedir, demişti.

Ebu Umâme el-Bahilî (r.a.), mescidde bir adamın ağladığını görünce:

Ey adam, sen sensin! Burada ağlamana ne lüzum var, evinde ağlasan daha iyi olmaz mı? demiş.

Gerek İmam Ömer (r.a.), gerekse Ebu Ümâme (r.a.) gördükleri kişilerdeki hareketlere riya karışır ve ihlâslarmı mahveder korkusuyla kendilerini uyarmışlardır... Mü'min, mü'minin aynası olduğu için, mü'min kardeşinde gördüğü maddî ve manevî bir noksanlığın hemen gidermesi gere­kir!.. Mü'minin, mü'mine karşı olan merhamet, hürmet ve şevkat duygusu ile yumuşak bir üslûbla birbirini uyarmaya çalışan muvahhid şahsiyetlerin gayesi, noksanlıkları giderip olgunluğa erişmektir...

Emirü'l-mü'minin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a.) şöyle demiştir:

Mürâînin üç nişanı vardır:

Yalnız kaldı mı amelinde tembelleşir, halk içindey­ken heveslenir. Övüldüğü zaman amelini çoğaltır, yerildiği zaman da amelini azaltır.

Adamın biri, Said ibn Müseyyeb (rh.a.)'a:

Bizden biri, bir ameli Allah rızası için yaparken insanlar tarafından övülmeyi de arzu eder, deyince,

Said: - Allah'ın gazabına uğramayı sever misin? dedi.

Adam:

Hayır, istemem, deyince, Said:

O hâlde amelini Allah rızası için yap! dedi. İmam Hasen el-Basrî (r.a.) şöyle diyor:

Öyle adamlara yetiştim ki, şöhret korkusu ile kendisinin ve etrafın d akilerin istifade edecekleri hikmetli sözlerden vazgeçerlerdi. Yolda giderken kirlenen yerini, şöhret korkusu ile temizlemezdi.

Mürâî, kıyamet günü dört isimle çağrılır: Mürâî, ğâdir, hâsîr ve facir. Bu isimlerle çağrılarak:

Kim için amel ettinse git, mükafaatım ondan al! Bizim nezdimizde senin bir mükafaatm yoktur! denir.

Fudayl b. Iyaz (r.a.) şöyle demiş:

Selef, yaptıkları amellerle riya etmezlerken, şim­diki insanlar, yapmadıklarını yapmış gibi göstererek riya ediyorlar.

İkrime (rh.a.):

Allah Teâlâ, kulun ameline vermediği mükafaatı, niyetine verir. Zira niyette riya olmaz, demiştir.[47]

Kâhiloğullarından Ebu Ali anlatıyor:

Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.), bize hitabette bulunarak dedi ki:

Ey insanlar, bu şirkten sakının! Zira şirk, karın­canın yürüyüşünden daha gizlidir.

Bunun üzerine Abdullah b. Hazen ve Kays b. Mudarib, kalkarak şöyle dediler:

Vallahi, ya sen bu söylediğin sözün bir mesnedini bulursun, yahud bize izin verilsin veya verilmesin biz, Ömer'e gideceğiz!..

Bu söz üzerine Ebu Musa:

Söylediğim sözlerin dayanağını size beyan edey­im, diyerek şöyle devam etti;

Bir gün Rasuluüah (s.a.s.) bize hitabette bulu­narak şöyle buyurdu:

"Ey insanlar, bu şirkden sakınınız! Zira bu şirk, karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir."

Bunun üzerine Allah'ın konuşmasını dilediği birisi:

Karıncanın yürüyüşünden daha gizli olan şirkten nasıl sakınabiliriz Ya Rasulullah? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

"Allahımız, bildiğimiz bir şeyi Sana ortak koşmak­tan Sana sığınırız! Bilmediğimiz şeyler için de Senden bağışlanma dileriz, diye dua ediniz!" buyurdu.[48]

Şirkin küçüğünden ve büyüğünden, gizlisinden ve açığından sakınan, asla yaklaşmayan, tamamıyla terk eden mü'min müslümanlar, bu duayı günde en az üç kere yap­malıdırlar... Hem kâlî, hem de fiilî duaya devam eden muvahhid mü'minler, şirk kokusu ve en küçük bir şirk işareti sezdikleri herhangi bir şeye asla yanaşmamalı, on-dan olabildiğince uzaklaşmalıdır!.. Bu tavır, katıksız r-manın vazgeçilmez bir gereği ve olmazsa olmaz şartıdır!..

 

 



[1] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, çev. Mustafa Öz, İst. 1981, Sh.69.

[2] Kehf, 18/110

[3] İmam-ı Azam, Fıkh'ı Ekber Şerhi, şerheden: Allâme Aliyyu'1-Ka-rî, çev. Hüseyin S. Erdoğan, İst. 1987, Sh.210-211.

[4] Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu't-Ta'rifât, Sh.l 12.

[5] İmam Gazali, A.g.e. C.3, Sh.447.

Ayrıca bkz. Hâlis el-Muhâsibî, er-Riâye, Sh.289-403.

[6] Enfâl, 8/47.

[7] Bakara, 2/264.

[8] Nisa, 4/142.

[9] Mâûn, 107/4-7.

[10] Nisa, 4/38-39.

[11] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.21, Hds.4204.

İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.77-78, Hds.21. İbn Huzey-me, "Sahih"inde rivayet etmiştir.

El-Hafız Şihabu'd-Din Ahmed b. Ali îbnu Hacer el-Askalânî, Ter-ğib ve Terhib, Sh.22, Hds.8.

İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, CIO, Sh.5096. Ah­med b. Hanbel'den.

[12] İmam Hafız e!-Münzirî, A.g.e. C.l, Sh.79, Hds.19. Beyhâkî'den. el-Haûz ibnü Hacer el-Askalânî, A.g.e. Sh.21, Hds.7. et-Taberî, A.g.e. C.5, Sh.390.

İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5097. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C.4, Sh.l26)'dan.

[13] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.76, Hds.lS, Abdurrezzak ve Ebu Ya'lâ'dan.

İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5O99.

[14] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.21, Hds.4203.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsim'l-Kur'ân, B.19, Hds.3360. İmam Hafız el-Munzirî, C.l, Sh.79, Hds.24. Beyhakî ve İbn Hıbban'dan.

İbnü Hacer el-Askalânî, A.g.e. Sn.22, Hds.9. Bezzar ve Taberâ-nî'den.

İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5O98. İmam Ahmed b. Hanbel'den. et-Taberî, A.g.e. C.5, Sh.39O.

[15] Bkz. İmam Suyuîî, A.g.e. C.2, Sh.233, Hds.1805 (3360). Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'den.

[16] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B.16, Hds.3989.

Sünen-i Tİrmizî, Kitabu'n-Nuzur ve'1-Eyman, B.8, Hds.1574. Beyhakî, Kitabu'z-Zühd, Sh. 162, Hds.523. Ebu Nuaym el-Isfahânî, Hilyetu'l-Evliya - Sahabeden Günümüze Allah Dostları, çev. Said Aykut, vdğ. İst. 1995, C.l, Sh.57. Taberânî, Mu'cemu's-Sağir, C.l, Sh.308, Hds.611. İmam Hafız el-Munzİrî, A.g.e. C.l, Sh.78, Hds.22. Hakim ve Bey­hakî'den.

[17] Bkz. Necm, 53/3-4.

[18] Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İmare, B.43, Hds.152. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B.35, Hds.2489. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Cihad, B.22, Hds.3123. Abdullah Îbnü'l-Mübarek, Kitabu'z-Zühd, Sh.l 11, Hds.469. İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.63, Hds.l. İbn Hıbban'dan. C.l, Sh.66, Hds.2. İbn Huzeyme'den.

[19] Ahmed Davudoğlu, A.g.e. C.9, Sh.113-114.

[20] Hud, 11/15

[21] Beyhakî, Kitabu'z-Zühd, Sh.162-163, Hbr.526.

[22] İbn Kesir, A.g.e. C.8, Sh.3911.

[23] Hud, U/16.

[24] Kehf, 18/110

[25] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.7, Hbr.5. Hakim ve Beyha-kî'den.

İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5095.

Haris el-Muhâsibî, A.g.e. Sh.296.

İmam Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed el Vahidî, Esbâb-ı Nüzul, çev.

Necati Tetik, Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh.334.

Abdulfettah el-Kadî, Esbâb-ı Nüzul, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir,

Ank. 1986, Sh.248.

[26] Bkz. Zümer, 39/2.

[27] Bkz. Nisa, 4/48 ve 116.

[28] Sahih-i Buharı, Kitabu'1-İlm, B.46, Hds.64.

Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B.15, Hds.25.

Kitabu't-Tevhid, B.28, Hds.84. Sahih-i Müslim, Kitabu'1-İmare, B.42, Hds.149. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-Cihad, B.21, Hds.3122. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailu'l-Cihad, B.16, Hds.1697. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cihad, B.13, Hds.2783. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.24-25 arası, Hds.2517.

[29] Sünen-İ Neseî, Kitabu'l-Cihad, B.24, Hds.3126.

[30] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.88-89, Hds.31. Bezzar ve Taberânî, birisinin ravileri sahih olan iki isnadla ve Beyhakî riva­yet etmiştir.

El-Hafız ibnü Hacer el-Askalânî, A.g.e. Sh.23, Hds.10. İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5098.

[31] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-İlm, B.6, Hds.2793. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.23, Hds.258.

[32] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-İlm, B.6, Hds.2792. Sünen-iîbn Mace, Mukaddime, B.23, Hds,254,259-260. Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.34, Hds.380.

İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.162-163, Hds.2-3. Hakim, İbn Hıbban ve Beyhakî'den.

[33] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B.36, Hds.2490. Sünen-İ İbn Mace, Mukaddime, B.23, Hds.256.

İmam Hafız el-Munzirî, C.7, Sh.241, Hds.37. Beyhakî'den.

[34] Sünen~İ Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.24-25 arası, Hds.2519. Beyhakî, Kitabu'z-Zühd, Sh.162, Hbr.525.

[35] Abdulkerim Kuşeyrî, A.g.e. Sh.355.

[36] Sahih-i Müslim, Kİtabu'z-Zühd, B.5, Hds.46. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.21, Hds.4202. Haris el-Muhâsibî, A.g.e. Sh.297.

İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.8O, Hds.25. İbn Huzeyme'den.

İbn Kesir, A.g.e. CIO, Sh.5097. Ebu Bekr el-Bezzar ve Ahmed b.

Hanbel (Müsned, C.2, Sh.3Ol ve435)'den.

[37] Haris el-Muhâsibî, A.g.e. Sh.297. İmam Gazalî, A.g.e. C.3, Sh.646.

[38] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.5, Sh.429. Haris el-Muhâsibî, A.g.e. Sh.296.

İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.79, Hds.23. İbn Ebi'd-yave Beyhakî'den.

İbn Kesir, A.g.e. C.8, Sh.4147-4148.

[39] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.21, Hds.4205. et-Taberî, A.g.e. C.5, Sh.391. İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.82-84, Hds.26. Hakir.ien-İbn Kesir, A.g.e..CIO, Sh.5097. Ahmed b. Hanbel (Müsnee,C.4, Sh.I23'den.)

İmam Ahmed b. Hanbel (rh.a.)'ın rivayetinde şu ziyade vardr

"Gizli şehvet ise, bir kişinin sabahleyin oruç tutup, istediği rö gelince şehveti için orucunu terk etmesidir."

[40] Sahih-i Buhârî, Kitabu'r-Rikak, B.36, Hds.86.

Kitabu'l-Ahkam, B.9, Hds.16. Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zühd, B.5, Hds.47. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B.35, Hds.2488. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.21, Hds.4206-4207. Ahmed ibn Hanbel, Kitabu'z-Zühd, C.l, Sh.75, Hds.237. İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.70, Hds.6. Ahmed b.H bel ve Beyhakî'den.

[41] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.71, Hds.7. "Mu'cemu'l-Kebir"de sahih isnad üe rivayet eder. Ayrıca de rivayet etmiştir.

[42] Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.51, Hds.166. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.25, Hds.4225.

[43] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B.37, Hds.249l. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B.25, Hds.4226.

[44] Bkz. Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenaiz, B.85, Hds.120. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, B.20, Hds.60.

[45] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B.37, Hds.2491'in devamında.

[46] Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Ahkam, B.27, Hbr.39.

[47] İmam Gazalî, A.g.e. C.3, Sh.646-647.

Ayrıca bkz. Haris el-Muhasibî, A.g.e. Sh.297. İbn Hacer el-Heytemî, A.g.e. C. 1, Sh. 101.

[48] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C.l, Sh.95, Hds.33. Ahmed b. Han-bel, Taberânî ve Ebu Ya'lâ'dan. El-Hafız İbnü Hacer el-Askalânî, A.g.e. Sh.23, Hds.l 1. Aynca bkz. İmam Hafız Kâdî Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. İbrahim-i Emevî Mervezî, Müsned-i Ebu Bekri's-Sıddık, çev. Ahmed Davudoğlu, İst. 1981, Sh.88-89, Hds. 17-18.