Şehid Metin Yükselin Kardeşi Müfit Yüksel İle Sohbet

 

Bismillahirrahmanirrahim

Allah'a hamd, Rasulü'ne Salat ve selâmdan son­ra. Değerli Müfit kardeşim, Şehid ailesinin bir ferdi olarak Şehadet hakkında neler düşünüyorsunuz?

Şehadet ve Şehid meselesini şöyle de­ğerlendirelim. Tabi bazı klasik anlayışların dışında düşünüyorum. Haliyle hakikatin ve bütün varlığın sebebi, Allahü Teâlâdır. Allahü Teâlâ olmazsa hakikat olmaz, hiç bir şey de olmaz. Herşey Onun varlığıyla kaimdir. Vacubu'l-Vucud'dur Allahü Teâlâ. O'nun emretiği yol, O'nun ortaya koyduğu yol, O'nun insanlara vazettiği kanun, O'nun İn­sanlara vazettiği nizâm, haliyle en iyi olan olacaktır. O, en iyi bilendir şüphesiz Ve huve alimu'l habir' di­yoruz.

Allah'ın yolundan başka yollara tevessül et­memek ve O'nun yolundan başka yollarda ça­lışmamak... Şehadet üzerine bir değerlendirme ya­palım. Bence Şehadet meselesi ve Şehid olma meselesi, anti laik olmak, laikliğe karşı olmaktır.

Çünkü 'dünyevî olmayan' bir şey için kendini feda etmektir. 'Dünyadan başka bir şey için' kendini feda etmektir. Zaten 'ilâhî ve dinî' olan, daha doğrusu 'dünyevî olmayan' için kendini feda etmektir. Ben böyle inanıyorum. Dolayısıyla dünyevî olandan bir uzaklaşma söz konusudur. Dünyevî- olandan mak­sat, dünyevî olan zihniyet, dünyevî nizamdır. Bunu Batılı manâda söylüyorum. Yoksa İslâmî manâda değil. 'İslâmiyet'in dünya ile ilişkisi yoktur' de­nilemez. Çünkü İslâmiyet, dünya için inmiştir, dün­yaya inmiştir. İnsanlar, Allah'ın halifesidir ve Allah'ın halifesi olmak hakkını verebilmek için gös­terilen yoldur, İslâmiyet. Dolayısıyla dünyevî de­mekten kastım, tamamen uhrevîlikten uzak­laşmadır. İlâhi olandan vazgeçen, herşeyi insan merkezli ve dünya merkezli bir anlama indirgeyip de Allah'ı unutturan nizam ve sistemleri kas­tediyorum.

İşte şehid, bunun tam karşısındadır. Şehadet, bunun tam karşıtı bir hadisedir. Dolayısıyla konuyu şöyle toparlayabiliriz: Şehadet, sadece Allah'ı bi­lerek, sadece O'na dayanarak ve O'na ortak koş­mayarak, yalnızca O'nun yolunda hareket etmenin bir sonucudur. O'nun için dünyevî hayatını bile terk etmektir. Şehid olan bir şahıs, dünya hayatından ta­mamen ayrılır.

O da ayrılıyor, Ölüyor. Dolayısıyla Allah için tüm dünyasını feda ediyor. En yüksek mertebe budur. En yüksek mertebe olmasının nedeni de, İlâhî olanı her şeye tercih etmek' olduğu içindir. Allah'ı her şeye terdir etmek ve tamamiyle O'nun istediği şe­kilde hareket edebilmektir. Şehadetin derecesinin yüksek olması buna istinad edilir. Şehidlik ve şehidi bu şekilde görüyorum. Ashab-ı kiram'ın Şehadet an­layışı da tamamen böyle idi. Bütün dünyalarını 'ilâhî olan" uğruna feda ediyorlardı. Tamamiyle ken­dilerini Ona adamışlardı. Bu dünyevilikten, dünyanın sınırlarından kendilerini kurtarıyorlardı bir nevi. Bilmem izah edebildim mi?       

Teşekkür ediyorum. Gerçekten izahınız yep yeni bir izahtır. İkinci sualimiz şudur: Şehid Metinin sağlığındaki Fatih semtinin genel durumunu izah eder misiniz?

Allah rahmet eylesin, Metin'in .karizmatik bir ki­şiliği vardı. Böyle bir şahsiyetti. İnsanları kolayca etrafına toplayabiliyordu. Böyle, az insanda olan ka­biliyetleri vardı. Bir de yetiştiği ortam, hem aileden gelen İslâmî eğitim, hem de İslâmî bir çevrenin et­kisiyle, Müslüman bir ortamda yetişti. İslâm'dan başka hiç bir gayesi yoktu. Tamamen bir bağlılığı vardı. Bir de Onun kendine has bir tavrı vardı. Hani 'dobra dobra' diyorlar ya, O, dobra dobraydı. Çok açık ve çok tabiî idi. Bu tabiîliği Ona, İslâm'a daha şiddetli bir bağlılık veriyordu. Bu yolda çalışmaya başladı. Önce Vakıflar Yurdu'nda.yani Fatih Camiî çevresinde çalışmaya başladı. Orada bazı kişilerle tanışıyordu. Faaliyetleri böyle başladı. Fatih'teki du-1 rumîar da bundan ibaretti. O zaman tarikatların geniş etkinliği vardı. Faaliyetler buralardan yü­rütülüyordu. Başka kuruluşlar da vardı tabi. M.T.T.B. vardı, bir de İlim Yayma Cemiyeti vardı. Bu çevrelerde faliyetler sürdürülüyordu.

İlim Yayma Yurdu, Antalya Yurdu ve Vakıflar Yurdu çevresinde bir oluşum mevzuu bahis idi. Bu çevrede çalışan gençler,' çok temiz ve kendilerini İslâm'a vermiş ihlaslı kişilerdi. Bu gençler, çalışıyor, gayret ediyordu. Fakat açıkça ifade edeyim ki, genç­lere abilik yapanlarda, bu gençler kadar İslâmî du­yarlılık yoktu. Doğrusunu söylemek gerekirse, üs-

datlarımız da samimi ve ciddi bir tavır yoktu. Bir yandan gençliği bazı şeylere sürüklüyorlardı, ey­lemlere özendiriyorlardı. Diğer yandan bu eylemlere katılanları çapulculukla suçluyorlardı. Teşvik eden­ler kendileri, daha sonra suçlayanlar da ken­dileriydi. O dönemde çok iyi eğitilmiş gençler olmasa da, bu gençlerin, davalarına bir bağlılığı vardı. Gençliğin verdiği heyecanın da payım unutmamak lazımdır. Genç, daha temizdir, biraz daha idalisttir. Bundan dolayı dava'ya ciddi bir bağlılık vardı. Yoksa o dönemde çok şuurlu bir bağlılık ta yoktu. Cenmaatler ve Parti çevresinde çalışıyorlardı. Bun­ların afişlerini yapıştırmasından tutun, gecelerin or­ganizesine, mitinglerin organizesine kadar... Hep gençler öndeydi. Hatta önde olanların korumacılı­ğını da, bunlara yönelik saldırılan da gençler ön-lüyorlardı. Fakat bunların gençlere karşı hissedilir bir sıcaklığı yoktu. Daha doğrusu bu gençler, gay­retlerinin karşılığını bulamıyordu. Şefkat gö­receklerine itilme görüyorlardı. Bu da gençlerde ister istemez bir hayal kırıklığı ye daha değişik yön-lelere sapmalara yol açıyordu. İşte böyle bir ortam vardı Fatih'te, ayrıca sadece Müslümanlar yoktu. Ülkücüler vardı, solcular vardı. Bunlar da gene yurt, dernek bazında teşkilatlanmışlardı. Onlann da belli bir potansiyeli mevzuu bahisti. Fakat daha çok Müs­lümanlar ağırlıktaydı. Bunun nedeni, oradaki ta­rikat çevrelerin çok olmasıydı sanırım...

Şehid Metin'in o günkü çalışmalanndan söz eder misiniz? Böyle bir ortamda Şehid'in ne gibi çahşma-lan vardı?

Böyle bir ortamda Metin.de kendi gayretiyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Şevkliydi, ateşliydi ve kaabiliyetliydi. Vakıflar Yurdu'nda bazı arkadaşlar­la tanışıyordu. Önce onlarla birlikte bazı faaliyetlere katıldı. O zaman Müslüman gençliğin çoğu Parti büny esindeydi. Metin, önce Parti'nin 'Eminönü Gençlik Lokali'ni kurdu. 1975'de Kurmuştu. Gençlik Lokali güzel bir faaliyete girdi. Dönemin şartlarında iyi bir durumdaydı bu. Süleymaniye çevresindeki iş­çiler ve diğer insanlar gidip/geliyorlardı. Özellikle akşamları çok canlı oluyordu.

Metin ve Abdulvahhab beraberlerdi. Şimdi '.T....B..' İstanbul başkanıdır. Onlar, orayı can­landırdılar. Daha önce Parti orayı kiralamıştı ama bir sene kapalı kalmıştı. Oradaki faaliyet iki ay sü­rebildi. Çünkü Parti çevresinden gelip menfeatini ön planda tutan kişiler, Metin ile Abdulvahhab'ı tasfiye etmeye kalkıştılar. Tasfiye edilince, Onlar da oradan çekildiler. Ondan sonra oranın kapısı bir daha açıl­madı. Bu tür durumlar da söz konusu oldu. Bir şeyi canlandırırsın, daha sonraları başkaları gelip üze­rine konmaya çalışır. Oradan menfaat elde etmeye çalışır. Orayı batırır ve sonunu getirir. Bazı Ce­miyetlerin etrafındaki bu tür kişilerin yüzünden o ' faaliyet orada öylece kaldı.

O dönemlerde yani çocukluk dönemlerimizde fa­aliyetler mahalle çevresinde de sürüyordu. Metin (Allah rahmet etsin) ile kendi aramızda bir İslâm Cemiyeti' kurmuştuk. Hatta Mühür bile yap­tırmıştık. Mahalledeki, çevredeki insanları İslâm Cemiyeti'ne kaydediyorduk. Üye yapıyor, kitap ve­riyorduk. Hatta evimizin bir odasını 'mescid' yap­mıştık. Metin, tahtadan vaaz kürsüsü, müezzin mahfeli, minber yapmıştı. Mahalledeki çocukları ça­ğırıyorduk, namaz kılıyorduk, hatta mevlüt oku­yorduk ve sonunda da şeker dağıtıyorduk.

Bu faaliyetlerin tâ çocukluğa dayanan bir geçmişi vardı. Yani o dönemde bile bir teşkilatlanma, bir toparlanma aşkı vardı. Daha sonra bahsettiğimiz lo­kali açmak şeklinde tazahür etti. Fakat uzun sür­medi. Metin'in M.T.T.B ile irtibatı vardı bir ara. Gidip geliyordu. Oranın Spor Kulübü vardı. Orada spor yapıyor, kendisi de çalıştırıyordu. O tür ka­biliyetleri de vardı.

Daha sonra "Akmalar Derneği" Kuruldu. O zaman Akıncılar Derneği'ni Tevfik Rıza Çavuş kur­muştu. Ankara'da genel merkezi, İstanbul'da da şu­besi kuruldu. İstanbul şube başkanlığınca da Nasıh Bostepe getirilmişti. O zaman Akıncılar geniş bir yelpazeye hitabediyordu. Akıncılar içinde değişik gruplar vardı. Mesela, Salih Mirzabeyoğlu da vardı. Salih Mirzabeyoğlu 'Gölge'yi çıkartıyordu. Metin de o zaman Salih Mirzabeyoğlu ile tanışıyordu. Onların da teşvikiyle böyle bir çalışmanın içine girdi. 1976'da Fatih Akmalar Derneği'ni Kurdu. Daha doğrusu eski bir medrese bulundu: Abdurrahman Şerif Medresesi. Bu medresenin bir kısım kalıntıları vardı. Kubbeli olan ana kısım ve bir iki bina daha vardı. Metin burada ilk faaliyetini başlattı. Akm­aların Fatih şubesini açmak istiyordu. Şube için yetki vermediler. Daha doğrusu vermek is­temiyorlardı. Çünkü başkalarına vermek istiyorlardı. Yaşını küçük görüyorlardı. Gerçi yaşı da müsaid değildi o zaman. Buna rağmen O, uğraştı, didindi, bir sürü insan toplamayı başardı. Kısa bir zaman sonra 'Fatih Akmalar Derneğine dönüştü orası.

Fatih Akıncılar Derneği'nin şu özelliği vardı. Öl­dürme ve yaralama gibi olaylar hariç, Akıncılar içe­risinde ilk defa planlı eylem faaliyetine girişilmişti. İslamcı keşim içinde ilk defa planlı eylem, 'Fatih Akıncılar Derneği'nce başlatıldı. Bu faaliyet, der­neğin  Türkiye  çapında  duyulmasına  neden  oluyordu. Bir yürüyüş düzenlendiğinde beşbin kişi ka­tılıyordu en az. Özellikle partinin bütün mitingleri, İstanbul'da ve diğer yerlerdeki mitingler 'Akıncılar Derneği'nce organize ediliyordu.

Mesela, Taksim alanının miting alam olarak dü­zenlenmesi, afişlerin yapıştırılması, İstanbul'un afiş­lerle donatılması, gibi. Bunların tümü beceriliyordu. Allah rahmet eylesin Metin, bu konuda bir çığır aç­mıştı. Bu da, bir çok gencin toplanmasına neden oldu. Çok yoğun bir genç kesiminin aramıza gel­mesine neden oldu. Bir de Türkiye çapında bir ta-nmmışlık sözkonusüydu. Canlıydı, yani orada (Der-nek'te) bir canlılık vardı

Buna rağmen, "büyükler" denilen insanlar ta­rafından devamlı tenkit yapılıyordu. Bir tarafta teş­vik ediyorlardı gençleri. Gençler, zor durumda kal­dıklarında da bir tekme atılıyordu....

Metin'in bu faaliyeti bir buçuk-iki sene sürdü. Fakat her zaman arkadan vurmaya çalıştılar. Bu fa­aliyetlerine karşı üzerine iftira atmaya çalıştılar. Hatta en yakın arkadaşlarını da elde ettiler bu ko­nuda. Başkanlıktan düşürmeye çalıştılar, dü­şürdüler de. Ve oranın kapısı ikinci defa, bir daha açılmadı. Bunu da açıkça söyliyeyim. Metin, orayı kendi elleriyle süpürüyordu. Bütün eşyasını kendi elleriyle onanyordu. Kendi elleriyle orayı ortaya çı­kardı . Gençliği kendisi topladı. Oranın herşeyiydi. Açıkça söyliyeyim; meselâ, orada, duvarları Metin kendi elleriyle tamir etti. Buna rağmen daha önce söylediğim Lokal Örneğinde olduğu gibi, çevreden bazı kimseler, Onun aleyhinde tavır aldılar, baş­kanlıktan düşürdüler. Aleyhinde bazı iftiralar ge­liştirdiler. Tabi Metin, çok zor durumda kaldı. Daha önce   yaptığı   faaliyetlerden   dolayı   da   tabi   ülkücülerin ve diğerlerinin hedefi haline gelmişti. Daha önce Daruşşafaka Lisesinde 1977'nin son­larında komünistler tarafından yaralandı. Üç kur­şunla yaralanmıştı. O zaman Allah'a şükür bir hafta hastahanede kaldı ama kurtuldu. İyileşti. Daha sonra Onu vuranlar da İslamcı oldular. Kardeş ol­dular.

Çalışmaları sadece eylemler şeklinde olmuyordu. Dernekte haftalık seminerler oluyordu, yazın her hafta oluyordu bu seminerler. Biri çağırılır, seminer verirdi. Hatta yazın yapıldığından dolayı; bu se­minerler, hopörlör vasıtasıyla dışarıya da verilirdi. Halk bunları dinlerdi ve akın akın oraya gelirlerdi. Bunun yanında bir de 'dispanser1 açıldı. Doktorlar geliyor, haftada iki gün halka ücretsiz bakıyorlardı; Bu da sağlanmıştı. Bunlar bir süre devam etti. Der­nek, ara ara polisler tarafından kapatıldı. Bir ke­resinde 18 yaşından küçüklerin bulunmasından do­layı. Bir keresinde de silah bulmuşlardı. İhbarlar sonucu bulunan silahlardan dolayı derneği ka­pattılar.

Dernek, bu tür kapatılma süreçlerini de yaşadı. 1976'nm sonlarına doğru açılan dernek, çok ya­şamadı. 1978'in ortalarına doğru, polis tarafından kapatıldı. İki aylığına kapatılma kararı alındı. Mü­hürlerdi. Fakat o arada Metin'i harcamaya ça­lışanlar oldu. Metin'e karşı, yukarıda bahsettiğim kampanya o dönemde oldu. Daha sonra açılma du­rumu olduysa da, ondan sonra dernek belini doğ­rultamadı. Kendi kendilerine kongre yaptılar ve Metin'i düşürdüler. Derneğe daha önce hiç adım at­mamış olanlar, idare heyetine seçildiler Fakat der­nek açılmadı, faaliyetlerine devam edemedi. Çok sönük bir hal aldı. Bir süre sonra kapısı dahi açıl­maz oldu.

Metin, yalnız bırakılmıştı. Hatta Metin, bu yüz­den İstanbul'da duramadı Ankara'ya gitti. An­kara'da Demetevler'de duruyordu. Demetevler'de şimdi RP'nîn kullandığı bir sinema var. Milli Görüş sarayı. Orada kalıyordu. Erbakan'la birlikteydi. Hatta Erbakan'm gayr-ı resmi korumalığını ya­pıyordu. Ondan sonra tekrar dönmek zorunda kaldı. Orada da duramadı. Tahminimce Ankara'da üç ay kaldı ve İstanbul'a döndü.   .

Şunu da eklemek lazım. Metin'in Yılmaz Yalçmer ve Ömer Yorulmazla ilişkilerini baz alarak, Metin'­in üzerine gitmeye çalışıyorlardı. Metin'i o şekilde yıkmaya çalışıyorlardı. Çünkü o zaman Yılmaz Yal-çıner ve Ömer Yorulmaz'a 'başka' gözle bakıyorlardı. Ö dönemde şöyle bir şey vardı: Birisi, birisine MİT ajanı dedi mi, bütün Türkiye'de onun MİT ajanlığı yayılıyordu. Adam evîiya-i _ kiram da olsa, bütün Müslümanların gözünde MİT ajanı oluyordu. MİT ajanı, sendromu vardı Müslümanlarda. Hâlâ da bir ölçüde devam ediyor. Hâlâ bitmiş değil. İftira atan kazanıyordu. Kim, kimin hakkında MİT ajanı, 'polis' ithamında bulunduysa, o kazanıyordu. Müslüman Cemaat bunu kabule hazırdı. Ömer Yorulmaz ve Yıl­maz Yalçmer, o dönemde çok heyecanlı ve siv­riydiler. Bundan dolayı onların hakkında böyle şey­ler yayılıyordu. Bu, kesinlikle iftiraydı. Biz inanmıyorduk. Hatta Edib'i de inandırdılar. Edib'in Metin ile aralarının açılmasının nedeni de buydu. Edib'i de inandırmışlardı onların ajanlığına. İf­tiraydı bu. Biz, bir çok yerde onları savunduk. İn­sanın heyecanlı oluşu, bazı konularda heyecanlı tavır sergilemesi Onun ajanlığına delalet etmez. Bu yanlış bir zihniyettir. Samimi insanlar bunlar. Yan­lışlıkları olabilir. Yanlışlık samimiyeti tamamen or­tadan kaldırmaz.

Metin'i bir de o yönden harcamaya çalıştılar . 'İşte bu MİT ajanlarınca Metin kullanılıyor' diye bir itham söz konuşu ediliyordu. Tabi bunların MİT ajanı olduğu iftirasını yaymalarına sebep, bu şa­hıslar bazı çevreler hakkında biraz menfi bir tutum çizmeye başladılar. Bu yüzden, şöyle bir şey vardı o zaman, kendisine biraz yan çizenlere, ya MİT ajanı, ya mason, ya siyonist damgası vuruluveriliyordu. Ya da yahudî uşağı oluyorlardı. Müslümanlardan bir çok kimseler, böyle harcandı.

Bu gün de aynı şey var mı?

Evet aynı. Bugün de aynı ama etkili olmuyor. Çünkü o zaman bazılarının güçlü bir egemenliği vardı. Gençlik üzerinde bir tekeli vardı. Gençlik on­ların tekelindeydi. Onların karşısındaki her hangi bir oluşum, hayatiyetini devam ettiremiyordu. M.T.T.B'nin çöküş nedeni de, bu egemen çevreler ta­rafından dışlanmasıydı...

Yalçmer ve Yorulmaz, haklarında ajanlık iftirası yayılınca, töhmet altında kaldılar. Ömer Yo­rulmazla arkadaşlığından dolayı da, 'Metin'i bunlar kullanıyor. Yazık, Metin saf insan' diyorlardı.

Böylece Metin, yalnız birakıldı. yalnız bırakılınca İstanbul'da duramadı. Ankara'ya gitti, tekrar döndü. Bazen Vakıflar Yurdunda, bazen evde ka­lıyordu. Hatta bir ara polis, içeriye almıştı. Biz çı­karılması için uğraşırken, diğerleri engelliyordu. "haketti" filan diyorlardı. Bir kaç gün içeride kaldı ve çıktı.

O dönemde bu yalnız bırakılmışhk Ona çok ağır geliyordu. Onu destekleyen bendim. Onunla benim şahsi bir problemim olmamıştır. Edib'le pek an­laşamazdı. Ben de çocukluktan beri Ediple an­laşamadım.

Bu arada şunu sorayım. O dönemde Şehid Metinin (Allah rahmet eylesin) Kendisine has inkılâbî sloganlarının da olduğunu biliyoruz. Meselâ, _ "Şehadet Şehadet Sururi Inkılâbest", "En Büyük İbadet Hakkı Müdafaa Etmektir" "Şehadet Bir Çağrıdır Tüm Nesillere ve Çağlara" gibi, bun­ların dışında neler vardı?

O dönemde sloganları arkadaşlarıyla be-lirliyorlardı. Meselâ, "Mutlak Fikrin iktidarı, Ku­rulacak Mutlaka" ve, Sen Oradan Kıracaksın Zin­cirleri Biz Buradan Kırağız Zincirleri" gibi.

Tek Yol İslâm" ve " İslâmî Hareket En­gellenemez" sloganları meşhurdu.

Yaşasın Dünya Müslümanlarının Diriliş Mü­cadelesi" sloganları yazılı afişler yaptırıyordu. On­lardan bir tanesi, Dünya Müslümanlarının Kur­tuluşu" ibaresini taşıyordu.

İran İslam İnkılâbının ilk aylarında hatta daha inkılâp gerçekleşmeden yetkili kişilerden haber alı­yor ve o zaman inkılâbı destekliyorduk. Hepimiz destekledik. Parti de destekliyordu. Hatta o dö­nemde Fethullah Hoca gibi nurcular da des­tekliyorlardı. Hatta Fethullah Hoca bir ko­nuşmasında Ayetullah Şeriatmedari'yi açıkça övüyordu. Biz de bu desteği afişlerle ortaya ko­yuyorduk. Metin, 'Yaşasın Iran Müslümanlarının Zâlim Şah'a Karşı Direnişi" gibi bir kaç yazı yaz­mıştı. Hatta Humeynünin bir şablon resmini de yap­mıştı o zaman. Afişleri kendisi çiziyordu Afiş ha­zırlama ve karikatür kabiliyeti de iyiydi. Güzel karikatür yapardı., Karikatürlerini Şevket Eygi, 'Büyük Gazete'sinde neşrederdi.

Ayrıca 1978'de İsrail Güney Lübnan'a girince, Fi­listin'i destekleyen afişler hazırlandı ve yapıştırıldı.

Şişli'de gösteri yapıldı. Hatta İsrail hava yollarının önünde bir çatışma da oldu.

Metin, Filipin'le Moro'yla alakalı afişler ha­zırlamıştı. Bu afişler de yapıştırıldı. Hatta Vilayetin Önünde Markos'u protesto gösterisi yapıldı.

Metin, bayrakları boyayla, bezle kendisi yapardı. İsrail ve diğer bayrakları kendisi imal ederdi. O ko­nuda kabiliyeti çok kuvvetliydi. Bayrakları çok iyi benzetirdi.

Protesto gösterilerini, ilk defa 'Fatih Akıncıları' teknik bir şekilde gerçekleştirdiler. Önceden planlar çiziliyor ve bunun üzerinde tartışmalar yapılıyordu. Planlı ve programlı bir şekilde gerçekleştiriliyordu . Bunun da öncülüğünü, Allah rahmet eylesin Metin yapıyordu. Bu tür faaliyetleri vardı. Yani bitip tü­kenmeyen bir enerjisi vardı.

Müslümanların surda veya burda kazanmaları, yani zaferi Onu çok sevindiriyordu. Birisi ko­münistlikten İslâm'a dönmüş, biri ülkücü iken İslamcı olmuş... bu gibi hareketler O'nu çok se­vindiriyordu. Dediğim gibi son zamanlarda çok yıp­ratılmaya çalışılıyordu. Üzerinde çok oyunlar oy­nandı. Resmen arkadan vurulmaya çalışıldı. Çok yalnız bırakıldı. Vefat ettiği zaman da yalnızdı.

Ülkücüler, doğru söylemiyorlar. Metin, onların si­lahını almış değildi. Zaten silahlarının alınması olayı sırasından Metin orada değildi. Ülkücüler Onu hedef bilmişlerdi. Bunu açıkça ifade edeyim ki, bazı Müslümanlar Onu korumadılar.

Şehid Metin'in ömrünün son haftasındaki du­rumu nasıldı? Onda ne gibi değişiklikler göz­lemlediniz?

Son haftası için şöyle söyliyeyim: Bir dergi üzerinde duruyordu. Metin 'in kafasında hep bir dergi çıkarma fikri vardı. Ekonomik durumu müsait ol­madığı için yapamadı. Bir dergi kapağı hazırlamıştı. Derginin kapak konusu da 'Şehadet'ti. Ve şehidlerin resimlerini koymuştu. İskilipli Atıf Hocanın ve di­ğerlerinin ... Yalnız Şeyh Şaid'inkini bulamamıştı. O kapak duruyordu. Ertesi gün babam yanlışlıkla so­baya attı. Bir de, son zamanlarda daha çok kendi ka­buğuna çekilmişti. Allah rahmet eylesin. Müs­lümanların verdiği üzüntüden dolayı, yani O'na karşı tavır aldırtılmasından dolayı, biraz kendi içine çekilmişti.

Son günde İzmir'e gitti. İzmir'e gitmesinin asıl nedeni şuydu: Mehdi Pur, İran Konsolosluğunda bir toplantı yapacaktı. Metin'i de çağırmıştı. Metin, Onun için İzmir'e gitmişti. O, İzmir'de olduğu gün çatışmalar oldu. İstanbul'da. O gece bana saldırdılar ülkücüler. Beni sopalarla şiddetle dövdüler. Öyle bir çatışma oldu ve ertesi gün çatışma olacağı belliydi. Özellikle cuma namazında. Zaten Polis de gelmişti,

O akşamki çatışmadan dolayı polis de oraları sarmıştı. Bizimkiler de, 'silahları bırakalım, polisler bizi yakalar' diye bütün arkadaşları si­lahsızlandırdılar. Metin'de de silah yoktu. O gün bile Metinle münakaşa ediyorlardı. Metin'in gel­diğinden benim haberim yoktu. O gün dahi, ca­mideyken bile yalnız bıraktılar. Şunu itiraf edeyim yanında eri adık arkadaşı Mehmet Ali Tekin idi. Çok sadıktı Ona. O sırada bile Ondan ayrılmadı. Ül­kücüler, Onu yere yatırmışlar ve üzerine üç-dört silah çekilmişti. Metin'i vururlarken, Onu silahla yere yatırmışlardı. Onun dışında bir-iki kişi daha vardı tabi. Onun dışındaki kişiler, Ona cephe al­dıkları için Onu da yalnız bırakmışlardı.

Ülkücüler de Metini suçluyordu. Metin'i hedef al­malarına rağmen, Metin yalnız bırakılmıştı. Ken­disini yalnız bırakanlarla uzun zaman ko­nuşmadım. Şunu da söyliyeyim: Metin'i böyle yalnız bırakanlar sonradan Metin'i istismar edenlerdir.

Metin'in üzerinde oyunlar oynandı, yalnız bı­rakmışlardı Onu.

Fakat dediğim gibi, vurulduktan sonra sa­hiplendiler ve kendileri için kullanmaya çalıştılar. Onu sahiplenmeye çalışanlar, ölüm gününe kadar Onun üzerine en sert gidenlerdi, Onu yalnız bı­rakanlardı. Son haftasında hem yalnızlığı vardı, hem de o dergi, o 'Şehadet' dergisi için çalışıyordu.

Bir de İran'a hatta Afganistan'a gitmeyi dü­şünüyordu. Türkiye'den kaçmak istiyordu, bir şeyler yapmak istiyordu, umudu kalmamıştı. Müs­lümanların Onu dışlaması çok zoruna gitmiş ve ken­disini çok üzmüştü. Allah rahmet eylesin.

Değerli Müfit kardeş, böyle bir şehidin kardeşi olduğunuz için sizleri tebrik ediyor, şehidimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Dansı bizim başımıza olsun. Rabbimiz Allah'tan bunları niyaz ederken, bu sohbet için sizlere yeniden teşekkür ediyorum.

Allah razı olsun.

Ben de size teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Allah cümlemizden razı olsun.

Şehîd Metin'imizden bize hatıra kalan, bir islâm davası uğrunda, İlay-i Kelimetullah için, malların ve canların Cennet karşılığı Rabbimiz Allah'a nasıl satılacağı örneği, yani şehadettir.

Bir de 22 Aralık 1978 Ankara Demetevler'de Müslüman cemaatine yaptığı konuşmasından bir bölüm.

Şehid, sözlerinde gelişmesinin son safhasın­daki Iran İslâm İnkılabından bahsetmektedir. İnkılâbın İslâm adına yapılması ve tağut Şahın devrilmesi mücadelesi izah edilmek­tedir. Şöyle diyor Şehid Metin'imiz:

SON SÖZ "Bismillahirrahmanirrahim

İran'ın müslüman halkı kendilerini ülkelerindeki bütün bedbahtsızlıklara, Şah'a ve onun müşrik re­jimine karşı sorumlu tutmaktadırlar, (şehid burada mevcut zulmün ortadan kaldırılmasmdaki müs-lümanlarm sorumluluğunu kastetmektedir.) Ve za­fere kavuşuncaya kadar, hürriyetlerini elde edin­ceye kadar direnişlerini devam ettireceklerdir. Halkımız şunu bilmelidir ki, dünyada hiç bir top­luluk hürriyetlerini kolayca elde etmemişlerdir.

İslâm'ın büyük Peygamberi Muhammed Aley-hisselâm dayanılmayan acılar ve zahmetlerle öm­rünü, sonuna kadar zalimlere karşı savaşmakla ge­çirmiştir. Mücadele, Hakk ve İslâm'ı müdafaa etmek için en büyük ibadetlerdendir.

Ben bu vesile ile İran ulusuna sesleniyorum; İran ulusu ve ordu mensupları bilmelidirler ki, Şahın on­lara yüklediği cinayetler ve katliamlar onlar için kötü bir isim yapmaktan öteye; kendilerine zillet ka­zandırmaktan başka bir şey olmayacaktır.

Emniyet kuvvetleri ve jandarma birlikleri;.... Acaba yaptıklarınız insanlıkla bağdaşacak şeyler mi?... Sizler 'biz erair kuluyuz' mantığıyla kendi kardeşlerinizi kurşuna diziyorsunuz ve bilmez misiniz bu işte en azından Şah'la birlikte mesulsünüz. Za­limlere   yardım   eden   zalimlerdendir.....   Allah'ın

hükmü gereği; zalimlerin emirlerine itaat etmemeli ve onlara isyan etmelisiniz.

Ey İran ulusunun müslüman ve hür mensupları, sizlere sesleniyorum; İslâm'a ve müslümanlara karşı borcunuzu ödeyin ye kendinizi daha fazla zillete layık görmeyin. Askerler küfür rejimlerine karşı isyan edin...                                                         

İnanan insanın, insan olma mücadelesinde ön planda, yeryüzündeki bütün Siyonist, marksist dü­zenlere karşı hareket yapan, adil nizam Ölçüleri içe­risinde İslâm'ı hükümran kılmak isteyen, Iran müs-lüman- halkıyla aramızdaki zincirler bir gün kırılacak ve ellerimiz birleşecektir.

Tevhid inancına bağlı, İslâm'ı zerre zerre ya­şamak ve yaşatmak için mücadele veren Türkiye müslümanları, İran halkının bu soylu mücadelesine seyirci kalmayacaktır ve hiçbir müslüman seyirci kalamayacaktır.

Çin'in veya dünyanın herhangi bir yerinde müs-lümanm ayağına batan bir iğnenin acısını, bütün dünya müslümanlarının paylaşması lazımdır. Bu inanç birliği altında hareket etmek ve" aynı nizamın yaşandığı ülkelerde alnımızı ıslak topraklara koy­mak için, bekliyoruz, Türkiyeli müslümanlar ola­rak.

Aynı inanç etrafında toplanmış, Tevhid aki­desinin çevresinde, şehadet şerbeti içmek için, Cen­net köşklerinden birisine yerleşebilmek için, kar­deşlik nizamının teessüsü için çalışan İran müslümanl arının yanında olduğumuzu ve Tür­kiye'deki müslümanlar olarak; İran'a maddi ve ma­nevi yardımda bulunacağımıza söz veriyoruz."