İstikamet Üzere Olmak

 

Allah'a iman ettim de, ve dosdoğru ol" buyurdu Allah'ın Rasul Sailallahu Aleyhi ue Seliem.[1]

"Ya Rasulullah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiçbir kimseye sormayayım" diye soran Süf-yan bin Abdullah es-Sekafî'ye de şöyle cevap verdi:

Allah'aiman ettim"de, ondan sonra dosdoğru oî!"

İmam Tirmizî'nin rivayetinde ise şu ziyade var: Süfyan bin Abdullah Radıyaiiahu Anh, "ya RasuluUah, benim için en çok kork­tuğum şey nedir?" diye sorunca, RasuluUah Sallaüahu Aleyhi ve Sei-tem, kendi dilini tutarak; İşte bu "buyurur. [2]

Mü'min, Allah Celle Celaluhu'ya gereği üzere iman ettikten sonra, gerek itikadda, gerekse amelde dosdoğru olması, üzerine kaçınılmaz bir vazifedir. İmanda istikamet üzere olmak, şirkten, küfürden, irtidaddan, ilhaddan, bid'at ve hurafelerden tamamen uzaklaşmak, onlarla her türlü ilişkiyi kesip, bütünüyle red­detmek demektir.

Nasıl inanılması gerekliyse Öylece inanmak, imana, imanı zedeleyici hiç bir şeyi katmamakla gerçekleşir. Allah Celle Ce-hluhu'ya, Meleklere, Kitablara, Rasullere, Ahiret'e, Kadere, hay­rın ve şerrin Allah Celle Cehiuhudan olduğuna, Allah Celie Ce-hluhu'dsn başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed Sailallahu

Aleyhi  ue Sellem'İn  Allah  Ceile  Celaluhu'nun  kulu  ve duğuna iman edip; ne şirk koşmak, ne de küfretmek suretiyle imam zedelememek gerçekten iman etmemin temel esaslarıdır.

Allah Celle Cela!uhumm zâtına ve sıfatlarına şirk koşmamak gerek. "Zanırat-ı diniyye'den olan herhangi bir şeyi reddetme­mek gerek. "Elfaz-ı küfür'den ve "efal-i küfür"den kaçınmak lazımdır. Hem öyle bir kaçınma ki, kişi ateşe atılmaktan nasıl kaçınıyorsa Öyle kaçınmak... İmanın tadım alan kişinin hali budur işte.[3]

"Allah'a iman ettim" ifadesi kuru bir ifade değildir. Hangi iman? Ve nasıl bir iman? Allah Celle Gefa/uhu'ya sadece yaratıcı olarak mı iman ediliyor, yoksa O'nun Rabb, İlâh ve Melik ol­duğuna da mı iman edilmektedir? "O sadece yaratıcıdır, başka birşey değil" mi deniliyor; yoksa "O hem yaratıcımız, hem kanun koyucumuz, hem yetiştiricimizdir"mi deniliyor?

"Allah'a iman ettim "demek, Allah Celle Cehluhunun hem ya­ratıcı, hem kanun koyucu, hem eğitici ve yetiştirici, hem de idare edip yönlendirici olduğuna iman etmek demektir. Yani "Allah Celle Celaluhu 'dan başka hiçbir yaratıcı, kanun koyucu, eğitimci ve idare edici kabul etmiyorum, etmiyeceğim de! Ancak O'nu ve O'nun hükümlerini kabul ediyorum. O'ndan başka   hüküm   koyucu   tağutlarm   cümlesini   reddediyorum" demek lazım. İşte gerçek iman budur. Bu itikadda sağlam olmak, sağa sola sapmadan istikamet üzere bulunmak mü'min muvahidlerin vasfıdır. Dosdoğru olmak, bizden istenen kulluk vazifelerimizi, Allah Celle Cehluhu'nun rızası doğrultusunda ger­çekleştirmektir.

Rasulullah Salfolfahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

"İstikamet üzerine olunuz! İstikameti tam başaramaya-caksımz. Şüphesiz amellerinizin en faziletlilerinden birisinin de namaz olduğunu biliniz ve ancak (olgun) mü'min abdesti mu­hafaza edebilir. [4]

"İstikameti! olunuz! Eğer istikametli olursanız, o ne güzel bir şeydir. Amellerinizin en hayırlısı da namazdır. Ve kâmil mü'minden başkası namazı muhafaza edemez.[5]

"Doğru ve dürüst yaşayın. İslâm yolundan ayrılmayın. Her şeyi yapamazsmız. İyi ve yararlı ameller işleyin. Amelîeri-nizin en hayırlısı namazdır, abdesti ancak mü'min-i kâmil muhafaza edebilir. (Yani kâmil mü'min daima abdestli bulunur.) [6]

Rasulullah Sailallahu Aleyhi ve Se/fem'in bu mübarek emirlerine dikkat edecek olunursa, hepsinde "istikamet üzere olmak'" em­rediliyor. İstikamet üzere olmanın da biricik işareti, dosdoğru namaz kılmak ve daima abdestli olmaktır. Gereği üzere kılınan namaz, mü'minleri bütün kötülüklerden, çirkinliklerden, sap­malardan ve Allah Celle Cehluhuya karşı gelmekten alıkoyar. Dosdoğru kılman namaz, kurtuluştur.

"Mü'minler,   gerçekten   felah   bulmuşlardır.   Onlar,   namazlannda huşu içinde olanlardır. Onlar, tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir. Onlar, zekâta ilişkin (söz ve görevlerini mut­laka) yerine getirenlerdir. Ve onlar uzlarını koruyanlardır. [7]

Kurtuluşa eren mü'minler, namazlarını huşu içinde kılan ve istikamet üzere olanlardır.

«İstikamet; "Hakka uymak, adaletli olmak, Allah Celle Ce­laiuhu tarafından emredilen hizmetleri tam olarak yapmak, ya­saklanan bütün günahlardan sakınnıak'lu. Tarif edilen is­tikametin büyük ve ağu- bir iş olduğu görülmektedir. Bunu hak­kıyla yapmak herkesin kârı değildir.» [8]

İstikamet üzere olmayı beceren muvahid mü'minleri şöyle övmüştür Allah Teâlâ:

""Şüphesiz bizim Rabb'imiz Allah 'tır" deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu), artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. İşte onlar Cennet halkıdır. Yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, içinde ebedi olarak kahcıdırlar. [9]

Şüphesiz bizim Rabb'imiz Allah'tır" deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu), onların üzerine melek-ler iner (ve der ki:) Korkmayın ve hüzne kapıhnayin, size va'dolunan Cennet'le sevinin. Biz, dünya hayatında da, aherette de sizin velileriniziz. Orada nefislerinizin arzuladığı her şey si­zindir. Ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir. Çok ba­ğışlayan, çokestgeyen (Allah)'fan bir ağırlanma olarak!. [10]

Rabbimiz Allah Celle Celaiuhu, daha sonraki ayet-i kerime'de en güzel sözlü olan kulunu şöyle tanıtıyor:

"Allah'a çağıran, salih amellerde bulunan ve, "gerçekten ben müslümanlardanun " diyenden daha güzel sözlü kimdir?"[11]

Yeryüzünün varisleri olan muvahid, mücahid, muttaki, muh-sin mü'minlerin hayatlarının her ânında istikamet üzerinde bu­lunmalarının şart olduğu hususunda hiçbir şüphemiz kal­mamıştır.

«İstikamet, her şeyin kendisiyle kemâl bulduğu ve tamam ol­duğu (ahlakî ve dinî) bir derecedir. Her nev'î hayrın husule-gel­mesi ve nizama konulması istikametin varlığıyla mümkündür. Halinde istikamet üzere bulunmayanın gayreti boşa gider, cehdi zayi olur. Allah Teâlâ; "İpliği güzel bir şekilde eğirdikten sonra tekrar bozan kadın gibi ohnayınız [12]  buyurmuştur.» [13]

îşte gerçek istikamet üzere bulunmanın ağır yükünü işaret buyuran Rasulullah Saliaihhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştu:

"Beni Hûd, el-Vâkıa, el-Mürselât, Nebe ve Tekvt Sûreleri ihtiyarlattı. [14]

Tefsirlerde, Rasulullahu'ı Saliaihhu Aleyhi ve Seilemi ih-tiyarlatanın, Hûd Sûresinin 112. ayeti olduğu beyan edilir. Bu ayet-i kerimede Rabb'imiz Allah Celle Celaiuhu şöyle buyuruyor:

"Öyleyse sen, emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et. Be­raberindeki tevbe edenler de... Aşm. gitmeyin; çünkü O (Allah), yaptıklarınızı görür. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah 'tan başka yaramanız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz. [15]

Bu ayetlerdeki hakikatleri anlayabilmek için birkaç tefsire müracaat edelim. Bakalım İslâm uleması bu ayetler için neler demişler?

 



[1] Sahih-i Müslim, kİtabu'L-İyman, B. 13, Hds. 62.

[2] Siinen-i Tirmizî, Kitabu'z-Ziihd, B. 47, Hds. 2522.

[3] Bkz. M. FuacI Abdıılbakİ, El-Lülüü'veL-Mercan, KitabuLİman, Bab; 15, Hds. No: 26 (Miitlefekun aleyh) Buhari, İman, B.8, Hds.9; Müslim,İman, B.15, Hds.67.

[4] Sünen-i İbn Mace, Kiîabu't-Tahare ve Siineniha, B. 4, Hds. 278.

[5] Sünen-i İbn. Mace KitabuVTahare, B. 4, Hds. 279.

[6] İmam Malik, Mııvatta, Küabu't-Taharet, B. 6, Hds. No: 36.

[7] Mii'mimm, 23/1-5.

[8] Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, Müiercim: Haydar Haîipoğlu, kahraman yayınlan, İst. 1982, c. 1, sh. 448

[9] Ahkaf, 46/13-14.

[10] Fussilet, 41/30-32.

[11] Fussüet, 41/33.

[12] Nahi, 16/92

[13] Abdulkerim .Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi, çev. Süleyman uludağ, Dergah ya­yınlan, İst. 1981,sh. 350.

[14] Sünen-i Tirmizî, Babu't-Tcfsir, Bab: 56, Hds. No: 3513. Ayrıca Bkz. Sahah-i Müs­lim, Terceme ve şerhi, şerh: Ahmed Davııdoğlu, Sönmez Neşriyat, İst. 1977, c. 1, sh. 254.

[15] Hûd, 11/112-113.