İslâm Dünyası'ndaki
müslümanların birbirinden el çekmelerinin ve birbirini desteklemelerinin en
büyük sebeplerinden birisi, hiç şüphesiz ırkçılıktır. Diğer bir söyleyişle, milliyetçiliktir...
Irkçılık duygu ve
düşüncesi, ilkel kabileciîik dönemlerine dayanmakla beraber, 18. asrın son
çeyreğinde, yani 1789 "Büyük Fransız İhtilaîi"nden sonra büyük bir
gelişme göstermiştir. Fransız filozoflarının fikrî alt yapısını hazırladığı ve
Fransız ihtilâli ile hareket haline gelen Milliyetçilik akımı, daha sonra tüm
Avrupa ülkelerini işgal edip, Osmanlı ülkesine de sıçradı...
"Jön
Türkler" ile 'İttihat ve Terakki CemiyetV'nm sahip çıkmasıyla Osmanlı
ülkesine yerleşen Milliyetçilik fitnesi, kısa zamanda zehirli meyvelerini
vermeye başladı. Batı medeniyeti hayranları olan fikir adamlarınca
hıtsaİlaştinlan Milliyetçilik akımı, Osmanlı ülkesindeki ırkları birbirine
düşman yapmaya başladı. Türk, Arap, Kürd, Arnavut ve Acem ırklarına mensup
olan müslümanlar, müslüman
olduklaı için birbirinin
kardeşleriydi. Asırlardır bu
kardeşliği korudukları için,
kavmiyetçiliği, yani ırkçılığı veya milliyetçiliği tamamen yok etmiş,
ve İslam potasında eriyip birbiriyle birleşmişlerdi. Hepsinin inancı,
"ancak mü'mînler kardeştir" gerçeğinde noktalanmıştı. Bundan
dolayı birbiriyle kenetlenmiş, camide saf olmuş, aynı kıbleye dönüp eşi ve
benzeri olmayan Allah Ce/fe Ce-hluhu'ya secde ettikleri gibi, savaş meydanında
ehl-i küfre karşı yine saf bağlamış ve Allah Ce/fe Cefaluhu yolunda beraberce
cihad etmişlerdi. Camide
gerçekleştirdiklerini,
cihad meydanlarında da
gerçekleştirmişlerdi. Türk, Arab, Kürd ve Acem diye birşey yoktu. Bunların tümü
İslâm potasında erimiş, "İslâm Atâleti"ve "Muhammed
Ümmeti"olmuştu.
Böyle bir iman ve
böyle bir kardeşlik duygusuyla hareket eden müslümanlar, Allah Celle
Ceiahhu'mın izniyle yeryüzünde güç ve iktidar sahibi olmuş, büyük zaferler elde
etmişlerdi. Fakat maalesef ne zaman ki, aralarına "milliyetçilik
fitnesi" girdi, işte o zaman galibiyetler, mağlubiyete dönüştü.
"Kardeşlik hukuku'" çiğnendi, müslümanlar birbirinden ayrılınca bina
sarsıldı ve çökmeye mahkûm oldu.
Nitekim çöken binanın,
o muazzam sarayın yerine küçücük küçücük, kümesvari gecekondular yapıldı. Bu
gecekondu-lardakiler, emperyalist kafirlere kamp "İslâm Milleti'hin sarayını
yıktılar, fakat kümes gibi olan yeni yerlerinde de huzur bulamadılar.
Bati'dan esen her fitne
kasırgası, müslümanlan perişan ettiği gibi milliyetçilik fitnesi de İslâm kardeşliğiyle
kardeş olan müslüman kavimleri perişan etti. Böylece İslâm toprakları
müs-tekbir kâfirlerin pis çizmeleri altında ezildi ve milyonlarca müstez'af
kanı aktı. Müslüman, diğer müslüman kardeşine düşman olup, onu öldürmek için
var gücü ile savaştı.[1]
Bu korkunç manzarayı
sezen İslâm Şairi Merhum Mehmed Akif, tâ 1913 tarihinde şöyle feryat ediyordu:
Seni tahrik eden üç
beş alığın marifeti!
Ya neden beklemiyordun
bu rezil akıbeti?
Hani milliyetin İslâm
idi... Kavmiyet ne?
Sarılıp sımsıkı
dursaydm a milliyetine.
Arnavutluk" ne
demek? Var mı Şeriat'te yeri?
Küfr olur, başka
değil, kavmini sürmekte ileri!
Arab'ın Türk'e; Laz'ın
Çerkeş'e, yahud Kürd'e,
Acem 'in Çinli'ye
rüchanı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık'ta
"anâsır" mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyeti
tel'in ediyor Peygamber.
En büyük düşmanıdır
rûh-i Nebî tefrikanın;
Adı batsın onu İslâm'a
sokan kaltabanın![2]
Emperyalist kâfirlerin
İslâm topraklarına saçtıkları bu zehirli milliyetçilik tohumlarının vermiş
olduğu fitne meyvelerini görenlerden birisi de Hindistan yarımadasında yetişen
İslâm arifi ve şairi allâme Muhammed İkbal'dir. İkbal, "Terâne-i
Milli" yani "Müslümanların Milli Marşı" adlı şiirinde,
Milliyetçiliği ve bölgeciliği reddederek şöyle diyor:
"Çin ve Arab
bizimdir, Hindistan da bizimdh: Biz müslümamz, bütün dünya bizim vatanımızdır.
Bizim gönlümüzde, Tevhid'in emaneti vardır. Adımızı, sanımızı
kaldırmak kolay değildir.
İslâm Dünyasında 19.
Asırda ortaya çıkarılan bu milliyetçilik fitnesi hâlâ devam etmektedir. Prof.
Dr. Hamza Eroğ-lu, "milliyetçilik, ulusçuluk ve Fransızca nasyonalizm, dilimizde
eş anlamda kullanılmaktadır.[3]
derken; Prof. Dr. Suna Kili, "ulusçuluk anlayışı, geleneksel Türk
toplumunun "Ümmet" olarak yaşama inancını reddeder ve çağdaşlaşmanın
en önemli öğeleri olan "ulus" ve "yurttaş" olarak yaşama gereğini
ve gerçeğini benimser[4]
demektedir.
Bu tesbitlerden sonra
gerçek ap-açık ortaya çıkmakta ve anlaşılmaktadır. Demek ki, Milliyetçilik,
"İslâm kardeşliğime, dayalı "Ümmet" inancını tamamen
reddetmektedir. Bunu reddetmek, İslâm'ı reddetmek demektir. İslâm'ı reddetmek,
Kur'ân-ı Kerim'i ve Sünnet-i Seniyye'yi reddetmektir.
Dolayısıyle
Milliyetçilik, hiçbir zaman İslâm'la uzlaşamaz ve İslâm'la te'vil edilemez.
Milliyetçiliği, yani ulusçuluğu, kavmiyetçiliği, milliyetçiliği yahut
ırkçılığı İslâm'la uzlaştırmaya ve İslâm'la te'vil etmeye çalışmak, gerçekleri
tahrif etmekten başka hiçbir şey değildir.
Zaten Türk olsun, Arab
olsun, Acem veya Kürd olsun, Milliyetçilik yapanlar, İslâm'dan önceki
atalarına, örf, töre ve âdetlerine dönmek isteyenlerdir. İslâm öncesi şirk
dönemlerine dönmek isteğinde olanlar o dönemin müşrik atalarını
kah-ramanlaştmyor, onların destanlarını söylüyor ve onlardan geriye kalan
eserleri kutsallaştmyorlar.
İşte bunlardan birisi
olan Ali Kemal Meram adlı ırkçı, İslâm öncesi dönemlere ait olan "Orhun
Anıtları"için şöyle diyor:
"Bu 'Anıt
taşları' üstündeki yazılar, elbette ki, Türk'ün en gerçek kutsal kitabıdır. [5]
İmam Ahmed bin Hanbel
Rahmetuthhî Akytiin "Müsned" adlı ünlü hadis kitabında yer alan bir
hadis-i şerifte Rasulullah Sai-İailahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
'tEy iman edenler!)
cahiliyyet üzerine Ölmüş babalannız-la öğünmeyiniz. Nefsim yed-i kudretinde
olan Allah'a yemin ederim ki, burnuyla pislikleri karıştıran pislik böceği,
cahiîiyye-de kâfir olarak ölmüş babalarınızdan (Allah Teâlâ katında) daha
hayırlıdır, daha iyidir. [6]
Şimdi ayet ve
hadislere işaret ederek, İslâm'da ulusçuluğun, yani ırkçılığın yahut milliyetçiliğin
olmadığını, olamayacağını, İslâm ve milliyetçiliğin birbirini reddettiğini
açıklayalım.
1- Bütün
iman etmiş mü'minler birbirinin kardeşleridir. Aralarında takvadan başka
hiçbir üstünlükleri yoktur.
"Muhakkak
mü'minler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki,
size rahmet edilsin. [7]
"Ey insanlar!
Biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi
milletlere ve kavimlere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, (Allah'ın
buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korkanmızdır. Allah, bilendt, haber
alandır. [8]
2- Irkçılık,
Cahiliyye devrine ait olan bir duygu, düşünce ve hareket tarzıdır. İslâmiyet'in
gelişiyle bu durum ortadan kaldırılmıştır. Rasulullah Salhllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurur
"Düşün, sen ne
kırmızı tenli, ne de siyah tenliden daha üstünsün. Ancak takva ile üstün
gelebilirsin.[9]
"Müslümanlar
kardeştir. Takva hariç, hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur. [10]
"Bütün insanlar
Ademoğullandn- ve Allah, Adem'i topraktan yaratmışür. [11]
Diğer bir rivayette,
Rasuİullah Salhllahu Aleyhi ve Sef/em'in, "Üstünlük ancak takvadadn diye
buyurduğu kaydedilmiştir.
3)
Irkçılık/Milliyetçilik davasına kalkışan, bunu bir ideoloji olarak benimseyen
ve bu uğurda savaşan kimse İslâm ile ilişkisini tamamen koparmış, dolayısıyla
müslüman olmaktan çıkmıştır. Nitekim Rasulullah Saltailahu Aleyhi Seliem bu konuda şöyle buyuruyor:
"Her kim, hak ve
bâtıl olduğu bihnmeyen meçhul ve karanlık bir davanın körü körüne açılmış
bayrağı altında, sırf kav-miyet için öfkelenerek, sırf kavmiyet için savaşıp
öldürülürse, o benim ümmetimden değildir. Her kim, benim ümmetimden çıkıp da
ümmetimin müminlerine yapacağı cinayet ve kötülüklere aldırmaz, ahid
sahiplerinin ahdini ifâ etmeyip nakzeder bir halde, iyisini-kötüsünü aymnaksızm
(hepsini sıradan) vurarak ümmetime karşı hurûc ederse, arüko, benden değildir[12]
"Sırf soyu için
öfkelenir, yahut (hak davaya değil de) ku-rukuru bir kavmiyet ve asabiyet
davasına yardım eder ve bu yolda öldürülürse, işte böylesinin ölümü tam bir
cahiliyet ölümüdür.[13]
4) Bütün
müslümanları kardeş yapan, kardeş olmalarım emreden âlemlerin Rabb'i Allah
Celle Cetoiuhu, tüm mü'minleri bir ümmet yapmıştır. Her müslüman, ümmetin
sımsıkı bağlısı olmak zorundadır. Bu bağlılık onun imanının gereğidir. Bu
bağlılığı reddeden hangi fikir olursa olsun onun tarafından reddedilir.
Rabb'imiz Allah Celle
Cehluhu, şöyle buyuruyor:
"Böylece sizi
orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahid olasınız, Peygamber de size şahid
olsun. [14]
"Siz, insanlar
için çıkanhmş en hayn-h bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder,
kötülükten menedersiniz ve
Allah'a inanırsınız. [15]
5- İslâm
milleti, kendi arasında Kur'ân ve Sünnet üzere "vahdef sağlamışken, onları
çeşitli cahili ve tağutî fraksiyonlarla parçalamak isteyenlerin cezası hakkında
Rasulullah Salhllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuşlardır:
[1] Geniş bilgi İçin Bkz. Abdulfettah Mazlum, İslam
Diinyasınada Nasyonalizm Fitnesi, Çev. Sadık Hidayetoğİu, Fıtrat Yayınlan,
İst. 1986
[2] Mehmed Akif Ersoy, Safahat, Hz. M.Ertuğrul Düzdağ,
îst. 1987, Sh. 173 Prof. Abdulkadır Karahan, Dr. Muhammed İkbal ve Eserlerinden
Seçmeler, Sh,139, İst. 1974
[3] Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, M.E.B.Y.
İST. 1982, s, 394.
[4] Prof. Dr. Suna kili. Atatürk Devrimi, T. İş Bankası
Kültür Yayınlan, Ank. 198 İ, Sh. 230
[5] Ali Kemal Meram, Trkçiilük ve Türkçülük Mücadeleleri
Tarihî, İst. 1969 Sh. 12
[6] Müsned-i Ahmed b. Hanbef, C. 1. Sh. 301'den naklen
Kemal Solak, İslâm'a Göre Millet, Milliyetçilik ve Irkçılık, İst. ty. S. 272
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Edeb, B. 120 Hds. 5116
[7] Hucurat49/I0
[8] Hucurat49/13
[9] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, Sh. 158'den naklen İmam
Suyûli, Câmiu's-Sağîr Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Çev. İsmail Mutlu vd. İst.
1996, C.2, Sh.IOI, Hds.
[10] Tabcranî, Kebir'den naklen, İmanı Suyûti, a.g.e., C.3,
Sh.406, Hds. 3793.
[11] Sünen-i Tirmİzî, Kİtabu Tefsiru'l-Kur'an, B.49, Hds.
3486.
[12] Sahih-i Müslim, Kitabu'l İmare, B. 13 Hds No: 54
[13] Sahih-i,Müslim, Kitabu'l İmare, B. 13 Hds No: 53
[14] Bakara 2/143
[15] Al-iîmran 3/110