“Ey
insanlar! Sizi bir tek canlıdan (kişiden) yaratan ondan da eşini yaratıp
ikisinden birçok erkek ve kadınlar türeten Rabbiniz(e karşı gelmek)den
sakının.” [1]
“Ey
insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.” [2]
“O
(Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan
başladı. Sonra onun neslini bir özden, hakir bir su(yun özün)den yaptı. Sonra
ona biçim verdi. Ona kendi ruhundan üfledi. Ve sizin için kulaklar, gözler ve
gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” [3]
Yüce
Rabbimiz Allah (c.c.) erkekle dişi arasındaki birleşme bağını insan türünün
yeryüzünde kıyâmete kadar devam etmesine ve neslin korunmasına vesile
kılmıştır. Söz konusu birleşme bağının meydana gelişinin sınırlı ve meşrû bir
yolla olmasını takdir etmiştir ki bu da nikâh, yani evlenmedir. Yüce Allah
(c.c.) nikâhın meyvesini çocuk ve nesli devam ettirmek olarak takdir etmiştir.
O Yüce Allah (c.c.), kullarına çocuk sevgisi vermiş; böylece onları çocuk
istemeye teşvik etmiştir. Çocuk sevgisini insan yaratılışının tabiî bir sonucu
kılmıştır. Erkeğin kadına kadının erkeğe meyletmesi de aynı şekilde insan
yaratılışındandır.
Allah
(c.c.) insanın yaratılışını ve geçirdiği nutfe, alaka, mudğa, kemik, kemiğin
etle kaplanması gibi evreleri, onu “üç karanlık evrede” bir yaratılıştan diğerine
geçirerek nasıl yaratıp üstün bir varlık haline getirdiğinin şaşırtıcı
delilleri kılmıştır. Biz kullarına da insanın yaratılışı üzerinde dikkatle
durarak düşünmemizi emretmiştir. [4]
“İnsan
neden yaratıldığına bir baksın!” [5] buyurulmuştur.
Bir
başka ayet-i kerimede Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“İnsanı
nutfeden (meninin milyonlarca parçasından biri olan spermden) yarattı. Birden o
(insan) konuşkan bir karşı koyucu olup çıktı.” [6]
Toprak
merhalesi bir yana, insan yaratılışının başlangıcı nutfe merhalesidir. Nutfe
sözcüğü Kur’ân-ı Kerim’de on iki yerde geçmekte ve bazen hakir su, bazen atılan
su, bazen de meni kaydı ile geçmektedir. Meni kelimesinin mânâsında nutfe
bulunmakla beraber, nutfeyi ihtiva eden su samanı da vardır. Nutfenin üç çeşidi
vardır.
1- Erkek nutfe: Bunlar menide
olan hayvancıklardır (Sperm veya sperma denir.)
2- Dişi nutfe: Bu da
yumurtalıkların ayda bir üretip saldığı yumurtadır.
3- Karışık nutfe: Bu da döllenmiş yumurtadır. Bu ‘nutfetun emşâc’dır. [7]
Rabbimiz
Allah (c.c.) şöyle beyan etmektedir:
“And
olsun Biz insanı çamurdan (süzülüp çıkarılmış bir özden) yarattık. Sonra onu
emin ve sağlam bir karargâhta (rahimde) nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi
alakaya, alakayı (embriyoyu) bir çiğnemlik ete, bir çiğnemlik eti kemiklere
çevirdik. Kemiklere et giydirdik, sonra onu bambaşka bir yaratık (insan) olarak
teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah (c.c.) pek yücedir.”
[8]
İnsanın
nasıl yaratıldığını, ne gibi merhalelerden geçerek var olduğumuzu insanı yaratan
Rabbimiz bizlere Kur’ân-ı Kerim’inde bildirmektedir:
“İnsan
neden yaratıldığına bir baksın. (O) atılan bir sudan (meniden) yaratıldı.
(Erkeğin) beli ile, (kadının göğüsleri) kaburga kemikleri arasından çıkan (bir
sudan)” [9]
“Sizi
bir tek candan yarattı, sonra ondan eşini meydana getirdi ve sizin için
davarlardan sekiz çift indirdi (deve, öküz, koyun, keçi) sizi annelerinizin
karınlarında üç karanlık içinde, yaratmadan yaramaya (aşamadan aşamaya)
geçirerek yaratmaktadır.” [10] Kimi
müfessirler bu ayeti tefsir ederken üç karanlık karın, rahim ve eş karanlığıdır
diyorlar. Bu mânâ aslında doğrudur. Çünkü karın cidarı karanlıktır, bundan
sonra rahim cidarı, ondan sonra da cenini saran eş zarının karanlığı gelir.
Böyle olmakla beraber ayet, karın içinde, ceninin yaratıldığı yerde üç
karanlıktan bahsetmektedir. Burası da rahim demektir.
Demek
ki üç karanlık bizzat rahim içindedir. Cenini saran zarların üç tane olduğu
görülür. [11] Bunlar dıştan içe doğru
parametrium, miometrium, endometrium denilen ışık, ısı ve su geçirmez zarlarla
sarılı bulunan üç doku ile yapılmıştır. Kur’ân-ı Kerim ışık geçirmez bu
perdelere zulmet diyor ve insanın üç zulmet (karanlık) içinde yaratıldığını
söylüyor.” [12]
“Rahimlerde
sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur.” [13]
“O
(Rab) ki seni yarattı. Seni düzenledi, sana ölçülü bir biçim verdi.” [14]
Rabbimiz
Allah insanları en güzel bir biçimde yarattığını bildirmektedir. [15]
“Hakikaten
meniden (rahme) döküldüğü zaman, erkek ve dişi iki çifti o yaratt.ı” [16]
Rahme
dökülen meni erkek meni hayvancığı ve dişi meni hayvancığı olmak üzere iki
kısımdır. Şu hale göre rahme dökülen nutfedir ki ceninin şeklini ve cinsiyetini
belirler. Varlık âleminde ne varsa hepsi çift yaratılmıştır.[17]
Rabbimiz
bizlere bildirmektedir:
“Her
şeyden de çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.” [18]
Bitkilerde
ve hayvanlarda da durum aynıdır. Yüce Rabbimiz her cins çifti yaratmıştır.
Mesela, erkek ile dişi, yerle gök, güneşle ay, ova ile dağ, denizle kara, yazla
kış, hayatla ölüm, tatlı ile acı, aydınlıkla karanlık vs. gibi.
“Göklerin
ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları,
dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onlara hem erkek hem de kız
çocuklar olmak üzere çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi
bilendir. O (her şeye) gücü yetendir.” [19]
Cinsiyeti
belirleme yetkisinin Allah’a ait olduğunu ayet-i kerimede Yüce Allah (c.c.)
bildirmektedir. Takdir Yüce Allah’ındır. Ya kız, ya erkek, ya da ikiz, üçüz
verir, ya da kısır yapıp hiç çocuk vermez. Bu Rabbimiz Allah’ın dilemesi,
takdiri ile olmaktadır. Ancak kişi Allah’a dua eder, yalvarır Allah Teâlâ da
duasını kabul ederse, o zaman kız çocuk istiyorsa kız, erkek çocuk istiyorsa
erkek çocuk verir. “Allah her şeye gücü yetendir.” Çocukları olmayan
ailenin gereken tıbbî çarelere başvurduğu halde ve Allah’a çok dua ettiği halde
yine de çocukları olmuyorsa “(Allah) dilediğini kısır yapar.” Bu da
Allah’ın takdiridir, imtihan gereğidir. Eşler gereğini yaptıktan sonra
çocukları olmadıysa sabretmeli, dünya hayatı imtihandan ibarettir. “And
olsun ki sizi, biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azalma
(fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı olanları
müjdele!” [20] Görüldüğü gibi birtakım
nimetlerden yoksun bırakarak da imtihana tabi tutulduğumuzu Rabbimiz
bildiriyor.
Rabbimiz
şöyle buyuruyor:
“Kıyâmet
vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır,
rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Yine hiç
kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” [21] Bu
âyetin nüzul sebebi: Mücahid ve İkrime derler ki:
“Bâdiye
ehlinden biri Hz. Peygambere (s.a.s.) gelerek:
Ey
Muhammed! Bana kıyâmetin ne zaman kopacağını haber ver. Ülkemizde kıtlık var,
bana yağmurun ne zaman yağacağını haber ver. Karım hamile, bana ne doğuracağını
haber ver. Bugün ne kazandığımı biliyorum. Bana yarın ne kazanacağımı haber
ver.” Bunun üzerine bu âyet-i kerime nâzil oldu.[22]
“Beş
şey vardır ki onları Allah’tan başkası bilmez.” [23] şeklinde
gelen Büreyde hadisinde “Münavi Kebir” şerhinde der ki:
Yani
bu beş şeyi Allah’tan başkası, hem genel, hem de parça olarak ihatalı ve
şümullü bir şekilde bütün özellik ve incelikleriyle bilemez. [24] Bazı
kişiler, Lokman suresinin 34. âyetinde beş bilinmeyen husus için, “yağmurun
yağması ve ana karnındaki çocuğun durumu günümüzde artık bilinmezlikten
çıkmıştır. Rasathaneler hava tahmin raporlarıyla yağmur hakkında önceden haber
vermektedirler. Ana karnındaki çocuğun röntgen şualarıyla erkek veya kız olacağını
tespit ediyorlar, bunlar biliniyor” diyorlar. Tabiî ki, bu hususlar kasıtlı
olarak da gündeme getiriliyor. Böylece Kur’ân-ı Kerim’de, İslâm’da çelişkiler
varmış gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Kendilerinin inançsızlıklarını,
imansızlıklarını başkalarına da bulaştırmak amacıyla müslümanların inanç ve
itikadlarını bozmak için bu tür hususları gündeme getirmektedirler. Böylece
şeytanın dostları, yardımcıları insanları haktan uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
Âyet-i
kerimede “yağmuru O yağdırır” buyrulmaktadır. Gerçekten yağmuru Yüce
Allah yağdırır. Bununla birlikte Yüce Allah bazı emâre ve işaretlere bakarak
insanlara yağmurun ne zaman yağacağını bilemezler demiyor. Bu gibi tabiat
bilgileri tecrübeye ve birtakım bilgilerin elde edilmesine bağlıdır. Buna göre
meteorolojik bilgilere dayanarak bazı tahminlerde bulunmak çoğu zaman doğru
çıkabilir, bazen de çıkmayabilir. Çünkü tahmini bozacak ani değişimler her an
için olabilir. Onun için tahmin raporu denmektedir. Rahimlerde olanı bilmeye
gelince, bunu da en geniş şekilde ve tam olarak bilmek yine Allah’a aittir.
Rahimlerdeki ceninin erkek veya dişi, güzel veya çirkin olduğunu ana ve
babasından ne gibi karakterler devraldığını, ileride başına neler geleceğini,
hepsini Allah bilir.
Görünen
cinsel organların oluşması yedinci haftada (42 günlük iken) başlar ve
gelişmesine devam eder.
Fakat
erkek organı ile kız organı ancak dördüncü ayın başlarında ayırt edilebilir.
Ceninin
cinsiyeti altıncı haftada (42 günde) belirmeye başlar. “Nutfenin üzerinden
kırk iki gün geçince Yüce Allah bir melek gönderir. Melek ona şekil verir;
gözünü, kulağını, derisini, etini ve kemiklerini oluşturur. Sonra Allah’a ‘ya
Rabbi; erkek mi, dişi midir?’ diye sorar. Allah hükmünü beyan eder.” [25]
Nutfe, alaka ve mudğa merhaleleri sona erince melek gelir ve ceninin erkek veya
dişi olduğunu Allah’ın hükmü ve izniyle tesbit eder. [26]
“Her
birinizin yaratılış mayası ana rahminde nutfe olarak kırk gün derlenip
toplanır. Sonra aynı öyle (40 gün) alaka olur. Sonra yanı şekilde (40 gün) et
parçası (mudğa) haline gelir. Ondan sonra melek gönderilir. Ona ruh üflenir ve
dört kelimeyi kaderini, İlâhî hükmü yazar: Rızkını, ecelini, amelini, iyi biri
mi, yoksa kötü biri mi olacağını.” [27]
Bütün özellik ve incelikleriyle rahimlerdeki ceninin erkek veya dişi, güzel veya
çirkin, sakat veya sağlam, uzun boylu veya kısa, hangi niteliklere sahip
olacağını, hayatının nasıl geçeceğini, başına yaşam boyu neler geleceğini,
doğumundan ölümüne kadar her şeyini, en ufak ayrıntısına kadar sadece Allah
bilir.
“Şüphesiz
Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” [28]
[1] Nisâ: 4/1
[2] Hucurât: 49/13
[3] Secde: 32/7-9130
[4] Dr. M. Ali el-Bar, İnsanın Yaratılışı, Terc. Dr.
Abdülvehhab Öztürk, s. 5
[5] Târık: 86/5
[6] Nahl: 16/4
[7] Dr. M. Ali el-Bar, A.g.e., s. 37
[8] Mü'minun:
23/12-14. Not: Mü'minun suresinin 14’üncü âyeti bazı meâl ve tefsirlerde şu
şekilde geçmektedir: “Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik.
Derken kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık.” Burada “alaka” şeklinde geçen
kelimeyi “kan pıhtısı” olarak tercüme etmekteler. Alak suresi 2. Bu âyet de
böyledir. “O, insanı bir kan pıhtısından yarattı” diye tercüme
etmekteler. Prof Dr. M. Esad Coşan, Zaferin Yolu ve Şartları kitabında bu
tercümenin kesinlikle yanlış olduğunu söylemektedir: “Yaratan Rabbinin
adıyla oku! O, insanı alaktan yarattı.” Burada geçen “alak” kelimesi nedir?
Alak (ve alaka)nın menşeinin kan pıhtısı değil nutfe (yani erkeğin ve kadının
ilkah olmuş üreme tohumları) olduğunu başka bir âyet-i kerime açıklıyor: “Ve
(ana karnında) nutfeyi alaka haline, alakayı mudğa haline getire getire
(bebeği) halk eyledik” buyruluyor (Bkz. Mü'minun: 23/14). Âlim müfessrlerimize göre “Alak” kelimesi, ya müfreddir (tekil), ya da cemî’dir (çoğul). Ekseriyetle “alaka” kelimesinin çoğulu olarak kabul
edilmiştir. Mânâsı yapışıp, ilişmek kökünden gelir. Bu kökten “alâka” ilişki ve
“taalluk” ilgili olmak kelimesini kullanıyoruz. Yani Alak ilişken ve yapışkan
nesneye denir. Yapışıp iliştiği için sülüğe de bu ad verilmiştir. Dişinin yumurtası
erkeğin spermi ile ilkah olduktan sonra ana rahminin cidarına yapışıp kök salıp oradan beslendiği için,
rahimdeki bu duduğa Alaka denmiştir (Prof. Dr. M. Es’ad Coşan, Zaferin Yolu ve
Şartları, s. 335-336). Bazı Doktorlar Alaka’nın pıhtılaşmış kan mânâsına
geldiğini söyleyenlere karşı çıkmışlar ve alaka’nın karışık nutfe’nin rahim
çeperlerine asıldığı ve orada takılı yapışıp kaldığı safha olduğunda görüş
birliğine varmışlardır (Dr. M. Ali el- Bar, İnsanın Yaratılışı, s. 83).
[9] Târık: 86/6-7
[10] Zümer: 39/6
[11] Dr. M. Ali el-Bar, İnsanın Yaratılışı, s. 155
[12] Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali,
s. 460
[13] Âl-i İmrân: 3/6
[14] İnfitâr: 82/7
[15] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 57-60.
[16] Necm: 53/45-46
[17] Dr. M. Ali el-Bar, a.g.e., s. 2
[18] Zâriyât: 51/49-50
[19] Şûrâ: 42/49-50
[20] Bakara: 2/155
[21] Lokman: 31/34
[22] Abdülfettah el-Kadi, Esbab-ı Nüzul, Terc. Doç. Dr.
Salih Akdemir, s. 301
[23] Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 1, Hds. 5-7
[24] Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Yay., c. 6, s. 279
[25] Müslim, Hüzeyfe b. Esit’den rivâyet etmiştir.
[26] Dr. M. Ali el-Bar, İnsanın Yaratılışı, s. 124-126
[27]Buhârî, Kader 1; Müslim, Kader 1; Ebu Davud, Sünnet 16;
Tirmizî, Kader 4; İbn Mace, Mukaddime10; Ayrıca bkz. İmam Nevevi, Kırk Hadis,
Tercüme ve Şerhi, İbrahim Hatipoğlu, Denge Kitabevi, s. 43, Hds. 4
[28] Mülk: 67/14 Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami
Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 60-63.