Yaratılış
gayemiz sadece ve sadece Allah'a ibâdet etmek, ona iyi kul olmak olduğuna göre
ibâdet konusunu iyi bilmemiz gerekiyor.
Abd:
Kulluk ve köle olmak. Her ikisinin de lügat manası itaat etmek, tevâzu
göstermek, daha açık bir ifadeyle kişinin bir kimseye isyan etmeden, ondan yüz
çevirmeksizin, itaati ve boyun eğmesidir. [1]
Arapça’da
“abd” kelimesi değişik mânâlara gelir.
İbâdet
eden, hükümlere râzı olarak itaat eden demektir. İslâmî ıstılahta “abd”
kelimesi genellikle bu anlamda kullanılır.
“İnsanları
ve cinleri ancak Bana ibâdet etmeleri için yarattım” [2] meâlindeki
âyet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere, insanın yaratılış sebebi; sadece ve
sadece Allah'a kulluktur. Hz. Âdem (a.s.)’dan Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar
bütün peygamberler; insanları Allah (c.c.)’a kulluğa davet etmişlerdir.
“Andolsun
ki Biz her kavme Allah'a ibâdet edin, Tâğuta kulluk etmekten kaçının diye
(tebliğat yapması için) bir peygamber göndermişizdir.” [3] Âyet-i kerime, insanların kulluk hususunda istisnasız
uyarıldıklarını belirtmektedir. [4]
İnsan,
sadece Allah'a kul olmalıdır. İnsanın insana kulluğu bir esaret, bir
köleliktir, tüm özgürlüklerden yoksunluktur. Allah'a kulluk ise insanı başka
hür türlü kulluktan kurtardığı için özgürlüktür. Bir şairin dediği gibi;
Allah'a
kul olduk Kalu Belâ’da
Bu
yolda verilmiş ikrarımız var.
Üç
günlük ömür için bu fâni dünyada,
Kula
kul olmamak kararımız var. [5]
Tâbiî
ki, bu gerçekleri bilen mü’minler, kula kul olmak değil, Allah'a kulluğu esas
alırlar. Allah’tan başkasına, paraya, mala, mülke, şana, şöhrete, kadına ve
hiçbir şeye kulluk yapmazlar. Sadece Allah'a kulluk yaparlar.
“İman
edenler Allah yolunda cihat edip savaş yaparlar, inkâr edenler de Tâğut yolunda
savaşırlar (mücadele ederler).” [6]
“Sana
indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri
görmedin mi? Bunlar, Tâğutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler. Oysa onlar
Tâğutu reddetmekle emrolunmuşlardı.” [7]
Âyetlerden
de açıkça anlaşıldığı gibi, sadece Allah'a kulluk yapılmasını, Tâğuta kulluk
yapılmaması gerektiğini Rabbimiz emrediyor.
Öyleyse
Tâğut nedir? Tâğut:
Allah’ın
indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler ihdas
eden her güç Tâğuttur. Bunun insan olması, put olması, şeytan olması veya
bunların dışında herhangi bir şey olması, mâhiyeti değiştirmez. [8]
Allah'a
kulluk Allah (c.c.)’ın emrettiklerini yapmak yasak ettiklerinden sakınmak, yani
İslâm’a tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür. Kulluk, kişinin Tevhid
kelimesiyle teslim olduğu Allah’ın yüce emirlerine ve yasaklarına boyun eğmesi,
isyan duygularından arınmasıdır. Allah’tan başkasına kulluk ise şirktir,
küfürdür. “Kulluk görevi”, “ibâdet” dendiği zaman sadece namaz, oruç, zekât,
hac görevlerini anlamak çok yanlıştır. Çünkü ibâdetin tanımında gördüğümüz gibi
itaat, boyun eğme anlamı vardır. İbâdet Allah’ın rızasına götüren bütün
işlerdir. Namaz, oruç, zekât, hac gibi
ibâdetler imandan sonra kulluk görevleridir. Bu dört büyük ibâdet görevi
müslümanın, yaşantısının tamamını ibâdete çevirmenin başlangıcını teşkil eder.
Bu dört büyük ibâdet görevini yerine getirmeye niyet etmemiş, namaz, kılmaya,
oruç tutmaya devam etmeyen kişi, daha Allah'a kulluk görevini yapayım mı
yapmayayım mı diye düşünmekte, daha karar veremediğini göstermektedir. Kulluk
görevi, ergenlik çağına girmekle başlamış oluyor.
Yaşları
ilerlediği halde hâlâ namaz kılmaya başlamamış kişiler toplumumuzda çoktur.
Demek ki kulluğun önemini, gereğini kavramamışlar veya önemsemiyorlar. Rabbimiz
şöyle uyarıyor:
“Cennettekiler
sorarlar günahkârların (hallerini) ‘sizi cehenneme sokan nedir?’ Onlar; ‘biz
namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik (düşünmezdik), (bâtıla)
dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza (ve hesap) gününü de yalan sayardık
(düşünmezdik). Nihayet ölüm bize geldi çattı.’ Artık, şefaat edenlerin şefaati
onlara bir fayda sağlamaz. Buna rağmen, bunlara (günahkârlara) ne oluyor ki
öğütten yüz çevirip duruyorlar? (kulluk görevlerini yerine getirmiyorlar)” [9] Neye güveniyorlar, âhirette Allah’tan başka kim
yardım edebilir? “Allah’tan başka ilâh yoktur, insanlar sadece Allah'a
güvensinler”[10] buyruluyor. Allah’tan
başka güvenilen mal, mülk, para, şan, şöhret, makam, mevki, rütbe hiçbir şey
insanı âhirette cehennemden kurtaramaz, cennete de sokamaz. Ancak Allah'a iyi
kulluk yapanlar cennete girerler ve kurtuluşa ererler. “İman edip yararlı
işler yapanlara (Allah'a iyi kulluk yapmaya gayret edenlere) içinden ırmaklar
akan cennetler vardır. İşte en büyük kurtuluş odur.” [11]
Yine
Rabbimiz Allah şöyle buyurmaktadır:
“Bana
kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme girecektir.” [12] Allah (c.c.)’a kulluk yamayanlar, buna gerek
duymayanlar, Allah'a ibâdet yapmaya, kulluk yapmaya yönelmeyip başka şeylere
yönelenler “cehenneme girecektir.”
“Tevbe
eden, inanan ve yararlı iş yapan kimse kurtuluşa erenlerden olabilir.” [13]
“Ancak
tevbe edenler, (hatalarını) düzeltenler, (gerçeği) açıklayanlar başka. Onları
bağışlarım, çünkü Ben tevbeyi çok kabul edenim, çok merhametliyim.” [14]
Yapılmış
olan günahlardan dolayı pişman olup kendini düzeltip Allah’a kulluk görevlerini
yerine getirmekte gayret sarf edenleri Rabbimiz bağışlayacağını bildiriyor.
Allah'a
kulluk yapmaya çalışan kişi bütün yaşamında Allah’ın emir ve yasaklarına uymak
İslâm’a tâbi, teslim olmak durumundadır. Rabbimiz Allah şöyle buyurmaktadır:
“De
ki, şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin
Rabbi Allah içindir.” [15] Görülüyor ki yaşadığımız sürece yapacağımız bütün her
şeyin âlemlerin Rabbi Allah için, sadece O’nun rızası için olması emrediliyor.
Bu şekilde olmaya gayret gösteren mü’minler Allah'a ibâdet halindedir.
Günümüzde
Allah'a kulluğu bırakıp, şeytana ve nefsine kul olan bazı kişiler, hevâ ve
heveslerine göre yaşayabilmeleri için lâzım olan para, mal, mülk, şan, şöhret ve bunlara ulaşmak için
haram-helâl demeden gayr-i meşrû arzularına kavuşmak adına her türlü haksızlık,
hırsızlık, ahlâksızlık yapmaktan geri durmazlar.
Gerekirse
bunlara ulaşmak için insanlara kul köle olurlar, boyun eğerler, şahsiyetlerini
düşünmezler; onlar için varsa yoksa hevâ ve hevesleridir. Bunlara götüren bütün
yollar onlar için meşrûdur. İşte bu düşünce ve yaşayışı, İslâm’a aykırı
anlayışlar ortaya koyuyor. Bu tür insanların yetişmesi, çoğalması gayr-i İslâmî
uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Çünkü, bu bâtıl anlayışlar, vahye dayanan
İslâmî yaşam biçimini dışlamıştır ve bunlar vahye dayanmayan, insanların hevâ
ve hevesinden kaynaklanan cahiliyye görüşleridir. Bunları emperyalist,
müstekbir şeytanî, Tâğutî güçler ortaya koyuyor ve dayatıyor. İslâm
topraklarını işgal etmiş, o ülkelerdeki sömürülerin devam etmesi için o gayr-i
İslâmî ihraç ettikleri ideolojilerin, felsefelerin İslâm topraklarında devam
etmesi için gayret sarf etmektedirler.
Çağdaşlık,
ilericilik, kalkınma, yeni dünya düzeni, modernleşme ve batılılaşma, “en güzel
yaşam tarzı budur” diyerek insanlara empoze ediliyor.
İslâm’a
aykırı, yanlış uygulamalar insanlara
huzur, saâdet, mutluluk vermemektedir. İslâm barış, esenlik, mutluluk vaat
etmektedir. İslâmî yaşam tarzı her alanda uygulandığı zaman maddî kalkınma ve
mânevî huzur, saâdet, adalet, güven ve mal, can, akıl, nesil, din emniyeti sağlanması
mümkün olur. Allah'a kulluk yapanlar dünyada ve âhirette huzur ve mutluluğa
erişir. Allah'a kulluk yapmayanlar dünyada ve âhirette huzur, saâdet
bulamazlar. Allah'a en iyi kulluk yapanlar peygamberlerdir ve onlar bizlere en
güzel örnektir. Allah'a iyi bir kul olabilmek için peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.s.)’i önder edinmeli, onun gösterdiği hak yoldan gidilmelidir.
“(Ey
Resulüm) Bizi anmaktan (ve kulluk yapmaktan) yüz çeviren ve dünya hayatından
başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir (aldırma). İşte onların ulaştıkları
bilgi(nin seviyesini gösterir) budur.” [16]
[1] Mevdudi, Kur'an’a Göre Dört Terim, s. 81
[2] Zâriyât: 51/56
[3] Nahl: 16/36
[4] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, 1. s. 27
[5] İsmail Özcan, İslâm Ansiklopedisi, s. 1
[6] Nisâ: 4/76.
[7] Nisâ: 4/60
[8] Muhammed İbn Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan fi
Tefsiri’l-Kur'an, Mısır, 1324, c. 3, s.13; Naklen: Yusuf Kerimoğlu Kelimeler
Kavramlar, c. 1, s. 27-30.
[9] Müddessir: 74/39-51
[10] Teğâbün: 64/13
[11] Bürûc: 85/11
[12] Mü'min: 40/60
[13] Kasas: 28/67
[14] Bakara: 2/160
[15] En’âm: 6/16
[16] Necm: 53/29-30. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve
İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 93-97.