İmanın
altı şartından birincisi, Allah’a inanmaktır. Aklı olan her insanın ilk ve en
önemli vazifesi, Allah’ın varlığına ve
birliğine inanmaktır. İlk görevimiz kâinatı ve bizleri yaratan Allah’a inanıp
O’na kulluk yapmaktır.
Allah’a,
doğru olarak inanmak ve Yüce Rabbimizi iyi bir şekilde tanıyabilmek ve O’na iyi
kulluk yapabilmek için, Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini bilmek gerekir. [1]
Allah’ın
14 sıfatı vardır. Bunların altı tanesine zâtî sıfatlar, sekiz tanesine de
subûtî sıfatlar denir. [2]
1)
Vücut: Var olmak. “Allah vardır.
O’ndan başka ilâh yoktur.” [3]
2)
Kıdem: Allah’ın varlığının başlangıcı
yoktur. Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Hiçbir şey yok iken,
O yine vardı. “ilktir (Kendinden önce hiçbir varlık yoktur). Sondur (Her şey
yok olurken, O kalacaktır).” [4]
3)
Beka: Allah’ın varlığının sonu
yoktur. “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram
sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.” [5]
4)
Vahdâniyet: Allah’ın bir olması
demektir. Allah birdir, eşi, benzeri,
ortağı yoktur.
“Sizin
İlâhınız tek bir İlâhtır; O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, O bağışlayandır,
merhamet edendir.”[6]
5)
Muhâlefetün lil-havâdis: “Yarattığı
varlıkların hiç birisine benzememesi demektir. “Allah’ın benzeri gibi olan
hiçbir şey yoktur.” [7]
6)
Kıyam bi-nefsihî: Allah’ın varlığı
kendindendir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. “Ey
insanlar, Allah’a muhtaçlarsınız, Allah ise Ğaniy ( hiçbir şeye ihtiyacı
olmayan) dır.” [8]
1)
Hayat: Diri olmak. Allah devamlı olarak diridir.
“Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O’nu hamd ile
tespih et.” [9]
2)
İlim: Bilmek. Allah her şeyi bilir.
“Hiç Yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden
haberdardır.” [10]
3)
Semî’: İşitmek. Allah her şeyi işitir.
“O, (Allah) işitendir, bilendir.” [11]
4)
Basar: Görmek. Allah her şeyi görür. “O,
(Allah) kullarından haberi olandır, görendir.” [12]
5)
İrâde: Dilemek. Allah, dilediğini
yapar. “Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse,
yalnızca ona ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” [13]
6)
Kudret: Gücü yetmek. Allah, güç
sahibidir, her şeye gücü yeter. “Hiç şüphe yok ki Allah, her şeye güç
yetirendir.” [14]
7)
Kelâm: Söylemek. Allah söz sahibidir.
Sözünü peygamberlerine duyurmuştur. “Allah, Mûsâ ile konuştu.” [15]
Kur’an
Allah’ın sözüdür. “O Muhammed de Allah’a ve O’nun sözlerine (Kur’an’a)
inanmaktadır.” [16]
8)
Tekvin: Yaratmak. Allah yaratıcıdır.
Kâinattaki her şeyi yaratan O’dur. “(Allah) Bir şey yaratmak istediği vakit
O’nun yaptığı sadece ‘ol’ demektir ve o şey derhal var olur.” [17]
Allah
(c.c.)’a böyle doğru olarak inanan mü’min, kalbini her türlü kötü düşüncelerden
temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler. Allah’ın sevdiği ve râzı olduğu
bir kul olmaya gayret eder. Onun için Allah Teâlâ’nın sıfatlarını iyi bir
şekilde öğrenip aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. İşte o zaman Allah’ın
büyüklüğünü, yüceliğini ve O’na iyi kulluk yapılması gerektiğini anlamış
oluruz. Hevâ ve hevese, gayr-i İslamî olan şeylere değil, Allah’ın emirlerine
göre yaşamaya çalışmamız kolay olur. Aksi halde, şeytan ve dostlarına bakarak,
onlara kanarak yanlış işlere, haram olan, bâtıl olan şeylere meylederiz.
Dolayısıyla Allah’ın sıfatlarını düşünüp bu gibi kötü işlerden sakınmamız kolay olur. Meselâ,
‘Basar’ sıfatı, Allah’ın her şeyi gördüğünü, bildiğini düşünüp günah olan,
haram olan bir iş yapacağımız zaman “Allah görüyor” diye düşünerek vazgeçmemiz
mümkün olur.
“Semî’”
sıfatı, Allah her şeyi işitir, duyar diye düşünerek yalan, yanlış, dedikodu,
iftira ve kötü, çirkin, müstehcen sözlerden sakınmamız kolay olur.
“İlim”
sıfatını da düşünerek Allah geçmişi, geleceği, gizli ve açık olan her şeyi
bildiğinden ötürü kendimize çeki düzen vererek doğru olanı, câiz olanı
yapmamız, yanlış olan, çirkin olan, câiz olmayan hususlardan sakınmamız daha
kolay olur.
Aynı
şekilde, Allah’ın diğer sıfat ve isimlerini de düşünmeliyiz. [18]
Allah’ın
Güzel isimleri (Esmâü’l-Hüsnâ)
Kur’ân-ı
Kerim’de ve hadis-i şerifte güzel isimlerin Allah’a ait olduğu bildirilir. “Allah,
O’ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur.” [19]
buyruluyor.
Hadis-i
Şerifte de Ebu Hureyre (r.a.)’nın rivayetiyle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Allah’ın
doksan dokuz, yani bir müstesna olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları (şirk
koşmadan, mânâlarındaki inceliklerle amel etmek sûretiyle) ezber eden her bir
kişi muhakkak Cennet’e girer. Yüce Allah tektir, tek olanı sever.” [20]
Rasûlullah
(s.a.s.)’in beyan buyurduğu Esma-ül Hüsnâ’yı, İmam Ebu İsa Muhammed b. İsa b.
Sevre et-Tirmizî (rh.a.)’ın “Sünen-i Tirmizî” adlı eserinde kaydetmiş olduğu
sırasına göre [21] birer birer anlamlarıyla
kaydedip Kur’ân-ı Kerim’deki yerlerini âyetlerle beyan edelim:
1)
Allah: Rabbimizin özel ismi olup,
Kur’ân-ı Kerim’de 2697 kez tekrar edilmiştir.
“Şu
hâlde bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur.” [22]
2) er-Rahmân: İlâhî rahmet, lütuf ve koruyuculuğu bütün mahlûkatı
kapsayan, dünyada iman eden ve etmeyen
herkese merhamet eden, nimetlendiren. [23]
3)
er-Rahîm: Çok merhamet edip bağışlayan,
dünyada kendisine iman edip emirlerine uyanları âhirette ebedî nimetlerle
mükâfatlandıracak olan.
“O,
size (mü’minlere) karşı merhametli olandır.” [24]
(Kâfirler
Allah’a kulluğu terk ettiğinden, imtihanı kaybettiğinden dolayı âhirette Cennet
nimetlerinden faydalanamayacaklar, Cehennemle cezalandırılacaklardır. [25]
4) el-Melik: Görünen ve görünmeyen bütün âlemlerin sahibi ve
yöneticisi.
“De
ki insanların Rabbine sığınırım. İnsanların
Melikine. İnsanların (gerçek) ilâhına.” [26]
5)
el-Kuddûs: Her türlü eksik ve
noksanlıktan münezzeh (uzak), bütün kemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış.
“Göklerde ve
yerde olanların tümü, Melik,
Kuddûs, Azîz, Hakîm olan Allah’ı tesbih etmektedir.” [27]
6) es-Selâm: Esenlik veren, barış ve emniyetin kaynağı.
“O
Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik’tir, Kuddûs’tür, Selâm’dır...” [28]
7)
el-Mü’min: Güven veren, vadine
güvenilen, güven kaynağı.
“O
Allah’tır ki O’ndan başka ilâh yoktur... Mü’mindir.” [29]
8)
el-Müheymin: Evrenin bütün işlerini
düzenleyen, gözeten ve yöneten; insanları murâkebe edip koruyan.
“O,
Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Müheymin’dir.” [30]
9) el-Azîz: Hiçbir zaman yenilmeyen, daima galip olan, eşi, benzeri, dengi
bulunmayan, izzetli, değerli ve güçlü olan. “Sen, o güçlü ve üstün (Azîz)
merhametli olan (Rahîm) (Allah)’a tevekkül et.” [31]
10) el-Cebbâr: Mutlak irâdesini her durumda yürüten, her düzensizliği
tanzim eden. Bütün güçlükleri
kolaylaştıran.
“O Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur.
Cebbâr’dır.” [32]
11)
el-Mütekebbir: Her şeyde ve her işte
azamet ve yüceliğini gösteren; büyüklükte eşi ve benzeri olmayan. “Göklerde
ve yerde büyüklük O’nundur, O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir.” [33]
12)
el-Hâlik: Her şeyi takdirine uygun
yaratan.
“O
Allah ki Hâlik’tır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve sûret
verendir.” [34]
13)
el-Bârî: Bütün varlığı örneksiz
yaratan.
“O
Allah’tır ki Bârî’dir.” [35]
14) el-Musavvir: Yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren.
“Ana
rahminde size dilediği gibi sûret veren Allah’tır.” [36]
15) el-Ğaffâr: Mağfireti, affı çok olan, daima affeden, tekrarlanan
günahları da bağışlayan.
“Gerçekten
Ben, tevbe eden, inanan, sâlih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen
kimseyi şüphesiz bağışlarım.” [37]
16)
el-Kahhâr: Yenilmeyen, yegâne gâlip
olan.
“O,
kulları üzerinde kahredici olandır.” [38]
17)
el-Vehhâb: Her çeşit nimeti hiçbir
karşılık beklemeden bolca bağışlayıp veren.
“Yoksa
güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabb’inin hazineleri onların
yanında mıdır?” [39]
18)
er-Rezzâk: Ruhların ve bedenlerin
ihtiyacı olan gıdayı yaratıp veren.
“Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” [40]
19)
el-Fettâh: İyilik kapılarını açan;
kullarına rahmet kapılarını açan ve müşkülleri çözüp kolaylaştıran.
“De
ki: ‘Rabbiniz (kıyamet günü) bizi, bir araya toplayacak, sonra da hak ile
aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmü vererek, hak ile bâtılın arasını) açan
(el-Fettâh)’dır, (her şeyi hakkıyla)
bilendir.” [41]
20)
el-Âlîm: Her şeyi hakkıyla (en iyi)
bilendir.
“Bu,
üstün ve güçlü olan, bilen (el-Alîm) Allah’ın takdiridir.” [42]
21)
el-Kâbız: Rızkı belli bir ölçüde
tutup veren, canlıların ruhunu alan.
“Allah,
daraltır ve genişletir ve siz, O’na döndürüleceksiniz.” [43]
22) el-Bâsit: Lütuf ve kerimini esirgemeyen, rızkı bol bol veren ve ruhları bedenlere
yerleştirip yayan.
“Allah
dilediğine rızkını genişletir, yayar ve daraltır da.” [44]
23)
el-Hâfid: Alçaltan, zillete düşüren.
“O,
alçaltıcı ve yükselticidir.” [45]
24) er-Râfi’: Yücelten, izzet ve şeref bahşeden.
“
O, sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için
kiminizi, kiminize göre derecelerle yüceltti.” [46]
25) el-Muizz: Yücelten, üstün kılan, izzet ve şeref veren.
“De
ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü
çekip alırsın, dilediğini Aziz kılarsın (yüceltir), dilediğini alçaltırsın.
Hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye güç yetirensin.” [47]
26)
el-Müzill: Alçaltan, zillete düşüren.
“Hiç
şüphesiz, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı baş kaldıranlar, işte onlar en çok zillete
düşenler arasındadır.” [48]
27)
es-Semî’: Her şeyi hakkıyla ve
kemaliyle işiten.
“Yoksa
onlar, gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını
işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki
elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.” [49]
28) el-Basîr: Her şeyi hakkıyla ve kemâliyle gören.
“Siz,
her nerede iseniz, O, sizinle beraberdir. Allah, yapmakta olduklarınız
görendir.” [50]
29)
el-Hakem: Hüküm verme yetkisini
elinde tutan, son hükmü verecek olan.
“O,
hâkimlerin en iyisidir.” [51]
30)
el-Adl: Mutlak adalet sahibi, her
şeyi yerli yerinde yapan.
“Rabbinin
sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır.” [52]
31)
el-Latîf: Yaratılmışların ihtiyaçlarını
en ince noktasına kadar bilip karşılayan.
“Allah,
kullarına karşı lütuf sahibi olandır, dilediğini rızıklandırandır. O,
kuvvetlidir, Aziz’dir.” [53]
32)
el-Habîr: Her şeyin iç yüzünden
haberdar olan.
“Allah,
işlediklerinizden haberi olandır.” [54]
33)
el-Halîm: Acele ve kızgınlıkla
davranmayan, ceza vermede acele etmeyen, teenni sahibi.
“Allah
bağışlayandır, yumuşak davranandır.” [55]
34)
el-Azîm: Zâtının ve sıfatlarının
mâhiyeti anlaşılamayacak kadar yüce.
“O,
pek yücedir, pek büyüktür.” [56]
35)
el-Ğafûr: Bütün günahları bağışlayan.
“Senin
Rabbin rahmet sahibi (ve ) bağışlayıcıdır.” [57]
36)
eş-Şekûr: Az iyiliğe çok mükâfat
veren.
“Çünkü
(Allah) ecirlerini noksansız öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Şüphesiz
O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.”
[58]
37)
el-Alî: İzzet, şeref ve hükümranlık
bakımından en yüce.
“Doğrusu
Allah, yücedir, büyüktür.” [59]
38)
el-Kebîr: Yüceliği karşısında her
büyüğün küçüldüğü mutlak büyük, zât ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılmayacak
kadar yüce.
“Gerçekten
Allah yücedir, büyüktür.” [60]
39)
el-Hafîz: Koruyup gözeten ve dengede
tutan.
“Doğrusu
benim Rabbim her şeyi gözetip koruyandır.” [61]
40)
el-Mukît: Bedenlerin ve ruhların
gıdasını yaratıp veren, her şeyi koruyan.
“Kim
güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa ondan, kendisine de bir
hisse vardır. Kim de kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da
kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur (mukît).” [62]
41)
el-Hasîb: Kullarını hesaba çeken ve
onlara kafi gelen, yeten. “Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.” [63]
42)
el-Celîl: Azamet sahibi.
“Celâl
ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) bâkî kalacaktır.” [64]
43)
el-Kerîm: Keremi bol ve sonsuz
fazilet türlerinin hepsine sahip.
“Gerçekten
benim Rabbim Ğaniy’dir, Kerîm olandır.” [65]
44)
er-Rakîb: Murâkabe eden, her şeyi
gözetleyip kontrolü altında tutan.
“Şüphesiz
Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” [66]
45)
el-Mucîb: Dilek ve dualara karşılık
veren.
“Kullarım
Beni, sana soracak olurlarsa, işte Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği
zaman, dua edenin duasına cevap veririm. (kabul ederim).”[67]
46)
el-Vâsi’: İlmi, ihsânı, mağfiret ve
rahmeti her şeyi kuşatan.
“Şüphe
yok ki Allah, kuşatandır, bilendir.” [68]
47)
el-Hakîm: Bütün emir ve işleri yerli
yerinde olan.
“O,
yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan
başlayandır.” [69]
48)
el-Vedûd: Çok seven, çok sevilen.
“O
(Allah), çok bağışlayandır, çok sevendir.” [70]
49)
el-Mecîd: Yüce, şanlı ve şerefli,
lütuf ve kerimi bol.
“Şüphesiz
O, övülmeye lâyık olandır, mecid’dir.” [71]
50)
el-Bâis: Ölümden sonra dirilten.
“De
ki: ‘Onları bir defa yaratıp inşâ eden (ölümden sonra) diriltecek. O, her
yaratmayı bilir.” [72]
51)
eş-Şehid: Her şeyi gözetip, bilen.
“Şüphesiz
Allah, her şeye şâhit olandır.” [73]
52)
el-Hakk: Fiilen var olan, mevcûdiyeti
ve ulûhiyeti gerçek olan.
“İşte
böyle hiç şüphesiz Allah, Hakk’ın tâ kendisidir.” [74]
53)
el-Vekîl: Kendisine güvenilip
dayanılan.
“Allah’a
tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.”[75]
54)
el-Kavî: Kudretli, her şeye gücü
yeten.
“Şüphesiz
Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması da pek şiddetlidir.” [76]
55)
el-Metîn: Her şeye gücü yeten,
kudretli, çok güçlü, sağlam.
“Şüphesiz
rızk veren, metîn (kuvvet sahibi) olan Allah’tır.” [77]
56)
el-Velî: Yardımcı ve dost.
“Allah
iman edenlerin velisidir, (dost ve yardımcısıdır) onları karanlıklardan nûra
(aydınlığa) çıkarır.” [78]
57)
el-Hamîd: Her bakımdan övgüye lâyık.
“Hamd
âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” [79]
58) el-Muhsî: Her şeyi tek tek, bütün ayrıntılarıyla bilen.
“Andolsun
onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktayız.” [80]
59)
el-Mübdi’: Varlıkları ilkin yaratan.
“O,
ilkin var eden (sonra dirilterek) döndürecek olandır.” [81]
60)
el-Muîd: Ölümden sonra tekrar
yaratan.
“Nasıl
oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti, sonra yine
sizi öldürecek, yine diriltecektir. Ve sonra yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”
[82]
61)
el-Muhyî: Can veren, yaşatan.
“Ona
can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” [83]
62)
el-Mûmît: Ölümü yaratan, ecelleri
geldiğinde canlıları öldüren.
“Dirilten
ve öldüren Allah’tır.” [84]
63)
el-Hayy: Ebedî hayatla daima diri.
“Sen
asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih
et.” [85]
64)
el-Kayyûm: Her varlığın kendisine
bağlı olduğu kâinatı yöneten en yüce varlık. “Allah, O’ndan başka ilâh
yoktur. Hayy’dır, Kayyûm’dur.” [86]
65)
el-Vâcid: Dilediğini dilediği zaman
bulabilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnî. “Bir yoksul iken, seni
bulup zengin etmedi mi?” [87]
66)
el-Mâcid: Şanlı, şerefli. Bu ism-i
şerif Kur’ân-ı Kerim’de geçmemektedir. El-Mecid ism-i şerifiyle eş anlamlıdır.
67)
el-Vâhid: Bölünüp parçalara
ayrılmaması ve benzerinin bulunmaması anlamında tek.
“Sizin
ilâhınız tek bir ilâhtır, O’ndan başka ilâh yoktur. O bağışlayandır,
merhametlidir.” [88]
68)
es-Samed: Arzu ve ihtiyaçları
sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği ancak kendisi hiçbir şeye muhtaç
bulunmayan yüceler yücesi son varlık.
“Allah,
samed’dir.” [89]
69)
el-Kadir: Her şeye gücü yeten, tam
kudret sahibi.
“Gerçekten
O, her şeye güç yetirendir.” [90]
70)
el-Muktedir: Her şeye gücü yeten,
kudretli.
“Oldukça
kudretli, mülkünün sonu olmayan” [91]
71)
el-Mukaddim: Öne alan, Cennet’e
yaklaştıran, Cehennem’den uzaklaştıran.
“Onlar
nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedî kalıcıdırlar.” [92]
72)
el-Muahhir: İstediğini geri koyan,
arkaya bırakan, bu ism-i şerif de Kur’an’da geçmemektedir, ancak hadis-i
şerifte geçmektedir. [93]
73)
el-Evvel: Varlığının başlangıcı
olmayan.
“O,
Evveldir.” [94]
74)
el-Âhir: Varlığının sonu olmayan.
“Ve
Âhirdir.” [95]
75)
ez-Zâhir: Varlığını ve birliğini
belgeleyen birçok delilin bulunması açısından apâşikâr.
“Ve
Zâhirdir.” [96]
76)
el-Bâtın: Zâtının görülmesi ve mâhiyetinin
bilinmesi açısından gizli.
“Ve
Bâtındır, her şeyi bilir.” [97]
77)
el-Vâlî: Kâinatın hâkimi ve yöneteni.
“Onlar için O’ndan (Allah’tan) başka vâlî yoktur.” [98]
78)
el-Müteâlî: İzzet, şeref ve
hükümranlık bakımından en yüce.
“O,
gaybı da, müşâhede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yüce (el-Müteâlî)’dir.” [99]
79)
el-Berr: Kullarını kayıran, kullarına
karşı iyiliği ve bahşişi bol olan. Bütün iyilik, güzellik ve ihsanın tek
kaynağı.
“Gerçekten
O, iyiliği bol (el-Berr) merhameti çok olanın ta kendisidir.” [100]
80)
et-Tevvâb: Kullarını tevbeye teşvik
edip onların tevbesini kabul eden.
“Şüphesiz
O tevbeleri kabul edendir, merhametlidir.” [101]
81)
el-Müntakîm: Suçluları lâyık ve
müstehak oldukları şekilde cezalandıran.
“Gerçekten
Biz, suçlu günahkârlardan intikam alıcılarız.” [102]
82)
el-Afüvv: İnsanların, günahlarını
kendilerinde sorumluluk kalmayacak şekilde affeden.
“Şüphesiz
Allah affedicidir, güç getiricidir.”[103]
83)
er-Raûf: Çok şefkatli, çok merhametli.
“Çünkü
O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” [104]
84)
Mâlikü’l-Mülk: Mülkün sahibi.
“De
ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü
çekip alırsın, dilediğini Aziz kılar, dilediğini alçaltırsın, hayır Senin
elindedir. Gerçekten Sen her şeye güç getirensin.” [105]
85)
Zü’l-Celâli Ve’l-İkrâm: Azamet ve
kerem sahibi.
“(Yer)
üzerindeki her şey yok olucudur, Celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı)
bâki kalacaktır.” [106]
86)
el-Muksit: Adaletle hükmeden, çok âdil.
“Oysa
onlar, haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.” [107]
87)
el-Câmi’: Bütün övgü ve erdemleri
zâtında toplayan, kâinatta tüm varlıkları tam bir âhenk içinde toplayıp
düzenleyen, bütün mahlûkatı hesaba çekmek üzere kıyâmet günü bir araya getiren.
“Rabbimiz,
kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak Sen toplayacaksın.
Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.”
[108]
88)
el-Ğaniyy: Kendisi, her şeyden
mustağnî, kendi dışındaki her şey O’na muhtaç.
“Şüphesiz
Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye lâyık olandır.” [109]
89)
el-Muğnî: Zenginlik veren. “Allah
dilerse sizi kendi fazlından zengin kılar.” [110]
90)
el-Mâni’: Kötülüklere engel olan,
hikmeti gereği dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen.
“Allah
sana, bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak
yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse O’nun bol fazlını geri çevirecek de
yoktur. Kullarından dilediğine bunu isâbet ettirir. O, bağışlayandır,
merhametlidir.” [111]
91)
ed-Dârr: Zarar verici olanlar da
dahil olmak üzere her şeyi yaratan. Bu ism-i celilin mânâsı, şu âyet ve
hadislerde beyan buyurulmuştur: [112] Ebû
Sırma (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Zarar
verene Allah zarar verir. Güçlük çıkarana Allah güçlük çıkarır.” [113]
92)
en-Nâfi’: Fayda veren.
“De
ki: Allah’ın dilemesi dışında kendim için zarardan veya yarardan (hiçbir şeye)
mâlik değilim.” [114]
93)
en-Nûr: Nurlandıran, nur kaynağı.
“Allah,
göklerin ve yerin nurudur.” [115]
94)
el-Hâdî: Yol gösteren, murâda
erdiren. “Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltip
iletmektedir.” [116]
95)
el-Bedî’: Bütün varlıkları, eşi ve
örneği olmadan en güzel bir şekilde yaratan.
“Gökleri
ve yeri yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘ol’ der,
o da hemen oluverir.” [117]
96)
el-Bâkî: Varlığının sonu olmayan. “Allah,
daha hayırlıdır ve daha sürekli (bâkî, kalıcı)’dır.” [118]
97)
el-Vâris: Varlığın hakiki sahibi,
mahlûkat öldükten sonra diri kalan, varlığın sonu olmayan.
“Şüphesiz
Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve vâris olanlar Biziz.” [119]
98)
er-Reşîd: Bütün işleri isâbetli ve
hedefine ulaşan, kullarını dosdoğru yola irşad edici.
“Andolsun,
bundan önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik ve Biz, onu (doğruyu seçme yeteneğinde
olduğunu) bilenlerdik.” [120]
99) es-Sabûr: Çok sabırlı olan.
Esmâü’l-Hüsnâ
hadisinde yer alan bu ism-i celil, Kur’ân-ı Kerim’de geçmez. Şu âyet-i kerime
ve hadis-i şerif, es-Sabûr ism-i celilinin mânâsını beyan etmektedir:
“Eğer
Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstün (yer
yüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Ancak onları, adı konulmuş bir
süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir
ne de öne alınabilir.” [121]
Ebu
Musa (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Yüce
Allah’tan daha sabırlı ve aleyhinde (bâtıl iddiaların verdiği) ezâya hilimli hiçbir fert, yahut hiçbir şey
yoktur.” [122] ,
Çünkü
insanların bir kısmı O’na oğul isnad edip çağırıyorlar. Böyleyken şüphesiz
Allah, onları âfiyette kılıyor ve onları tüm türlü nimetlerle rızıklandırıyor.”
[123]
“O’nun
(Allah’ın) benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.” [124]
“Allah
neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona ‘ol’ der, o
da hemen oluverir.” [125]
“Allah
her şeye güç yetirendir.” [126]
[1] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 152.
[2] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 152.
[3] Âl-i İmrân: 3/2
[4] Hadid: 57/3
[5] Rahmân: 55/26-27
[6] Bakara: 2/163
[7] Şûrâ: 42/11
[8] Fâtır: 35/15. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami
Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 152- 153.
[9] Furkan: 25/58
[10] Mülk: 67/14
[11] Enbiyâ: 21/4
[12] İsrâ: 17/30
[13] Âl-i İmrân: 3/47
[14] Bakara: 2/20
[15] Nisâ: 4/164
[16] A’râf: 7/158
[17] Yâsin: 36/82
[18] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 153-155.
[19] Tâhâ: 20/8
[20] S. Buhârî, K. Deavat, B. 68, Hds. 103; S. Müslim, K.
Zikir, B. 2, Hds. 5-6; S. Tirmizî, K. Deavat, B. 85, Hds. 3735-3737; S. İbn
Mâce, K. Dua, B. 10, Hds. 3860
[21] S. Tirmizî, K. Deavat, B. 86, Hds. 3736
[22] Muhammed: 47/19
[23] Bkz. Fâtiha: 1/1-4
[24] İsrâ: 17/66.
[25] Bkz. Nisâ: 4/14
[26] Nâs: 114/1-3
[27] Cuma: 62/1
[28] Haşr: 59/23
[29] Haşr: 59/23
[30] Haşr: 59/23
[31] Şûrâ: 26/217
[32] Haşr: 59/23
[33] Câsiye: 45/37
[34] Haşr: 59/24
[35] Haşr: 59/24
[36] Âl-i İmrân: 3/6
[37] Tâhâ: 20/82
[38] En’âm: 6/61
[39] Sâd: 38/9
[40] Hûd:11/6
[41] Sebe’: 34/26
[42] En’âm: 6/96; Yâsin: 36/38
[43] Bakara: 2/245
[44] Ra’d: 13/26; İsrâ: 17/30
[45] Vâkıa: 56/3
[46] En’âm: 6/165; Zuhruf: 43/32
[47] Âl-i İmrân: 3/26
[48] Mücâdele: 58/20
[49] Zuhruf: 43/80
[50] Hadid: 57/4
[51] A’râf: 7/87
[52] En’âm: 6/115
[53] Şûrâ: 42/19
[54] Bakara: 2/234
[55] Bakara: 2/225
[56] Bakara: 2/255
[57] Kehf: 18/58; Sebe’: 34/2
[58] Fâtır: 35/30-34; Şûrâ: 42/23
[59] Nisâ: 4/34; Hac: 22/62
[60] Hacc: 22/62
[61] Hûd: 11/57
[62] Nisâ: 4/86
[63] Enbiyâ: 21/47
[64] Rahmân: 55/27
[65] Neml: 27/40
[66] Nisâ: 4/1
[67] Bakara: 2/186
[68] Bakara: 2/115
[69] Secde: 32/7
[70] Burûc: 85/14
[71] Hûd: 11/73
[72] Yâsin: 36/79
[73] Nisâ: 4/33
[74] Hacc: 22/6
[75] Nisâ: 4/81; İsrâ: 17/65
[76] Enfâl: 8/52
[77] Zâriyât: 51/58
[78] Bakara: 2/257
[79] Fâtiha: 1/1-2
[80] Meryem: 19/94
[81] Burûc: 85/13
[82] Bakara: 2/28
[83] Fussilet: 41/39
[84] Âl-i İmrân: 3/156
[85] Furkan: 25/58
[86] Al-i İmran: 3/2; Bakara: 2/255; Tâhâ: 20/111
[87] Duhâ: 93/8
[88] Bakara: 2/163
[89] İhlâs: 112/2
[90] Ahkaf: 46/33
[91] Kamer: 54/55
[92] Enbiyâ: 22/102
[93] bkz. Buhârî, Teheccüd 1
[94] Hadid: 57/3
[95] Hadid: 57/3
[96] Hadid: 57/3
[97] Hadid: 57/3
[98] Ra’d: 13/11
[99] Ra’d: 13/9
[100] Tûr: 52/28
[101] Bakara: 2/37
[102] Secde: 32/22
[103] Nisâ: 4/149
[104] Tevbe: 9/117
[105] Âl-i İmrân: 3/26
[106] Rahmân: 55/26-27
[107] Yunus: 10/54
[108] Âl-i İmrân: 3/9
[109] Bakara: 2/267
[110] Tevbe: 9/28
[111] Yunus: 10/107; En’âm: 6/17
[112] En’âm: 6/17; Yunus: 10/107; Zümer: 39/38;
[113] Ebû Dâvud, K. Akdiye, B. 31, Hds. 3635; İbn Mâce, K.
Ahkâm, B. 17, Hds. 2342; Tirmizî, K. Birri ve’s- Sıla, B. 27, Hds 2005
[114] Yunus: 10/49;Fetih: 48/11; A’râf: 7/188
[115] Nur: 24/35
[116] Hac: 22/54
[117] Bakara: 2/117; En’âm: 6/101
[118] Tâhâ: 20/73; Rahmân: 55/27
[119] Hicr: 15/23
[120] Kehf: 18/66
[121] Kul Sadi Yüksel, Muvahhidlerin Akidesi, s. 90-112
Nahl:16/61
[122] Kul Sadi Yüksel, Muvahhidlerin Akidesi, s. 90-112
[123] S. Buhârî, K Edeb, B. 71, Hds. 124; S. Müslim, K.
Münafıkin, B. 9, Hds. 49-50
[124] Şûrâ, 42/11
[125] Âl-i İmrân, 3/47
[126] Mâide, 5/19. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami
Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve
İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 155-166.