ALLAH’A İMAN.. 1

Allah’ın Zâtî Sıfatları 1

a) Allah’ın Zâtî Sıfatları 1

b) Allah’ın Subûtî Sıfatları 2

 

 

 

ALLAH’A İMAN

 

İmanın altı şartından birincisi, Allah’a inanmaktır. Aklı olan her insanın ilk ve en önemli vazifesi, Allah’ın   varlığına ve birliğine inanmaktır. İlk görevimiz kâinatı ve bizleri yaratan Allah’a inanıp O’na kulluk yapmaktır.

Allah’a, doğru olarak inanmak ve Yüce Rabbimizi iyi bir şekilde tanıyabilmek ve O’na iyi kulluk yapabilmek için, Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini bilmek gerekir. [1]

 

Allah’ın Zâtî Sıfatları

 

Allah’ın 14 sıfatı vardır. Bunların altı tanesine zâtî sıfatlar, sekiz tanesine de subûtî sıfatlar denir. [2]

 

a) Allah’ın Zâtî Sıfatları

 

1) Vücut: Var olmak. “Allah vardır. O’ndan başka ilâh yoktur.” [3]

2) Kıdem: Allah’ın varlığının başlangıcı yoktur. Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Hiçbir şey yok iken, O yine vardı. “ilktir (Kendinden önce hiçbir varlık yoktur). Sondur (Her şey yok olurken, O   kalacaktır).” [4]

3) Beka: Allah’ın varlığının sonu yoktur. “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.” [5]

4) Vahdâniyet: Allah’ın bir olması demektir. Allah  birdir, eşi, benzeri, ortağı yoktur. 

Sizin İlâhınız tek bir İlâhtır; O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, O bağışlayandır, merhamet edendir.”[6]

5) Muhâlefetün lil-havâdis: “Yarattığı varlıkların hiç birisine benzememesi demektir. “Allah’ın benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur.” [7]

6) Kıyam bi-nefsihî: Allah’ın varlığı kendindendir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. “Ey insanlar, Allah’a muhtaçlarsınız, Allah ise Ğaniy ( hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) dır.” [8]

 

b) Allah’ın Subûtî Sıfatları

 

1) Hayat:  Diri olmak. Allah devamlı olarak diridir. “Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O’nu hamd ile tespih et.” [9]

2) İlim: Bilmek. Allah her şeyi bilir. “Hiç Yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [10] 

3) Semî’: İşitmek. Allah her şeyi işitir. “O, (Allah) işitendir, bilendir.” [11]

4) Basar: Görmek. Allah her şeyi görür. “O, (Allah) kullarından haberi olandır, görendir.” [12]

5) İrâde: Dilemek. Allah, dilediğini yapar. “Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” [13]

6) Kudret: Gücü yetmek. Allah, güç sahibidir, her şeye gücü yeter. “Hiç şüphe yok ki Allah, her şeye güç yetirendir.” [14]

7) Kelâm: Söylemek. Allah söz sahibidir. Sözünü peygamberlerine duyurmuştur. “Allah, Mûsâ ile konuştu.” [15]

Kur’an Allah’ın sözüdür. “O Muhammed de Allah’a ve O’nun sözlerine (Kur’an’a) inanmaktadır.” [16]

8) Tekvin: Yaratmak. Allah yaratıcıdır. Kâinattaki her şeyi yaratan O’dur. “(Allah) Bir şey yaratmak istediği vakit O’nun yaptığı sadece ‘ol’ demektir ve o şey derhal var olur.” [17]

Allah (c.c.)’a böyle doğru olarak inanan mü’min, kalbini her türlü kötü düşüncelerden temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler. Allah’ın sevdiği ve râzı olduğu bir kul olmaya gayret eder. Onun için Allah Teâlâ’nın sıfatlarını iyi bir şekilde öğrenip aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. İşte o zaman Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini ve O’na iyi kulluk yapılması gerektiğini anlamış oluruz. Hevâ ve hevese, gayr-i İslamî olan şeylere değil, Allah’ın emirlerine göre yaşamaya çalışmamız kolay olur. Aksi halde, şeytan ve dostlarına bakarak, onlara kanarak yanlış işlere, haram olan, bâtıl olan şeylere meylederiz. Dolayısıyla Allah’ın sıfatlarını düşünüp bu gibi  kötü işlerden sakınmamız kolay olur. Meselâ, ‘Basar’ sıfatı, Allah’ın her şeyi gördüğünü, bildiğini düşünüp günah olan, haram olan bir iş yapacağımız zaman “Allah görüyor” diye düşünerek vazgeçmemiz mümkün olur.

“Semî’” sıfatı, Allah her şeyi işitir, duyar diye düşünerek yalan, yanlış, dedikodu, iftira ve kötü, çirkin, müstehcen sözlerden sakınmamız kolay olur.

“İlim” sıfatını da düşünerek Allah geçmişi, geleceği, gizli ve açık olan her şeyi bildiğinden ötürü kendimize çeki düzen vererek doğru olanı, câiz olanı yapmamız, yanlış olan, çirkin olan, câiz olmayan hususlardan sakınmamız daha kolay olur. 

Aynı şekilde, Allah’ın diğer sıfat ve isimlerini de düşünmeliyiz. [18]

 

Allah’ın Güzel isimleri (Esmâü’l-Hüsnâ)

 

Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şerifte güzel isimlerin Allah’a ait olduğu bildirilir. “Allah, O’ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur.” [19] buyruluyor.

Hadis-i Şerifte de Ebu Hureyre (r.a.)’nın rivayetiyle Rasûlullah (s.a.s.)  şöyle buyuruyor:

“Allah’ın doksan dokuz, yani bir müstesna olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları (şirk koşmadan, mânâlarındaki inceliklerle amel etmek sûretiyle) ezber eden her bir kişi muhakkak Cennet’e girer. Yüce Allah tektir, tek olanı sever.” [20]

Rasûlullah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu Esma-ül Hüsnâ’yı, İmam Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sevre et-Tirmizî (rh.a.)’ın “Sünen-i Tirmizî” adlı eserinde kaydetmiş olduğu sırasına göre [21] birer birer anlamlarıyla kaydedip Kur’ân-ı Kerim’deki yerlerini âyetlerle beyan  edelim:

1) Allah: Rabbimizin özel ismi olup, Kur’ân-ı Kerim’de 2697 kez tekrar edilmiştir.

“Şu hâlde bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur.[22]

 2) er-Rahmân: İlâhî rahmet, lütuf ve koruyuculuğu bütün mahlûkatı kapsayan, dünyada iman eden ve etmeyen  herkese merhamet eden, nimetlendiren. [23]

3) er-Rahîm: Çok merhamet edip bağışlayan, dünyada kendisine iman edip emirlerine uyanları âhirette ebedî nimetlerle mükâfatlandıracak olan.

O, size (mü’minlere) karşı merhametli olandır.” [24]

(Kâfirler Allah’a kulluğu terk ettiğinden, imtihanı kaybettiğinden dolayı âhirette Cennet nimetlerinden faydalanamayacaklar, Cehennemle cezalandırılacaklardır. [25]

 4) el-Melik: Görünen ve görünmeyen bütün âlemlerin sahibi ve yöneticisi.

De ki insanların Rabbine sığınırım. İnsanların  Melikine. İnsanların (gerçek) ilâhına.”  [26]

5) el-Kuddûs: Her türlü eksik ve noksanlıktan münezzeh (uzak), bütün kemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış.

“Göklerde  ve  yerde  olanların tümü, Melik, Kuddûs, Azîz, Hakîm olan Allah’ı tesbih etmektedir.” [27]

 6)  es-Selâm: Esenlik veren, barış ve emniyetin kaynağı.

“O Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik’tir, Kuddûs’tür, Selâm’dır...” [28]

7) el-Mü’min: Güven veren, vadine güvenilen, güven kaynağı.

“O Allah’tır ki O’ndan başka ilâh yoktur... Mü’mindir.” [29]

8) el-Müheymin: Evrenin bütün işlerini düzenleyen, gözeten ve yöneten; insanları murâkebe edip koruyan.

“O, Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Müheymin’dir.” [30]

 9) el-Azîz: Hiçbir zaman yenilmeyen, daima galip olan, eşi, benzeri, dengi bulunmayan, izzetli, değerli ve güçlü olan. “Sen, o güçlü ve üstün (Azîz) merhametli olan (Rahîm) (Allah)’a tevekkül et.” [31]

 10) el-Cebbâr: Mutlak irâdesini her durumda yürüten, her düzensizliği tanzim eden. Bütün güçlükleri  kolaylaştıran.

 O Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Cebbâr’dır.” [32]

11) el-Mütekebbir: Her şeyde ve her işte azamet ve yüceliğini gösteren; büyüklükte eşi ve benzeri olmayan. “Göklerde ve yerde büyüklük O’nundur, O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” [33]

12) el-Hâlik: Her şeyi takdirine uygun yaratan.

“O Allah ki Hâlik’tır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve sûret verendir.” [34]

13) el-Bârî: Bütün varlığı örneksiz yaratan.

“O Allah’tır ki Bârî’dir.” [35]

 14) el-Musavvir: Yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren.

“Ana rahminde size dilediği gibi sûret veren Allah’tır.” [36]

 15) el-Ğaffâr: Mağfireti, affı çok olan, daima affeden, tekrarlanan günahları da bağışlayan.

“Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, sâlih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlarım.” [37]

16) el-Kahhâr: Yenilmeyen, yegâne gâlip olan.

“O, kulları üzerinde kahredici olandır.” [38]

17) el-Vehhâb: Her çeşit nimeti hiçbir karşılık beklemeden bolca bağışlayıp veren.

“Yoksa güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabb’inin hazineleri onların yanında mıdır?” [39]

18) er-Rezzâk: Ruhların ve bedenlerin ihtiyacı olan gıdayı yaratıp veren.

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” [40]

19) el-Fettâh: İyilik kapılarını açan; kullarına rahmet kapılarını açan ve müşkülleri çözüp kolaylaştıran.

“De ki: ‘Rabbiniz (kıyamet günü) bizi, bir araya toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmü vererek, hak ile bâtılın arasını) açan (el-Fettâh)’dır, (her şeyi hakkıyla)  bilendir.” [41]

20) el-Âlîm: Her şeyi hakkıyla (en iyi) bilendir.

“Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (el-Alîm) Allah’ın takdiridir.” [42]

21) el-Kâbız: Rızkı belli bir ölçüde tutup veren, canlıların ruhunu alan.

“Allah, daraltır ve genişletir ve siz, O’na döndürüleceksiniz.” [43]

22)  el-Bâsit: Lütuf ve kerimini esirgemeyen, rızkı bol bol veren ve ruhları bedenlere yerleştirip yayan.

“Allah dilediğine rızkını genişletir, yayar ve daraltır da.” [44]

23) el-Hâfid: Alçaltan, zillete düşüren.

“O, alçaltıcı ve yükselticidir.” [45]

24)  er-Râfi’: Yücelten, izzet ve şeref bahşeden.

“ O, sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi, kiminize göre derecelerle yüceltti.” [46]

25)  el-Muizz: Yücelten, üstün kılan, izzet ve şeref veren.

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini Aziz kılarsın (yüceltir), dilediğini alçaltırsın. Hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye güç yetirensin.” [47]

26) el-Müzill: Alçaltan, zillete düşüren.

“Hiç şüphesiz, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı baş kaldıranlar, işte onlar en çok zillete düşenler arasındadır.” [48]

27) es-Semî’: Her şeyi hakkıyla ve kemaliyle işiten.

“Yoksa onlar, gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi)  yazıyorlar.” [49]

28)  el-Basîr: Her şeyi hakkıyla ve kemâliyle gören.

“Siz, her nerede iseniz, O, sizinle beraberdir. Allah, yapmakta olduklarınız görendir.[50]

29) el-Hakem: Hüküm verme yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan.

“O, hâkimlerin en iyisidir.” [51]

30) el-Adl: Mutlak adalet sahibi, her şeyi yerli yerinde yapan.

“Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır.[52]

31) el-Latîf: Yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince noktasına kadar bilip karşılayan.

“Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır, dilediğini rızıklandırandır. O, kuvvetlidir, Aziz’dir.” [53]

32) el-Habîr: Her şeyin iç yüzünden haberdar olan.

“Allah, işlediklerinizden haberi olandır.” [54]

33) el-Halîm: Acele ve kızgınlıkla davranmayan, ceza vermede acele etmeyen, teenni sahibi.

“Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.” [55]

34) el-Azîm: Zâtının ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılamayacak kadar yüce.

“O, pek yücedir, pek büyüktür.” [56]

35) el-Ğafûr: Bütün günahları bağışlayan.

“Senin Rabbin rahmet sahibi (ve ) bağışlayıcıdır.” [57]

36) eş-Şekûr: Az iyiliğe çok mükâfat veren.

“Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Şüphesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.” [58]

37) el-Alî: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce.

“Doğrusu Allah,  yücedir, büyüktür.[59]

38) el-Kebîr: Yüceliği karşısında her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük, zât ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılmayacak kadar yüce.

“Gerçekten Allah yücedir, büyüktür.”  [60]

39) el-Hafîz: Koruyup gözeten ve dengede tutan.

“Doğrusu benim Rabbim her şeyi gözetip koruyandır.”  [61]

40) el-Mukît: Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her şeyi koruyan.

“Kim güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa ondan, kendisine de bir hisse vardır. Kim de kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur (mukît).” [62]

41) el-Hasîb: Kullarını hesaba çeken ve onlara kafi gelen, yeten. “Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.” [63]

42) el-Celîl: Azamet sahibi.

“Celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) bâkî kalacaktır.” [64]

43) el-Kerîm: Keremi bol ve sonsuz fazilet türlerinin hepsine sahip.

“Gerçekten benim Rabbim Ğaniy’dir, Kerîm olandır.” [65]

44) er-Rakîb: Murâkabe eden, her şeyi gözetleyip kontrolü altında tutan.

“Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” [66]

45) el-Mucîb: Dilek ve dualara karşılık veren.

“Kullarım Beni, sana soracak olurlarsa, işte Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. (kabul ederim).[67]

46) el-Vâsi’: İlmi, ihsânı, mağfiret ve rahmeti her şeyi kuşatan.

“Şüphe yok ki Allah, kuşatandır, bilendir.” [68]

47) el-Hakîm: Bütün emir ve işleri yerli yerinde olan.

“O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır.” [69]

48) el-Vedûd: Çok seven, çok sevilen.

“O (Allah), çok bağışlayandır, çok sevendir.[70]

49) el-Mecîd: Yüce, şanlı ve şerefli, lütuf ve kerimi bol. 

“Şüphesiz O, övülmeye lâyık olandır, mecid’dir.” [71]

50) el-Bâis: Ölümden sonra dirilten.

“De ki: ‘Onları bir defa yaratıp inşâ eden (ölümden sonra) diriltecek. O, her yaratmayı bilir.” [72]

51) eş-Şehid: Her şeyi gözetip, bilen.

“Şüphesiz Allah, her şeye şâhit olandır.” [73]

52) el-Hakk: Fiilen var olan, mevcûdiyeti ve ulûhiyeti gerçek olan.

“İşte böyle hiç şüphesiz Allah, Hakk’ın tâ kendisidir.” [74]

53) el-Vekîl: Kendisine güvenilip dayanılan.

“Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.[75]

54) el-Kavî: Kudretli, her şeye gücü yeten.

“Şüphesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması da pek şiddetlidir.[76]

55) el-Metîn: Her şeye gücü yeten, kudretli, çok güçlü, sağlam.

“Şüphesiz rızk veren, metîn (kuvvet sahibi) olan Allah’tır.[77]

56) el-Velî: Yardımcı ve dost.

“Allah iman edenlerin velisidir, (dost ve yardımcısıdır) onları karanlıklardan nûra (aydınlığa) çıkarır.” [78]

57) el-Hamîd: Her bakımdan övgüye lâyık.

Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” [79]

58)  el-Muhsî: Her şeyi tek tek, bütün ayrıntılarıyla bilen.  

“Andolsun onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak da saymış bulunmaktayız.” [80]

59) el-Mübdi’: Varlıkları ilkin yaratan.

“O, ilkin var eden (sonra dirilterek) döndürecek olandır.[81]

60) el-Muîd: Ölümden sonra tekrar yaratan.

Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti, sonra yine sizi öldürecek, yine diriltecektir. Ve sonra yalnızca O’na döndürüleceksiniz.[82]

61) el-Muhyî: Can veren, yaşatan.

“Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.[83]

62) el-Mûmît: Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren.

Dirilten ve öldüren Allah’tır.[84]

63) el-Hayy: Ebedî hayatla daima diri.

“Sen asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et.” [85]

64) el-Kayyûm: Her varlığın kendisine bağlı olduğu kâinatı yöneten en yüce varlık. “Allah, O’ndan başka ilâh yoktur. Hayy’dır, Kayyûm’dur.[86]

65) el-Vâcid: Dilediğini dilediği zaman bulabilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnî. “Bir yoksul iken, seni bulup zengin etmedi mi?” [87]

66) el-Mâcid: Şanlı, şerefli. Bu ism-i şerif Kur’ân-ı Kerim’de geçmemektedir. El-Mecid ism-i şerifiyle eş anlamlıdır.

67) el-Vâhid: Bölünüp parçalara ayrılmaması ve benzerinin bulunmaması anlamında tek.

“Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır, O’ndan başka ilâh yoktur. O bağışlayandır, merhametlidir.” [88]

68) es-Samed: Arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği ancak kendisi hiçbir şeye muhtaç bulunmayan yüceler yücesi son varlık.

“Allah, samed’dir.[89]

69) el-Kadir: Her şeye gücü yeten, tam kudret sahibi.

“Gerçekten O, her şeye güç yetirendir.[90]

70) el-Muktedir: Her şeye gücü yeten, kudretli.

“Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan” [91]

71) el-Mukaddim: Öne alan, Cennet’e yaklaştıran, Cehennem’den uzaklaştıran.

“Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedî kalıcıdırlar.[92]

72) el-Muahhir: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan, bu ism-i şerif de Kur’an’da geçmemektedir, ancak hadis-i şerifte geçmektedir. [93]

73) el-Evvel: Varlığının başlangıcı olmayan.

“O, Evveldir.[94]

74) el-Âhir: Varlığının sonu olmayan.

“Ve Âhirdir.[95]

75) ez-Zâhir: Varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından apâşikâr.

“Ve Zâhirdir.[96]

76) el-Bâtın: Zâtının görülmesi ve mâhiyetinin bilinmesi açısından gizli.

“Ve Bâtındır, her şeyi bilir.” [97]

77) el-Vâlî: Kâinatın hâkimi ve yöneteni.

 Onlar için O’ndan  (Allah’tan) başka vâlî yoktur.” [98]

78) el-Müteâlî: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce.

“O, gaybı da, müşâhede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yüce (el-Müteâlî)’dir.” [99]

79) el-Berr: Kullarını kayıran, kullarına karşı iyiliği ve bahşişi bol olan. Bütün iyilik, güzellik ve ihsanın tek kaynağı.

“Gerçekten O, iyiliği bol (el-Berr) merhameti çok olanın ta  kendisidir.[100]

80) et-Tevvâb: Kullarını tevbeye teşvik edip onların tevbesini kabul eden.

“Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, merhametlidir.” [101]

81) el-Müntakîm: Suçluları lâyık ve müstehak oldukları şekilde cezalandıran.

“Gerçekten Biz, suçlu günahkârlardan intikam alıcılarız.” [102]

82) el-Afüvv: İnsanların, günahlarını kendilerinde sorumluluk kalmayacak şekilde affeden.

“Şüphesiz Allah affedicidir, güç getiricidir.”[103]

83) er-Raûf: Çok şefkatli, çok merhametli.

“Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok merhametlidir.[104]

84) Mâlikü’l-Mülk: Mülkün sahibi.

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini Aziz kılar, dilediğini alçaltırsın, hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye güç getirensin.[105]

85) Zü’l-Celâli Ve’l-İkrâm: Azamet ve kerem sahibi.

(Yer) üzerindeki her şey yok olucudur, Celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) bâki kalacaktır.[106]

86) el-Muksit: Adaletle hükmeden, çok âdil.

“Oysa onlar, haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.[107]

87) el-Câmi’: Bütün övgü ve erdemleri zâtında toplayan, kâinatta tüm varlıkları tam bir âhenk içinde toplayıp düzenleyen, bütün mahlûkatı hesaba çekmek üzere kıyâmet günü bir araya getiren.

“Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.[108]

88) el-Ğaniyy: Kendisi, her şeyden mustağnî, kendi dışındaki her şey O’na muhtaç.

“Şüphesiz Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye lâyık olandır.” [109]

89) el-Muğnî: Zenginlik veren. “Allah dilerse sizi kendi fazlından zengin kılar.” [110]

90) el-Mâni’: Kötülüklere engel olan, hikmeti gereği dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen.

“Allah sana, bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bunu isâbet ettirir. O, bağışlayandır, merhametlidir.” [111]

91) ed-Dârr: Zarar verici olanlar da dahil olmak üzere her şeyi yaratan. Bu ism-i celilin mânâsı, şu âyet ve hadislerde beyan buyurulmuştur: [112] Ebû Sırma (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Zarar verene Allah zarar verir. Güçlük çıkarana Allah güçlük çıkarır.” [113]

92) en-Nâfi’: Fayda veren.

“De ki: Allah’ın dilemesi dışında kendim için zarardan veya yarardan (hiçbir şeye) mâlik değilim.” [114]

93) en-Nûr: Nurlandıran, nur kaynağı.

Allah, göklerin ve yerin nurudur.” [115]

94) el-Hâdî: Yol gösteren, murâda erdiren. “Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltip iletmektedir.[116]

95) el-Bedî’: Bütün varlıkları, eşi ve örneği olmadan en güzel bir şekilde yaratan.

“Gökleri ve yeri yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” [117]

96) el-Bâkî: Varlığının sonu olmayan. “Allah, daha hayırlıdır ve daha sürekli (bâkî, kalıcı)’dır.” [118]

97) el-Vâris: Varlığın hakiki sahibi, mahlûkat öldükten sonra diri kalan, varlığın sonu olmayan.

“Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve vâris olanlar Biziz.” [119]

98) er-Reşîd: Bütün işleri isâbetli ve hedefine ulaşan, kullarını dosdoğru yola irşad edici.

Andolsun, bundan önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik ve Biz, onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.” [120]

99)  es-Sabûr:  Çok sabırlı olan.

Esmâü’l-Hüsnâ hadisinde yer alan bu ism-i celil, Kur’ân-ı Kerim’de geçmez. Şu âyet-i kerime ve hadis-i şerif, es-Sabûr ism-i celilinin mânâsını beyan etmektedir:

“Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstün (yer yüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir ne de öne alınabilir.” [121]

Ebu Musa (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Yüce Allah’tan daha sabırlı ve aleyhinde (bâtıl iddiaların verdiği)  ezâya hilimli hiçbir fert, yahut hiçbir şey yoktur.” [122] ,

Çünkü insanların bir kısmı O’na oğul isnad edip çağırıyorlar. Böyleyken şüphesiz Allah, onları âfiyette kılıyor ve onları tüm türlü nimetlerle rızıklandırıyor.” [123]

“O’nun (Allah’ın) benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.[124]

“Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” [125]

“Allah her şeye güç yetirendir.” [126]

 

 



[1] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 152.

[2] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 152.

[3] Âl-i İmrân: 3/2

[4] Hadid: 57/3

[5] Rahmân: 55/26-27

[6] Bakara: 2/163

[7] Şûrâ: 42/11

[8] Fâtır: 35/15. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 152- 153.

[9] Furkan: 25/58

[10] Mülk: 67/14

[11] Enbiyâ: 21/4

[12] İsrâ: 17/30

[13] Âl-i İmrân: 3/47

[14] Bakara: 2/20

[15] Nisâ: 4/164

[16] A’râf: 7/158

[17] Yâsin: 36/82

[18] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 153-155.

[19] Tâhâ: 20/8

[20] S. Buhârî, K. Deavat, B. 68, Hds. 103; S. Müslim, K. Zikir, B. 2, Hds. 5-6; S. Tirmizî, K. Deavat, B. 85, Hds. 3735-3737; S. İbn Mâce, K. Dua, B. 10, Hds. 3860

[21] S. Tirmizî, K. Deavat, B. 86, Hds. 3736

[22] Muhammed: 47/19

[23] Bkz. Fâtiha: 1/1-4

[24] İsrâ: 17/66.

[25] Bkz. Nisâ: 4/14

[26] Nâs: 114/1-3

[27] Cuma: 62/1

[28] Haşr: 59/23

[29] Haşr: 59/23

[30] Haşr: 59/23

[31] Şûrâ: 26/217

[32] Haşr: 59/23

[33] Câsiye: 45/37

[34] Haşr: 59/24

[35] Haşr: 59/24

[36] Âl-i İmrân: 3/6

[37] Tâhâ: 20/82

[38] En’âm: 6/61

[39] Sâd: 38/9

[40] Hûd:11/6

[41] Sebe’: 34/26

[42] En’âm: 6/96; Yâsin: 36/38

[43] Bakara: 2/245

[44] Ra’d: 13/26; İsrâ: 17/30

[45] Vâkıa: 56/3

[46] En’âm: 6/165; Zuhruf: 43/32

[47] Âl-i İmrân: 3/26

[48] Mücâdele: 58/20

[49] Zuhruf: 43/80

[50] Hadid: 57/4

[51] A’râf: 7/87

[52] En’âm: 6/115

[53] Şûrâ: 42/19

[54] Bakara: 2/234

[55] Bakara: 2/225

[56] Bakara: 2/255

[57] Kehf: 18/58; Sebe’: 34/2

[58] Fâtır: 35/30-34; Şûrâ: 42/23

[59] Nisâ: 4/34; Hac: 22/62

[60] Hacc: 22/62

[61] Hûd: 11/57

[62] Nisâ: 4/86

[63] Enbiyâ: 21/47

[64] Rahmân: 55/27

[65] Neml: 27/40

[66] Nisâ: 4/1

[67] Bakara: 2/186

[68] Bakara: 2/115

[69] Secde: 32/7

[70] Burûc: 85/14

[71] Hûd: 11/73

[72] Yâsin: 36/79

[73] Nisâ: 4/33

[74] Hacc: 22/6

[75] Nisâ: 4/81; İsrâ: 17/65

[76] Enfâl: 8/52

[77] Zâriyât: 51/58

[78] Bakara: 2/257

[79] Fâtiha: 1/1-2

[80] Meryem: 19/94

[81] Burûc: 85/13

[82] Bakara: 2/28

[83] Fussilet: 41/39

[84] Âl-i İmrân: 3/156

[85] Furkan: 25/58

[86] Al-i İmran: 3/2; Bakara: 2/255; Tâhâ: 20/111

[87] Duhâ: 93/8

[88] Bakara: 2/163

[89] İhlâs: 112/2

[90] Ahkaf: 46/33

[91] Kamer: 54/55

[92] Enbiyâ: 22/102

[93] bkz. Buhârî, Teheccüd 1

[94] Hadid: 57/3

[95] Hadid: 57/3

[96] Hadid: 57/3

[97] Hadid: 57/3

[98] Ra’d: 13/11

[99] Ra’d: 13/9

[100] Tûr: 52/28

[101] Bakara: 2/37

[102] Secde: 32/22

[103] Nisâ: 4/149

[104] Tevbe: 9/117

[105] Âl-i İmrân: 3/26

[106] Rahmân: 55/26-27

[107] Yunus: 10/54

[108] Âl-i İmrân: 3/9

[109] Bakara:  2/267

[110] Tevbe: 9/28

[111] Yunus: 10/107; En’âm: 6/17

[112] En’âm: 6/17; Yunus: 10/107; Zümer: 39/38;

[113] Ebû Dâvud, K. Akdiye, B. 31, Hds. 3635; İbn Mâce, K. Ahkâm, B. 17, Hds. 2342; Tirmizî, K. Birri ve’s- Sıla, B. 27, Hds 2005

[114] Yunus: 10/49;Fetih: 48/11; A’râf: 7/188

[115] Nur: 24/35

[116] Hac: 22/54

[117] Bakara: 2/117; En’âm: 6/101

[118] Tâhâ: 20/73; Rahmân: 55/27

[119] Hicr: 15/23

[120] Kehf: 18/66

[121] Kul Sadi Yüksel, Muvahhidlerin Akidesi, s. 90-112 Nahl:16/61

[122] Kul Sadi Yüksel, Muvahhidlerin Akidesi, s. 90-112

[123] S. Buhârî, K Edeb, B. 71, Hds. 124; S. Müslim, K. Münafıkin, B. 9, Hds. 49-50

[124] Şûrâ, 42/11

[125] Âl-i İmrân, 3/47

[126] Mâide, 5/19. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 155-166.