Mü’min
için en değerli şey imandır. Çünkü iman, dünya ve âhiret hayatının saâdet ve
mutluluk kaynağıdır.
Mü’min
için en değerli şey iman olduğuna göre, bu imanı korumak ve imanın bozulmasına,
gitmesine sebep olacak her türlü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir.
İmanın
gitmesine, yok olmasına sebep olan şey küfürdür.
Küfür
nedir?: Küfür kelime anlamı,
örtmek, gizlemek, gerçeğin üstünü örtmek, saklamak demektir.
Terim olarak ise, Allah’ın varlığına,
birliğine inanmamak, Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Allah tarafından bildirilen kesin
geçekleri inkâr etmek, imansızlık demektir. Görülüyor ki küfür, inanılması
gereken gerçeğin ister tamamını, ister bir kısmını inkâr etsin, bu durumdaki
kişi, gerçeği örtmekte, tamamını veya bir kısmını inkâr etmektedir. Küfür
kalpte olabileceği gibi, dille veya davranışlarla inkâr etmek şeklinde de
olabilir. Hatta inanılması gereken şeyleri küçümsemek, onlarla alay etmek gibi fiiller
de küfürdür. Ancak ölüm tehdidi altında sadece dili ile küfre götüren sözleri
söylemeye izin vardır. [1]
“Kalbi
imanla dolu olduğu halde, küfre zorlananlar hâriç, kim iman ettikten sonra Allah’ı
inkâr eder, kalbini küfre açık tutarsa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir.” [2]
Avf
İbn Abbas’tan Rivayet ediliyor ki, bu âyet Ammar İbn Yasir hakkında nâzil
olmuştur. Müşrikler Ammar İbn Yasir’i yakaladılar ve ona işkence yaptılar da
sonunda onların istediklerinden bazısını yapmak zorunda kaldı. Daha sonra Ammar, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e
gelip bundan şikâyet etti de Hz. Peygamber (s.a.s.):
“Kalbini
nasıl buluyorsun?” diye sordu. Ammar:
“İmanla dopdolu” diye cevap verdi. Hz.
Peygamber (s.a.s.): şöyle buyurdu:
“Onlar
işkencelerine devam ederse istemeyerek, mecburiyetten sen de (ellerinden
kurtulmak için) onların istedikleri gibi söyle.” [3] Bu âyet ve hadisten zorluk karşısında, istemeyerek
küfre götüren sözler söylenmesine izin olduğu anlaşılmaktadır. [4]
İlim
adamları, meydana geliş şekli, sebebi ve yeri itibarıyla küfrü genellikle dörde
ayırmışlardır.
1-Küfr-i
İnkârî: Allah’ı, Hz. Peygamberi
(s.a.s.) ve onun Allah’tan getirmiş olduğu esasları, kişinin kalbiyle kabullenmemesi,
diliyle de inkâr etmesi.
2-Küfr-i
Cühûd: Kişinin kalben Allah’ı
bilmesi, fakat bile bile imana yanaşmaması, dili ile imanı itiraf etmemesi inkâr
etmesidir.
3-Küfr-i
İnadî: Kişinin kalben hakikati bilmesi, dili ile de
zaman zaman itiraf etmesine rağmen; haset, sapıklık, şan, şöhret ve makam
endişesi gibi sebeplerle İslâm’ı bir din olarak kabullenmemesidir. Bu çeşit
küfre, fikir arkadaşlarından utanıp gururuna yediremediği için küfr-i ârî de
denilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in amcası Ebû Tâlib’in
küfrü böyledir. Rasûlüllah, amcasını çeşitli zamanlarda İslâm’a dâvet etmiş,
her seferinde teklifi kabul görmesine rağmen “Ebu Talib atalarının dininden
döndü” sözünü söyletmemek için müslüman olma şerefine erememiştir. [5]
4-Küfr-i
Nifak: Kişinin inanması gereken
şeyleri diliyle ikrar etmesi, fakat kalbiyle tasdik etmemesidir. Münafıkların
küfrü böyledir.
Hanefî
fıkıhçıları eserlerinde küfr-i cehlî ismi verilen bir küfür çeşidinden daha
bahsederler. Kendi iradesiyle, küfür olduğunu bilmediği, fakat gerçekte küfür
olan sözü söyleyen kişi, âlimlerin çoğunluğuna göre kâfir olur. İşte bu tip
küfre küfr-i cehlî denilir. Bu gruba göre cehâlet mâzeret olmaz. Bir kısım âlimler ise cehâleti sebebiyle
kişi mâzur sayılır [6]
demişlerdir. [7] Rasûlullah (s.a.s.):
“Allah,
ümmetimden, hata (cehâlet) unutma ve zorlama ile yaptığı şeylerden sorumluluğu
kaldırır” [8] buyurmuştur. [9]
Âlim
Ömer Nesefî, insanı küfre götüren hallerden yedi tanesini belirtmiştir:
1. Nasslar (Kitap ve sünnet’in
hükümleri) zâhirleri üzerine alınır.
Bunların zâhirlerinden (açık anlamlarından) vazgeçip bâtın (gizli) iddia
olunan mânâlara sapmak, İslâm’dan çıkıp küfürle vasıflanmak demektir. “Kur’an
ve Sünnetin mânâsı gizlidir. Bu gizli mânâyı ancak üstat bilir” demek
yanlıştır, sapıklıktır.
2. Nassları reddetmek. Yani Kur’an ve Sünnet’in hükümlerini reddetmek,
kabullenmemek.
3. İster büyük, ister küçük olsun; (haram ve )günahı helâl saymak
küfürdür.
4. Şeriatı kabul etmemek, alay etmek, gereksiz görmek küfürdür.
5. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek küfürdür. Çünkü Allah Teâlâ, bu
hususta şöyle buyuruyor:
“Hakikat
şudur ki, kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” [10]
6. Allah’ın azâbından emin olmak küfürdür. “Büyük zararı göze alan
kâfirlerden başkası, Allah’ın (kulları hakkındaki azabını) ihmal (ve tehir)
inden emin olmaz.” [11]
7. Gaybdan haber verdiği (iddia edilen adamın) haberi(ni kabul) ile o
kâhini (falcıyı, medyumu) tasdik etmek
küfürdür. [12]
“Kim bir kâhine gelir ve onun söylediklerini
tasdik ederse; Allah’ın (c.c.) Hz.
Muhammed’e (s.a.s.) indirmiş olduklarını inkâr ile küfre girmiş olur.” [13]
İrtidat’ın
lugat anlamı; “Bir şeyden başka bir şeye dönmek” demektir.
Terim
yönünden irtidat: İster niyet ile, ister küfre düşürücü bir fiil yahut sözle olsun;
ister alay için, isterse inat yüzünden yahut inanarak söylensin, İslâm dininden
dönüp inkâra, küfre sapmak mânâsına gelir.
Buna göre mürted (irtidat eden), İslâm
dininden küfre, inkâra dönen kişi demektir. Her şeyin yaratıcısı olan Allah
Teâlâ’yı inkâr etmek, Peygamberleri kabul etmemek, bir peygamberi yalanlamak;
haramlığı icmâ ile kabul edilen zinâ, livata (homoseksüellik), şarap içmek,
kumar oynamak, zulüm yapmak gibi fiilleri helâl saymak; yine icmâ ile helâl
olduğu bilinen alış veriş, nikâh gibi muâmeleleri haram saymak, farz olduğu
ittifakla kabul edilen meselâ beş vakit namazdan birinin bir rekâtını bile
reddetmek, aynı şekilde farz olduğu hakkında icmâ bulunmayan bir şeye meselâ,
beş vakit farz namazda bir fazla rekât daha bulunduğuna veya şevval ayında oruç
tutmanın farz olduğuna inanmak, veya ertesi gün (veya şu zamanda) kâfir olmaya
niyet etmek, o hususta tereddüt etmek, insanı İslâm’dan çıkaran küfürler
türündendir. İnsanı küfre sokan fiillere örnek olarak, Kur’ân-ı Kerim’i veya
Rasûlüllah (s.a.s.)’in hadislerini toplayan bir kitabı pisliğe atmak, güneşe,
aya ya da puta tapmak gösterilebilir. [14]
İrtidat
edip dinden çıkan bir kimsenin, hayatı boyunca işlemiş olduğu bütün ameller
bâtıl olur, karısı kendisine haram olur ve nikâhı düşer, iptal olur.
İrtidat
eden bir kimsenin, kurtuluş için şunları yapması gerekir:
a) Önce girmiş olduğu küfürden cayması ve vazgeçmesi gerekir.
b) Bundan sonra hemen kelime-i şehâdet getirmelidir.
c) Daha sonra, karısı ile olan nikâhını tazelemesi lâzımdır.
“Tecdid-i
iman ve “tecdid-i nikâh” denilen, işte budur. Eğer bu kimse, evvelce haccetmiş
ise haccını tekrar etmesi gerekir.
Böylece, o kimse yeniden Müslüman olmuş olur
ve irtidadından dolayı öldürülmekten kurtulur. İrtidat eden kimse, küfürden
dönmeyip ısrar ederse öldürülür. [15] Malı
vârislerine taksim edilir. Bu kimsenin âhiretteki cezası ise, ebedî cehennemde
kalmaktır. [16]
Rabbimiz
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır.
“İçinizden
kim dinden döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptığı iyi işler dünyada da
âhirette de geçersiz sayılmıştır. Onlar Cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.”
[17]
Hanefi
âlimleri, irtidat eden erkeğin öldürülmesinde, kadının ise hapsedilmesinde
ittifak halindedir.[18]
İmanın değerini bilmeyen veya önemsemeyen,
dünya işlerine önem verdiği kadar âhirete, imana önem vermeyen; malının,
mülkünün, parasının ve sahip olduğu tüm imkânların elinden gitmemesi için
gereken tedbirleri alıp bunlarla yetinen, oyalanan, imanın varlığı veya yokluğu
konusunda ise endişe duymayan, bu konuda gayret sarf etmeyen, küfre götüren,
imanının gitmesine sebep olacak olan fiil ve sözlere dikkat etmeyerek yapılan
bu yanlışlıklardan dolayı küfre girme söz konusu olmaktadır. Böyle bir insan
kendini imanlı sandığı halde imansız, kendini Müslüman gördüğü halde müşrik,
mürted konumunda olabilir.
İnsanların
dünya ve âhirette huzur ve mutluluğunu sağlayan İslâm’ın hükümlerini,
prensiplerini reddedenler küfre girmişlerdir. Buna rağmen, hâlâ bu kişiler
Müslüman olduklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Mürted olmuş, İslâm dininden
çıkmış, kâfir olmuşlardır. Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
“Kim
İslâm’dan başka bir din (yaşam tarzı) ararsa asla ondan kabul edilmez; o
âhirette de kayba uğrayanlardandır.” [19]
“Kim
imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O, âhirette
hüsrana uğrayanlardandır.” [20]
“Artık
kim tâğutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.” [21] İmam
Muhammed İbn Cerir, tâğutu şu şekilde tarif etmektedir:
“Allah
(c.c.)’ın indirdiği hükümlere mukabil (alternatif) olmak ve onların yerine
geçmek üzere hükümler icat eden her varlık tâğuttur.” [22] Bunun insan olması, put olması, şeytan olması
veya bunların dışında herhangi bir şey olması mâhiyetini değiştirmez. [23]
Arapça’da
‘tâğut’ kalıbı mubâlağa sigası olup ‘aşırı isyancı’, ‘en büyük isyancı’
anlamına gelir. Âyetteki anlamı; şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey
demektir. Allah yolundan menedenler diye de tanımlanmıştır.[24] Bu
sözcük, Kur’an’da tekil ve çoğulu aynı olarak kullanılan bir kelimedir. [25]
Eğer
bir kimse Allah’a isyan ederek, emir ve yasaklarına karşı çıkar ve insanları
kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman
tâğuttur. Böyle bir kimse şeytan, rahip, dinî veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle bir kimse tâğutu reddetmedikçe
Allah’a inanmış sayılmaz.[26] Eğer
kişi âhirette hüsrana uğramak, cehennemi boylamak istemiyorsa daha önceden de
belirttiğimiz gibi, dinden çıkaracak herhangi fiil, davranış ve sözlerden
dolayı küfre girmiş, mürted olmuşsa yapılacak şey, tevbe etmesidir. [27]
Hanefiler
dediler ki:
Mürted,
İslâm dini dışındaki bütün dinlerden alâkasının kesik olduğunu şu sözlerle ifade
eder:
“Tevbe
ettim. İslâm’a döndüm. İslâm dışındaki bütün dinlerden uzağım.” Bunu
derken, öldükten sonra diriliş ve
hesaplaşmanın olacağını ikrar etmek müstehaptır. Bunu söyler, çünkü dini
yoktur. Geçtiği dinden uzaklaştığını söylemesi yeterli olur, amaç
gerçekleşmiştir. Tahâvî der ki:
Ebu
Yusuf’a, bir adamın nasıl müslüman olacağı sorulduğunda şu cevabı verdi:
“Müslüman
olacak adam, Allah’tan başka İlâh olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve
rasûlü olduğuna şehâdet etmelidir. Allah katından peygamberi Muhammed’in
getirmiş olduğu hükümlerin gerçek olduğunu ikrar etmeli, intisap ettiği dinden berî
olduğunu söylemelidir. “Bu dine (İslâm dışı her hangi bir dine) girmedim ve her
çeşit bâtıl dinden berîyim” demelidir. İşte böyle demesi tevbedir. [28]
Tevbe ettikten sonra, ne yapılması gerektiği, daha önceden de belirttiğimiz
gibi, evli ise nikâhını yenilemesi gerekir.[29] Daha
önce haccetmişse, tekrar ikinci kez o haccı edâ etmesi gerekir. [30]
Hayat
boyunca Mü’min olarak yaşanıp Mü’min olarak ölmek ve imtihan kazanmak
isteniyorsa; imanın korunması ve imanın gitmesine sebep olacak olan fiil ve
sözlerin neler olduğunun iyi bir şekilde
öğrenilmesi ve onlardan sakınılması
gerekmektedir. [31]
Tekfir, Müslüman olduğu bilinen
bir kişiyi, inkar özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kafir
saymak demektir.
Yersiz yapılan tekfir, fert
açısından ağır sonuçlar doğurmasının yanında, toplum hayatında kapatılmayacak
yaraların açılmasına, birlik ve bütünlüğün zedelenmesine ve parçalanmaya sebep
olur.
Çünkü bu durumdaki bir kimse,
gerçek durumunu Allah bilmekle birlikle, toplumda Müslüman muamelesi, görmez
selamı alınmaz, kendisine selam verilmez, kestikleri yenilmez. Müslüman bir
kadınla evelenmesine müsaade edilmez. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz.
Müslüman kabristanına gömülmez. Tekfir bu denli ağır sonuçlar doğurduğu içindir
ki, Hz. Peygamber Medine toplumunda, münafıkların varlığını bildiği halde
onları küfürle itham etmiş, temelleri hoşgörüye bağlı bir İsalmalaştırma
siyaseti izlemiş, birçok hadiste de “ben müslümanım” diyeni küfürle suçlamaktan
sakınmayı tavsiye etmiştir. Bir hadiste; “Bir insan Müslüman kardeşine ‘ey
kafir!’ diye hitap ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur.
Şayet söylediğigibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner”.[32]
Hadisten de anlaşıldığı gibi
bir kimseyi küfürle itham ederken göz önünde bulundurulması gereken husus, o
kimsenin küfür olan bir inancı gönülden benimsediğinin iyi tespit edilmesidir.
Muhatap küfrü açıkça benşmsemiyorsa, onun inanç, söz ve ya davranışı ile küfre
girdiğini söyleme konusunda temkinli olmak gerekir.
Hz. Peygamber’in anılan
tavsiyelerini göz önünde bulunduran bilginler “ehl’i kıbleden olupta günah
işlemiş bulunan bir kimseyi bundan dolayı tekfir etmemeyi” Ehl-i sünet’in temel
prensipleri arasında zikretmişlerdir. [33]
[1] İslâmi Bilgiler
Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat, c. .2,
s. 178
[2] Nahl: 16/106
[3] İbn Kesir, Kur’an Tefsiri Terc. c. 9, s.
4501
[4] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 217-218.
[5] Bu olay için
bkz.. Buhârî Tefsir, Sure
28; Müslim, İman, .39; Tirmizî, Tefsir, 29; Nesâî,
Cenaiz 102
[6] El-Âlemgiriyye, el-Fetevâ’l-Âlemgiriyye, c. 2, s. 276
[7] Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, İman-Küfür Sınırı, s.
74-75
[8] S. İbn Mâce, K. Talak, B. 16, Hds. 2045
[9] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 218-219.
[10] Yusuf: 12/87
[11] A’râf: 7/99
[12] İmam
Nesefî, İslâm İnancının
Temelleri , Otağ Yay., s. 207-208
[13] Tirmizi, Tahâre, 102; İbn Mâce, Tahâre 122
[14] Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, c. 7, s. 462
[15] Tabiî ki, İslâm Şeriatının uygulandığı yerde, İslâm
hukukunun ön gördüğü cezalar uygulanır. İslâm şeriatının uygulanmadığı yerde
ise İslâm’ın ceza hukuku da uygulanmaz.
[16] Ömer Nesefî, İslâm İnancının Temelleri
Akaid, Otağ Yay., s. 273
[17] Bakara: 2/217
[18] Abdurrahman Ceziri, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı,
Terc. c. 8, s. 3483
[19] Âl-i İmran: 3/85
[20] Mâide: 5/5
[21] Bakara:, 2/256
[22] Muhammed İbn-i Cerir, Câmiu’l-Beyan Fi
Tefsiri’l-Kur’an, Mısır 1324, c. 3, s. 13
[23] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler, Kavramlar, c. 1, s. 157-159
[24] Bkz. Beyzâvî, Envâru’t-Tenzil, 1, 176
[25] Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İnsanlığa Son Çağrı,
Kur’ân-ı Kerim (Meâl-Tefsir), c. 1, s.
99
[26] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, Terc. Muhammet Han
Kayanî, Vdğ, c. 7, s. 202
[27] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 219-222.
[28] Abdurrahman Ceziri, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı,
Çev. Mehmet Keskin, c. 8, s. 3497
[29] Bkz. Fetâvâ-yi Hindiyye, Terc. Mustafa Efe, Akçağ Yay.,
Ank. c. 4, s. 352
[30] Bkz. Abdurrahman Ceziri, Dört Mezhebe Göre İslâm
Fıkhı, Terc. c. 8, s. 3500
[31] Küfre götüren
hususların neler olduğunu ve irtidat ve mürted konusunda geniş bilgi
alınabilecek kaynaklar:
1. Abdülhak el-Heytemî, İrtidat ve Mürtedin Hükmü, Çevr.
Halil Müftüoğlu, Hak Yay.
2- Hüseyin Aşık, Elfâz-ı Küfr, Küfür Sözler, Demir Kitabevi
3. M. Zahit
Kotku, Ehl-i Sünnet Akaidi, s. 108-139
4. Fetâvâ-yi
Hindiyye, Terc. Mustafa Efe, c. 4, s.
301-352
5. Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi,
Terc. Ahmet Efe, Beşir Eryarsoy vdğ, c.
7, s.
462-469
6. Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, Abdurrahman Cezri, Çev.
Mehmet Keskin, Çağrı Yay. c. 8,
s. 3477-3500. Süleyman Gülek,
İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 222
[32] Buhari, Edeb 73; Müslim, İman 26.
[33] Prof. Dr. Hayreddin Karaman, vdğ., İlmihal, c. 1, s.
79-80. Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. A. Saim Kılavuz, İman küfür Sınırı, s.
245, 254. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği
Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 223.