İSLÀM
DEVLETİ'NİN YENİDEN KURULMASI
BÜTÜN MÜSLÜMANLARA FAZDIR
İslâm Devleti'nin teşkilatı
şu sekiz temel unsur üzerine kuruludur:
1-
Halife
2-
Tevfiz Muavini
3-
Tenfiz Muavini
4-
Valiler
5-
Kadılar
6-
İdarî Organlar
7-
Cihad Emiri
8-
Ümmet Meclisi
Devlet, bu sekiz unsuru
tamamlarsa teşkilatını tamamlamış olur. Unsurlardan birisi
eksikse teşkilatında eksiklik var demektir. Fakat halife varsa ve
diğer unsarlardan herhangi birisi eksikse devlet yine de İslâm
Devleti olma özelliğini korur. Çünkü halife İslâm
Devleti'nde esastır.
İslâm Devleti'nde yönetim
kaideleri dörttür. Bunlar:
1-
Bütün müslümanlar için tek bir halifenin nasbedilmesi.
2-
Sultanın/otoritenin ümmete ait olması.
3-
Hakimiyetin Şeriat'a ait olması.
4-
Şerî hükümleri benimseyip kanun haline getirmenin halifeye ait
olması.
Bu kaidelerden herhangi birisi
eksikse yönetim gayri İslâmî olur. Devletin, İslâm Devleti
olabilmesi için bu dört kaidenin tamamlanmış olması şarttır.
İslâm Devleti'nde esas olan
halifedir. Onun dışında olanlar ya onun yardımcısıdır/naibidir
ya da danışmanıdır/ müşteşarıdır. Çünkü İslâm Devleti,
İslâm'ı uygulayan halifedir.
Halifelik
veya imamlık müslümanlar üzerine genel tasarruf hakkıdır.
Fakat halifelik veya imamlık akaidden değil şerî hükümlerdendir.
Çünkü bu konu kulların fiilleriyle ilgili bir daldır.
Halifeyi nasb etmek müslümanlara
farzdır. Müslümanlar için iki geceyi bir halifeye biat etmeden
geçirmeleri caiz değildir. Şayet müslümanlar üç gün halifesiz
kalırlarsa, bir halife nasb edesiye kadar hepsi günahkâr olurlar.
Müslümanlar tüm gayretlerini bu uğurda sarfetmedikçe bu günahtan
kurtulamazlar.
Halifenin nasb edilmesinin
farziyeti Kitab, Sünnet ve İcmaı sahabe ile sabittir. Kitab’taki
delile gelince: Allahu Teâla Rasulü’ne; müslümanlar arasında
Allah’ın indirdiği ile hükmetmesini/yönetmesini kesin bir emirle
emretmiştir:
“Onların aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet/yönet ve sana gelen gerçeği bırakıp da
onların arzularına uyma.” (Maide
48)
“Onların aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet/yönet ve onların arzularına uyma. Allah’ın
sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarına
dikkat et.” (Maide 49)
Rasul’e hitap, onu tahsis
edecek bir delil gelmedikçe ümmetine hitaptır. Burada öyle bir
şekil varid olmuş değildir. Bu hitap müslümanlardan yönetimi
ikame etmeyi istemektedir. Halifenin ikamesi yönetim ve otoritenin
ikamesi demektir.
Sünnet'e gelince; Resul (sas)
şöyle buyurdu:
"Asrının imamını
tanımadan ölen kimse cahiliyye ölümü üzere ölmüş olur."
İbni Hanbel ve Taberani'de şöyle
bir hadis geçiyor:
"Boynunda biat olmaksızın
ölen kimse cahiliyye ölümü üzerine ölmüş olur."(Ahmed
b. Hanbel, Müs. Mekkiyyin, 15141)
Bu hadis Muaviye hadisinden
tahric edilmiştir. Müslim'in sahihinde de İbni Ömer'den şu
rivayet mevcuttur: "Resulullah (sas)
şöyle derken işittim:"
"Kim Allah'a itaatten
el çekerse, Kıyamet Günü Allah ile hüccetsiz karşılaşır. Ve
kim boynunda bir biat olmaksızın ölürse cahiliyye ölümü ile
ölmüş olur." (Müslim, K.
İmarat, 3441)
Hişam b. Arva Ebu Salih'ten, o
da Ebu Hureyre'den Resulullah (sas)'in şöyle dediğini rivayet etti:
"Benden sonra bir takım
valiler yönetecek. Sizi takvalı valiler takvalarıyla, facir olanlar
da facirlikleriyle yönetecek. Onları Hakka muvafık olan hususlarda
dinleyin ve itaat edin. Onlar
iyilik yaparlarsa bu size dokunur. kötülük yaparlarsa size ve
kendilerine dokunur."
Sahabelerin icmaına gelince;
sahabeler, Resulullah (sas)'in vefatından sonra en önemli iş olarak
halifenin nasbını gördüler. Buhari ve Müslim'in sahihlerinde Said
oğulları Sakifesi hadisesi rivayeti geçmektedir. Keza her halife
öldükten sonra onun yerine hemen bir halife nasb ediliyordu.
Halifenin nasbının farziyeti hakkındaki sahabelerin icmaı tevatür
yoluyla nakledilmiştir. Hatta sahabeler buna farzların en önemlisi
olarak itibar ettiler. Bu sebeble halifenin nasbının delili katîdir.
Hiç bir zaman ümmetin halifesiz kalamıyacağı hususundaki
sahabelerin icmaı da bize tevatür yoluyla nakledildi. Bundan dolayı
bir halife veya imamın nasb edilmesi ümmete farzdır. Resulullah (sas)'in
vefatından Kıyamet Günü'ne kadar tüm ümmet bununla muhataptır.
Sahabenin, Resulullah (sas)'in
defnini geciktirip bir halifeyi nasb etmekle uğraşması işin
ehemmiyet ve zorunluluğunu açık olarak ortaya koyar. Zira onlar,
devletin başı için bir halifeye biat etmeden Resul (sas)'i
defnetmediler. Aynı zamanda Ömer (ra) bıçaklanıp öleceği
anlaşılınca, sahabenin halifeyi nasb etme hususundaki icmaı tekerrür
etti. Müslümanlar Ömer (ra)'dan bir halife tavsiye etmesini
istediler, fakat o reddetti. Müslümanlar ısrar edince de altı
kişiyi aday gösterip bunlardan birisinin seçilmesini istedi. Ömer
(ra) bununla yetinmeyip, bu işin yapılması için nihai bir zaman sınırlandırdı.
Bu zaman üç gündür. Bu süreden sonra birisi üzerine ittifak
edilmezse muhalif olanın öldürülmesini tavsiye etti. Bu kişilerin
şura ehlinden ve büyük sahabelerden olmasına rağmen muhalif
olanın öldürülmesi vazifesini bir gurub müslümana verdi. Bu
adaylar Ali, Osman, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Talha b.
Ubeydullah, Sa'd b. Ebi Vakkas idiler. Bu adaylardan birinin halife
seçilmesi üzerine ittifakı kabul etmeyenin öldürülmesi gereği
tek bir halifenin nasb edilmesi zorunluluğuna delâlet eder.
Şu var ki, bir çok şerî farzın
yerine getirilmesi halifenin varlığına bağlıdır. İslâm
hükümlerini yürürlüğe koymak, hadleri uygulamak, müslümanları
ve İslâm memleketlerini korumak, ordu hazırlamak, insanlar
arasındaki çekişmeleri kaldırmak, emniyeti korumak ve buna benzer
ümmetle ilgili hususlar ancak halifenin varlığıyla mümkündür.
Bundan dolayıdır ki, halifenin nasbı farzdır.
Müslümanların halife olmak için
aday olması ve buna talip bulunması ve bu hususta yarışmaları
mekruh değildir. Zira sahabeler, Said oğulları sakifesinde halife
olmak için çekiştiler. Ömer (ra)'ın tayin ettiği şura ehli de
çekiştiler. Hiçbir sahabe buna itiraz etmedi. Tersine sahabenin,
halife olma hususunda çekişmenin caiz olduğu hususunda icmaı
vardır.
Bütün müslümanlar için yalnız
tek bir halife olabilir. Birden fazla olamaz. Çünkü Resulullah (sas)
şöyle buyurdu:
"İki halifeye biat
edilirse ikincisini öldürün." (Müslim,
K. İmarat, 3444)
Bu hadisi Müslim, Ebu Said el-Hudri
hadisinden rivayet etti. Ayrıca Resulullah (sas) şöyle buyurdu:
"Kim bir imama biat edip
elini sıkar ve kalbinin meyvesini verirse gücü yettiğince ona
itaat etsin. Eğer onunla çekişecek bir kişi gelirse o ikinci
kişinin boynunu vurun."
(Müslim, K. İmarat, 3431)
Başka bir rivayette:
"...İkinci kişi kim
olursa olsun onu kılıçla vurun." (Müslim,
K. İmarat, 3442)
İkinci kişiyi öldürme hususu
o kişi bu işten ancak öldürülmekle uzaklaştırılabilecek ise
yapılır.
Halifenin sıfatları bir kaç
kişide gerçekleşirse çoğunluktan biatı alan kişi halife adayı
olur. Çoğunluğa muhalif olan isyankardır. Bu durum bir kaç kişinin
halife adayı olması durumundadır. Fakat bir kişi halife olarak
naib edilirse ve halife olma şartlarına sahipse çoğunluk bir
başkasına biat verse de birincisi halifedir. İkincisinin reddi
gereklidir.
Halifenin sahip olacağı
şartlar şunlardır :
1-
İslâm
2-
Erkek
3-
Buluğ
4-
Akıllı olma
5-
Adalet
6-
Kadir olma
7-
Hür olma
İslâm olma şartının delili:
Allahu Teâlâ buyuruyor ki:
"Allah kâfirler için
mü'minler üzerine asla bir yol kılmaz (sulta kabul etmez)."
(Nisa 141)
Erkek olma şartının delili:
Resul (sas) şöyle buyurdu:
"Yönetim işlerini
bir kadına terk eden bir toplum asla iflah olmaz."
(Buhari, K.Megazi, 4073)
Baliğ ve akıllı olmasının
şartına gelince:
“Kalem (sorumluluk)
üç kişiden kaldırılmıştır. Uyuyandan uyanıncaya kadar,
çocuktan buluğa erene kadar, deliden akıllanıncaya kadar.” (Tirmizi,
K. Hudud, 1343)
Kendisinden kalem (sorumluluk)
kaldırılan şer’an mükellef değildir. Tasarrufa sahip olmayan
kimsenin halife ya da başkası olması bu durumu değiştirmez.
Adalet şartına gelince:
Adalet, Hilâfet’in in’ikad ve devamının şartlarındandır.
Allahu Teâla şahitlikte adaleti emretmiştir.
“Sizden adalet sahibi
olanlar şahit olsun.” (Maide 95)
Halifenin şahitliğinin en
üstün olduğu düşünüldüğünde adil olmak onun için evla olandır.
Hür olma şartı:
Zira köle kendi nefsine malik olmadığı gibi, tasarruflarından da
sorumlu değildir. O halde başkası hakkında tasarruf ve velayet
yetkisi olmaması açıktır.
Kadir olmasına gelince:
Herhangi bir teklifi yerine getirmekten aciz olana o teklifi sunmak
abestir. Bu durum hükümlerin uygulanmaması ve hakların kaybına
yol açar. Bunu İslâm caiz kılmaz.
İşte halifenin sabit
şartları bunlardır. Bunun dışında fakihlerin zikrettikleri
şartlar, halife nasb etmenin şartları değildir. Şecaat, ilim
sahibi olmak, Kureyş'ten olmak, Fatıma oğullarından olma, v.s. Hilâfet
akdinin tamamlanması şartı değildir. Bunların Hilâfet akdi ve
biatın sıhhatı için birer şart olduğuna dair delil yoktur. Bunun
için her müslim, erkek, baliğ, akıl, adil (fasık olmayan), kadir
ve hür kişiye müslümanların halifesi olarak biat edilebilir ve
biata layıktır. Bu şartlardan başka herhangi bir şart yoktur.
Buna binaen İslâm Devleti'nin
kurulması bütün müslümanlara farzdır. Çünkü bu farz Sünnet
ve İcmaı sahabe ile sabittir. Müslümanlar memleketlerinde küfür
nüfuzuna boyun eğdiklerinden ve üzerlerine küfür hükümleri
uygulandığından diyarları/ülkeleri Dâr-ül İslâm'dan Dâr-ül
Küfre çevrildi. Yani onların tabiatı İslâmî olmayan bir tabiat
oldu, beldeleri İslâm toprağı olmasına rağmen. İslâm diyarında
yaşamaları ve tabiatlarının İslâmî tabiat olması onlara
farzdır. Bu hususlar ancak İslâm Devleti'nin kurulmasıyla gerçekleşebilir.
Müslümanlar İslâm'ı uygulayacak ve İslâm Davetini dünyaya taşıyacak
bir halifeye biat etmek üzere İslâm Devleti kurmak için çalışmazlarsa
günahkâr olurlar, günahkâr olarak kalmaya devam ederler.
|