Lügatta adam bir ilim edindi ilmin gerçeğini
elde etti denilir. Bir şey hakkında ilim edindi. Onu öğrendi,
bir şeyin ilmini gösterdi. Yine lügatta “kültür”
kelimesi bir şeyi süratlice kavradı şeklinde kullanılır.
Kelamı, sözü kavramak demek süratle onu anlamak demektir.
İşte kelimelerin kullanımında bu sözlük anlamları
esastır. Ancak lügat anlamları ile ilgisi olan başka
anlamlara ıstılah/terim olarak kullanılması da caizdir.
Fail kelimesinin nahivde kullanılması gibi. Meşhur ve
egemen olan, kelimelerin sözlük anlamlarıdır. Bunun için
eskiler türü ne olursa olsun ilim kelimesini her bilgi için
kullanmışlardır. İlimlerle bilgiler arasında ayırım
yapmamışlardır. Sonradan insanlar akli bilgileri ve
tabiatla ilgili bilgileri bütün insanlar için genel kabul
eder olmuşlardır. Bir kısım insanlar ise nakli bilgileri
onu nakleden her ümmete has saymışlardır. Sonra da ilim ve
kültür kelimelerinin manaları ayrı ayrı muayyen
bilgilerle sınırlandırılmaya başlandı. Böylece ilim ve
kültür kelimelerinin sözlük anlamlarının dışında
ıstılahi anlamları oluştu. Bu ıstılahi anlamlarına göre
her iki kelimenin anlamı şu şekilde olmaktadır: İlim;
tabiat, kimya ve tecrübeye dayanan diğer ilimler gibi
dikkatlice bakmak, deneye tabi tutmak ve ondan sonra bir
neticeye varmak yoluyla alınan bilgilerdir. Kültür ise;
tarih, lügat fıkıh, felsefe ve tecrübeye dayanmayan diğer
bilgiler gibi istinbat, telakki ve haber alma yoluyla
alınarak elde edilen
bilgilerdir. Bu arada her ne kadar kültür
kavramının kapsamı içerisine girse de tecrübeye
dayanmayan fakat ilim kavramının içeriğine giren
matematik, mühendislik ve zanaat gibi bilgiler vardır.
Bunlar her ne kadar kültürden sayılsa da her hangi bir
ümmete ait olmaması nedeniyle ilim kavramı kapsamında
değerlendirilir. Ticaret ve denizcilik gibi zanaata benzeyen
fakat kültürle alakalı mesleklerin durumu da böyledir.
Bunlar da ilimden sayılır ve her topluluk için geneldir.
Ancak resim, heykeltıraşlık ve müzik gibi sanatlar ise
kültür kavramı içerisine girerler. Bunlar belirli bir
hayat görüşüne tabidirler ve bu nedenle de özel kültür
sayılır. İlim ile kültür arasındaki fark şudur: İlim,
evrensel olup özel olarak herhangi bir ümmete ve topluma ait
değildir. Kültür ise; tarih, bazen hayat felsefesi ve
edebiyat gibi bir ümmetin özelliklerinden ve onu diğer
ümmetlerden ayıran ayırımlardan sayılan ve ümmetin
ürettiklerinden olup bizzat o ümmetin kendisine ait
şeylerden meydana gelir. Bazen de ticaret ve denizcilik gibi
herhangi bir ümmete ait özel bir kültür olmayıp evrensel
olur. Bu nedenle ilim kavramı içerisine giren şeyler
evrensel olarak her ümmetten alınır. Çünkü ilim herhangi
bir ümmete özel olmayıp evrenseldir. Kültüre gelince;
ümmet kendi kültürü ile kültürlenmekle işe başlar, onu
iyice anlar, kavrar, öğrenir, zihninde iyice
yerleştirdikten sonra diğer kültürleri öğrenebilir.
Müslümanlar kişinin bizzat elde ettiği
ilimlerle başkasından aldığı ilimler arasında ayırım
yapıyorlardı. Bu konuda ibni Haldun Mukaddime'sinde
şunları söylemektedir.
"İlimler iki sınıftır: 1.
İnsanın düşünme yoluyla kendiliğinden elde ettiği
doğal ilimler. 2. Başkasından nakil yoluyle elde ettiği
naklî ilimler. Aklın hakemliğine dayanan ve insanın
yapısı itibarı ile fikren elde edebileceği felsefe ve
hikmet gibi ilimler birinci grup ilimlerden sayılır. Beşeri
gücü ile insan bu türden bilgilerle alakalı konuları,
meseleleri, onlarla ilgili delilleri ve öğrenim yollarını
bulur ve düşünce sahibi bir insan olması hasebiyle
ulaştığı bilgilerin doğruluğuna kanaat getirinceye kadar
da araştırmasını sürdürür. İkinci grup ilimler ise
nakli ilimler olup bunların tamamı kanun koyucu tarafından
bildirilen haberlere dayanmaktadır. Meselelerin asıllarını
aslına ilhak etme dışında bu türden ilimlerde akla yer
verilmez." Devamla;
"Akli ilimler veya tabiat ilimleri ümmetler arasında
ortak ilimlerdir. Çünkü insan ona aklı ile ulaşır. Nakli
ilimlere gelince yalnızca İslâm milletine ve ehline
aittir"
Görüldüğü üzere ibni Haldun nakli ilimleri yalnızca
İslâm milletine has kılmaktadır. Oysa bu bir örnektir.
Halbuki İslâm ümmetinin dışındaki milletlerin de
kanunları veya lügatları gibi kendilerine has nakli
ilimleri vardır. İbni Haldun'un sözü ilim ile kültür
arasında bir farkın var olduğuna delalet etmemektedir.
Ancak akli ilimler ile nakli ilimler arasındaki farka işaret
etmektedir. Yine ibni Haldun'un sözü, müslümanların ilim
ve kültür arasında ayırım yaptıklarına da delalet
etmemektedir. İbni Haldun'un sözü ancak, müslümanların
bilgiler arasında ayırım yaptıklarının ve
bilgileri iki kısma ayırdıklarına
delildir. Ayrıca yaptıkları ayırım sadece ilmin elde
edilişi açısından yapılan bir ayırımdır. İlmin elde
ediliş metodu açısından yapılan bir ayırım değildir. Müslümanlar
bilgileri, akli metodla alınmasına binaen akli ilimler,
nakli yoldan alınmasına binaen de nakli bilgiler olarak
sınıflandırmışlardır. Fakat bugünkü müslümanlar
bilgiler arasında elde etme metodu açısından ayırım
yapmaktadırlar ve ilim kelimesini tecrübe yoluyla elde
edilen bilgiler için kullanmakta, tecrübeye dayanmayan bir
yoldan elde edilen bilgiler için de kültür kelimesini
kullanmaktadırlar.
|