Apaçık Küfrü İzhar Ettiği
Taktirde
Yönetici İle Çarpışmak
Farzdır
Yöneticiye itaatı emreden mutlak emirden yalnızca
masiyetle emretmesi hali istisna edilmişti. Aynı şekilde yöneticiye karşı çıkıp
ona kılıç çekmenin haramlılığından da yalnızca bir durum
istisna edilmiştir. Bu durum, yöneticinin apaçık küfrünü izhar
etmesidir. Apaçık küfrü ortaya çıkarsa yöneticiye karşı savaşmak
farz olur. Çünkü muayyen olarak bu durum hakkında nasslar varid
olmuştur. Nass ile bu özel durum istisna edilmiştir. Avf b. Malik Eşcai'den
şöyle bir hadis rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v)'i şöyle buyururken dinledim: "İmamlarınızın hayırlıları kendilerini
sevdiğiniz ve sizi seven, kendilerine dua ettiğiniz ve size dua
edenlerdir. Kötü imamlarınız ise kendilerine buğzettiğiniz ve
size buğzedenlerdir. Ey Allah'ın Rasulü böyle bir durumda biz bunlara
karşı çıkmayalım mı? Allah'ın Rasulü: Aranızda namazı kıldırdıkları sürece hayır.” cevabını
verdi. Burada namazın ikame edilmesinden kasıt, İslâm’ı
uygulamaktır, yani şeriatın hükümlerini uygulamaktır. Bu da bir
şeyin bütününün bir cüzünün adıyla adlandırmak babındandır.
Yüce Allah'ın (köleyi kastetmek üzere): "Bir boynu özgürlüğüne
kavuşturmak" ayetinde
olduğu gibi. Maksat ise kölenin tümünün özgürlüğüne kavuşturmaktır,
yalnızca boynunun özgürlüğe kavuşturulması değildir. Hadiste
ise aynı yaklaşımla, "Aranızda namazı kıldırdıkları
sürece" diye buyurmaktadır. Maksat ise yalnızca namazı kılmak
ve kaldırmak değil, bütünüyle şeriat hükümlerini uygulamaktır.
Bu da paçanın zikredilerek bütünün kastedilmesi türünden bir
mecazdır.
Ebu
Seleme'den gelen rivayete göre de Rasulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "Bir takım emirler
olacaktır (yaptıklarının bir kısmını) maruf olarak, bir kısmını
münker olarak göreceksiniz. Her kim maruf bilirse onlardan uzak
durur (münkerlerine) tepki gösterirse esenlik bulur, fakat razı
olup tabi olan ise... Onlarla savaşmayalım mı?" denilince Allah’ın Rasulü: "Namaz kıldıkları sürece hayır!” dedi."
Yani şeriat
hükümlerini uyguladıkları sürece onlara kılıçlarınızla karşı
çıkmayınız. Namaz kılmak da şeriat hükümlerinden birisidir. Bu
da cüzü zikredip bütünü kastetmek kabilindendir. Übade b.
Samit'den: Dedi ki: "Rasulullah (s.a.v) bizi çağırdı biz de ona biat ettik. Biatında
bizden aldığı sözler arasında şunlar da vardı: Biz ona, hoşumuza
giden ve gitmeyen hallerde zorluk ve kolaylık zamanlarımızda ve başkalarının
bize tercih edilmesi halinde dahi onu dinleyip itaat etmek ve emir
sahipleri ile yönetim hususunda çekişmemek üzere biat ettik. Ancak
yanımızda, hakkında Allah'tan apaçık bir delilin bulunduğu, apaçık
bir küfür görmemiz hali müstesna.”
İşte bu
üç hadis-i şerif yani; Avf b. Malik yoluyla gelen hadis ile Ümmü
Seleme ve Übade b. Es-Samit yoluyla gelen hadis-i şeriflerin konusu
imama karşı çıkmaktır. Bu hadis-i şerifler imama karşı çıkmayı
kesin olarak yasaklamaktadır "Kılıçla
onlara karşı çıkmayalım mı" denilince "Hayır” dedi. "Onlarla çarpışmayalım
mı?" dinelince yine "Hayır” dedi. Ve "Yöneticilerle yönetim hususunda çekişmemek
üzere..." ifadesini
kullandı.
İşte bütün
bunlar yöneticiye karşı çıkmayı kesinlikle yasaklamaktadır.
Çünkü burada yasaklayıcı ifadeler vardır. Eğer karşı çıkmak,
kötü ve çirkinliği ifade etmek üzere varid olmuş diğer
hadislerle birlikte ele alınacak olursa bunun kesin bir yasak olduğu
anlaşılır. Mesela şu hadis bu kabildendir. "Her kim itaatin dışına
çıkar ve cemaatten ayrılır ve ölürse, onun ölümü cahili bir
ölümdür...” Hadis,
imama karşı çıkmayı kesinlikle yasaklamaktadır. Zira imama karşı
çıkma halindeki durumu cahili bir durum olarak değerlendirmiştir.
Bu benzetme, yasağın kesin olduğunun bir karinesidir. Bundan dolayı
bu hadis-i şerifler yöneticiye karşı çıkmanın haram olduğunun
delilidir.
Fakat bu
hadis-i şerifler tek bir durumu istisna etmiştir. İlk iki hadis-i
şerif bunları, namazı kılmamak, kıldırmamak şeklinde ve namazı
kılmamak gibi ifade ettiği gibi üçüncü hadis ise bunu apaçık küfür
diye ifade etmiştir. Namazın kılınmaması veya ikame edilmemesi
yani Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip, küfür ahkâmıyla hükmetmek
anlamına gelir. Şüphesiz ki bu da küfrün apaçık ortaya çıkmasıdır.
"Apaçık küfür" kelimesi genel bir ifadedir. Çünkü bu nekre (belirtisiz) ve cins
isimdir. O bakımdan bu, onu ifade eden lafızlar arasında yer alır.
Dolayısıyla yanımızda Allah katından bir delil bulunduğu zaman yöneticinin
her türden apaçık küfrüne karşı çıkmak icap eder. Bu durum; açıkça
Allah'ın indirdiklerinin dışındaki kanunlarla hükmetmek şeklinde
olabileceği gibi, İslâm’dan dönüp mürted olanların küfürlerini
açıkça sergilemelerine karşı sukut etmek ve buna benzer durumlar
gibi de olabilir. Bütün bunlar apaçık küfür kapsamına girer. O
halde bu tabir, küfrün her türünü kapsayan genel bir tabirdir.
İşte istisna olunan durum da apaçık küfrün ortaya çıkması
halidir. Apaçık küfür ortaya çıktı mı artık
yöneticiye karşı savaşmak icap eder.
Böyle bir
durumda yöneticiye karşı çıkışın vacip olduğuna dair bu
hadis-i şeriflerdeki delalet şekline gelince: Rasulullah (s.a.v) onlara
karşı çıkmayı, onlarla savaşmayı, yönetim hususunda onlarla çekişmeyi
yasaklamakla birlikte sadece "açık küfür" görülmesi
halini istisna etmiştir. Böyle bir halin istisna edilmesi bunu yasak
kapsamının dışına çıkartmaktadır. Bunun mefhumu ise böyle bir
şeyin emrolunmasıdır. Buna göre hadis-i şeriflerin mefhumu böyle
bir durum ortaya çıktığı takdirde, yöneticiye karşı çıkmanın,
onunla savaşmanın ve çekişmenin emrolunduğunu göstermektedir.
Mefhumun delaleti, delil olmak bakımından kelamın delaleti gibidir.
Böylelikle bu hadis-i şerifler de apaçık küfrün ortaya çıkması
halinde bizden yöneticilere karşı çıkmayı, onlarla savaşıp çekişmeyi
istediğinin delili olur.
Bu isteğin
kesin bir istek olduğunun karinesine gelince o da şudur: Bunun
konusu şeriatın terkip ederek ele aldığı bir husustur. İslâm
ile hükmetmeyi şari‘ farz kılmıştır. Bunu mendub kılmış değildir.
Apaçık küfrün ortaya çıkmasını da şeriat haram kılmıştır,
bunu mekruh kabul etmemiştir. Dolayısıyla bu isteğin konusu yapılan
isteğin kesin bir istek olduğunun karinesi olur. İşte istisna
edilen böyle bir durumda yöneticilere karşı çıkmak, yalnızca
caiz olmakla kalmaz, aksine Müslümanlar üzerine bir farz olur.
Ancak apaçık
küfrün ortaya çıkmasından kastın küfür olduğuna dair kat’î
delilin ortada olduğu, yaptığı hareketin kesinlikle küfür olduğunun
bilinmesi gerekir. Çünkü Rasulullah (s.a.v) "Apaçık küfür"
demekle yetinmeyip hemen akabinde: "Yanınızda ona dair Allah'tan gelmiş açık
bir delilin bulunması" kaydını getirmiştir. Hadiste yer alan "burhan"
kelimesi ancak kesin delil hakkında kullanılır. Bundan dolayı apaçık
bir küfür olduğuna dair kesin delilin ortada olması, savaşmanın
şartlarındandır. Eğer bunun küfür olmadığına dair bir şüphe
bulunuyor ise ya da küfür olduğuna dair -sahih dahi olsa- zanni bir
delil var ise ona karşı çıkmak helal olmaz. Çünkü onlara karşı
savaş ancak yapılan işin küfür olduğuna dair kesin delil
bulunması halinde helal olur.
Bundan
dolayı apaçık küfür ile kestedilen, küfür olduğunda hiç bir
şüphe bulunmayan ve küfür olduğuna dair kesin delil bulunan
ameldir. Yönetici, küfür olmadığına dair bir şüphenin söz
konusu olduğu bir amel ya da bir tasarrufun yapılmasını emredecek
olursa, yaptığı işin apaçık bir küfür olduğu gerekçesiyle
silah çekmek caiz değildir. Çünkü ortada bir şüphe vardır.
Mesela yönetici üniversitelerde diyalektik nazariyenin yahut da küfür
inançlarının öğretilmesini emredebilir. Sen, küfür akidelerinin
öğretilmesinin küfre götüreceğine dair bir kanaata sahip olsan
da yöneticiye itaat etmen ve onun tedris edilmesini emrettiği küfür
akidesini tedris etmen gerekir. Bu durumda apaçık küfrün ortaya çıkmasını
gerekçe göstererek ona karşı çıkmak, senin için helal değildir.
Çünkü onun elinde, küfür akaidini bilmenin caiz oluşuna dair
delil vardır. Kur'an-ı Kerim'de yüce Allah'ın bize anlatıp
reddettiği küfür akaidine dair varid olan ayetler buna delidir.
İşte
küfür olmadığına dair delil şüphesi veya delil bulunan her şey
böyledir. Şayet ortada onun İslâm’dan olduğuna dair bir delil
veya delil şüphesi varsa yahut da onun işlenilmesi küfür hükümlerini
uygulama kabilinden kabul edilmiyor, apaçık küfrün ortaya çıkması
kabilinden de görülmüyor ise o takdirde bu, istisna edilen halin
kapsamına girmez. Ve bundan dolayı da yöneticiye karşı silahla
karşı koyma helal olmaz. Aksine ona itaat icap eder.
|