El-KEBİR
“Her şeyden büyük” anlamına gelen “el-Kebir” ismi celili Kur’anı kerimde
Rabbimizin ismi olarak 7 defa geçmekte. Kebir, Mütekebbir, Kibriya, Ekber
isimleriyle de bize tanıtılan Rabbimizin ilmiyle, kudretiyle, sanatıyla,
nimetiyle yaratılmışların hepsinden büyük olduğu çokça vurgulanıyor.
İlk nazil olan surelerden Müddesir 3 de “Yalnız Rabbini büyükle” ayeti nazil
olur.
Kendini büyük gören şahlar, padişahlar, krallar, cumhurbaşkanları yok olup
gittiler.
Yetim olarak büyüyen, çöl ortasında yokluk içinde Rabbinden başka yardımcısı
olmayan Allah Rasulü yalnız Rabbini büyükledi. “Allahü Ekber” En büyük Allah’tır
dedi ve kendini büyük sananlar onun karşısında küçülüp yok oldular.
“En büyük Allah’tır” diyenler kibirlenmezler. Allah’ın yarattığı, gözümüzde en
küçük şeyde Rabbin büyüklüğünü görürler. Saçımızın bir telini kopardığımızda onu
büyüteçle incelediğimizde zülfün bir telinin binlerce telden meydana geldiğini
görürüz.
Rabbin mülkünde, yeryüzü galerisinde her gördüğümüz, duyduğumuz, tuttuğumuz,
kokladığımız ve tattığımız şeylerde Rabbin büyüklüğünü anlarız.
El-HAFİZ
“Koruyan ve gözeten” anlamına gelen “El-Hafiz” ismi şerifi Kur’anı kerimde altı
defa geçmektedir. “Şüphesiz benim Rabbim her şeyi koruyup gözetendir” (Hud 57)
ayetinde her şeyi gözetimi altında koruduğunu bildirir.
Hayvanların hepsine Rabbimizin verdiği içgüdü ile hangi hayvanın zararlı,
hangisinin zararsız olduğunu öğretmiş. Hangi et veya ot zararlı veya zararsız
bunları Rabbim onlara öğretmiş. Arıya bal yapmayı, güle çiçek yapmayı öğretmiş.
Her hayvanın bünyesine ve karşılaşacağı tehlikelere göre savunma sistemi
kuruvermiştir.
İnsanı ise akıl sistemiyle donatmış. Nuh (s.a.v)a gemi yapmayı öğretmiş, (Hud
37) Davud (s.a.v) harp sanayiini (Enbiya 80) öğretmiş.
Toplum ve ferdin varlığını ve birliğini bozacak şeyleri Peygamberler vasıtasıyla
öğretmiş ve bizim doğuştan getirdiğimiz değerleri korumuş.
Bindörtyüz yıldır Kur’anını koruyan ve kıyamete kadar da koruyacağını vadeden
el-Hafiza iman eden bir mü’min Kur’ana karşı tavır alanların ekonomik, askeri ve
siyasi gücünden endişeye kapılmaz. O kendi görevini yapıp yapmadığına bakar ve
kendisi için endişe eder.
El-MUKİT
“Yarattığının gıdasını veren” anlamına gelen “el-Mukit” ismi cemili Kur’anı
kerimde bir defa geçer. “Allah her şeye kadir ve gıda verendir” (Nisa 85)
ayetinde bizlerin ekmek için insanlara boyun eğerek zillete düşmememiz için
yalnız bizim değil, denizdeki balıkların, havadaki kuşların, karadaki
hayvanlarında gıdasını Allah’ın verdiğini haber verir ve ekmek için toprağı
ekmek gerektiğine işaret eder.
“er-Razzak” ismi şerifinin açıklamasında Zuhruf suresinin 32 inci ayetinde
rızkın taksimini Allahın yaptığını yazmıştık.
“Herkese uygun olarak gıdalarını Allah kainatın yaratılışında dört günde takdir
etti” (Fussilet 10) ayetinde de herkese uygunluğundan bahsedilmekte. Hamsi
balığının gıdasıyla balinanın gıdası, karınca ile filin gıdası hem azlık, hem
çokluk yönünden, hemde bünyeye uygunluk yönünden aynı olmadığı açıklanır.
“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm 39) derken çalışmaya teşvik
eder. Ama her çalışanın eşit şekilde kazanmadığı görülmektedir.
Biz meşruu yollardan gıdamızı aramak için çalışırız. Her halükarda Rabbimizden
razıyız.
Zikrederken Rabbin rızasını arayacağız, fikrederken Rabbin rızasını arayacağız.
Boğulmakta olan bir karıncayı kurtarırken Rabbin rızasını isteyeceğiz. Bir
hastaya yardım ederken, bir açı doyururken, bir ağaca su verirken Rabbin
rızasını isteyeceğiz. Rabbin rızası için yapacağız.
Rızkımızı kazanırken bu yolda yorulurken ekmek peşinde koşmuyoruz. Çalışmanın,
sebeplere sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız, çalışırken
Rabbin rızasını isteyeceğiz.
Bize uygun gıdamız bizim gölgemiz gibi bizi takip eder. Gölgenin peşinden
gidenler sonuna varamadan öldüler.
Altıncı, balıkçıya “oltanda ne çıkarsa ağırlığınca altın vereceğim” demiş.
Balıkçı bir çekmiş yuvarlar bir halka çıkmış. Teraziye koymuşlar, karşısına bir
kilo, on kilo, yüz kilo altın koymuşlar, halka ağır gelmiş.
Ele alınca elli gram gelmeyen halka altınla tartılırken dükkanın bütün
altınlarından ağır gelmiş.
Hikaye bu ya altıncıların pirine sormuşlar. O da o halkayı terazinin bir
kefesine koymuş, öbür kefesine de bir avuç toprak koymuş denge sağlanmış.
Altıncıların piri: “Bu halka çok hırslı bir adamın göz kemiği. Buna dünyayı
verseniz doymaz. Ancak bir avuç toprak doyurur” demiş.
Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle,
gönlümüzü Allah sevgisiyle gıdalandıralım.