KÖTÜ TUZAK SAHİBİNİ YAKALAR 22-2-2000 (Fatır)
01/12/2004/Çrşmb/Millig (Bazı değişikliklerle)
Bu başlık “Fatır” suresinin kırküçüncü ayetinin bir bölümüdür. Atalarımız “Ebu Cehil kuyu eşer, kendi kuyusuna kendi düşer” demişler. Mekkeli kafirlerin her türlü hile, tuzak, plan, oyun yaptıkları bir zamanda Rabbimiz “Fatır” suresini indirir.
Kafirlerin tuzaklarının Müslümanlara zarar vermeyeceğini, kafirlere zarar vereceğini bildirir. Mekkeli kafirler Yemenden Şam’a kadar ticaret için gittikleri her yerde Peygamber efendimizin aleyhinde konuşarak duymayanlara İslamı duyurmuş oldular. Kötülük yaptıklarını zannederken iyilik yaptıklarının farkına varamadılar.
Sevgili Peygamberimizin adını ve söylediklerini Mekkeli müşriklerin ağzından dinleyen birçok aydın Mekke’ye gelerek peygamber efendimizle görüşürler, Müslüman olarak ülkelerine, köylerine, kabilelerine dönerler ve yakınlarının Müslüman olmasını sağlarlar.
“Tarih tekerrürden ibarettir” diyenlere göre günümüzde aynısı tekrarlanıyor. Bizler topyekün İslam alemi olarak bütün servetlerimizi verseydik bu kadar dünyanın her tarafına İslamı duyuramazdık. Batılı siyasiler, askerler ve basın yayın organları bir anda topluca İslam aleyhinde konuşmaya başlayınca bu güne kadar İslam, Müslüman, Kur’an, Hz. Muhammed sözünü duymayanlar bu kelimeleri öğrendiler.
“Ama hocam Apo’nun adı Abdullah olduğundan, Hizbül Vahşetin liderinin adı Hüseyin olduğundan İslamla terörü içiçe veriyorlar. Ve çok kötü bir görüntü sunuyorlar” denebilir.
Olsun. Batılı insanların hepsi geri zekalı değil. Apo’nun bir gün Kur’anı okumak için okula gitmediğini, buna karşılık batı düzeyinde eğitim veren siyasal bilgilerden mezun olduğunu bilirler. Araştırmalarını yaparken adı müslüman olanın yaptığına bakarak değerlendirme yerine, Müslümanların kitabına bakarak değerlendirmeye giderler.
Kur’ana göre yaşayan Türklerin bin yıllık hayatında harp meydanlarında öldürdüğü insan sayısının Almanların ikinci dünya harbinde öldürdüğü insan sayısına varmadığını bilirler.
Avrupalıların İspanyadaki Müslümanları ve Yahudileri yok etmek için yakarken Kur’ana göre devletini yöneten Osmanlının Müslüman ve Yahudi ayırımı yapmadan bağrına bastığını bilir, bilmezse öğrenir.
Hz. Ömer “Hile yapan bir adam olmadığım için hiçbir hilekar bana hile yapamaz” diyor. Rabbimiz de: “Eğer sabreder ve müttaki olursanız (içinizi hak için, dışınızı halk için güzelleştirirseniz) onların hileleri, tuzakları size katiyyetle zarar vermez.” (Ali İmran 120) “şeytanın hilesi, tuzağı zayıftır” (Nisa 76) “Kafirlerin hile ve tuzakları boşa çıkar” (Mü’min 25) “Onların tuzakları dağları yerinden oynatsa bile onların tuzakları, hileleri senin içini daraltmasın” (İbrahim 46, Neml 70) buyuruyor.
Bize en büyük, en güçlü diye tanıtılarak yüreklerimize korku salınmaya çalışılan MOSSAD’ın geçen sene İsviçre’de bir elçiliğe dinleme cihazı koyarken üç elemanı yakalanırken, bu ülkenin yiğitleri bir başka ülkeden terör başı Apo’yu kapıp getiriyordu.
Kanın, gözyaşının ıslattığı topraklarda kan akıtıp, göz yaşı döktürenlerde açlıktan geberirler. Çünkü o topraklarda ot bitmez. Kendi kurdukları tuzakta yok olurlar.
Yiğit insanlar kendi alın terleriyle toprağı sularlar. Çıkan mahsulü’de Allah’ın yarattıklarıyla paylaşırlar.
Biz, er kişilerden olabilmek için “Fatır” süresini “Şifa tefsiri 6/343” nden yarına kadar okuyuverelim.


FİKRİNİ VERME FİKİR VER 24-2-2000 (Fatır)
Yolcu, yoluna devam et. Gözlerini ufuklardan ayırma . Gözünün görme sınırı olsada gönül gözünün görme sınırı yoktur. Bazen gözlerini gönlüne çevir . Orada coşan denizleri , akan nehirleri, açan çiçekleri, uçan kelebekleri, kuduran kurtları, kuduzlaşan köpekleri gör.
Yeryüzünde yürürken yol üzerinde ayaklarının altına serilmiş halıları gör. Toprak yiyen, havanın imbiğinden geçen sulardan içen,güneşin yedi rengiyle boyandıktan sonra yetmişbin renkte görünen otları çiçekleri, sebzeleri, ve meyveleri gör.
İncir çekirdeğini küçük görüp de geçip gitme . Onun içindeki ağacı, yapraklarını ve yemişlerini görde ona göre değer ver. İncir çekirdeğinin içine girme. Ona yön vermeye kalkma . Onun yaşayıp yeşerebileceği ortamı sağla.
Bin yılanın hissiyyatı bir araya gelse yalçın kayalardan kalkarak yücelerde kanat çırparak süzülen bir kartalın hissiyyatını anlamaları mümkün değil.
Bu kafirler müminlere niçin düşman olur sorusunun cevabını verirken Kur’an : “içlerindeki hased nedeniyle” diyor. (Bakara 109)
Sen hased eden sürüngenlere de acı. Onları vahiyle kanatlandır. İçinde kuduran, kuduzlaşan damarlarını kelebek kanadının tozları , çiçek kokuları ile tedavi et. Kelebeği ve çiçeği yaratan Rabbimiz rahmet damlaları gibi rahmet ayetleri indirmiş. İşte o ayetlerle kanatlandır. Kur’anla kanatlananlar, meleklerin uçtuğu yerlerin üstünde uçarlar.
Bak, aynı topraktan yiyen , aynı güneşten ısınan ve aydınlanan , aynı havayı soluyan insanların ve hayvanların renkleri birbirinden ayrı.
Koyun ot yiyor et oluyor, yün oluyor, süt oluyor, kan oluyor, gübre oluyor, kemik oluyor. Hiçbiri diğerine karışmıyor. Kan süte renk vermiyor. Gübre ete koku vermiyor. Teknoloji harikası buz dolaplarımız gibi kokuları karıştırmıyor. (bak. K. Kerim Nahl 66, şifa tefsiri 4/364)
Bize düşen görev kaysı çekirdeğini toprağa ekip sulamaktır. Yoksa içine girip de ondan ceviz beklediğimizi söylemek değil. Söylesek de kendimizi yormadan başka bir işe yaramaz. Fikir verelim ama fikrimizi vermeye çalışmayalım.
Çocuğumuzun doğumuna sebep oluruz , ama onun huyunu , aklını , düşüncelerini biz veremeyiz. Biz ancak onu tabiat ayetleri ile Kur’an ayetleri arasında yaşadığını ve kendi şahsiyetinin kurallarını bunlardan alması gerektiğini öğretiriz.
Müzik öğretmeni öğrencisine müziğin bütün kurallarını verir ama kendi kulağını veremez.
Yolcu, yolda giderken karlı dağlardan eriyen kar suları, kar çiçekleri ve kır çiçeklerinin köklerini sulayarak, onlardan güzel gıdalar yalayarak dereler ve göller oluşur. Karlı dağları, suları kendine ayna yapıp bakarken görürsün. Aynı dağın ırmakta, gölde ve denizde veya bir menekşenin şebnemindeki görüntüsü ayrıdır. Dağ kendi görüntüsünü verir ama sulardaki yansıması ayrıdır.
Atom parçasının içinde göklerin ve denizlerin derinliğini seyreden , çekirdekteki ağacı, çiçeği ve meyveyi, gören, Kur’an ayetlerinde geçmişi ve geleceği seyreden ilim adamları, vücutlarının bütün hücrelerine kadar işleyen bir zevkin içinde yaşarlarken bilginin onlara verdiği bir saygı ile Rabbin huzurunda boyun eğerler.
Bir atomu yaratmaya , bir çekirdek yapmaya , bir kelebek kanadı boyamaya , Kur’an surelerinden bir surenin benzerini getirmeye gücü yetmeyen , ölümüne engel olamayan , acıkınca yarım ekmeğe boyun eğen bütün insanlık ailesi Sinan paşanın “Fatır” suresinden iktibas yaparak :
“Cümle fani sürer fenada safa
“Defter-i nakşı “ Entüm-ül-fukara”
dediği bu dünyanın sefasını sürerken Fatır suresinin 15 . “Ey insanlar, sizler Allah’a muhtaçsınız” ayetini gönül evimizin baş köşesine asmalı.



KABAHATİ KENDİMİZDE ARAYALIM 25-2-2000 (Fatır)

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Belirli bir zamana kadar erteler. Zamanları gelince.... şüphesiz Allah kullarını görmektedir” (Fatır 45)
Eğer imkanım olsaydı çağımızın bütün imkanlarını kullanarak bu ayeti ışıklı levhalara yazar güneşin, ayın veya yıldızlardan birinin yanına asar bütün insanların görmesini, okumasını anlamasını ve ona göre hareket etmesini sağlamaya çalışırdım demeyeyim.
Çünkü Süleyman Çelebinin diliyle “Bir acep nur kim güneş pervanesi” diye övülen sevgili peygamberimizin dilinden bu ayet insanlık alemine sunulmuş. O sevgili Peygamberimiz ki güneş onun nurundan yararlanmak için onun etrafında pervane gibi dönüyor.
Fatır suresinin sonunda Yasin suresinin başında yer alan bu ayet 1400 senedir insanlara ışık saçmaya devam ediyor. Evde anne ile baba birbirlerine karşı çocuklarına, komşularına karşı insani ilişkilerini bu ayeti esas alarak sürdürmeliler.
Hükümetler vatandaşlarına ve komşu ülkelere, uzak ve yakın ülkelere karşı ilişkilerini bu ayet doğrultusunda yapmalılar. Taraflardan biri hata ettiğinde hemen tokat”a veya silaha sarılmamalılar.
Rabbimiz bile kendini inkar edenlerin dilini kesmiyor. Ekmeğini kesmiyor. İnkarcıda Rabbin verdiği ekmeği, Rabbin verdiği dille yiyor.
Zaman içinde aklını başına alanlar inkarını imana, isyanını itaata çeviriyor. Taif halkının ileri gelenleri sevgili Peygamberimizi taşlattıklarında onlar taş atmak ve attırmakla meşgul olurken Cebrail geliyor ve dilersen şu iki dağı birleştirip bunları yok edeyim dediğinde “Hayır. Ben onların sulbünden Allah’a ibadet eden ve Allah’a ortak koşmayan bir nesil çıkarmasını Allah’tan isterim” dedikten sonra “Ya Rabbi, eğer sen bana kızmamışsan ben bunların taşlamasına aldırmam.....” diyordu. (el-Fusul, ibni kesir 92)
Daha sonra 18 inci asır şairlerinden Yeni şehirli Mehmet Emin
“Girandır aşıka erbab-ı aşkın ta’nı münkirden
Ehafdır seng-i a’da zahm-i gülden cismi Mansura”
Ya’ni; Aşık adama aşk ehlinin sitemi inkarcılarınkinden daha ağır gelir. Hallacı mansura atılan taşlar gül dikenlerinin yarasından daha hafiftir.
Çağımız şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek de Hallacı Mansur için yazdığı
“Sana taş attılar sen gülümsedin
Dervişin bir gül attı inledin
Bağrımı delmeye taş yetmez dedin
Halden anlayanın bir gülü yeter” şiirinde aynı hadisi şerh ediyorlar.
Efendimizin duasının tam metnini vermek isterim. Dualarımıza ve davranışlarımıza örnek olsun. Eşinize, çocuklarınıza kızdığınızda sopaya sarıldığınızda veya onlar size karşı sopaya sarıldığında kabahati kendimizde arayalım. Ben niçin bir çıkış yolu bulamadımda sopaya sarıldım, veya onların sopaya sarılmasına sebep oldum diye kendimizi sorguya çekelim.
Efendimizin duası:
“Allahım, kuvvetimin zayıflığını, çaremin azlığını, bu insanların gözünde aşağılanmamı sana arz ederim. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi Allahım, Sen zayıf görülen (müstezafların)lerin Rabbisin. Beni, asık surat, keskin dille karşılayan uzak düşmana ve işimi kendisine verdiğin yakın dosta dahi bırakmayacak kadar merhametlisin. Eğer sen bana kızmamışsan ben bunların taşlamasına aldırmam. Ancak senin afiyetin bana çok geniştir. Bana gazabıyın inmesinden, azabıyın üzerime çökmesinden, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzelten yüzünün nuruna sığınırım. Sen razı oluncaya kadar af dilemem devam edecektir. Güç kuvvet ancak seninledir.”
Günümüzde teröristler,katiller, hırsızlar, soyguncular, televizyon ekranlarında teşhir edilip karalanırken yetkililerden biri çıkıp ta “Biz nerede hata ettik” sorusunu sormuyorlar, sordurmuyorlar.
Efendimizin bu duasının asıl metnini Diyanetin bastığı “Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih tercemesi 2/759” nde bulabilirsiniz.
Biz yolculuğumuzu “Meryem” suresiyle sürdürelim.