AZABIN İÇİNDEKİ RAHMET (NAHL 5-2-2001 pzrt)
Uhut savaşını Müslümanlar kaybedince sahabeden bir kısmı şaşırdı. Başımızda
Peygamber varken, Allah Onu görevlendirmişken “Bu bizim başımıza nereden geldi?”
dediler. Rabbimiz: “ O sizin kendinizden kaynaklandı” de” buyurur. (Al-i Imran
165)
Mekke’de Müslümanların en zor günler yaşadığı bir zamanda “Nahl” süresi nazil
olur.
Yasir ve değerli eşi Sümeyye işkenceyle şehit edilir. Zinnire isimli hanımın
gözlerini kör ederler. (Beyhaki,Delail 2/282) Sevgili peygamberimizin secdede
iken boynuna yeni kesilmiş bir devenin döl yatağını koyuyorlardı. (Müslim,hadis
1794, Delail 2/279)
Bir gün Habbab b. Eret, sevgili peygamberimize: “Ya Rasülellah, zalimlerin
zulmünden kurtulmamız için düa etmeyecek misiniz?”dedim. Sevgili peygamberimiz
oturumuna geldi, yüzü kıpkırmızı olmuştu ve şöyle dedi: “Sizden öncekilerin eti
ve sinirleri demir taraklarla kemiğinden ayırılırdı da bu zulüm onları dinlerin
den ayıramazdı. Bıçkıyı başın tam ortasına koyarlar başını ikiye ayırırlardı
yine de dininden döndüremezlerdi. Elbette bu iş tamama erecek. İslam hakim
olacak. Bir atlı, San’a şehrinden Hadramut’a kadar tek başına gidecek ve Allah
dan başka kimseden korkmayacak” buyurur. (Buhari ,Menakıb’il-Ensar hadis 3852,
Beyhaki, Delail 2/283)
Abdullah b. Abbas anlatıyor: “Müslümanlara öyle işkenceler yapılırdı ki yediği
dayaktan sonra bok böcüsünü gösterirler ve “İşte benim Allahım bu”
dedirtirlerdi” diyor. (İbni Hişam,Sire 2/69)
Başörtüsü nedeniyle okullarına alınmayan, okul önünde baklava yiyerek boykotunu
sürdüren, Kaloriferli evlerde veya yurtlarda kalan kızlarımız, Cennete gitmek
kolay değil.
Bu dünyaya bağlananlar bile seksen yıllık yaşamları için, banka hortumlarken,
çete kurarken, soygun yaparken hapishaneye girmeyi, namlunun ucunda can vermeyi
göze alarak işe girişiyorlar.
Müslümanlar olarak bizler,dünyaya gelecek en son insanın dahi Allahın emir ve
yasaklarına uygun şekilde yaşaması ve ahirette Cehennemde yanmaması için çalışan
insanlarız
Bir kişi olsak da bin kişi olsak da bunu yapmaya devam edeceğiz. Dünyanın bütün
kafirleri bir araya gelseler,Kabil,Firavun,Nemrut,Karun çizgisindeki zalimlerin
geliştirdiği bütün işkence çeşitlerini uygulasalar Müslüman’ın dilini davadan
belki döndürebilirler ama gönlüne hakim olamazlar.
Nahl süresi işkencelerin doruğa çıktığı günlerde nazil olmuş. “Zulmün,zeval
aklına gelmediği” günlerde bu süre nazil olmuş ve zulmün gebereceğini
müjdelemiş. “Onlar acele etmesinler. Allah’ın emri geldi”buyurmuş. Ve o günden
itibaren terazinin kefesinin biri inerken öbürünün çıktığı gibi kafirler
alçalmaya, Müslümanlar yükselmeye başlamışlar.
Kur’anın bir ismi de “Ruh”tur. Ruh, ana rahmindeki et parçasına can verdiği
gibi, bu Kur’an da Topluma can verecektir.
Yıllarca bu milletin çocuklarına Marx, Lenin, Mao, Mussolini, Hitler gibi
kafirlerin Komünist ve Faşist fikirleriyle, can vereceğiz diyerek binlercesinin
ölümüne binlercesinin zehirlenmesine sebep oldular.
Zehirlenenlerden bir çoğu Kur’anla şifa buldular. Diğerleri de şifa bulmak için
sıraya girdiler. Bizler de hep birlikte Kur’anla hayat bulmaya ve hayat
bahşetmeye koşalım.
YARATANLA YARATMAYAN BİR OLMAZ(Nahl 6-2-2001 Salı)
Gökleri ve yeri yaratan Allah,meni denen su damlacığından insanı yaratıyor.
Etinden yesinler, yününden elbise yapsınlar ve ısınsınlar diye davarları
yaratıyor. O yarattıklarını da kaba saba değil,güzel,şirin ve sevimli olarak
yaratıyor. Yüklerimizi taşımak için bildiğimiz hayvanları yarattığı
gibi,bilmediğimiz yük taşıma vasıtalarını da yaratacağını haber veriyor ve bu
günün Gemi, Tren ve uçağına işaret ettiği gibi bundan yıllarca sonra gelecek
insanların vasıtalarına da işaret ediyor: “Daha bilmediğiniz vasıtaları da
yaratır”diyor. (Nahl 8)
Yaratılan her şey, Allahı hatırlatan ve doğru yolu gösteren işaret taşları gibi.
Dünyada saadete,ahirette Cennete götüren yolu Allah Kur’anıyla gösteriyor. Onu
Okumaya yanaşmayanlara, tabiat ayetlerini gösteriyor. “Gökyüzünden size suyu
indiren Odur. Ondan içersiniz,bitirdiği otlarda hayvanlarınızı otlatırsınız.
Sizin için ekin,zeytin,hurmalıklar,üzümler ve çeşit çeşit meyveler bitirir.
Geceyi,gündüzü,güneşi Ay’ı hizmetinize verdi,yıldızlar da onun emrine boyun
eğmiştir. Yeryüzüne yaydığı rengarenk şeyleride bizim istifademize sunduğunu
haber verir.(Nahl 10-13)
Denizdeki taze et deposu balıkları,inci mercan gibi süs eşyalarını,yük taşımak
için gemileri,dünyanın dengesini sağlamak ve bizi sarsmaması için dağları
yaratan,oralardan nehirler ve yollar veren,her şeyi işaret taşı
yapan,yıldızlarla yol gösteren Allah,bütün bunları bize yol göstersinler diye
yaratmış. (Bak Nahl 14-16)
“Yaratan,yaratmayan gibimidir? Siz düşünmüyor musunuz?” (Nahl 17)
Saçı uzadığında berbere giden,tırnağının uzamasını engelleyemeyen,Felç olmuş
elinin titremesini durduramayan,ömrüne fazladan bir nefes katamayan insan,
kalkıyor ve Allaha kafa tutuyor ve “Benim koyduğum kurallar,Allahın koyduğu
kurallardan daha iyidir. Allahın koyduğu kuralları isteyenleri
cezalandırırım”diyerek Allahın huzuruna doğru yol alıyor.
O Rahman ve Rahim olan Rabbimiz,rahmeti gereği olarak kendini inkar edenlere
dahi sayısız nimetler sunuyor ve bunlar benim varlığıma ve birliğime şahittirler
diyor ve bu nimetleri saymaya kalksak sayamayacağımızı ifade ediyor. (Nahl 18)
Bundan on sene kadar önce Japonlar,Türkiye’ye yönelik çalışmalara
başladıklarında,Türkiye’ye gelen bir Japon mühendisle yapılan bir röportajı
okumuştum. Gazeteci, Mühendise soruyor: “Siz mühendissiniz. Hala Kıralınızın
güneşin oğlu olduğuna inanır mısınız?” Mühendis cevap veriyor: “Halkım inandığı
sürece bende inanırım” diyor.
İşte bu da doğru değil. Bu,insanları iki yüzlülüğe götürür. İnanmadığı şeylere
siyasi,ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı inanır görünmek hem kendisine zarar
verir hemde kendisini örnek alan insanlara zarar verir.
Rabbimiz,çeşitli nedenlerden dolayı içiyle dışı ayrı olan insanları uyarıyor:
“Allah,gizlediğinizi de,açıkladığınızı da biliyor” diyor. (Nahl 19)
Meydanlarda Kur’an öperek, halkı kandırsanız bile, Hakkı kandıramazsınız.
İYİLİK YAPAN İYİLİK BULUR 7-2-2001 Çarş) Nahl
“Benim cennetim içimdedir. Nereye gidersem benimle beraber gelir” diyen bir
insana yeryüzünde hiçbir güç zarar veremez. Rabbimiz,Nahl süresinin 30 uncu
ayetinde “Bu dünyada iyilik yapanlara güzellik vardır”buyurmuş.
İman nimeti onun göğsünü kabartır,İslâm nimetiyle gözlerinin içi güler. Dost
yüzü görünce içi açılır, dostlar bir araya gelince bayram havası eser. Zarar
vermek isteyenler dostların tenlerini birbirinden ayırsalar,gönüllerini ayırmaya
güçleri yetmez. Tel örgüler, surlar,hapishaneler, sınırlar tenler içindir.
Canların kaynaşmasına engel olacak insani güç yaratılmamıştır.
Biz, Rabbimize kul olacağız. Bundan mutluluk duyacağız. Sevdiğimiz biri adımızla
çağırdığında nasıl iliklerimize kadar mutluluk sirayet ediyorsa İslâm, Müslüman,
Mü’min kelimeleri bize uygun görülerek söylendiğinde dünyanın bütün
devletlerinin verebileceği madalyanın bize takılırken verdiği sevinç ve
mutluluktan daha fazla İslâm, Müslüman, Mü’min kelimelerinden mutlu olmalıyız.
Güvenlik: çocuğun anne veya babasının kucağında iken duyduğu mutluluğu, vatanın
bağrında gezerken duymaktır.
Bülbülün gül dalındaki sevinci ve hüznü birlikte yaşadığı gibi vatandaşlarıyla
birlikte düğün evinde oynamak , ölü evinde ağlamaktır.
Yoksa çelik kafesler içinde her türlü yırtıcı kuş tehlikesinden koruyoruz diye
bülbülün kafese konduğu gibi insanlarında kanun kalıpları arasında korumaya
almak değildir.
Elimize kalemi alsak da bize mutluluk veren şeylerin listesini çıkarsak ve sonra
sorsak: “Bunların hangisini ben yarattım?” desek cevap “hiçbiri” olur. Bize
mutluluk veren şeyleri ve sevdiklerimizi yaratanda O Allah tır.
Kapitalist ülkelerde halkın sağlık sorunu çözülmüş ama huzur, saadet ve ahlak
sorunu baş göstermiş. Modern hastahaneler yapılmış ama İngiltere’de on binlerce
hastanın organlarının satıldığı ortaya çıkıverdi.
Alınan eğitim zararlı bir virüs gibi gencin beynine giriyor uyuşturucuya
yöneltiyor ve uyuşturucu ile huzur bulunabileceği kanaatine vardırıyor.
Dikkat ederseniz Türkiye’de uyuşturucu kullananların çoğunluğu Amerika görmüş
insanlar. Veya Amerika’da tatil yapanlarla yakın olmuş insanlar.
Kapitalist ülkelerde güvenlik sorunu baş göstermiş durumda . 1928 lerde insanlar
mafya kurşunlarıyla can verirlerken şimdilerde AİDS mikrobuyla can veriyorlar.
Aldığı eğitim ahlakı yok etmiş. Askere alacak sağlam adam azaldığından
eşcinselleri de subay olarak askere alalım diye tartışma başlatmıştır.
Eskiden banka soymak için sağlam bilek ve çatal yürek lazımdı. Şimdilerde iyi
bir İngilizce , bilgisayar mühendisliği ve internet bilgisiyle banka soyuluyor.
Ateist, materyalist bir eğitimle gencecik beyinleri zehirleyeler hem kendi
günahlarını yüklenirler hemde
soyguncu,hortumcu,katil,fahişe,hain,dönek,yağcı,şahsiyetsiz,silik
yetiştirdikleri insanların işledikleri suçların cezasını da yüklenirler.
Rabbimiz Nahl süresinin 25 inci ayetinde bunu açık ve net olarak ifade etmekte.
Eğitimciler: “Ben emir kuluyum”diyerek işin içinden çıkamazlar.
EDEN BULUR (8-2-2001 perş) Nahl
Hacı Bektaş’ı Veli aşkına şarap içenler, Hacı Bektaş’ın şu fetvasına iyi kulak
versinler.
“Bir kuyuya bir damla şarap damlasa, o kuyunun suyunu hep çıkarsalar, yabana
dökseler, o yerden ot bitse, o otu koyun yese, takva ehline o koyunun eti
haramdır.”(Makalat,s:9Hacı Bektaş’ı Veli,Prof.Dr. Esat Coşan Doçentlik tezi,Seha
neşriyat)
Bu görüş İslâmın fetvası değildir. Bu, Hacı Bektaş’ı velinın takvasıdır. Fatih
Sultan Mehmed’in “Ormanlarımdan bir ağaç kesenin başını keserim” diyerek ormana
verdiği önemi göstermek için kullandığı üslûp gibidir.
Dünyadaki bütün doktorlar ittifakla alkolün, insana zararlı olduğunu
söylemelerine rağmen, dünyada milyonlarca insan, sarhoş sürücülerin çarpması
sonucunda ölmesine, milyonlarcasının sakat kalmasına, trilyonlarca maddi zarara
sebep olmasına rağmen kanun koyucular tıbbın dediklerini yok sayıp içkinin
imalinden satışına, gümrük kanunlarından ihracına, içenlerin hizmetine şoför
tahsisine kadar kurallar koymuşlardır.
Kur’anı Kerimde Rabbimiz, bize temiz olanların helal, pis olanların haram
kılındığını, Leş, kan, domuzun haram kılındığını, Allah dan başkası için
kesilenlerin ve kesilmeden herhangi bir şekilde ölenlerin de haram kılındığını
haber verir. (Maide 3,A’raf 157)
Bundan bindörtyüz yıl önce Sevgili peygamberimiz, Cellâle’nin etini
yemeyi,sütünü içmeyi ve sırtına binmeyi yasaklamış. (Ebu Davut
3/54,hadis2558,3719, Tirmizi,sünen,6/117 h 1825, Nesei,Sünen 7/239 h 4447)
Öyle ise Cellâle nedir?
Cellâle: İnsan veya hayvanların dışkısını yiyen hayvanlara denir.(Bak, hadis
lügati olan en-Nihaye ile el-Faik da “Cellâle” maddesi)
Pis, murdar, olan şeyi kendimiz yemediğimiz gibi hayvanlarımıza da yedirmiyoruz.
Fıkıh kitaplarımız bu tür pisliği yiyen hayvanların yenebilmesi için tavuk gibi
küçük hayvanların üç gün temiz yem yiyebileceği yerde tutulmasını, sığır gibi
büyük hayvanların kırk gün o pislikten uzak tutulduktan sonra kesilmesini
tavsıye eder.
Dinimizin alkollü/uyuşturucuları yasağına uymayanlar, içki içmeyi, nara atmayı,
trafik kazalarıyla nüfus planlaması yapmayı ilericilik olarak gördüler ve devlet
protokolüne girdiği halde içki içmeyenleri gericiliğe/irticaya destek veriyor
diye görevinden uzaklaştırıyorlar.
Dinimiz, kan ve leşi haram kılmasına rağmen Mezbaha/kesimhanenin artıkları olan
kan ve dışkıları hayvan yeminde kullanarak verimi artırmayı hedefleyenler “Deli
dana”hastalığıyla İslâm dininin kuralına geri dönmek mecburiyetinde kaldılar.
Sevgili peygamberimiz, hayvanların, haşerelerin dahi zehirle öldürülmesini
yasaklamış (İbni Mace,Tıp,hadis 3459,Ahmet,Müsnet,2/446,478) batılı, batıl
mantığıyla, üretimi artırma hırsıyla, zehirli ilaçlar üretti. Üretimi artırdı
ama uzun zamanda tabiatın dengesini bozduğunu ve kendisine zararlı olduğunu
anladı ve şimdi eskiye yani tabii mücadeleye döndü.
Dinimiz, inkarcılığı kafirliği, ateistliği yasaklamasına rağmen bir kısım dünya
perestlerin etkisiyle eğitim ateistleştirildi. Şimdi eğitimcilerin, siyasilerin
evleri büroları, eğittikleri çocuklar tarafından kundaklanınca,her gece
ceplerindeki paraların eğitilmiş insanlar tarafından alaverasyon dalaverasyon
ayağıyla çalındığını görünce, en medeni ülkelerin en önemli caddelerinin kadın
ticaret merkezi olduğunu görünce, demokrasinin doğum yaptığı İngiltere’de devlet
hastahanelerinde organ ticaretinin en önemli devlet geliri haline getirildiği
duyulunca, batıda eğitim görmüş insanların bankaların içini boşaltmak konusunda
danışmanlık yaptıklarını anlayınca şimdi toplum mühendisleri kara kara
düşünüyorlar. Bu bizim başımıza nereden geldi?
Cevap Kur’andan: “Yaptıklarının cezası onlara isabet etti” (Nahl 34)
ŞAŞKINLAR VE TAŞKINLAR(9-2-2001 Cuma) Nahl
Allah’tan korkmayan,kuldan utanmayan,eli kanlı,gönlü katranlı olan insanlar,
tarih boyunca kasıp kavurmuşlar,halkı haraca bağlamışlar,analarından emdikleri
sütü burunlarından getirmişler. Astığı astık,kestiği kestik olmuş. Şaşkınlar
ülkesinde, bu taşkınların dediği dedik,çaldığı düdük kanun olmuş. Bazı başlar,
bu tağutlar önünde eğilmiş,bazı başlar ise eğilmemiş ezilmiş.
Ama Rabbimiz her topluluğa bir elçi göndererek,insanların Allaha kul
olmalarını,Tağutlara kul olmaktan kaçınmalarını söyletmiş ve o topluluğa örnek
ve öncü olmalarını sağlamış. (Nahl 36)
“Her Firavunun bir Musa’sı vardır”
Firavun gibi zalim zorba bir yöneticiye “Duuuur” demeden kendi iç hazırlığını
yapıyor Musa aleyhisselâm . Onun için ilk önce lazım olan şey geniş bir yürek .
Dünyanın bütün zalimleri bir araya gelseler, el ele verseler, dünyayı top gibi
oynasalar onların bütün bu yaptıkları , attıkları onun gönlünde, çöldeki
karıncalar kadar yer alırlar.
Dünyanın bütün iyi insanları onun gönül ülkesine girseler kelebekler vadisi gibi
hepsinin kanat çırpmasına yer bulunur .
Yeri göğü içine alacak bir gönülün tellerinin mızRabı gibi olan dil de yerde ve
göktekilerin anlayacağı ve hayran kalacağı şekilde olmalıdır.
Musa Aleyhisselâmın Tur dağında Rabbin kelamına muhatap olmak için
na’linlerinden =benliğinden sıyrıldığı gibi Kur ‘ana muhatap olurken bütün bilgi
, mal ,makam ve rütbe ağırlıklarından sıyrılıp beyaz bir sayfa halinde gönlünü
Kur’ana açanların da gönlünde Kur’an tecelli eder.
Eli “Yed’i- beyza” gibi olur. Dostun elinden tutar. Zalim zorbaların karanlık
dan hoşlanan gözlerini kamaştırır.
Musa Aleyhisselâmın asası yılana dönüşmüş ve Firavunun adamlarının silahlarını
yutmuş. Bir tek asa ile Firavunun saltanatı sallanırmı ?sallanır. Sallanmakla
kalmaz denizin derinliklerinde yok olur gider.
Ama onlar gezmişte kaldı denmez.
Çanakkale harbinde Mehmet Akif’in ifadeleriyle “Top tüfekten daha sık gülle
yağan mermiler” e karşı balta,kazma,kürek, öğendire lerin hepsi silaha dönüşmüş.
Afganistan da Rus tanklarına karşı tank çıkaramayan Müslümanlar bir avuç çamurla
tankın camını kapatmış ve tankın işini bitirmiş.
Davut aleyhisselâmın Calut’a fırlattığı taş binlerce yıl sonra Filistin de
Müslüman çocuklar tarafından Amerikanın jandarması olan İsrail’in tankları ,
füzeleri, üzerine atılmakta. Calut yerine insan kasabı şaron olmuş ne fark eder?
Amerika’nın ve Avrupa’nın desteği ile saldıran kızıl orduya karşı 2500 Çeçen
mücahit Kafkas kayalıklarını yastık, karları yorgan yaparak verdikleri
mücadelelerle Müslümanların alnındaki kara lekeyi kanlarıyla yıkamaya
çalışıyorlar.
Toprağa çakılıp kalmayan,malına, makamına, şöhretine,şehvetine,rutbesine sımsıkı
sarılarak zillete katlanmayan ve bu yolda her türlü ezalara sabredenlere
Rabbimiz bu dünyada da güzel yerler vadediyor,ahirettekilerin ise daha hayırlı
olduğunu haber veriyor. Nahl (41-41)
İŞİ EHLİNE VERMELİ (12-2-2001 pzrt) Nahl
Düşmana akıl danışmak, şeytana yol sormak gibi bir şey. Cahilden bilgi almaya
çalışmak körden renkleri sormak gibi bir şey. “Altının ayarını sarraf bilir”
demişler. Altının ayarı,tezek satıcısından sorulmaz. Nahl süresine isim olan
arılar,bal alacak çiçeği bilirken, İnsan oğlu insanın, ilim alacak yeri
bilmemesi ve işi ehline sormaması kendi işini zorlaştırır. Bal yapması için
kovanlarda arı yerine sinek beslemiyoruz. Hastamızı doktor yerine kasaba
götürmüyoruz.
Aynı şekilde Kur’an ile ilgili bilgi almak gerektiğinde Kur’anı en iyi bilenlere
sormamız emredilmekte. : “Eğer bilmiyorsanız zikir (Kur’an) ehline sorunuz.”
(Nahl43 )
Ayette “zikir ehli” denmesi, işin ehli olmayanlar tarafından istismar edilmiş ve
“Kim daha çok Allahı zikrederse bilmediklerinizi ona sorun” diye yanlış mana
verilmiş ve bu yanlış verilen manayı destekleyecek hikayeler uydurulmuş.
Halbuki aynı ayetin ardından gelen ayette “Zikir” den kasdın Kur’an olduğunu
“Onlara ne indirildiğini insanlara açıklayasın diye sana da zikri indirdik.Taki
iyice düşünsünler” (Nahl 44) Sevgili peygamberimiz sözleri ve davranışları ile
Kur’anı Kerimi bize açıklayıvermiş.
Kur’anı yine Kur’an açıklar.(Hud 1) Aklımızın,ilmimizin, fikrimizin erişemediği
yerlerde “Benim aklıma sığmıyor,öyle ise doğru değildir” diyerek inkâr
kolaylığına giderek zorlaştırmak yerine aklını,ilmini ve fikrini geliştirme
tarafına gitse ve Kur’anın: “Eğer bilmiyorsanız zikir (Ku’an) ehline sorunuz.”
(Nahl 43,Enbiya 7) ayetine göre hareket etse daha iyi olurdu. Mevlâna bakınız ne
diyor:
Kur’anın manasını, yine Kur’andan sor. Veya Kur’ana aşık olandan sor.
Ki O, Kur’ana candan Kurban olmuş, ruhu Kur’anın kendisi kesilmiştir.
Gülde yağ tamamen mahvolsa, ister onu gül, ister yağ diye kokla. (5/3137-3139)
Sarımsak yiyenin ağzı koktuğu gibi, uyuşturucu, kullananın tenini ve huyunu kötü
yönde etkilediği gibi okuduklarımız bizi daha çok etkiler. Çünkü yediklerimiz
vücudumuz tarafından dışarı atılıncaya kadar bizi etkiler. Okuduklarımız
ölünceye kadar etkilediği gibi öldükten sonraki ahiret hayatımızı da etkiler.
Rabbimiz Nisa suresinin 58 nci ayetinde “Allah size emanetleri ehline vermenizi
, hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” buyurmuş. Yani her işi
ehline vermemiz emrediliyor.
Günümüzde her konuda uzmanlığa önem veriliyor da siyasetle dini konularda
uzmanlığa hiç önem verilmiyor. Bu iki konuda herkes okumadan alim kesiliyor ve
“Bana göre”lerle kişiler kendi işlerini zorlaştırıyor.
Hatta bu zorlaştırma işlemi sisteme bağlanmış durumda. Birkaç kişinin hayatından
sorumlu olan şoförden, pilottan,kaptandan ehliyet sorulurda milyonlarca insanın
hayatından ve geleceğinden sorumlu olan yöneticilerden ehliyet sorulmaz. Nisa
suresinin 58nci ayeti olan “Allah size emanetleri ehline vermenizi ,
hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder”
Bir okula öğretmen olacak bilgisi olmayanlar,bir bakkal dükkanını yönetecek
kapasitesi olmayanlar,bir otomobili sürecek bedeni mahareti olmayanlar,ülkenin
başkentini haritada gösteremeyecek durumda olanlar, parmak sayısının gücüyle
ülkeler yönetebilirler. Biz işi daima ehline verelim yoksa şairin dediği gibi:
“Çok tel kırılır sîne-i Kanun-ı cihanda
Nâ ehline mızRab-ı tasarruf verilirse”
GÖLGELERİN DİLİ (14-2-2001 çarş) Nahl
Aydınlıkdan ışık almayanlar,ışığa düşman olanlar,Allahın nurunu kokar
ağızlarıyla söndürmek için bin türlü dalavere çevirenler,Allahın azabından emin
olduklarını zannederek
isyanlarına,soygunlarına,öldürmelerine,soldurmalarına,sömürmelerine,semirmelerine
devam ederlerken,ışıkdan kamaşan gözlerini bari gölgeye çevirseler.
Kendilerinden ayrılmayan gölgelerinden ibret alsalar. Güneşin yükselişine ve
alçalışına göre uzayıp kısalan gölgeden ibret alsalar.
Rabbimiz, Nahl süresinin 48 inci ayetinde “Onlar,Allahın yarattıklarından
herhangi bir şeye bakmadılar mı? Gölgeleri, sağ ve sollarından sürünerek,Allaha
secde ederek döner durur” buyurmuş.
49 uncu ayette de gökte ve yerde yaşayan her canlının ve meleklerin Allaha secde
ettiği haber veriliyor. Yani bizim gölgemiz bile bizim uyarıcımızdır. Eğer
dikkatle bakabilirsek.
“Sevgilim güllü elbiseler giyme. Elbisedeki gülün dikeninin gölgesi seni
incitir” diyecek kadar incelmiş zevklere sahip insanlar yetiştirmiş bizim İslâm
kültürü.
“Geceler azmettiğim ol mâh’a sâyem havfidir.
Bir tarik ile kabul etmez muhabbet şirketi” Yani: O ay yüzlünün yanına hep
geceleri gitmemin sebebi,gölgeminde benimle gelmemesi içindir. Çünkü sevgi,
hiçbir yolla ortaklık kabul etmez. Diyen Fasih-Ahmet Dede kendi gölgesinin bile
sevgilinin yanında olmamasını ister.
Malzemesi insan olan yöneticiler,eğiticiler ve toplum mühendisleri, topluma
şekil verirken, hiçbir insanın doğuştan gelen karakter çizgisine el değmediği
gibi, elinin veya aklının gölgesi bile, hiçbir insanın gönül ülkesinde iz
yapmamalı.
Dünya gölge gibidir. Sırtınızı güneşe verir gölgenizin ardından koşarsanız
hiçbir zaman yetişemezsiniz. Ama İbrahim aleyhisselam gibi “Ben yüzümü gökleri
ve yeri yaratana çevirdim” (En’am 79) derseniz ve O hakiki nura doğru
yönelirseniz, dünya,gölge gibi arkanızdan gelir ve ayaklarınızın dibine serilir.
Gölgesinden dahi korkan kafiri aldatanda görüntü, hayaldaki hakikat
gölgesi,yanlışlıktaki doğruluk kokusu. Aydınlığın iyiliğini biliyor ama karanlık
dünyalarında yer altı faaliyetlerle geçimlerini tedarik ettiklerinden Allahın
nuruna düşman oluyorlar.
Ebubekir’in sadakati,Ömer’in adaleti, Osman’ın sehaveti (cömertliği) Ali’nin
cesaretini giyinde Hüma kuşu gibi insanların üzerlerine kol kanat ger ama,
gölgen dahi insanlara ağırlık yapmasın.
Her şeyin gölgesi yaz sıcağında insana ferahlık verirken yalnız insan gölgesi
bir kurşun kadar ağırdır. Ya aklımızın gölgesi nasıl olur? Dinimize gölge
düşürmediğimiz gibi kimseye gölge etmeyelim.
Müslüma,berrak sular gibidir. Bakınca huzur verir. İçince hayat verir. Derinliği
ne kadar olursa olsun en dipteki incisini mercanını ele verir.
Biri gelse kenarına dikilse gölgesinin izini belli eder. Onun içindir ki gönül
dünyasına hiçbir putu katmadığı gibi putun gölgesini dahi düşürmez.
Müslüman, güneşin gelişi gibi gelir. Zalime de, mazluma da, katile de, maktüle
de, güllüğe de, küllüğe de ışık verir. Gelişine uluyan köpekler, çırpınan
yarasalar, açan güller, öten bülbüller karşılık verirler. Müslüman ikisine de
faydalı olmaya çalışır. Küfrün karanlığını giderir. Kuytularda sinen küfür
gölgelerinin boyunu kısaltır (Furkan 45).
EĞİTİM,EĞİTİM,EĞİTİM(Nahl 15-2-2001 perş)
Kur’anı Kerimde üzerinde durulan en önemli konu, Bir Allaha iman ve kendini ilah
yerine koyanları inkar konusudur. Bunun gerekçesini Lokman süresinde “Çünkü şirk
büyük bir zulümdür”buyurarak her türlü pisliğin temelinde inkarcılığın olduğunu
haber verir.
Nahl süresinin 51-56 ıncı ayetlerinde Bir Allah’tan başka ilahlar edinenlerin
bolluk zamanlarında Allahın verdiği nimetleri, ilahlarını ayakta tutmak için
kullandıklarını,kıtlık zamanlarında Allaha yöneldiklerini haber verir. Kız
çocukları dünyaya geldiğinde öfkesinden yüzü simsiyah kesilir ve insanlardan
gizlenmeye çalışır,ahirete iman etmeyen bunların toplumun kötü örnekleri
olduğunu haber verir Kur’an.
İnsanların gönül ufuklarını kara bulutlar gibi kapatan , “Bundan ilerisine
gidemezsiniz, bundan ilerisini hayal bile edemezsiniz” diyen putları yere seren
İbrahim Aleyhisselâm,Kur’an’da feta (yiğit) olarak tanıtılmakta. (Enbiya 60)
Put yapanın adını kimse bilmez. Ama yedi milyar insan arasında en çok tanınan
İbrahim aleyhisselâm dır. Biz “İbrahim (s.a.v.)” deriz. Başkaları “Abraham”
derler. Ama ayni şeyi kastederler. İsmail, Musa, Harun, İdris öyle. Tarihimizin
en yükseğinde herkesin görebileceği yüceliklerde örnek olmaya devam ediyorlar.
Rabbin eğitiminden geçenler Rabbin yarattıklarına boyun eğmiyorlar. İbrahim
Aleyhisselâmın babası Nemrut’un yakınlarından. Nemrut’un zulmüne baş kaldırmasa
bir eli yağda bir eli balda yaşayıp gidecek . Ama insanlığın onurunu kurtarmak ,
insanı hayvanlardan daha aşağı düşmesine engel olmak için Nemrut’a baş kaldırır.
Bu dünya hayatında birçok bela ve musibetlerle karşılaşır ama sonu gelmez
senelerde cennetin nimetlerini kazanır. Ayrıca kıyamete kadar, put insanlara baş
kaldıran hürriyet sevdalılarına önder olur.
Günümüz çağdaş eğitiminden geçen,yüce makamdakilerin yakını olan Yiğitlerimiz de
korkmadan, yetkililerle birlikte tüyü bitmedik yetiminde hakkı olan hazineyi
çalarlar.
Üniversiteyi bitiren , İngilizce’yi ana dili gibi konuşan bir kısım “Civan”
larımız, Alperen olup Amerika insanını İslam kazanarak,Ermeni,Yahudi,Rum
işbirlikçilerinin oyunlarını bozacağı yerde,aldıkları materyalist eğitim
nedeniyle Türkiye’den çalıp Amerika’da sefa sürerler.
“Vallahi,eğer güneşi sağ elime,Ay’ı sol elime koysalar ben bu İslâm da’vetini
Allah onu izhar (açıklayıp üstün getirinceye) edinceye kadar veya ben bu yolda
yok oluncaya kadar terk etmem”(Beyhaki, Delail-un-Nübüvve 2/187, ibni Hişam,
sire 1/266)
Bu sözü sevgili peygamberimiz söylemiş. Mekkeli putperestler “ Kral olmak
istiyorsan kral yapalım. zengin olmak istiyorsan Mekke’nin en zengini yapalım ve
Mekke’nin en güzel kızlarıyla evlendirelim. Yeterki şu peygamberlik davasından
vazgeç” teklifini getirdiklerinde söylemiş.
Dünyamızda değişen bir şey yok . Hala insanlar Makam, para ve kadınla
kandırılmaya devam ediyorlar.
Medya, mafya , siyaset ilişkisinde makam, para ve kadın birleştirici oluyor.
Susurluk’taki Mercedes’in içinde mafya, medya, siyaset, makam, para ve kadın
kucak kucağa yakalandılar. Onları oraya gönderenler hala bulunamadı.
Peki bu yakalanış karanlıklar dünyasına bir mum yakabilir mi?
O günden bu güne kadar ki gelişmeler gösterdi ki yakılan mumlar dahi aydınlık
bakan gözleri kamaştırmaya ve karanlıkta neyin olup bittiğini kapatmaya yaradı.
ZAMANA BIRAKALIM (Nahl 16-2-2001Cuma)
“Bunları asacaksın, keseceksin, sevmiyorsan defolup gideceksin, hepsini
sallandıracaksın, ezmeli, yakmalı, yok etmeli” gibi sözler günümüzde söylenince
ben hiç garipsemiyorum. Devamlı Kur’an okuyan insanlar manasını da takip
ederlerse bu sözlerin Ad, Semud, Nemrut, Firavun ve Yahudiler tarafından
söylendiğini ve uygulamasının da yapıldığını görür.
Rabbimiz, bizim amel defterimizi annemizin veya babamızın eline vermemiş. Çünkü
onlarda insan. “Sevdimi cennet kesilirler, kızdımı cehennem”olurlar. Can ve kan
taşıyan her insan hissilikten kurtulamaz. Peygamberler de Allahın denetiminde
olmaları nedeniyla korunmuşlardırlar.
Tarih içinde adil krallar, zalim krallar, adil padişahlar, zalim padişahlar
gelip geçtiği gibi demokrasinin kurallarına göre yönetimi eline geçirenlerden
iyi yöneten olduğu gibi çok kötü yönetenlerde olmuştur. Birileri seçimle başa
her gelişinde halk kıtlıktan kırılır, öbürü her gelişinde halk terörden kırılır.
Sinek pisliğe koşar veya pislik sineği çeker. Gül bülbülü çeker veya bülbül güle
uçar. Rabbimizde: “İyiler iyiler içindir, kötüler, kötüler içindir”buyurmuş.
(Nur 26)
Biz iyi olmaya, iyilerle beraber olmaya, kötülere iyi örnek olmaya çalışalım. Bu
konuda Rabbimizin ahlakıyla ahlaklanalım. Rabbimiz Kur’anında:“Eğer Allah,
insanları zulümleri sebebiyle cezalandırmış olsaydı yeryüzünde bir tek canlı
bırakmazdı. Ancak onları belirli bir zamana kadar geciktirir. Onların eceli
geldiği zaman bir saat geri kalmaz,bir saat ileri gitmez” buyuruyor.(Nahl 61)
“Bunları asıverelim, kesiverelim”sözleri Müslümanların ağzından çıkmıyor. Çünkü
onlar, hayatlarını kendi topraklarındaki altın madeninde işçi olarak çalışan
Afrikalıyı, açlıktan öldüren Amerika Ceyarlarına göre düzenlemiyorlar.
Onlar hayatlarını Kur’ana göre yaşamaya çalışıyorlar. Rabbimiz yarattığı
canlıların yaptıkları kötülükler sebebiyle hemen cezalandırmıyor. Onlara
pişmanlık duyma, yaptığından vazgeçme, Tevbe etme fırsatı veriyor.
Bizler de Onun kulu olduğumuza göre “Bunları asmalı, kesmeli” diyenlere bu
sözleri söyleyenlerin hepsinin yok olup gittiklerini, bu sözlerin muhatapları
olan Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (s.a.v.) lerin hala rahmetle
anıldıklarını anlatalım. Anlamalarına yardımcı olalım. Kuduz köpeklerin,
akreplerin yeryüzünde az olduğunu, her şeye hayat veren suyun ve havanın daha
çok olduğunu, öldürenlerin, yaşatanlar kadar güçlü olamayacaklarını anlatalım.
Özetle Kur’anı okumasını sağlayalım.
Peki bunlar bu kötü sözleri niçin söylerler? Bunlar geri zekalımı? Hayır geri
zekalı değiller. Rabbimiz, önceki ayetin hemen ardından gönderdiği ayette bunun
sebebini “Şeytan onlara yaptıklarını süsledi” diyerek bildirmiş. (Nahl 63)
Aç kalan kedi yavrusunu yemeye karar verince gözlerini yumar, kendini çatıda
hisseder, karşısında duran bir güvercin hayal eder ve üzerine saldırır, gözünü
hiç açmadan yavrusunu yermiş.
Bizim salakların gözlerini para bağıyla bağladıktan, gönlünü inkar karanlığıyla
karattıktan sonra karanlıkta beslendikten sonra boğuşma için çıkarılan köpekler
gibi kendi insanına saldırıyorlar, Fransız’a, İngiliz’e de kuyruk sallıyorlar.
Ama olsun. Biz Rabbimizin edebiyle edeplenelim. Onların da aklı başına gelmesi
için zaman tanıyalım. Bu zaman içinde onlar da dost ile düşmanı ayırdetme
fırsatı yakalamış olurlar. İyilikten zarar gelmez.
TEMİZ NEFES ALIN (Nahl 20-2-2001 Salı)
“Nefis” ile “Nefes”kelimeleri aynı harflerden meydana gelir. Biri tenimize can
verir, öbürü ciğerlerimiz aracılığıyla bütün vücudumuzun canlılığını devam
ettirir.
Hz. Adem’den beri bütün canlılar Rabbimizin yarattığı bu havayı solurlar,
insanların ömrü biter, hava bitmez. Hiçbir insan da havayı solumaktan bıkmaz
usanmaz.
Rabbimiz, havayı hiçbir insanın tekeline vermemiş. Eğer öyle olsaydı dünyanın en
pahalı malı hava olurdu. Mü’min-kafir ayırımı yapmadan,insan- hayvan ayırımı
yapmadan her canlının hissesi kadarını veriyor.
Enfal süresinin 24 üncü ayetinde Allahın ve Rasülünün davet ettiği İslâm’ın bize
hayat vereceği verilir. Rabbimizin yarattığı nefes bize hayat verdiği gibi
Rabbimizin indirdiği İslâm bize hayat verir.
İnsanların, Rabbimizin kitabına aykırı olarak ürettiği ...izimler, yollar,
fikirler milyonlarca insanın helakine sebep olmuştur.
Allahın kitabını bırakıp bu sapık yollardan giderek mutlu bir hayat yaşamak
isteyenlerin hali,Rabbimizin yarattığı temiz havayı bırakıp sarhoşun veya
sarımsak yiyen birinin burnundan çıkan havayı solumaya çalışanın haline benzer.
Rabbimiz, Nahl süresinin 66,67 inci ayetlerinde davarları yarattığını,
davarların kanı ile dışkısı arasından içimi gayet hoş ve tertemiz süt
çıkardığını, 68,69 uncu ayetlerde arıya vahyederek dağlarda ev edindirdiğini ve
şifalı balı ürettirdiğini haber verir.
“Davarlarda (Deve, sığır, koyun, keçi de) sizin için ibret vardır. Onların
karınlarından, fışkı ile kan arasından, içenler için, içimi gâyet kolay, halis
süt içiriyoruz.” (Nahl 66)
Ayette geçen “Halis süt” kelimesi, “İhlas” kelimesi ile aynı köktendir. Süt, kan
ve gübre arasından geçe ama kokusunu, tadını, rengini koruyarak geçer ve içine
hiçbir şey karıştırmaz. İhlas da, içine riyanın kokusunun dahi karışmadığı iman
ve amelin adıdır.
Sonra bizim yaratılışımızı bize hatırlatır. Bizi yarattığını, bir kısmımızı
gençken öldürdüğünü, bir kısmımızı yaşatıp bildiğini bilmez hale getirdiğini
haber verdikten sonra Allaha hiçbir şeyi ortak koşmamamız istenir. Ve bir de
misal verilir. Nasıl ki mal sahibi bir insan,sahip olduğu evi,dükkanı,bahçeyi
vs. başkalarıyla paylaşmak istemezse Rabbimiz de yarattığı bu evrende kendi
yarattığı bir şeyi kendine ortak yapmamızı istemez.
Koyun etini bırakıp naylondan yapılmış bir et yemiyoruz. Arı balını bırakıp
sun’i olana meyletmiyoruz. Üzümün hakikisini yiyoruz, naylon olanını vitrine
koyuyoruz. Nefesin tabii olanını soluyoruz, sarhoş nefesi solumuyoruz ama
Allahın ayetlerini bırakıp bazan bizim gibi bile olmadığına inandığımız insan
veya insanların görüşlerini Rabbimizin ayetlerinin önüne geçiriyoruz ve çarşı,
pazar, üniversite, parlamentoda kan, göz yaşı, barut kokusu sarhoş kusmuğu gibi
televizyon seyircisini dahi rahatsız ediyor.
Veren elle veremeyen el bir değildir. Yaratanla yaratmayan bir değildir.
İnsanların ilahlaştırdığı insanları da Allah yarattı. Ona kulak,göz ve gönül
verdi. Bunları şükretmemiz için verdi. Küfretmemiz için vermedi. Baba ,oğlunun
eline balta verse ve bahçeyi kazmasını söylese,çocukta o baltayla evi veya
camiyi yıkmaya çalışsa biz ona ne deriz? Bizim durumumuz da aynı. Allahın
verdiği el ve ayakla Allaha ısyan eder,Allahın yarattığı kula kul olursak o deli
çocuğun durumuna düşeriz
ADALET (Nahl 21-2-2001 Çarş)
Bin üç yüz yıldır camilerde Cuma günleri, halkı aydınlatmak için okunan hutbenin
ardından,Nahl süresinin 90 ıncı ayeti cemaata:“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği,
akrabaya vermeyi emreder, fuhşiyatı ve kötülüğü yasaklar. Öğüt alasınız diye
size öğüt verir” diye okunur ve İslâm toplumunda adalet duygusu hep
hatırlatılır.
Hakimin hüküm verirken adaletle hüküm vermesini (Nisa 58),Noterin, yazarken
adaletle yazmasını (Bakara 282), Kardeş toplumların arasını bulurken adaletle
davranılmasını (Hucurat 9), konuşurken bile adaletten ayrılınmamasını (En’am
152) emreder.
Adalet:hakka uygunluk, diye tarif edilmiş başbakanlığın yayınladığı “Türk Hukuk
Lügatı”nda. Hak, kelimesi de Rabbimiz in güzel isimlerinden biridir.
Akif Merhum:
“Halik’ın nâ mütenâhi adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak”buyurmuş.
Aydınlıkla karanlığın mücadelesi gibi tarih boyunca adaletle zulüm de
birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Al-i Imran süresinin 21 inci ayetinde
“Allah’ın ayetlerini inkar edenlere,haksız yere peygamberleri öldürenlere,
insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere acıklı azabı müjdele” buyurarak en
büyük üç suça dikkatlerimizi çekmiştir.
Cübran Halil Cübran anlatıyor (Ama bu hikayenin bir benzeri Üsame bin Münkız
(1095-1188) ın Yusuf ziya Çömert tarafından “İBRETLER KİTABI” adıyla Türkçeye
terceme edilen ve SES yayınevi tarafından 1992 de basılan kitabın 186 ncı
sayfasında geçmektedir) :Kralın evinde bir şenlik esnasında çıkmış gözünü elinde
taşıyan bir adam salona girer ve kraldan adalet ister. “Efendim, ben hırsızım.
Bu gece sarrafın evine hırsızlık yapmak için gireceğim yerde dokumacının evine
girmişim. Karanlıkta dokumacı aletiyle benim gözümü çıkardı. Sizden adalet
istiyorum”der. Kral hemen dokumacıyı getirtir ve gözünün çıkarılmasını emreder.
Dokumacı . “Efendim benim mesleğim için iki göz gerekir. Komşum ayakkabı
tamircisidir ve tek göz ona yeterlidir. Adaletin yerini bulması için onun gözünü
çıkarın “der. Kral hemen tamirciyi getirtir, gözünü çıkartır ve adalet yerini
bulur.
“İş adamlarına kelepçe vurmayın”
-“Peki efendim ama devletin bize verdiği bu kelepçeleri boşuna mı taşıyacağız?”
-“Öyle ise baklava çalan çocuklara takın. Böylece adalet yerine gelmiş olur.”
Denmiş gibi olmaz mı?
Dünyanın en dürüst adamını yanlış terazinin başına oturtsanız o’da eksik tartar.
Adalet terazisi yanlış olunca,tartan kişinin doğruluğu bir şey değiştirmez.
Onun için Rabbimiz, hem ölçenin tam ölçmesini , hemde terazinin doğrusunu
almamızı emrediyor.
O ilahi terazi olan Kur’an ise bizim konuşmamızı , yürüyüşümüzü, bakışımızı, kaş
göz hareketlerimizi , komşuluk ilişkilerimizi , yöneten ve yönetilen
ilişkilerini en güzel şekilde ayarlamaktadır.
Rabbimiz, sevgili peygamberimize ve onun şahsında bize : “sana ilim geldikten
sonra eğer onların hevalarına (şahsi ölçülerine) uyarsan sende zalim olursun”
buyuruyor. (Bakara120)
KORKU ELBİSESİNİ GİYENLER (Nahl)
08/09/2004/Çrşmb/Millig
“Allah size, güven içinde, huzurlu, rızkı her yerden bolca ona gelen bir şehri
örnek olarak anlattı. (O şehir halkı) Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti
de Allah onlara yaptıklarından dolayı açlık ve korku elbisesini tattırdı.” (Nahl
112)
Bir şehir düşünün güvenlik sorunu kalmamış, kimse diğerinin malına, canına zarar
vermiyor. Herkes huzur içinde. Fakirlik sorunu çözümlenmiş. Fakir ülke insanları
o ülkeye ulaşmak için her yolu deniyorlar.
Zenginliğin verdiği şımarıklıkla Allahın nimetlerine karşı nankörlük yapıyorlar
ve derken işler tersine dönüyor. Ateşten gömlek giyer gibi açlık ve korku
elbisesini giyiniyor.
Ayet-i Kerimede bu şehrin ve bağlı olduğu devletin adı verilmiyor. Zaten
Kur’an-ı Kerimin özel ve güzel taraflarından biri de budur.
Önemli olan şehir ismi veya devletin ismi değildir. Önemli olan, olay ve o
olayla anlatılmak istenendir.
Onun için “Sebebi nüzul ayeti tahsis etmez” kuralı konmuştur. Yani bir olay
üzerine inen ayetin hükmü yalnız o olaya ait değildir.
Allahın nimetlerine karşı nankörlük eden herkesin bu ayete dikkat etmesi
gerekir.
Biz, Kur’anı her okuyuşumuzda bu ayetler bu gün nazil olmuş gibi okuyacağız ve
günlük dersimizi alacağız.
Düne kadar herkesin en güvenli bildiği ülkeler en güvensiz ülke oluverdiler.
Dünyanın her tarafında üretilen mallar o ülkeye doğru yol alırken şimdilerde
gitmiyor.
Ülkede karabasanlar dolaşıyor. Halkın rüyaları kapkaranlık. Eğlence merkezleri
iflas etmiş. Ortalık pusarık. Halk hayal görüyor. Dostunu düşman zannediyor.
Gördüğü her sakallıyı Üsame zannediyor. Arada bir yakaladığını bile iddia ediyor
sonra yanıldığını anlıyor. Kendi yanılgısıyla bütün dünya basınını da
yanıltıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yeniden yakalanır, seçimi kazandıktan sonra
yanılmışız derlerse şaşmayız.
Bunların ataları da böyle yapardı.
Topkapı sarayında ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde yazma nüshaları
bulunan “Gazavât-ı Hayreddin paşa” isimli eseri Ertuğrul Düzdağ beyefendi yıllar
önce yayına hazırladı. Eser, “1001 Temel Eser” arasında “Barbaros Hayreddin
Paşa’nın Hatıraları” adıyla yayınlandı. 1972 yılından bu yana TÜRDAV ve NİL
yayınevi tarafından “Akdeniz Bizimdi” adıyla belki on baskı yaptı.
Akdenizi Osmanlı gölü haline getiren, hırsız korsanlara bir çeki düzen veren,
İspanya’da katliama uğrayan Müslümanları İspanyolların elinden kurtarıp
Cezayir’e Tunus’a yerleştiren Barbaros Hayreddin paşanın elinden kurtulmak
isteyen ve halkına moral verip Rumpapa’dan günah çıkartmak isteyen İspanya
kralı, Barbarosun yakalanıp öldürülmesini ister. Bir müddet sonra Mayorka
(Balear adalarının en büyüğü) adasının kaptanı tellallar aracılığıyla
Barbaros’un yakalandığını, filan gün filan meydanda yakılacağını duyurur. O gün
gelir, Müslüman esirler ağlayarak, Kâfirler eğlenerek Barbaros’un yakılarak
öldürüldüğünü seyrederler.
İspanya kralı hemen Rumpapa’ya gider ve bir yıllık günahını affettirir. Ama
aradan çok geçmez denizde Mayorka gemilerini ele geçirir, İçindeki yedi yüz
Müslüman esiri de alarak Tunus’a geçer. Haber papaya tez ulaşır. Meğer Mayorka
kaptanı, Barbaros yerine, idama mahkum bir Hıristiyan’ı yakmış.
Dokuz milyon kilometre kare toprağa, iki yüz elli milyon nüfusa sahip, Dünyanın
süper gücü olduğunu, Himalaya’nın tepesinden yuvarlanan kar topunu gördüğünü
iddia eden, ABD nin beyni Pentagon paramparça olunca yumruğun nereden geldiğini
de bilemeyince Dünyanın en iptidai şartlarında dağlarda yaşayan yalnız bir adama
savaş açtı ve ölü veya diri getirene milyonlarca dolar vadetti.
Stratejistler bütün bu dengesiz söz ve davranışların sebebinin halkı teskin
olduğunu söylüyorlar.
Kristof Kolomp’la beraber bir çok İspanyol Amerika’ya göç eder. Dedelerinizin bu
konuda tecrübesi var. Barbaros’un yerine bir Hıristiyan’ı yaktıkları gibi
Halkınız “Kana kan” istiyorsa siz de Üsame bin Ladin’i bulamıyorsanız, idam
mahkumu bir Amerikalıyı Dünya Ticaret Merkezinin, yani süper güç mezarlığının
enkazı üzerinde önce asar sonra yakarsınız demeyeceğim. Çünkü İslâm dininde
cezaların şahsiliği prensibi vardır ve kişinin suçu ne olursa olsun yakılamaz,
onun yerine bir başkası cezalandırılamaz. Siz ise suçu ispat edilmemiş zanlı
Üsame için bir milyon Afganlıyı ve Irak’lıyı gözden çıkarıyorsunuz.
Korku ve açlık elbisesini çıkarmanız, panikten kurtulmanız kendi elinizde. Bu
güne kadar soyup soğana çevirdiğiniz halklardan özür dileyeceksiniz. Elinizde
olan mallarını iade edeceksiniz. Kimsenin malına, canına, kanına, namusuna göz
dikmeyeceksiniz. Filistin’deki Şaron ve çetesine yardım ve yataklık
yapmayacaksınız.
HAYATI GÜZELLEŞTİMEK (Nahl 22-2-2001 perş)
Kederi sevince, korkuyu cesarete, stresi mutluluğa, acıları tatlıya, ümitsizliği
ümide, bitkinliği gayrete, tembelliği çalışkanlığa çeviren imanı, bizlere
lütfeden Allahımıza binlerce kerre hamd olsun.
Bu imanla biz, hayatımızı yaşarken, sevdiğimizin bize baktığına iman
ettiğimizden, güzel nimetlere sahip olduğumuzda şımarmadığımız gibi belalara
bulandığımızda da feryat etmeyiz. Çünkü sevgilimiz bizi görüyor.
Mısırlı kadınların Hz. Yusuf’un güzelliğini gördüklerinde ellerindeki bıçak
ellerini kestiği halde acı duymadıkları gibi bizler, hep Cennet özlemiyle
yaşayabilirsek bu dünyanın acılarının farkında olmayız.
Nahl süresinin 128 inci ayetinde “Şüphesiz Allah, iyi korunanlarla ve iyilik
yapanlarla beraberdir”buyurmuş. İmanımız bizi, iyilik yapmaya ve günahlardan
korunmaya, sevdiğimizin sevmediği şeyleri yapmamaya sevk eder. Bu özelliklere
sahip olduğumuzda, Allah bizimle beRaber oluyor. O bizimle beraber olunca bizde
hüzün,korku,keder, olurmu? Sevgilinin yanında somurtmak yakışırmı?
Zengin olsa Rabbinin hediyesi olarak ve imtihanı olarak görür, hediyeyi Rabbin
kullarıyla paylaşır. Fakir düşse dünyayı Rabbinin sofrası bilir ve Hz.Ademden
beri gelip geçen herkese bu sofranın yettiğini bilir ve sabahleyin aç olarak
yuvadan uçan,akşam tok olarak dönen kuşlar gibi rızık aramak için kanat çırpar.
Çocuğun, anne ve babasının yanında kendisini güvende ve korkusuz hissettiği,
Anne ve babasından uzaklaştığı oranda korku ve endişenin kendisini kuşattığı
gibi Mü’min de Rabbinin denetimi ve gözetimi altında olduğunu bilir ve güvenle
yürür ve güven verir. Uzaklaşmamaya dikkat eder. Günde beş vakit namazla ona
doğru koşar.
Sıhhati yerinde olduğunda, o sıhhati verene hamd eder,hastalandığında ölümün
elçilerine ilaçlar ikram ederek elçilerin gönlünü alır. Onlar da hastaya ölüm
anında acı vermezler.
Yunus:
“Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile öğünürüm.
Bana seni gerek seni” derken Hadid süresinin 23 üncü ayetini şiir halinde
terceme etmiş oluyor. Rabbimiz: “Kaybettiğinize yerinmemeniz,size verdiklerine
sevinmemeniz için... Allah, kendini beğenen, çok öğünen kimseleri sevmez”
buyurur.
Çevrenizde tanıdığınız insanlardan iman eden ve imanı doğrultusunda amel eden
insanlarla İnkarcı insanların davranışlarını karşılaştırın. İkisi de görünüşte
insandır ama inkarcı olan dünyayı bir otlak görür ve midesinin aldığı her şeyi
haram helal demeden yer. Mü’min insan ise seçici olur. Haram lokma onu rahatsız
eder.
Haramlarla köşe dönenlere bir bakınız. Yüzleri hiç kızarmıyor. Midesinin
geğirtisini, hakkını yediği insanların burnuna koklatmaktan hicap duymuyorlar.
Dış görüntülerine bakarsan diğer insanlardan hiç farkları yok ama içi zehir dolu
vazo ile içi panzehir dolu vazo gibi görünüşte aynı olsalar da içlerindeki
birbirinden,doğu ile batı kadar uzaktırlar.
Rabbimiz: “Erkek ve kadınlardan kim mü’min olarak salih amel işlerse,ona
(dünyada) güzel bir hayat yaşatırız ve onun (ahirette) mükafatını en güzeliyle
veririz”buyurur. (Nahl 97)
İçimiz imanla dolu olursa samanlık saray olur. Çünkü sevdiğimiz bizimle.
TEMİZ BİLGİ TEMİZ GIDA(Nahl 23-2-2001 Cuma)
“Sevgili peygamberimizin sünnetidir” diyerek ellerimizi yemekten önce
yıkadığımız gibi yemekten sonra da yıkayıyoruz. Yine sünnettir diyerek
dişlerimizi misvak/fırçalıyoruz. Her cinsel ilişkiden sonra banyo yaptığımız
gibi, sünnettir diyerek Cuma günleri banyo yapıyoruz.
Rabbimiz: “Allahın size vermiş olduğu ni’metleri helal ve temiz olarak yeyin”
(Nahl114) buyurduğu için yediklerimizin önce helal olmasına dikkat
edeceğiz,sonra temiz olmasına dikkat edeceğiz. Pis olan yiyecekler
hastalanmamıza sebep olurlar, haram yiyecekler ise tenimizde toplanınca huyumuzu
değiştirir ve bizi cehennemlik işler yaptırırda cehenneme attırır.
Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle,
gönlümüzü Allah sevgisiyle gıdalandıralım.
Gözle göremediğimiz mikroplara karşı hassas davranıp tedbir aldığımız ve
tenimizi mikroplardan koruduğumuz gibi canımızı ve dinimizi de inkardan ve
haramdan koruyalım.
Midemize zararlı ve zehirli şeyler almadığımız gibi aklımıza,zihnimize de
zehirli fikirler almamaya dikkat edelim. Üzerimize bulaşan pislikten kurtulmak
kolay ama içimizde estirilen inkar fırtınasından kurtulmak zor.
Dünyada bir senede milyonlarca kitap yayınlanıyor. Bir insanın bunları okumaya
zamanı yetmez. Seçici olmalıyız. Seçici insanlarımıza güvenmeliyiz.
En kestirme yol olara,bütün yazarları,düşünürleri,sanatkarları,feylesofları
yaratan Allahın kitabını okumalıyız.
Rabbimizin kitabını okumaya başlarken temiz olmaya,yani abdestli olmaya dikkat
edeceğiz. Şeytanın şerrinden,vesvesesinden Allaha sığınacağız. Nahl süresinin 98
inci ayetinde “Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allaha sığın”buyurmuş.
Kur’an’ı Kerim’de hangi hallerde Allaha sığınmamız gerektiği öğütlenmiş veya
emredilmiş bir bakalım.
Mümin süresinin 27 inci ayetinde Kendini ilah yerine koyan Firavundan Allaha
sığındıklarını haber verirken bizimde günümüzde kendini ilah yerine koyanlardan
Allaha sığınmamız öğütlenmiştir. Musa aleyhisselam,kafirlerle konuşurken onları
alaya almaktan,onlarla dalga geçmekten Allaha sığınırım demiş ve bu ayetle bizim
de hiçbir insanı aşağılamamız,dalga geçmememiz istenmiştir.
Yusuf süresinin 79 uncu ayetinde suç işleyenin yerine suç işlemeyeni
cezalandırmaktan Allaha sığınmamız öğütlenmiştir. Günümüz dünyasında birde
bakıyoruz,suç işleyen yakalanamamışsa ailesinin çekeceği var.
Mü’min süresinin 56 ıncı ayetinde erişilmez hayaller peşinde koşmaktan Allaha
sığınmamız istenmekte. Allahın yolunu bırakanlar bu ülkede ve tüm dünyada
.....izimler yolunda yürüdü,milyonlarca insanın ölmesine,milyonlarcasının
uyuşturucu bağımlısı olmasına,milyonlarcasının kendini satmasına,canlı insan
ticaretinden,organ ticaretine kadar, akıl almaz yolsuzluklar ortaya çıktı.
Sıhhatli bir ten ve cana sahip olanlar gıdalarını düzgün alır,temizliğe dikkat
ederlerse kendilerine hücum eden mikroplar onlara zarar veremezler. İyi bir
mü’min de içini imanla süsler,dışında da amel çiçekleri açtırırlarsa şeytanlar
ve şeytanlaşmış insanlar ona zarar veremezler. Rabbimiz: “Çünkü onun(Şeytanın ve
şeytanlaşmış insanların), iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde
otoritesi yoktur.” Buyuruyor.
Son günlerde din maskesi altında çok kötü şeyler yapanları hatırlayarak itiraz
etmeyin. O insanlar eğer hiç sınıfta kalmamışlarsa on beş yıl laik eğitimle
dolduruldular. İçlerinde Taşıdıkları bilgiyi tartmak mümkin olsaydı laik
eğitimden aldığı bilgilerin kefesi yerin dibine iner,İslâmi bilgilerin kefesi
ise arş-ı a’lâya çıkardı.