AZABIN İÇİNDEKİ RAHMET (NAHL 5-2-2001 pzrt)

Uhut savaşını Müslümanlar kaybedince sahabeden bir kısmı şaşırdı. Başımızda Peygamber varken, Allah Onu görevlendirmişken “Bu bizim başımıza nereden geldi?” dediler. Rabbimiz: “ O sizin kendinizden kaynaklandı” de” buyurur. (Al-i Imran 165)
Mekke’de Müslümanların en zor günler yaşadığı bir zamanda “Nahl” süresi nazil olur.
Yasir ve değerli eşi Sümeyye işkenceyle şehit edilir. Zinnire isimli hanımın gözlerini kör ederler. (Beyhaki,Delail 2/282) Sevgili peygamberimizin secdede iken boynuna yeni kesilmiş bir devenin döl yatağını koyuyorlardı. (Müslim,hadis 1794, Delail 2/279)
Bir gün Habbab b. Eret, sevgili peygamberimize: “Ya Rasülellah, zalimlerin zulmünden kurtulmamız için düa etmeyecek misiniz?”dedim. Sevgili peygamberimiz oturumuna geldi, yüzü kıpkırmızı olmuştu ve şöyle dedi: “Sizden öncekilerin eti ve sinirleri demir taraklarla kemiğinden ayırılırdı da bu zulüm onları dinlerin den ayıramazdı. Bıçkıyı başın tam ortasına koyarlar başını ikiye ayırırlardı yine de dininden döndüremezlerdi. Elbette bu iş tamama erecek. İslam hakim olacak. Bir atlı, San’a şehrinden Hadramut’a kadar tek başına gidecek ve Allah dan başka kimseden korkmayacak” buyurur. (Buhari ,Menakıb’il-Ensar hadis 3852, Beyhaki, Delail 2/283)
Abdullah b. Abbas anlatıyor: “Müslümanlara öyle işkenceler yapılırdı ki yediği dayaktan sonra bok böcüsünü gösterirler ve “İşte benim Allahım bu” dedirtirlerdi” diyor. (İbni Hişam,Sire 2/69)
Başörtüsü nedeniyle okullarına alınmayan, okul önünde baklava yiyerek boykotunu sürdüren, Kaloriferli evlerde veya yurtlarda kalan kızlarımız, Cennete gitmek kolay değil.
Bu dünyaya bağlananlar bile seksen yıllık yaşamları için, banka hortumlarken, çete kurarken, soygun yaparken hapishaneye girmeyi, namlunun ucunda can vermeyi göze alarak işe girişiyorlar.
Müslümanlar olarak bizler,dünyaya gelecek en son insanın dahi Allahın emir ve yasaklarına uygun şekilde yaşaması ve ahirette Cehennemde yanmaması için çalışan insanlarız
Bir kişi olsak da bin kişi olsak da bunu yapmaya devam edeceğiz. Dünyanın bütün kafirleri bir araya gelseler,Kabil,Firavun,Nemrut,Karun çizgisindeki zalimlerin geliştirdiği bütün işkence çeşitlerini uygulasalar Müslüman’ın dilini davadan belki döndürebilirler ama gönlüne hakim olamazlar.
Nahl süresi işkencelerin doruğa çıktığı günlerde nazil olmuş. “Zulmün,zeval aklına gelmediği” günlerde bu süre nazil olmuş ve zulmün gebereceğini müjdelemiş. “Onlar acele etmesinler. Allah’ın emri geldi”buyurmuş. Ve o günden itibaren terazinin kefesinin biri inerken öbürünün çıktığı gibi kafirler alçalmaya, Müslümanlar yükselmeye başlamışlar.
Kur’anın bir ismi de “Ruh”tur. Ruh, ana rahmindeki et parçasına can verdiği gibi, bu Kur’an da Topluma can verecektir.
Yıllarca bu milletin çocuklarına Marx, Lenin, Mao, Mussolini, Hitler gibi kafirlerin Komünist ve Faşist fikirleriyle, can vereceğiz diyerek binlercesinin ölümüne binlercesinin zehirlenmesine sebep oldular.
Zehirlenenlerden bir çoğu Kur’anla şifa buldular. Diğerleri de şifa bulmak için sıraya girdiler. Bizler de hep birlikte Kur’anla hayat bulmaya ve hayat bahşetmeye koşalım.

YARATANLA YARATMAYAN BİR OLMAZ(Nahl 6-2-2001 Salı)

Gökleri ve yeri yaratan Allah,meni denen su damlacığından insanı yaratıyor. Etinden yesinler, yününden elbise yapsınlar ve ısınsınlar diye davarları yaratıyor. O yarattıklarını da kaba saba değil,güzel,şirin ve sevimli olarak yaratıyor. Yüklerimizi taşımak için bildiğimiz hayvanları yarattığı gibi,bilmediğimiz yük taşıma vasıtalarını da yaratacağını haber veriyor ve bu günün Gemi, Tren ve uçağına işaret ettiği gibi bundan yıllarca sonra gelecek insanların vasıtalarına da işaret ediyor: “Daha bilmediğiniz vasıtaları da yaratır”diyor. (Nahl 8)
Yaratılan her şey, Allahı hatırlatan ve doğru yolu gösteren işaret taşları gibi. Dünyada saadete,ahirette Cennete götüren yolu Allah Kur’anıyla gösteriyor. Onu Okumaya yanaşmayanlara, tabiat ayetlerini gösteriyor. “Gökyüzünden size suyu indiren Odur. Ondan içersiniz,bitirdiği otlarda hayvanlarınızı otlatırsınız. Sizin için ekin,zeytin,hurmalıklar,üzümler ve çeşit çeşit meyveler bitirir. Geceyi,gündüzü,güneşi Ay’ı hizmetinize verdi,yıldızlar da onun emrine boyun eğmiştir. Yeryüzüne yaydığı rengarenk şeyleride bizim istifademize sunduğunu haber verir.(Nahl 10-13)
Denizdeki taze et deposu balıkları,inci mercan gibi süs eşyalarını,yük taşımak için gemileri,dünyanın dengesini sağlamak ve bizi sarsmaması için dağları yaratan,oralardan nehirler ve yollar veren,her şeyi işaret taşı yapan,yıldızlarla yol gösteren Allah,bütün bunları bize yol göstersinler diye yaratmış. (Bak Nahl 14-16)
“Yaratan,yaratmayan gibimidir? Siz düşünmüyor musunuz?” (Nahl 17)
Saçı uzadığında berbere giden,tırnağının uzamasını engelleyemeyen,Felç olmuş elinin titremesini durduramayan,ömrüne fazladan bir nefes katamayan insan, kalkıyor ve Allaha kafa tutuyor ve “Benim koyduğum kurallar,Allahın koyduğu kurallardan daha iyidir. Allahın koyduğu kuralları isteyenleri cezalandırırım”diyerek Allahın huzuruna doğru yol alıyor.
O Rahman ve Rahim olan Rabbimiz,rahmeti gereği olarak kendini inkar edenlere dahi sayısız nimetler sunuyor ve bunlar benim varlığıma ve birliğime şahittirler diyor ve bu nimetleri saymaya kalksak sayamayacağımızı ifade ediyor. (Nahl 18)
Bundan on sene kadar önce Japonlar,Türkiye’ye yönelik çalışmalara başladıklarında,Türkiye’ye gelen bir Japon mühendisle yapılan bir röportajı okumuştum. Gazeteci, Mühendise soruyor: “Siz mühendissiniz. Hala Kıralınızın güneşin oğlu olduğuna inanır mısınız?” Mühendis cevap veriyor: “Halkım inandığı sürece bende inanırım” diyor.
İşte bu da doğru değil. Bu,insanları iki yüzlülüğe götürür. İnanmadığı şeylere siyasi,ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı inanır görünmek hem kendisine zarar verir hemde kendisini örnek alan insanlara zarar verir.
Rabbimiz,çeşitli nedenlerden dolayı içiyle dışı ayrı olan insanları uyarıyor: “Allah,gizlediğinizi de,açıkladığınızı da biliyor” diyor. (Nahl 19)
Meydanlarda Kur’an öperek, halkı kandırsanız bile, Hakkı kandıramazsınız.


İYİLİK YAPAN İYİLİK BULUR 7-2-2001 Çarş) Nahl

“Benim cennetim içimdedir. Nereye gidersem benimle beraber gelir” diyen bir insana yeryüzünde hiçbir güç zarar veremez. Rabbimiz,Nahl süresinin 30 uncu ayetinde “Bu dünyada iyilik yapanlara güzellik vardır”buyurmuş.
İman nimeti onun göğsünü kabartır,İslâm nimetiyle gözlerinin içi güler. Dost yüzü görünce içi açılır, dostlar bir araya gelince bayram havası eser. Zarar vermek isteyenler dostların tenlerini birbirinden ayırsalar,gönüllerini ayırmaya güçleri yetmez. Tel örgüler, surlar,hapishaneler, sınırlar tenler içindir. Canların kaynaşmasına engel olacak insani güç yaratılmamıştır.
Biz, Rabbimize kul olacağız. Bundan mutluluk duyacağız. Sevdiğimiz biri adımızla çağırdığında nasıl iliklerimize kadar mutluluk sirayet ediyorsa İslâm, Müslüman, Mü’min kelimeleri bize uygun görülerek söylendiğinde dünyanın bütün devletlerinin verebileceği madalyanın bize takılırken verdiği sevinç ve mutluluktan daha fazla İslâm, Müslüman, Mü’min kelimelerinden mutlu olmalıyız.
Güvenlik: çocuğun anne veya babasının kucağında iken duyduğu mutluluğu, vatanın bağrında gezerken duymaktır.
Bülbülün gül dalındaki sevinci ve hüznü birlikte yaşadığı gibi vatandaşlarıyla birlikte düğün evinde oynamak , ölü evinde ağlamaktır.
Yoksa çelik kafesler içinde her türlü yırtıcı kuş tehlikesinden koruyoruz diye bülbülün kafese konduğu gibi insanlarında kanun kalıpları arasında korumaya almak değildir.
Elimize kalemi alsak da bize mutluluk veren şeylerin listesini çıkarsak ve sonra sorsak: “Bunların hangisini ben yarattım?” desek cevap “hiçbiri” olur. Bize mutluluk veren şeyleri ve sevdiklerimizi yaratanda O Allah tır.
Kapitalist ülkelerde halkın sağlık sorunu çözülmüş ama huzur, saadet ve ahlak sorunu baş göstermiş. Modern hastahaneler yapılmış ama İngiltere’de on binlerce hastanın organlarının satıldığı ortaya çıkıverdi.
Alınan eğitim zararlı bir virüs gibi gencin beynine giriyor uyuşturucuya yöneltiyor ve uyuşturucu ile huzur bulunabileceği kanaatine vardırıyor.
Dikkat ederseniz Türkiye’de uyuşturucu kullananların çoğunluğu Amerika görmüş insanlar. Veya Amerika’da tatil yapanlarla yakın olmuş insanlar.
Kapitalist ülkelerde güvenlik sorunu baş göstermiş durumda . 1928 lerde insanlar mafya kurşunlarıyla can verirlerken şimdilerde AİDS mikrobuyla can veriyorlar. Aldığı eğitim ahlakı yok etmiş. Askere alacak sağlam adam azaldığından eşcinselleri de subay olarak askere alalım diye tartışma başlatmıştır.
Eskiden banka soymak için sağlam bilek ve çatal yürek lazımdı. Şimdilerde iyi bir İngilizce , bilgisayar mühendisliği ve internet bilgisiyle banka soyuluyor.
Ateist, materyalist bir eğitimle gencecik beyinleri zehirleyeler hem kendi günahlarını yüklenirler hemde soyguncu,hortumcu,katil,fahişe,hain,dönek,yağcı,şahsiyetsiz,silik yetiştirdikleri insanların işledikleri suçların cezasını da yüklenirler. Rabbimiz Nahl süresinin 25 inci ayetinde bunu açık ve net olarak ifade etmekte.
Eğitimciler: “Ben emir kuluyum”diyerek işin içinden çıkamazlar.


EDEN BULUR (8-2-2001 perş) Nahl

Hacı Bektaş’ı Veli aşkına şarap içenler, Hacı Bektaş’ın şu fetvasına iyi kulak versinler.
“Bir kuyuya bir damla şarap damlasa, o kuyunun suyunu hep çıkarsalar, yabana dökseler, o yerden ot bitse, o otu koyun yese, takva ehline o koyunun eti haramdır.”(Makalat,s:9Hacı Bektaş’ı Veli,Prof.Dr. Esat Coşan Doçentlik tezi,Seha neşriyat)
Bu görüş İslâmın fetvası değildir. Bu, Hacı Bektaş’ı velinın takvasıdır. Fatih Sultan Mehmed’in “Ormanlarımdan bir ağaç kesenin başını keserim” diyerek ormana verdiği önemi göstermek için kullandığı üslûp gibidir.
Dünyadaki bütün doktorlar ittifakla alkolün, insana zararlı olduğunu söylemelerine rağmen, dünyada milyonlarca insan, sarhoş sürücülerin çarpması sonucunda ölmesine, milyonlarcasının sakat kalmasına, trilyonlarca maddi zarara sebep olmasına rağmen kanun koyucular tıbbın dediklerini yok sayıp içkinin imalinden satışına, gümrük kanunlarından ihracına, içenlerin hizmetine şoför tahsisine kadar kurallar koymuşlardır.
Kur’anı Kerimde Rabbimiz, bize temiz olanların helal, pis olanların haram kılındığını, Leş, kan, domuzun haram kılındığını, Allah dan başkası için kesilenlerin ve kesilmeden herhangi bir şekilde ölenlerin de haram kılındığını haber verir. (Maide 3,A’raf 157)
Bundan bindörtyüz yıl önce Sevgili peygamberimiz, Cellâle’nin etini yemeyi,sütünü içmeyi ve sırtına binmeyi yasaklamış. (Ebu Davut 3/54,hadis2558,3719, Tirmizi,sünen,6/117 h 1825, Nesei,Sünen 7/239 h 4447)

Öyle ise Cellâle nedir?
Cellâle: İnsan veya hayvanların dışkısını yiyen hayvanlara denir.(Bak, hadis lügati olan en-Nihaye ile el-Faik da “Cellâle” maddesi)
Pis, murdar, olan şeyi kendimiz yemediğimiz gibi hayvanlarımıza da yedirmiyoruz. Fıkıh kitaplarımız bu tür pisliği yiyen hayvanların yenebilmesi için tavuk gibi küçük hayvanların üç gün temiz yem yiyebileceği yerde tutulmasını, sığır gibi büyük hayvanların kırk gün o pislikten uzak tutulduktan sonra kesilmesini tavsıye eder.
Dinimizin alkollü/uyuşturucuları yasağına uymayanlar, içki içmeyi, nara atmayı, trafik kazalarıyla nüfus planlaması yapmayı ilericilik olarak gördüler ve devlet protokolüne girdiği halde içki içmeyenleri gericiliğe/irticaya destek veriyor diye görevinden uzaklaştırıyorlar.
Dinimiz, kan ve leşi haram kılmasına rağmen Mezbaha/kesimhanenin artıkları olan kan ve dışkıları hayvan yeminde kullanarak verimi artırmayı hedefleyenler “Deli dana”hastalığıyla İslâm dininin kuralına geri dönmek mecburiyetinde kaldılar.
Sevgili peygamberimiz, hayvanların, haşerelerin dahi zehirle öldürülmesini yasaklamış (İbni Mace,Tıp,hadis 3459,Ahmet,Müsnet,2/446,478) batılı, batıl mantığıyla, üretimi artırma hırsıyla, zehirli ilaçlar üretti. Üretimi artırdı ama uzun zamanda tabiatın dengesini bozduğunu ve kendisine zararlı olduğunu anladı ve şimdi eskiye yani tabii mücadeleye döndü.
Dinimiz, inkarcılığı kafirliği, ateistliği yasaklamasına rağmen bir kısım dünya perestlerin etkisiyle eğitim ateistleştirildi. Şimdi eğitimcilerin, siyasilerin evleri büroları, eğittikleri çocuklar tarafından kundaklanınca,her gece ceplerindeki paraların eğitilmiş insanlar tarafından alaverasyon dalaverasyon ayağıyla çalındığını görünce, en medeni ülkelerin en önemli caddelerinin kadın ticaret merkezi olduğunu görünce, demokrasinin doğum yaptığı İngiltere’de devlet hastahanelerinde organ ticaretinin en önemli devlet geliri haline getirildiği duyulunca, batıda eğitim görmüş insanların bankaların içini boşaltmak konusunda danışmanlık yaptıklarını anlayınca şimdi toplum mühendisleri kara kara düşünüyorlar. Bu bizim başımıza nereden geldi?
Cevap Kur’andan: “Yaptıklarının cezası onlara isabet etti” (Nahl 34)


ŞAŞKINLAR VE TAŞKINLAR(9-2-2001 Cuma) Nahl

Allah’tan korkmayan,kuldan utanmayan,eli kanlı,gönlü katranlı olan insanlar, tarih boyunca kasıp kavurmuşlar,halkı haraca bağlamışlar,analarından emdikleri sütü burunlarından getirmişler. Astığı astık,kestiği kestik olmuş. Şaşkınlar ülkesinde, bu taşkınların dediği dedik,çaldığı düdük kanun olmuş. Bazı başlar, bu tağutlar önünde eğilmiş,bazı başlar ise eğilmemiş ezilmiş.
Ama Rabbimiz her topluluğa bir elçi göndererek,insanların Allaha kul olmalarını,Tağutlara kul olmaktan kaçınmalarını söyletmiş ve o topluluğa örnek ve öncü olmalarını sağlamış. (Nahl 36)
“Her Firavunun bir Musa’sı vardır”
Firavun gibi zalim zorba bir yöneticiye “Duuuur” demeden kendi iç hazırlığını yapıyor Musa aleyhisselâm . Onun için ilk önce lazım olan şey geniş bir yürek . Dünyanın bütün zalimleri bir araya gelseler, el ele verseler, dünyayı top gibi oynasalar onların bütün bu yaptıkları , attıkları onun gönlünde, çöldeki karıncalar kadar yer alırlar.
Dünyanın bütün iyi insanları onun gönül ülkesine girseler kelebekler vadisi gibi hepsinin kanat çırpmasına yer bulunur .
Yeri göğü içine alacak bir gönülün tellerinin mızRabı gibi olan dil de yerde ve göktekilerin anlayacağı ve hayran kalacağı şekilde olmalıdır.
Musa Aleyhisselâmın Tur dağında Rabbin kelamına muhatap olmak için na’linlerinden =benliğinden sıyrıldığı gibi Kur ‘ana muhatap olurken bütün bilgi , mal ,makam ve rütbe ağırlıklarından sıyrılıp beyaz bir sayfa halinde gönlünü Kur’ana açanların da gönlünde Kur’an tecelli eder.
Eli “Yed’i- beyza” gibi olur. Dostun elinden tutar. Zalim zorbaların karanlık dan hoşlanan gözlerini kamaştırır.
Musa Aleyhisselâmın asası yılana dönüşmüş ve Firavunun adamlarının silahlarını yutmuş. Bir tek asa ile Firavunun saltanatı sallanırmı ?sallanır. Sallanmakla kalmaz denizin derinliklerinde yok olur gider.
Ama onlar gezmişte kaldı denmez.
Çanakkale harbinde Mehmet Akif’in ifadeleriyle “Top tüfekten daha sık gülle yağan mermiler” e karşı balta,kazma,kürek, öğendire lerin hepsi silaha dönüşmüş.
Afganistan da Rus tanklarına karşı tank çıkaramayan Müslümanlar bir avuç çamurla tankın camını kapatmış ve tankın işini bitirmiş.
Davut aleyhisselâmın Calut’a fırlattığı taş binlerce yıl sonra Filistin de Müslüman çocuklar tarafından Amerikanın jandarması olan İsrail’in tankları , füzeleri, üzerine atılmakta. Calut yerine insan kasabı şaron olmuş ne fark eder?
Amerika’nın ve Avrupa’nın desteği ile saldıran kızıl orduya karşı 2500 Çeçen mücahit Kafkas kayalıklarını yastık, karları yorgan yaparak verdikleri mücadelelerle Müslümanların alnındaki kara lekeyi kanlarıyla yıkamaya çalışıyorlar.
Toprağa çakılıp kalmayan,malına, makamına, şöhretine,şehvetine,rutbesine sımsıkı sarılarak zillete katlanmayan ve bu yolda her türlü ezalara sabredenlere Rabbimiz bu dünyada da güzel yerler vadediyor,ahirettekilerin ise daha hayırlı olduğunu haber veriyor. Nahl (41-41)

İŞİ EHLİNE VERMELİ (12-2-2001 pzrt) Nahl

Düşmana akıl danışmak, şeytana yol sormak gibi bir şey. Cahilden bilgi almaya çalışmak körden renkleri sormak gibi bir şey. “Altının ayarını sarraf bilir” demişler. Altının ayarı,tezek satıcısından sorulmaz. Nahl süresine isim olan arılar,bal alacak çiçeği bilirken, İnsan oğlu insanın, ilim alacak yeri bilmemesi ve işi ehline sormaması kendi işini zorlaştırır. Bal yapması için kovanlarda arı yerine sinek beslemiyoruz. Hastamızı doktor yerine kasaba götürmüyoruz.
Aynı şekilde Kur’an ile ilgili bilgi almak gerektiğinde Kur’anı en iyi bilenlere sormamız emredilmekte. : “Eğer bilmiyorsanız zikir (Kur’an) ehline sorunuz.” (Nahl43 )
Ayette “zikir ehli” denmesi, işin ehli olmayanlar tarafından istismar edilmiş ve “Kim daha çok Allahı zikrederse bilmediklerinizi ona sorun” diye yanlış mana verilmiş ve bu yanlış verilen manayı destekleyecek hikayeler uydurulmuş.
Halbuki aynı ayetin ardından gelen ayette “Zikir” den kasdın Kur’an olduğunu “Onlara ne indirildiğini insanlara açıklayasın diye sana da zikri indirdik.Taki iyice düşünsünler” (Nahl 44) Sevgili peygamberimiz sözleri ve davranışları ile Kur’anı Kerimi bize açıklayıvermiş.
Kur’anı yine Kur’an açıklar.(Hud 1) Aklımızın,ilmimizin, fikrimizin erişemediği yerlerde “Benim aklıma sığmıyor,öyle ise doğru değildir” diyerek inkâr kolaylığına giderek zorlaştırmak yerine aklını,ilmini ve fikrini geliştirme tarafına gitse ve Kur’anın: “Eğer bilmiyorsanız zikir (Ku’an) ehline sorunuz.” (Nahl 43,Enbiya 7) ayetine göre hareket etse daha iyi olurdu. Mevlâna bakınız ne diyor:
Kur’anın manasını, yine Kur’andan sor. Veya Kur’ana aşık olandan sor.
Ki O, Kur’ana candan Kurban olmuş, ruhu Kur’anın kendisi kesilmiştir.
Gülde yağ tamamen mahvolsa, ister onu gül, ister yağ diye kokla. (5/3137-3139)
Sarımsak yiyenin ağzı koktuğu gibi, uyuşturucu, kullananın tenini ve huyunu kötü yönde etkilediği gibi okuduklarımız bizi daha çok etkiler. Çünkü yediklerimiz vücudumuz tarafından dışarı atılıncaya kadar bizi etkiler. Okuduklarımız ölünceye kadar etkilediği gibi öldükten sonraki ahiret hayatımızı da etkiler.
Rabbimiz Nisa suresinin 58 nci ayetinde “Allah size emanetleri ehline vermenizi , hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” buyurmuş. Yani her işi ehline vermemiz emrediliyor.
Günümüzde her konuda uzmanlığa önem veriliyor da siyasetle dini konularda uzmanlığa hiç önem verilmiyor. Bu iki konuda herkes okumadan alim kesiliyor ve “Bana göre”lerle kişiler kendi işlerini zorlaştırıyor.
Hatta bu zorlaştırma işlemi sisteme bağlanmış durumda. Birkaç kişinin hayatından sorumlu olan şoförden, pilottan,kaptandan ehliyet sorulurda milyonlarca insanın hayatından ve geleceğinden sorumlu olan yöneticilerden ehliyet sorulmaz. Nisa suresinin 58nci ayeti olan “Allah size emanetleri ehline vermenizi , hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder”
Bir okula öğretmen olacak bilgisi olmayanlar,bir bakkal dükkanını yönetecek kapasitesi olmayanlar,bir otomobili sürecek bedeni mahareti olmayanlar,ülkenin başkentini haritada gösteremeyecek durumda olanlar, parmak sayısının gücüyle ülkeler yönetebilirler. Biz işi daima ehline verelim yoksa şairin dediği gibi:

“Çok tel kırılır sîne-i Kanun-ı cihanda
Nâ ehline mızRab-ı tasarruf verilirse”


GÖLGELERİN DİLİ (14-2-2001 çarş) Nahl

Aydınlıkdan ışık almayanlar,ışığa düşman olanlar,Allahın nurunu kokar ağızlarıyla söndürmek için bin türlü dalavere çevirenler,Allahın azabından emin olduklarını zannederek isyanlarına,soygunlarına,öldürmelerine,soldurmalarına,sömürmelerine,semirmelerine devam ederlerken,ışıkdan kamaşan gözlerini bari gölgeye çevirseler. Kendilerinden ayrılmayan gölgelerinden ibret alsalar. Güneşin yükselişine ve alçalışına göre uzayıp kısalan gölgeden ibret alsalar.
Rabbimiz, Nahl süresinin 48 inci ayetinde “Onlar,Allahın yarattıklarından herhangi bir şeye bakmadılar mı? Gölgeleri, sağ ve sollarından sürünerek,Allaha secde ederek döner durur” buyurmuş.
49 uncu ayette de gökte ve yerde yaşayan her canlının ve meleklerin Allaha secde ettiği haber veriliyor. Yani bizim gölgemiz bile bizim uyarıcımızdır. Eğer dikkatle bakabilirsek.
“Sevgilim güllü elbiseler giyme. Elbisedeki gülün dikeninin gölgesi seni incitir” diyecek kadar incelmiş zevklere sahip insanlar yetiştirmiş bizim İslâm kültürü.
“Geceler azmettiğim ol mâh’a sâyem havfidir.
Bir tarik ile kabul etmez muhabbet şirketi” Yani: O ay yüzlünün yanına hep geceleri gitmemin sebebi,gölgeminde benimle gelmemesi içindir. Çünkü sevgi, hiçbir yolla ortaklık kabul etmez. Diyen Fasih-Ahmet Dede kendi gölgesinin bile sevgilinin yanında olmamasını ister.
Malzemesi insan olan yöneticiler,eğiticiler ve toplum mühendisleri, topluma şekil verirken, hiçbir insanın doğuştan gelen karakter çizgisine el değmediği gibi, elinin veya aklının gölgesi bile, hiçbir insanın gönül ülkesinde iz yapmamalı.
Dünya gölge gibidir. Sırtınızı güneşe verir gölgenizin ardından koşarsanız hiçbir zaman yetişemezsiniz. Ama İbrahim aleyhisselam gibi “Ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim” (En’am 79) derseniz ve O hakiki nura doğru yönelirseniz, dünya,gölge gibi arkanızdan gelir ve ayaklarınızın dibine serilir.
Gölgesinden dahi korkan kafiri aldatanda görüntü, hayaldaki hakikat gölgesi,yanlışlıktaki doğruluk kokusu. Aydınlığın iyiliğini biliyor ama karanlık dünyalarında yer altı faaliyetlerle geçimlerini tedarik ettiklerinden Allahın nuruna düşman oluyorlar.
Ebubekir’in sadakati,Ömer’in adaleti, Osman’ın sehaveti (cömertliği) Ali’nin cesaretini giyinde Hüma kuşu gibi insanların üzerlerine kol kanat ger ama, gölgen dahi insanlara ağırlık yapmasın.
Her şeyin gölgesi yaz sıcağında insana ferahlık verirken yalnız insan gölgesi bir kurşun kadar ağırdır. Ya aklımızın gölgesi nasıl olur? Dinimize gölge düşürmediğimiz gibi kimseye gölge etmeyelim.

Müslüma,berrak sular gibidir. Bakınca huzur verir. İçince hayat verir. Derinliği ne kadar olursa olsun en dipteki incisini mercanını ele verir.
Biri gelse kenarına dikilse gölgesinin izini belli eder. Onun içindir ki gönül dünyasına hiçbir putu katmadığı gibi putun gölgesini dahi düşürmez.

Müslüman, güneşin gelişi gibi gelir. Zalime de, mazluma da, katile de, maktüle de, güllüğe de, küllüğe de ışık verir. Gelişine uluyan köpekler, çırpınan yarasalar, açan güller, öten bülbüller karşılık verirler. Müslüman ikisine de faydalı olmaya çalışır. Küfrün karanlığını giderir. Kuytularda sinen küfür gölgelerinin boyunu kısaltır (Furkan 45).

EĞİTİM,EĞİTİM,EĞİTİM(Nahl 15-2-2001 perş)

Kur’anı Kerimde üzerinde durulan en önemli konu, Bir Allaha iman ve kendini ilah yerine koyanları inkar konusudur. Bunun gerekçesini Lokman süresinde “Çünkü şirk büyük bir zulümdür”buyurarak her türlü pisliğin temelinde inkarcılığın olduğunu haber verir.
Nahl süresinin 51-56 ıncı ayetlerinde Bir Allah’tan başka ilahlar edinenlerin bolluk zamanlarında Allahın verdiği nimetleri, ilahlarını ayakta tutmak için kullandıklarını,kıtlık zamanlarında Allaha yöneldiklerini haber verir. Kız çocukları dünyaya geldiğinde öfkesinden yüzü simsiyah kesilir ve insanlardan gizlenmeye çalışır,ahirete iman etmeyen bunların toplumun kötü örnekleri olduğunu haber verir Kur’an.
İnsanların gönül ufuklarını kara bulutlar gibi kapatan , “Bundan ilerisine gidemezsiniz, bundan ilerisini hayal bile edemezsiniz” diyen putları yere seren İbrahim Aleyhisselâm,Kur’an’da feta (yiğit) olarak tanıtılmakta. (Enbiya 60)
Put yapanın adını kimse bilmez. Ama yedi milyar insan arasında en çok tanınan İbrahim aleyhisselâm dır. Biz “İbrahim (s.a.v.)” deriz. Başkaları “Abraham” derler. Ama ayni şeyi kastederler. İsmail, Musa, Harun, İdris öyle. Tarihimizin en yükseğinde herkesin görebileceği yüceliklerde örnek olmaya devam ediyorlar.
Rabbin eğitiminden geçenler Rabbin yarattıklarına boyun eğmiyorlar. İbrahim Aleyhisselâmın babası Nemrut’un yakınlarından. Nemrut’un zulmüne baş kaldırmasa bir eli yağda bir eli balda yaşayıp gidecek . Ama insanlığın onurunu kurtarmak , insanı hayvanlardan daha aşağı düşmesine engel olmak için Nemrut’a baş kaldırır. Bu dünya hayatında birçok bela ve musibetlerle karşılaşır ama sonu gelmez senelerde cennetin nimetlerini kazanır. Ayrıca kıyamete kadar, put insanlara baş kaldıran hürriyet sevdalılarına önder olur.
Günümüz çağdaş eğitiminden geçen,yüce makamdakilerin yakını olan Yiğitlerimiz de korkmadan, yetkililerle birlikte tüyü bitmedik yetiminde hakkı olan hazineyi çalarlar.
Üniversiteyi bitiren , İngilizce’yi ana dili gibi konuşan bir kısım “Civan” larımız, Alperen olup Amerika insanını İslam kazanarak,Ermeni,Yahudi,Rum işbirlikçilerinin oyunlarını bozacağı yerde,aldıkları materyalist eğitim nedeniyle Türkiye’den çalıp Amerika’da sefa sürerler.
“Vallahi,eğer güneşi sağ elime,Ay’ı sol elime koysalar ben bu İslâm da’vetini Allah onu izhar (açıklayıp üstün getirinceye) edinceye kadar veya ben bu yolda yok oluncaya kadar terk etmem”(Beyhaki, Delail-un-Nübüvve 2/187, ibni Hişam, sire 1/266)
Bu sözü sevgili peygamberimiz söylemiş. Mekkeli putperestler “ Kral olmak istiyorsan kral yapalım. zengin olmak istiyorsan Mekke’nin en zengini yapalım ve Mekke’nin en güzel kızlarıyla evlendirelim. Yeterki şu peygamberlik davasından vazgeç” teklifini getirdiklerinde söylemiş.
Dünyamızda değişen bir şey yok . Hala insanlar Makam, para ve kadınla kandırılmaya devam ediyorlar.
Medya, mafya , siyaset ilişkisinde makam, para ve kadın birleştirici oluyor.
Susurluk’taki Mercedes’in içinde mafya, medya, siyaset, makam, para ve kadın kucak kucağa yakalandılar. Onları oraya gönderenler hala bulunamadı.
Peki bu yakalanış karanlıklar dünyasına bir mum yakabilir mi?
O günden bu güne kadar ki gelişmeler gösterdi ki yakılan mumlar dahi aydınlık bakan gözleri kamaştırmaya ve karanlıkta neyin olup bittiğini kapatmaya yaradı.


ZAMANA BIRAKALIM (Nahl 16-2-2001Cuma)

“Bunları asacaksın, keseceksin, sevmiyorsan defolup gideceksin, hepsini sallandıracaksın, ezmeli, yakmalı, yok etmeli” gibi sözler günümüzde söylenince ben hiç garipsemiyorum. Devamlı Kur’an okuyan insanlar manasını da takip ederlerse bu sözlerin Ad, Semud, Nemrut, Firavun ve Yahudiler tarafından söylendiğini ve uygulamasının da yapıldığını görür.
Rabbimiz, bizim amel defterimizi annemizin veya babamızın eline vermemiş. Çünkü onlarda insan. “Sevdimi cennet kesilirler, kızdımı cehennem”olurlar. Can ve kan taşıyan her insan hissilikten kurtulamaz. Peygamberler de Allahın denetiminde olmaları nedeniyla korunmuşlardırlar.
Tarih içinde adil krallar, zalim krallar, adil padişahlar, zalim padişahlar gelip geçtiği gibi demokrasinin kurallarına göre yönetimi eline geçirenlerden iyi yöneten olduğu gibi çok kötü yönetenlerde olmuştur. Birileri seçimle başa her gelişinde halk kıtlıktan kırılır, öbürü her gelişinde halk terörden kırılır.
Sinek pisliğe koşar veya pislik sineği çeker. Gül bülbülü çeker veya bülbül güle uçar. Rabbimizde: “İyiler iyiler içindir, kötüler, kötüler içindir”buyurmuş. (Nur 26)
Biz iyi olmaya, iyilerle beraber olmaya, kötülere iyi örnek olmaya çalışalım. Bu konuda Rabbimizin ahlakıyla ahlaklanalım. Rabbimiz Kur’anında:“Eğer Allah, insanları zulümleri sebebiyle cezalandırmış olsaydı yeryüzünde bir tek canlı bırakmazdı. Ancak onları belirli bir zamana kadar geciktirir. Onların eceli geldiği zaman bir saat geri kalmaz,bir saat ileri gitmez” buyuruyor.(Nahl 61)
“Bunları asıverelim, kesiverelim”sözleri Müslümanların ağzından çıkmıyor. Çünkü onlar, hayatlarını kendi topraklarındaki altın madeninde işçi olarak çalışan Afrikalıyı, açlıktan öldüren Amerika Ceyarlarına göre düzenlemiyorlar.
Onlar hayatlarını Kur’ana göre yaşamaya çalışıyorlar. Rabbimiz yarattığı canlıların yaptıkları kötülükler sebebiyle hemen cezalandırmıyor. Onlara pişmanlık duyma, yaptığından vazgeçme, Tevbe etme fırsatı veriyor.
Bizler de Onun kulu olduğumuza göre “Bunları asmalı, kesmeli” diyenlere bu sözleri söyleyenlerin hepsinin yok olup gittiklerini, bu sözlerin muhatapları olan Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (s.a.v.) lerin hala rahmetle anıldıklarını anlatalım. Anlamalarına yardımcı olalım. Kuduz köpeklerin, akreplerin yeryüzünde az olduğunu, her şeye hayat veren suyun ve havanın daha çok olduğunu, öldürenlerin, yaşatanlar kadar güçlü olamayacaklarını anlatalım. Özetle Kur’anı okumasını sağlayalım.
Peki bunlar bu kötü sözleri niçin söylerler? Bunlar geri zekalımı? Hayır geri zekalı değiller. Rabbimiz, önceki ayetin hemen ardından gönderdiği ayette bunun sebebini “Şeytan onlara yaptıklarını süsledi” diyerek bildirmiş. (Nahl 63)
Aç kalan kedi yavrusunu yemeye karar verince gözlerini yumar, kendini çatıda hisseder, karşısında duran bir güvercin hayal eder ve üzerine saldırır, gözünü hiç açmadan yavrusunu yermiş.
Bizim salakların gözlerini para bağıyla bağladıktan, gönlünü inkar karanlığıyla karattıktan sonra karanlıkta beslendikten sonra boğuşma için çıkarılan köpekler gibi kendi insanına saldırıyorlar, Fransız’a, İngiliz’e de kuyruk sallıyorlar.
Ama olsun. Biz Rabbimizin edebiyle edeplenelim. Onların da aklı başına gelmesi için zaman tanıyalım. Bu zaman içinde onlar da dost ile düşmanı ayırdetme fırsatı yakalamış olurlar. İyilikten zarar gelmez.

TEMİZ NEFES ALIN (Nahl 20-2-2001 Salı)
“Nefis” ile “Nefes”kelimeleri aynı harflerden meydana gelir. Biri tenimize can verir, öbürü ciğerlerimiz aracılığıyla bütün vücudumuzun canlılığını devam ettirir.
Hz. Adem’den beri bütün canlılar Rabbimizin yarattığı bu havayı solurlar, insanların ömrü biter, hava bitmez. Hiçbir insan da havayı solumaktan bıkmaz usanmaz.
Rabbimiz, havayı hiçbir insanın tekeline vermemiş. Eğer öyle olsaydı dünyanın en pahalı malı hava olurdu. Mü’min-kafir ayırımı yapmadan,insan- hayvan ayırımı yapmadan her canlının hissesi kadarını veriyor.
Enfal süresinin 24 üncü ayetinde Allahın ve Rasülünün davet ettiği İslâm’ın bize hayat vereceği verilir. Rabbimizin yarattığı nefes bize hayat verdiği gibi Rabbimizin indirdiği İslâm bize hayat verir.
İnsanların, Rabbimizin kitabına aykırı olarak ürettiği ...izimler, yollar, fikirler milyonlarca insanın helakine sebep olmuştur.
Allahın kitabını bırakıp bu sapık yollardan giderek mutlu bir hayat yaşamak isteyenlerin hali,Rabbimizin yarattığı temiz havayı bırakıp sarhoşun veya sarımsak yiyen birinin burnundan çıkan havayı solumaya çalışanın haline benzer.
Rabbimiz, Nahl süresinin 66,67 inci ayetlerinde davarları yarattığını, davarların kanı ile dışkısı arasından içimi gayet hoş ve tertemiz süt çıkardığını, 68,69 uncu ayetlerde arıya vahyederek dağlarda ev edindirdiğini ve şifalı balı ürettirdiğini haber verir.
“Davarlarda (Deve, sığır, koyun, keçi de) sizin için ibret vardır. Onların karınlarından, fışkı ile kan arasından, içenler için, içimi gâyet kolay, halis süt içiriyoruz.” (Nahl 66)
Ayette geçen “Halis süt” kelimesi, “İhlas” kelimesi ile aynı köktendir. Süt, kan ve gübre arasından geçe ama kokusunu, tadını, rengini koruyarak geçer ve içine hiçbir şey karıştırmaz. İhlas da, içine riyanın kokusunun dahi karışmadığı iman ve amelin adıdır.

Sonra bizim yaratılışımızı bize hatırlatır. Bizi yarattığını, bir kısmımızı gençken öldürdüğünü, bir kısmımızı yaşatıp bildiğini bilmez hale getirdiğini haber verdikten sonra Allaha hiçbir şeyi ortak koşmamamız istenir. Ve bir de misal verilir. Nasıl ki mal sahibi bir insan,sahip olduğu evi,dükkanı,bahçeyi vs. başkalarıyla paylaşmak istemezse Rabbimiz de yarattığı bu evrende kendi yarattığı bir şeyi kendine ortak yapmamızı istemez.
Koyun etini bırakıp naylondan yapılmış bir et yemiyoruz. Arı balını bırakıp sun’i olana meyletmiyoruz. Üzümün hakikisini yiyoruz, naylon olanını vitrine koyuyoruz. Nefesin tabii olanını soluyoruz, sarhoş nefesi solumuyoruz ama Allahın ayetlerini bırakıp bazan bizim gibi bile olmadığına inandığımız insan veya insanların görüşlerini Rabbimizin ayetlerinin önüne geçiriyoruz ve çarşı, pazar, üniversite, parlamentoda kan, göz yaşı, barut kokusu sarhoş kusmuğu gibi televizyon seyircisini dahi rahatsız ediyor.
Veren elle veremeyen el bir değildir. Yaratanla yaratmayan bir değildir. İnsanların ilahlaştırdığı insanları da Allah yarattı. Ona kulak,göz ve gönül verdi. Bunları şükretmemiz için verdi. Küfretmemiz için vermedi. Baba ,oğlunun eline balta verse ve bahçeyi kazmasını söylese,çocukta o baltayla evi veya camiyi yıkmaya çalışsa biz ona ne deriz? Bizim durumumuz da aynı. Allahın verdiği el ve ayakla Allaha ısyan eder,Allahın yarattığı kula kul olursak o deli çocuğun durumuna düşeriz

ADALET (Nahl 21-2-2001 Çarş)
Bin üç yüz yıldır camilerde Cuma günleri, halkı aydınlatmak için okunan hutbenin ardından,Nahl süresinin 90 ıncı ayeti cemaata:“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya vermeyi emreder, fuhşiyatı ve kötülüğü yasaklar. Öğüt alasınız diye size öğüt verir” diye okunur ve İslâm toplumunda adalet duygusu hep hatırlatılır.
Hakimin hüküm verirken adaletle hüküm vermesini (Nisa 58),Noterin, yazarken adaletle yazmasını (Bakara 282), Kardeş toplumların arasını bulurken adaletle davranılmasını (Hucurat 9), konuşurken bile adaletten ayrılınmamasını (En’am 152) emreder.
Adalet:hakka uygunluk, diye tarif edilmiş başbakanlığın yayınladığı “Türk Hukuk Lügatı”nda. Hak, kelimesi de Rabbimiz in güzel isimlerinden biridir.
Akif Merhum:
“Halik’ın nâ mütenâhi adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak”buyurmuş.
Aydınlıkla karanlığın mücadelesi gibi tarih boyunca adaletle zulüm de birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Al-i Imran süresinin 21 inci ayetinde “Allah’ın ayetlerini inkar edenlere,haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere acıklı azabı müjdele” buyurarak en büyük üç suça dikkatlerimizi çekmiştir.
Cübran Halil Cübran anlatıyor (Ama bu hikayenin bir benzeri Üsame bin Münkız (1095-1188) ın Yusuf ziya Çömert tarafından “İBRETLER KİTABI” adıyla Türkçeye terceme edilen ve SES yayınevi tarafından 1992 de basılan kitabın 186 ncı sayfasında geçmektedir) :Kralın evinde bir şenlik esnasında çıkmış gözünü elinde taşıyan bir adam salona girer ve kraldan adalet ister. “Efendim, ben hırsızım. Bu gece sarrafın evine hırsızlık yapmak için gireceğim yerde dokumacının evine girmişim. Karanlıkta dokumacı aletiyle benim gözümü çıkardı. Sizden adalet istiyorum”der. Kral hemen dokumacıyı getirtir ve gözünün çıkarılmasını emreder. Dokumacı . “Efendim benim mesleğim için iki göz gerekir. Komşum ayakkabı tamircisidir ve tek göz ona yeterlidir. Adaletin yerini bulması için onun gözünü çıkarın “der. Kral hemen tamirciyi getirtir, gözünü çıkartır ve adalet yerini bulur.
“İş adamlarına kelepçe vurmayın”
-“Peki efendim ama devletin bize verdiği bu kelepçeleri boşuna mı taşıyacağız?”
-“Öyle ise baklava çalan çocuklara takın. Böylece adalet yerine gelmiş olur.” Denmiş gibi olmaz mı?
Dünyanın en dürüst adamını yanlış terazinin başına oturtsanız o’da eksik tartar.
Adalet terazisi yanlış olunca,tartan kişinin doğruluğu bir şey değiştirmez.
Onun için Rabbimiz, hem ölçenin tam ölçmesini , hemde terazinin doğrusunu almamızı emrediyor.
O ilahi terazi olan Kur’an ise bizim konuşmamızı , yürüyüşümüzü, bakışımızı, kaş göz hareketlerimizi , komşuluk ilişkilerimizi , yöneten ve yönetilen ilişkilerini en güzel şekilde ayarlamaktadır.

Rabbimiz, sevgili peygamberimize ve onun şahsında bize : “sana ilim geldikten sonra eğer onların hevalarına (şahsi ölçülerine) uyarsan sende zalim olursun” buyuruyor. (Bakara120)
KORKU ELBİSESİNİ GİYENLER (Nahl)
08/09/2004/Çrşmb/Millig
“Allah size, güven içinde, huzurlu, rızkı her yerden bolca ona gelen bir şehri örnek olarak anlattı. (O şehir halkı) Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti de Allah onlara yaptıklarından dolayı açlık ve korku elbisesini tattırdı.” (Nahl 112)
Bir şehir düşünün güvenlik sorunu kalmamış, kimse diğerinin malına, canına zarar vermiyor. Herkes huzur içinde. Fakirlik sorunu çözümlenmiş. Fakir ülke insanları o ülkeye ulaşmak için her yolu deniyorlar.
Zenginliğin verdiği şımarıklıkla Allahın nimetlerine karşı nankörlük yapıyorlar ve derken işler tersine dönüyor. Ateşten gömlek giyer gibi açlık ve korku elbisesini giyiniyor.
Ayet-i Kerimede bu şehrin ve bağlı olduğu devletin adı verilmiyor. Zaten Kur’an-ı Kerimin özel ve güzel taraflarından biri de budur.
Önemli olan şehir ismi veya devletin ismi değildir. Önemli olan, olay ve o olayla anlatılmak istenendir.
Onun için “Sebebi nüzul ayeti tahsis etmez” kuralı konmuştur. Yani bir olay üzerine inen ayetin hükmü yalnız o olaya ait değildir.
Allahın nimetlerine karşı nankörlük eden herkesin bu ayete dikkat etmesi gerekir.
Biz, Kur’anı her okuyuşumuzda bu ayetler bu gün nazil olmuş gibi okuyacağız ve günlük dersimizi alacağız.
Düne kadar herkesin en güvenli bildiği ülkeler en güvensiz ülke oluverdiler. Dünyanın her tarafında üretilen mallar o ülkeye doğru yol alırken şimdilerde gitmiyor.
Ülkede karabasanlar dolaşıyor. Halkın rüyaları kapkaranlık. Eğlence merkezleri iflas etmiş. Ortalık pusarık. Halk hayal görüyor. Dostunu düşman zannediyor.
Gördüğü her sakallıyı Üsame zannediyor. Arada bir yakaladığını bile iddia ediyor sonra yanıldığını anlıyor. Kendi yanılgısıyla bütün dünya basınını da yanıltıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yeniden yakalanır, seçimi kazandıktan sonra yanılmışız derlerse şaşmayız.
Bunların ataları da böyle yapardı.
Topkapı sarayında ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde yazma nüshaları bulunan “Gazavât-ı Hayreddin paşa” isimli eseri Ertuğrul Düzdağ beyefendi yıllar önce yayına hazırladı. Eser, “1001 Temel Eser” arasında “Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları” adıyla yayınlandı. 1972 yılından bu yana TÜRDAV ve NİL yayınevi tarafından “Akdeniz Bizimdi” adıyla belki on baskı yaptı.
Akdenizi Osmanlı gölü haline getiren, hırsız korsanlara bir çeki düzen veren, İspanya’da katliama uğrayan Müslümanları İspanyolların elinden kurtarıp Cezayir’e Tunus’a yerleştiren Barbaros Hayreddin paşanın elinden kurtulmak isteyen ve halkına moral verip Rumpapa’dan günah çıkartmak isteyen İspanya kralı, Barbarosun yakalanıp öldürülmesini ister. Bir müddet sonra Mayorka (Balear adalarının en büyüğü) adasının kaptanı tellallar aracılığıyla Barbaros’un yakalandığını, filan gün filan meydanda yakılacağını duyurur. O gün gelir, Müslüman esirler ağlayarak, Kâfirler eğlenerek Barbaros’un yakılarak öldürüldüğünü seyrederler.
İspanya kralı hemen Rumpapa’ya gider ve bir yıllık günahını affettirir. Ama aradan çok geçmez denizde Mayorka gemilerini ele geçirir, İçindeki yedi yüz Müslüman esiri de alarak Tunus’a geçer. Haber papaya tez ulaşır. Meğer Mayorka kaptanı, Barbaros yerine, idama mahkum bir Hıristiyan’ı yakmış.
Dokuz milyon kilometre kare toprağa, iki yüz elli milyon nüfusa sahip, Dünyanın süper gücü olduğunu, Himalaya’nın tepesinden yuvarlanan kar topunu gördüğünü iddia eden, ABD nin beyni Pentagon paramparça olunca yumruğun nereden geldiğini de bilemeyince Dünyanın en iptidai şartlarında dağlarda yaşayan yalnız bir adama savaş açtı ve ölü veya diri getirene milyonlarca dolar vadetti.
Stratejistler bütün bu dengesiz söz ve davranışların sebebinin halkı teskin olduğunu söylüyorlar.
Kristof Kolomp’la beraber bir çok İspanyol Amerika’ya göç eder. Dedelerinizin bu konuda tecrübesi var. Barbaros’un yerine bir Hıristiyan’ı yaktıkları gibi Halkınız “Kana kan” istiyorsa siz de Üsame bin Ladin’i bulamıyorsanız, idam mahkumu bir Amerikalıyı Dünya Ticaret Merkezinin, yani süper güç mezarlığının enkazı üzerinde önce asar sonra yakarsınız demeyeceğim. Çünkü İslâm dininde cezaların şahsiliği prensibi vardır ve kişinin suçu ne olursa olsun yakılamaz, onun yerine bir başkası cezalandırılamaz. Siz ise suçu ispat edilmemiş zanlı Üsame için bir milyon Afganlıyı ve Irak’lıyı gözden çıkarıyorsunuz.
Korku ve açlık elbisesini çıkarmanız, panikten kurtulmanız kendi elinizde. Bu güne kadar soyup soğana çevirdiğiniz halklardan özür dileyeceksiniz. Elinizde olan mallarını iade edeceksiniz. Kimsenin malına, canına, kanına, namusuna göz dikmeyeceksiniz. Filistin’deki Şaron ve çetesine yardım ve yataklık yapmayacaksınız.




HAYATI GÜZELLEŞTİMEK (Nahl 22-2-2001 perş)
Kederi sevince, korkuyu cesarete, stresi mutluluğa, acıları tatlıya, ümitsizliği ümide, bitkinliği gayrete, tembelliği çalışkanlığa çeviren imanı, bizlere lütfeden Allahımıza binlerce kerre hamd olsun.
Bu imanla biz, hayatımızı yaşarken, sevdiğimizin bize baktığına iman ettiğimizden, güzel nimetlere sahip olduğumuzda şımarmadığımız gibi belalara bulandığımızda da feryat etmeyiz. Çünkü sevgilimiz bizi görüyor.
Mısırlı kadınların Hz. Yusuf’un güzelliğini gördüklerinde ellerindeki bıçak ellerini kestiği halde acı duymadıkları gibi bizler, hep Cennet özlemiyle yaşayabilirsek bu dünyanın acılarının farkında olmayız.
Nahl süresinin 128 inci ayetinde “Şüphesiz Allah, iyi korunanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir”buyurmuş. İmanımız bizi, iyilik yapmaya ve günahlardan korunmaya, sevdiğimizin sevmediği şeyleri yapmamaya sevk eder. Bu özelliklere sahip olduğumuzda, Allah bizimle beRaber oluyor. O bizimle beraber olunca bizde hüzün,korku,keder, olurmu? Sevgilinin yanında somurtmak yakışırmı?
Zengin olsa Rabbinin hediyesi olarak ve imtihanı olarak görür, hediyeyi Rabbin kullarıyla paylaşır. Fakir düşse dünyayı Rabbinin sofrası bilir ve Hz.Ademden beri gelip geçen herkese bu sofranın yettiğini bilir ve sabahleyin aç olarak yuvadan uçan,akşam tok olarak dönen kuşlar gibi rızık aramak için kanat çırpar.
Çocuğun, anne ve babasının yanında kendisini güvende ve korkusuz hissettiği, Anne ve babasından uzaklaştığı oranda korku ve endişenin kendisini kuşattığı gibi Mü’min de Rabbinin denetimi ve gözetimi altında olduğunu bilir ve güvenle yürür ve güven verir. Uzaklaşmamaya dikkat eder. Günde beş vakit namazla ona doğru koşar.
Sıhhati yerinde olduğunda, o sıhhati verene hamd eder,hastalandığında ölümün elçilerine ilaçlar ikram ederek elçilerin gönlünü alır. Onlar da hastaya ölüm anında acı vermezler.
Yunus:
“Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile öğünürüm.
Bana seni gerek seni” derken Hadid süresinin 23 üncü ayetini şiir halinde terceme etmiş oluyor. Rabbimiz: “Kaybettiğinize yerinmemeniz,size verdiklerine sevinmemeniz için... Allah, kendini beğenen, çok öğünen kimseleri sevmez” buyurur.
Çevrenizde tanıdığınız insanlardan iman eden ve imanı doğrultusunda amel eden insanlarla İnkarcı insanların davranışlarını karşılaştırın. İkisi de görünüşte insandır ama inkarcı olan dünyayı bir otlak görür ve midesinin aldığı her şeyi haram helal demeden yer. Mü’min insan ise seçici olur. Haram lokma onu rahatsız eder.
Haramlarla köşe dönenlere bir bakınız. Yüzleri hiç kızarmıyor. Midesinin geğirtisini, hakkını yediği insanların burnuna koklatmaktan hicap duymuyorlar.
Dış görüntülerine bakarsan diğer insanlardan hiç farkları yok ama içi zehir dolu vazo ile içi panzehir dolu vazo gibi görünüşte aynı olsalar da içlerindeki birbirinden,doğu ile batı kadar uzaktırlar.
Rabbimiz: “Erkek ve kadınlardan kim mü’min olarak salih amel işlerse,ona (dünyada) güzel bir hayat yaşatırız ve onun (ahirette) mükafatını en güzeliyle veririz”buyurur. (Nahl 97)
İçimiz imanla dolu olursa samanlık saray olur. Çünkü sevdiğimiz bizimle.



TEMİZ BİLGİ TEMİZ GIDA(Nahl 23-2-2001 Cuma)
“Sevgili peygamberimizin sünnetidir” diyerek ellerimizi yemekten önce yıkadığımız gibi yemekten sonra da yıkayıyoruz. Yine sünnettir diyerek dişlerimizi misvak/fırçalıyoruz. Her cinsel ilişkiden sonra banyo yaptığımız gibi, sünnettir diyerek Cuma günleri banyo yapıyoruz.
Rabbimiz: “Allahın size vermiş olduğu ni’metleri helal ve temiz olarak yeyin” (Nahl114) buyurduğu için yediklerimizin önce helal olmasına dikkat edeceğiz,sonra temiz olmasına dikkat edeceğiz. Pis olan yiyecekler hastalanmamıza sebep olurlar, haram yiyecekler ise tenimizde toplanınca huyumuzu değiştirir ve bizi cehennemlik işler yaptırırda cehenneme attırır.
Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle, gönlümüzü Allah sevgisiyle gıdalandıralım.
Gözle göremediğimiz mikroplara karşı hassas davranıp tedbir aldığımız ve tenimizi mikroplardan koruduğumuz gibi canımızı ve dinimizi de inkardan ve haramdan koruyalım.
Midemize zararlı ve zehirli şeyler almadığımız gibi aklımıza,zihnimize de zehirli fikirler almamaya dikkat edelim. Üzerimize bulaşan pislikten kurtulmak kolay ama içimizde estirilen inkar fırtınasından kurtulmak zor.
Dünyada bir senede milyonlarca kitap yayınlanıyor. Bir insanın bunları okumaya zamanı yetmez. Seçici olmalıyız. Seçici insanlarımıza güvenmeliyiz.
En kestirme yol olara,bütün yazarları,düşünürleri,sanatkarları,feylesofları yaratan Allahın kitabını okumalıyız.
Rabbimizin kitabını okumaya başlarken temiz olmaya,yani abdestli olmaya dikkat edeceğiz. Şeytanın şerrinden,vesvesesinden Allaha sığınacağız. Nahl süresinin 98 inci ayetinde “Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allaha sığın”buyurmuş.
Kur’an’ı Kerim’de hangi hallerde Allaha sığınmamız gerektiği öğütlenmiş veya emredilmiş bir bakalım.
Mümin süresinin 27 inci ayetinde Kendini ilah yerine koyan Firavundan Allaha sığındıklarını haber verirken bizimde günümüzde kendini ilah yerine koyanlardan Allaha sığınmamız öğütlenmiştir. Musa aleyhisselam,kafirlerle konuşurken onları alaya almaktan,onlarla dalga geçmekten Allaha sığınırım demiş ve bu ayetle bizim de hiçbir insanı aşağılamamız,dalga geçmememiz istenmiştir.
Yusuf süresinin 79 uncu ayetinde suç işleyenin yerine suç işlemeyeni cezalandırmaktan Allaha sığınmamız öğütlenmiştir. Günümüz dünyasında birde bakıyoruz,suç işleyen yakalanamamışsa ailesinin çekeceği var.
Mü’min süresinin 56 ıncı ayetinde erişilmez hayaller peşinde koşmaktan Allaha sığınmamız istenmekte. Allahın yolunu bırakanlar bu ülkede ve tüm dünyada .....izimler yolunda yürüdü,milyonlarca insanın ölmesine,milyonlarcasının uyuşturucu bağımlısı olmasına,milyonlarcasının kendini satmasına,canlı insan ticaretinden,organ ticaretine kadar, akıl almaz yolsuzluklar ortaya çıktı.
Sıhhatli bir ten ve cana sahip olanlar gıdalarını düzgün alır,temizliğe dikkat ederlerse kendilerine hücum eden mikroplar onlara zarar veremezler. İyi bir mü’min de içini imanla süsler,dışında da amel çiçekleri açtırırlarsa şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlar ona zarar veremezler. Rabbimiz: “Çünkü onun(Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların), iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde otoritesi yoktur.” Buyuruyor.
Son günlerde din maskesi altında çok kötü şeyler yapanları hatırlayarak itiraz etmeyin. O insanlar eğer hiç sınıfta kalmamışlarsa on beş yıl laik eğitimle dolduruldular. İçlerinde Taşıdıkları bilgiyi tartmak mümkin olsaydı laik eğitimden aldığı bilgilerin kefesi yerin dibine iner,İslâmi bilgilerin kefesi ise arş-ı a’lâya çıkardı.