Aile Toplantıları Yapın
En etkili eğitim, aile okulunda yapılır.
[-• İLK SÖZ
, Aile toplantıları, sahabe döneminden kalmış bir gelenektir. Osmanlı'da
uygulanmıştır. Haftanın belirli günlerinde veya saatlerin¬de bütün aile
toplanır, hasret giderir, prob¬lemlerini konuşur.
F. Gülen
Çok kıymetli hocama ve eşine,
Eşimle birlikte size Hollanda'dan yazıyoruz.
Kitaplarınızla tanışmak çok güzeldi. Çocuklarımız ve biz kitaplarınızdan çok
faydalandık. Biz de her¬kes gibi ailede problemler yaşıyoruz. Çocuklarımız¬la
aramızda bir kopukluk var. Biz onları, onlar da bizi anlamıyorlar. Sizden bu
konuyla ilgili bize tavsiyelerde bulunmanızı istiyoruz. Bir kitabınızda
"Çocuklarınızla birlikte bir aile günü veya bir toplan¬tı saati belirleyin. Bu
saatte bir araya gelin, problemlerinizi konuşun. Bu tür toplantılar konuyu ve
birbirinizi anlamaya vesile olur." demiş¬siniz. Biz bunu uygulamaya çalıştık ama
tam oturtamadık.
Böyle bir toplantının incelikleri, yolu ve yordamı nasıl olmalıdır? Bi¬ze
ayrıntılı bilgi verirseniz çok seviniriz.
Ailece, ailenize selam ve sağlık dileklerimizle.
Gülümser Dikici
NE YAPMALI?
Aile toplantısı... Aile saati... Aile zamanı... Aile günü... Toplantı günü...
Meşveret...
Adına ne derseniz deyin, önemli değil. Önemli olan, bütün aile fertlerini bir
araya getiren bir zeminin oluşturulmasıdır.
Onbeş yılı aşkın bir süredir, mümkün olduğu ölçüde bu konu¬yu uygulamaya çalışan
bir şahıs olarak diyeceğim şudur ki; aile
toplantıları kadar iletişimi kuran, sevgi ve saygıyı artıran, problem¬leri
çizen, bireyleri daha iyi tanıtan bir faaliyet yoktur. Bu çok iddialı sözün
önemini test etmek isteyenler, ailelerinde uygulama ya¬parlarsa bunu daha iyi
anlayacaklardır.
AİLE TOPLANTISI NEDİR?
Haftanın belirli günü veya günleri, belirlenen saatlerde, bütün aile fertleri
bir araya gelir.
Toplantıya ilgi ve isteği artırmak için de evin annesi, pastalar, börekler
yapar. Yani o gün bir anlamda ziyafet günüdür de... Ayrıca o gün sürpriz
çekilişler yapılabilir, hediyeler alınabilir. Amaç o gü¬nü ve o saati çekici ve
istekli kılmaktır.
TOPLANTININ AMACI NEDİR?
Günümüzde aileler birçok problemle karşı karşıyadır. Aile bi¬reylerinin gün
içerisinde çalışıyor olması, yeterince beraberliği en¬gellemektedir.
Aile olmanın, sevgi ve saygının, yardımlaşmanın, mevcut prob¬lemleri çözmenin
önemini anlatacak bir faaliyetin varlığı, aileyi kurtarmak için çok ama çok
gereklidir. Çünkü insanların en önem¬li ihtiyaçlarından bir tanesi "mensup
olma", "ait olma" duygusunu yaşamaktır. Bir insanın bütün ihtiyacının
karşılanabileceği en uy¬gun ortam aile ortamıdır. Ve insanlar, birbirleri ile
ilgilendiklerini gösteren bir aile isterler. Çocuklara, aile olma duygusunu
yaşat¬mak, onları güçlü kılmak ve daha pek çok sosyal ve psikolojik ihti¬yaca
cevap vermek günümüzde çok önem kazanmıştır. Ebeveynler açısından en büyük
kazanç ise, çocukların onlara anne ve baba ol¬manın hazzını en doyurucu biçimde
yaşatmasıdır. Her hafta ailece değerlendirmek üzere belli bir zaman ayarlamak,
anne ve babaların daha huzurlu olmalarını sağlayacaktır.
Aile toplantıları, çocuklarımıza aile içinde vereceğimiz pek çok
yaşam becerisinin içinde önemli bir fırsattır. Ancak bu aile toplantıları
talimatlar verme ve nasihatler etme saatleri değildir. Paylaşma, birlikte
hareket etme ve birlikte karar verme saatleridir. Aile toplantıları problem
çözümü için olağanüstü bir zamandır. Temel ihtiyaçları tespit etme, bunları
karşılama yollarının birlikte arandığı zamandır. Aile üyelerinin birlikte
problemleri paylaşması ve çözümler
üretmesi için çok gereklidir bu toplantılar. (Yılmaz,2001:140)
TOPLANTI NASIL YAPILABİLİR?
Toplantıya, anne, baba ve çocuklar katılır. Diyelim ki her hafta Perşembe günü
akşam saat 8 ile 10 arasında yapılacaktır.
Toplantı gününde ve saatinde eve misafir kabul edilmez ve tele¬fonlar ve
televizyonlar çalışmaz.
O gün ve o saat için önceden hazırlık yapılır.
Bunlar neler olabilir?
1 Anne toplantıya ilgiyi artırmak için, işi iyi bir ziyafete dö¬nüştürebilir.
2 Baba küçük de olsa sürpriz hediyeler, haberler ve müjdeler sunabilir.
3 Çocuklar kendileri ile ilgili projelerini tartışabilir.
4 Toplantı gününe alınan konular konuşulup kararlar alınabilir.
5 Bir sonraki toplantının gündem konuları tespit edilebilir.
6 Toplantı için özel bütçe oluşturulabilir.
Toplantıda Neler Konuşulur?
1 Evdeki aksayan iletişim nasıl düzenlenebilir?
2 Kardeşler arasındaki ilişki nasıl olabilir?
3 Çocuklarla, anne baba diyalogları nasıl yürütülebilir?
4 Çocukların çalışma disiplinlerini ve başarılarını artırmak için neler
yapılabilir?
5 Kitap okuma, şiir yazma ve okuma, bir konuda araştırma yapmanın incelikleri
anlatılabilir.
6 Akrabalar ve komşularla olan ilişkiler tartışılabilir.
7 Arkadaş grupları ile ilişkilerin ölçüleri konuşulabilir.
8 Herhangi bir konu ile ilgili bir uzman çağırıp, görüşlerinden
yararlanılabilir.
9 Birlikte piknik, ziyafet ve geziler yapılabilir.
10 Çocukların ve ailelerin özel problemleri ve çözüm önerileri tartışılabilir.
11 ileriye dönük programlar, planlar yapılabilir.
Ayrıca; Her hafta dönüşümlü olarak ailede birisi toplantı başkanı olur. Birisi
de alınan kararları not eder.
Konusunu, projesini veya görüşünü sunmak isteyen sunar, söy¬leyeceklerini
anlatır. Konuşma sonunda değerlendirme yapılır. Her konu karara bağlanırken,
önce fikirler söylenir, sonra da oylanır.
Toplantı sonunda alınan kararlar okunur ve bir sonraki toplantı¬nın gündemi
belirlenir.
Toplantı bittiğinde herkes birbirini kutlar ve birbirine başarı diler.
UYARI
Aile toplantıları ne işe yarar?
1 "Zamanım yok" mazeretini ortadan kaldırır.
2 Bütün aileyi buluşturur. Bu yönden büyük öneme sahiptir.
3 "Biz" olgusunu ve "aile" anlayışını güçlendirir.
4 Fertler birbirini daha iyi tanır.
5 Problemler çok küçükken veya daha başlamadan çözüme kavuşur, ortadan kalkar.
6 Ailede demokrasi gelişir, ilişkiler disiplin altına alınır.
7 Her aile ferdine değer verilmiş olunur ve bir güven oluşur.
8 Çocukların yetenekleri geliştirilir. (Kitap okuma, şiir yazma-okuma, resim
yapma, tartışma ve görüşleri anlatma gibi...)
9 Birlikte konuşma, birlikte karar alma ve birlikte uygulama gelişir, bir aile
ruhu oluşur.
SON SÖZ
Bilin ki çocuklarınıza vereceğiniz en büyük ödül, onlara zaman ayırmak, onları
dinlemek ve anlamaktır.
( BİR ÖYKÜ "")
Sedef çiçeği
O gün mahkeme salonu olağandışı günlerinden birini yaşıyordu. Mah¬kemeye ilk kez
geldikleri her hallerinden belli olan seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler
acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, nine ağlamaktan iyice çukurlaşmış
gözleri ve bıkkın bakışlarıyla süzüyordu etrafını. Ve hakimin tokmak sesiyle
sustu uğultu. Hakim, tok sesiyle sö¬zü yaşlı kadına verdi. "Anlat teyze. Neden
boşanmak istiyorsunuz?" Yaşlı kadın derin bir nefes aldıktan sonra başörtüsünü
aralayıp kısılmış sesiyle konuşmaya başladı: "Bu herif yetti gari. Elli yıldır
bezdirdi hayattan." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonuna.
Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla
bo¬zuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış elli yılın ardın¬dan.
Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı. Kadın neler diyecekti? Yaşlı kadının
gözleri doldu:
"Bizim bir sedef çiçeği vardı, hakim bey evladım" dedi, yaşmağıyla gözle¬rini
silerek, "çok severdim." Sonra başıyla yaşlı adamı işaret ederek, "O bilmez."
dedi. "Elli yıl önceydi. O çiçeği, bana sevdalandığı sırada getirdi¬ği
çiçeklerin yaprağından dermiştim. Sonra evlendik. Çok istedik, ama yavrumuz
olmadı. Ben kendimi çiçeklere verdim. Onları yavrumuz bildim. Herbirini severek
büyüttüm. Onlar büyüyüp çiçeklendikçe içime derin bir ferahlık geliyordu. Hele
de sedef çiçeğim! Onun yeri bir başkaydı. Bensiz yetim kalır gibiydi. Her gün
okşayarak, konuşarak büyüttüm onu." Salonu derin bir sessizlik bürümüştü. Herkes
öykünün sonunu merak ediyordu. Yaşlı kadın ağlamaklı bir sesle devam etti: "Bir
gün sedef çiçe¬ğim kurumaya yüz tuttu, hakim bey evladım. Yavrum hastalanmıştı.
Ne yaparım, ne ederim ben onsuz! Toprağını değiştirdim, yerini değiştirdim.
Dualar okudum. Saksısını büyüttüm. Adaklar adadım. Her gece yarısı kalkıp çiçeği
bol suyla sulamam gerektiğini söylediler. Ben de öyle yap¬tım. Her gece yarısı,
uykumu en tatlı yerinden bölüp bol suyla suladım sedef çiçeğimi. İyileşir gibi
oldu. Sevindim. Her gece sularken onunla konuştum, güzel sözler fısıldadım
yapraklarına. Sonra serpildi. o çiçek açtıkça, benim de içim açıldı."
Bir ara durdu. Yine yaşlı adamı işaret ederek ve bakışını olabildiğince
kaçırarak devam etti.
"Nerdeyse kırk yıl oldu. Bu adam bir gece kalkıp bir kerecik olsun şu çi¬çeği
ben sulayayım demedi. Geçen ay, olanlar oldu. Bir gece takatim ke¬silmiş,
uyuyakalmışım. Sulayamadım çiçeğimi. Çiçek kurudu. Ben bu adamla elli yıl
geçirdim. Ama o benim için, benim çiçeğim için bir defa olsun bir şey yapmadı.
Onsuz daha iyiyim, yemin ederim." Hakim, bu defa yaşlı adama döndü: "Diyeceğin
bir şey var mı baba?" Yaşlı adam bastonuna dayanıp kürsüye yanaştı. o ana kadar
suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi:
"Hakim bey evladım," diye başladı kısık ama kendinden emin bir sesle, "ben
askerliğimi, reisi cumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. o bah¬çenin şimdiki
gibi yemyeşil olması için epey ter dökmüştüm. Fadime'mi de orda tanıdım,
sedefleri de. Her defasında ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. Çiçeklerle
doludur bahçesi. o, çiçekleri ne kadar seviyorsa, ben de onu çiçeğim gibi
sevdim. Belki çiçekleri onun kadar dert edinmiyorum, ama o benim tek
çiçeğimdir."
Bu sırada mahcup bir edayla gözleri elli yıllık hayat arkadaşına kaydı. Genç bir
kız gibi utangaç, ama küskün duruyordu yerinde. Yaşmağının arasından gözlerinin
nereye yöneldiğini kestirmek zordu. Adam anlat¬maya devam etti:
"Evliliğimizin ilk yıllarında Fadime'mi bir boyun ağrısı tuttu. Doktorlara
götürdüm. Kaplıcalar gezdik. Fizik tedaviler gördü. Bir türlü boyun ağrı¬sından
kurtulamadı. Son götürdüğüm doktor, boynundaki kireçlenme¬nin buna neden
olduğunu söyledi. Doktor 'Çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireçlenme
sertleşir, kötüleşir' dedi. 'Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin' dedi.
Ama benim kadınım doktoru pek dinlemedi. Lafım geçmedi. o günlerde tam da sedef
çiçeğinin kuruyası geldi."
Adam zor bir itirafta bulunuyormuş gibi derin bir iç geçirdi. Bir süre sustu.
Bastonuna biraz daha yaslanarak konuşmaya başladı: "işte o gün karımı aldattım,
hakim bey evladım!" dedi. Bu cümleyi bek¬lemeyen dinleyiciler şaşkınlıkla
birbirlerine baktılar. Adam biricik "aldatma"sını anlatmaya devam etti. "Bu
çiçeği her gece bol suyla sularsan kurumaz, dedim. Bana inandı. Her gece hiç
istisnasız uyandı. Ben de gözlerimi hafifçe aralayıp onun çiçeğini sulamasını
seyrettim. Her gece böyle oldu. Sanki o çiçek ben oldum, hakim bey. Fadime'min
yü¬zündeki o ışıltılı bakışı, gözlerinde okuduğum o muhteşem umudu seyrettim.
Şunca yıllık hayatımın en güzel hatırasıdır o bakışlar, o umutlar. Sanki o
çiçeği suluyor değil, çiçek onu suluyordu. Fadime'm her bir damla suyla hayata
yeniden dönüyordu. Ben sevdiğimi seyret¬tim her gece!" o yaştaki bir adamdan
beklenmeyecek bir aşkla söyle¬mişti son cümleyi.
Yaşlı kadın oturduğu yerde başını biraz daha kaldırmış, şaşkınlıkla olanları
seyrediyordu. Belli ki bu itirafları ilk kez duyuyordu. Adam biraz daha dik
durmaya çalışarak, "Hakim bey evladım," dedi tok bir sesle, "ben askerliğimi
bahçıvan olarak yaptım. Biliyor musu¬nuz, sedef çiçeği bol suyu sevmez! Bol suda
uzun süre kalırsa hemen kurur, ölür. işte ben her gece Fadime'min yüzündeki
eşsiz tebessümü
seyrettikten sonra o uyur uyumaz, hemen kalktım, saksıdaki suyu bo¬şalttım.
Yeter ki biricik sevdiğim boyun ağrısından kurtulsun, yeter ki ben onun o güzel
bakışını seyredebileyim. Yaşlılık işte, hakim bey evla¬dım, geçen ay ben de
uyanmamışım. Sabaha kadar bol suda kalmış çi¬çek... o uyanamayıp çiçeği bol
suyla sulamadığı için kurudu sanıyor. Oysa ben suyu boşaltmadığım için kurudu
çiçek. Suç bende. Kabul ediyorum."
o an mahkeme salonundaki her şey sustu. Yaşlı kadın ve yaşlı adamın birbirlerine
yeni bir aşkla bakışı, buğulu gözlerle sarılışları konuştu sa¬dece. Ertesi sabah
bazı gazetelerin iç sayfalarında küçük bir haber ge¬çiyordu: "Sedef çiçeği
kurumuş!"
Kimseye aşktan haber vermeye niyetleri yoktu.
Senai Demirci / Aşka Dair Öyküler s. 52
Suçlu çocuk yoktur. Suça itilmiş çocuk vardır. Bu çocuklarla ilgilenerek,
onlarla konuşarak onları kazanabilirsiniz.
Konuşturulmayan, dinlenmeyen çocuk, her türlü olumsuzluğa açık hale gelir.
Çocuklar ilgi ve sevgi örneklerini, eşlerin birbirlerine olan davranışlarında
görmelidir.
Dikkat edin! Davranışlarınız sözlerinizi doğrulasın. Yoksa boşa konuşmuş
olursunuz.
Çocuk eğitimi bir ömür alır. Çaba harcanmadan sonuç alınmaz.
Mutluluklara sabır, irade ve çabayla ulaşılır.
Çocuklarına vakit ayırmayan bir anne ve baba, her şeyi baştan kaybetmiş
demektir.
Mutluluğun sırrı, sık sık bir araya gelmektir. Yemek vakitlerinde birlikte
olmaya çalışın. Bazen sofra ilaç gibi gelir.
Çocuklarınıza sık sık onları sevdiğinizi belli edin.
İltifat alan çocuk, saygı duymayı öğrenir.
Çocuğun Dünyasına Girin ve Onu Yönlendirin
Anne babalar çocuklarına arkadaş olmalı ve rehberlik etmelidir.
ILKSOZ
Çocuğun kafasına girip onu yönlendirmeniz için, önce onun gönlüne girmeniz
gerekir.
BU MEKTUBU OKUYUN
Halit Bey merhaba,
Aileye ve çocuk eğitimine yardımcı olan hitaplarınız için yürekten teşekkürler.
Gençlik problemlerini ele alan, güzel çözüm öneri¬leri sunan ve onları doğruya
yönlendiren kitapları¬nız için de ayrıca minnet ve şükranlar...
Elinize, yüreğinize sağlık... Kitaplarınıza ne kadar ihtiyacımız oldu¬ğunu,
çocuklarımızda başlayan anormal davranışları görünce daha iyi anlıyoruz.
Çocuklara bazı doğruları kavratmak, onları yönlendirmek, onlara güzel
davranışlar kazandırmak için ben ve eşim yoğun bir çaba har¬cıyoruz Ama pek de
başarılı olamıyoruz. Onları sanki biz değil de çevresi ve arkadaş grubu daha iyi
yönlendiriyor.
Çocuklarımızı bir anne baba olarak nasıl yönlendirelim? Onlara iste¬diğimiz
doğruları ve güzellikleri nasıl kazandıralım? Değerli fikirle¬rinizden
yararlanmak istiyoruz.
Mustafa Tekbaş
NE YAPMALI?
Bir anne baba için çocuklarına istedikleri davranışları güzellikle¬ri ve
doğruları kazandırmak kadar güzel bir şey olamaz. Ancak gözleri önünde
çocuklarının başkalarının etkisiyle yanlış yönlere çekilmelerini görmek kadar da
acı bir şey olamaz.
Çocuklarınıza, arzu ettiğiniz eğitimi kazandırmayı bir anne bir baba olarak
elbette isteyeceksiniz. Ama istemek yetmiyor. Bunu gerçekleştirmek için önce
onların dünyasına girip gönlünü kazan¬manız gerekiyor. Unutmayın ki gönlü
kazanılmamış bir kişinin ak¬lına etki yapılamaz.
BİR ÖRNEK
(Bir mektup)
Hocam, her günümü çocuğumun eğitimi için planlı¬yorum. Onun yemek saatlerini
uyku saatlerini, oyun saatlerini ve gezi saatlerini kendime şablon kabul et¬tim.
Ne yapıyorsak birlikte yapıyoruz. Bu şekilde onu çok iyi tanıyor ve anlıyorum.
Aramızda çok iyi bir iletişim ku¬ruldu. Her şeyi benimle paylaşmak istiyor.
Hocam, Allah'a çok dua ediyorum. Çünkü kızımla ömür boyu "arka¬daş" olmak
istiyorum. Bunu rahmetli annemde görmemiştim. Ama ben, kızıma bu duyguları
yaşatmak istiyorum. Onları yönlendirme¬min başka türlü olmayacağını da
biliyorum. Şu ünlü sözü hiç unutmuyorum:
"Bir insanın aklına girip, onu yönlendirmek istiyorsanız, önce onun gönlünü
kazanın."
Kendime bunu rehber edindim.
UNUTMAYIN
Çocuğun kendine özgü güzel bir dünyası vardır. O dünyayı ta¬nımadan, o dünyanın
gizemini öğrenmeden ve o dünyanın renkli duygularını anlamadan, çocuğa hiçbir
şey kazandıramazsınız. Kazandırsanız bile bu geçici olur ve etkisiz kalır.
Çocuğu yönlendirmenin en etkin yolu, ona rehberlik etmek, onun dünyasına girmek,
onu tanımak, onu anlamak ve ona sırdaş olmakla mümkündür.
Gönlü ve güzel dünyası tanınmamış, keşfedilmemiş ve dünyası¬na girilmemiş bir
çocuğun kafasına girmek ve onu istenilen yere çekmek çok zor olur. Hatta bu
mümkün değildir.
Ona değer verin, onun adına iş yapmayın. Ona seçme ve kullan¬ma hakkı verin.
Çocuğun giysilerini, oyuncaklarını, okuyacağı kitapları çocuğa seçtirmeyerek
"çocuktur, anlamaz" düşüncesi ile hareket etmeyin. Bir şey seçerken, çocukla
birlikte düşünmek, ona seçenekler sun¬mak başka; hiçbir seçim hakkı tanımadan,
üstelik "çocuktur, o bil¬mez" diyerek onun adına karar vermek başka-..
Önemsenmeyen bir çocuk, size saygı duymayacaktır. Ve bu ona yapabileceğiniz en
büyük kötülüklerden biridir.
Çocuklarımıza bu özgürlüğü tanıdığımızda, onu düşünen, se¬çen ve sonunda karar
alabilen bir insan olarak yetiştiririz. Küçük bir çocukken oyuncağını, yiyeceği
dondurmanın cinsini, uçurt¬masının rengini seçmeyi ona bırakırsanız sizin
denetiminizde ka¬rar vermeyi öğrenecektir. Düşünüp seçme işlemini kendi başına
yaptığında deneyim de edinecektir. Hatalarından çok şey öğrene¬cektir. Çünkü
bunlar onun kendi yanlışları olacaktır. Bizler elbette yardımcı olmalıyız ama,
bunu ona seçenekler sunarak, neyin yan¬lış olduğunu anlatarak yapmalıyız.
Çocuğunuz duygularıyla başa çıkmayı sizin yanınızda öğrenmeli. Bunun için ona
iyi bir arkadaş olmanız gerekir.
AKLINIZDA OLSUN
(Her zaman şu ünlü kural rehberiniz olsun)
* Emretme, yap...
* Söyleme, göster...
* Israr etme, yaşa... . ,
* Kızma, sev...
* Resmi olma, arkadaş ol...
* Kafasından önce gönlüne gir...
UYGULAYIN
1 Anne baba olmaktan önce çocuklarınıza arkadaş olun.
2 Çocuklarınızla oyun oynayın, tatlı vakitler geçirin.
3 Arkadaşlarını eve getirmesini sağlayın, böylece kiminle dü¬şüp kalktığını
bilmiş olursunuz.
4 Bazı problemlerinizi onlarla konuşmaktan çekinmeyin, açık olun.
5 Sorunlarınıza onları da ortak edin, onlara sorumluluk verin.
6 Birlikte alışverişe çıkın, önemli bir sanat etkinliği izleyin, spor yapın,
pikniğe gidin. Bu, kaynaşma ve dayanışmayı artırır.
7 Çocuğunuzu sürekli sevin, onu okşayın, "evin gülü, bir tane¬si" gibi, çok
önemli olduğunu ona söyleyin. Bu, çocuğu çok mutlu eder ve size bağlar.
8 Yapacağınız her olumlu davranışın, çocuğunuzun ruh sağlığı üzerinde önemli bir
etki yapacağını unutmayın.
9 Çocuklara, hayatta başarılı olmak için düzenli ve sürekli ça¬lışmanın önemini
anlatın.
10 Zamanı iyi kullanmanın, planlı ve amaçlı çalışmanın başarı getireceğini ifade
edin.
11 Çocuklara insan sevgisi, toplum bilinci, büyüklere saygı ve küçüklere sevgi
göstermelerini öğretin.
12 Teknolojiyi kullanma, alanıyla ilgili yayınları izleme ve dil öğrenme gibi
beceriler kazandırın.
13 Çocukların verdiği sözde durma, çevresinde "doğru bir kişi olarak tanınma" ve
yalan söylememe gibi alışkanlıklar kazan¬masına dikkat edin.
14 Hayatını, kendi emeği ve çalışmasıyla kazanma anlayışı verin.
15 Arkadaş grubunu ve çevresini oluştururken kendisine faydalı olan insanlar
seçebilmesi için nelere dikkat etmesi gerektiği¬ni anlatın.
16 Bağımsız hareket edebilme, kendi iradesiyle kararlar verebil¬me, kendi yükünü
taşıyabilme yeteneği kazandırın.
17 Aile fertlerine, büyüklerine ve akrabalarına gerekli saygıyı,
sevgiyi ve önemi göstermesi için, onları uyarın ve davranışlarınızla onlara
örnek olun.
18 insan ilişkilerinde nezaket kurallarını kazandırın; komşuluk
adabı, misafir geleneği, düğün, cenaze ve diğer merasimlerin
önemini kavratın.
19 Başkaları aleyhinde konuşmanın, başkalarına iftira atmanın,
zarar vermenin ve ona ait olmayan bir şeye sahip çıkmanın
ne kadar çirkin ve yanlış bir davranış olduğunu öğretin.
20 Temiz giyinme, temiz yeme ve diğer temizlik alışkanlıklarının oluşması için,
özel bir önem gösterin.
21 Anne babalar çocuklarına; yemek yeme, su içme, konuşma,
oturma, kalkma, yürüme...vb gibi birtakım ihtiyaçların her
birinin edebini, görgü kurallarını ayrı ayrı öğretmeli.
22 Aile içinde çocukla çok iyi bir iletişim kurun ve sıcak bir or¬tam oluşturun.
Bu şekilde çocuk, aile ilgisini ve mutluluğu¬nu her türlü yaşama tercih
edebilsin.
23 Çocuğa zamanını, çalışmalarını ve parasını planlamasını ve tasarruflu
kullanmasını öğretin.
24 Evdeki yaşamında kendisine bir sorumluluk verin. Kendisi¬ne bir çiçek alın,
bakmasını söyleyin veya ekmek alma işini ona bırakın. Veya daha başka işler
vererek sorumluluk duy¬gusunu geliştirin.
25 Kardeşin, anne ve babanın önemini kavratın. Bunların olma¬ması halinde ne
kadar sıkıntıların yaşanacağını örneklerle gösterin.
26 Çocuğunuza vatan ve millet sevgisini, hakkın ve hukukun önemini, helal-haram
kavramlarını ve inanç değerlerini ka¬zandırmaya çalışın. Bunlar verilmediği
takdirde, kişinin ruh sağlığı açısından gelişimi eksik kalır.
27 Çocuklarınıza söylediğiniz ile, davranışlarınız arasında bir uyum olmasına
dikkat edin. Sözünüz ve davranışlarınız ters düşerse, çocuğun gözünde güven
kaybedersiniz.
28 Çocuklarınız arasında son derece hassas ve adil olmaya özen gösterin.
Çocukların en çok üzüldüğü konuların başında, tercih edilmeme veya göz ardı
edilme gelmektedir.
29 Çocuğunuzun çok sevdiği sözü ve davranışı sık sık sergile¬yin, beğendiği
şeyleri alın. Bu aranızda son derece anlamlı bir ilişki doğurur.
30 Sigara, içki, kumar ve diğer zararlı alışkanlıklar konusunda, çocuk üzerinde
etkili olabilmeniz için, önce sizin bu tür alış¬kanlıklardan kurtulmuş olmanız
lâzımdır. Yoksa "sigara, içki içme, kumar oynama, o kötü yerlere gitme, kötü
insanlarla arkadaşlık etme" gibi ikazlarınız etkisiz kalacaktır.
31 Çocuklarınızın hayatlarında önemli olduğuna inandığınız bazı kurallar
oluşturun. Bu kuralları, hoşgörülü ve iyilik yaklaşımı içerisinde önce
hissettirin, sonra da uygulayın. Uyguladığınız her kuralın, "neden ve
niçinlerini de anlatın. Böylece çocuk, "hayat demek, kural demek" gerçeğini
anlasın. Ayrıca, kuralla¬rın içeriğini öğrenip, kendi açısından faydasını
görsün.
32 Çocuklarınızın davranış kalıplarını, psikolojik dünyasını ve olaylara
vereceği tepkiyi öğrenin ve çözmeye çalışın. Çocu¬ğunuzu iyi ezberler, ona olan
isteklerinizi ve yaklaşımlarınızı daha iyi ayarlarsanız, daha az problem
yaşarsınız.
33 Çocuklarınıza Allah inancını, Müslümanlığı ve kulluk görev¬lerini kavratın.
Bunun için önce sizin bunları yaşamanız ge¬rekir.
34 Başarılı ve örnek insanların hayat hikâyelerini okutun. Bun¬lar kafasında
ideal oluşturur.
35 Onun sevgisini, ilgisini ve gönlünü kazanın, işte o zaman ak¬lına girmek ve
onu yönlendirmek daha kolay olur.
SON SÖZ
Çocuğunuzu bir kitap gibi okumadan onu tanıyamazsınız. Onu tanıyamadan da onu
yönlendiremezsiniz.
BİR TAVSİYE
(Anne ve Babalar)
1 Anne babalığın neresinde olduğunuzu düşünün.
2 Hatalarınızı gözden geçirin.
3 "En iyi çocuğun, sizin çocuğunuz" olduğunu unutmayın.
4 Kendinizi geliştirmek için çaba harcayın.
5 Verici olun, unutmayın vermeden alamazsınız.
6 "Seni seviyorum" derken inanarak söyleyin.
7 "Özür dilerim" derken çocuğunuzun gözünün içine bakın.
8 Asla çocuklarınızın hayalleriyle dalga geçmeyin.
9 Derinden ve inançla sevin.
10 Anlaşmazlıklarda yapıcı olun.
11 Eleştirmeniz gerektiğinde çocuğun kendisini değil, davra¬nışlarını eleştirin.
12 Yavaş konuşun, ama hızlı düşünün.
13 Küçük bir tartışmanın tüm güveni, dostluğu mahvetmesine izin vermeyin.
14 Eğer hata yaptığınızı fark ederseniz, hemen onu düzeltme¬nin yollarını
arayın.
15 Çocuğunuzla telefonda konuşurken gülümseyin. O, sesiniz¬den gülümseyişinizi
duyacaktır.
16 Aile yuvanızda sıcak bir ortam oluşturmak için elinizden ge¬leni yapın.
17 Uygulayamayacağınız ve takipçisi olamayacağınız kurallar koymayın.
18 En iyi ilişkinizin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize olan ihtiyacınız
ve dürüstlüğünüz olduğunu unutmayın.
19 Başarının önemini anlamak için, karşılığında neler verdiğini¬ze bakın.
20 iyi bir kulluğun, en büyük zenginlik olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Çocuklarınızla konuşurken, gülümseyin ve onların gözüne bakın.
En zor anında, çocuklarınızın yanında olduğunuzu hissettirin.
Çocuklarınızın sevmediği ve sevdiği davranışları öğrenin.
Şakayla da olsa, çocuğunuza yalan söylemeyin.
Çocuklarınızla birlikte planlar yapın, düşler kurun.
Bir aileyi kurtaran, dayanışma ve fedakârlıktır.
Çocuklarınız hata yaptığı zaman,
onlardan kaçmayın, onlara daha yakın olun.
Çocuklarınızla birlikte faaliyetler yapın. Geziye çıkın, kitap okuyun, sinemaya
gidin.
Çocuğunuzun en iyi arkadaşı siz olursanız, sizi örnek alır.
En masum, en temiz yer, çocukların dünyasıdır.
Bir kimse yumuşak davranamıyorsa, hayırdan ve duadan da mahrum demektir. -Hz.
Muhammed (s.a.v.)-
Her söylediğiniz doğru olsun, ama her doğruyu her yerde söylemeyin.
-Bediüzzaman-
İyi bir anne-baba olmak için bir öğrenci gibi çalışmalısınız.
Her insanın görüşleri güzeldir. Ama en güzel sizin görüşleriniz değildir.
Çocuğunuza Manevî Değerler Kazandırın
Kendinizi sürekli olarak çocuğunuzun yerine koyun. O zaman onu daha iyi
anlarsınız.
İLKSÖZ
En büyük zenginlik, para ve şöhret değildir. En büyük zenginlik, kişiye şahsiyet
kazan¬dıran din, millet, tarih gibi manevi ve kültü¬rel değerlere sahip
olmaktır.
BU MEKTUBU OKUYUN
Sayın Halit Bey,
Bizler yurt dışında yaşadığımız için, çocuklarımıza
aile, din, tarih gibi manevî değerleri veremiyoruz.
Çocuk, bizimle yaşadığı toplum arasında bocalıyor.
Çocuklarımıza manevî ve moral değerlerimizi nasıl verebiliriz? Onlara bu
değerleri kazandırırken nasıl bir yol izleye¬lim? Biliyorum ki, çocuk bu
değerleri alamayınca hem kendini, hem de bizi unutuyor. Başıboş bir hayatta,
başıboş olarak gün geçiriyor.
Remzi Akçalı
NE YAPMALI?
Hiç şüphesiz ki, bir kişinin en önemli farkı, manevî değerlerle zenginleşmesi ve
ahlâk güzelliğine kavuşmasıdır. Bu yalnız ülke¬mizde değil, bütün dünyada aranan
bir özellik haline gelmiştir.
Hayat standardımızın hızla yükselmesi, para ve şöhretin kolay elde edilmesi
gösteriyor ki, bunlar gerçek anlamda insanlığı mutlu etmeye ve karakterli bir
kişilik kazandırmaya yetmemektedir. Bu¬nun içindir ki, bütün dünyada insanlar,
yeniden maneviyatın büyü¬lü etkisini ve huzurunu aramaya başlamışlardır.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Çocuk, dört yaş dolaylarında Allah hakkında fikir yürütmeye başlar. Bu yaş
çocuklarının Allah tasavvuru, gelişim özelliklerine ve zihinsel kapasitelerine
uygun olarak, Allah'ı insana benzetme şeklin¬dedir. 3-7 yaşları arasında
rastlanan ve "Allah'ı gökyüzünde oturan sakallı bir dede" şeklinde yorumlayan bu
yaklaşım son derece do¬ğaldır. Ancak ne yazık ki, bu tür yorumun pekişmesinde
anne baba¬ların çocuklarına sundukları "Allah baba" kavramının da rolü vardır.
Bu tür ailelerde: "Yaramazlık yaparsan Allah baba kızar!" denir. Bu
hem yanlış bir yorum, hem de yanlış bir terbiyedir. Çocuğun Allah korkusu yerine
Allah sevgisi ile yetişmesi gerekmektedir. O, Al¬lah'ın; seven, koruyan, hoş
gören, affeden, cezadan çok ödüllendi¬ren varlık olduğunu öğrenir. Bazı aileler,
Allah korkusunu yanlış bir terbiye aracı olarak kullanmakta ve bu korkuyu,
"Annesinin sözünü dinlemeyeni Allah taş yapar!.. Yemeğini yemeyeni cehennemde
ya¬kar!.. Yalan söyleyenin dilini keser!" gibi cümlelerle çocuğun kafası¬na
sokmaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda, çocukta yanlış bir Tanrı tasavvuru
oluşmakla kalmaz, aynı zamanda sürekli kendini suçlayan ve aşağılayan bu
çocuğun, ruh sağlığı da bozulur.
Yedi yaşından itibaren çocuklar, Allah'ı kendisinin ve yakınları¬nın yaratıcısı,
çok yüce bir varlık olarak tasavvur ederken, hâlâ O'nun gökte olduğunu
düşünürler. Ancak 10 yaşından sonradır ki, çocuklar soyut bir yaklaşımla
Allah'ın her zaman ve her yerde ol¬duğuna inanırlar.
Bu, bilişsel gelişime koşut olarak çocuğun getirdiği açıklamalar¬da, hiç şüphe
yok ki, anne ve baba modelinin rolü çok büyüktür. Anne ve baba, dinî inanç,
düşünce ve uygulamalarıyla öncelikle sağlıklı bir model oluşturmalıdırlar.
Çocuğun soruları yukarıda be¬lirtilen gelişim aşamaları göz önünde tutularak,
basit fakat doğru ve sade bir dille cevaplandırılmalıdır. Allah'ın esirgeyen,
her şeyi yara¬tan ve koruyan bir varlık olduğu anlatılmalı ve çocuğa Allah
korku¬su yerine Allah sevgisi aşılanmalıdır.
Eğer çocuk Allah sevgisine ulaşabilirse, başta insanlar olmak üzere bütün
yaratıkları sevecektir. Bu sevgi ise, ona her türlü güçlü¬ğü yenmesinde yardımcı
olacaktır, insanları sevme ve saymanın, Allah'a yakınlaşma demek olduğu ona
anlatılmalıdır.
Yedi yaşından başlayarak dinî bayram ve kandillerin önemi ço¬cuğa anlatılmalı,
çocuk ibadete özendirilmeli ve bütün bunlar za¬man zaman ödüllendirilerek
gerçekleştirilmelidir. Yeni dualar açık¬lanarak öğretilmeli, anlamını öğretmeden
ezberletme yoluna gidil¬memelidir. (Yavuzer, 1999: 240)
UNUTMAYIN
insanın, çocukluğunda aldığı dini telkinlerin, hayatı boyunca derin izler
bıraktığı bilinmektedir. Son yıllarda çocuk psikolojisi üzerinde yapılan birçok
araştırma, çocuğun kişiliğinin temel özel¬liklerinin ilk yıllarda ortaya
çıktığını tespit etmiştir. Hayatın diğer dönemlerini büyük ölçüde etkileyen bu
özellikler, günümüzde eği¬timcilerin ilgisini okul öncesi döneme yöneltmiştir
(Ay, 1999: 20). Çünkü, çocuğun karakterinin tohumları, ilk çocukluk yıllarında
atılmakta ve sonraki yıllarda da gelişmeye başlamaktadır.
İlk yıllarında alınan dini eğitimin, çocuk üzerinde olumlu etki¬ler bıraktığı ve
çocuğu disiplinli bir hayata yönlendirdiği bilinen bir gerçektir.
Çocuklarda varolan yüksek bir uyum gücü dikkate alınarak, din eğitimi ilk
çocukluk yıllarında en iyi bir şekilde verilmeye çalışıl¬malıdır. Çocuğun yaşı
10-12'ye geldiğinde dini eğitim için geç ka¬lınmış olunur.
Çocukların küçük yaştan itibaren dine karşı ilgi ve istek duy¬dukları, yapılan
araştırmalarla ortaya konulmuştur. Onlar başlan¬gıçta dini kavramların
muhtevasını anlayamazlarsa da (Özbaydar, 1970:
7) dualar ve ibadetlere karşı ilgileri yüksektir, ibadet edenleri merakla
seyrederek, onları taklit ile dini pratikleri denemeye çalış¬maları,
çocuklardaki ilgi ve isteklerin ifadeleridir.
Her ne kadar öğrenim hazırlığı ve imkânına göre ilgi ve istekle¬rin ortaya
çıkmasında farklılıklar gözleniyorsa da bunların yedi ya¬şından önce uyanmaya
başladığı bir gerçektir. (Yavuz, 1983: 45) Genellikle yedinci yaştan sonra
çocuklardaki dini ilgi ve isteklerde fazlalaşma görülür. Bu yaşlardan itibaren
çevre ve kültürel etkenle¬rin tesiri, zihin ve dikkatin yardımı, gittikçe artan
duygusal bir ca¬zibe ile çocukta dış dünyaya ve dini konulara karşı büyük bir
me¬rak gözlenmektedir.(Yavuz, 1983: 79) Zaten yedinci yaştan evvel çocu¬ğun
böyle bir ilgi ve istek atmosferine girmesi düşünülemez; çünkü henüz o, mantıki
yönden muhakeme yapabilecek seviyeye gelmemiştir. (Özbaydar, 1970: 12) Bu
itibarla, dini ilgi ve istekler ancak yedi yaşlarından itibaren "şuurlu" bir
şekilde ortaya çıkar denilebilir.
Çocukta, kendisine yardım edecek ve onu koruyacak "sonsuz bir kuvvet" arayışı
vardır. Çocuk, sahip olduğu bitmez tükenmez merak duygusuyla henüz isim
takamadığı, fakat zamanla öğrenece¬ği ilahi kuvveti durmadan arar. (Yavuz, 1983:
40) Çocukta görülen bu arayış ondaki ihtiyacın bir ifadesidir. Zira çocuğun
birtakım temel ihtiyaçları vardır. Emniyet, güven, dayanma, korunma, sığınma,
ka¬bul görme, teslim olma, sevilme bu ihtiyaçlardan en önemli olanla¬rıdır.
(Baymur, 1984: 58)
Çocuklarda Allah'a inanma isteği genellikle vazgeçilmez bir is¬tek olarak ortaya
çıkmakta ve onlar Allah'ı gerçek ve kaçınılmaz bir sığınak, dayanak ve emniyet
kaynağı olarak kabul etmektedirler. (Yavuz, 1983: 130) Çünkü yaşantıları içinde
çeşitli sınırlılıklarını ve gerçekleşmeyen isteklerini gören çocuklar, yüce bir
kuvvete dua et¬meyi kolaylıkla kabul etmektedirler. Çocuğun Allah'a inanma
isteği pek tabii olup, bu istek onun içten gelen bir ihtiyacını karşılamakta ve
inanma isteği adeta çocuğun iradesi dışında oluşup gelişmekte¬dir. Aslında her
çocuk, kendiliğinden gelen bir duygu ve güvenme, bağlanma ve sığınma eğilimi
göstermektedir. Esasen çocuk, ailesin¬de otorite, korunma, bağlanma, güvenme,
sığınma, dayanma ve emniyetin ne olduğunu öğrenmektedir; ve o bunları yaşı
ilerledik¬çe, hayat tecrübeleri çoğaldıkça, her geçen gün ölümün ve hayatın
mânâsını öğrendikçe, daha iyi anlayacaktır. (Yavuzer, 1983:154)
Bütün bu ifadeler, çocukların eksikliklerini, zayıflıklarını hisset¬tiklerini,
bunun farkına vardıklarını ve neticede her şeyi yaratan Al¬lah'a inanma ve
güvenme ihtiyacını duyduklarını göstermektedir.
Çocuk, Allah'a inanmakla kendini güçlenmiş ve O'na yakınlaş¬mış hissetmektedir.
Allah'ın, kendisini her zaman koruyacağına ve suçlarını affedeceğine inanmak
çocuğa büyük bir rahatlık ve huzur vermektedir. Böylece çocuk, hayatı iyi, güzel
ve yaşamaya değer bulmakta ve o nispette yaşama gücü artmaktadır.
Hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak, sonsuz bir dayan¬ma gücü demektir.
Sonsuz kudret sahibi bir varlığa inanan, olayla¬rın O'nun iradesi ve
yaratmasıyla meydana geldiği inancında olan bir kimse, içinde büyük bir ümit ve
dayanma gücü bulacaktır. iman gücü sayesinde ümitsizliğe düşmeyerek, kurtuluş
çareleri ara¬yacaktır. İmanın sağlayacağı moral gücü ile her durumda dengeli,
başarılı ve ümitli olmanın iç huzurunu duyacaktır. (Ayhan, 1981: 63)
Yaşayan her insanın tarih, millet, ahlâk, din ve diğer moral de¬ğerlerin ne
anlama geldiğini anlamak için bu değerlere sahip olan kişilerle dostluk kurması
yeterlidir. Onların gönül zenginliğinin, şefkat ve merhametinin, iyi niyetinin,
sevgi ve saygısının, bu konu¬da çok şey anlattığını görecektir. Zaten bütün
dünyada yeniden maneviyata dönüş de bunun için başlamıştır.
1 Çocuğunuza sevgi, ilgi ve şefkatin yoğun bir şekilde yaşandı¬ğı bir aile
ortamı hazırlayın.
2 Davranışlarınızla ve yaşantılarınızla dinin ve maneviyatın gü¬zelliklerini
sergileyin, çocuklarınıza örnek olun.
3 Allah'ı, Kur'an'ı, Peygamberimizi, iyi seçilmiş hikâye ve ma¬sallarla tanıtın.
4 Din büyüklerinin başarı öykülerini okutun.
5 Konunun uzmanı olan kişilerin yardım ve tavsiyelerini alın.
6 Çocuğun problemlerini çözmek ve onun dünyasına girmek için onunla arkadaş
olmayı unutmayın.
7 Görüşlerini, fikirlerini onu kırmadan dinleyin. Kendi öneri¬lerinizi de
örneklerle ve özendirerek anlatın.
8 Çocuğun davranış bozukluğu ve maneviyattan kaçışı varsa, mutlaka bir psikologa
veya bir eğitimciye götürün. Onların tavsiyelerini alın.
9 Çocuğun ilgi duyduğu, hoşlandığı şeyleri iyi tespit ederek, onları eğitiminde
kullanın.
10 Birlikte tartışmalara, sohbetlere, gezilere ve ilginç yerlere gidin.
11 Çocuğun dinlediklerine değil, gördüklerine inanacağını ve ilgi duyacağını
unutmayın.
12 Çocuğa zorla ibadet yaptırmayın.
13 Çocuğunuzun Allah, ahiret, ölüm gibi size yönelttiği soruları fırsat bilerek,
ona Allah'ın büyüklüğünü, sevecenliğini, cen¬netin güzelliklerini, ibadetlerin
huzurunu ve Kur'an okuma¬nın sevabını anlatın. Çocuğun bu şekilde ilgi ve isteği
uyanır.
14 Çocuklarınıza anlattığınız hikâye ve kahramanları, adaletli, dürüst ve
Allah'ın çok sevdiği Müslüman kahramanlardan seçin. Bu şekilde çocuk, o
kahramanla kendi hayatını özdeş¬leştirmeye başlar.
15 ibadetlerin nasıl yapıldığını tarif edin, kısa sûreler, dualar ez¬berletin ve
öğrenmede başarılı olunca da onları ödüllendirin.
16 Çocuklarınıza, Allah'ın insanı her an gözlediğini, suçlarını ve sevaplarını
da meleklerin yazdığını anlatın. Çocuk, kendi ba¬şına kaldığı zaman da kendi
kendini kontrol etmeyi öğrensin.
17 Çocuklarınızı, olumsuz çevreden ve zararlı arkadaştan uzak tutun. Eğer bu
konuda titizlik göstermezseniz, sizin vermeye çalıştığınız güzel şeyler bir
çırpıda silinip gider.
18 Çocuklarınıza, nurani varlıklar olan melekler hakkında anla¬yabilecekleri
ölçüde bilgiler verip, meleklerin insan için ko¬ruyucu, haberci ve "kendilerine
özel" birçok vazifeleri oldu¬ğunu, buna da iman etmek gerektiğini bildirin.
19 Her şey fanidir. Baki olan Allah'tır. İşte insanlar O'nun misa¬firhanesi olan
şu fani dünyadadırlar, insanların asıl vatanları ahirettir. Müminlerinki cennet,
mümin olmayanlarınki ce¬hennemdir. Ahiret inancını, öldükten sonra dirilmeyi
çocuğa izah edin.
20 Allah'ın daha mahluklarını yaratmadan evvel ezeli olan ilmi ile olmuş ve
olacak her şeyi bilmesi ve bunların Allah katın¬da malum olması anlamına gelen
"kader"e iman hususunda da, çocuğunuzu bilgilendirin.
21 Ahlaki faziletlere karşı önce çocuğun duygu ve düşüncelerini güçlendirmek
gerekir. Mesela "güçsüze yardım etme duygusunu geliştirmeyi düşünün. Güçsüz
kavramından, "fakir, sa¬kat, yaşlı, çocuk, dul, yaralı bir insan, hayvan,
bitki...vb." an¬laşılması gerektiğini ifade edin.
22 Dini gün ve geceleri, çocuklarınızla birlikte ihya edin. O ha¬vayı onlar da
hissetsin. O geceler vesilesiyle çocuklarınıza hediyeler alın, onları
sevindirin. Bu şekilde o özel günlere il¬gileri artsın.
23 Büyüklere saygıyı ve küçüklere sevgiyi öğretin, dost ve ak¬raba ziyaretlerini
birlikte yaşayın, zaman zaman kabristana götürün, çocuklarınıza ahiret inancını
ve ölüm gerçeğini kavratın.
24 Çocuklarınıza din ve fen ilimlerini birlikte verin. Aklı fen ilimleriyle
aydınlanırken, kalbi de din ilimleriyle nurlaşsın. Bu şekilde ne taassuba düşer,
ne de inkarcı olur.
25 Çocuklarınıza devamlı "işte eğer yaramazlık ve haylazlık ya¬parsanız, Allah
sizleri cehenneme atar" gibi telkinlerde bu¬lunmayın. Bu, çocuğu Allah'tan
uzaklaştırır.
26 Kendinizi maneviyat eğitimi konusunda yetiştirin.
27 Din ve maneviyat eğitimindeki en etkili yolun, arkadaş gru¬bu olduğunu
unutmayın. Çocuğu en fazla etkileyen, en ya¬kın arkadaşıdır.
SON SÖZ
insanda dürüstlük; kişilik ve gönül zenginliği, manevî ve kültü¬rel değerlerin
kazandırılması ile oluşur.
BİR HİKÂYE ")
Fakir bir köylü, çocuklarına rızık aramak için yola koyulur. Günlerce do¬laşır
ama iş bulamaz. Karnı da öyle acıkır ki, artık yürüyecek takati kalmaz.
Yolda giderken yanından hızla bir atlı geçer. Atlının çantasından "pat" diye bir
torba düşer. Işıl ışıl altınlar etrafa dağılır. Kendisi, ço¬cukları aç olan
köylü, altınları karşısında bulunca ne yapacağını şa¬şırır. Derhal kararını
verir. Altınları toplar ve atlının ardından koşma¬ya başlar.
Bir taraftan:
"Hey," diye bağırmaktadır.
Bir müddet gider, atlı düşen torbayı fark edince döner ki, yolda kar¬şılaştığı
adam, elinde altın torbasıyla arkasından kan ter içinde ken¬disine yetişmek için
koşuyor.
"Altınlarını düşürdün kardeş, al altınlarını," der köylü.
Atlı, bu manzara karşısında çok şaşırır.
"Niçin altınları alıp, şu ormanlığa doğru koşmadın da, bana getir¬din?"
"Onlar benim değil. Benim olmayan bir şeyi almam. Çünkü Allah başkasının malını
haram kılmıştır."
"Kimse görmedi ki aldığını?"
"Allah gördü ya! O her şeyi gören ve bilendir."
"Peki siz kimsiniz?"
"Ben fakir bir köylüyüm."
"Fakir olduğun halde yine de bu altınları almadın ha! Sen bana lâ¬zımsın. Seni
kendime danışman olarak alıyorum. Sen bana, aileme ve çevremdeki insanlara ahlâk
dersi vermelisin, insanlar ahlâkını kaybedince onları hiç kimse durduramıyor."
Fakir köylü, kendisine güzel bir gelecek teklif eden atlıya döner:
"Ya siz kimsiniz?" diye sorar.
Atlı ise:
"Ben buranın hükümdarıyım," diye cevap verir.
Köylü başını yere eğer. Bu küçük iyiliğin karşılığında Allah'ın lütfunu
düşünerek şükreder.