Kitaba Emeği Geçenler:
-M.Demir
-M.Kalkan
-B.Çelik
-M.Sertdemir
KISALTMALAR
a.g.e Adı
geçen eser.
a.g.y. Adı
geçen yayın
(a.s) Aleyhisselâm
bsm. Basılmıştır
b. Bin,
İbn
bint Binti
bkz. Bakınız.
çev. Çeviren
Doç. Doçent
H. Hicri
c. Cilt,
cüz.
(c.c) Celle
Celâlühû
Hz. Hazret
Nşr: Neşreden
Ktb. Kütüphanesi
M. Milâdî
Mad. Maddesi,
Madde
M.Ö. Milattan
Önce
M.S. Milattan
Sonra
ö. Ölüm tarihi
Prof. Profesör
(r.a) Radıyallahû
anh
(r.anha) Radıyallahû
anha
(rha) Rahmetullahi
aleyh
s. Sayfa
Trc. Tercüme
v. Vefatı,Vefat
tarihi
vr. Varak
vs. ve
saire
y.y. Yüzyıl
vd. ve
devamı.
Yay. Yayınevi.
yz. Yazma.
ty. Tarih yok
Kuran-ı Kerim
Mihenktir........................ 1
Sünnetsiz
Kur'an Anlaşılmaz................... 5
Kıyas yapmak
Akletmektir...................... 11
Özgürlük Pervasızlık
değildir.................. 17
Hukukun
İkamesi İnsanlığın Saadetidir... 21
Kuralsızlık
Bahtsızlıktır........................... 27
Katı Kurallar İsyana
Teşviktir.................. 31
Değişim
Hayatımızın Direğidir................ 35
Sabitler
Hayatımızın Dengesidir.............. 41
Hak Haklının Hakkıdır........................... 45
Alemin Sırları......................................... 49
Varlığın
Hakikati.................................... 53
Din Nasihattir. İslam Samimiyettir......... 57
Az ve Öz En Güzel Söz........................... 67
Her Farz Nurdur. Her Hr. Zulüm............. 71
17-Bozulmuş
Zamana Uyulmaz....................75
18-Bilmek Yetmez Bilinç de Gerek...............79
19-Asıl Alem Ölümün Öldürüldüğü
Yerdir...83
20-Reklamlardan
Etkilenmek........................87
21-Kutsala
Yürümek Şereftir........................93
22-Kötü
Alışkanlıklar Kudurmuşluktur........97
23-Şeytan İzinde..............................................101
24-Benliğini
Bulmayanın Kişiliği Olmaz.......105
25-Sen Nerdesin...............................................109
26-İbadetler
Hayat Sigortasıdır....................115
27-Arayan Mevla’yı Azan Belayı Bulur.......119
28-Kavramak
Anlamaktır.............................123
29-Medeniyet Fazilettir..................................129
30-Keşke Diyeceğine Tövbe
Et......................133
31-Sabır
Bilenmektir......................................137
32-Şümullü
Düşünmek Cesarettir.................143
33-Her Kültür Bir Kimliktir.........................148
34-Çağdaşlığın
Akıbeti..................................153
35-Akletmek
Ayrıcalıktır............................ 157
36-Düşünmek İbadettir...............................161
37-Kuralsızlık
Pervasızlıktır....................... 166
38-Hayat Bir
Mekteptir.............................. 171
39-İstikrar
İstikamettir................................175
40-Sevgi
Hayattır..........................................179
41-İnsan Sosyal bir
Varlıktır...................... 183
42-Yaşamın
Gerçekleri.............................. 187
43-Düşünmek
Farzdır................................ 191
44-Her Muallim Bir
Mürebbidir................ 195
45-İnsan Denen
Varlık................................199
46-Yaşamın
Öyküsü....................................203
47-Gayesiz Tek Şey Hiçbir
Şeydir............. 207
48-Korunmak
Yiğitliktir........................... 211
49-Sebepler
Yaşamın Direkleridir............ 215
50-Günah Lezzettir Fakat
Ateştir............. 219
51-Dine
Saygısızlık İlkesizliktir................ 223
52-İlimler Evrenin
Dilidir........................ 227
53-İnsan İmanla Sultandır........................ 231
54-İnsan
Düşündüğünde Bulur................ 235
55-Dil Evrensel İletişim
Aracıdır............ 239
56-Adem
Dedikleri................................... 243
57-Sevgi Kalbe Hükmeder...................... 247
58-İnsanın
Kıymeti Değerindedir............ 252
59-Eyvahım Sensin
Allah'ım.................. 257
60-Firakım Sensin Allah'ım................... 261
KUR’AN-I KERİM, beşeri değil
İlahidir.
KUR’AN-I KERİM, tesadüfü değil,
Mucizedir.
KUR’AN-I KERİM, insan sözü değil,
Allah'ın kelamıdır.
KUR’AN-I KERİM, akıl mahsulü
değil, vahiydir.
KUR’AN-I KERİM, bölgesel değil,
Evrenseldir.
KUR’AN-I KERİM’in hükümleri
yöresel değil, kıyamete Kadardır.
KUR’AN-I KERİM, tek bir kitap
değil, bütün kitapların anasıdır.
KUR’AN-I KERİM, zahitlerin
zikridir.
KUR’AN-I KERİM, mütefekkirlerin
fikir membaıdır.
KUR’AN-I KERİM, zalimler için
hüsrandır.
KUR’AN-I KERİM, hastalar için
şifadır.
KUR’AN-I KERİM’in dışındaki bütün
kitaplar acaba ile başlar, acaba ile biter.
KUR’AN-I KERİM’in dışındaki
bütün ilimler, bilgiler olasılıktır.
KUR’AN-I KERİM’de, kim neyi
ararsa onu bulur.
KUR’AN-I KERİM’e art niyetle yaklaşan infilak edip, eli kurur.
KUR’AN-I KERİM de muhkem (açık)
ve müteşabih (anlaşılması zor) ayetler vardır.
KUR’AN-I KERİM de, herkesin
bilgisi ve kapasitesi kadar anladığı ayetler muhkem, anlayamadığı ise
müteşabihtir.
KUR’AN-I KERİM, müminlerin
Allah'a nasıl inanmaları gerektiğini belirler.
KUR’AN-I KERİM, Müslümanların
nasıl İslam’ı yaşayacaklarını belirler.
KUR’AN-I KERİM’in onayladığı
şeyler, helal ve İbadettir.
KUR’AN-I KERİM’in onaylamadığı
şeyler, haram vs. günahtır.
KUR’AN-I KERİM, hayat mektebinin
mercii ve mihenk taşıdır.
KUR’AN-I KERİM’siz hayat felaket
ve hüsrandır.
KUR’AN-I KERİM’siz devlet ve
hükümettir.
KUR’AN-I KERİM’siz iman etmek,
inanç belirlemek makbul değildir.
KUR’AN-I KERİM’siz amel etmek, iş
belirlemek heba ve batıldır.
Hakkın zevkine varmayan,
hayallere mahkum olur.
Araştırmanın faydasına varamayan, taklidin esiri olur.
Yüce Allah'ı tanımayan, dünyadan
medet ummaya çalışır.
Dünyayı tanımayan hülya ve
Leylalarına sarılır.
Hülya ve Leylalarla gönül
eğlendirenler, hakikatle dargın olurlar.
Dilberi görmeyen resmine,yiğidi
görmeyen ise ismine hayran olur.
KUR’AN-I KERİM’in hakikatini
görmeyen, hesap gününde uyanır.
KUR’AN-I KERİM’i anlamayanlar,
muskalara sarılırlar.
KUR’AN-I KERİM’i en doğru
anlamamızı sağlayan Hz. Peygamber (as) dır.
KUR’AN-I KERİM’i en güzel tefsir
eden zamandır.
KUR’AN-I KERİM’in doğruluğunu
onaylayan hayattır.
KUR’AN-I KERİM’in güzelliğini
tasdik eden yaşamdır.
Sünneti anlamak için Peygamberi
tanımak, Peygamberi tanımak için
KUR’AN-I KERİM’e bakmak, bunun
için de KUR’AN-I KERİM’in dilini bilmek şarttır.
KUR’AN-I KERİM’de, Peygamberin
değerini ve yerini Allah tayin etmiştir.
Hz.Muhammed’in Peygamberliğini
Allah seçmiştir. Yüce Allah'ın verdiği bir kararı inkar etmek küfür, ihmal etmek ise cürümdür.
¤á¢Ø Û ¤¡1¤Ì í ë ¢é¨£ÜÛa
¢á¢Ø¤j¡j¤z¢í ó©ãì¢È¡j £mb Ï é¨£ÜÛa æì¢£j¡z¢m ¤á¢n¤ä¢×
¤æ¡a ¤3¢Ó
¥áî©y ¥ì¢1 Ë
¢é¨£ÜÛa ë 6¤á¢Ø 2ì¢ã¢
"De ki: Eğer
Allah'ı seviyorsanız bana uyun
ki, Allah da sizi sevsin."[1]
a¬ì¢Ü¡À¤j¢m ü ë
4ì¢ £Ûa aì¢Èî© a ë 騣ÜÛa
aì¢Èî© a a¬ì¢ä ߨa åí© £Ûa b 袣í a
¬b í
¤á¢Ø Ûb à¤Ç a
"Ey İman edenler! Allah ve resulüne itaat edin ki,
amelleriniz boşa gitmesin." [2]
Yüce Allah'a olan sevginin ifası,
Hz.Muhammed (as) saygı ile mümkündür.
Yüce Allah'ın katında yeri,
KUR’AN-I KERİM’de değeri olan bir
Peygambere herkim de hayatında yer ve değer vermezse, biraz durup
düşünmek lazım.
Sünnetsiz KUR’AN-I KERİM’i
anlamaya çalışanların niyetlerini biraz durup düşünmek lazım.
KUR’AN-I KERİM’in mahfuzu Allah'a
aittir. Sünnetin mahfuzu ve tespiti ise alimlere aittir.
KUR’AN-I KERİM ilahidir. Sünnet
ise nebevidir.
KUR’AN-I KERİM sünnetsiz
anlaşılmaz. Sünnet ise KUR’AN’sız olamaz.
KUR’AN-I KERİM İlahi menşelidir.
Sünnet ise Peygamber menşelidir.
Hz. Peygamber, Yüce Allah'ın
emirlerinin nasıl yapılması ve ne şekil de anlaşılmasını sağlardı.
Hz.Peygamber, bir beşerdi.
Fakat vahyin kontrolü altındaydı.
Hz.Peygamber, KUR’AN-I KERİM’in
dışında söz ve hareket etmezdi. Çünkü O KUR’AN-I KERİM’in canlı ve yaşayan örneğiydi.
Hz.Peygamber (as)'ın ahlakı,
Kur'an ahlakıydı. Bunun için ona yürüyen
iki ayaklı Kur'an diyorlardı.
Hz.Peygamber (as)'ın her şahsi
tavrı Nebevi idi. Fakat her şahsi tavrı
uyulacak sünnet değildir. Sünnet: Yol, yöntem ve tavırdır.
Her sünnet yoldur. Fakat her yol
sünnet değildir.
Hz. Peygamberin şahsi ve
evrensel iki türlü hali vardı. Şahsi kendisini, yöresini bağlar, evrensel olanı ise kıyamete kadar
Müslümanları bağlayıcıdır.
Hz. Peygamber’in şahsi ve yöresel
olan yönü adettir. KUR’AN’ın anlaşılması, yaşanılması ile ilgili yönü ise
ibadettir.
Her sünnet ibadettir, her
sünnetin terki ise bid'attır.
Her sünnet bir bid'atı giderir,
her bidat ise bir sünneti yok eder ki, bu ise günahtır.
Her sünnet bireysel, toplumsal
bir adettir. Fakat her bireysel, toplumsal adet sünnet değildir.
Adetler, Kur'an ve
sünnete zıt ise merbuttur, Kur'an ve sünnete zıt değil
ise mubahtır.
Her sünnet hadistir, ama her
hadis sünnet değildir. Çünkü söylenip de daha yaşanmamış,
yaşanıp da sözle ifadesi yetersiz olan bir çok
sünnetler vardır.
Her hadis kelamdır, ama her kelam
hadis değildir.
Sözün kendisi değil, onu söyleyen
önemlidir. Bunun için her sözde ibret alına bilinir. Fakat Peygamberin sözleri
inancı yönlendirir.
Hadissiz sünnet, sünnetsiz
Kur'an, KUR’AN’sız din, dinsiz iman, imansız İlah olamaz.
Her sünnetsiz ibadet eksik, her
ibadetin eksikliği ise adetlerin ibadetleşmesidir.
İbadetleşen her adet, bid’atlerin
çıkmasıdır. Her bid’at dinin içten yara almasıdır.
Dini yara almış olanların
dünyası rezillik, ahretleri ise rüsvalıktır.
Tartısı olmayanın ayarı bozuk
olur. Ayarı bozuk olanın yanlışları çok olur. Yanlışları çok olanın,
düşmanları çok olur. Düşmanı çok olanın savaşması zor olur. Savaşı zor
olanın,yenilmesi mukadder olur. Yenilmişler alternatifçi, icatçı ve faydalı
değil, her zaman tepkisel olurlar. Tepkisel insanlar her zaman egoist düşünürler ve
hareket ederler.
Aklın en önemli görevi kıyas
etmesidir. Kıyas etmeyi akletmeyen akıl sahibi her zaman aynı şeylerin
ezbercisidir.
Delinin en büyük alâmeti, kıyas
ve akletmeyi becermemesidir. Zaten kıyas edebilseydi deli olmazdı.
Kıyas etmek kişinin üzerinde
bulunduğu işin erbabı yapar. Erbab, uzman, ehli demektir.
= æì¢à Ü¤È mü
¤á¢n¤ä¢× ¤æ¡a ¡¤×¡£Ûa 3¤ç a a¬ì¢Ü ÷¤ Ï
"Bilmediklerinizi
zikir ehline (uzmanı)ne sorun."[3]
Aynı hatayı, yanlışlığı tekrar
etmek, kıyas özelliğinin mahrumluğundan
dolayıdır.
Eğer savaşta yenilen komutan,
kıyas etmeyi becerirse, O yenilgiyi güzel bir zafere dönüştürebilir.
Kıyas, aynı hataların tekrar
işlenmemesi hususunda can kurtaran gibidir.
Gerçekten kıyas edilirse veya
edilseydi, tarih tekerrür eder miydi?
Kıyas etmeyi
beceremeyen tüccar, kardan mahrum olur.
Kıyas ruhundan mahrum olan
öğrenciler, tahtadaki ve kitaptaki şeyleri tekrar etmenin kurbanı olurlar.
Ezbercilerin başarısı tesadüflere bağlıdır. Oysa hayatta tesadüfün yeri yoktur.
Çünkü tesadüf modernizmin çağdaş beyin dondurma icadıdır.
Eğer İslam
dinin de kıyas olmasaydı, İslam
dini evrenselleşemezdi.
Kıyas sayesinde İslam dini
Arap yarımadasını taşmıştır. Bugün
dünyanın her yerinde en çok tabisi olan din İslam’dır.
İslam dini ana
ilkeleri vaaz etmiştir. İslam'ı bilenler bu ana ilkelerden
hareketle kıyas yaparak günün durumuna göre yorumlayıp hükümler çıkarırlar.
İyi ile kötüyü birbirinden ayırmak iradeyle mümkündür. İyiden en iyiyi çıkarmak ve bulmak ise kıyasla mümkündür.
Kıyas, ayet ve hadislerdeki gizli
ve saklı olan hükümleri ortaya çıkarmada bir yöntemdir.
Kıyas, İslam dininin
ana delillerinden sayılır. Fakihlerin, Kur'an ve sünnetin
ışığında ortaya koyduğu İctihada denir.
İslam dininin kıyas
kapısı çok kutsaldır. Kıyas yoluyla
dininin içeriği hakkında yorum yapacak olan kimselerin kutsala liyakatli
olmaları şarttır.
İslam'ın kutsal liyakatini
üzerinde taşımayan kimselerin, dinde kıyasa kalkışmaları ve yorum yapmaları anafordur.
İslam'da kıyasın temel amacı,
hakk ile halk arasındaki bağı koparmamaktır. Ne Hakk’ın rızası için halka zulmetmek, ne de halkın menfaati
için haktan uzaklaşmaktır.
İslam'da nasibi olmadığı halde
dini yeniliklerden tellallık
yapanların, ne niyetli olduklarını biraz durup düşünmek lazım.
Modernizmin kültürüyle
şekillenenlerin din hakkın da ileri geri
konuşmaları, kendi görüş ve düşüncelerini din diye mazlumlara yutturmalarının ne amaçlı olduklarını biraz durup düşünmek
lazım.
Kötü işlerde aklını kullanmayı ve kıyas yapmayı becerip de, iyi işlerde bahane uyduranlara hayret ederim.
Dinde yenilik ve reform
tellallığını yapıp da kıyası savunanların, böyle bir yetkiyi nasıl
kendilerinden gördüklerine hayret ediyorum.
Günah işlerken aklını kullanıp
kıyas edenlerin, yaptıklarının ateş olduğunu akletmeyenlerin durumuna hayret
ediyorum.
Fıkıh, her zaman ve her mekanda
İslam’ı canlı ve yaşanabilir kılma bilgisi ve melekesidir.
Zamanın değişmesiyle. Ahkamın da
değişmesi kaçınılmazdır.
Zamanın değişmesiyle değişen
hükümler, örf ve adet üzerine kurulu olan hükümlerdir.
İslam hukukunun temel
kaynağı 'KUR'AN' dır ve O, belli bir
ırkın, belli bir coğrafyanın Rabbi değil, bütün insanların ve evrenin Rabbi
olan Allah'ın kelamıdır.
İslam hukukunun ikinci kaynağı olan
'SÜNNET' ise, eğer vahye dayalı ve Kur'an'ı açıklamaya yönelikse, o da
ilahi menşelidir.
İnsanların tabi haklarını koruyan ilahi kanun ve kaideler,
zamanla değişmez.
İnsanların tabi hakları
şunlardır:
a-Din emniyeti
b-Akıl emniyeti
c-Can emniyeti,
d-Mal emniyeti,
e-Nesil emniyeti,
İslam hukukunda değişken olan
esaslar:
a-Hakkında nass bulunmayan,
b-Küllü olmayan,
c-Örf ve adete dayalı hükümler,
İslam hukukunda cüzi hükümler
değil, ama külli hükümler her durumda baki olup değişmez.
İslam hukuku tam ve saf manasıyla
İlahi hukuk olduğundan Kur'an ve hadislere
dayalı ahkamında en ufak değişiklik ve içtihad kaypaklığına mütehammil değildir.
æì¢Ä¡Ïb z Û
¢é Û b £ã¡a ë ¤×¡£Ûa
b ä¤Û £ ã ¢å¤z ã b £ã¡a
"Hiç şüphesiz zikri
(Kur'an'ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da gerçekten biziz."[4]
İslam hukukunun amacı donmak ya da hayatı dondurmak değil, hayata
hem ayak uydurmak hem de yön vermektir.
İslam hukukunun nihai gayesi,
kul ile Allah arasında oluşacak
en güzel
bağı tesis etmek , Onun rızasına ulaşmayı amaçlamaktır.
İslam nasıl bahtiyar ve müreffeh olursa, hangi kanunların tatbiki
ile yükselir ve tekamül ederse, O
kanunlar işte asıl İslam kanunlarıdır.
Hukuk, hayatla birlikte yürümesi
ve hayata İslamî değerlerin hakim kılınabilmesi için fakihlerin sürekli hayatla
ilahi kaynak arasında faal rol oynaması gerekmektedir.
Seleften nakledile gelen en çoğu
kendi devirlerinin örf, adet, sosyal ya da fiziki çevrelerinin gereklerini
yansıtan cüzü ve tatbiki hükümleri ezbere bilmek, İslam yürürlülük ve bekası için
gerekli olan 'FIKIH' değildir.
İslam hukukunun geçerliliğine
inanıp, fakat onun ilahi vasfını zikrederek değişmesi gerektiğini savunanlara
hayret ediyorum.
İslam hukukunun temel
kaynaklarının genelde değişmeye kapalı olması,zamanla değişmez prensipler
koyması aslında bir eksiklik değil bir
meziyettir. Çünkü sürekli değişmekte olan bir dünya da ayaklarımızın sağlam bir
yere basmasını sağlamaktadır.
Hukukun ufkundan insandan başka
otorite bulunmayınca, insanlar arasındaki iktidar mücadelesi sonunda hakim
olan grubun değer sistemi hukuk haline
gelmektedir.
Nass (Kur'an ve Sünnet)la sabit olan hükümler değişme kabul etmez.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyuruyor:
á¢Ø¡äí©
¤å¡ß
aë¢ 1 × åí© £Ûa ¡÷ í
â¤ì î¤Û a
¤á¢Ø äí©
¤á¢Ø Û
¢o¤Ü à¤× a â¤ì î¤Û a 6¡æ¤ì '¤a ë
¤á¢ç¤ì '¤ m 5 Ï
b6¦äí©
â5¤¡üa ¢á¢Ø Û
¢oî© ë ó©n à¤È¡ã ¤á¢Ø¤î Ü Ç
¢o¤à à¤m a ë
騣ÜÛa £æ¡b Ï =§á¤q¡ü
§Ñ¡ãb v n¢ß ¤î Ë §ò ठß
ó©Ï £¢À¤a ¡å à Ï
¥áî©y ¥ì¢1 Ë
"Bugün size dininizi
kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi
tamamladım, din olarak sizin için İslamiyet’i seçtim ve ondan razı oldum."[5]
Dinin kemale ermesinde maksat,
dinin cüz’iyyatı değil, genel
prensipleridir.
İçtihat prensibi, kitap ve
sünnette sabittir ve çalıştırılması
gerekir, terki asla caiz olmaz.
Milletler gibi ihtiyaç konuları
da ihtiyarlar, eskir, nihayet ölür, gider.
İnsanların ahlak ve ihtiyaçları
değişince, bu ihtiyaçlar dikkate alınarak konulmuş hükümlerin değişmesi zaruridir.
Biz aciz müslümanlar, çekme. itme kanunu kadar
güçlü, hesap ilmi kanunları kadar sağlam olan 'değişme kanunu' anlayamamışız.
Kanunlar, ihtiyaçları düzenlemek için tedvin edilir. Yoksa
ihtiyaçlar eski kanuna uydurulmaz.
Değişmede etkin olan amiller:
Zaman, zemin (Çevre, yöre) örf ve adetten ibarettir.
"Haramlar alışkanlık ve
teamül haline geldiğinde helal olur" denilmesi batıldır.
İslam da bulunan
her türlü teşri, yönlendirme, irşat, insanın sadece Allah'a
kul olmasının teminini amaçlar.
Fakihin fetvası zamana, mekana,
duruma, niyet ve adete göre değişebilir, farklılık arz edebilir.
Bir vacibin varlığı için
zaruri olan şeylerde vaciptir.
Kanunlar, ülkelerin coğrafi
yerine, soğuk sıcak ve ılıman olmasına, toprağın verimliliğine, engebeli olup
olmadığına, genişliğine, halkın yaşam tarzına, çiftçi, çoban veya
avcı oluşuna, temel hukuk kurallarına dayanabileceği özgürlük
derecesine, halkın din ve eğilimlerine, örf ve adetlerine,geleneklerine,
ülkenin nüfusuna, ticari yaşamına uygun olmalıdır.
Kur'an beşeri irade ile
değişikliğe uğrayamaz. Fakat genel esaslardan hükümler çıkarılarak gelişen
medeniyete mani olamaz.
Eğer hali hazırda mevcut bir
İslam toplumu yoksa, onun yetiştirilmesi
için kafa yormak er kişilerin temel görevidir.
Hükümler, zemin ve
zaman ile her vakit, belki her
dakika değişir.
Bu ümmete içtihat, bir tür
eski Peygamberlerin işlevini görecektir.
İslam hukuku, hükümlerin
tatbikini imkansız kılacak ya da zorlaştıracak durumlarda tedbire başvurmuş bunlar:
a-Kolaylık...
b-Ruhsat...
c-Zaruret...
d-Geçiş dönemi... (bk.
12/185,2/173,6/119)
Değişme, İslam hukukunun ebedi
yürürlüğünü sağlamak için zaman ve mekana göre gerekli olan, genel çerçeve
ve içerisinde özün ilk konumundan farklı
şekillerde tezahürüdür.
İslam hukuku bir bütündür. İnsanı ruh, beden ve
duygular diye ayırmayıp bir bütün olarak
ele alır. O hem dindir hem de devlettir.
Onda Allah'ın hakları ile Kayserin hakları diye bir şey yoktur.
Bugün İslam hukuku üstünlüğünü
kaybetmiş. İslam ülkelerinde laikleşmeye
doğru bir süreç başlamıştır.
İslam'ın en büyük gayesi,
ızdırari (mecburi) kulluktan ihtiyari (isteyerek) kulluğa ulaştırılmamızı,
yaratılış nedenimiz olan kulluk görevimizi en güzel bir şekilde yerine
getirmemizi temindir.
İnsanoğlu, kural koymak için
yaratılmamış, konulan kurallara ve
istenilen doğrultuda kullukla emrolunmuştur.[6]
İslam hukukunda amaç sadece
takdir edilen ihtiyaçların karşılanması
değil, aynı zamanda yeni bir `ümmet' oluşturmaktır :
a-İnkılapçılık.
b-Islahatçılık.
c-Korumacılık.
d-Tekamülcülük.
İslam hukukunun değişmeye müsait
olduğunu gösteren özellikleri :
a-Esneklik.
b-Evrensellik.
c-Kolaylık.
d-Zaruret.
e-Ortam ve şartlara riayet.
f-Lafza olduğu kadar maksada da riayet.
İslam hukukunun esnekliğinden
maksat hiç bir zaman onun laçkalığı değişmez özünü yitirecek her türlü
oynamalara müsaitliği demek asla değildir.
İslam hukukunda esnekliğin
kriterleri :
a-Eşyada asıl olan ibahadır.
b-Şura prensibi.
c-Adaletin ikamesi.
d-Suç. ceza dengesi.
e-Haksız kazancın haramlığı.
f-Hayırda yardımlaşma.
g-Sözleşmelere riayet.
h-Güçlüğün kaldırılması.
ı-Zaruretin haram olan şeyleri
mubah kılması.
Kur'an’da her şey vardır. Ama
hazır halde değildir. İctihadla ortaya çıkarılması gerekir.
İslam'ın gayeci ruhunu bir tarafa
iterek, her değişmeyi kabullenir ve İslam hukukunun değişmeye asla tahammülü
olmayan ve evrenselliğini, ebediliğini sağlayan hükümlerini değiştirirsek, kısa bir sürede değişmedik şey
kalmaz ve artık ilahi olmaktan çıkar ve beşeri bir hukuk şeklini alır.
Allah bütün insanlığın yaratıcısı
ve Rabbidir. Onun koyduğu en son
Şeriat'da bütün insanlığın Şeriatı olacak, renk, ırk, dil ve sosyal sınıf farkı
gözetilmeyecektir.
Takat ölçüsünde yükümlülük
prensibini benimseyen İslam, teşri döneminde
'Kolaylık prensibine riayeti gerçekleştirmiştir.
Yüce Allah bizden
sadece kulluk istemiş, fakat mutlak isabet istememiştir. Gücünün
yettiğini ortaya koyan bir müctehid isabet edemese bile mazur sayılmış,
kendisine uyan diğer Müslümanlarda, isabetli olmayan o ictihadla hem dünyevi hem de uhrevi
mesuliyetten kurtulmuşlardır.
يسِّرُوا
وَلآ
تُعَسِّرُوا وَبَشِِّرُوا.
وفي رواية وَسَكِّنُوا
وَلآَتُنَفِّرُوا.
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve
müjdeleyin, nefret ettirmeyin. " [7]
İslam hukukunda insan ihtiyaçlarına getirilen kolaylıklar :
a-İskat (Düşürme.)
b-Tenkıs (Noksanlaştırma.)
c-İbdal (Başka alternatif
getirme.)
d-Takdim (Öne alma.)
e-Tehir (Erteletme.)
f-Terhis (Ruhsat verme.)
g-Tağyir (Değiştirme.)
h-Zaruret, yapılmadığı zaman helaki
gerektiren hal olup iki kısımdır :
ı-Miktarla sınırlıdır.
j-Zamanla kayıtlıdır.
Hacet umumi olsun hususi olsun
zaruret menziline tenzil edilir.
Umumi zaruretler:
a-Dini siyasetin gerektirdiği zaruretler.
b-İctimai ve iktisadi zaruretler.
Hz. Peygamber (as) Abbas bin Mirdas'ın dilini kestirmesi ve Hz.
Ömer (r.a) Şair Huta’yı, üç bin dirhemle susturması gibi.
Bugün bütünüyle İslam olmadığı
gibi örnek "ÜMMET" de yoktur. Kemal haline tedrice riayet ederek, baş vurarak
insanları alışa geldikleri
şeylerden bir anda koparmak bir geçiş
dönemi tanımadan hızlı ve cebri değişmeye
tabi tutmak hem zordur, hem de
İslam'ın maksadına ters düşmektedir.
Bugün İslam, tedrice geçiş dönemi
uygulamalarına dünkünden daha çok muhtaçtır.
Hükme konu olan hakikat
değiştiğinde hüküm de değişecektir.
Ruhun bekası için bedenin
korunmasına ihtiyaç varsa. Nassın ruhuna itibar için de lafzının korunmasına
ihtiyaç vardır.
Ulema: Bir kimsenin fakih
olabilmesi için, sadece nassların zahirine vakıf olmanın yeterli olmadığını,
gözetilen hikmet ve maksatlara da vukufun gerekli olduğunu
belirtmişlerdir.
Kendisinden istenilen maksadı
gerçekleştirmeyen her tasarruf batıldır.
Çok kuralcılık, yaşamı
sınırlandırır, hayatı ise anlamsızlaştırır.
Evrende hiçbir şey kuralsız
değildir. Çünkü kuralsızlık, başıboşluk ve sarhoşluktur.
Hayatta, kuralsız tek varlıklar
deliler ve aklı olmayanlardır.
Her insanın tabi olduğu veya
ihtiyaç duyduğu, mutlaka kurallar vardır. Fakat bu, kimi için rahmani, kimi için
de şeytanîdir. Bu ikisinin dışında başka kural koyucu yoktur.
Katılık tepkisel olup,
evrenselliğe dayalı değil, kine ve intikama dayalıdır.
İslam'da ahkamın değişimi demek, Yüce Allah'ın isteğine
ulaştıracak vesile ve yolların değişmesi demektir.
İslami hükümlerin değişikliğine
sebep olan faktörler şunlardır:
a-İbadetlerde düzenlemeler.
b-Kavram gelişmeleri.
c-Kavram değişiklikleri.
d-Muhteva daralmaları.
e-Mubah kayıtlamaları.
f-Hükmün tatbikini durdurma, askıya alma.
g-Uygulama alanı kalmayan hükümler.
h-Nesh, tedriç ve geçişle ilgili hükümler.
I-Yabancı kültürlerden faydalanma.
Maslahat ve ortama göre ahkamın
değişmesi, nassın iptali söz konusu
değildir.
İslâmi hükümler iki kısımdır:
1-Aklın detaylı bir şekilde manalarını
kavrayamayacağı hükümler.
2-Aklın manalarını ve kendilerinden gözetilen
maksatları kavrayabileceği hükümler.
Helal da belli, haram da belli.
Bu ikisi arasında şüpheli şeylerden bizi koruyacak olan kati nasslara
itimattır.
Muamelatta maslahat itibar Şari’
(Allah)'ın iradesi (rızası)dır.
İslam da ihtilâflar iki sebebe
dayalıdır :
1-Asrın, zamanın değişmesine dayalı
ihtilaflar.
2-Delile, burhana dayalı ihtilaflar.
Hz. Ömer (r.a) gibi pek dirayetli
halifeler sayesinde, İslam hukuku baş döndürücü gelişmeler karşısında acziyet
göstermemiştir Zira ortaya çıkan nas maslahat çalışmalarında, şekle ve ilk
uygulamalara takılıp kalınmamış, genel maslahatlardan hareketle yeni ve farklı
çözümlere gidilebilinmiştir.
İslamî hükümlere konu teşkil eden
şeyler iki kısımdır:
1-Makasıd (gayeler, amaçlar).
2-Vesail (vesileler, araçlar)
Namaz kılmak maksat, namaz için
gerekli abdest vesiledir. İnsanları zarardan korumak maksat, bunu
gerçekleştirmek için tedbir almak ise vesiledir.
İslami hükümlerin maksat ve
vesile ayırımı :
a-Asıl düşerse vesile de düşer.
b-Bir maksat için birden fazla vesile
olabilir.
c-Aynı maksat için başka vesileler aranabilir.
d-Aynı maksat için birden fazla
maksat olabilir.
e-Vesile maksadı
gerçekleştirmiyorsa maksadı düşürebilir.
f-Vesile her halükarda maksadın
altındadır.
g-Vesile maksat için vardır.
Maksad değişmez,sabit bir görünüm arz ederken,vesile esnek bir yapıya sahip
bulunmaktadır.
Bu durumda değişmenin sahasını
'VESİLE' türünden olan hükümler teşkil edecektir.
Bir şeye dalalet eden şeyin
bulunmaması o şeyin de bulunmamasını gerektirmez. Zira onun varlığına başka bir
delil bulunabilir.
Taabbudi konularda kıyasın caiz
olmayacağına misal: "Kurban da asıl olan kan akıtmaktır, tasadduk
değildir. Zira Kurbanını boğazlayan
kimse hiç tasaddukta bulunmasa bile sorumluluğunu yerine getirmiş
olmaktadır."
İslam hukukunda ibadetler Şari'
(Allah)’ın hakkıdır. Bunların ifa şekilleri
ise ancak Nass ve İcma yolu ile bilenebilir. Muamelat ve adetlere gelince,
bunlarla ilgili hükümlerde maslahata riayet asıldır.
İslam hukukunda, genel hükümlerin, milletlere, örf
adet ve geleneklere, zaman ve mekana göre farklılık arz edecek unsurlar taşımaması gerekir. Arap
adetlerinin getirdiği giyim kuşam şekli genel teşri getiren hükümlerden
sayılmazlar.
İnsan fıtratında bir değişiklik
olmayacağına göre, insanla Allah
arasındaki ilişkileri düzenleyen, İtikat ve ibadetlerle ilgili
hükümlerin değişmesine gerek yoktur. Çünkü ibadetler konusunda oluşturulacak
her yenilik bid'at ve merduttur.
İslam hukukunda ibadetlerin özü
ile ilgili ahkamın değişmeye kapalı
olduğu, değişikliğin ancak ibadetlerin
ifası sırasında getirilen bazı düzenle. melere ya da vesile ile ilgilidir.
İslam hukukunda
miktar belirleme konusundaki hükümler, alt veya üst sınırları
serbest bırakılmışsa,
gerektiğinde yoruma ve değişikliğe açık gözükmektedir. Bunun için de,
hakkında nass bulunmayan iyi veya
kötü şeylerin tespiti, Arapların örfü
değil evrensellik ve her yörenin kendi örfü olmalıdır.
Şeriat, her Peygamberin
getirmiş olduğu ameli ve fer'i hükümlerin her birinin zamanına ve
mekanına göre değişiktir.
Şeriat koyma sadece Hz.
Peygamberin hayatında olmuştur. Gerek Sahabenin ve gerekse daha sonra gelen
müctehitlerin ortaya koydukları hükümler asla şeriat kapsamında mütela edilmez.
Fıkıh tenkid edilir. Çünkü
müctehitlerin ictihatıdır. Şeriat (Kur'an ve Sünnet) tenkit edilmez. Fakat
yorumlanır, te'vil edilir. Ancak Sünnetin nakledilişi ve rivayeti tenkit
edilebilir. Zira ona insan faktörü
karışmıştır.
Şeriat, itikadi ve ahlaki
hükümleri de kapsaması açısından fıkıhtan ayrılır. Fakat fıkıh, nasslardan
çıkarılan hükümler yanında reye ve
ictihada dayalı Hükümleri de içermesi bakımından şeriatten farklıdır.
Tedrice riayet üç aşamalıdır:
1-Zamana riayet.Hükümleri bir anda değil,
belli zaman sürecinin gözetilmesi.
2-Ahkam sırasına riayet. Önce icmal, sonra
tafsil (tümden gelim)
3-Hükümleri uygulama. Kolaydan zora doğru (tüme
varım).
İslam hukuku hakkında getirilecek
yorumlarda nasslara ters düşmemek ve Müslümanların genel maslahatlarını
göz önünde bulundurmak esas olacaktır.
Aksi takdirde genişletici yorumlar sisteme dejenere olmasına, daraltıcı
yorumlar da çıkmazlara neden olabilir.
İslam hukukunda bilimsel ve
teknolojik gelişmeler zaman ve
mekan unsuruna dayalı tatbiki
hükümleri değiştirmekte ve nassların yorumuna bir esneklik getirmektedir.
Fetva verenin, örflerin
değişebileceğini hesaba katmadan kitaplarda nakledilen hükümlere saplanıp kalması asla doğru
değildir.
Kadı fetva verirken ya da mevcut hükmü tatbik ederken, zamanın gerçeklerini göz önünde bulundurması bir
zarurettir.
Kadı’nın tek bir mezhebe göre
hüküm vermeye kalkışması, içtihat ruhunu öldürür. Fıkhın donmasına, taklit ve
taassup ruhunun yerleşmesine sebebiyet vermiş olur.
Dün geçti, bugün varız, yarın ne
olcağız acaba?
Bizi yoktan var eden Cenabı Hakk’ın
hakkı, Onun emir ve hükümlerini inkar ve ihmal etmememizdir.
İslam'ın temel kaynağı olan
Kur'an-ın getirdiği hükümler :
Akide (inanç) ile ilgili
hükümler.
Ahlak ile ilgili hükümler.
İnsanın sosyal çevresiyle ilgili
hükümler.
-Birinci:
Kur’an-ın iki Mushaf arasındaki
ayetlerin hoşa gitse de, gitmese de hiçbir burkuntu çekmeden 'İMAN' etmektir.
-İkinci:
Aile hukukuyla ilgili hükümler.
Borçlar hukuku ...
Kaza hukuku ...
Ceza hukuku ...
İdare hukuku ...
Devletler hukuku ...
Devletin gelir ve giderleri ...
-Üçüncü:
Muamelatla ilgili hükümler ...
İbadetlerle ilgili hükümler ...
İslam'ın temel kaynağı olan
Kur'an’ın içindeki hükümlerin istinbat,
çıkarım yapma, usulünün taksimi:
Sübut ve dalaleti kati olanlar,
Sübutu kati delaleti zanni
olanlar.
Delaleti kati fakat sübutu zanni
olanlar.
Hem sübutu hem de delaleti zanni
olanlar.
Uykumuzu kabristana, hakkımızı
mizana, istirahatımızı cennete bıraktık.
Her hak sahibinin hakkını
inkar etmek ve hakkını vermemek küfür ve
zulümdür.
Haksızlığa sukut etmek, haksızın
zulmüne ve günahına ortak olmayı kabullenmektir.
Hak, haklının hakkıdır. Ceza
haksızın hakkıdır. Cezayı hakk edeni affetmek,
zulümdür.
Hak sahibine hakkını, haksıza
cezasını vermek adalettir.
İnsan üzerinde en çok hak
sahibi olan Allah’tır. Yüce Allah'ın hakkına riayet
etmeyen hiç kimseye güvenilmez.
Cenabı-ı Hakkın, hakkını ihmal
edip, haklı geçinenlere hayret ederim.
Cenabı-ı Hakkın, hakkını inkar ve ihmal edene bel
bağlayana hayret ederim.
Yapılan haksızlıklara göz yumup,
aynı haksızlığın kendi başına gelebileceğini düşünmeyenlere hayret ederim.
Evren üç şeyden gizlidir :
Varlık.
Düşünce.
Hareket.
Gözyaşının tadına üç yerde
varılır :
Kavuşmada.
Affetmede.
Merhamette.
İnsan üç yerde kendisinin farkına
varır :
Hatadan sonra tövbede.
Zalimin kahrı altında.
Ölüm döşeğinde.
Yaşamın tadına üç yerde varılır :
Hasretin ümitle birleşmesinde.
Aşk ile yapılan ibadette.
Geriyi unutturan seyahatte.
İrade üç şeye sığınır :
Allah'a.
Samimiyetine.
Hemcinsine.
Üç şey duyguların aynasıdır:
Rüya.
Sanat.
Sevda.
Zeka üç yerde kullanılır:
İlimde.
Kazanmada.
Hilede.
Üç şey insanın yitiğidir:
İman.
Ümit.
Aşk.
Üç şey musibettir:
Zulüm.
Zelzele.
Cahil.
Üç şey insanın ziynetidir:
Hakikat.
Hayır.
Güzellik.
Üç hakim hükmünde hata etmez :
Kaderin takdiri.
Ölümün tecellisi.
Kalbin sesi.
Dünyada üç şey cennettir :
Gönülden vermek.
Allah'ın kullarını affetmek.
Hidayet yolunu göstermek.
Üç şey cehennemdir :
Riyakarlık.
İftiracılık.
Merhametsizlik.
Üç kimse Allah’tan uzaktır :
Sefil ruhlular.
Cefadan uzak duranlar.
Hizmetten kaçanlar.
İlah, imasız olmaz.
İman, ahlaksız olmaz.
Ahlak, hukuksuz olmaz.
Hukuk, terbiyesiz olmaz.
Terbiye, rızasız olmaz.
Rıza, sevgisiz olmaz.
Sevgi, aşksız olmaz.
Aşk, akılsız olmaz.
Akıl, tefekkürsüz olmaz.
Tefekkür, ibadetsiz olmaz.
İbadet, tevhitsiz olmaz.
Tevhit, imanı icap ettirir.
İman, Şeriatı icap ettirir.
Şeriat, edebi icap ettirir.
Edep, haya (utanma)yı icap
ettirir.
Haya, bilgiyi icap ettirir.
Bilgi, tanıma (anlama)yı icap
ettirir.
Tanıma, arif olmayı icap ettirir.
Arif, marifetullaha, ulaşmayı
icap ettirir.
Marifetullah, fena fillah
(Allah'ın ahlakıyla ahlâklaşma)yı icap ettirir.
Fena fillah, münevver (Aydın)
olmayı icap ettirir.
Münevver, varlığı icap ettirir.
Varlık,duygu,düşünce ve eylemi
icap ettirir.
Duygu, düşünce ve eylem,iradeyi
icap ettirir.
İrade, sakınma (korunma)yı icap
ettirir.
Sakınmak,kerem sahibi olmayı
gerektirir.
Kerem, hayırlı olmayı icap
ettirir.
Hayır, Allah'a yakınlığı icap
ettirir.
İman, nurdur.
İslam, huzurdur.
İman, tasdiktir.
İslam, eylemdir.
İman, güçtür.
İslam, kıyamdır.
İman, Allah'tan insanlara inen
hidayettir.
İslam, insanlardan Allah'a
yükselen ameldir.
İlim, anlamaktır.
Amel, iştir.
İhlas, temennidir.
İhsan, ardır.
Marifet, maharettir.
İlim, tanımaktır.
Amel, fiildir.
İhlas, istektir.
İhsan, görgüdür.
Marifet, hünerdir.
İlim, fark etmektir.
Amel, kuraldır.
İhlas, gayedir.
İhsan, hayadır.
Marifet, beceridir.
İlim, ayıklamaktır.
Amel, harekettir.
İhlas, amaçtır.
İhsan, kontroldür.
Marifet, uzmanlıktır.
İlim, ayırmaktır.
Amel, davranıştır.
İhlas, hedeftir.
İhsan, hissetmektir.
Marifet, erbaplıktır.
İlim, bilmektir.
Amel, terbiyedir.
İhlas, niyettir.
İhsan, lütuftur.
Marifet, ustalıktır.
İlim, akletmektir.
Amel, edeptir.
İhlas, istikamettir.
İhsan, sadakattir.
Marifet, irfandır.
Sevgi, düşündürür.
Aşk, konuşturur.
Haya, susturur.
Korku, hüzünlendirir.
İlahi! Kalbimdeki en tatlı ihsan,
senden ümitli olmamdır.
Dilimdeki en güzel söz, seni
övmem, en sevimli anım, seni anmamdır.
En zevkli anım, senin Cemalini
seyredebilmemdir.
Mekan, bir şeyi bilip diğerini
bilmeyenindir. Her şeyi bilinenin ise mekanı yoktur. İşte O, her şeyi bilen
Allah'tır.
İlim bir nehirdir, hikmet ise
deniz. Alimler nehrin kenarında gezinirler. Hekimler ise denizin ortasında
yüzerler. Arifler ise kurtuluş gemisinde yüzerler.
İlim hakimdir, mal ise kendisine
mahkum olunandır. İnfak malı eksiltir, ilim ise infakla çoğalır.
İlim, amellerin imamıdır.
Her şeyin başı ilimdir. İlmin
başı sabırdır.
Alimler, gerçek anlayışa erişip
ilimlerinin alameti organlarında zuhur edince, artık başkalarını da etkilemeye
başlarlar, başkaları da onlardan etkilenir.
Az ve öz en güzel sözdür.
Ziyaretin en makbulü, kısa
olanıdır.
Bilginin zıddı cehalettir.
Cehalet, karanlıktır. Karanlıkta yürümek ise felakettir.
Her bilgi ilim değildir. Bilgi vardır insanı karartır. Bilgi vardır insanı
aydınlatır.
İlim, aydınlıktır. Sahibini
aydınlatmayan ilim, ilim olmaktan çıkar, yük olmaya başlar.
Kişinin ilim sahibi
olduğunun kimliği, kişiliğidir.
İnsanda kişiliğe,toplumda ise
aydınlığa dönüşmeyen ilim kapkara ve kupkurudur.
Uzayan her söz anlamını,
uzayan kavak kökünü, çok konuşan arkadaşını, çok gülen
erdemi, çok yiyen midesini kaybeder.
Düşünmek güzeldir. Fakat neyin
nasıl düşünüleceğini anlamak daha güzeldir. Su da güzel ateş de güzeldir. Fakat
suda yüzmeyi ve ateşten sakınmayı beceremeyene bunlar felaket olur.
Yaz da güzel kış da güzeldir.
Fakat korunacak bir çatısı olmayana
bunlar felaket olur. İman, dil ile, dil sukut ile, sukut ise tefekkürle selamette olur.
Gülün güzelliği kopmasına,
bülbülün güzel ötüşü kafese girmesine, hakkı konuşana yedi köyden kovulmasına
sebep olur.
Kelebeklerin en çok değer
verdiği, üşüştükleri ateştir. O da,
canlarının yanmasına mal olur.
İnsanoğlunun en çok değer
verdiği, mal ve mülktür. O da, sevmediklerine miras kalır.
Akıllı kimse
dünya işini kanaat ve tehir ile, ahret
işini hırs ve acele ile, din işini ise ilim ve ceht ile idare eder.
Yüce Allah'a tevhitsiz iman
edilmez.
Tevhit, şirkle olmaz.
Tevhit, teklik ve sevgiyle olur.
İman, eylemsiz yetersiz olur.
Eylem, ceza ve mükafatsız,
karşılıksız olmaz.
Eylem, emir ve nehyi, hüküm
içeriklidir.
Hükümler, Allah'ın emrettiği ve
yasakladığı şeylerdir.
Yüce Allah'ın emrettiği hükümler,
farzdır.
Yüce Allah'ın men ettiği
hükümler, haramdır.
Farzlar, Sünnetsiz eksik olur.
Sünnet, Peygamber anlaşılmadan
yetersiz olur.
Peygamberi anlamadan, Kur'an ve
Sünnet anlaşılmaz.
Haramlar, ya bilgisizlikten veya
ihmalkarlıktan dolayı işlenir.
Farzlar, bilinçli bir iman ve
Allah rızası için işlenir.
Her haramın sonucu, ceza ve
azaptır.
Her farzın sonucu, sevap ve
mükafattır.
İşlenip de tövbesi yapılmayan,
her haram sahibi cehennemliktir.
Allah rızası için yapılan her
farz sahibi, cennetliktir.
Her farzın terki bir haramdır. Her
haram bir farzın terkidir.
Terk edilen her farz, imanın bir
parçasının kopmasına sebep olur.
İşlenilen her haram, imana
saplanan bir mızrak mesabesindedir.
İman, farz
ve Sünnetlerle kuvvet ve kemal bulur.
İman, haramlarla gücünü ve
aksiyonunu kaybeder.
Eğer bir toplumda helâller haram,
haramlar ise helal olmuşsa biraz oturup düşünmek lazım.
Eğer bir toplumda helâller yasak,
haramlar emrediliyorsa, biraz oturup düşünmek lazım.
Geçmiş ümmet ve kavimlerin helak
olmalarının sebebi, helalı haram, haramı da helal yapmalarından dolayı
olmuştur.
Her farz haktır. Her haram
batıldır.
Her hakk, aydınlık ve nurdur.
Her batıl, karanlık ve zulümdür.
İman, din ile kaimdir.
Din, farzlarla daimdir.
Farzlar, Sünnetle tamamlanır.
Her Sünnet ibadettir.
Her Sünnetin terki bir bid'attır.
Murdardan hayır gelmez, ancak pis
koku gelir.
Pislik tepeden akarsa, temizlenmek
fayda vermez. Çünkü çatı da çatlaklık vardır.
Başta bozukluk varsa eğer,
yanlışlıkları düzeltmek yersiz olur.
Bozulmuşların içinde yaşamak,
ancak pislik kokutturur.
Başı bozuklar ancak, baş belası
olurlar.
Başsızlık, başıbozukluğun temel
sebebidir.
Kurttan post, başıbozuktan dost
olmaz.
Kudurmuştan vefa, başıbozuktan da
düzen beklenilmez.
Kudurmuştan huyunu, Tilkiden
hilesini bırakmasını beklemek avunmaktır.
Huysuza değer, Eşeğe döşek,
Yılana merhamet maraz getirir.
Hamamcı cevherin kıymetini, cahil
ilmin değerini anlamaz.
İlim ehlinden, iş ustasından,
ahlak huy sahibinden öğrenilir.
Kötülüğün iyisi
olmaz. Ancak kötülüğün azı ve
çoğu vardır.
Yanlışın düzeni olmaz. Ancak
vazgeçilir.
Hayatını yanlışların üzerine bina
edenlerin temeli bozuktur, onların bütün görüntüleri aldatmacadır.
Zaman bozulmaz, ancak o zamanın içinde yaşayanlar bozulurlar.
Eğer zaman bozuksa, zamana
uyulmaz, düzeltmeye çalışılır.
"Zaman sana uymuyorsa, sen
zamana uy" denilmez. "Bozulmuş zamanı nasıl düzeltebiliriz"
denilir.
Yol çamursuz, kul kusursuz, zaman
bozuksuz olmaz.
Bilmeyenlerin derdini, bilenler.
Delilerin kahrını, erdemliler çeker.
Gece gündüzle, gören görmeyenle,
sakat sağlamla birlikte anılır.
Zengin fakirle, bilgili cahille, zaman musibetlerle
imtihan edilir.
Zamanın bozulmuşluğuna göz
yumanlar, yanlışları kabullenmiş olurlar.
Her gecenin gündüzü, her derdin
devası nasıl ki, varsa. Her bozukluğun
da bir düzeltme yolu vardır.
Kirlenmiş bir çevreyi
temizlemenin yolu, ancak herkes evinin önündekileri temizlemekle mümkündür.
Ölüden medet ummak, zalimden
adalet dilemek, deliden yardım talep etmek, cahilden nasihat istemek, evini
heyelan bölgesinde inşa etmek gibidir.
Ölünün kıymeti, öldükten sonra değil, yaşadığı zaman işe yarar.
Fitneden kurtulmanın yolu, ölüm
değildir. Mücadele etmektir.
Gecede gündüzü, gündüzden geceyi,
bataklıktan yeşilliği, kıştan gülleri aramak yersizdir.
Sabır, damlaları göle,
katreleri deryaya çevirir.
Yanlışlarını görmek, düzelmenin
yarısıdır. Yanlışlardan vazgeçmek de, olgunlaşmanın yarısıdır.
Zaman uyulmak için değil,
direnmek için vardır.
Zamana karşı direnemeyen her şey
ölü mesabesindedir.
Susmak için sukut edilmez,anlamak
için sukut edilir.
Söylemek için konuşulmaz,
anlatmak için konuşulur.
Yemek için yaşanılmaz, yaşamak
için yemek yenilir.
Sadece ölmek için yaşanılmaz,
tekrar dirilmek için yaşanılır.
Kitap bitirmek için okunmaz,
öğrenmek için okunur.
Duyuyorum diye kafa sallanılmaz,
anlıyorum diye kafa sallanılır.
Sadece gezmek için yürünmez,
varmak için yürünülür.
Görünmek için aynaya bakılmaz.
Temizlenmek için bakılır.
Kimin için yaratıldığın önemli
değil, niçin yaratıldığın önemli.
Doğmak ölmek içindir. Fakat
tekrar dirildiğinde ise artık ölmek yoktur.
İnsan bir defa
doğar ve bir defa ölür. Fakat bir
daha geri gelmez.
Yürümek önemli değil, ama nereye
yürüdüğünü bilmek önemlidir.
İnsanın neyi yediği önemli değil,
yediğinin nereden geldiğini ve nasıl bulduğu önemlidir.
İnsanın kiminle dost olduğu
önemli değil, niçin dost olduğu
önemlidir.
Sadece diploma almak için okula
gidilmez, erdemi ve kariyeri de almak lazım.
Kahkaha atmak için gülünmez,
iltifat etmek ve tebessüm etmek için gülünür.
Bir şeylerin hatırı için Allah
sevilmez, Allah’ın hatırı için bir şeyler sevilebilir.
İnsanın ne kadar para kazandığı
önemli değil, nerede ve nasıl kazandığı önemlidir.
Çok bilmek önemli değil, o
bilgiyi nasıl ve nereye kullanmak önemlidir.
Sadece bilmek yetmez, bilinç de
önemlidir.
Çok gezmek önemli değil, nereye
gittiği ve niçin gezdiğini bilme önemlidir.
Sadece meyvesini görmek ve yemek
için ağaç dikilmez, bizden öncekiler dikti biz yedik, bizde diker bizden
sonrakiler yesinler diye dikilir.
Yanımda başkalarının yeri yoksa,
başkaların yanında da benim yerim olmaz.
Yüce Allah'ın yanımdaki yeri
neyse, O’nun yanındaki yerimde odur.
Başkaları hakkında ne düşünürsen,
aynı şeyin senin hakkında düşünüldüğünü bilmelisin.
Sadece elleri çalıştırmak yetmez,
kafayı da çalıştırmak lazım.
Farkına varmak yetmez, korunmak da lazım.
Sadece kendisini düşünmek
yetmez,başkalarını da düşünmek lazım.
Yaşadığın evrenin bir zerresi,
toplumun bir ferdi, ailenin bir bireyi olduğunu sakın unutma.!
İnsan üç yönlü bir varlıktır:
a)Beden.
b)Amel.
c)Ruh.
Beden, et ve kemikten ibarettir.
Amel davranış ve fiillerdir.
Ruh, güç ve enerjidir.
Beden, yeme ve içme vazifesini
görür.
Amel iyilik ve kötülükleri görür.
Ruh, hareket mekanizmasının
motorudur.
Beden, topraktan gelir.
Amel, insanda sudur eder.
Ruh, kalubelâdan gelir.
Beden işler yapar.
Amel, deftere geçirilir.
Ruh, lezzet alır.
Beden, binektir.
Amel, niyettir.
Ruh, istektir.
Beden, kişiliktir,
Amel, kimliktir.
Ruh, izafidir.
Beden, ölür.
Amel, kalır.
Ruh, göklere uçar.
Beden, böceklere yem olur.
Amel, başına gelecek akıbeti
bekler.
Ruh, ait olduğu yere döner.
Beden, toprakla bütünleşir.
Amel, yaptıklarını gözden
geçirir.
Ruh, kıyameti bekler.
Beden, böceklerindir.
Amel, "BEN" in
kendisidir.
Ruh, Yüce Allah'ındır.
Ey insan! Allah'tan aldığın ruhu
geri verdiğinde, topraktan aldığın
bedeni geri iade ettiğinde, geriye tek "BEN"in kalıyor.
Ey insan! Emanetleri sahiplerine
verdiğin zaman geriye kalan "SEN"in kimdir.?
Beden, tekrar dirilir.
Amel, hesaba çekilir.
Ruh, seyirci kalır.
Beden, tekrar ölüm ister.
Amel, cennet veya cehenneme
girer.
Ruh, hakkettiğine erer.
İnsan ölmekle beraber, dönmek de
ister. Elemle öğrenir ki, burası ölümün öldürüldüğü alemdir.
İnsanoğlu iki tür algılamaya
sahiptir:
a)Etkilenmek.
b)Anlamak.
Etkilenmek, etkilenilen şeyin
tesiri ve hissidir.
Anlamak, tesir eden ve
hissedilen şeyleri kavramaktır.
Etkilenmek, geçicidir.
Anlamak, kalıcıdır.
Etkilenmek, tepkiseldir.
Anlamak, doğurgandır.
İnsanlar her gördüğünden ve
duyduğunda etkilenebilirler. Fakat insanlar her gördüğünü ve her duyduğunu
anlayamazlar.
İnsanların görüp, duyduğu ve
etkilendiği fakat anlayamadığı her şey büyü ve sihir hükmündedir.
Avam (halk) gördüğüne ve
duyduğuna kanar. Çünkü avamın aklı gördüğü ve işittiğindedir.
Mütefekkirler, her gördüğüne ve
duyduğuna kanmazlar. Çünkü her görünen güzel ve
her duyulan da doğru değildir.
Nice insanlar vardır ki, çok şey
görüp etkilenirler. Fakat hiç bir şey anlayamazlar.
Etkilenmek, duygusal ve
psikolojik zevktir.
Anlamak, ruhi ve biyolojik
çabadır.
İçeriği anlatılmayan ve anlaşılmayan her etkileyici şey renklamdır.
İçi ile dışı aynı olmayan
reklamlar. Kapitallerin çekici tek sermayeleridir.
Elin, belin ve dilin algıladığı
her şey etkilenmedir.
Elin, belin ve dilin ötesinde
düşünülen şeylere kafa yormak anlamadır.
Başkalarının doğrularıyla
kendisini yönetenler, etki altıdadır.
Başkalarının doğrularını kendi
doğrularıyla karşılaştırıp en doğruyu almak anlamaktır.
İnsanı düşünmekten alıkoyan her
türlü eğlence, etkileyen bir zevktir.
İnsanı anlamaktan alıkoyan her
türlü zevk alışkanlıktır.
İçeriği anlaşılmayan her türlü
ibadet, etkilenilen bir alışkanlıktır.
Hayatını anlamsız ve biyolojik zevkler üzerine bina
eden zevzeklerle arkadaş ve yoldaş olanlar,
zevklerinin etkisi altındadırlar.
Zevzeklerle gevezelik edip zevk
alanlar ve zevklerinin lezzetini alanlar, kendilerini anlamada mahrum olurlar.
Etkilenmek doğaldır. Fakat
anlamak ise ayrıcalıktır.
Etki altında yapılan her iş
zorunluluktur. Fakat anlayarak yapılan bir iş ise özgürlüktür.
Allah, dinle bilinir.
Din, kitapla bilinir.
Kitap, Peygamberle bilinir.
Peygamber, melek ve vahiyle
seçilir.
Melekler, Yüce Allah'ın kaza ve kaderinin
gerçekleşmesinde vesile olanlardır.
Vahiy, Yüce Allah'ın emir ve
nehiyleridir.
Yüce Allah'ın emir ve nehiyleri,
İslam'dır.
İslam, Müslümanlıkla bilinip
yaşanır.
Müslümanlık, kişinin hayatının
her alanını Yüce Allah'ın rızasına göre düzenlemekle mümkündür.
Hayat, siyasal, toplumsal ve bireysel içeriklidir.
İnsanların, siyasal, toplumsal,
bireysel yaşamına yön veren yasalar ve şartlardır.
Yasa ve şartlar, insan gücünün
ürünüdür. İnsan gücü, irade ve akıl ürünüdür.
İrade ve akıl, karar vermede ve
tercih yapmada vahiyden sonra gelir.
Vahiy, Allah merkezlidir.
Akıl, insan merkezlidir.
Vahiy, evrene yön verir.
Akıl, insan yaşamına yön verir.
Evrende hiçbir şey başı boş ve
yönlendiricisiz değildir.
İnsan yaşamını belirleyen yöntem,
din hükmündedir.
O halde hiçbir akıllı insan,
dinsiz değildir.
Hiç bir din, akılsızlara
inmemiştir.
Akıldan uzak din, din değildir.
Dinden uzak olan akıl, deli ve
divanedir.
İnsanların dine dayanmayan her
düşüncesi yanlıştır.
İnsanların dine dayanmayan her
davranışı, boş ve batıldır.
Din, bir düşünce ve yaşam
tarzıdır.
Düşünce ve yaşamını dine
göre düzenleyemeyenlerin, dinde
nasipleri yoktur.
Dinde nasipleri olmayan her
"BEN MÜSLÜMAN"ım diyenlerin ahirette sevap ve mükafatları
olmaz.
Sevap ve mükafatı olmayan her
müslümanın, Allah katında yeri ve değeri
olmaz.
Allah'ın katında yeri ve değeri
olmayan her Müslüman geçinen kimselerin yeri cehennemdir.
Cehennem, Şeytan ve dostlarının
dünyadaki sefalarının, cefa ve azap yeridir.
Yüce Allah'ın cehennemdeki azabı
insanlarınkine benzemez. insanların vereceği azap, geçici dünya hayatını ve
bedeni içerir.
Yüce Allah'ın azabı, sonsuz
hayatın hiç kurtuluşu olmayacağı bir şekildedir ki, gönül ve yürekleri yerinden
hoplattırır.
Kutsalı belirleyen dindir.
Dinin kutsalı "BEN"
den, fenaya yürüyüştür. Fena, Yüce Allah'ın emrettiği şekilde, şekillenmektir.
Kutsalın yolcusu olmak şereftir.
Allah'ın, evrende en çok nimet verdiği
insanoğludur. Çünkü Allah insanoğlunu çok seviyor ve değer veriyor.
Allah insanoğlunu sevdiği
kadar, insanoğlu Allah'ı sevmiyor.
Bilgin insanlar taşlanır. Çünkü
sözleri ve yaptıkları göze batar.
Meyveli ağaçlar taşlanır.
Çünkü meyveleri göze batar.
İş görmeyen demir paslanır. İşlev görmeyen yürek perdelenir.
Beni bana bahşeden Allah'a hamd
olsun. Çünkü ben sürünen bir yılan vesaire de olabilirdim.
İnsanoğlu bedensel olarak çölde bir kum
habbesi, yürek olarak da çölün kendisidir.
İnsanoğlunun kalbi
sıkıştığında, darlığı eti ile
tırnağı arası kadardır. Kalbi ferahlandığında ise yer ile gök arası kadardır.
Allah rızası için olmayan her
öfke, insanın kalbine takılmış bir prangadır.
Allah için olmayan her sevgi,
insanın felaketine, kahrına sebep olur.
Her kötü alışkanlık
kudurmuşluktan beterdir.
Alışılmış şeylerin tekrarı, hem
yüreğin işlevini yitirmesine hem de aklın kısır düşünmesine sebep olur.
Malda yalan mülk de yalan, al
biraz da sen oyalan.
Her kim görebildiği şeyler ile
görmediği şeylere kanıt getirebiliyorsa, akıllıdır.
Kimin aklı hevasına üstün çıkarsa, o melekler alemin de gibidir.
Tüm erdemlerin, zaferlerin ve
ganimetlerin sebebi sabırdır. Hayra ve keramete sabırla erişilir.
Bir insan büyükleniyorsa,
kendinden hissettiği alçaklıktan dolayıdır.
Kim tehlike büyümeden aklını
başına devşirmez, kıvılcım ateş sütunu
olmadan tedbirini almaz, Yılanın başını küçükken ezmezse başına daha büyük
belalar gelir.
Bugün zamanın güzel yanları
gitmiş, geriye bulanık yanları
kalmıştır.
Bugün adalet çökmüş, zulüm
yükselmiş,ilim toprağa gömülmüş, cehalet yaygınlaşmış, kalleşlik yükselen değer
olmuş, cömertlik kıymetsiz olmuş...
Akıl düşmanlarından ve sevgi
hırsızlarından sakınınız. Bunlar söz gezdirip götüren kuğuculuk eden,
insanların arasını açanlardır. Hırsızlar mal ve servet çalarlar.
Onlar da insanlar arasında birikmiş
sevgileri çalarlar.
Aslan, kükreyişiyle; gül, kokusu
ve rengiyle, insanoğlu ise ahlakıyla anılıp bilinir.
Eğer öldükten sonra yaşamak isterseniz, şu iki şeyden
birini yapınız. Ya tarih de yazılacak
bir adam olun. Ya da tarih yazan bir adam olun.
Dünya bir handır. Dün
biz yoktuk, başkaları vardı.
Bugün biz varız başkaları yok. Yarın da
bu gün olmayanlar olacaktır.
Üç kimseye kına yakmak kutsaldır:
a)Kurbanlık koça.
b)Askere
c)Geline
Tarihe direnip günümüze kadar
gelen her ilim ve fikri araştırıp ibret almak lazım.
Tarihe üç şekilde bakılır:
a)Yargılamak için.
b)Sorgulamak için.
c)İbret almak için.
Tarihi yargılayanlar,
kabristanların mezar yargıcıdırlar.
Tarihi sorgulayanlar,
kabristanlardaki ölülerin kefen soyguncusudurlar.
Bugün, tarihin kin ve intikamını
kusarak alanlar, karanlığın kalleş bekçileridirler.
Tarihe mal olmuş her şey, artık
mazidir.
Tarihtekilerle övünmek, avunmak
avuçlarını yalamaktır.
Dünya ve içindekilerle övünüp,
avunmak, Şeytana keyf verir.
Kaderlerini geçmişin mirası
üzerine bina edenler, Şeytan ve dostlarının maskarasıdırlar.
Kendi kaderlerini belirleyen ipin
ucunu, mazinin kazığına ve istikbalin ütopik
direğine bağlayanlar, Şeytanın
ağına kurban verenlerdir.
Bugün dünyada en çok gönüllü
askeri olan ideoloji, Şeytanizmdir.
Bugün, Şeytanın ültimatomlarını
harfiyen uygulayanlar, Şeytanı izne göndermişler.
Ey Şeytanı izne
gönderenler!. Şimdi, Şeytan
sizinle gurur duyuyordur.
Geçmişin karanlıklarının üzerine
konulmuş taşları yerinden sökenler, yaşadığımız çağı karartanlardır.
Bugün dünyada geçmiştekinden daha
fazla çağı aydınlatacak, münevverlere ihtiyaç vardır.
Çağı aydınlatacak münevverlerin,
Şeytana taş çıkartacak beceriye sahip olmaları gerekiyor.
Gerçek münevverlerin
aydınlatıcı becerisi, karanlığın kalleş
bekçilerinin üfürmesiyle sönmez.
Şeytan "Tan yeri" yani
karanlık manasına gelir. Şeytanın egemen olduğu çağ ve insanlar da karanlıktır.
Karanlığa taş atmaya duracağına,
becerikli bir münevver ol, etrafını
aydınlat.
Her hakk, aydınlık. Her günah,
karanlıktır.
Karanlıkların bitmesi için,hakkın
ikamesi şarttır.
İnsanın kendisini tanıyabilmesinin
yolu, Allah'tan geçer.
Allah'ı tanımamanın yolu,
Peygamberi tanımadan geçer.
Peygamberi tanımanın yolu,
Kur’an’dan geçer.
Kur'an tanımanın yolu, dinden
geçer.
Dini anlamanın yolu, ibadetlerden
geçer.
İbadetleri anlamanın yolu,
ahiretten geçer.
Ahireti anlamanın yolu, hiçbir
şeyin karşılıksız olmayacağından geçer.
Hiçbir şeyin karşılıksız
olmayacağını anlamanın yolu, cennet ile cehennemden geçer.
Cennet ile cehennemi anlamanın
yolu, evrenden geçer.
Evreni anlamanın yolu,gece ile
gündüzden geçer.
Gece ile gündüzü anlamanın yolu,
gören ile görmeyenden geçer.
Gören ile görmeyeni anlamanın
yolu, bilen ile bilmeyenden geçer.
Bilen ile bilmeyeni anlamanın
yolu, idare eden ile idare edilenden geçer.
İdare eden ile idare edileni anlamanın
yolu, devletten geçer.
Devleti anlamanın yolu, dünyadan
geçer.
Dünyayı anlamanın
yolu, mülk ile iktidardan geçer.
Mülkü iktidarı anlamanın yolu,
sahipsizlikten geçer.
Sahipsizliği anlamanın yolu,
inandığı gibi yaşamamaktan geçer.
İnandığı gibi
yaşayamamanın yolu, yaşadığına
inanmada geçer.
Yaşadığına inanmayı anlamanın
yolu, kendin gibi olmaktan geçer.
Kendin gibi olmanın yolu,
kendine güvensizlikten geçer.
Kendine güvensizliği anlamanın
yolu, imansızlıktan geçer.
İmansızlığı anlamanın yolu, iç
boşluğundan geçer.
İç boşluğu anlamanın yolu,
korkmadan geçer.
Korkmayı anlamanın yolu,iç
çelişkilerden geçer.
İç çelişkileri anlamanın
yolu,sığınmadan geçer.
Sığınmayı anlamanın yolu,
yaranmaktan geçer.
Yaranmayı anlamanın yolu,
şekillenmeden geçer.
Şekillenmeyi anlamanın yolu,
kendini başkalarına benzetmeden geçer.
Kendini başkalarına benzetmenin
yolu, hep başkaları için yaşamada geçer.
Hep başkaları için yaşamayı
anlamanın yolu, BEN, kişilikten geçer.
Ben, kişiliği anlamanın yolu, şeref ve namustan geçer.
Şeref ve namusu anlamanın yolu,
hayatın ve yaşamın amaçsız, gayesiz ve başı boş olmadığını anlamakla mümkündür.
Varlık aleminde, hiç başı boş
olan bir şey var mıdır acaba?
İnsanoğlu, bir anda birden
fazla şeyleri düşünmeye elverişli olup,
geniş ve güçlü bir kapasiteye sahiptir.
Doğan her insanın beraberinde bir
de Şeytan yaratılır.
Dünyaya gelen
her insanla beraber bir de nefis bulunur.
Heva, heves ve istek insanoğlunun
yaratılışında vardır.
Her insan, kalp, gönül taşır.
Bütün insanlarda lahuti bir güç
olan ruh vardır.
Her Ademoğlu doğarken tek, doğduktan sonra ise birden fazla oluverir.
Her insan bir BEN’dir. O benin içinde bir
çok BEN' ler vardır.
Her insanoğlunun içi, BEN'ler şehridir.
İnsanoğlunun içindeki `BEN'lerle değil, hangi `BEN'le
şekillenirse, onunla anılır.
BEN'ler şehrinde, kendilerini
kaybedenler avare, avanak, aptal diye anılır.
BEN'ler şehrindeki BEN'lerin
anası babası yoktur. Onların anası ve babası da yine insanın kendisidir.
İnsanoğlunun içindeki her BEN
bedene sahip olmak ister ve bunun için mücadele eder.
Kalp, bedenin iktidar merciidir.
Diğer uzuvlar bedenin mülkü konumundadır.
Göz gördüğünü ister. Kulak
işittiğini ister. Burun kokladığını ister.
İnsanın iç alemindeki BEN'ler,
göz ve diğerleri vasıtasıyla bedenin mülküne sahip olmaya çalışırlar. Sonra da
kalbi istila edip, isteklerini SEN'e
dönüştürürler.
İnsanın içinde muhafaza edilip
bastırılan BEN'ler, dışarıya aksettikten sonra SEN'i oluşturur.
Dışarıya taşmamış her BEN daha
kendindir. Dışarıya çıktıktan sonra hükme tabi tutulup bir kişiliğe dönüşen SEN
oluverir.
İnsanlar, BEN'ler şehrindeki daha
dışarıya taşmamış olanlarla değil, onların dışarıya yansıyıp karşıdakilerin
fark ettikleri SEN bu musun? böyle misin? dedikleri ile anılır ve bilinir.
İnsanoğlu BEN'e kendisi karar
verir. SEN'e başkaları hüküm verir.
Ona yani kalpteki niyete ise Allah hüküm verir.
Amansız, sevgisiz BEN'lerin
şehrinde acaba ben hangisiyim?.
Vicdasız, aşksız SEN'lerin
şehrinde acaba kimliğim nedir?
Kararmış kalplerin Allah
tarafından mühürlendiği dünyada,
acaba Rabb'imin katında kalbimin durumu
nedir?
Gözler bakar, kalpler ister, ruh
harekete geçirir. Bu üçünün
birleşmesiyle SEN'in gibi SEN'ler oluşur.
Yüce Allah, kalpteki niyete göre
insana muamele eder. İnsan iradesiyle istediği BEN'i seçer. Fiile dönüşen her
SEN kimlik ve kişiliğinin oluşmasını sağlar.
Kimliğini göre bilen, BEN'ini de
keşfedebilir, gayesini de düzeltebilir.
Acaba! içimdeki BEN'lerin için de
BEN hangisiyim...?
Allah'a ibadet üç şey içindir:
a)Cehennemden kurtulmak için.
b)Cennete girmek için.
c)Allah rızası için. (en makbulü
de budur.)
İbadetlerde asıl olan atıf değil,
faal olmaktır.
Her adet ibadet değildir.
Adetleşen ibadetlerin kutsiyeti kalmaz.
İbadet etmek kölelik değil,
bilakis efendilik ve özgürlüktür.
İbadetler iki şeyle mümkündür:
a)İhlas (Allah rızası için).
b)Şer’i delil (hakkında nass
olması).
Kulun hakkıyla yaptığı her
ibadet, onu Allah'a yükselten ve yaklaştıran miraçtır.
Kulun hakkıyla yaptığı her
ibadet,hem günahlarına kefaret hem de ahret için primdir.
İbadetsiz her insan, dünya ve
ahret güvencesini kaybetmiştir.
İbadetler resmi törenler değil,
insanı ruhen ve bedenen olgunlaştıran
yaşamın abı hayatıdır.
İbadetleri kendi BEN'inden
uzaklaştıranlar. Kendilerini Allah'tan uzaklaştırmış olurlar.
İbadetsiz her mekan, Şeytan ve
Cinlerin meskenidir.
İbadetsiz her beden, Şeytanın
ve günahların istilasına maruz
kalmıştır.
Şeytanın işgaline teslim olmuş
bedenler, rahmet, bereket ve hidayetten mahrum olurlar.
Şeytanın iktidar olduğu yüreklerin, hisleri evhamdır, yani
kuruntudur.
İbadetler bedenden ruha, oradan da İlahi
vecde doğru köprüdür.
İhmal edilen her ibadet, Şeytanı
güçlendirme adına kesilen bir faturadır.
İnsan, ibadetsiz olmaz. İbadet
dinsiz olmaz. Hiç bir din de ibadetsiz değildir.
İbadetler insanın Allah'a ve
toplumsal hayata karşı samimiyetinin sigortasıdır.
İbadetsiz şahsiyetler de melek-i
vasıflar, erdemler bulunmaz.
İbadetsiz şahsiyetler, meleklerle hem hal olamazlar.
İbadetsiz ruhlar kararmaya,
yürekler işlevini yitirmeye, düşünceler aydınlığını kaybetmeye, bilekler
körelmeye, dizlerin dermanı azalmaya ve gözler ferasetini, basiretini
kaybetmeye başlar.
İbadetler, insanı bayağı olan
istek, arzulardan uzaklaştırıp, asalet sahibi yapar.
İbadetler, dünyadaki
imtihanımızın sırrı ve formülüdür.
İbadetler, hayatın manevi tadı,
lezzeti ve ruhun gıdasıdır. İbadetsiz her insan tatminsiz oburdur.
Hayatın idamesi, imanın ifası, ahretin
bekası, sonsuz saadet ve kurtuluşun teminatı ancak ibadetle mümkündür.
Aşkta imtihandır. Nefret de.
Hata yapma korkusu, sıkıntı ve
darlık getirir.
Hiçbir sağlam delil olmaksızın,
zanla insanlara sıkıntı veren sonra zelil ve rezil olur.
Hüznü sabırla yenemeyenin derdi
artar.
Kendine vereceğin en büyük ders,
başkasından görüp de sevmediğin bir şeyi yapmamandır.
Günahkar insan, her zaman
merhamete muhtaçtır.
Cahil insanları eğiten kişi,
her zaman yorgundur.
Aşağılık bir adama muhtaç olan
kişi, her zaman geriler.
Utanma duygusu olmayandan vefa
olmaz.
Bir yola veya işe koyulmadan
önce,yoldaş bulmalısın.
Kadere kesin inandığı halde,
hüzne düşene hayret ederim.
Rızka inandığı halde, ümitsizliğe
düşüp kendini bitirene hayret ederim.
Ölüme inanıp şımarana, sevinç de
taşkın hareket edene hayret ederim...
Dünyanın dönekliğini görüp de,
ondan bocalanana hayret ederim...
Yarının telaşıyla
yüreğini doldurup, dert ve kedere
düşene hayret ederim...
Her kim Allah'tan korkarsa, her
şey ondan korkmaya başlar.
Herkim Allah'tan başka bir
şeyden korkarsa, o her şeyden korkmaya
başlar.
Acıları sevmeye çalışan kimse,
mutluluğu tatmaya başlar.
Her kim gerçekten Allah'ı
severse, her şey ona sevimli olur.
Her kim Allah'tan başka bir şeyi
severse, her şey ona çirkin olur.
Önemli şeyleri yapmak,yeterli
değildir. Önce en önemli şeylerin yapılması gerekir.
Yol, yöntem ve programlarında,
planlamayı başaramayanlar, başarısızlığı planlarlar.
Planlama çok zor bir iştir.
Araştırma derin ve orijinal düşünce
ister. Fakat planlamanın sonucu,
neticesi çok güzel ve zaferdir.
Zaferin esas sebebi, direnç ve
çalışmaktır.
En güzel mutluluk, anlamak ve
anlaşılmaktır.
Kader ile talep birbiriyle
çelişmez.
Kişinin söylediği söz hayatının
neresinde ise, karşısındakinin de orasına isabet edecektir.
Çok çalışan değil, az çalışıp
çok anlayan kazanır.
Çok konuşan çok yanılır. Az
konuşup çok düşünen karlı çıkar.
Şükretmek, lisan ile anlamak,
azalar ile amel etmektir.
Günübirlik sözler söyleme, yarın
özür dileyebilirsin.
Hayat nakit değil vakittir. Onu
nereye ve nasıl harcayacağınıza dikkat edin.
Dostunu ve düşmanını tanımayan,
hayatta lezzet alamaz.
Korku, kalabalık olanlar içindir.
Zafer sayıca az olanlar içindir.
Korkunun ecele ve akıcı hayata
bir faydası yoktur.
Haya perdesini yırtan ve ar
damarını koparanlara nasihat fayda vermez.
Nasihat dinleyene, musibet
ise isteyene verilir.
Arayan Mevla’sını, azan ise
belasını bulur.
Öğretmenler her şeyi bildiğini
zannederler, bildiklerini öğrencilere zorla dayatmaya çalışırlar.
Bilginler ise öğrencileriyle
beraber anlamaya çalışırlar.
Eğitimciler, öğrencilere önce
arzunun nasıl denetleneceğini öğretirler. Sonrada cesaretlerini geliştirirler.
En sonun da, akıllarıyla bilgeliğe ulaşan yolu bulacaklardır.
İnsan düşünen bir varlıktır. Eğer
düşünemiyorsa insan değildir.
Başka bir şeyin varlığına ihtiyaç
duymadan var olan tek şey Allah'tır.
Allah'ın varlığı, insanın
varlığından daha kolay anlaşılır bir şeydir.
Biz Allah'ın varlığını aklımızla
kanıtlamaya kalktığımızda yetersiz kalmaya mahkumuz.
İnsanlar: “Gözümle görmediğime
inanmam” derler.
Ben ise her gördüğüme inanmayan
biriyim.
Bilge üç aşamadır:
a)Tez.
b)Antitez.
c)Sentez.
Neyin yanlış ve neyin doğru
olduğuna bir bakıma tarih karar verir. Doğru
olan tarihe direnebilen şeydir.
İnancımızı korumak için nesnel
bilinmezliğe sıkı sarılmak zorundayız. Fersahlarca derininde olsak da denizin,
inancımızı korumalıyız.
Cesaretin azı korkaklık, çoğu ise
çılgınlıktır.
Ebeler doğru doğuma yardımcı
olurlar. Bilginler ise insanın doğruyu öğrenmesine yardımcı olurlar.
En bilge kişi, bilmediğini öğrenen kişidir.
Her kim ben biliyorum diyorsa, o
hiçbir şey bilmiyordur.
Her kim ben hiçbir şey bilmiyorum
diyorsa, o çok şey biliyordur.
Doğru ile yanlışı birbirinde ayırma yeteneği toplumda
değil, insan mantığında yer alır.
İnsan, inandıklarının tersini
yapmakla mutlu olmaz.
İnsanları idare edecek olan bir
kişinin, başka birisinin yönetemeyeceği ölçüde
bilgili olması lazımdır.
Esasen insana özgü erdem yalnızca
iradeyle kazanılan erdemdir.
Öğretmek sevgi ve
yumuşaklıkladır. Eğitmek ise ruhtaki erdemliliğe ulaşmakladır.
Gerek teorik gerekse pratik
erdemleri en iyi bilen ve başkalarına da bunları öğretme ve yapmalarını
sağlayacak ikna gücüne sahip olan kişi bilgindir.
Her insan tabi ve zorunlu olarak
başka insanlara muhtaçtır. Bu yüzden insanlarla hoş geçinmek ve onları sevmek
zorundadır.
Sağlıklı düşünen ve irade gücüne
sahip olan insan özgürdür.
Her Müslüman en yüksek
mutluluğun, ölümden sonra gerçekleşeceğine inanır.
Erdemli olmak kendini pasifize
ederek değil, aksiyonlardan ve toplumsal şartlarda ortaya çıkar.
İffet ve haya erdemini, bayağı
olan hazları, alışkanlıkları terk etmekle mümkündür.
Mutluluk tesadüfü değil, tamamen
tayin, tespit ve hesaplanmış faaliyetlerle kazanılır.
Dostluklar, menfaat ve hayra
dayalı olmalıdır. Bunların içinde en uzun ömürlü olanı ve güzeli hayra dayalı
olanıdır.
Fiillerimiz kendiliğinden
ne iyi ne de kötüdür. İyilik ve kötülük,
fiilin kendisinden değil yöneldiği amaç ve sonuçtadır.
Kendinizi sabırla iyiliklere
zorlayınız ve haysiyetinizi günaha bulaşmaktan koruyunuz.
Dünyaya ve dünyalılara gönlünü
kaptıran insan, hikmet ve keramet gıdasını tadamaz.
Medenilik, şehirli ve efendi
olmaktır.
Medeniyet, aynı şehirde yaşayıp,
fakat farklı inanca, düşünceye,
konuşmaya, giyime ve değişik renk ve ırklardan oluşan, insanların sosyal
yerleşimi efendice, saygıyla paylaşmasıdır.
Medeni şehir, suyu bol, yeşilliği
çok, yetim, yoksul ve yolcuları barındıran, iki kişi arasında çıkan nizaları,
anlaşmazlıkları halledecek adamları olan yerleşime, kentleşme denir.
Suyu, yeşilliği ve adamı olmayan
bir yerleşimde iskan etmek, perişanlık ve hüsranlıktır.
Suyu olmayan
yerleşimin, kiri ve çirkini çok olur.
Yeşilliği olmayan yerleşimin,
yoksulu ve hırsızı çok olur.
Adamları olmayan yerleşime,
melekler misafir olmaz. Çünkü oranın haksız ve günahkarı çok olur.
Her adam insandır. Fakat her
insan adam değildir. Çünkü adam olmak ayrıcalık, nitelik
işidir.
Medeni şehrin suyu, yeşilliği ve insanı doğaldır.
Modern şehrin suyu,
yeşilliği, insanı suni ve
yapmacıktır.
Medeni şehrin yapıtı, insanın özü
olan saf topraktır.
Modern şehrin yapıtı, kimyasal
artıkların renklendirilmiş görüntüsüdür.
Medeni şehrin havası
oksijenli, insanı ise ahlaklı, efendidir.
Modern şehrin havası sisli,
kirlidir. İnsanı ise taklitçi, tüketici ve gösterişçidir.
Medeniyetin temeli ahlak ve
doğallıktır.
Modernizmin temeli, gösteriş,
reklam, doğadan ve doğallıktan uzaklaşmadır.
Medeniyetin kurucu, koruyucuları;
aşk, sevgi, bilek ve yürektir.
Modernizmin kurucu,
koruyucuları; para silah, alkol ve uyuşturucudur.
Dünyada en rahat insan, doğal
olan kimsedir.
Dünyada en rahatsız insan, başkalarının
kılığına giren kimsedir.
Kendisiyle barışık olmayan insan,
sosyalleşemez.
Medeniyetin uğrak yerleri,
mabetler, mektepler, kütüphaneler ve istirahatgahlardır.
Modernizmin uğrak yerleri, keyif
hane, hastahane, hapishane ve tımarhanelerdir.
Modernizmin görünümü, kendinden
başka kimseyi düşünmeyenlerin icadıdır.
Medeniyetin görünümü, Allah'ın
sanat eseridir.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu?
Allah yapısı ile, kul yapısı aynı
olur mu?
Dünya kimi için kahraman bir
yiğit, kimi için de güzel bir dilberdir. Fakat hala bakiredir.
Nice hükümdarlar hükmederken,
yazarlar çizerken, edipler konuşurken, zenginler para sayarken hiç
ölmeyeceklerini zannettiler.
Eğitimde, sertlik ve şiddet
göstermek, kötülük verir. Korkudan yalan, hile yapılmaya kalkışılır, basiret ve
ahlak bozukluğu olur.
Bolluk kişiyi, geçimini sağlamada
alı koyar. Aylaklığa bencil isteklerine uymaya teşvik eder. Kişinin yiğitlik ve
savaşçılık niteliklerini öldürür.
Kıtlık kişiyi çalışıp çabalamaya
zorlar. Hayat yolunda uğraşma, savaşma ve karşı
durma ruhunu uyandırır.
Zevk, bir acıdan kurtulmadır ve her duygusal zevk,
ancak bir acı ve sıkıntıdan kurtulmadır.
Sevginin mezarı nankörlüktür.
Ölçülebilen sevgi zavallı bir
sevgidir.
Sevgi, yüreğin ölümsüz
meyvesidir.
Ölümü terkinde taşıyanlar, bir
defa ölürler. Ölümden korkanlar ise her zaman ölüdürler.
Cesaret bileğin gücünde değil, yüreğin içindedir.
İş yapan değil, işi bilen
kazanır.
Eğer zaman konuşsaydı. Nice
kahramanlar rezil, garipler ise Aziz olurdu.
Yapmaları gerekeni zamana
bırakanlar, sermayelerini havaya savurmuş olurlar.
Zaman keskin kılıç gibidir. Eğer
zamanın kılıcıyla doğranmak istemiyorsanız, yapmanız gerekenlere hemen başlayın
ki, zamana karşı kalkan olsun.
Acele, ecele götürür. Vade ise
esarete götürür.
Kimliği olmayanın, kişiliği de
olmaz.
Hayvanlar et ve otla ikna edilir.
İnsanlar ise ilim ve ahlakla ikna ve terbiye edilir.
Hikmet ve ilim yaratılmıştır. Kim layık ise ona nail
olur.
Nasip ve kısmet yaratılmıştır.
Onun nerede olduğunu arayanlar bulur.
Hata etmek
bir beter. Hatada ısrar etmek ise
bin beter.
Özür dileyen bir pişman. Özür
dilemeyi beceremeyen ise bin pişman
olur.
Özrü beyan edilmeyen her hata,
bir düşüştür. Tövbesi edilmeyen her günah ise ateştir.
Günümüz dünyasında yaşayan sosyal
felaketlerin kökeninde, kendinden başkasını düşünmeyen insan zihniyeti vardır.
Günlük bilgilerle örülmüş bir
bilim, İslam’ı ve inanç değerlerimizi güvence altına almamıza yetmiyor.
Bugün çekirdek olan fikir, yarın
ağaç olup meyve verir.
Allah'a itaat, nefse muhalefetle
mümkündür.
Huzur, huzursuzluk çıkararak elde
edilmez.
Gözümüzün gördüğü bütün var olan
şeyler, bize İslam’ın ruhuna ters düşmediği müddetçe almamızda ve kullanmamızda
bir sakınca yoktur.
Bizim gayemiz, bilim yarışında
önderliği ve öncülüğü ele almak olmalıdır.
Dünya var oldukça insanoğlunun
sorgulaması ve problemleri de var olacaktır.
Dünya var oldukça, Kur’an-ın ve
Sünnetin işlevi de devam edecektir.
Günümüzde Kur'an-ın içeriği
göklere çektirildi. Allah'ın dini adına
yeryüzünde yalan ve hezeyan kaldı.
Bugün çağ, Kur’an-ın gerisinde.
Biz Müslümanlar ise çağın gerisindeyiz.
Taklit, İslam’ın özünü ve
anlamını, özgür ve bilinçli bir biçimde anlamamızı önler.
İslam, özgür iradeye dayalı bir
itaat ister. Kendi çevresinin gerçekleriyle tatmin olan kişi,
evrensel İslam-i gerçekliğine kapalıdır.
Akıllı kimseler görünüşe değil,
gerçeklere bakarak hareket ederler.
Kalbin köleliği, bedenin
köleliğinden beterdir. Bedenin köleliği esirlik, kalbin köleliği ise aşktır.
Kalp, kendisini esir eden bir
basit sevgiden, daha yüce bir sevgiyle ancak kurtulur.
İçkinin ve delinin sarhoşluğu
geçicidir. Fakat aşkın sarhoşluğunun süresi yoktur.
Hayat sarhoşluğundan kurtulmanın
tek yolu, kalbi, Allah'tan başkasına vermemekle mümkündür.
Amiri olmak isteğin kimseden daha
faziletli ol. Esiri olmak istediğin kimseye muhtaç ol.
Yüce Allah Kur’an da sabrı üç
kısma ayırıyor:
a)Hicri Cemil: Eziyet ve
işkencelere dayanmak.
b)Saf-hu Cemil: Affetmeye ve
bağışlanmaya katlanmak.
c)Sabır-u Cemil: Allah’ı mahluka
şikayet etmeksizin beklemek.
Sabretmek teslim olmak değildir.
Bilakis bilenmek ve hazırlanmaktır.
Sabretmeyi beceremeyenler,
başarının mutluluğunu tadamazlar.
Sabrın acı şerbetinden yudum,
yudum içmek, zafere adım adım yaklaşmaktır.
Günümüzde insanlık,
"Şeylerin" baskısı altında yaşadı. "Şeyler" tarafından yönlendirildi.
Bu yüzden bilgelik ve hikmet
yeryüzünden çekildi.
Günümüzde insanlık vicdanı,
tarihin uçurumunda can çekişiyor.
Düşleri kopuk olanlar,
vicdanlarını temizlemeleri gerekiyor.
Kara vicdanlılarla, karanlıklar
aşılıp, aydınlıklara çıkılamaz.
Elin, belin ve dilin işlediği her
günah, vicdana bulaşan siyah bir lekedir.
Gündüz, vicdanlarının sesine kulak
vermeyenler. Gece, vicdan azabı çekerler.
Yüzün ve elbisenin lekesi,
yıkamakla giderilir. Fakat vicdan lekesi ise ancak tevbe ve pişmanlıkla gider.
Vicdanı kirlenen insanlar ilham
alamazlar.
İman, acizliğin sonucundan değil,
olması gerekli olduğundan olmalıdır.
İman, tefekkürle başlar, ilimle
devam eder. Eylemle zevke dönüşür.
Din ve felsefe, insanların
karşılaştığı önemli problemleri ele alır ve çözmek ister.
Felsefenin özü, düşünmektir.
Dinin özü ise rabbani, ruhani ve manevi bir zevk halini yaşamaktır.
Dinin felsefesini yapmak, dinin
temel iddiaları hakkında rasyonel, objektif, şümullü ve tutarlı bir tarzda
düşünmek ve konuşmaktır.
Dine rasyonel açıdan bakmak, akıl
gücümüzün imkanlarını kullanmak suretiyle dinin ana iddialarının
temellendirilmesi çabasında gidebileceğimiz yere kadar gitmektir.
Din var olduğundan beri, din
üzerinde düşünme ve tartışma da var ola gelmiştir.
Bilimin hedefi, insanın maddi ve
manevi refahını sağlamaktır.
İlimsiz din, kör. Dinsiz ilim ise
topaldır.
Bilgi insanı akıllı yapmaz,
Bilgi kuvvettir.
İnsanı yücelten, depolanmış bilgi
değil , onu düzenleyen, yerleştiren ve onu kullanılır bir hale getiren düşünce
tarzıdır.
Çağdaş insanın beyni, her türden fikir, inanç, zevk ve haber
kırıntılarının tıkıştırıldığı bir depo haline gelmiştir.
Gerekli ve gereksiz bilgi yığını
haline getirilen insan beyni, bir kaosa dönüştürülmüştür.
Teknolojik devrim, insanı
dışlamış ve onu bir makine seviyesine indirmiştir.
Hayat üzerinde düşünmek,
canavarın dişleri kadar keskin bakış ister.
Düşüncenin kendisi değişmez,
değişen, onun nefse gömüldüğü derinliğidir.
Kavramak tövbenin şartıdır.
Nefiste olanın değişimi şarttır.
Tevbe eden, nefsinde olanı
değiştirmiş demektir.
Kilitlenmiş bir akıl, kitap ve
sünneti kavraması mümkün değildir.
Kuşkusuz üzerine mühür basılmış
kalpler, perde çekilmiş gözler ve ağırlık vurulmuş kulaklar hakikatle hemhal olamazlar.
Zamanla yarışmak mümkündür. Ne
var ki, ürkmüş bir akıl, bu imkanı asla elde edemez.
Kendilerine tabi olacağımız
yasalar olmaksızın sürüp gittiği müddetçe meselelere çözüm bulmak ve onları
değiştirmek için sarf edilecek her fikri çaba sonuçsuz kalacaktır.
Yalan ve yalanlardan çok,
onları doğuran anlayıştan sakınmalıyız.
Gözlem ve analiz olmadan, İslam’ın
insanoğlu için dilediği hidayet, değerini yitirecektir.
Müslümanların derdi
organizasyondan ve programdan yoksun olma değil, akıl ve fikir donukluğuna düşmeleridir.
Düşüncede ve düşünmekten korkmak
ve düşünüp ibret almak isteyenlere yapılan saldırılar, fikren felce uğramış bir
toplumda etkinliği olan bir savunma mekanizmasıdır.
Evrene konulmuş rabbani düzeni
kavramak, insana, kendisini ayrıcalıklı kılan temel niteliği kaybettirir.
Düşmanı korkutmak ancak ilmi
arttırmakla mümkündür.
Uzun zamandır aklımızı
kilitlemişiz. Böylece bizi gelecekten alıkoyan
muskalarla ve sürüdüğümüz taşlarla ayakta durmaya çalışıyoruz.
Müslümanların yaptığı fiil ve
hareketler, hiç bir zaman İslam-ın kendisini temsil edemez.
Kuşkusuz, İslam Allah Resulünden
sonra yaşamış hiç kimseyi "İsmet" sıfatıyla nitelemez.
İslam düşüncesinde müthiş bir
denge vardır. Aklın, bilinmeyeni çözmediği yerde hemen vahiy devreye girer.
Aklın mantığa başvurduğu yerde
hemen amel imdada yetişir. Ne akıl gayb alemine girip kahin olur, ne de
amel insan hareketini kısıtlayıp hurafeye teslim olur.
İslami eğitim, evrensel ve
insancıl bir eğitimdir. Hudut tanımaz. Bölge, grup ve azınlık tanımaz, ayrılık
kabul etmez. Nerede olursa olsun insanın hizmetindedir. Onun iyiliğine çalışır
ve insanlar arasında sevgi tohumlarını saçar.
Sultani kültür, İslami kültürün
tam tersine, düşünce fukaralığına, amennacılığa, teslimiyetçiliğe, kişi prestliğe,
rahat prestliğe, lüks prestliğe, hayal
prestliğe, şeyh prestliğe ve hoca prestliğe
götürür.
Tarih boyunca, iktidar sahipleri
ve hırslıları, insanlar üzerinde
denenen metotlar, sistemler ve
programlar hep "En iyisi bizimki" sloganıyla meydanlarda söyleye durdular.
Hiç birisi "Ey insanlar, sizin üzerinizde uyguladığım sistem yanlıştı hata
etmişim" demedi, diyemedi, belki de diyemezdi. Fakat zaman, tarih
yapılanları bir, bir hükme bağlıyor ve bağlamaya da devam edecektir.
Cahillik ile müslümanlık bir
arada yaşayamaz. Müslümanların başarısı,kültürdeki başarısıyla orantılıdır.
Kültüre hakim olan, dünyaya da hakim olur.
Müslüman, kültür hakimiyetini
KUR’AN-I insandır.
İslam’da, okumak ve öğrenmek
ibadettir.
İslam kültüründe tek kişiye tabii
olmak yoktur. Tek kişinin düşündüğünü düşünmek yoktur.
Düşmanı tanımak bir avantajdır.
Müslüman’ın düşmanı cehalettir.
Kültürel saldırganlığa teslim
olan toplum, kimliğini yitirir. İnsanları ise şahsiyetli ve kişilikli olmaktan
çıkarlar.
İçinde kendisinden farklı hiçbir
kültüre yer vermeyen dünya kültürüne kültür denemez.
Eğitim, kişisel gayretler ve şurada burada verilen vaazlarla yetmez.
İnsan sevdiklerine sahip
olamıyorsa, sahip olduklarıyla mutlu olmalıdır.
Mutluluk her insanın özünde
saklıdır.
Kimimiz mutluluğu, gözümüzde
unuttuğumuz gözlük gibi çevremizde arar dururuz.
Mutluluğu tek bir yaratıkta
bulmamız, o, olmayınca dünyanın en muzdarip insanı haline gelmemiz bizim için felaket olur.
Birinci dünya savaşı on milyon
kadar, ikincisi ise kırk milyon dolayında genç delikanlının taze cesetleri
üzerinde değirmen taşı gibi geçti. Hayatlarının
baharında silah altına çekilerek imansız ihtirasların kurbanı olan
zavallı delikanlılar, arkalarında "bek "bek "Babasız
yuvalar" ile yığın yığın "Kocasız yetişkin kızlar"
bırakmışlardır.
Kültür istilasına maruz kalmış
bir toplumun, savunma mekanizması "BİLİM" dir.
Bilgi, en büyük silah ve en güçlü
askerdir.
Bilgi, insanları hayata
kavuşturur. Silah ve kaba kuvvet ise
insanları yok eder.
Bugün Avrupa kendi egemenliğini
bilginin değil, Nükleer silahların gölgesinde ayakta tutmaya çalışmaktadır.
Bugün çağa hakim olan Nükleer
silahlar, insanlar için çok ciddi bir tehdit unsuru oluşturmaktadır.
Silah, bilgiden yoksun olan insanların tek savunma aracıdır.
Eğer bir toplum Kalemlerin
gölgesinde değil de, silahların gölgesinde varlığını ayakta tutuyorsa, o toplum
bitmiş ve çökmüş demektir.
Kimliğimiz müslüman, kültürümüz
ise, İslam’dır.
Yollar uzun yeller kısa,
emeller uzun, ümitler kısadır. Şu
dünyada.
Dayanmak, "Yanılan toplumun
ölçüsü ben olmalıyım" diyerek cesur bir tavırla kendini ortaya koymaktır.
Şerefsizliğe kurban gidenler,
gözünü kırpmadan ölümü göze alırken, insanlığın
şerefini kurtarmak adına kimse bir can ortaya koymayacak mı?
Yıllardır hiç düşünmedik, çocuklarımızın
et ve kemikten ibaret olmadıklarını. Bir
ruh, bir beyin, bir kalp taşıdıklarını gözardı ettik. Bu Çocukların eti senin,
kemiği benim ise, ya ruhu, kalbi, beyni
kimin?
İnsanın kuralsız yaşayamayacağının
bilincinde olanlar, kuralsız bir gençlik
yetiştiriyor. İleride, onları kendi saçma sapan kurallarına tabii kılmak
için...
Geçmişini inkar eden, geleceğini
düşünmeyen bu gençliğin, muallakta bir asma köprü misali sallanan mazi ve atiden
kopuk ruhuna kim
sahip çıkacak Ya Rabbi...
Demiri çürüten kendi pasıdır.
İnsanı cehennemlik eden, kendi günahıdır.
Güzellikler, tebessüm ile
sırıtışı, samimiyet ile riyayı, sevgi ile menfaat ilişkisini, alaka ile
sululuğu... Teşhis edebildiğimiz sürece güzel kalacaktır.
Bana en büyük engel, yine ben... Yaşamak istediğim hayat ile, yaşamaya zorlandığım
hayat birbirine o kadar uzak ki...
Nasıl bir dünya ki bu? Neyi
doldursan eksik, neyi tam zannetsek, yarım...
İnsanın hatalarını anlaması,
onları düzeltmek için atılmış bir
adımdır.
Günaha bakmaktansa, yerleri öpsün
gözüm demiyor. Günahı öpüyor bütün gözler.
Bütün kulaklar sağırlaşmış olsa, seni duyacak "BİRİ" var. Bunu düşün ve
sen susma, sen sinme yüreğim, sakın ola
ki susma E... mi?
Ne oluyor bu insanlığa. Kim
getirdi cemiyeti bu uçurumun kenarına? Bu millete, yokuş aşağı koşmayı,
ilerlemek olarak belleten kim?
Su çekildi, görüldü artık zamanın dibi. Korkuyorum, bu
akşam kıyamet var mı? gibi...
Ey insanoğlu... Yetecek kadar
yiyip içeceğin varken, seni
azdırması için fazlasını neden istersin?
Gökte yıldızlar
gizlice..."ALLAH" derken, insanın dili "ALLAH" lafzını,
ancak ona muhtaç olduğundan hatırlar.
Senin kalbine hiç diken batmış
mıdır? Çıkarmaya çalıştıkça bu tikeni,
dal budak salmış, yapışmış mıdır can evine? Tikeni sökeyim derken, kalbin sökülmüş
müdür ilmek, ilmek? İğneyi de,
çuvaldızı da kendine batırdın mı sen hiç?
Sen yanan, kurulan alnını
avuçlayıp, hayal bulvarlarında yalnızlığı adımladın mı? Kaldırım taşlarını,
mezar taşlarına benzete, benzete bir ölü kadar hissetin mi yalnızlığı? Ve gece
yatağına,mezarına uzanır gibi uzandığın oldu mu?
Çağımızın zannettiği gibi, gece
doğup gündüz batmazmış yıldızlar. Gündüz de gök de imiş ama, aydınlık boğuyormuş yıldızları.
Bugünkü toplum, Ailemizin,
gençlerimizin zindanı olmuş. Nasıl
kurtulacak gençler, Çocuklar bu zindan dan? Ya Rabbi !
Düşünmek çok zordur. Çünkü onu
herkes yapsaydı gerçeği bulurdu.
Geçmişte seher vaktini uyanık
geçirenler. Münevver olmuşlar. Geçmişte sabah kahvaltılarını tefekkürle
geçirenler, Mütefekkir olmuşlar.
Kişiyi düşünmekten
alıkoyan her şey mala yani (oyun
ve eğlence) dir. Oyun ve eğlenceye vakitlerinden ödünç verenler. Düşünmenin
nimetinden nasiplenemezler.
Bir kimsenin ne düşündüğünü
anlamak için, onun ne yaptığını ve ne konuştuğuna bakınız.
Yitiğini kaybedenler, onu ancak
düşünerek bulabilirler. Düşünerek yapılmayan her şeyin sonunda, pişmanlık vardır.
İnsanoğlunun iki dünyası vardır.
Biri dış dünyası, diğeri ise iç dünyasıdır. Dış dünya okunarak, analiz edilerek
keşfedilir. İç dünya ise düşünerek, akıl ederek keşfedilir.
Bir konu hakkında hüküm vermeden
önce düşünmek, insanı diğer varlıklardan ayıran bir ayrıcalıktır.
Konuşarak ve bakarak, bir şey hakkında
kanaat edinmek ile düşünerek doğru kanaat edinmenin oranı arasında çok fark vardır.
Bütün insanlarda zeka oranı
eşittir. Fakat kimi bu oranı yerinde durdurur, kimi de bu oranı yükselttirir.
Tekrarları ezberleyip düşünen
taklitçidir. Bir şeyi icat etmek için düşünen ise münevverdir. En ideal akıl,
akıl eden akıldır. Çünkü akıl etmeyen akıl hayvanda da var.
Varlık, evren ve düşünce üzerine
akletmek, hayat hazinesini aramak gibidir.
Kendi varlığının varlığını fark
etmeyen akıl, daha sahibi tarafından keşfedilmemiştir.
Bilineni tekrar etmek herkesin
karı. Fakat bilinmeyeni ortaya çıkarmak ise er kişinin karıdır.
Karanlığa küfretmeyi herkes
becerir. Fakat karanlığı aydınlatmak ise
münevver olanların işidir.
Zeka, yüce Allah'ın vergisidir.
Fakat zeki olmak ise insanın kendi elindedir.
Bataklığa düşeni kurtarmak, zeka
ister. Fakat bataklığı kurutmak ise akletmeyi ister.
Zamanla yarışmak ve zamanı
durdurmak ne mümkün. Ama zamanı gelmeden önce düşünmek mümkündür.
Zamana uymak herkesin karı. Fakat
zamanı değiştirmek ise münevver kişinin karıdır.
Geçmiş zamanda olmayan bir çok
şeyler, zamanımızda ortaya çıkarılmıştır. Uçak, araba vesaire şeyler gibi.
Zamana direnebilen düşünce,
zamanı ve çağı da değiştirebilir.
Dünya dönüyor, zaman devam ediyor. Kendilerini zamanın keskin
dişlilerine kaptıranlar bir daha geri dönmüyorlar.
Eğer zamana uyarsanız, herkes
gibi olursunuz. Fakat zamanı kendinize uydurursanız, herkes size uyar.
Başkalarının kurduğu dünyada
kendine yer arama zahmetini çekmektense, kendi dünyanı kurma becerisini
sergilemeye çalış.
Doğa, bilgiye ulaştıran
merdivendir. Mantık, doğayı yerli yerine oturtma ve kendini tanıma hususun da bir araçtır.
Duyumlarla ulaşılan bilgiler,
akıl yoluyla elde edilecek bilgilere bir
köprüdür.
Nefsi değersiz, doğası alçak, ruhu berbat, cevheri
düşük insan eşekten daha aşağıdır.
Değişimi ile ölü, yetkinleşmesi
ile diri, gereksinimleri bakımından
eksik, istekleri bakımından tam olan insan evrenin özüdür.
Allah'ın bilgisinden sözlere
boğulanlar, gerçek bilgin değillerdir. Allah bilgisi çok kolay bir anlatımla
dile getirilmiştir.
Allah açıklığının şiddetlinden
dolayı gizlidir.
Şeriat, nazil olan vahiyden,
felsefe ise zail olan reyden alınır.
Bedeni tedavi etmek ömrü
uzatıyorsa, ruhu tedavi etmek çok daha önemlidir.
Fazilet, ahlakı iyileştirmekle
güzelleşir.
İnsan küçük bir evren, evren ise
büyük bir insandır.
İnsan varlığı bir ülkeye benzer:
Düşünsel ruh.
Hükümdar.
Cisimsel ve ruhsal güçler:
-Askerler.
İnsani varlık:
-Eylem ve davranışlar, halk ve
hizmetliler
Duyular:
-Muhabirler hükmündedir.
Erdemli nefisler, güçsel melek.
Bedenden ayrıldıktan sonra edimsel melek, kötü
nefisler, güçsel şeytan, bedenden ayrıldıktan sonra ise edimsel
şeytandır.
Eğer evren
Allah'ın feyzinden mahrum kalırsa mahf olur.
İnsan efendi görünümde; kul,
özgür görünümde bağımlıdır.
İnsanı mutluluğa götüren, iyilik
ve kötülüğü bildirecek bütün kötülüklerden kurtaran düşüncedir.
Küçük evren olan insan da,
büyük evrende neler varsa hepsinin bir
benzeri bulunuyor.
İnsan bu dünyadaki varlıkların en
şereflisidir.
İnsan sözcüğü en üstün insan ve
en basit
insan içinde kullanılır.
Senin kendine tanıdığın
şerefi sana tanımayan kimse ile
sohbette hayır yoktur.
Nefislerimizin ne olduğunu
bilmemiz gerekir.
Kötülüğün özü yoktur. Kötülük
yokluktur. Varlık özü bakımından iyiliktir.
Ahlak sanatı, sanatların en
üstünüdür.
İnsana has olan mükemmelliği ve
insan olması itibariyle başkalarının onunla
ortak olmadığı fiili bilmek zorundadır.
İnsana has olan iyilik ve
mükemmellik ikiye ayrılır. Biri bilme
diğeri yapma gücüdür.
İnsan akıl ile yönetildiği gibi, evren de külli iradeyle yönetilir.
Gerçek araştırmacının, ilimden
korkmaması, hiçbir kitaba hor gözle bakmaması ve her hangi bir inanca taassupla bağlanmaması gerekiyor.
İlim öğrenmek isteyen kişinin,
ahlaki disiplini sağlaması gerek. Çünkü
kendi ahlakını düzeltmeyenin, bir ilmi doğru olarak öğrenmesi mümkün değildir.
Riyazet yöntemleriyle yapılan
idmanlardan sonra akla sımsıkı sarılan, duyuların ve duyumsal formların
etkisinden kurtulan kimse, Peygamberlerin davet ettiklerini ve filozofların
gördükleri gerçekleri görebilir.
Aslında, ne istediğini bilen
insan, istediğine bir gün ulaşacaktır.
Çok laf yalansız, çok mal
haramsız olmaz.
Yıllardır soruyorum bu
soruyu kendime: "Bilmem ki bu dünyaya niye geldim."
Akar suyun önüne taşlar düzmeye,
akan suyu dizginlemeğe kalkışmayın. Önüne konan yasak taşları arttıkça, akan su
birikmeye, asi bir başkaldırışla, yasağı delip yayılmaya etrafa dağılıp ziyan
vermeye başlar.
Suçsuz insanlar hakkında zanna
kapılıp, günahkar olmayın.
Kişi, cahili olduğu şeye sevgi
duyamaz.
Teknoloji asrındayız. Dünya köy
kadar küçüldü. Gel gör ki, insan ekonomik bir veri oldu. Tanınmayana sevgi
duyulmayacağına göre ve bizler her şeyin değil, bir tek şeyin bile alimi
olmazken, hangi sevgiden bahsedebiliriz?
Bize derdimizin teşhisini ve
tedavisini öğretecek ne muallim kaldı
maziden ne mektep, ne de bu sırrı çözmeye hevesli talebeler.
Sadece düşünür gibi olmak, ama
düşünmemek. Anlar gibi olmak, anlayamamak. Bir garip ve ciddi çelişkidir.
İnsanın ruhunu kavuran, huzur
bentlerini yıkan, onu gözyaşı ve eleme boğan, dünyevi endişelerdir.
Saatler hakka döner.
Nehirler hakka akar. Dünya hak hak diye
deveran eder. Kuşların kanatlarının, denizlerin dalgalarının çırpınışı
hakkadır.
Ey yürek! Kime atmaktasın böyle,
sızıların kim Adına? Her vuruşun,
ömrünün senden uzaklaşan ayak
sesleridir.
Her parlayan şey, altın değildir.
Yalancının en büyük cezası, kimsenin
kendisine inanmayışı değil, kendisinin kimseye inanmayışıdır.
Çarpık bir düzende her şey eğri
durur. Doğru olmak isteyenler, eğri bir
zeminde ne kadar doğru olabilirler?
Yeni bir inanışa, yeni bir
dünya görüşüne ihtiyacımız var. Kadını
erkeğe satmayan, Erkeği de asgari ücretle harcamayan, hukuk sistemiyle adalet
dağıtan, huzuru yerleşik kılan, bizim sadece maddi cephemizi değil, ruhumuzu
kuşatan, kucaklayan...
Unutmayın, yalanın ayakları
kısadır.
Nokta kadar meseleler karşısında,
virgül kadar eğilmeye gerek yoktur.
Ölüm ekilir ömür tarlamıza. Her
gün yeni bir başak olgunlaşır, yeni bir
güneş yiter ufuklarda. Bütün tarla olgunluğa erdiği gün, insan yaşamayı öğrendiği vakit, ölüm çalar kapısını. Sanki insan bir
çekirdektir. Dünyaya ekilir, ahret için büyür, olgunluğa erer.
Yeniler eskimek, gelenler göçmek
zorunda. Birileri, birilerini bırakıp gitmek zorunda. Zorun da zoru, ölümü
insanlar fert, fert tatmak zorunda.
Doğrular, hangi dudaktan çıkarsa
çıksın, gönlü fetheder.
Kuralsızca "özgürüm,
hürüm" diye haykıranlar. Ne aşağılık takıntılara esir olduklarının
farkında değiller.
Duvarlarını ellerimizle ördüğümüz
hapishanelerde, zindan hayatı yaşıyoruz.
Vicdan mahkemesinin şefkat
yargıcı ağır yükleniyor, sanık sandalyesinde oturtulan mazinin...
Anlayana, sivri sinek saz.
Anlamayana davul zurna az...
Dağ, dağa kavuşmaz. İnsan insana
tez kavuşur.
Gerçek bir öğrenci için, dünyanın
neresinde olursa olsun... Hapis, zindan, yeryüzü veya gökyüzü. Okunacak, ders
alınacak, öyle çok şey var ki...
Sır, insanın gizli hazinesidir.
Sırrı olmayanın içi ve ardı boştur.
Okumasını beceren
için, kainat bir mekteptir. Bakmasını bilen için, görünen her şey bir
ayettir.
Küçük iken kıymadığınız, büyüdüğü
zaman da yenemezsiniz.
Hayat öğrencisinin muallimi
evveli, ALLAH! Muallimi Azamı, Hz. Peygamber (as) dır. Kriteri ise Kur'anı KERİM'dir.
Sırrını içinde saklayan, sır
onun esiri olur. Sırrını dışarıya çıkaranın ise kendisi
esiri olur.
Karanlığın en koyu
anı, aydınlığa en yakın zamandır.
Öğrenimi sadece, Okul derslerine
tahsis eden kimseler, hayatı anlamlandıramazlar.
Yarım Doktor, insanı candan eder.
Yarım Hoca insanı dinden eder.
Şeytan, "ŞEY" ve
"TAN" Kelimesinden türemiş olup, "ŞEY" her şeydir.
"TAN" ise kovulan, engelleyen
demektir. O zaman Şeytan, insanı, Allah'ı anmaktan alıkoyan her şeye
denilir.
Okul öğrencileri her şeyini
bırakıp, okumaları gerek.
Hayat mektebinin öğrencisi şerefiyle işinin başında da
öğrenimini devam ettirebilir.
Sırrının verme dostuna, dostunda
verir dostuna, sonra saman doldurur
postuna.
Evrenin sırlarını içinde
barındıran insan gibi bir varlığın, Şeytana yenilmesi hayret vericidir.
Okul öğrencilerinin başarısı,
ancak yazı yazması ve kitaplar okumasıdır. Hayat Mektebi öğrencilerinin başarısı evrenin dilini öğrenmeleri ve kainat eserlerini okumalarıdır.
Her insanda, Melek, Cin, Şeytan
ve benzeri varlıkların özellikleri mevcuttur.
Bütün varlıkların özelliklerini
taşıyan bir insanın, Cin ve benzeri varlıklardan korkması hayret bir şey...
Okul öğrencilerinin disiplini,
kılık kıyafettir. Hayat mektebinin disiplini ahlak ve terbiyedir.
En kara karanlık, cehalettir.
Gece karanlığını güneş aydınlatır. Cehalet karanlığını ilim aydınlatır.
Okul öğrencilerinin kitabı sadece
insan ürünüdür. Hayat mektebi öğrencilerinin kitabı Allah ürünü olup
insanlardan istifade edilir.
Okul öğrenimi, diploma ile sona
erer. Hayat mektebinin öğrenimi mezara kadar devam eder.
Hayat mektebinin öğrencisi olmanın
ayrıcalığı, bir insanın nitelik ve özellikleri keşfetmesidir.
Okul öğrencisi olmak, herkesin
karı. Ama hayat mektebinin öğrencisi olmak, er kişinin karıdır.
Eğer nereye gideceğinizi
bilmiyorsanız, oturun. Nereye gideceğinizi kararlaştırın ondan sonra yürüyün.
Yoksa enerjiniz boşa gider.
Ne yapacağını bilmeyen
insanın, yaptığı her şey boşunadır.
Neyi, nasıl? yapacağınızı
kararlaştırmadan önce, niçin ve kimin için? Bilin ve bulmaya çalışın.
Elinizdeki kaybolan bir şeyin
sebebini veya ulaşmak istediğiniz ama ulaşamadığınız bir şeyin bahanesini
kimseden aramadan ve kimseyi suçlamadan önce kendinizi muhasebe ediniz.
Kendilerini sorgulamadan önce,
başkalarını yargılayanların kararı, hükmü geri teper.
Karasızlığın kuyusu derin olup,
düşen kurtulmaz. Fakat kötü kararın geri dönüşü mümkündür.
Muhannetin arı, her şeyden
ağır düşer insan yüreğine.
Muhannetin köprüsünden
geçmektense, Aslana yem, Çakala av, sele kapılan çer çöp olmayı yeğlerim.
İnsanın yaşı ve kariyeri ne
olursa olsun. Herkes alışkanlığının çocuğudur.
Ne olmak
istediğini bilmeyen, ne yaptığını
da bilmez.
Eğer yapacağınız işten şüphe
ediyorsanız, işe başlamadan önce şüphenizi giderin.
Sebeplere tutunmadan önce,
müsebbip olan Allah'a güvenmeyi ihmal etmeyin.
Gücünüzün yetmeyeceği bir işe,
hayır demeyi öğrenin.
Kendinizi sık sık deneyerek,
kontrol etmeyi ihmal etmeyiniz. Bu kendinizi tanımaya götürür.
Bir şeyi yapacağınıza söz
vermeden önce, onu yapıp yapamayacağınızı iyi düşünün. Yoksa mahcup olursunuz.
Eğer yapmanız gereken
çok önemli bir iş varsa, bunu da tek başınıza yapamıyorsanız, o işi ihmal etme yerine başkasından yardım
isteyiniz.
Yerinde ve zamanında yapmadığınız
her şey, aleyhinize delil olur.
Başkasında görüp gıpta ettiğin
bir şeyi kıskanacağına, çalış seninde
olsun.
İstemeyerek başkalarıyla havayı,
dünyayı paylaştığınız gibi. Elinizdekileri de
paylaşmayı ihmal etmeyiniz.
Kendiniz için istediğiniz bir
hayrı, başkaları içinde istemediğiniz müddetçe, o hayra nail olamazsınız.
Kim dünya için ahreti unutursa,
helak olur. Kim de ahiret için dünyayı ihmal
ederse, perişan olur.
Allah'ın verdiğiyle kanaat
etmeyenler, insanların verdiğiyle azgınlaşırlar.
Kendi dünyası için, başkaların
dünyasını yıkanlar, iflah olmazlar.
Kendi rahatı için, başkaların
rahatsızlığına aldırmayanlar, zalimdirler.
Bugünkü işlerini yarına, yarınki
işlerini ertesi güne bırakanlar, helaktadırlar.
En kötü karar, kararsızlıktır.
Sevgi, kişinin görüp de kendisi
için eksik ve ihtiyaç hissettiğidir.
Sevgi, yüce yaratıcının
isteklerini hayatta gerçekleştiren bir vasıtadır.
Sevgi, esrarengiz bir güçtür. Ne
elle tutulur, ne de gözle görülür.
Sevgi, esrarengiz bir kuvvete
sahiptir. Büyüyen ağacın damarları kocaman kayaları parçaladığı gibi, büyüyen
sevgi de dağları delip parçalar.
İnsan, varlığının yok olacağını
bildiği halde. Onu ayakta tutan ve ona
gayret veren, gönlüne merhem, dizine
derman olmaya vesile olan şey SEVGİ 'dir.
Allah’a hakkıyla iman, ancak Onu
birlemekle mümkündür:
a)İnançta birlenmesi SEVGİ'yle
b)Lisanda birlenmesi SEVDA'yla
c)Fiillerde birlenmesi AŞK'la
mümkündür.
Dünyada hangi iş ve sanat olursa
olsun, mutlaka aşk ve sevgi ile meydana gelir.
Sevgi, inanca dayalı. Sevda,
özlem ve hasrete dayalı. Aşk, eyleme dayalıdır. Sevginin ölümsüzlüğü, Sevdanın
mukaddes çilesi, aşk ve tevhidin sonsuz saadetiyle kaimdir.
Müslümanın tabiatı sevgi yüzünde
üstündür. Müslüman eğer aşık değilse, imanı makbul değildir.
Aşk, bütün zehirleri bala çeviren
iksiridir. Hayat için aşk, Şeriattır. Terbiyenin aslı dindir. Din ise aşktır.
Et ve ot uğruna kederlenmek,
insanı perişan eden bir rezilliktir.
Aşk için, kanda titremek bir
şereftir. Testere, dayak ve darağacı onun bayramıdır.
ALLAHIM! İnsanlar seni, verdiğin
nimetler için severler. Ben ise seni, verdiğin acılar ve ızdıraplar yüzünden
severim.
Aşk, tüm dertlerin devası olan
bir derttir ki, arttıkça derman getirir.
Tevhid, Allah'tan insanlara inen
sevgidir. Aşk ise insandan eylemle Allah’a
yükselen ameldir.
Aşk olmazsa, tevhit kabul görmez.
Tevhid, Allah'ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemektir. Bunun zıddı
ise çokluk ve şirktir.
Sevgiden yoksun gönüllerin icra
ettikleri ibadetler bir gösteriden öteye geçemez.
Allah'ı sevgi üzere ve aşk içinde
aramayanların, sayıya ve mekana sığan
ibadetleri erdirici, arındırıcı
olamaz. Yüce Allah'ın sevgisine karşı olan niyazımız; iki rekat namaza
sığdıramayız.
Aşk, öyle güçlüdür ki, nerede
kendini gösterirse orada aklın egemenliğine son verir.
Aşk, hürriyet ve
özgürlük peşinde olan, düzen,
kural kabul etmeyen inkılâpçı bir güçtür.
Kendi egemenliklerinin
temellerini, sadece akla ve mantığa dayandıran sistemler, aşkın varlığına
müsaade edemezle.
Aşk, eğer uygun, meşru bir alana
kanalize edilmezse, insan ruhunu yıprattırır ve kişiyi sonu gelmez uçurumlara
sürükler.
Ailenin Çocukları için ifa ettiği
cemaat hissi, paylaşma ruhu,dayanışma duygusu bir insanın eğitimi için
vazgeçilmez bir kurumdur.
Bir cemiyetin çöküşü, o cemiyetin
Aileye karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesiyle başlar.
Aile daima, dış muhitin tez
halinde beliren tehditlerine karşı koyacak antitezi bulmaya müsait bir yapıdır.
Toplumdaki değişmenin ve
bozulmanın fazla olduğu zamanlarda ailenin, bir antitez olarak
kuvvetlendirilmesi gerekir.
Kuvvetli aile, cemiyetin bozulma
temayülünü düzeltebilir.
Ferdin vazgeçilmez sığınağı olan aile,
daima kendini tamir etme vasfına sahip olmalıdır.
Felsefe, "Nedir?" ile
başlar." Din nedir, ahlak nedir,
hukuk nedir?" ile meşgul olur.
Sosyoloji, "Nasıl"
ve " Niçin" üzerinde durur. Muayyen bir
cemiyette dini, ahlaki, hukuki
hayat nasıldır?.
Sosyolojinin görevi, çeşitli
zamanlarda görülen, hakimiyet, rekabet, iş bölümü, taklit gibi sosyal formların tasvirini, tasnifini,
analinizini, izahını yapmaktır.
Din felsefesi mutlak üzerinde
durur. Din sosyolojisi ise mutlakla uğraşmaz.
Din olmazsa, dünya, ferdi
rahatlığın getirdiği ölü noktaya
dönüşmeye doğru yol alır.
Dinin kuvveti, fertleri ortak bir
hayata, kendilerini feda etmeye götürür.
Bu sayede cemiyet hayatta kalma şansına
sahip olur.
İktisadi hayattan önce, onun şartlarını
hazırlayan ahlak, birde zihniyet esası gerekir ki, bu şartları dinler hazırlamıştır.
İktisadi hayatın da zihniyeti,
sistemi tayin edici rolü, dinden gelir.
Din insan ruhunun en gizli köşelerine
girdiği, bir mukavemet gücü ve hayat
anlayışı verdiği için, sosyal hayat üzerinde tesiri kuvvetlidir.
Dinin cemiyette oynadığı rolü,
hiçbir fikir, felsefe ve ideoloji oynamamıştır. Çünkü bunlar ferdin günlük
hayatına kadar girip, onu her yönden kuşatmamıştır.
Din, belirli bir dünya görüşü
verir. Mensuplarını, dünyaya ve hadiselere karşı tavır almaya götürür, kültürlerini şekillendirir.
İman etmek için, kişinin kendi
içinde hür olması gerekir.
İnandırmak veya inanmaya engel
olmak için yapılan baskılar, İmanın
tabiatına ters düştüğünden, daima
tepkilere yol açar.
Disiplin ve itaat dıştan
zorla verilen bir şey olmayıp,
inanarak yapılan bir olaydır ki, bunu sağlayan dindir.
Din, insan üzerinde ilke, kişilik
ve kimlik oluşturur. Dini olmayanın ilkesi, kişiliği ve kimliği de
oluşmamıştır.
Yüce Allah, ilk insan Adem
(as)’dan beri insanoğlunu "DİN"siz bırakmamıştır.
Yüce Allah'ın katında en son
gelmiş olan din "İSLAM"dır.
Sosyalleşme, insanın ömrü
boyunca yaşadığı ve oluştuğu
süreçtir.
Toplumun genel ahlakı ve ruhsal
düzeyi, ne denli yüksekse, özgürlük. eşitlik ve mutluluğu da o oranda mükemmel
olur.
Düşüncenin temel kategorileri ve
dolayısıyla bilim, ahlak ve hukuk kuralları dinde çıkmıştır. Bütün toplumsal kurumların ana
kaynağı dindir.
İnsanlık tarihi, dini inanışların
her zaman ve yoğun olarak yaşandığı verimli bir dünyadır. İnsanlar daima
bir kutsala ihtiyaç duymuşlardır.
Din insan yaşamının vazgeçilmez
temel dinamiklerinin başında gelir. Bireysel ve toplumsal yaşamı etkileyerek
toplumun yapılanmasında rol oynar. Sadece ölüm sonrası umutlara dönük değildir.
Din Allah'ın insanlığa bir lütuf
ve ikramıdır. Eğer din olmasaydı insanlar gerçeklere aklın gölgesinde
ulaşamazlardı. Din, sadece mistik bir bağlanma olayı değildir. En ilkel dinler
dahi toplumsal yaşamı derinden etkilemişlerdir. Din, toplumsal yaşamın dengeli
ve ahenkli yürümesini sağlayan sosyal kontrolü güçlendirir.
Hayvanların erişebildiği en büyük
şey toplanmaktır. İnsanlar ise üretirler.
Ruh aleminde bütün eşyayı ahenk
içinde toplayan ve fiillerimize bütünlük veren aşktır.
Devamlılığı kısa olan ve gerçek
bütünlüğü bulunmayan sosyal gruplar, sokakta biriken meraklılar kalabalığıdır. Maç
seyircileri, konferans dinleyicileri, trafik ışığında geçmek için yığılanlar ve
vapurdaki insanlar; geçici, gerçek bütünlüğü olmayan gruplardır.
Sürülerin ideali yok, arzuları
vardır. İçgüdüleriyle kımıldayan başıboş kalabalıklardır.
Sosyal fonksiyonlar, inkar
edilmez. Ancak kanalize edilebilir.
İnsan yavrusu, kainatın en aciz
yaratığıdır. Fakat o, dünyaya hakim olacak potansiyeli taşır.
Hürriyet ister kolektif, ister
ferdi manada olsun, insanın kendi şüpheleri üzerine zaferidir.
Arzu edilen bir gaye, şuurlu bir
maksat olmadan hiçbir şey meydana gelmez.
Tümdengelim, genel
bir doğrudan yola çıkarak özel
bir olay hakkında hüküm vermektir.
Tüme varım, tekilden çoğula,
olaylardan kanunlara doğru izlenen bir yöntemdir. Deneysel sonuçlarca
ispatlanan olaylardan başlayarak bir hükme
varmaktır.
Kalbur üstü şahsiyetler,
hadiselerin ve hareketlerin oluşturucusu olmayıp, kitlelerin sosyal sınıfların
idarecisidirler.
Nerde düzen yoksa, kargaşa varsa,
orada enerjinin lüzumsuz yere harcanması vardır.
Hakkın aşkı, insanı Aziz eder.
Halkın aşkı ise insanı rezil eder.
Adalet, ne halkın rızası için
hakkı terk etmek, ne de Hakkın rızası için halkı ezmektir.
Kültür, tabiatı ve kendisini
nasıl idare edeceğini öğrenmek suretiyle, insanın bizzat meydana getirmiş
olduğu eserdir.
Fert, kültürün hem koruyucusu,
hem icat edicisi, hem de değiştiricisidir. Şahıs, kendi kültürüne tesir ederek,
sosyal değişmeyi meydana getirir.
İnsan, fiziki çevrenin pasif bir
kurbanı değildir.
İnsan bir şeyi anlamadıktan
sonra, ha ayık olmuş, ha sarhoş...
Madem ki, ölümün bir kere olacak,
bir kere öl. Bu ne acizlik, bu ne gam ve kasvet...
Halk esere bakıp kanar. Seçkinler
sanatı ve ondaki, hikmeti inceler.
Kendilerine vahiy gelen
Peygamberler her zaman felsefi
bilgiye de sahip olmuşlardır.
Her Peygamber filozoftur. Fakat
her filozof Peygamber değildir.
Vahiyle belirlenen şeriat aklıda
içerir. Yalnız akılla belirlenen şeriat eksik ve yetersizdir.
Bütün Filozoflar, Peygamberleri
taklit etmenin gerekliliğini kabul etmişlerdir.
Hukukçuya şer’i kıyas gerekli
olduğu gibi, düşünen insana da akli kıyas zorunlu olur.
Şeriat bilgisiz dostlarından eza
ve cefa görmektedir. Şeriatın bilgisiz dostları, taasupçu körlerdir.
Şeriatın sözlerinin tümü tevil
edilemeyeceği gibi, tümü tevilsiz olarak kabul edilmez.
İnsan kendini
bilime, incelemeye ve araştırmaya
vererek, akli düşünceyle evrenin sırlarını yırtarak Allah'a erer.
Hayatın amacı, düşünce ve akli
duyguları, şehvetlere egemen kılmaktır. İnsan çok zor olan bu işi başara bilirse, bu dünyada mutluluğa, öteki dünyada ise cennete
erenlerde olur.
Akıl parçalanmaz, çünkü kişiliği
yoktur. Kişilik duygulardan kaynaklanır. Akıl herkeste birdir.
Kadında erkek gibi düşünce
bağımsızlığına ve irade özgürlüğüne sahiptir.
Bir Kadında erkek gibi öğrenim
görür, tüm alanlarda uzmanlaşa bilir. Müftü, Müderris ve müçtehit olabilir.
Nikah akdi hukuki bir
sözleşmedir. Bu nedenle temel hakları kesinlikle değiştirmez.
İslam hukuku yalnız kadınların
Aile ocağını söndürmeye yönelik durumları yasaklar.
Sanatın sonu doğal olmaktır.
Başkalarına kendini benzetmek değildir.
Gerçek sanatçı, doğal olmaya
çalıştığı gibi, başkalarının doğallığına ve doğaya zarar vermeyendir.
Dünyanın gerçeği mecaz olduğuna
göre çalışmaya, muhtaçlık zilletine
niçin bu kadar katlanıyoruz ve değerimizi beş paralık ediyoruz.
Elini, belini aklından
çok çalıştıranlar, çok kaybeder.
Elini belinden önce aklını da
elinden önce çalıştıranlar karlı
çıkarlar.
Düşüncesizlik dünyada rezil ve
rüsvalık, öteki dünyada ise cehennemdir.
Kimin ne kadar ve nasıl düşündüğü
değil, neyi nasıl düşündüğü önemlidir.
Düşünce hiçbir şeyle satın alınmaz. Fakat düşünülerek çok
şey kazanıla bilinir.
Madem düşünmek parayla değilse,
niçin düşünmekten korkuyor ve kaçıyoruz?
Çok konuşmak başa bela, çok düşünmek ise başa
çare ve düşmana beladır.
Görevimiz, doğruyu bulmak
isteyene yardımcı olmaktır.
Amacımız, gerçeği öğrenmek
isteyene, doğruyu, doğruca öğrenmesini sağlamaktır.
En sağlıklı eğitim, tümdengelim
(genelden parçaya inme) dir.
Sağlıksız eğitimin temelinde,
tüme varım (parçadan genele) olduğundan dolayıdır.
Eğitim sadece teorik olduğu
zaman, insan zihni için kaos olur.
En verimli eğitim, teorikle
beraber pratik olanıdır.
Anlamayı prensip edinmeyene, ne
öğretmen bir şey anlatabilir. Ne de kitaplar ona bir şey verebilir.
En güzel öğrenme ve öğretme
metodu, önce anlamak ve anlatmak. Sonrada ezberlemek ve ezberletmektir.
Günümüzde nice ezberlenen şeyler,
anlamını, aslını yitirmiştir.
Dinin kutsal sembolleri, gerçek
içeriği anlaşılmadığı müddetçe, tabilerine bir fayda sağlamaz.
Disiplin, ne zorlamadır. Ne de
zorlanmaktır. Ama anlaşılacak şekilde anlatmaktır.
Doğru, yanlış yerde ve yanlış bir
şekilde anlatılırsa, doğru olmaktan
çıkar.
Eğer bilgi bir etiketle sınırlandırılırsa,
evreni, varlığı ve yaşamı anlamlandırma formülü
kaybedilir.
Formülü elimizde olmayan her şey,
yitiğimizdir. Onu nerede ve kimde bulursak almak hakkımızdır.
Hayatta sağlaması yapılmış, meşru
ve müspet olan şeyler, bizim sermayemizdir.
Geçmişte sağlaması yapılmış,
yanlış ve faydasız olan şeylerle vaktimizi harcamayalım.
Daima devir olan zamanın, keskin
dişlerine yaşamını kaptıranlar, kaybederler.
Öğrenerek kavramak, öğreterek
anlamak, bilginin özü ve ziynetidir.
Geçmiş bilgi ve becerileri, geleceğe
ışıktır. İlerleyebilmemiz için, o ışıklara ihtiyacımız vardır.
Geleceğini geçmişin sağlam ve
doğruların üzerine bina edenler ancak yükselip, uygar ve medeni seviyeye
gelebilirler.
Faydalı ve doğru olan bilimler,
sağlaması yapılmış olan bilimlerdir.
Kendisiyle her şeyin sağlamasını
yapmaya, insan kafası, eli değmemiş ve değmeyecek olan kriter ve ölçü
"KUR'ANI KERİM"dir.
Kimin elindeki bilgiyi, yanındaki
bilimi, Kur'an onaylıyorsa o bilgi doğrudur, onaylamıyorsa yanlıştır.
Öğretenin, öğrenen üzerindeki
hakkın karşılığı, ancak cennettir.
Rahman olan yüce Allah'ın
insanlara en büyük lütuf ve nimeti, insanı yaratması ve insana bilmediğini
öğretmesidir. Yüce Allah'ın nimetlerini insanlarla paylaşmak en kutsal bir
görev olup, insani vazifemizin de gereğidir.
İnsan gördüğü kadar yürüyebilir.
Yine insan bildiği kadar ilerleyebilir.
Doğru bilgi, doğruya, doğru yerde
ve doğru
biçimde verilmesi gerekir.
İnsanların sayısal görüntüsü,
toplum değildir.
Paylaşma ruhunu kazanamayanlar,
sosyalleşemezler.
Medeniyetin primi, ahlaktır.
Modernizmin primi, reklamdır.
Değişmeye direnmek imkansızdır.
Değişmeyen tek şey vardır, o da değişmek istemeyendir.
Her sosyal olay, sebep sonuç
ilişkisiyle değerlendirilmelidir.
Bir toplum hakkında teoriler
geliştirebilmek için toplumsal olayların yakından takip edilmesi ve gözlenmesi
gerekir.
İnsan sosyal bir varlıktır.
sosyalleşmeyen insan kişiliğini kaybeder.
Her sosyal grubun ortak inanç ve
amaç birliği vardır. Grubu meydana getiren inanç ve amaç birliği ortadan
kalktığında grup dağılır.
Sosyal grup, kişinin
yeteneklerini kullanma ve geliştirme imkan ve fırsatını sağlar.
Göç, kolay bir olay değildir.
Sürgüne gitmek gibi bir şeydir. Yuvanızı
terk edeceksiniz. Sahibi olmayı düşündüğünüz statünüzü kaybedip, her
şeye sıfırdan başlayacaksınız.
Millet, ilk Peygamberden beri,
aynı inanç üzerinde bulunan toplulukları kapsar.
Ümmet, belli bir Peygambere tabi
olan topluluktur.
Ulus, belli bir ırkın
topluluğudur.
Irk, insanlar arasındaki doğuştan
gelen biyolojik farktır. Hiç kimse ırkını kendi iradesiyle seçmemiştir.
Kültür, insanları topluma
hazırlayan, eğiten ve sosyal sürece katan sürekli bir değerdir.
Dil, duygu ve düşüncelerin
aktarıldığı toplumsal bir araçtır.
Aile, insanın biyolojik,
kültürel, ekonomik ve psikolojik tatmin çevresidir. Sevgi ve saygı, davranış
biçimlerini, grup ilişkilerini öğreten
okul öncesi eğitim kurumudur. Dayanışma, hoşgörü, saygı, sevgi, duygusal
ilişkiler ve özveri gibi değerler, bütün ailelerin ortak faydasıdır.
Aile, üyelerinin maddi ve manevi
eğitimini üstlenir. Üyelerinin şahsiyet kazanmalarını ve sosyalleşmelerini
sağlar.
Çocuklar, okul öncesi ilk
eğitimini aileden alır. Okul süresincede eğitimini okula paralel devam ettirir.
Evlenme, aile kurumunu meydana
getiren sözleşmeye dayalı hukuki bir olgudur.
İnsan, kendi özgürlüğünü ancak
başkalarının özgürlüğüne saygı koşuluyla koruyabilir.
Toplumsal yararlar, toplumsal
zorunluluk, toplumsal dayanışmayı ortaya çıkarır.
Bir Müslüman’ın özgürlüğünü kendi
kusurundan, kendi yetersizliğinden başka hiç bir şey sınırlayamaz. İnsan
hürriyeti, insan vicdanında gelişen ve davranışlarda ifadesini bulan bir
değerdir.
Kader: Yüce Allah'ın kuvvet ve
kudretidir. Kaza: Yüce Allah'ın bilgisi dahilinde meydana gelen olay
ve hadiselerdir.
Ecel vaktine erince, hayatımızın,
duvara yansıyıp geçen bir araba farı kadar kısa süre içinde
parlayıp söndüğünü göreceksiniz.
Her kimi yar bildikse ağyar
çıktı. Kimi sevdikse, kime bel bağladıksa bırakıp gitti...
Kendi hataları sonucunda meydana
gelen kaza ve musibetlerin faturasını, Allah'a mal etmeye kimsenin hakkı
yoktur.
Saygı mıydı yitirilen, yoksa
sevgi mi? Yoksa sevgi kaybedilmiş de
yanlış yerlere mi sarf edilir olmuş? İstismar ve dejenerasyona mı
uğramış yoksa?
Sevgi dediğin eksilten değil,
artıran olmalı. Kirleten değil, arıtan olmalı. öldüren değil, yaşatan olmalı...
İnsan evvela kendi vicdanına
karşı dürüst olmalı, kendisini
aldatmamalı.
Herkes yaptığı
ile, ettiği ile, seçtiği
ile anılır, bilinir ve hesaba çekilir.
Ey koca şehirlerde yaşayan ruhsuz
yığınlar;binaları, bulvarları, apartmanları, taşıtları doldurursunuz da, samimi
bir dostun kalbindeki bir boşluğu dolduramazsınız.
Hiç kimse
başkasının yaşam öyküsünde rol almak için yaratılmamıştır.
Dağ başına kış gelir insan başına
iş gelir derler. Bir hata işlenirse
eğer, aynı hata geri dönülmez boyutlara ulaşmadan tamir etmek gerek. Yüce
Allah'ın, kaza ve belalarını, iki şekilde tecelli eder: Biri
imtihan amaçlı, biri de insanın kendi tedbirsizliğindendir.
Kaderin kucağı, şeytanın ise ağı
vardır. İnsanlar kaderin kucağından kaçıp, şeytanın ağına düşüyorlar.
İnsan üç boyutludur: Kendine
dönük, başkalarına dönük ve Allah'a dönük. En çok işlev gören, insanın
başkalarına dönük yanıdır. En çok ihmal
edilen ise Allah'a dönük olan yönüdür.
Hiç kimse başkasının kaderine
müdahale etme yetkisine sahip değildir. İnsanoğlu, Yüce Allah'a iki şeyle hesap
verecek: Biri yaşamındaki seçimiyle, diğeri ise olaylara karşı olan tavrıyla.
Herkes kendi kaderini kendisi çizer. Ancak kendisini idare etmekten aciz
olanlar, kaderinin yetkisini başkalarının terkine teslim ederler.
Zaman, zamanında geçer. Geç
kalmaz, erken geçmez...
Hiç bir aşık maşukunun kefenine,
hiç bir oğul babasının kabrine girmemiştir.
Yaşamın öyküsü bir film gibidir. Bugün oynanır, yarın
seyredilir.
Hiç kimse nerede, nasıl ve ne ile
imtihan olacağını bilmez.
Yaşamın gizemi tevafuklardır.
Kimle, nerde, nasıl ve ne zaman karşılaşacağını bilinmez.
Sizleri davet ettiğim doğru yol,
benim doğrularımdan oluşmuyor. O yol ki,
yaratanımızın, yürümemizi istediği ve seçip beğendiği yegane ve dosdoğru
yoldur.
Gayesiz insan, hedefsiz avcı
gibidir. Ne yaptığını bilmeyen insanı
enerjisi ve cephanesi heba olur.
Nasihat dinlemeyen insan,
musibetlere maruz kalır.
Bir musibet, bin nasihatten acı
ve beterdir.
Yaşamını nasihatle kontrol etmeyi
beceremeyen kişi, hayatını musibetlerin kucağına terk etmiş olur.
Musibet geliyorum diye haber
vermez. İnsanın kendisi haberdar olması lazım.
Her bir musibet, insanın
hayatının bir parçasını götürür. Hayatını musibetlerin kucağına bırakanların
vay haline.
Üç şey çok şey söyler:
Bakarken ağlamak.
Konuşmadan düşünmek.
Cezalandırmadan affetmek.
Dört kimsenin acısı hayattır:
Doğururken sancı çeken ana.
Yazarken ağlayan düşünür.
Cahili eğitirken sabreden
muallim.
Allah yolunda mücadele ederken
ölen şehit.
Dört kimsenin hasreti Rahmettir:
Birbirini Allah
için sevenlerin vuslat hasreti.
Vakit namazını kıldıktan sonra
ikinci vakti bekleyenin Allah'la buluşma
hasretini çeken.
Dersini aldıktan sonra diğer ders
vaktini bekleyen öğrencinin ilim hasreti.
Garibin çektiği
çilenin mükafatı olan Cennet hasreti.
Dört şey vardır ki, Allah yoluna
kanalize edilirse kutsal olur:
Allah yolunda tozlanan ayaklar.
Allah aşkıyla ağlayan gözler.
Allah yolunda terleyen alınlar.
Allah yolunda yaralanıp kanayan
bedenler.
Üç kısım kimseler kutsalın
yolcusudur:
İlim öğrenmek için yol
yürüyenler.
Allah'ın dinini yaşamak için
hicret edenler.
Allah'ın dinini tebliğ etmek için
seyyah olanlar.
Üç şey kader ve kazayı
değiştirebilir:
Allah rızası için verilen sadaka.
Şafak vaktinde yapılan dua.
Bir işi yaparken alınan tedbir.
Beş kısım kimseden kalem
kaldırılmıştır:
Çocuklar.
Deliler.
Peygamberler.
Uyuyanlar.
Saçını ve sakalını Allah yolunda
ağartıp beli bükülen ihtiyarlar.
İnsanoğlu, Yüce Allah'ın
evrendeki en büyük ve en güzel sanat eseridir.
İnsanoğlu, üç boyutlu bir
varlıktır: Duygu, düşünce ve eylem.
Duygu, yürek merkezidir.
Eylem,beden merkezidir.
Düşünce, objektif şümullü olmayı
gerektirir.
Eylem, fiil ve davranışı
gerektirir.
Duygu, iradeyle kontrol
edilirse, kişiyi erdem sahibi yapar.
Düşünce, sağlıklı bir şekilde
işlev görürse kişiyi kemal sahibi yapar.
Eylem, doğru
ve yerinde kullanılırsa, kişiyi adalet sahibi yapar.
Duygu ve arzuların kontrolü,
sahibini diğer varlıklardan ayrıcalıklı kılar.
Düşünce sahibini
tefekkürle, Mütefekkir olmaya ulaştırır.
Eylem ve davranışlar, bayağı,
basit, biyolojik şeylerden. sakındırılması, sahibini insanların gıpta edeceği
dereceye getirir.
Duygu kontrol ile Ahlaklı olmayı
gerektirir.
Düşünce tefekkür ile iman etmeyi
gerektirir.
Eylem takva (korunma) ile
ibadet etmeyi gerektirir.
Duygu sevdanın hasretini
çektirir.
Düşünce, sevginin mutluluğuna
eriştirir.
Eylem, aşkın acısını tattırır.
Duygusuz insan canidir
Düşüncesiz insan, delidir.
Eylemsiz insan ölüdür.
İnsanlar, yöneldikleri şeyin dini
üzeredir.
Zamanın insanlarını tanımayan,
cahildir.
Zamanın gerçeklerini bilmeyen
cahildir.
Kişinin keremi dini, şerefi ise
ahlakıdır.
Atı bağda, kadını ocakta kendi
başına bırakmamak gerekir.
Çapkınlık tıpkı esrarkeşlik,
ayyaşlık durumuna düşmek gibi bir şeydir.
Bir gün gelecek bu korkunç
ahlaksızlığın ve düzenbazlığın, bütün yalanlarının maskesi düşecektir.
Bir amaç olmaksızın, sırf yaşamak
için yaşamaya ne gerek var.
İnsanın amacı, mutluluğa, huzura
ve iyiliğe erişmek olmalıdır.
Eğer ihtiraslarımızı
yenebilirsek, şehvetimizi dizginleyebilirsek,
Peygamberlerin söylediklerine
uymuş oluruz.
İnsan amacına ulaşmamış
ise bunu tutkularına borçludur.
Öncekiler bir tesadüf değildi.
Böyle olması gerekiyordu ve bundan sonrada böyle olacak!
Günahlar, bizi mutlak esaretine
almak isteyen nefsan-i tabiatımıza karşı insanlığımızın isyanıdır.
Yamyamlar kurbanlarını besleyip
bunu onların hak ve özgürlüklerini düşünerek yaptıklarını söylerler.
Orta çağdaki engizisyon
işkenceleri insanlığın kurtuluşu adına yapılyordu. Suçlu kimdi diye sormak,
kimsenin aklına gelmiyordu. Çünkü herkes
yapılan suçlara ortaktı.
Bugün artık ne kendi kendinize ne
de başkalarına "yaşantın hiçte iyi değil,kendine çeki düzen ver."
diyemiyorsunuz.
Başkalarının benim bildiklerimi
öğrenmeleri için çok zamana ihtiyaçları var. Ama içimizdeki nefsani yönlerimizi
gösteren sebepleri bulmanın güçlülüğü başkadır.
Artık öyle bir hale geldik ki,
durumlarının kötülüğünü görmemek için gözlerini yumarlar. Kurtuluş çaresi
zannettikleri bu körlük, onları aynı zamanda felakete sürükler.
İnsanlar şehirde yüz yaşına gelir
de çoktan çürüdüğünün, öldüğünün farkına varamazlar. Öylesine meşguller ki
kendilerini düşünmeye bile vakit bulamazlar.
Bugün vicdanımızın iflası o
dereceye gelmiş ki, neden ve sebep aramayı gerekli görmüyoruz.
Eğer tedavi olmak için harcanan
çabaların yüzde biri ahlaksızlığı yok etme yolunda harcansaydı, ahlaksızın izi
çoktan dünyada silinmiş, kökü çoktan kurumuş olurdu.
Oysa ki bugün tüm çabalar,
ahlaksızlığın, kötülüğün ticaretini ortadan kaldırmaya değil sanki onu teşvik
etmeye harcanıyor.
Şehvete dayalı bir sosyal yapı
yerine, yakıcı ve yok edici tutkuların dizginlenebildiği bir yapı
oluşturabilmeli.
Ne var ki hayatımızın tüm akışını
yıkıcı istekler belirliyor.
Hayatta bir ahlak kuralı
çiğnendiğinde, öcünü kendi alır.
Sebepler sonuca ulaştırır.
Varılmış her sonuç sebeplerle olmuştur.
Sebepler, hedefe varmada birer
araçtır.
Bencillik ve özverilik zanlının
perdesi altında hareket eden kuruntulu ve kibirli insan, hakkı görmekten mahrum
olur.
İnsanın nefsi kemaller ile ilgili
olarak kendisiyle, ubudi kemaller ile ilgili
olarak Allah ile, bilimsel bağla ilişkili olarak tabiat alemiyle bir
hesabı vardır.
Günahlar tatlıdır. Fakat ateştir.
Yılan yumuşaktır. Fakat ısırması çok acıdır.
İnsan bütün ibadetlerinde Allah'a
yaklaşmayı hedef aldığı için o ibadet, onun kurbanıdır.
İnsan, şahsiyetinin mükemmel
olmasını ister. Bu bakımdan günah, olgun bir şahsiyetin oluşmasının önündeki en
büyük engeldir.
Kendi bedenini günahlardan
korumayan biri kendisine zulmetmiş sayılır. Başkalarının hakkına tecavüz edende
zulüm işlemiş olur.
Petrol iştahlarından dolayı bir
takım ülkeleri işgal etmeye çalışan, masum insanları öldüren, tarihi ve
kültürel değerlerini bombalarla yerle bir eden sömürgeci ülkeler, zulmün en
büyüğünü işlemektedirler.
Yüce Allah'ın, Hz. Muhammedî (as)
layık gördüğü "Habibullah" sıfatıdır. Seven adamda kibir, benlik,
adilik, küçüklük, miskinlik ve cansızlık barınamaz.
Merhamet, yaratıkların iyiliğini
isteyip onlara yardım etme arzusunu duymaktır.
Kalbinde merhamet bulunmayan
kimseler, İslam'ın nurundan nasibini alamazlar.
Merhamet, insanda öyle derin bir
ruh hali oluşturur ki, bir
karıncayı bile incitmekten ızdırap duyar hale getirir.
Merhamet, korunmaya muhtaç çocuk
gördü mü yüreği sızlar, tokluktan karınları öne çıkmış insanlarla aynı dünyada
yaşarken açlıktan kıvranan çocukların çatlak dudakları, kalbinin en derin
yerini sızlatır.
Allah'tan ona yaraşır biçimde
korkmak, hayatın her anında geçerli olan dipdiri bir ruh ile yaşamaktır.
Ölüm, insanın bilmediği bir anda
gerçekleşen bir hakikat olduğu için, ona
her zaman hazırlıklı olmak gerekir.
Fazilet, insanın tabi ruh halini
yansıtan hikmet, iffet, adalet, kısaca güzel ahlakın bütünüdür. Rezalet ise
cehalet, fücur ve zulüm gibi
kötülüklerdir.
Nefsani şehvetlerin kontrol
altına alınması ve her türlü dış ve iç
pisliklerden arınarak yapılan ibadet kalbe huzur verir.
Yüce bir varlık olan insanın
rahmani ve şeytani olmak üzere iki yönü vardır. O istediği yönü geliştirebilir.
İslam, insanı ne komünist
sistemler gibi mekanik bir aygıt, ne kapitalist sistemler gibi ekonomik varlık,
ne de ateist toplumlardaki gibi sorumsuz bir varlık olarak görür.
İşlenen günahtan kurtulmak, günah
öncesi duruma geri dönmek için tövbe edip, arınmak gerekmektedir. Teybe, bir
pişmanlıktır. Bir kabuldür. İşlenen
günahı kabul edip, bir daha işlememek üzere terk etmektir.
Kişinin düşebileceği en acı ve
komik durum kendi atasını savunmak, hatta doğru gibi göstermek çabasıdır.
İnsanın doğuştan itibaren
kendisini kötülüğe yönlendiren dış faktörler olmasa, fıtratında bulunan hakikat aşkı onu iyiye ve güzele
yöneltecektir.
Dinin ilkeleri, Allah'tan
tebarıktır.
Aklın yöntemi, peygamberlerin
mirasıdır.
Canın kıymeti, alimlerin
mirasıdır.
Malın mülkiyeti, ecdadın
mirasıdır.
Neslin devamiyeti, toplumun
mirasıdır.
Din, namusu ekberdir.
Akıl, varlığın cevheridir.
Can, yaşamın enerjisidir.
Mal, hayatın esasıdır.
Nesil, geleceğin güvencesidir.
Din, Allah'ın emir ve
yasaklarıdır.
Akıl, iyi ile kötüyü ayırt etmektir.
Can, insanın yaşamına yarayandır.
Mal, hayatta duruşu sağlayandır.
Nesil, insan soyunun
devamiyetidir.
Dini olmayanın fikri bozuktur.
Aklı olmayanın dini yoktur.
Canı olmayanın malı faydasızdır.
Malı olmayanın nesli mağdurdur.
Nesli olmayanın istikbali
karanlıktır.
Din akılsız olmaz.
Akıl cansız olmaz.
Can malsız olmaz.
Mal nesilsiz olamaz.
Nesil dinsiz olmaz.
Din Allah'tandır.
Akıl insandadır.
Can ruhtadır.
Mal dünyadadır.
Nesil soy sop tadır.
Din haktır.
Akıl zandır.
Can fanidir.
Mal yalandır.
Nesil eserdir.
Dinle iman edilir.
Akılla bilinmeyen öğrenilir.
Canla canana gidilir.
Malla imtihan verilir.
Nesille zürriyet çoğalır.
Din düzendir.
Akıl fakirdir.
Can kıymettir.
Mal vatandır.
Nesil istikbaldir.
Dinsizlik ilkesizliktir
Akılsızlık mantıksızlıktır.
Cansızlık varlıksızlıktır.
Malsızlık perişanlıktır.
Nesilsizlik soysuzluktur.
Din saygınlık ister.
Akıl özgürlük ister
Can güvence ister.
Mal emniyet ister.
Nesil garantilik ister.
Dine saygısızlık ilkesizliktir.
Akla sansürlük diktatörlüktür.
Cana kıymak vampirliktir.
Malı kesb hırsızlıktır.
Nesli tahrip caniliktir.
Tefsir, Kur'an ilmidir.
Hadis, sünnet ilmidir.
Akaid, inanç ilmidir.
Ahlak, nefis ilmidir.
Fıkıh, anlayış ilmidir.
Tefsir, Kur'an-ı yorumlamaktır.
Hadis, Kur'an-ı tamamlayandır.
Akaid, Kur'an ve hadisteki inanç
biçimidir.
Ahlak, Kur'an-ın ahlakıyla
ahlaklanmadır.
Fıkıh, Kur'an-ın mesajını
kavramaktır.
Tefsir, Kur'an üzerinde kafa
yormaktır.
Hadis, Peygamberin Kur'an
karşısındaki tavrıdır.
Akaid, Allah’a hakkıyla
inanmaktır.
Ahlak, Allah'ın bizi gözettiğini
bilmektir.
Fıkıh, Allah'ın mesajını iyi
kavramaktır.
Tefsiri en güzel yapan,
peygamberdir.
Hadisi en güzel anlayan,
sahabilerdir.
Akaidi en güzel belirleyen
tefekkürdür.
Ahlakın en güzeli, nefsine
muhalefettir.
Fıkhın en güzeli, akıletmeyi
becermektir.
Tefsir, Allah'ın kast ettiğini
anlamaktır.
Hadis, Peygamberin kim olduğunu
tanımaktır.
Akaid, Allah'a ve peygambere
inanmaktır.
Ahlak, nefsini kötülüklerden
arındırmaktır.
Fıkıh, yaratılış amacını
anlamaktır.
Tefsir, KUR’AN-I öğrenip
okumaktır.
Hadis, peygamberin sünnetini
öğrenmektir.
Akaid, nedenleri ve niçinler
çözmektir.
Ahlak, edep ve terbiyeyi
bilmektir.
Fıkıh, hayatın nasıllarını
anlamaktır.
Tefsir, ilimlerin anasıdır.
Hadis, peygamberin siyeridir.
Akaid, inancın tanzimidir.
Ahlak, yaşamın ziynetidir.
Fıkıh, hayatın idamesidir.
Tefsir, çağlar üstü bir bilimdir.
Hadis, 1500 yıllık mirasımızdır.
Akaid, şüphelerden kurtulmaktır.
Ahlak, disiplinsizliğin
ölçüsüdür.
Fıkıh, kararsızlığın
karanlığından kurtulmaktır.
Tefsir, vahiy ile uğraşmaktır.
Hadis, Siret-i Nebevidir.
Akaid, inancın içeriğidir.
Ahlak, düzenli olmaya
çalışmaktır.
Fıkıh, kafa yorarak anlamaktır.
Tefsirle evrenin dili çözülür.
Hadisle yaradılışın amacı
bilinir.
Akaid ile dünyaya meydan okunur.
Ahlakla kemale erişilir.
Fıkıhla kainatın sırları
anlaşılır.
İman; dil ile ikrar, kalp ile
tasdiktir.
Ahlak; duygu, düşünce ve irade
kontrolüdür.
İbadet; fiil, davranış ve eylem
kontrolüdür.
Muamelat, sosyal çevre ile
diyalogdur.
Ukubat, siyasal iktidarın
dengesidir.
İman, Allah'ı birlemektir.
Ahlak, Allah'tan utanmaktır.
İbadet, Allah'a kulluktur.
Muamelat insanlarla diyalogdur.
Ukubat Allah'ın emir ve
yasaklarıdır.
İman uçak (hidayet)tir.
Ahlak, pist (yürek)dir.
İbadet, sembol (bayrak)tır.
Muamelat hayat (yaşam) dır
Ukubat parola (düzen) dir
İman yürekte ağaç gibidir.
Ahlak onun damarlarıdır.
İbadet onun dallarıdır.
Muamelat onun meyveleridir.
Ukubat onun bekçisidir.
İman kalbe nurdur.
Ahlak akla basirettir.
İbadet bedene sıhhattir.
Muamelat yaşama berekettir.
Ukubat İlahi adalettir.
İman insanı insan eder.
Ahlak insanı erdemli eder.
İbadet insanı huzurlu eder.
Muamelat insanı ayrıcalıklı eder.
Ukubat insanı disiplinli eder.
İmanın zemini ahlaktır.
Ahlakın esası ibadettir.
İbadetin alanı muamelattır.
Muamelatın dizgini ukubattır.
Ukubatın iktidarı dindir.
İmanı olmayanın ahlakı olmaz.
Ahlakı olmayanın ibadetleri kabul
olmaz.
İbadetsiz insan sosyalleşemez.
Muamelatsız insan yaşayamaz.
Ukubatı olmayan din, din olmaz.
İman dünya ve ahretin
sigortasıdır.
Ahlak hayat ve yaşamın teminatıdır.
İbadet İlahi rahmet ve mağfiretin
celbidir.
Muamelat sosyal dayanışmanın
gereğidir.
Ukubat siyasal adaletin
tesisidir.
İmansızlık hüsrandır.
Ahlaksızlık pervasızlıktır.
İbadetsizlik günahkarlıktır.
Muamelatsızlık deliliktir.
Ukubatsızlık dengesizliktir.
İman evrenselliktir.
Ahlak özgürlüktür.
İbadet berekettir.
Muamelat kardeşliktir.
Ukubat hakemsizliktir.
İç gevşeklik, iş gevşekliğe
akseder. İçi sağlam olmayanın işi çürük olur.
Nefsinize hoşlanmadığı şeyi
yükleyiniz ki, onu düzeltesiniz.
Elinde bulunan az şey, elde
edilmek için yüzsuyu dökeceğin çok şeyden daha hayırlıdır.
Kötülük eken, pişmanlık biçer.
Gündüzler ve geceler, hep yeni
haberler getirmektedir.
Değerinin üstünü isteyen, mahrumluğa
ve mutsuzluğa mahkum olur.
Ben Allah'ın kaderini gözümden
daha çok seviyorum. Eğer O dilemişse böyle olmasını, artık bana düşen sabretmektir.
Kötü dostluk insana evreni zerre
gibi küçültür. Gerçek dostu bulunanın mutluluğu ise zerreyi evren gibi büyütür.
İşi kitabına uydurmak; kişiyi
nefsine, milleti zillete mahkum eder. Tercüme hukuk ve taklidi ahlak, insanları
dejenere etmenin operasyonudur.
Cahilin sözleri
incitir. Alimin sözleri inci gibidir.
Feryadımda, Eyvahım da, ahımdasın
sen ey Allah’ım.
Kendi rahatı için başkaların
dünyasını karartanlar, alçak ve şerefsizlerdir. Şerefsizliğin alçaklığını
ortaya koymak, bir meziyettir.
Cehaletin karanlığında,
karanlığın kalleş bekçiliğinde memur olmaktansa, hakikatin aydınlığında bir er
olmayı yeğlerim.
Zalimlerin yanında yumurtlayan
tavuk olmaktansa, zalimlerin karşısında bir gün horoz gibi yaşayıp ölmeyi
yeğlerim.
Yaşamlarını `Dün dündür, bugün
bugündür' günübirlik politikaların üstüne bina edenler, dönmeler ve
devşirmelerdir.
Kendi zevkleri için elin ekmeğine
el atanlar ve gözüne kestirenler, soysuzlardır. Soysuzlarla bir çatının
sorumluluğunu paylaşmak, rezillik ve rüsvalıktır.
Kendi kaderine ve elindeki
imkanlara razı olmamak, azgınlık ve kudurmuşluktur.
Kudurmuşluklarını başkaların
kaderine müdahale etmekle zevklenenler, ahlaksızlardır.
Başın ve dişin ağrısı tedaviyle
geçebilir. Fakat ahlaksızlığın alışkanlığı ancak cezalandırmakla tedavi edilir.
Kendi pisliklerini karanlıkta
gizleyenler. Unutmasınlar ki, bir gün aydınlık doğacaktır.
Alim ilminin gücüyle ayakta
durur. Cahil ise bileğinin gücüyle ayakta durmaya çalışır.
Bilekler bir gün körelmeye yüz
tutar. Fakat ilim gün geçtikçe aydınlanır
açığa çıkar.
Düşüne bilen için dünya
başkalarına mirastır. Düşünmeyenler için dünya baş belasıdır.
Düşünebilmeyi beceren kurtulur.
Düşünmeyi beceremeyen ise hapsolunur.
Dört duvarın zindanında kurtulma
çaresi bitmez. Fakat düşüncesizlik zindanında ise kurtuluş mümkün olmaz.
Allah her kavme kendi dili üzere
Peygamber göndermiştir.
Dillerin farklılığı, Allah'ın
ayetlerindendir.
Her lisan, bir insandır.
Her insan bir Adem, her Adem ise
bir Alemdir.
Yüce Allah hiç kimseyi
dilinin farklılığından dolayı hesaba
çekmez.
Hiçbir dil, din değildir.
Diller, insanlarla konuşmak,
anlaşmak için birer araçtır.
Hiçbir insan, ana dilini kendisi
seçmemiştir.
Dillerin farklılığını
hazmedemeyenler, barbar ve bağnazlardır.
Ne kadar dil bilinirse, o kadar
çok insanla iletişim kurulur.
İnsanları anlamak ve onlara
anlatmak ancak dillerini bilmekle mümkündür.
Dillerini din edinenlerin,
dininden insanlara hayır gelmez.
Dillerin farklılığını ırki
problem yapanlar, art niyetlidirler.
Aynı ormanda yaşayan hayvanlar,
iletişimleri farklı olmasına rağmen hiçbir problem yaşamıyorlar.
Aynı evreni ve toprakları
paylaşan insanların dillerinin farklılığın ne ilginçtir, problem oluyor.
Dil bir kültür değildir. Sadece
kültürlü olmanın aracıdır.
Dili amaç edinenler,
kültürsüzlerdir.
Dil bir kimlik ve kişilik
değildir. Kişiliğin oluşmasında bir araçtır.
Kişinin ana dilini bilmesi
çevresiyle, evrensel yaygın olan dili bilmesi ise dünya ile iletişimini sağlar.
Kur'an-ın dili, Arapların
Arapça-sı değildir.
Kur'an-ın dili, yüce Allah'ın
özel seçtiği bir lisandır.
Kur'an-ın dilini, dilleri değişik
olan insanlara anlayacakları bir şekilde anlatmak ve anlaşılır hale getirmek
caizdir.
Dini yaşamada ve Kur'an-ı anlamada dil, hiçbir zaman Müslümanlar için
engel değildir.
Dili, dinin önünde engel
görenler, ırkçılığı körükleyenlerdir.
Dili, ırkçılığa alet edenler,
bayağı ve basiretsizlerdir.
Dilsizlik, dinsizlik
değildir. Dili din haline getirenler dinsizlerdir.
Dilsiz olanlar dinle
mükelleftirler. Ama dili din edinenler, dinle hiçbir alakaları
olmayanlardır.
Dünya, renklerle güzeldir.
En güzel renkler ise simalar ve
lisanlardır.
Dile renk katan dindir. Dillere
yasak getirenler ise hainlerdir.
Dilin kemiği
yoktur. Kişi onu nereye bükerse öyle olur.
Mahkumlar zamanın berrak suyundan
arınırken, suçlarını kanıksayanlar
gizlenmenin kirli rengine boyanırlar.
Gerçeklerle yüzleşmeler
ertelendikçe, unutulurlar. Çünkü gerçekle yüzleşmeyen hayatlar, yaşanmış
sayılmazlar.
Özgür bedenler, mahkum ruhları
taşıyamazlar. Oysa özgür ruhlar, mahkum
bedenleri kanatlandırabilirler.
Bedenlerin mahkumiyeti; hapis,
hücre ve zindanlardır.
Ruhların mahkumiyeti; küfür, şirk ve günahlardır.
Biz geçmişin örneklerinden ibret
almaz ve kulak asmayız, gönlümüzü gönül yapan ateşe nafile nehirler arar
dururuz. Çünkü gönül tecrübe tutmaz.
Aşk, bir suç olmadığı halde
mahkumiyetle neticelenen yegane şeydir. Bir ceza olarak ödemezsek de, bir ceza
gibi çekeriz çilesini.
Aşk, öyle bir kutudur ki, kısacık
açık görüşlerle çözülemez sırrı. İki
satır mektupla bastırılamaz hasreti.
Görülmüştür damgası vurulmaz
hiçbir aşkın dile gelen ifadesine. Çünkü hiçbir aşk görülmüş değildir
başkalarınca.
Sevdayla bakan gözler, ani
baskınlarla suçüstü yakalanabilirler belki. Ama bütün aramalara rağmen yine de
bir suç bulunamaz bulgular arasında.
Adem dedikleri el, ayak, baş
değil, manaya derler. Kaş, göz değil,
ruha derler.
Ağaç, kendini kurtarmak için
yapraklarını döker.
Ayaklar olunca baş, başlar olur
ayak.
Tarihsizlik en büyük
talihsizliktir.
Tarih, ileriye sıçramak için
geriye gerilmektir.
Dünya delik, delik bir
köleliktir.
Zaman, bir doğru üzerinde
yürümez. Daire çizer, kıştan sonra yaz, geceden sonra gündüz gelir.
Altın ateşte, insan minnette
belli olur.
Kazanılacak sevabın büyüklüğü
katlanılan belanın ağırlığı nispetindedir.
Buğday eken, buğday biçer. Arpa
eken, arpa biçer. Ey kabristana ölü eken mezarcı,! Peki yıllardır ne biçtin?
İnsan şu üç şeyden kurtulamaz:
a)Kendisini çağıran bir nefis.
b)Kendisini arayan bir Şeytan.
c)Nimetini kıskanan bir münafık.
Günümüzde emek ucuz, ekmek ise
pahalıdır. Ne kazanıyorsak ancak onu yiyeceğe ve giyeceğe harcıyoruz.
Post için yola çıkanlar, sırtında
palto bile olmadan Allah'ın huzuruna dönerler.
Eğer kendi hayatın hakkında
konuşmak istemiyorsan, bu senin bileceğin iş: Ama kendi hayatını kendin
kazanmak zorundasın.
İnsan anasız ve babasız
yaşayabilir. Fakat Allahsız asla yaşayamaz.
Sevgiliye varan yollar sarptır.
Aşk ile yan, şevk ile kan
Yetecek ile yetinmeyene, hiçbir
şey yetmez.
Gece uzundur. Uyku ile onu kısaltmayın.
Gündüz aydınlıktır. Onu günahlarla karartmayın.
Su, deryaya ulaşmak için, yüzünü
toprağa sürte, sürte akarmış.
İnsan su ile özdeştir. Su
Azizdir. Çünkü hem temiz, hem de temizleyicidir. Aziz olan insan da, hem temiz,
hem de temizleyici, arındırıcı özelliği vardır.
Sular hep akar, akmadığı zaman
bayatlaşıp sivri sinek doğurur. İnsan hep arar, araması bittiği zaman direnci ve hıncı biter.
Hayatın hızlı devranına ayak
uydurmayanlar, ayakta kalıp oturacak yer bulamazlar.
İnsanların kalbine ancak sevgi
hükmeder.
Sevgiyle hayat sahibi Allah'ın
varlığını hissetmek, insanların ne ile yaşadığını anlamaktır.
İnsanlar kendilerini düşünerek
yaşıyor gibi görünse de, hakikatte
onları yaşatan tek şey sevgidir.
Sevgi, Allah'a yükselir, Allah da
ona yaklaşır. Çünkü o sevgiyi yaratandır.
Aslında insanlar kendi
esenlikleri için harcadıkları düşünceyle değil, insana verilen sevgiyle yaşarlar.
Eğer bir işe ne zaman
başlayacağını, kimi dinleyeceğini ve yapman gerekeni en önemli şeyin ne olduğunu bilseydin, girdiğin her işi
başarırdın.
Her insanın şu soruları kendine
sorması gerekiyor:
a)Doğru şeyi doğru zamanda
yapmayı nasıl öğrenebilirim?
b)En fazla muhtaç olduğum,
dolayısıyla diğerlerinden fazla ilgi
göstermem gereken insanlar
kimlerdir?
c)En önemli ve her şeyden önce kendimi vereceğim
işler nelerdir?
Hayatta en önemli üç şey:
a)Yaşanılan an.
b)Kiminle beraber olunduğun.
c)İyilik yapman.
Kazanç ve kayıp,
ikiz kardeştir. Bugün zengin
olanlar bakıyorsun ertesi gün ekmek parası için dilenebiliyorlar.
Aşkları da devralır mı, kalp
nakli yaptıranlar?
Sana gülüm demem, gülün ömrü az
olur.
İnsan amaçsız yaşayabilir,
ekmeksiz asla.
İnsan ekmeksiz yaşayabilir, sevgisiz asla.
İnsan sevgisiz yaşayabilir,
imansız asla.
İnsan imasız yaşayabilir,
Allahsız asla.
Allah yazmaz, insanlar
yapmadıkça. Allah azap etmez, insanlar azmadıkça.
İnsan, bizzat kendini problem
yapmaktan vazgeçmeyen varlıktır.
Çok muhabbet, tez ayrılık
getirir.
Araştırılmamış, eleştirilmemiş
bir hayat yaşamaya değmez.
İnsan olmanın süreci, kendini
yönlendirme yeteneği kazandığı derinliktedir. Derinlik, insan olmak ve
fıtratına dönmektir.
İnsan evrenin amacıdır. Evrenin
merkezidir.
Ruh ile beden insanın iki temel
taşıdır. Ruhtan istenecek şey bir köşeye
çekilmek, kendi kendine düşünmek,
bedeni hor görüp kendi başına bırakmak değil, ona bağlanmak, onu
kucaklamak, sevmek, ona arkadaşlık etmek ve öğüt vermektir.
En üstün iyilik, en büyük
kötülüğün içindedir.
İnsanın önündeki amaç; Tanrı
olmak değil, üstün insan olmaktır.
Somut insanda, evrensel
insanlığın bir temsilcisi bulunur.
İnsanda korkunç şekiller vardır.
Bu sebepten dolayı da haklı olarak söylenebilir ki, insan hayvandan daha ileri veya daha geri olabilir.
İnsan olmak, hayvanın kaçtığı
zaman bile evet dediği gerçekliğe kesin bir hayırla karşı koymasıdır.
İnsanlardan başka şeylere
harcanabilecek kadar aşk yok yeryüzünde.
Düşüncelerimizin ve
eylemlerimizin oluşması insanlar arası ilişkilerin kurulmasıyla anlam kazanır.
İnsan hayatı süresince daima tavır
alma durumundadır.
Amaç, değerin bulunduğu akış
içinde vardır. Bunun için insan ancak değeri hedef alması gerekir.
Bir değer sürekliliği oranında
yüksektir. Bu bakımdan özleri gereği uçup giden doğrular bayağı, aşağı değerlerdir.
Bilgi edinmek insanın nasıl
hayatında önem arz ediyorsa, öte yandan insan daima bir değerlendirme gereği
hatta zorunluluğunu duyuyor.
Bilginin anlamı onun özündedir.
Bilginin hakikat değeri de bu özde saklıdır.
Bilgiyi aklımızla elde
ederiz, değerleri ruhumuzla kavrar ve özümseriz.
İnsan iradesinin belirgin
niteliği amaçtır.
İnsan, zorunluluk ve nedensellik
yasası gereği ortaya çıkan olayları değiştirmez. Fakat sonucu etkileyici
nedenler getirebilir. Hastalanmamak için korunmak, hasta olunca ilaç almak
gibi...
İnsanın erdemliliğini,
mahiyetini, iradesiyle yaptığı seçim belirler.
Aslında irade de bir nedendir.
Ama kendi kendisine yeterli olan bir neden.
Bilinç insanın kendisini ahlaki
sorunlara karşı vicdanen sorumlu tutmasına neden olur.
İnsan da ödev ile eğilim
çatışmasında vicdanın sesi daha açık ver gür bir şekilde algılanır.
Ahlaki değer yaşantımızın iradi kararını veren
bizzat kendi benimizdir.
Kılavuzu Karga olanın, burnu
leşten çıkmaz.
Dostu hain olanın, başka düşman
aramasına gerek yoktur.
Konuşmak herkesin karı, İlim
öğrenmek er kişinin karı. Düşünmek ise erdemli kişilerin karıdır.
İmtihanda ne kaçmak, ne de
kurtulmak mümkündür. Ancak ya kazanılır, ya da kaybedilir.
Çok konuşmak zevzeklik, çok
okumak tegannilik, çok düşünmek ise kemalliktir. Konuşmak gümüş ise sukut etmek
altındır.
Dünya kazan biz kepçe. Herkes
kapkaç oynuyor. Kim neyi ve ne kadar kapıp
kaçarsa, onun serveti o olur.
Geçeni ne eyvah ne de keşke geri
getirir. Ancak ya şükredilir, ya da tevbe edilir.
Lezzete dönüşen her günah,
kişinin imanına saplanan bir ok gibidir.
Musibetleri ne eyvah giderir, ne
feryat giderir, ne de ah. Ancak Allah'a hamd edilir.
Telaşı dünya olanın tasası
bitmez. Telaşı din olanın huzurunu hiçbir şey kaçırmaz.
Allah'ın katındakileri bırakıp,
insanların elindekilerine göz dikenlerin kalp gözleri kör oluverir.
Mazlumların ah-ı üzerine taht
kuran zalimler, rezil ve rüsva olmaya adaydırlar.
Anlayışı kıt, fark etmesi zayıf
olan, karanlık ve yanlış kararlar almaktan kurtulamaz.
Gözü başkaların dilinde, elinde
ve belinde olanın, hor ve hakir olmaması
için bir sebep yoktur.
Kişi dilin, elin ve belin
tutsağıdır. Bunları iyi becerirse ve kanalize edebilirse, dünyası cennet olur.
Çok konuşan dilden, hayırsız
elden, tez bükülen belden, sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Boş oturmaktan, boş konuşmaktan
ve boş düşünmekten sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Yüzsüzlükten, ikiyüzlülükten ve
görgüsüzlükten sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Yanlış anlamaktan, yanlış
yapmaktan ve yanlış anlaşılmaktan sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Cimrilikten, pısırıklıktan ve
pintilikten sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Pervasızlıktan, patavatsızlıktan
ve zevzeklikten sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Beceriksizlikten, paspallıktan ve
uyuşukluktan sana sığınıyorum ALLAH’IM.
Seni anmaya, seni sevmeye ve
senin rızana nail olmaya beni
engelleyen her şeyden sana sığınıyorum
ALLAH’IM.
Muhanetin arından, alacaklarımın
hakkından ve vereceklerimin sorumluluğundan sana sığınıyorum ALLAH’IM.
İnsanların ahını alan
kimselere, ecel yatakta uğramaz.
Bir birine zıt olan fikir ve
mizaçları, bir kabın içerisine koyup eriterek, kader birliği ettiren İmandır.
Cesareti bile yanlış tarif
ettiler bize, meğer en büyük cesaret ve değer biçilmez saygı, haklara hürmet
etmekten geçmiş.
Her istenilen yanlışa uymak,
hakkı sahibine teslim etmek değildir.
Gönüllerin terazisi İslam’a göre
ayarlıdır. Yapma dediği halde yaparsan
nefsine, Şeytana uymuş, Allah'a isyan etmiş olursun.
Gönül terazisi, kitaba, vahye
göre ayarlanmıştır. Hem de doğruyu ve yanlışı tartacak biçimde.
Kaderin her cevherine tahammül
gerek. Çünkü sefa ile cefa müşterektir.
Her varlık etrafını düşünmeden,
kendisi için yaşama sevdasına düşerse toplum rahatsız olur.
Öfkeyi söndürmek, ateşi söndürmekten daha zordur.
İftiranın yıkamadığı kale yoktur.
Kılıçtan keskin, zehirden daha etkilidir. Fakat
hemen teslim olmamak gerek.
Gerçek Müslüman ölmez. Bu hayatta
göçünce hakiki yaşantısına döner.
Topraktan fışkıran bir gül,
toprak üstünde onun sembolü olacak, ama
kısa ömürlü olacaktır. Fakat
kalpteki gül hiç solmayacaktır mahşere dek...
Eğer bir insan ahlaki değerleri
redderek hayatını sürdürmek istiyorsa, bu kendisini ret etme anlamına gelir.
İnsan toplumsal bir varlık olarak
toplum bütününün bir parçası, bir organizmasıdır.
Hayatın, kaza taşlarını insana
hedef yapan zamandır.
Şuurlu insanları
gayeye ulaştıran en büyük bir kavramdır zaman...
Benliğini kaybedenlerin
bir rüzgar gibi, hazan yaprağı gibi meçhulden meçhule sürükleyendir
zaman.
Akan her kat re gözyaşında ne
sırlar ve ne kadar anlamlar gizlidir.
Göz yaşı, bir mazinin yaşantısı
onda gizlidir.
Göz yaşı, Allah'a olan bağlılığın
en büyük rumuzudur.
Göz yaşı, kin ve nefreti, aşk ve şevke
çeviren tek nedendir.
Göz yaşı, hayat ve yaşam yolundaki
kötü yaşantıyı iyiye çeviren bedeldir.
Akan gözyaşları bir deniz meydana
getirseydi oradaki yaşayan hayvanlar gam ve kederden kurtulabilir miydi acaba?
Ahlak, hem toplumda, hem de aile
yuvasında olmalıdır ki, herkes ahlaklı olabilsin.
Yürümüş olduğu yolun bir sonu
olmayacağını düşünmeden dolu dizgin akan aciz insanlık...
Rabbim... Hayat, bütün arzularımı
aldı elimden, bir kapı bulamadım darda kalan yüreğimi açacak, dertlerimi,
firkatimi, ahım-ı, yüklenip sana geldim. Onları maneviyat bahçesinde yeşert...
BASKIYA
HAZIRLANAN KİTAPLAR
1.KUR’AN’IN RUHU-KUR’AN-I KERİM (Sebeb-i Nüzulü
Açıklamalı ve Kelime Kelime Meali)
Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir,
Bütün bilgiler tek bir bilgiye ulaşmak içindir,
Bütün hakikatler tek bir hakikat içindir,
Bütün dinler tek bir dine kavuşmak içindir,
Bütün güzellikler tek bir güzeli görmek içindir,
Bütün ilahlar tek bir Allah'a erişmek içindir,
Bütün yollar tek bir yolu yürümek içindir,
Bütün şeyler tek bir şeyi anlamak içindir,
Aslında herşey tek bir şey ve aynı şeydir.
2.
KIRK AYET –KIRK HADİS (Kırk Hadis)
Resûlullah (a.s): "Kim
ümmetime, sünnetimden kırk tanesini koruyup ulaştırırsa ben kıyamet günü onun
imânına şâhid ve şefaatçi olurum" (Abdullah İbnu'l-Mubârek el-Hanzalî
(181/797). Beyhakî, Şuabu'l-İmân, 2/270)
Sebeb-i Nüzulüne göre kırk ayet
ve Sebeb-i Vüruduna göre kırk hadis.
Sünneti anlamak için Peygamberi
tanımak, Peygamberi tanımak için
KUR’AN-I KERİM’e bakmak, bunun için de KUR’AN-I KERİM’in dilini bilmek
şarttır.
3.
EVRENİN RUH HARİTASI (Akaid Kitabı)
Kaybetmişiz Pusulamızı
Ebrehelerin Hüküm Sürdüğü
Kaldırımlarda
Ölüler Abid
Taşlar Mabud
Ağaçlar Mabed Olmuş.
4.
İNSANLIĞIN RUH HARİTASI (Ahlak Kitabı II Cilt)
Ahlak, ruhun derinliklerinde dışa
yansıyan iyiliğin, kıvılcımıdır.
Gülün güzelliği rengidir.
Bülbülün ki, sesidir.
Göğün ki, yıldızlardır.
Yerlerin ki, bitkilerdir.
Dilberin ki, cemalidir.
Yiğidin ki, bileğidir.
Arifin ki, bilgidir.
Abidin ki, zikridir.
İnsanlığın ki ise, AHLAKIDIR.
5.
RUHLARIN ŞİFASI (Esma’ül Husna)
“En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel
isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar
yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (7:180)
Ebû Hüreyre (r.a) den nakil: Resûlüllah (a.s) buyurdular ki:
"Şüphesiz ki, Allahü Teâlâ'ya mahsus doksan dokuz isim vardır.
Her kimbu (güzel) isimleri ihsâ eder (sayar, ezberler vedilinin tesbihi
haline getirirse) Cennete girer.”(Tirmizi, ibn Hibban ve Hakim)
Esma-ül Husna’nın bilinmesi üç şey için çok önemlidir:
1-İlahi Rububiyyet; yüce Allah’ın Rabbaniyyetine dalalet eden; varlığına
ve biriliğine ve nasıl yaratıcı, nasıl yarattığı varlıkların rızıklarını verici
ve nasıl terbiye edici olduğunu öğrenmek.
2-İlahi Uluhiyyet; yüce Allah’ın Azametine dalalet eden ne kadar güçlü,
ne kadar büyük, nerde ve ne yaptığını öğrenmek.
3-İlahi Ubudiyyet; yüce Allah’ın lutfuna dalalet eden; niye ibadet
edilir, nasıl dua edilir, kimi sever,
kime rahmet eder, kimi ne için cehenneme koyar ve kimi niçin cennetine
koyar gibi özellikleri öğrenmek.
6.
YAŞAMIN RUH HARİTASI (Fıkıh Kitabı IICilt)
Anlamak (fıkh etmek), insanın ruh
portresidir.
Anlayış sahibi insanlar,
halkların gülü ve çiçekleridir.
Anlayış sahipleri, halklar
tarafından her zaman koklanmaya çalışılır.
Bazen göklere çıkartılıp
yükseltilirler.
Bazen yerlere atılıp ezilirler.
7. İNSANLIĞIN RUH MİMARLARI PEYGAMBERLER
(Peygamberlerin Hayatı IICilt)
Evrenin en büyük sanatçısı
Allah’tır.
Yüce Allah’ın en büyük sanat
eseri insandır.
İnsanın en büyük sanatı ruhtur.
Ruhun mimarları aziz
Peygamberlerdir.
8. PEYGAMBERLERİN ÇİZDİĞİ RUH HARİTASI
(Hz. Peygamber(a.s)'in Hayatı II Cilt)
Kaybolmuşuz Peygamberlerin
çizdiği haritanın üzerinde.
Yön tayin etmede zorlanıyoruz.
Neresi doğu.
Neresi batı.
Neresi kıble.
9.
ÇOCUKLARIN RUH DÜNYASI (Doğumundan Ölümüne Kadar Çocuk Terbiyesi)
“Her çocuk İslam fıtratı üzere
doğar.”
Hiç bir çocuk, anne ve
babasının meşru veya gayri meşru
yaptıklarıyla sorumlu değildir.
Her çocuk kendi kişisel
menkıbesinin sorumlusudur.
Çocuklar, ailenin balı ve dalı,
Toplumun gülü ve bülbülü,
Kainatın çiçeği ve eşrefidirler.
10.
DERSLERİN RUHU (Tefsir Dersine Giriş 1)
Bütün kitaplar, bir kitabı
anlamak içindir, oda KUR’ANI KERİM’dir.
Bütün ilimler, tek bir ilimden
onay alır, oda KUR’ANI KERİM’dir.
Bütün ilimlerin merkezi, tefsir
ilmidir, oda KUR’ANI KERİM’dir.
11.
DERSLERİN RUHU (Tefsir İlmine Giriş 2)
Usûl, Arapça asl'ın
çoğuludur.
Asl sözlükte temel, kök, soyluluk
ve orijinal anlamlarına gelir.
Tefsir usûlü ya da İlmu Usûli't
Tefsir,
Kur'ân-ı Kerim'in insanlar
tarafından anlaşmasına yardımcı olmak üzere onu, insanların zihinlerine, akıllarına yaklaştırma çalışmaları diyebileceğimiz tefsirin ve müfessirlerin prensiplerini, şartlarını ve çerçevesini
belirleyen, tarihini tespit eden ilim veya ilimlerin hepsine birden verilen isimdir.
12.
ÇAĞIN ALTIN RUHLULARI (Sahabe-i Kiramın Hayatı II Cilt)
Rasulullah (a.s)’ın da üzere
yaratılmış olduğu “ALLAH AHLÂKI”?…
“VERMEK”!
Karşılıksız vermek!
Çıkar düşünmeksizin vermek! EBU
BEKİR gibi.
Zâhirde ve bâtında her an ve her
koşul altında adil olmak! ÖMER gibi.
Ar, haya, sevgi vermek!..
Karşılık beklemeksizin! OSMAN gibi.
İlim, cesaret vermek!… Karşılık beklemeksizin! ALİ (r.a)
gibi...
13.
ADEMİN HİKMETİ
Adem dedikleri;
el,
ayak,
baş değil,
manaya derler.
Kaş,
göz değil,
ruha derler.
14.
ALEMİN HİKMETİ
Her insan bir ademdir.
Her adem bir alemdir.
Her alem bir sırdır.
Her sır bir yitiktir.
Her yitik bir hikmettir.
Her hikmet bir hazinedir.
Her hazine bir saadeti dareyndir.
15.
EĞİTİMİN HİKMETİ
Her Müminin dinini öğrenmesi ve bildiklerini öğretmesi dini bir
ihtiyaçtır.
Zira inandıklarını
uygulayabilmesi öğrenmeye bağlıdır. Öğrenim, eğitimin bir parçasıdır.
Eğitim, hedeflenen davranışların
programlı ve planlı faaliyetlerle insana kazandırılmasıdır.
Öğretim ise, öğretme
faaliyetlerinin belirlenen hedefler doğrultusunda, planlı ve kontrollü olarak
düzenlenmesi ve uygulanmasıdır.
16.
DÜŞÜNMENİN HİKMETİ
Felsefe;
“seviyorum, peşinden koşuyorum ve
arıyorum”;
anlamına gelen ve
“bilgi, bilgelik”
anlamına gelen sözcüklerinden
türeyen terimin
işaret ettiği entelektüel
faaliyet ve disiplindir.
Buna göre felsefe
“bilgelik sevgisi”
yada;
“bilginin peşinden koşma”
anlamına gelir.
17.
DÜŞLERİN HİKMETİ
Rüya konusunda;
Batı bilginleri genelde rüyanın insanın günlük yaşantısı sonucu gördüğü
şey olarak yorumlarken,
Doğu bilginleri bu görüşe
katılmakla birlikte Allah'tan gelen ilahi bir mesaj olarak da görmüşlerdir.
18.
HAYALİN HİKMETİ
Fertte çağrışım yapan hayaller
neticesinde meydana gelen kolektif alt şuuru psişik hayatın esaslı faktörüdür.
19.
MEDENİYETİN HİKMETİ
Allah'ın indirdiklerini kendisine hayat nizamı olarak kabul eden
toplumlarda medeniyet, kavramın içerdiği gerçek anlamıyla ortaya çıkmıştır.
İslâm medeniyeti, iman, amel, ahlâk, sosyal ilişkiler, toplum hayatını
insanların iyiliği doğrultusunda yöneten idarî prensiplerin bir tezâhürüdür.
20. ACILARIN HİKMETİ (Şiir)
Şair, Şiir yazarken,
çocuk dünyaya getiren
bir annenin sancısını çekmiyorsa
yazdıklarının hepsi yalandır.
21.
ŞEREFİN HİKMETİ (Müslüman Kadın)
İslâm'a göre şeref, müttakî
olandır; Allah'tan korkup haramlardan her zaman sakınan, Allah'ın emirlerini
yerine getirendir.
22.
AKLIN HİKMETİ
Akıl, eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâl ve noksanıyla ilgili sıfatını
idrak eden özelliktir. İki hayırdan daha hayırlı; iki şerden daha az şerli
olanını idrak etmekten ibarettir. Akıl insanoğluna verilmiş manevi bir
kuvvettir. İnsan bu güç ile gerekli ve nazarı bilgileri elde eder. Bilgiyi elde
eden güç İslâm'da insanı mükellef kılan akıl gücüdür. Bu güç insanda ana
rahminde cenin iken oluşan özelliktir. Bu erginlik çağına gelince gelişir ve
gittikçe olgunlaşır. Bu da, zarûriyyâtı anlayan güçtür. Bu güç ile elde edilen
'bilgi'ye gelince yerine göre kullanılmadığında akılsızlık özelliğini taşır.
23.
NAMAZIN HİKMETLERİ
Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri
içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.
Sabah namazının iki rekat olmasının hikmeti nedir? Öğle namazı niçin dört
rekattır? Bazı namazların iki ve üç veya dört rekat olmasının sebebi hikmeti
nedir? İşte bütün bunların hikmeti bu kitabın içinde geçer.
24.
DİN NASİHATTIR (İbretli Sözler) *Çıktı*
Nasihat, İslâm'ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin
yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla
bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan
öğütlerdir. Bu öğütler yapılırken asla bir ard niyet güdülmez, dünyevî çıkarlar
düşünülmez.
25.NAMAZIN
DİLİ
Namaza başlarken ve namaz
kılarken, söylediklerimizin anlamı nedir? Neden “Allah’u Ekber” diyoruz? Neden
Ku’ran ile değil de “Sübhaneke” ile namaza giriş yapıyoruz? Neden “Ruku”
ediyoruz? Niçin “Secde”ye kapanıyoruz? Bütün bunlar ne anlama geliyor? Ve biz
bunları yaparken ne demek istiyoruz? Bunların anlamı ve dili nedir?