ADEMİN HİKMETİ

 

 

 

 

HER  ADEM

BİR  ALEMDİR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Salih ÖZBEY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kitaba Emeği Geçenler:

-M.Demir

-M.Kalkan

-B.Çelik

-M.Sertdemir

 

 

 

 

KISALTMALAR

 

a.g.e                 Adı geçen eser.

a.g.y.                Adı geçen yayın

(a.s)                  Aleyhisselâm

bsm.                 Basılmıştır  

b.                      Bin, İbn

bint                  Binti

bkz.                  Bakınız.

çev.                  Çeviren

Doç.                 Doçent

H.                     Hicri

c.                      Cilt, cüz.

(c.c)                  Celle Celâlühû

Hz.                   Hazret

Nşr:                  Neşreden

Ktb.                Kütüphanesi

M.                    Milâdî

Mad.                Maddesi, Madde

M.Ö.                Milattan Önce

M.S.                 Milattan Sonra

ö.                      Ölüm tarihi

Prof.                 Profesör

(r.a)                  Radıyallahû anh

(r.anha)            Radıyallahû anha

(rha)                 Rahmetullahi aleyh

s.                      Sayfa

Trc.                  Tercüme

v.                      Vefatı,Vefat tarihi

vr.                    Varak

vs.                    ve saire

y.y.                   Yüzyıl

vd.                   ve devamı.

Yay.                 Yayınevi.

yz.                    Yazma.

ty.                     Tarih yok

 

 

 

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

Kuran-ı Kerim Mihenktir........................     1

Sünnetsiz Kur'an Anlaşılmaz...................    5

Kıyas yapmak Akletmektir......................     11

Özgürlük Pervasızlık değildir..................     17

Hukukun İkamesi İnsanlığın Saadetidir...     21

Kuralsızlık Bahtsızlıktır...........................    27

Katı Kurallar İsyana Teşviktir..................    31

Değişim Hayatımızın Direğidir................     35

Sabitler Hayatımızın Dengesidir..............     41

Hak Haklının Hakkıdır...........................      45

Alemin Sırları.........................................    49

Varlığın Hakikati....................................     53

Din Nasihattir. İslam Samimiyettir.........     57

Az ve Öz En Güzel Söz...........................    67

Her Farz Nurdur. Her Hr. Zulüm.............     71

17-Bozulmuş Zamana Uyulmaz....................75

18-Bilmek Yetmez Bilinç de Gerek...............79

19-Asıl Alem Ölümün Öldürüldüğü Yerdir...83

20-Reklamlardan Etkilenmek........................87

21-Kutsala Yürümek Şereftir........................93

22-Kötü Alışkanlıklar Kudurmuşluktur........97

23-Şeytan İzinde..............................................101

24-Benliğini Bulmayanın Kişiliği Olmaz.......105

25-Sen Nerdesin...............................................109

26-İbadetler Hayat Sigortasıdır....................115

27-Arayan Mevla’yı Azan Belayı Bulur.......119

28-Kavramak Anlamaktır.............................123

29-Medeniyet Fazilettir..................................129

30-Keşke Diyeceğine Tövbe Et......................133

31-Sabır Bilenmektir......................................137

32-Şümullü Düşünmek Cesarettir.................143

33-Her Kültür Bir Kimliktir.........................148

34-Çağdaşlığın Akıbeti..................................153

35-Akletmek Ayrıcalıktır............................ 157

36-Düşünmek İbadettir...............................161

37-Kuralsızlık Pervasızlıktır.......................  166

38-Hayat Bir Mekteptir..............................  171

39-İstikrar İstikamettir................................175

40-Sevgi Hayattır..........................................179

41-İnsan Sosyal bir Varlıktır......................  183

42-Yaşamın Gerçekleri..............................  187

43-Düşünmek Farzdır................................  191

44-Her Muallim Bir Mürebbidir................   195

45-İnsan Denen Varlık................................199

46-Yaşamın Öyküsü....................................203

47-Gayesiz Tek Şey Hiçbir Şeydir.............    207

48-Korunmak Yiğitliktir...........................   211

49-Sebepler Yaşamın Direkleridir............     215

50-Günah Lezzettir Fakat Ateştir.............    219

51-Dine Saygısızlık İlkesizliktir................    223

52-İlimler Evrenin Dilidir........................    227

53-İnsan İmanla Sultandır........................   231

54-İnsan Düşündüğünde Bulur................    235

55-Dil Evrensel İletişim Aracıdır............      239

56-Adem Dedikleri...................................   243

57-Sevgi Kalbe Hükmeder......................     247

58-İnsanın Kıymeti Değerindedir............     252

59-Eyvahım Sensin Allah'ım..................      257

60-Firakım Sensin Allah'ım...................      261

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KUR’AN-I KERİM MİHENKTİR

 

 

 

KUR’AN-I KERİM, beşeri değil İlahidir.

KUR’AN-I KERİM, tesadüfü değil, Mucizedir.

KUR’AN-I KERİM, insan sözü değil, Allah'ın  kelamıdır.

KUR’AN-I KERİM, akıl mahsulü değil, vahiydir.

KUR’AN-I KERİM, bölgesel değil, Evrenseldir.

KUR’AN-I KERİM’in hükümleri yöresel  değil, kıyamete Kadardır.

KUR’AN-I KERİM, tek bir kitap değil, bütün kitapların anasıdır.

KUR’AN-I KERİM, zahitlerin zikridir.

KUR’AN-I KERİM, mütefekkirlerin fikir membaıdır.

KUR’AN-I KERİM, zalimler için hüsrandır.

KUR’AN-I KERİM, hastalar için şifadır.

KUR’AN-I KERİM’in dışındaki bütün kitaplar acaba ile başlar, acaba ile biter.

KUR’AN-I KERİM’in dışındaki bütün  ilimler, bilgiler olasılıktır.

KUR’AN-I KERİM’de, kim neyi ararsa onu bulur.

KUR’AN-I KERİM’e  art niyetle yaklaşan infilak edip, eli kurur.

KUR’AN-I KERİM de muhkem (açık) ve müteşabih (anlaşılması zor) ayetler vardır.

KUR’AN-I KERİM de, herkesin bilgisi ve kapasitesi kadar anladığı ayetler muhkem, anlayamadığı ise müteşabihtir.

KUR’AN-I KERİM, müminlerin Allah'a nasıl inanmaları gerektiğini belirler.

KUR’AN-I KERİM, Müslümanların nasıl İslam’ı yaşayacaklarını belirler.

KUR’AN-I KERİM’in onayladığı şeyler, helal ve İbadettir.

KUR’AN-I KERİM’in onaylamadığı şeyler, haram vs. günahtır.

KUR’AN-I KERİM, hayat mektebinin mercii ve  mihenk taşıdır.

KUR’AN-I KERİM’siz hayat felaket ve hüsrandır.

KUR’AN-I KERİM’siz devlet ve hükümettir.

KUR’AN-I KERİM’siz iman etmek, inanç belirlemek  makbul değildir.

KUR’AN-I KERİM’siz amel etmek, iş belirlemek heba ve batıldır.

Hakkın zevkine varmayan, hayallere mahkum olur.

Araştırmanın faydasına  varamayan, taklidin  esiri olur.

Yüce Allah'ı tanımayan, dünyadan medet ummaya çalışır.

Dünyayı tanımayan hülya ve Leylalarına sarılır.

Hülya ve Leylalarla gönül eğlendirenler, hakikatle dargın olurlar.

Dilberi görmeyen resmine,yiğidi görmeyen ise ismine hayran olur.

KUR’AN-I KERİM’in hakikatini görmeyen, hesap gününde uyanır.

KUR’AN-I KERİM’i anlamayanlar, muskalara sarılırlar.

KUR’AN-I KERİM’i en doğru anlamamızı sağlayan Hz. Peygamber (as) dır.

KUR’AN-I KERİM’i en güzel tefsir eden zamandır.

KUR’AN-I KERİM’in doğruluğunu onaylayan hayattır.

KUR’AN-I KERİM’in güzelliğini tasdik eden yaşamdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SÜNNETSİZ KUR'AN

ANLAŞILMAZ

 

 

Sünneti anlamak için Peygamberi tanımak, Peygamberi tanımak için  KUR’AN-I  KERİM’e bakmak, bunun için de KUR’AN-I KERİM’in dilini bilmek şarttır.

KUR’AN-I KERİM’de, Peygamberin değerini ve yerini Allah tayin etmiştir.

Hz.Muhammed’in Peygamberliğini Allah seçmiştir. Yüce Allah'ın verdiği bir kararı inkar etmek  küfür, ihmal etmek ise cürümdür.

 

 ¤á¢Ø Û ¤Š¡1¤Ì í ë ¢é¨£ÜÛa ¢á¢Ø¤j¡j¤z¢í ó©ãì¢È¡j £mb Ï  é¨£ÜÛa  æì¢£j¡z¢m ¤á¢n¤ä¢× ¤æ¡a ¤3¢Ó

 ¥áî©y ‰ ¥‰ì¢1 Ë ¢é¨£ÜÛa ë 6¤á¢Ø 2ì¢ã¢‡

 

"De ki:  Eğer  Allah'ı  seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin."[1]

 

a¬ì¢Ü¡À¤j¢m ü ë  4좠£ŠÛa aì¢È a ë  é¨£ÜÛa aì¢È a a¬ì¢ä ß¨a  åí©ˆ £Ûa b è¢£í a ¬b í

 ¤á¢Ø Ûb à¤Ç a

 

"Ey İman  edenler! Allah ve resulüne itaat edin ki, amelleriniz boşa gitmesin." [2]

 

Yüce Allah'a olan sevginin ifası, Hz.Muhammed (as) saygı ile  mümkündür.

Yüce Allah'ın katında yeri, KUR’AN-I KERİM’de değeri olan bir  Peygambere herkim de hayatında yer ve değer vermezse, biraz durup düşünmek lazım.

Sünnetsiz KUR’AN-I KERİM’i anlamaya çalışanların niyetlerini biraz durup düşünmek lazım.

KUR’AN-I KERİM’in mahfuzu Allah'a aittir. Sünnetin mahfuzu ve tespiti ise alimlere aittir.

KUR’AN-I KERİM ilahidir. Sünnet ise  nebevidir.

KUR’AN-I KERİM sünnetsiz anlaşılmaz. Sünnet ise KUR’AN’sız olamaz.

KUR’AN-I KERİM İlahi menşelidir. Sünnet ise Peygamber menşelidir.

Hz. Peygamber, Yüce Allah'ın emirlerinin nasıl yapılması ve ne şekil de anlaşılmasını sağlardı.

Hz.Peygamber, bir beşerdi. Fakat  vahyin  kontrolü altındaydı.

Hz.Peygamber, KUR’AN-I KERİM’in dışında söz ve hareket etmezdi. Çünkü O KUR’AN-I  KERİM’in canlı ve yaşayan örneğiydi.

Hz.Peygamber (as)'ın ahlakı, Kur'an  ahlakıydı. Bunun için ona yürüyen iki ayaklı Kur'an diyorlardı.

Hz.Peygamber (as)'ın her şahsi tavrı Nebevi idi.  Fakat her şahsi tavrı uyulacak sünnet değildir. Sünnet: Yol, yöntem ve tavırdır.

Her sünnet yoldur. Fakat her yol sünnet  değildir.

Hz. Peygamberin şahsi  ve  evrensel iki türlü hali vardı. Şahsi kendisini, yöresini  bağlar, evrensel olanı ise kıyamete kadar Müslümanları bağlayıcıdır.

Hz. Peygamber’in şahsi ve yöresel olan yönü adettir. KUR’AN’ın anlaşılması, yaşanılması ile ilgili yönü ise ibadettir.

Her sünnet ibadettir, her sünnetin terki ise bid'attır.

Her sünnet bir bid'atı giderir, her bidat ise bir sünneti yok eder ki, bu ise günahtır.

Her sünnet bireysel, toplumsal bir adettir. Fakat her bireysel, toplumsal adet sünnet değildir.

Adetler, Kur'an  ve  sünnete  zıt  ise merbuttur, Kur'an ve sünnete zıt değil ise mubahtır.

Her sünnet hadistir, ama her hadis  sünnet  değildir. Çünkü söylenip de daha yaşanmamış, yaşanıp da sözle ifadesi yetersiz olan bir çok  sünnetler vardır.

Her hadis kelamdır, ama her kelam hadis değildir.

Sözün kendisi değil, onu söyleyen önemlidir. Bunun için her sözde ibret alına bilinir. Fakat Peygamberin sözleri inancı yönlendirir.

Hadissiz sünnet, sünnetsiz Kur'an, KUR’AN’sız din, dinsiz iman, imansız İlah olamaz.

Her sünnetsiz ibadet eksik, her ibadetin eksikliği ise adetlerin ibadetleşmesidir.

İbadetleşen her adet, bid’atlerin çıkmasıdır. Her bid’at dinin içten yara almasıdır.

Dini yara almış olanların dünyası  rezillik, ahretleri ise  rüsvalıktır.

 

 

 

 

 

 

 

KIYAS YAPMAK

AKLETMEKTİR

 

 

Tartısı olmayanın ayarı  bozuk  olur. Ayarı bozuk olanın yanlışları çok olur. Yanlışları çok olanın, düşmanları çok olur. Düşmanı çok olanın savaşması zor olur. Savaşı zor olanın,yenilmesi mukadder olur. Yenilmişler alternatifçi, icatçı ve faydalı değil, her zaman tepkisel  olurlar. Tepkisel  insanlar her zaman egoist düşünürler ve hareket ederler.

Aklın en önemli görevi  kıyas  etmesidir. Kıyas etmeyi akletmeyen akıl sahibi her zaman aynı şeylerin ezbercisidir.

Delinin en büyük alâmeti, kıyas ve akletmeyi becermemesidir. Zaten kıyas edebilseydi deli olmazdı.

Kıyas etmek kişinin üzerinde bulunduğu işin erbabı yapar. Erbab, uzman, ehli demektir.

 

 = æì¢à Ü¤È mü ¤á¢n¤ä¢× ¤æ¡a ¡Š¤×¡£ˆÛa  3¤ç a a¬ì¢Ü ÷¤ Ï

 

"Bilmediklerinizi zikir ehline (uzmanı)ne  sorun."[3]

 

Aynı hatayı, yanlışlığı tekrar etmek, kıyas  özelliğinin mahrumluğundan dolayıdır.

Eğer savaşta yenilen komutan, kıyas etmeyi becerirse, O yenilgiyi güzel bir zafere dönüştürebilir.

Kıyas, aynı hataların tekrar işlenmemesi hususunda can kurtaran gibidir.

Gerçekten kıyas edilirse veya edilseydi, tarih tekerrür eder miydi?

Kıyas  etmeyi  beceremeyen  tüccar, kardan  mahrum olur.

Kıyas ruhundan mahrum olan öğrenciler, tahtadaki ve kitaptaki şeyleri tekrar etmenin kurbanı olurlar.

Ezbercilerin  başarısı tesadüflere  bağlıdır. Oysa hayatta tesadüfün yeri yoktur. Çünkü tesadüf modernizmin çağdaş beyin dondurma icadıdır.

Eğer  İslam  dinin de  kıyas olmasaydı, İslam dini evrenselleşemezdi.

Kıyas sayesinde İslam dini Arap  yarımadasını taşmıştır. Bugün dünyanın her yerinde en çok tabisi olan din İslam’dır.

İslam dini  ana  ilkeleri  vaaz  etmiştir. İslam'ı bilenler bu ana ilkelerden hareketle kıyas yaparak günün durumuna göre yorumlayıp hükümler çıkarırlar.

İyi ile kötüyü birbirinden  ayırmak iradeyle  mümkündür. İyiden en iyiyi çıkarmak  ve bulmak ise kıyasla mümkündür.

Kıyas, ayet  ve hadislerdeki  gizli  ve saklı olan hükümleri ortaya çıkarmada bir yöntemdir.

Kıyas, İslam  dininin  ana  delillerinden  sayılır. Fakihlerin, Kur'an ve sünnetin ışığında ortaya  koyduğu İctihada denir.

İslam dininin  kıyas  kapısı çok  kutsaldır. Kıyas yoluyla dininin içeriği hakkında yorum yapacak olan kimselerin kutsala liyakatli olmaları şarttır.

İslam'ın kutsal liyakatini üzerinde taşımayan kimselerin, dinde kıyasa kalkışmaları ve yorum  yapmaları anafordur.

İslam'da kıyasın temel amacı, hakk ile halk arasındaki bağı koparmamaktır. Ne Hakk’ın rızası  için halka zulmetmek, ne de halkın menfaati için haktan uzaklaşmaktır.

İslam'da nasibi olmadığı halde dini  yeniliklerden tellallık yapanların,  ne niyetli  olduklarını biraz durup düşünmek lazım.

Modernizmin kültürüyle şekillenenlerin din hakkın da ileri  geri konuşmaları, kendi görüş ve düşüncelerini din diye mazlumlara  yutturmalarının  ne amaçlı olduklarını biraz durup düşünmek lazım.

Kötü işlerde aklını  kullanmayı ve kıyas  yapmayı becerip de, iyi işlerde  bahane uyduranlara  hayret ederim.

Dinde yenilik ve reform tellallığını yapıp da kıyası savunanların, böyle bir yetkiyi nasıl kendilerinden gördüklerine hayret ediyorum.

Günah işlerken aklını kullanıp kıyas edenlerin, yaptıklarının ateş olduğunu akletmeyenlerin durumuna hayret ediyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖZGÜRLÜK  PERVASIZLIK

DEĞİLDİR

 

 

Fıkıh, her zaman ve her mekanda İslam’ı canlı ve yaşanabilir kılma bilgisi ve melekesidir.

Zamanın değişmesiyle. Ahkamın da değişmesi kaçınılmazdır.

Zamanın değişmesiyle değişen hükümler, örf ve adet üzerine kurulu olan hükümlerdir.

İslam hukukunun temel kaynağı  'KUR'AN' dır ve O, belli bir ırkın, belli bir coğrafyanın Rabbi değil, bütün insanların ve evrenin Rabbi olan Allah'ın kelamıdır.

İslam  hukukunun ikinci  kaynağı olan  'SÜNNET' ise, eğer vahye dayalı ve Kur'an'ı açıklamaya yönelikse, o da ilahi menşelidir.

İnsanların tabi  haklarını koruyan ilahi kanun ve kaideler, zamanla değişmez.

 

İnsanların tabi hakları şunlardır:

a-Din emniyeti

b-Akıl emniyeti

c-Can emniyeti,

d-Mal emniyeti,

e-Nesil emniyeti,

 

İslam hukukunda değişken olan esaslar:

a-Hakkında nass bulunmayan,

b-Küllü olmayan,

c-Örf ve adete dayalı hükümler,

 

İslam hukukunda cüzi hükümler değil, ama külli hükümler her durumda baki olup değişmez.

İslam hukuku tam ve saf manasıyla İlahi hukuk olduğundan  Kur'an ve  hadislere  dayalı ahkamında en ufak değişiklik ve içtihad kaypaklığına  mütehammil değildir.

 

  æì¢Ä¡Ïb z Û ¢é Û b £ã¡a ë  Š¤×¡£ˆÛa b ä¤Û £Œ ã ¢å¤z ã b £ã¡a

 

"Hiç şüphesiz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da gerçekten biziz."[4]

 

İslam hukukunun amacı  donmak ya da hayatı dondurmak değil, hayata hem ayak uydurmak hem de yön vermektir.

İslam hukukunun nihai  gayesi,  kul ile Allah arasında  oluşacak en  güzel  bağı tesis etmek , Onun rızasına ulaşmayı amaçlamaktır.

İslam nasıl bahtiyar ve  müreffeh olursa, hangi kanunların tatbiki ile  yükselir ve tekamül ederse, O kanunlar işte asıl İslam kanunlarıdır.

Hukuk, hayatla birlikte yürümesi ve hayata İslamî değerlerin hakim kılınabilmesi için fakihlerin sürekli hayatla ilahi kaynak arasında faal rol oynaması gerekmektedir.

Seleften nakledile gelen en çoğu kendi devirlerinin örf, adet, sosyal ya da fiziki çevrelerinin gereklerini yansıtan cüzü ve tatbiki hükümleri ezbere bilmek, İslam yürürlülük ve bekası  için  gerekli olan 'FIKIH' değildir.

İslam hukukunun geçerliliğine inanıp, fakat onun ilahi vasfını zikrederek değişmesi gerektiğini savunanlara hayret ediyorum.

İslam hukukunun temel kaynaklarının genelde değişmeye kapalı olması,zamanla değişmez prensipler koyması aslında bir  eksiklik değil bir meziyettir. Çünkü sürekli değişmekte olan bir dünya da ayaklarımızın sağlam bir yere basmasını sağlamaktadır.

Hukukun ufkundan insandan başka otorite bulunmayınca, insanlar arasındaki iktidar mücadelesi sonunda hakim olan  grubun değer sistemi hukuk haline gelmektedir.

Nass (Kur'an ve Sünnet)la  sabit olan hükümler değişme kabul etmez.

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

 

 

HUKUKUN İKAMESİ

İNSANLIĞIN

SAADETİDİR

 

 

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

 

á¢Ø¡äí©… ¤å¡ß a뢊 1 ×  åí©ˆ £Ûa  ¡÷ í  â¤ì î¤Û a

¤á¢Ø äí©… ¤á¢Ø Û ¢o¤Ü à¤× a  â¤ì î¤Û a 6¡æ¤ì '¤a ë ¤á¢ç¤ì '¤‚ m 5 Ï

b6¦äí©…  â5¤¡üa ¢á¢Ø Û ¢oî©™ ‰ ë ó©n à¤È¡ã ¤á¢Ø¤î Ü Ç ¢o¤à à¤m a ë

 é¨£ÜÛa  £æ¡b Ï =§á¤q¡ü §Ñ¡ãb v n¢ß  Š¤î Ë §ò – à¤‚ ß ó©Ï  £Š¢À¤™a ¡å à Ï

 ¥áî©y ‰ ¥‰ì¢1 Ë

 

"Bugün size dininizi kemale erdirdim.  Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslamiyet’i seçtim ve ondan razı oldum."[5]

 

Dinin kemale ermesinde maksat, dinin  cüz’iyyatı değil, genel prensipleridir.

İçtihat prensibi, kitap ve sünnette  sabittir ve çalıştırılması gerekir, terki asla caiz olmaz.

Milletler gibi ihtiyaç konuları da ihtiyarlar, eskir, nihayet ölür, gider.

İnsanların ahlak ve ihtiyaçları değişince, bu ihtiyaçlar dikkate alınarak konulmuş  hükümlerin değişmesi zaruridir.

Biz  aciz müslümanlar, çekme. itme kanunu kadar güçlü, hesap ilmi kanunları kadar sağlam olan 'değişme kanunu' anlayamamışız.

Kanunlar, ihtiyaçları  düzenlemek için tedvin edilir. Yoksa ihtiyaçlar eski kanuna uydurulmaz.

Değişmede etkin olan amiller: Zaman, zemin (Çevre, yöre) örf ve adetten ibarettir.

"Haramlar alışkanlık ve teamül haline geldiğinde helal olur" denilmesi batıldır.

İslam da bulunan her  türlü teşri,  yönlendirme, irşat, insanın sadece Allah'a kul olmasının teminini amaçlar.

Fakihin fetvası zamana, mekana, duruma, niyet ve adete göre değişebilir, farklılık arz edebilir.

Bir vacibin varlığı için zaruri  olan  şeylerde vaciptir.

Kanunlar, ülkelerin coğrafi yerine, soğuk sıcak ve ılıman olmasına, toprağın verimliliğine, engebeli olup olmadığına, genişliğine, halkın yaşam tarzına, çiftçi, çoban  veya  avcı oluşuna, temel hukuk kurallarına dayanabileceği özgürlük derecesine, halkın din ve eğilimlerine, örf ve adetlerine,geleneklerine, ülkenin nüfusuna, ticari yaşamına uygun olmalıdır.

Kur'an beşeri irade ile değişikliğe uğrayamaz. Fakat genel esaslardan hükümler çıkarılarak gelişen medeniyete mani olamaz.

Eğer hali hazırda mevcut bir İslam  toplumu yoksa, onun yetiştirilmesi için kafa yormak er kişilerin temel görevidir.

Hükümler,  zemin ve  zaman ile  her vakit, belki her dakika değişir.

Bu ümmete içtihat, bir tür eski  Peygamberlerin işlevini görecektir.

İslam hukuku, hükümlerin tatbikini imkansız kılacak ya da zorlaştıracak durumlarda  tedbire başvurmuş bunlar:

a-Kolaylık...

b-Ruhsat...

c-Zaruret...

d-Geçiş dönemi... (bk. 12/185,2/173,6/119)

Değişme, İslam hukukunun ebedi yürürlüğünü sağlamak için zaman ve mekana göre gerekli olan, genel çerçeve ve  içerisinde özün ilk konumundan farklı şekillerde tezahürüdür.

İslam  hukuku bir bütündür. İnsanı ruh, beden ve duygular diye  ayırmayıp bir bütün olarak ele alır. O hem dindir hem de  devlettir. Onda Allah'ın hakları ile Kayserin hakları diye bir şey yoktur.

Bugün İslam hukuku üstünlüğünü kaybetmiş. İslam ülkelerinde  laikleşmeye doğru  bir süreç başlamıştır.

İslam'ın en büyük gayesi, ızdırari (mecburi) kulluktan ihtiyari (isteyerek) kulluğa ulaştırılmamızı, yaratılış nedenimiz olan kulluk görevimizi en güzel bir şekilde yerine getirmemizi temindir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KURALSIZLIK

BAHTSIZLIKTIR

 

 

İnsanoğlu, kural koymak için yaratılmamış, konulan kurallara ve  istenilen doğrultuda kullukla emrolunmuştur.[6]

İslam hukukunda amaç sadece takdir edilen ihtiyaçların  karşılanması değil, aynı zamanda yeni bir `ümmet' oluşturmaktır :

 a-İnkılapçılık.

 b-Islahatçılık.

 c-Korumacılık.

 d-Tekamülcülük.

 

İslam hukukunun değişmeye müsait olduğunu gösteren özellikleri :

 a-Esneklik.

 b-Evrensellik.

 c-Kolaylık.

 d-Zaruret.

 e-Ortam ve şartlara riayet.

 f-Lafza olduğu kadar maksada da riayet.

 

İslam hukukunun esnekliğinden maksat hiç bir zaman onun laçkalığı değişmez özünü yitirecek her türlü oynamalara müsaitliği demek asla değildir.

 

İslam hukukunda esnekliğin kriterleri :

 a-Eşyada asıl olan ibahadır.

 b-Şura prensibi.

 c-Adaletin ikamesi.

 d-Suç. ceza dengesi.

 e-Haksız kazancın haramlığı.

 f-Hayırda yardımlaşma.

 g-Sözleşmelere riayet.

 h-Güçlüğün kaldırılması.

ı-Zaruretin haram olan şeyleri mubah kılması.

 

Kur'an’da her şey vardır. Ama hazır halde değildir. İctihadla ortaya çıkarılması gerekir.

İslam'ın gayeci ruhunu bir tarafa iterek, her değişmeyi kabullenir ve İslam hukukunun değişmeye asla tahammülü olmayan ve evrenselliğini, ebediliğini sağlayan hükümlerini  değiştirirsek, kısa bir sürede değişmedik şey kalmaz ve artık ilahi olmaktan çıkar ve beşeri bir hukuk şeklini alır.

Allah bütün insanlığın yaratıcısı ve Rabbidir. Onun koyduğu en son  Şeriat'da bütün insanlığın Şeriatı olacak,  renk, ırk, dil ve sosyal sınıf farkı gözetilmeyecektir.

Takat ölçüsünde yükümlülük prensibini benimseyen İslam, teşri döneminde  'Kolaylık prensibine riayeti gerçekleştirmiştir.

Yüce Allah  bizden  sadece kulluk istemiş, fakat mutlak isabet istememiştir. Gücünün yettiğini ortaya koyan bir müctehid isabet edemese bile mazur sayılmış, kendisine uyan diğer Müslümanlarda, isabetli olmayan o  ictihadla hem dünyevi hem de uhrevi mesuliyetten kurtulmuşlardır.

 

يسِّرُوا وَلآ تُعَسِّرُوا وَبَشِِّرُوا. وفي رواية وَسَكِّنُوا وَلآَتُنَفِّرُوا.

 

"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin, nefret ettirmeyin. " [7]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KATI KURALLAR İSYANA

TEŞVİKTİR

 

 

İslam hukukunda insan  ihtiyaçlarına getirilen kolaylıklar :

a-İskat (Düşürme.)

b-Tenkıs (Noksanlaştırma.)

c-İbdal (Başka alternatif getirme.)

d-Takdim (Öne alma.)

e-Tehir (Erteletme.)

f-Terhis (Ruhsat verme.)

g-Tağyir (Değiştirme.)

h-Zaruret,  yapılmadığı zaman  helaki  gerektiren hal olup iki kısımdır :

ı-Miktarla sınırlıdır.

j-Zamanla kayıtlıdır.

 

Hacet umumi olsun hususi olsun zaruret menziline tenzil edilir.

 

Umumi zaruretler:

 a-Dini siyasetin gerektirdiği zaruretler.

 b-İctimai ve iktisadi zaruretler.

 

Hz. Peygamber (as)  Abbas bin Mirdas'ın dilini kestirmesi ve Hz. Ömer (r.a) Şair Huta’yı, üç bin dirhemle susturması gibi.

Bugün bütünüyle İslam olmadığı gibi örnek "ÜMMET" de yoktur. Kemal haline tedrice riayet ederek, baş  vurarak  insanları alışa  geldikleri şeylerden bir anda  koparmak bir geçiş dönemi tanımadan hızlı ve cebri değişmeye  tabi  tutmak hem zordur, hem de İslam'ın maksadına ters düşmektedir.

Bugün İslam, tedrice geçiş dönemi uygulamalarına dünkünden daha çok muhtaçtır.

Hükme konu olan hakikat değiştiğinde hüküm de değişecektir.

Ruhun bekası için bedenin korunmasına ihtiyaç varsa. Nassın ruhuna itibar için de lafzının korunmasına ihtiyaç vardır.

Ulema: Bir kimsenin fakih olabilmesi için, sadece nassların zahirine vakıf olmanın yeterli olmadığını, gözetilen hikmet  ve  maksatlara da vukufun gerekli olduğunu belirtmişlerdir.

Kendisinden istenilen maksadı gerçekleştirmeyen her tasarruf batıldır.

Çok kuralcılık, yaşamı sınırlandırır, hayatı ise anlamsızlaştırır.

Evrende hiçbir şey kuralsız değildir. Çünkü kuralsızlık, başıboşluk ve sarhoşluktur.

Hayatta, kuralsız tek varlıklar deliler ve aklı olmayanlardır.

Her insanın tabi olduğu veya ihtiyaç duyduğu, mutlaka kurallar vardır. Fakat bu, kimi için rahmani, kimi için de  şeytanîdir. Bu  ikisinin dışında başka kural koyucu yoktur.

Katılık tepkisel olup, evrenselliğe dayalı değil, kine ve intikama dayalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DEĞİŞİM HAYATIMIZIN

DİREĞİDİR

 

 

İslam'da ahkamın  değişimi demek, Yüce Allah'ın isteğine ulaştıracak  vesile ve yolların  değişmesi demektir.

 

İslami hükümlerin değişikliğine sebep olan faktörler şunlardır:

 a-İbadetlerde düzenlemeler.

 b-Kavram gelişmeleri.

 c-Kavram değişiklikleri.

 d-Muhteva daralmaları.

 e-Mubah kayıtlamaları.

 f-Hükmün tatbikini durdurma, askıya alma.

 g-Uygulama alanı kalmayan hükümler.

 h-Nesh, tedriç ve geçişle ilgili hükümler.

 I-Yabancı kültürlerden faydalanma.

 

Maslahat ve ortama göre ahkamın değişmesi, nassın iptali söz konusu  değildir.

 

İslâmi hükümler iki kısımdır:

 1-Aklın detaylı bir şekilde manalarını kavrayamayacağı hükümler.

 2-Aklın manalarını ve kendilerinden gözetilen maksatları kavrayabileceği hükümler.

 

Helal da belli, haram da belli. Bu ikisi arasında şüpheli şeylerden bizi koruyacak olan kati nasslara itimattır.

Muamelatta maslahat itibar Şari’ (Allah)'ın iradesi (rızası)dır.

 

İslam da ihtilâflar iki sebebe dayalıdır :

 1-Asrın, zamanın değişmesine dayalı ihtilaflar.

 2-Delile, burhana dayalı ihtilaflar.

 

Hz. Ömer (r.a) gibi pek dirayetli halifeler sayesinde, İslam hukuku baş döndürücü gelişmeler karşısında acziyet göstermemiştir Zira ortaya çıkan nas maslahat çalışmalarında, şekle ve ilk uygulamalara takılıp kalınmamış, genel maslahatlardan hareketle yeni ve farklı çözümlere gidilebilinmiştir.

 

İslamî hükümlere konu  teşkil eden  şeyler iki kısımdır:

1-Makasıd (gayeler, amaçlar).

 

2-Vesail (vesileler, araçlar)

 

Namaz kılmak maksat, namaz için gerekli abdest vesiledir. İnsanları zarardan korumak maksat, bunu gerçekleştirmek için tedbir almak ise vesiledir.

 

İslami hükümlerin maksat ve vesile ayırımı :

 a-Asıl düşerse vesile de düşer.

 b-Bir maksat için birden fazla vesile olabilir.

 c-Aynı maksat için başka vesileler  aranabilir.

d-Aynı maksat için  birden fazla  maksat olabilir.

e-Vesile maksadı gerçekleştirmiyorsa maksadı düşürebilir.

f-Vesile her halükarda maksadın altındadır.

g-Vesile maksat için vardır. Maksad değişmez,sabit bir görünüm arz ederken,vesile esnek bir yapıya sahip bulunmaktadır.

Bu durumda değişmenin sahasını 'VESİLE' türünden olan hükümler teşkil edecektir.

Bir şeye dalalet eden şeyin bulunmaması o şeyin de bulunmamasını gerektirmez. Zira onun varlığına başka bir delil bulunabilir.

Taabbudi konularda kıyasın caiz olmayacağına misal: "Kurban da asıl olan kan akıtmaktır, tasadduk değildir. Zira  Kurbanını boğazlayan kimse hiç tasaddukta bulunmasa bile sorumluluğunu yerine getirmiş olmaktadır."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SABİTLER HAYATIMIZIN

DENGESİDİR

 

 

İslam hukukunda ibadetler Şari' (Allah)’ın hakkıdır. Bunların ifa  şekilleri ise ancak Nass ve İcma yolu ile bilenebilir. Muamelat ve adetlere gelince, bunlarla ilgili  hükümlerde  maslahata riayet asıldır.

İslam  hukukunda, genel hükümlerin, milletlere, örf adet ve geleneklere, zaman ve mekana göre farklılık  arz edecek unsurlar taşımaması gerekir. Arap adetlerinin getirdiği giyim kuşam şekli genel teşri getiren hükümlerden sayılmazlar.

İnsan fıtratında bir değişiklik olmayacağına göre, insanla Allah  arasındaki ilişkileri düzenleyen, İtikat ve ibadetlerle ilgili hükümlerin değişmesine gerek yoktur. Çünkü ibadetler konusunda oluşturulacak her yenilik bid'at ve merduttur.

İslam hukukunda ibadetlerin özü ile ilgili ahkamın  değişmeye kapalı olduğu,  değişikliğin ancak ibadetlerin ifası sırasında getirilen bazı düzenle. melere ya da vesile ile ilgilidir.

İslam  hukukunda  miktar belirleme konusundaki hükümler, alt veya  üst sınırları  serbest bırakılmışsa,  gerektiğinde yoruma ve değişikliğe açık gözükmektedir. Bunun için de, hakkında nass  bulunmayan iyi veya kötü  şeylerin tespiti, Arapların örfü değil evrensellik ve her yörenin kendi örfü olmalıdır.

Şeriat, her  Peygamberin  getirmiş olduğu ameli ve fer'i hükümlerin her birinin zamanına ve mekanına göre değişiktir.

Şeriat koyma sadece Hz. Peygamberin hayatında olmuştur. Gerek Sahabenin ve gerekse daha sonra gelen müctehitlerin ortaya koydukları hükümler asla şeriat kapsamında mütela edilmez.

Fıkıh tenkid edilir. Çünkü müctehitlerin ictihatıdır. Şeriat (Kur'an ve Sünnet) tenkit edilmez. Fakat yorumlanır, te'vil edilir. Ancak Sünnetin nakledilişi ve rivayeti tenkit edilebilir.  Zira ona insan faktörü karışmıştır.

Şeriat, itikadi ve ahlaki hükümleri de kapsaması açısından fıkıhtan ayrılır. Fakat fıkıh, nasslardan çıkarılan hükümler  yanında reye ve ictihada dayalı Hükümleri de içermesi bakımından şeriatten  farklıdır.

 

Tedrice riayet üç aşamalıdır:

 1-Zamana riayet.Hükümleri bir anda değil, belli zaman sürecinin gözetilmesi.

 2-Ahkam sırasına riayet. Önce icmal, sonra tafsil (tümden gelim)

 3-Hükümleri uygulama. Kolaydan zora doğru (tüme varım).

 

İslam hukuku hakkında  getirilecek  yorumlarda nasslara ters düşmemek ve Müslümanların genel maslahatlarını göz  önünde bulundurmak esas olacaktır. Aksi takdirde genişletici yorumlar sisteme dejenere olmasına, daraltıcı yorumlar da çıkmazlara neden olabilir.

İslam hukukunda bilimsel ve teknolojik gelişmeler zaman ve  mekan  unsuruna dayalı tatbiki hükümleri değiştirmekte ve nassların yorumuna bir esneklik getirmektedir.

Fetva verenin, örflerin değişebileceğini hesaba katmadan kitaplarda nakledilen  hükümlere saplanıp kalması asla doğru değildir.

Kadı fetva  verirken ya da mevcut  hükmü tatbik ederken, zamanın  gerçeklerini göz önünde bulundurması bir zarurettir.

Kadı’nın tek bir mezhebe göre hüküm vermeye kalkışması, içtihat ruhunu öldürür. Fıkhın donmasına, taklit ve taassup ruhunun yerleşmesine sebebiyet vermiş olur.

Dün geçti, bugün varız, yarın ne olcağız acaba?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HAK, HAKLININ HAKKIDIR

 

 

Bizi yoktan var eden Cenabı Hakk’ın hakkı, Onun emir ve hükümlerini inkar ve ihmal etmememizdir.

 

İslam'ın temel kaynağı olan Kur'an-ın getirdiği hükümler :

Akide (inanç) ile ilgili hükümler.

Ahlak ile ilgili hükümler.

İnsanın sosyal çevresiyle ilgili hükümler.

 

-Birinci:                                                                                                                                                          

Kur’an-ın iki Mushaf  arasındaki  ayetlerin hoşa gitse de, gitmese de hiçbir burkuntu  çekmeden 'İMAN' etmektir.

 

-İkinci:

Aile hukukuyla ilgili hükümler.

Borçlar hukuku ...

Kaza hukuku ...

Ceza hukuku ...

İdare hukuku ...

Devletler hukuku ...

Devletin gelir ve giderleri ...

 

-Üçüncü:

Muamelatla ilgili hükümler ...

İbadetlerle ilgili hükümler ...

 

İslam'ın temel kaynağı olan Kur'an’ın  içindeki hükümlerin istinbat, çıkarım yapma, usulünün taksimi:

Sübut ve dalaleti kati olanlar,

Sübutu kati delaleti zanni olanlar.

Delaleti kati fakat sübutu zanni olanlar.

Hem sübutu hem de delaleti zanni olanlar.

 

Uykumuzu kabristana, hakkımızı mizana, istirahatımızı cennete bıraktık.

Her hak sahibinin hakkını inkar  etmek ve hakkını vermemek küfür ve zulümdür.

Haksızlığa sukut etmek, haksızın zulmüne ve günahına ortak olmayı kabullenmektir.

Hak, haklının hakkıdır. Ceza haksızın hakkıdır. Cezayı hakk edeni affetmek,  zulümdür.

Hak sahibine hakkını, haksıza cezasını vermek adalettir.

İnsan üzerinde en çok hak sahibi  olan  Allah’tır. Yüce Allah'ın hakkına riayet etmeyen hiç kimseye güvenilmez.

Cenabı-ı Hakkın, hakkını ihmal edip, haklı geçinenlere hayret ederim.

Cenabı-ı  Hakkın, hakkını inkar ve ihmal edene bel bağlayana hayret ederim.

Yapılan haksızlıklara göz yumup, aynı haksızlığın kendi başına gelebileceğini düşünmeyenlere hayret ederim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALEMİN SIRLARI

 

 

Evren üç şeyden gizlidir :

Varlık.

Düşünce.

Hareket.

 

Gözyaşının tadına üç yerde varılır :

Kavuşmada.

Affetmede.

Merhamette.

 

İnsan üç yerde kendisinin farkına varır :

Hatadan sonra tövbede.

Zalimin kahrı altında.

Ölüm döşeğinde.

 

Yaşamın tadına üç yerde varılır :

Hasretin ümitle birleşmesinde.

Aşk ile yapılan ibadette.

Geriyi unutturan seyahatte.

 

İrade üç şeye sığınır :

Allah'a.

Samimiyetine.

Hemcinsine.

 

Üç şey duyguların aynasıdır:

Rüya.

Sanat.

Sevda.

 

Zeka üç yerde kullanılır:

İlimde.

Kazanmada.

Hilede.

 

Üç şey insanın yitiğidir:

İman.

Ümit.

Aşk.

 

Üç şey musibettir:

Zulüm.

Zelzele.

Cahil.

 

Üç şey insanın ziynetidir:

Hakikat.

Hayır.

Güzellik.

 

Üç hakim hükmünde hata etmez :

Kaderin takdiri.

Ölümün tecellisi.

Kalbin sesi.

 

Dünyada üç şey cennettir :

Gönülden vermek.

Allah'ın kullarını affetmek.

Hidayet yolunu göstermek.

 

Üç şey cehennemdir :

Riyakarlık.

İftiracılık.

Merhametsizlik.

 

Üç kimse Allah’tan uzaktır :

Sefil ruhlular.

Cefadan uzak duranlar.

Hizmetten kaçanlar.

 

 

 

 

 

 

VARLIĞIN HAKİKATİ

 

 

İlah, imasız olmaz.

 

İman, ahlaksız olmaz.

 

Ahlak, hukuksuz olmaz.

 

Hukuk, terbiyesiz olmaz.

 

Terbiye, rızasız olmaz.

 

Rıza, sevgisiz olmaz.

 

Sevgi, aşksız olmaz.

 

Aşk, akılsız olmaz.

 

Akıl, tefekkürsüz olmaz.

 

Tefekkür, ibadetsiz olmaz.

 

İbadet, tevhitsiz olmaz.

 

Tevhit, imanı icap ettirir.

 

İman, Şeriatı icap ettirir.

 

Şeriat, edebi icap ettirir.

 

Edep, haya (utanma)yı icap ettirir.

 

Haya, bilgiyi icap ettirir.

 

Bilgi, tanıma (anlama)yı icap ettirir.

 

Tanıma, arif olmayı icap ettirir.

 

Arif, marifetullaha, ulaşmayı icap ettirir.

 

Marifetullah, fena fillah (Allah'ın ahlakıyla ahlâklaşma)yı icap ettirir.

 

Fena fillah, münevver (Aydın) olmayı icap ettirir.

 

Münevver, varlığı icap ettirir.

 

Varlık,duygu,düşünce ve eylemi icap ettirir.

 

Duygu, düşünce ve eylem,iradeyi icap ettirir.

 

İrade, sakınma (korunma)yı icap ettirir.

 

Sakınmak,kerem sahibi olmayı gerektirir.

 

Kerem, hayırlı olmayı icap ettirir.

 

Hayır, Allah'a yakınlığı icap ettirir.

 

İman, nurdur.

 

İslam, huzurdur.

 

İman, tasdiktir.

 

İslam, eylemdir.

 

İman, güçtür.

 

İslam, kıyamdır.

 

İman, Allah'tan insanlara inen hidayettir.

İslam, insanlardan Allah'a yükselen ameldir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİN NASİHATTİR.

İSLAM  SAMİMİYETTİR

 

 

İlim, anlamaktır.

Amel, iştir.

İhlas, temennidir.

İhsan, ardır.

Marifet, maharettir.

 

 

İlim, tanımaktır.

Amel, fiildir.

İhlas, istektir.

İhsan, görgüdür.

Marifet, hünerdir.

 

 

İlim, fark etmektir.

Amel, kuraldır.

İhlas, gayedir.

İhsan, hayadır.

Marifet, beceridir.

 

 

İlim, ayıklamaktır.

Amel, harekettir.

İhlas, amaçtır.

İhsan, kontroldür.

Marifet, uzmanlıktır.

 

 

İlim, ayırmaktır.

Amel, davranıştır.

İhlas, hedeftir.

İhsan, hissetmektir.

Marifet, erbaplıktır.

 

 

İlim, bilmektir.

Amel, terbiyedir.

İhlas, niyettir.

İhsan, lütuftur.

Marifet, ustalıktır.

 

 

İlim, akletmektir.

Amel, edeptir.

İhlas, istikamettir.

İhsan, sadakattir.

Marifet, irfandır.

 

Sevgi, düşündürür.

Aşk, konuşturur.

Haya, susturur.

Korku, hüzünlendirir.

 

İlahi! Kalbimdeki en tatlı ihsan, senden ümitli olmamdır.

Dilimdeki en güzel söz, seni övmem, en sevimli anım, seni anmamdır.

En zevkli anım, senin Cemalini seyredebilmemdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AZ VE ÖZ EN GÜZEL SÖZ

 

 

Mekan, bir şeyi bilip diğerini bilmeyenindir. Her şeyi bilinenin ise mekanı yoktur. İşte O, her şeyi bilen Allah'tır.

İlim bir nehirdir, hikmet ise deniz. Alimler nehrin kenarında gezinirler. Hekimler ise denizin ortasında yüzerler. Arifler ise kurtuluş gemisinde yüzerler.

İlim hakimdir, mal ise kendisine mahkum olunandır. İnfak malı eksiltir, ilim ise infakla çoğalır.

İlim, amellerin imamıdır.

Her şeyin başı ilimdir. İlmin başı sabırdır.

Alimler, gerçek anlayışa erişip ilimlerinin alameti organlarında zuhur edince, artık başkalarını da etkilemeye başlarlar, başkaları da onlardan etkilenir.

Az ve öz en güzel sözdür.

Ziyaretin en makbulü, kısa olanıdır.

Bilginin zıddı cehalettir. Cehalet, karanlıktır. Karanlıkta yürümek ise felakettir.

Her bilgi ilim  değildir. Bilgi  vardır insanı karartır. Bilgi vardır insanı aydınlatır.

İlim, aydınlıktır. Sahibini aydınlatmayan ilim, ilim olmaktan çıkar, yük olmaya başlar.

Kişinin ilim sahibi olduğunun  kimliği, kişiliğidir.

İnsanda kişiliğe,toplumda ise aydınlığa dönüşmeyen ilim kapkara ve kupkurudur.

Uzayan her söz anlamını, uzayan  kavak  kökünü, çok konuşan arkadaşını, çok gülen erdemi, çok yiyen midesini kaybeder.

Düşünmek güzeldir. Fakat neyin nasıl düşünüleceğini anlamak daha güzeldir. Su da güzel ateş de güzeldir. Fakat suda yüzmeyi ve ateşten sakınmayı beceremeyene bunlar felaket olur.

Yaz da güzel kış da güzeldir. Fakat  korunacak bir çatısı olmayana bunlar felaket olur. İman, dil ile, dil sukut ile, sukut  ise tefekkürle selamette olur.

Gülün güzelliği kopmasına, bülbülün güzel ötüşü kafese girmesine, hakkı konuşana yedi köyden kovulmasına sebep olur.

Kelebeklerin en çok değer verdiği, üşüştükleri  ateştir. O da, canlarının yanmasına mal olur. 

İnsanoğlunun en çok değer verdiği, mal ve mülktür. O da, sevmediklerine miras kalır.

Akıllı  kimse  dünya işini kanaat ve tehir ile, ahret  işini hırs ve acele ile, din işini ise ilim ve ceht ile idare eder.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HER FARZ NUR, HER HARAM

ZULÜMDÜR

 

 

Yüce Allah'a tevhitsiz iman edilmez.

Tevhit, şirkle olmaz.

Tevhit, teklik ve sevgiyle olur.

İman, eylemsiz yetersiz olur.

Eylem, ceza ve mükafatsız, karşılıksız olmaz.

Eylem, emir ve nehyi, hüküm içeriklidir.

Hükümler, Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeylerdir.

Yüce Allah'ın emrettiği hükümler, farzdır.

Yüce Allah'ın men ettiği hükümler, haramdır.

Farzlar, Sünnetsiz eksik olur.

Sünnet, Peygamber anlaşılmadan yetersiz olur.

Peygamberi anlamadan, Kur'an ve Sünnet anlaşılmaz.

Haramlar, ya bilgisizlikten veya ihmalkarlıktan dolayı işlenir.

Farzlar, bilinçli bir iman ve Allah rızası için işlenir.

Her haramın sonucu, ceza ve azaptır.

Her farzın sonucu, sevap ve mükafattır.

İşlenip de tövbesi yapılmayan, her haram sahibi cehennemliktir.

Allah rızası için yapılan her farz sahibi, cennetliktir.

Her farzın terki bir  haramdır. Her  haram  bir farzın terkidir.

Terk edilen her farz, imanın bir parçasının kopmasına sebep olur.

İşlenilen her haram, imana saplanan bir mızrak mesabesindedir.

İman,  farz  ve  Sünnetlerle  kuvvet ve kemal bulur.

İman, haramlarla gücünü ve aksiyonunu kaybeder.

Eğer bir toplumda helâller haram, haramlar ise helal olmuşsa biraz oturup düşünmek lazım.

Eğer bir toplumda helâller yasak, haramlar emrediliyorsa, biraz oturup düşünmek lazım.

Geçmiş ümmet ve kavimlerin helak olmalarının sebebi, helalı haram, haramı da helal yapmalarından dolayı olmuştur.

Her farz haktır. Her haram batıldır.

Her hakk, aydınlık ve nurdur.

Her batıl, karanlık ve zulümdür.

İman, din ile kaimdir.

Din, farzlarla daimdir.

Farzlar, Sünnetle tamamlanır.

Her Sünnet ibadettir.

Her Sünnetin terki bir bid'attır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BOZULMUŞ ZAMANA

UYULMAZ

DÜZELTİLİR

 

 

Murdardan hayır gelmez, ancak pis koku gelir.

Pislik tepeden akarsa, temizlenmek fayda vermez. Çünkü çatı da çatlaklık vardır.

Başta bozukluk varsa eğer, yanlışlıkları düzeltmek yersiz olur.

Bozulmuşların içinde yaşamak, ancak pislik  kokutturur.

Başı bozuklar ancak, baş belası olurlar.

Başsızlık, başıbozukluğun temel sebebidir.

Kurttan post, başıbozuktan dost olmaz.

Kudurmuştan vefa, başıbozuktan da düzen  beklenilmez.

Kudurmuştan huyunu, Tilkiden hilesini bırakmasını beklemek avunmaktır.

Huysuza değer, Eşeğe döşek, Yılana merhamet maraz getirir.

Hamamcı cevherin kıymetini, cahil ilmin değerini anlamaz.

İlim ehlinden, iş ustasından, ahlak huy sahibinden öğrenilir.

Kötülüğün  iyisi  olmaz. Ancak  kötülüğün azı ve çoğu vardır.

Yanlışın düzeni olmaz. Ancak vazgeçilir.

Hayatını yanlışların üzerine bina edenlerin temeli bozuktur, onların bütün görüntüleri aldatmacadır.

Zaman bozulmaz, ancak  o zamanın içinde yaşayanlar bozulurlar.

Eğer zaman bozuksa, zamana uyulmaz, düzeltmeye çalışılır.

"Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy" denilmez. "Bozulmuş zamanı nasıl düzeltebiliriz" denilir.

Yol çamursuz, kul kusursuz, zaman bozuksuz olmaz.

Bilmeyenlerin derdini, bilenler. Delilerin kahrını,  erdemliler çeker.

Gece gündüzle, gören görmeyenle, sakat sağlamla birlikte anılır.

Zengin  fakirle, bilgili cahille, zaman musibetlerle imtihan edilir.

Zamanın bozulmuşluğuna göz yumanlar, yanlışları kabullenmiş olurlar.

Her gecenin gündüzü, her derdin devası nasıl ki, varsa.  Her bozukluğun da bir düzeltme yolu  vardır.

Kirlenmiş bir çevreyi temizlemenin yolu, ancak herkes evinin önündekileri temizlemekle mümkündür.

Ölüden medet ummak, zalimden adalet dilemek, deliden yardım talep etmek, cahilden nasihat istemek, evini heyelan bölgesinde inşa etmek gibidir.

Ölünün  kıymeti, öldükten  sonra değil, yaşadığı zaman işe yarar.

Fitneden kurtulmanın yolu, ölüm değildir. Mücadele etmektir.

Gecede gündüzü, gündüzden geceyi, bataklıktan yeşilliği, kıştan gülleri aramak yersizdir.

Sabır, damlaları göle, katreleri  deryaya  çevirir.

Yanlışlarını görmek, düzelmenin yarısıdır. Yanlışlardan vazgeçmek de, olgunlaşmanın yarısıdır.

Zaman uyulmak için değil, direnmek için  vardır.

Zamana karşı direnemeyen her şey ölü mesabesindedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİLMEK YETMEZ BİLİNÇ DE

GEREK

 

 

Susmak için sukut edilmez,anlamak için sukut edilir.

Söylemek için konuşulmaz, anlatmak için konuşulur.

Yemek için yaşanılmaz, yaşamak için yemek yenilir.

Sadece ölmek için yaşanılmaz, tekrar dirilmek için yaşanılır.

Kitap bitirmek için okunmaz, öğrenmek için okunur.

Duyuyorum diye kafa sallanılmaz, anlıyorum diye kafa sallanılır.

Sadece gezmek için yürünmez, varmak için  yürünülür.

Görünmek için aynaya bakılmaz. Temizlenmek için bakılır.

Kimin için yaratıldığın önemli değil, niçin yaratıldığın önemli.

Doğmak ölmek içindir. Fakat tekrar dirildiğinde ise artık ölmek yoktur.

İnsan  bir defa  doğar ve bir defa ölür.  Fakat bir daha geri gelmez.

Yürümek önemli değil, ama nereye yürüdüğünü bilmek önemlidir.

İnsanın neyi yediği önemli değil, yediğinin nereden geldiğini ve nasıl bulduğu önemlidir.

İnsanın kiminle dost olduğu önemli değil,  niçin dost olduğu önemlidir.

Sadece diploma almak için okula gidilmez, erdemi ve kariyeri de almak lazım.

Kahkaha atmak için gülünmez, iltifat etmek ve tebessüm etmek için gülünür.

Bir şeylerin hatırı için Allah sevilmez, Allah’ın hatırı için bir şeyler sevilebilir.

İnsanın ne kadar para kazandığı önemli değil, nerede ve nasıl kazandığı önemlidir.

Çok bilmek önemli değil, o bilgiyi nasıl ve nereye kullanmak önemlidir.

Sadece bilmek yetmez, bilinç de önemlidir.

Çok gezmek önemli değil, nereye gittiği ve niçin gezdiğini bilme önemlidir.

Sadece meyvesini görmek ve yemek için ağaç dikilmez, bizden öncekiler dikti biz yedik, bizde diker bizden sonrakiler yesinler diye dikilir.

Yanımda başkalarının yeri yoksa, başkaların yanında da benim yerim olmaz.

Yüce Allah'ın yanımdaki yeri neyse, O’nun yanındaki yerimde odur.

Başkaları hakkında ne düşünürsen, aynı şeyin senin hakkında düşünüldüğünü bilmelisin.

Sadece elleri çalıştırmak yetmez, kafayı da çalıştırmak lazım.

Farkına varmak yetmez,  korunmak da lazım.

Sadece kendisini düşünmek yetmez,başkalarını da düşünmek lazım.

Yaşadığın evrenin bir zerresi, toplumun bir ferdi, ailenin bir bireyi olduğunu sakın unutma.!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ASIL ALEM ÖLÜMÜN

ÖLDÜRÜLDÜĞÜ

YERDİR

 

 

İnsan üç yönlü bir varlıktır:

a)Beden.

b)Amel.

c)Ruh.

 

Beden,  et ve kemikten ibarettir.

Amel davranış ve fiillerdir.

Ruh, güç ve enerjidir.

 

Beden, yeme ve içme vazifesini görür.

Amel iyilik ve kötülükleri görür.

Ruh, hareket mekanizmasının motorudur.

 

 

Beden, topraktan gelir.

Amel, insanda sudur eder.

Ruh, kalubelâdan gelir.

 

Beden işler yapar.

Amel, deftere geçirilir.

Ruh, lezzet alır.

 

Beden, binektir.

Amel, niyettir.

Ruh, istektir.

 

Beden, kişiliktir,

Amel, kimliktir.

Ruh, izafidir.

 

Beden, ölür.

Amel, kalır.

Ruh, göklere uçar.

 

Beden, böceklere yem olur.

Amel, başına gelecek akıbeti bekler.

Ruh, ait olduğu yere döner.

 

Beden, toprakla bütünleşir.

Amel, yaptıklarını gözden geçirir.

Ruh, kıyameti bekler.

 

Beden, böceklerindir.

Amel, "BEN" in kendisidir.

Ruh, Yüce Allah'ındır.

 

Ey insan! Allah'tan aldığın ruhu geri  verdiğinde, topraktan aldığın bedeni geri iade  ettiğinde,  geriye tek "BEN"in kalıyor.

Ey insan! Emanetleri sahiplerine verdiğin zaman geriye kalan "SEN"in kimdir.?

 

Beden, tekrar dirilir.

Amel, hesaba çekilir.

Ruh, seyirci kalır.

 

Beden, tekrar ölüm ister.

Amel, cennet veya cehenneme girer.

Ruh, hakkettiğine erer.

 

İnsan ölmekle beraber, dönmek de ister. Elemle öğrenir ki, burası ölümün öldürüldüğü alemdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

RENK LAMLARDAN

ETKİLENMEK

 

 

İnsanoğlu iki tür algılamaya sahiptir:

a)Etkilenmek.

b)Anlamak.

 

Etkilenmek, etkilenilen şeyin tesiri ve hissidir.

Anlamak, tesir eden ve hissedilen  şeyleri kavramaktır.

Etkilenmek, geçicidir.

Anlamak, kalıcıdır.

Etkilenmek, tepkiseldir.

Anlamak, doğurgandır.

İnsanlar her gördüğünden ve duyduğunda etkilenebilirler. Fakat insanlar her gördüğünü ve her duyduğunu anlayamazlar.

İnsanların görüp, duyduğu ve etkilendiği fakat anlayamadığı her şey büyü ve sihir hükmündedir.

Avam (halk) gördüğüne ve duyduğuna kanar. Çünkü avamın aklı gördüğü ve işittiğindedir.

Mütefekkirler, her gördüğüne ve duyduğuna kanmazlar. Çünkü her görünen güzel ve  her  duyulan da doğru değildir.

Nice insanlar vardır ki, çok şey görüp etkilenirler. Fakat hiç bir şey anlayamazlar.

Etkilenmek, duygusal ve psikolojik zevktir.

Anlamak, ruhi ve biyolojik çabadır.

İçeriği anlatılmayan ve  anlaşılmayan her etkileyici şey renklamdır.

İçi ile dışı aynı olmayan reklamlar. Kapitallerin çekici tek sermayeleridir.

Elin, belin ve dilin algıladığı her şey etkilenmedir.

Elin, belin ve dilin ötesinde düşünülen şeylere kafa yormak anlamadır.

Başkalarının doğrularıyla kendisini yönetenler, etki altıdadır.

Başkalarının doğrularını kendi doğrularıyla karşılaştırıp en doğruyu almak anlamaktır.

İnsanı düşünmekten alıkoyan her türlü  eğlence, etkileyen bir zevktir.

İnsanı anlamaktan alıkoyan her türlü zevk alışkanlıktır.

İçeriği anlaşılmayan her türlü ibadet, etkilenilen bir alışkanlıktır.

Hayatını  anlamsız ve biyolojik zevkler üzerine bina eden  zevzeklerle arkadaş ve yoldaş olanlar, zevklerinin etkisi altındadırlar.

Zevzeklerle gevezelik edip zevk alanlar ve zevklerinin lezzetini alanlar, kendilerini anlamada mahrum olurlar.

Etkilenmek doğaldır. Fakat anlamak ise ayrıcalıktır.

Etki altında yapılan her iş zorunluluktur. Fakat anlayarak yapılan bir iş ise özgürlüktür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KUTSALA YÜRÜMEK

ŞEREFTİR

 

 

Allah, dinle bilinir.

Din, kitapla bilinir.

Kitap, Peygamberle bilinir.

Peygamber, melek ve vahiyle seçilir.

Melekler, Yüce Allah'ın kaza ve kaderinin gerçekleşmesinde vesile olanlardır.

Vahiy, Yüce Allah'ın emir ve nehiyleridir.

Yüce Allah'ın emir ve nehiyleri, İslam'dır.

İslam, Müslümanlıkla bilinip yaşanır.

Müslümanlık, kişinin hayatının her alanını Yüce Allah'ın rızasına göre düzenlemekle mümkündür.

Hayat, siyasal, toplumsal ve  bireysel içeriklidir.

İnsanların, siyasal, toplumsal, bireysel yaşamına yön veren yasalar ve şartlardır.

Yasa ve şartlar, insan gücünün ürünüdür. İnsan gücü, irade ve akıl ürünüdür.                                                 

İrade ve akıl, karar vermede ve tercih  yapmada vahiyden sonra gelir.

Vahiy, Allah merkezlidir.

Akıl, insan merkezlidir.

Vahiy, evrene yön verir.

Akıl, insan yaşamına yön verir.

Evrende hiçbir şey başı boş ve yönlendiricisiz değildir.

İnsan yaşamını belirleyen yöntem, din  hükmündedir.

O halde hiçbir akıllı insan, dinsiz değildir.

Hiç bir din, akılsızlara inmemiştir.

Akıldan uzak din, din değildir.

Dinden uzak olan akıl, deli ve divanedir.

İnsanların dine dayanmayan her düşüncesi yanlıştır.

İnsanların dine dayanmayan her davranışı, boş ve batıldır.

Din, bir düşünce ve yaşam tarzıdır.

Düşünce ve yaşamını dine göre  düzenleyemeyenlerin, dinde nasipleri yoktur.

Dinde nasipleri olmayan  her  "BEN MÜSLÜMAN"ım diyenlerin ahirette sevap ve mükafatları olmaz.

Sevap ve mükafatı olmayan her müslümanın, Allah katında  yeri ve değeri olmaz.

Allah'ın katında yeri ve değeri olmayan her Müslüman geçinen kimselerin yeri cehennemdir.

Cehennem, Şeytan ve dostlarının dünyadaki sefalarının, cefa ve azap yeridir.

Yüce Allah'ın cehennemdeki azabı insanlarınkine benzemez. insanların vereceği azap, geçici dünya hayatını ve bedeni içerir.

Yüce Allah'ın azabı, sonsuz hayatın hiç kurtuluşu olmayacağı bir şekildedir ki, gönül ve yürekleri yerinden hoplattırır.

Kutsalı belirleyen dindir.

Dinin kutsalı "BEN" den, fenaya yürüyüştür. Fena, Yüce Allah'ın emrettiği şekilde, şekillenmektir.

Kutsalın yolcusu olmak şereftir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR

KUDURMUŞLUKTUR

 

 

Allah'ın, evrende en çok nimet verdiği insanoğludur. Çünkü Allah insanoğlunu çok seviyor ve değer veriyor.

Allah insanoğlunu sevdiği kadar,  insanoğlu Allah'ı sevmiyor.

Bilgin insanlar taşlanır. Çünkü sözleri ve  yaptıkları göze batar.

Meyveli ağaçlar taşlanır. Çünkü  meyveleri göze batar.

İş görmeyen demir  paslanır. İşlev görmeyen yürek perdelenir.

Beni bana bahşeden Allah'a hamd olsun. Çünkü ben sürünen bir yılan vesaire de olabilirdim.

İnsanoğlu  bedensel olarak  çölde bir kum  habbesi, yürek olarak da çölün kendisidir.

İnsanoğlunun  kalbi  sıkıştığında, darlığı  eti ile tırnağı arası kadardır. Kalbi ferahlandığında ise yer ile gök arası kadardır.

Allah rızası için olmayan her öfke, insanın kalbine takılmış bir prangadır.

Allah için olmayan her sevgi, insanın felaketine, kahrına sebep olur.

Her kötü alışkanlık kudurmuşluktan beterdir.

Alışılmış şeylerin tekrarı, hem yüreğin işlevini yitirmesine hem de aklın kısır düşünmesine sebep olur.

Malda yalan mülk de yalan, al biraz da sen oyalan.

Her kim görebildiği şeyler ile görmediği şeylere kanıt getirebiliyorsa, akıllıdır.

Kimin aklı  hevasına üstün  çıkarsa, o melekler alemin de gibidir.

Tüm erdemlerin, zaferlerin ve ganimetlerin sebebi sabırdır. Hayra ve keramete sabırla erişilir.

Bir insan büyükleniyorsa, kendinden  hissettiği alçaklıktan dolayıdır.

Kim tehlike büyümeden aklını başına  devşirmez, kıvılcım ateş sütunu olmadan tedbirini almaz, Yılanın başını küçükken ezmezse başına daha büyük belalar gelir.

Bugün zamanın güzel yanları gitmiş, geriye  bulanık yanları kalmıştır.

Bugün adalet çökmüş, zulüm yükselmiş,ilim toprağa gömülmüş, cehalet yaygınlaşmış, kalleşlik yükselen değer olmuş, cömertlik kıymetsiz olmuş...

Akıl düşmanlarından ve sevgi hırsızlarından sakınınız. Bunlar söz gezdirip götüren kuğuculuk eden, insanların  arasını  açanlardır. Hırsızlar mal ve servet çalarlar. Onlar da insanlar arasında birikmiş  sevgileri çalarlar.

Aslan, kükreyişiyle; gül, kokusu ve rengiyle, insanoğlu ise ahlakıyla anılıp bilinir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞEYTAN İZİNDE

 

 

Eğer öldükten  sonra yaşamak isterseniz, şu iki şeyden birini yapınız. Ya  tarih de  yazılacak  bir adam olun. Ya da tarih yazan bir adam olun.

Dünya bir  handır. Dün  biz  yoktuk, başkaları vardı. Bugün biz varız başkaları yok.  Yarın da bu gün olmayanlar olacaktır.

 

Üç kimseye kına yakmak kutsaldır:

a)Kurbanlık koça.

b)Askere

c)Geline

 

Tarihe direnip günümüze kadar gelen her ilim ve fikri araştırıp ibret almak lazım.

 

Tarihe üç şekilde bakılır:

a)Yargılamak için.

b)Sorgulamak için.

c)İbret almak için.

 

Tarihi yargılayanlar, kabristanların mezar yargıcıdırlar.

Tarihi sorgulayanlar, kabristanlardaki ölülerin kefen soyguncusudurlar.

Bugün, tarihin kin ve intikamını kusarak alanlar, karanlığın kalleş bekçileridirler.

Tarihe mal olmuş her şey, artık mazidir.

Tarihtekilerle övünmek, avunmak avuçlarını yalamaktır.

Dünya ve içindekilerle övünüp, avunmak, Şeytana keyf verir.

Kaderlerini geçmişin mirası üzerine bina edenler, Şeytan ve dostlarının maskarasıdırlar.

Kendi kaderlerini belirleyen ipin ucunu, mazinin kazığına ve istikbalin ütopik  direğine  bağlayanlar, Şeytanın ağına kurban verenlerdir.

Bugün dünyada en çok gönüllü askeri olan ideoloji, Şeytanizmdir.

Bugün, Şeytanın ültimatomlarını harfiyen uygulayanlar, Şeytanı izne göndermişler.

Ey Şeytanı  izne  gönderenler!. Şimdi,  Şeytan sizinle gurur duyuyordur.

Geçmişin karanlıklarının üzerine konulmuş taşları yerinden sökenler, yaşadığımız çağı karartanlardır.   

Bugün dünyada geçmiştekinden daha fazla çağı aydınlatacak, münevverlere ihtiyaç vardır.

Çağı aydınlatacak münevverlerin, Şeytana taş çıkartacak beceriye sahip olmaları gerekiyor.

Gerçek münevverlerin aydınlatıcı  becerisi, karanlığın kalleş bekçilerinin üfürmesiyle sönmez.

Şeytan "Tan yeri" yani karanlık manasına gelir. Şeytanın egemen olduğu çağ ve insanlar da karanlıktır.

Karanlığa taş atmaya duracağına, becerikli  bir münevver ol, etrafını aydınlat.

Her hakk, aydınlık. Her günah, karanlıktır.

Karanlıkların bitmesi için,hakkın ikamesi şarttır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BENLİĞİNİ BULMAYANIN

KİŞİLİĞİ OLMAZ

 

 

İnsanın kendisini tanıyabilmesinin yolu, Allah'tan geçer.

Allah'ı tanımamanın yolu, Peygamberi  tanımadan geçer.

Peygamberi tanımanın yolu, Kur’an’dan geçer.

Kur'an tanımanın yolu, dinden geçer.

Dini anlamanın yolu, ibadetlerden geçer.

İbadetleri anlamanın yolu, ahiretten geçer.

Ahireti anlamanın yolu, hiçbir şeyin karşılıksız olmayacağından geçer.

Hiçbir şeyin karşılıksız olmayacağını anlamanın yolu, cennet ile cehennemden geçer.

Cennet ile cehennemi anlamanın yolu, evrenden geçer.

Evreni anlamanın yolu,gece ile gündüzden geçer.

Gece ile gündüzü anlamanın yolu, gören ile görmeyenden geçer.

Gören ile görmeyeni anlamanın yolu, bilen  ile bilmeyenden geçer.

Bilen ile bilmeyeni anlamanın yolu, idare eden ile idare edilenden geçer.

İdare eden ile idare edileni anlamanın yolu, devletten geçer.

Devleti anlamanın yolu, dünyadan geçer.

Dünyayı  anlamanın  yolu, mülk  ile  iktidardan geçer.

Mülkü iktidarı anlamanın yolu, sahipsizlikten geçer.

Sahipsizliği anlamanın yolu, inandığı gibi yaşamamaktan geçer.

İnandığı  gibi  yaşayamamanın  yolu, yaşadığına inanmada geçer.

Yaşadığına inanmayı anlamanın yolu, kendin gibi olmaktan geçer.

Kendin gibi olmanın yolu, kendine  güvensizlikten geçer.

Kendine güvensizliği anlamanın yolu, imansızlıktan geçer.

İmansızlığı anlamanın  yolu, iç  boşluğundan geçer.

İç boşluğu anlamanın yolu, korkmadan geçer.

Korkmayı anlamanın yolu,iç çelişkilerden geçer.

İç çelişkileri anlamanın yolu,sığınmadan geçer.

Sığınmayı anlamanın yolu, yaranmaktan geçer.

Yaranmayı anlamanın yolu, şekillenmeden geçer.

Şekillenmeyi anlamanın yolu, kendini başkalarına benzetmeden geçer.

Kendini başkalarına benzetmenin yolu, hep başkaları için yaşamada geçer.

Hep başkaları için yaşamayı anlamanın yolu, BEN, kişilikten geçer.

Ben,  kişiliği anlamanın yolu, şeref ve  namustan geçer.

Şeref ve namusu anlamanın yolu, hayatın ve yaşamın amaçsız, gayesiz ve başı boş olmadığını anlamakla mümkündür.

Varlık aleminde, hiç başı boş olan bir şey var mıdır acaba?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PEKİ SEN NEREDESİN!

 

 

İnsanoğlu, bir anda birden fazla  şeyleri düşünmeye elverişli olup, geniş ve güçlü bir  kapasiteye sahiptir.

Doğan her insanın beraberinde bir de  Şeytan yaratılır.

Dünyaya  gelen  her insanla beraber bir de nefis bulunur.

Heva, heves ve istek insanoğlunun yaratılışında vardır.

Her insan, kalp, gönül taşır.

Bütün insanlarda lahuti bir güç olan ruh vardır.

Her Ademoğlu doğarken  tek, doğduktan  sonra ise birden fazla oluverir.

Her insan  bir BEN’dir. O benin  içinde bir  çok BEN' ler  vardır.

Her insanoğlunun içi, BEN'ler şehridir.

İnsanoğlunun  içindeki `BEN'lerle değil, hangi `BEN'le şekillenirse, onunla anılır.

BEN'ler şehrinde, kendilerini kaybedenler avare, avanak, aptal diye anılır.

BEN'ler şehrindeki BEN'lerin anası babası yoktur. Onların anası ve babası da yine insanın kendisidir.

İnsanoğlunun içindeki her BEN bedene sahip olmak ister ve bunun için mücadele eder.

Kalp, bedenin iktidar merciidir. Diğer uzuvlar bedenin mülkü konumundadır.

Göz gördüğünü ister. Kulak işittiğini ister. Burun kokladığını ister.

İnsanın iç alemindeki BEN'ler, göz ve diğerleri vasıtasıyla bedenin mülküne sahip olmaya çalışırlar. Sonra da kalbi istila edip, isteklerini  SEN'e dönüştürürler.

İnsanın içinde muhafaza edilip bastırılan BEN'ler, dışarıya aksettikten sonra SEN'i oluşturur.

Dışarıya taşmamış her BEN daha kendindir. Dışarıya çıktıktan sonra hükme tabi tutulup bir kişiliğe dönüşen SEN oluverir.

İnsanlar, BEN'ler şehrindeki daha dışarıya taşmamış olanlarla değil, onların dışarıya yansıyıp karşıdakilerin fark ettikleri SEN bu musun? böyle misin? dedikleri ile anılır ve bilinir.

İnsanoğlu BEN'e kendisi karar verir. SEN'e başkaları hüküm verir.  Ona  yani kalpteki  niyete ise Allah hüküm verir.

Amansız, sevgisiz BEN'lerin şehrinde acaba ben hangisiyim?.

Vicdasız, aşksız SEN'lerin şehrinde acaba kimliğim nedir?

Kararmış kalplerin Allah tarafından mühürlendiği  dünyada, acaba  Rabb'imin katında kalbimin durumu nedir?

Gözler bakar, kalpler ister, ruh harekete  geçirir. Bu üçünün birleşmesiyle SEN'in  gibi  SEN'ler oluşur.

Yüce Allah, kalpteki niyete göre insana muamele eder. İnsan iradesiyle istediği BEN'i seçer. Fiile dönüşen her SEN  kimlik ve kişiliğinin  oluşmasını sağlar.

Kimliğini göre bilen, BEN'ini de keşfedebilir, gayesini de düzeltebilir.

Acaba! içimdeki BEN'lerin  için de  BEN hangisiyim...?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İBADETLER HAYAT

SİGORTASI

 

 

Allah'a ibadet üç şey içindir:

a)Cehennemden kurtulmak için.

b)Cennete girmek için.

c)Allah rızası için. (en makbulü de budur.)

 

İbadetlerde asıl olan atıf değil, faal olmaktır.

Her adet ibadet değildir. Adetleşen ibadetlerin kutsiyeti kalmaz.

İbadet etmek kölelik değil, bilakis efendilik ve özgürlüktür.

 

İbadetler iki şeyle mümkündür:

a)İhlas (Allah rızası için).

b)Şer’i delil (hakkında nass olması).

 

Kulun hakkıyla yaptığı her ibadet, onu Allah'a yükselten ve yaklaştıran miraçtır.

Kulun hakkıyla yaptığı her ibadet,hem günahlarına kefaret hem de ahret için primdir.

İbadetsiz her insan, dünya ve ahret güvencesini kaybetmiştir.

İbadetler resmi törenler değil, insanı  ruhen ve bedenen olgunlaştıran yaşamın abı hayatıdır.

İbadetleri kendi BEN'inden uzaklaştıranlar. Kendilerini Allah'tan uzaklaştırmış olurlar.

İbadetsiz her mekan, Şeytan ve Cinlerin meskenidir.

İbadetsiz her beden, Şeytanın ve  günahların istilasına maruz kalmıştır.

Şeytanın işgaline teslim olmuş bedenler, rahmet, bereket ve hidayetten mahrum olurlar.

Şeytanın iktidar olduğu  yüreklerin, hisleri evhamdır, yani kuruntudur.

İbadetler  bedenden ruha, oradan da  İlahi  vecde doğru  köprüdür.

İhmal edilen her ibadet, Şeytanı güçlendirme adına kesilen bir faturadır.

İnsan, ibadetsiz olmaz. İbadet dinsiz olmaz. Hiç bir din de ibadetsiz değildir.

İbadetler insanın Allah'a ve toplumsal hayata karşı samimiyetinin sigortasıdır.

İbadetsiz şahsiyetler de melek-i vasıflar, erdemler bulunmaz.

İbadetsiz  şahsiyetler, meleklerle  hem hal olamazlar.

İbadetsiz ruhlar kararmaya, yürekler işlevini yitirmeye, düşünceler aydınlığını kaybetmeye, bilekler körelmeye, dizlerin dermanı azalmaya ve gözler ferasetini, basiretini kaybetmeye başlar.

İbadetler, insanı bayağı olan istek, arzulardan uzaklaştırıp, asalet sahibi yapar.

İbadetler, dünyadaki imtihanımızın sırrı ve formülüdür.

İbadetler, hayatın manevi tadı, lezzeti ve ruhun gıdasıdır. İbadetsiz her insan tatminsiz oburdur.

Hayatın idamesi, imanın ifası, ahretin bekası, sonsuz saadet ve kurtuluşun teminatı ancak ibadetle mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ARAYAN MEVLAYI AZAN BELAYI BULUR

 

 

Aşkta imtihandır. Nefret de.

 

Hata yapma korkusu, sıkıntı ve darlık getirir.

Hiçbir sağlam delil olmaksızın, zanla insanlara sıkıntı veren sonra zelil ve rezil olur.

Hüznü sabırla yenemeyenin derdi artar.

Kendine vereceğin en büyük ders, başkasından görüp de sevmediğin bir şeyi yapmamandır.

Günahkar insan, her zaman merhamete muhtaçtır.

Cahil insanları eğiten kişi, her  zaman yorgundur.

Aşağılık bir adama muhtaç olan kişi, her  zaman geriler.

Utanma duygusu olmayandan vefa olmaz.

Bir yola veya işe koyulmadan önce,yoldaş bulmalısın.

Kadere kesin inandığı halde, hüzne  düşene hayret ederim.

Rızka inandığı halde, ümitsizliğe düşüp kendini bitirene hayret ederim.

Ölüme inanıp şımarana, sevinç de taşkın hareket edene hayret ederim...

Dünyanın dönekliğini görüp de, ondan bocalanana hayret ederim...

Yarının  telaşıyla  yüreğini  doldurup, dert ve kedere düşene hayret ederim...

Her kim Allah'tan korkarsa, her şey ondan korkmaya başlar.

Herkim Allah'tan başka bir şeyden  korkarsa, o her şeyden korkmaya başlar.

Acıları sevmeye çalışan kimse, mutluluğu  tatmaya başlar.

Her kim gerçekten Allah'ı severse, her şey  ona sevimli olur.

Her kim Allah'tan başka bir şeyi severse, her şey ona çirkin olur.

Önemli şeyleri yapmak,yeterli değildir. Önce en önemli şeylerin yapılması gerekir.

Yol, yöntem ve programlarında, planlamayı başaramayanlar, başarısızlığı planlarlar.

Planlama çok zor bir iştir. Araştırma  derin ve orijinal düşünce ister. Fakat  planlamanın sonucu, neticesi çok güzel ve zaferdir.

Zaferin esas sebebi, direnç ve çalışmaktır.

En güzel mutluluk, anlamak ve anlaşılmaktır.

Kader ile talep birbiriyle çelişmez.

Kişinin söylediği söz hayatının neresinde ise, karşısındakinin de orasına isabet edecektir.

Çok çalışan değil, az çalışıp çok  anlayan  kazanır.

Çok konuşan çok yanılır. Az konuşup çok düşünen karlı çıkar.

Şükretmek, lisan ile anlamak, azalar  ile  amel etmektir.

Günübirlik sözler söyleme, yarın özür dileyebilirsin.

Hayat nakit değil vakittir. Onu nereye ve nasıl harcayacağınıza dikkat edin.

Dostunu ve düşmanını tanımayan, hayatta  lezzet alamaz.

Korku, kalabalık olanlar içindir. Zafer  sayıca az olanlar içindir.

Korkunun ecele ve akıcı hayata bir faydası yoktur.

Haya perdesini yırtan ve ar damarını koparanlara nasihat fayda vermez.

Nasihat dinleyene, musibet ise  isteyene  verilir.

Arayan Mevla’sını, azan ise belasını bulur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAVRAMAK ANLAMAKTIR

 

 

Öğretmenler her şeyi bildiğini zannederler, bildiklerini öğrencilere zorla dayatmaya çalışırlar.

Bilginler ise öğrencileriyle beraber anlamaya çalışırlar.

Eğitimciler, öğrencilere önce arzunun nasıl denetleneceğini öğretirler. Sonrada cesaretlerini geliştirirler. En sonun da, akıllarıyla bilgeliğe ulaşan yolu bulacaklardır.

İnsan düşünen bir varlıktır. Eğer düşünemiyorsa insan değildir.

Başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duymadan var olan tek şey Allah'tır.

Allah'ın varlığı, insanın varlığından daha kolay anlaşılır bir şeydir.

Biz Allah'ın varlığını aklımızla kanıtlamaya kalktığımızda yetersiz kalmaya mahkumuz.

İnsanlar: “Gözümle görmediğime inanmam” derler.

Ben ise her gördüğüme inanmayan biriyim.

 

Bilge üç aşamadır:

a)Tez.

b)Antitez.

c)Sentez.

 

Neyin yanlış ve neyin doğru olduğuna bir bakıma tarih karar verir. Doğru  olan  tarihe  direnebilen şeydir.

İnancımızı korumak için nesnel bilinmezliğe sıkı sarılmak zorundayız. Fersahlarca derininde olsak da denizin, inancımızı korumalıyız.

Cesaretin azı korkaklık, çoğu ise çılgınlıktır.

Ebeler doğru doğuma yardımcı olurlar. Bilginler ise insanın doğruyu öğrenmesine yardımcı olurlar.

En bilge kişi, bilmediğini  öğrenen kişidir.

Her kim ben biliyorum diyorsa, o hiçbir şey bilmiyordur.

Her kim ben hiçbir şey bilmiyorum diyorsa, o çok şey biliyordur.

Doğru ile  yanlışı birbirinde ayırma yeteneği toplumda değil, insan mantığında yer alır.

İnsan, inandıklarının tersini yapmakla mutlu olmaz.

İnsanları idare edecek olan bir kişinin, başka birisinin yönetemeyeceği ölçüde  bilgili olması lazımdır.

Esasen insana özgü erdem yalnızca iradeyle kazanılan erdemdir.

Öğretmek sevgi ve yumuşaklıkladır. Eğitmek ise ruhtaki erdemliliğe ulaşmakladır.

Gerek teorik gerekse pratik erdemleri en iyi bilen ve başkalarına da bunları öğretme ve yapmalarını sağlayacak ikna gücüne sahip olan kişi bilgindir.

Her insan tabi ve zorunlu olarak başka insanlara muhtaçtır. Bu yüzden insanlarla hoş geçinmek ve onları sevmek zorundadır.

Sağlıklı düşünen ve irade gücüne sahip olan insan özgürdür.

Her Müslüman en yüksek mutluluğun, ölümden sonra gerçekleşeceğine inanır.

Erdemli olmak kendini pasifize ederek değil, aksiyonlardan ve toplumsal şartlarda ortaya çıkar.

İffet ve haya erdemini, bayağı olan hazları, alışkanlıkları terk etmekle mümkündür.

Mutluluk tesadüfü değil, tamamen tayin, tespit ve hesaplanmış faaliyetlerle kazanılır.

Dostluklar, menfaat ve hayra dayalı olmalıdır. Bunların içinde en uzun ömürlü olanı ve güzeli hayra dayalı olanıdır.

Fiillerimiz  kendiliğinden  ne iyi ne de  kötüdür. İyilik ve kötülük, fiilin kendisinden değil yöneldiği amaç ve sonuçtadır.

Kendinizi sabırla iyiliklere zorlayınız ve haysiyetinizi günaha bulaşmaktan koruyunuz.

Dünyaya ve dünyalılara gönlünü kaptıran insan, hikmet ve keramet gıdasını tadamaz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEDENİYET FAZİLETTİR

 

 

Medenilik, şehirli ve efendi olmaktır.

Medeniyet, aynı şehirde yaşayıp, fakat farklı inanca, düşünceye,  konuşmaya, giyime ve değişik renk ve ırklardan oluşan, insanların sosyal yerleşimi efendice, saygıyla paylaşmasıdır.

Medeni şehir, suyu bol, yeşilliği çok, yetim, yoksul ve yolcuları barındıran, iki kişi arasında çıkan nizaları, anlaşmazlıkları halledecek adamları olan yerleşime, kentleşme denir.

Suyu, yeşilliği ve adamı olmayan bir yerleşimde iskan etmek, perişanlık ve hüsranlıktır.

Suyu  olmayan  yerleşimin,  kiri  ve çirkini çok olur.

Yeşilliği olmayan yerleşimin, yoksulu ve hırsızı çok olur.

Adamları olmayan yerleşime, melekler misafir olmaz. Çünkü oranın haksız ve günahkarı çok olur.

Her adam insandır. Fakat her insan  adam  değildir. Çünkü adam olmak ayrıcalık, nitelik işidir.

Medeni şehrin  suyu, yeşilliği ve  insanı doğaldır.

Modern şehrin  suyu,  yeşilliği,  insanı suni ve yapmacıktır.

Medeni şehrin yapıtı, insanın özü olan saf  topraktır.

Modern şehrin yapıtı, kimyasal artıkların renklendirilmiş görüntüsüdür.

Medeni şehrin  havası  oksijenli, insanı ise ahlaklı, efendidir.

Modern şehrin havası sisli, kirlidir. İnsanı ise taklitçi, tüketici ve gösterişçidir.

Medeniyetin temeli ahlak ve doğallıktır.

Modernizmin temeli, gösteriş, reklam, doğadan ve doğallıktan uzaklaşmadır.

Medeniyetin kurucu, koruyucuları; aşk, sevgi, bilek ve yürektir.

Modernizmin  kurucu,  koruyucuları; para silah, alkol ve uyuşturucudur.

Dünyada en rahat insan, doğal olan kimsedir.

Dünyada en rahatsız insan, başkalarının kılığına giren kimsedir.

Kendisiyle barışık olmayan insan, sosyalleşemez.

Medeniyetin uğrak yerleri, mabetler, mektepler, kütüphaneler ve istirahatgahlardır.

Modernizmin uğrak yerleri, keyif hane, hastahane, hapishane ve tımarhanelerdir.

Modernizmin görünümü, kendinden başka kimseyi düşünmeyenlerin icadıdır.

Medeniyetin görünümü, Allah'ın sanat eseridir.

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Allah yapısı ile, kul yapısı aynı olur mu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KEŞKE DİYECEĞİNE TÖVBE ET

 

 

Dünya kimi için kahraman bir yiğit, kimi için de güzel bir dilberdir. Fakat hala bakiredir.

Nice hükümdarlar hükmederken, yazarlar çizerken, edipler konuşurken, zenginler para sayarken hiç ölmeyeceklerini zannettiler.

Eğitimde, sertlik ve şiddet göstermek, kötülük verir. Korkudan yalan, hile yapılmaya kalkışılır, basiret ve ahlak bozukluğu olur.

Bolluk kişiyi, geçimini sağlamada alı koyar. Aylaklığa bencil isteklerine uymaya teşvik eder. Kişinin yiğitlik ve savaşçılık niteliklerini  öldürür.

Kıtlık kişiyi çalışıp çabalamaya zorlar. Hayat yolunda uğraşma, savaşma ve karşı  durma  ruhunu uyandırır.

Zevk, bir  acıdan kurtulmadır ve her duygusal zevk, ancak bir acı ve sıkıntıdan kurtulmadır.

Sevginin mezarı nankörlüktür.

Ölçülebilen sevgi zavallı bir sevgidir.

Sevgi, yüreğin ölümsüz meyvesidir.

Ölümü terkinde taşıyanlar, bir defa ölürler. Ölümden korkanlar ise her zaman ölüdürler.

Cesaret bileğin  gücünde değil, yüreğin  içindedir.

İş yapan değil, işi bilen kazanır.

Eğer zaman konuşsaydı. Nice kahramanlar rezil, garipler ise Aziz olurdu.

Yapmaları gerekeni zamana bırakanlar, sermayelerini havaya savurmuş olurlar.

Zaman keskin kılıç gibidir. Eğer zamanın kılıcıyla doğranmak istemiyorsanız, yapmanız gerekenlere hemen başlayın ki, zamana karşı kalkan olsun.

Acele, ecele götürür. Vade ise esarete götürür.

Kimliği olmayanın, kişiliği de olmaz.

Hayvanlar et ve otla ikna edilir. İnsanlar ise ilim ve ahlakla ikna ve terbiye edilir.

Hikmet ve  ilim yaratılmıştır. Kim layık ise ona nail olur.

Nasip ve kısmet yaratılmıştır. Onun nerede olduğunu arayanlar bulur.

Hata  etmek  bir beter. Hatada ısrar  etmek ise bin beter.

Özür dileyen bir pişman. Özür dilemeyi  beceremeyen ise bin pişman olur.

Özrü beyan edilmeyen her hata, bir düşüştür. Tövbesi edilmeyen her günah ise ateştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SABIR BİLENMEKTİR

 

 

Günümüz dünyasında yaşayan sosyal felaketlerin kökeninde, kendinden başkasını düşünmeyen insan zihniyeti vardır.

Günlük bilgilerle örülmüş bir bilim, İslam’ı ve inanç değerlerimizi güvence altına almamıza yetmiyor.

Bugün çekirdek olan fikir, yarın ağaç olup meyve verir.

Allah'a itaat, nefse muhalefetle mümkündür.

Huzur, huzursuzluk çıkararak elde edilmez.

Gözümüzün gördüğü bütün var olan şeyler, bize İslam’ın ruhuna ters düşmediği müddetçe almamızda ve kullanmamızda bir sakınca yoktur.

Bizim gayemiz, bilim yarışında önderliği ve öncülüğü ele almak olmalıdır.

Dünya var oldukça insanoğlunun sorgulaması ve problemleri de var olacaktır.

Dünya var oldukça, Kur’an-ın ve Sünnetin işlevi de devam edecektir.

Günümüzde Kur'an-ın içeriği göklere çektirildi. Allah'ın dini adına   yeryüzünde  yalan ve  hezeyan kaldı.

Bugün çağ, Kur’an-ın gerisinde. Biz Müslümanlar ise çağın gerisindeyiz.

Taklit, İslam’ın özünü ve anlamını, özgür ve bilinçli bir biçimde anlamamızı önler.

İslam, özgür iradeye dayalı bir itaat  ister. Kendi  çevresinin gerçekleriyle tatmin olan kişi, evrensel İslam-i gerçekliğine kapalıdır.

Akıllı kimseler görünüşe değil, gerçeklere bakarak hareket ederler.

Kalbin köleliği, bedenin köleliğinden beterdir. Bedenin köleliği esirlik, kalbin  köleliği ise aşktır.

Kalp, kendisini esir eden bir basit sevgiden, daha yüce bir sevgiyle ancak kurtulur.

İçkinin ve delinin sarhoşluğu geçicidir. Fakat aşkın sarhoşluğunun süresi yoktur.

Hayat sarhoşluğundan kurtulmanın tek yolu, kalbi, Allah'tan başkasına vermemekle mümkündür.

Amiri olmak isteğin kimseden daha faziletli ol. Esiri olmak istediğin kimseye muhtaç ol.

Yüce Allah Kur’an da sabrı üç kısma ayırıyor:

a)Hicri Cemil: Eziyet ve işkencelere dayanmak.

b)Saf-hu Cemil: Affetmeye ve bağışlanmaya katlanmak.

c)Sabır-u Cemil: Allah’ı mahluka şikayet etmeksizin beklemek.

 

Sabretmek teslim olmak değildir. Bilakis bilenmek ve hazırlanmaktır.

Sabretmeyi beceremeyenler, başarının mutluluğunu tadamazlar.

Sabrın acı şerbetinden yudum, yudum içmek, zafere adım adım yaklaşmaktır.

Günümüzde insanlık, "Şeylerin" baskısı altında yaşadı. "Şeyler" tarafından  yönlendirildi.

Bu yüzden bilgelik ve hikmet yeryüzünden çekildi.

Günümüzde insanlık vicdanı, tarihin uçurumunda can çekişiyor.

Düşleri kopuk olanlar, vicdanlarını temizlemeleri gerekiyor.

Kara vicdanlılarla, karanlıklar aşılıp, aydınlıklara çıkılamaz.

Elin, belin ve dilin işlediği her günah, vicdana bulaşan siyah bir lekedir.

Gündüz, vicdanlarının sesine kulak vermeyenler. Gece, vicdan azabı çekerler.

Yüzün ve elbisenin lekesi, yıkamakla giderilir. Fakat vicdan lekesi ise ancak tevbe ve  pişmanlıkla gider.

Vicdanı kirlenen insanlar ilham alamazlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞÜMULLÜ DÜŞÜNMEK

CESARET İSTER

 

 

İman, acizliğin sonucundan değil, olması gerekli olduğundan olmalıdır.

İman, tefekkürle başlar, ilimle devam eder. Eylemle zevke dönüşür.

Din ve felsefe, insanların karşılaştığı önemli problemleri ele alır ve çözmek ister.

Felsefenin özü, düşünmektir. Dinin özü ise rabbani, ruhani ve manevi bir zevk halini  yaşamaktır.

Dinin felsefesini yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel, objektif, şümullü ve tutarlı bir tarzda düşünmek ve konuşmaktır.

Dine rasyonel açıdan bakmak, akıl gücümüzün imkanlarını kullanmak suretiyle dinin ana iddialarının temellendirilmesi çabasında gidebileceğimiz yere kadar gitmektir.

Din var olduğundan beri, din üzerinde düşünme ve tartışma da var ola gelmiştir.

Bilimin hedefi, insanın maddi ve manevi refahını sağlamaktır.

İlimsiz din, kör. Dinsiz ilim ise topaldır.

Bilgi insanı akıllı yapmaz, Bilgi  kuvvettir.

İnsanı yücelten, depolanmış bilgi değil , onu düzenleyen, yerleştiren ve onu kullanılır bir hale getiren düşünce tarzıdır.

Çağdaş insanın beyni, her  türden fikir, inanç, zevk ve haber kırıntılarının tıkıştırıldığı bir depo haline gelmiştir.

Gerekli ve gereksiz bilgi yığını haline getirilen insan beyni, bir kaosa dönüştürülmüştür.

Teknolojik devrim, insanı dışlamış ve onu bir makine seviyesine indirmiştir.

Hayat üzerinde düşünmek, canavarın dişleri kadar keskin bakış ister.

Düşüncenin kendisi değişmez, değişen, onun nefse gömüldüğü derinliğidir.

Kavramak tövbenin şartıdır. Nefiste olanın değişimi şarttır.

Tevbe eden, nefsinde  olanı  değiştirmiş demektir.

Kilitlenmiş bir akıl, kitap ve sünneti kavraması mümkün değildir.

Kuşkusuz üzerine mühür basılmış kalpler, perde çekilmiş gözler ve ağırlık vurulmuş  kulaklar hakikatle hemhal olamazlar.

Zamanla yarışmak mümkündür. Ne var ki, ürkmüş bir akıl, bu imkanı asla elde edemez.

Kendilerine tabi olacağımız yasalar olmaksızın sürüp gittiği müddetçe meselelere çözüm bulmak ve onları değiştirmek için sarf edilecek her fikri çaba sonuçsuz kalacaktır.

Yalan ve yalanlardan çok, onları  doğuran anlayıştan sakınmalıyız.

Gözlem ve analiz olmadan, İslam’ın insanoğlu için dilediği hidayet, değerini yitirecektir.

Müslümanların derdi organizasyondan ve programdan yoksun olma değil, akıl ve fikir  donukluğuna düşmeleridir.

Düşüncede ve düşünmekten korkmak ve düşünüp ibret almak isteyenlere yapılan saldırılar, fikren felce uğramış bir toplumda etkinliği  olan  bir savunma mekanizmasıdır.

Evrene konulmuş rabbani düzeni kavramak, insana, kendisini ayrıcalıklı kılan temel niteliği kaybettirir.

Düşmanı korkutmak ancak ilmi arttırmakla  mümkündür.

Uzun zamandır aklımızı kilitlemişiz. Böylece bizi gelecekten alıkoyan  muskalarla ve sürüdüğümüz taşlarla ayakta durmaya çalışıyoruz.

Müslümanların yaptığı fiil ve hareketler, hiç bir zaman İslam-ın kendisini temsil edemez.

Kuşkusuz, İslam Allah Resulünden sonra yaşamış hiç kimseyi "İsmet" sıfatıyla nitelemez.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HER KÜLTÜR BİR KİMLİKTİR

 

 

İslam düşüncesinde müthiş bir denge vardır. Aklın, bilinmeyeni çözmediği yerde hemen vahiy devreye girer. Aklın mantığa  başvurduğu  yerde  hemen amel imdada yetişir. Ne akıl gayb alemine girip kahin olur, ne de amel insan  hareketini  kısıtlayıp hurafeye teslim olur.

İslami eğitim, evrensel ve insancıl bir eğitimdir. Hudut tanımaz. Bölge, grup ve azınlık tanımaz, ayrılık kabul etmez. Nerede olursa olsun insanın hizmetindedir. Onun iyiliğine çalışır ve insanlar arasında sevgi tohumlarını saçar.

Sultani kültür, İslami kültürün tam tersine, düşünce fukaralığına, amennacılığa, teslimiyetçiliğe, kişi prestliğe, rahat prestliğe, lüks  prestliğe, hayal prestliğe, şeyh prestliğe ve hoca  prestliğe götürür.

Tarih boyunca, iktidar sahipleri ve hırslıları, insanlar üzerinde  denenen  metotlar, sistemler ve programlar hep "En iyisi bizimki" sloganıyla meydanlarda söyleye durdular. Hiç birisi "Ey insanlar, sizin üzerinizde uyguladığım sistem yanlıştı hata etmişim" demedi, diyemedi, belki de diyemezdi. Fakat zaman, tarih yapılanları bir, bir hükme bağlıyor ve bağlamaya da devam edecektir.

Cahillik ile müslümanlık bir arada yaşayamaz. Müslümanların başarısı,kültürdeki başarısıyla orantılıdır. Kültüre hakim olan, dünyaya da hakim olur.

Müslüman, kültür hakimiyetini KUR’AN-I insandır.

İslam’da, okumak ve öğrenmek ibadettir.

İslam kültüründe tek kişiye tabii olmak yoktur. Tek kişinin düşündüğünü düşünmek yoktur.

Düşmanı tanımak bir avantajdır. Müslüman’ın düşmanı cehalettir.

Kültürel saldırganlığa teslim olan toplum, kimliğini yitirir. İnsanları ise şahsiyetli ve kişilikli olmaktan çıkarlar.

İçinde kendisinden farklı hiçbir kültüre yer vermeyen dünya kültürüne kültür denemez.

Eğitim,  kişisel gayretler ve şurada  burada verilen vaazlarla yetmez.

İnsan sevdiklerine sahip olamıyorsa, sahip olduklarıyla mutlu olmalıdır.

Mutluluk her insanın özünde saklıdır.

Kimimiz mutluluğu, gözümüzde unuttuğumuz gözlük gibi çevremizde arar dururuz.

Mutluluğu tek bir yaratıkta bulmamız, o, olmayınca dünyanın en muzdarip insanı haline  gelmemiz bizim için felaket olur.

Birinci dünya savaşı on milyon kadar, ikincisi ise kırk milyon dolayında genç delikanlının taze cesetleri üzerinde değirmen taşı gibi geçti. Hayatlarının  baharında silah altına çekilerek imansız ihtirasların kurbanı olan zavallı delikanlılar, arkalarında "bek "bek "Babasız yuvalar" ile yığın yığın "Kocasız yetişkin kızlar" bırakmışlardır.

Kültür istilasına maruz kalmış bir toplumun, savunma mekanizması "BİLİM" dir.

Bilgi, en büyük silah ve en güçlü askerdir.

Bilgi, insanları hayata kavuşturur. Silah  ve kaba kuvvet ise insanları yok eder.

Bugün Avrupa kendi egemenliğini bilginin değil, Nükleer silahların gölgesinde ayakta tutmaya çalışmaktadır.

Bugün çağa hakim olan Nükleer silahlar, insanlar için çok ciddi bir tehdit unsuru  oluşturmaktadır.

Silah, bilgiden yoksun olan  insanların tek savunma aracıdır.

Eğer bir toplum Kalemlerin gölgesinde değil de, silahların gölgesinde varlığını ayakta tutuyorsa, o toplum bitmiş ve çökmüş demektir.

Kimliğimiz müslüman, kültürümüz ise, İslam’dır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇAĞDAŞLIĞIN AKIBETİ

 

 

Yollar uzun yeller kısa, emeller  uzun, ümitler kısadır. Şu dünyada.

Dayanmak, "Yanılan toplumun ölçüsü ben olmalıyım" diyerek cesur bir tavırla kendini ortaya  koymaktır.

Şerefsizliğe kurban gidenler, gözünü kırpmadan ölümü göze alırken, insanlığın  şerefini kurtarmak adına kimse bir can ortaya koymayacak mı?

Yıllardır hiç düşünmedik, çocuklarımızın et ve kemikten ibaret  olmadıklarını. Bir ruh, bir beyin, bir kalp taşıdıklarını gözardı ettik. Bu Çocukların eti senin, kemiği benim ise,  ya ruhu, kalbi, beyni kimin?

İnsanın kuralsız yaşayamayacağının bilincinde olanlar, kuralsız bir  gençlik yetiştiriyor. İleride, onları kendi saçma sapan kurallarına tabii kılmak için...

Geçmişini inkar eden, geleceğini düşünmeyen bu gençliğin, muallakta bir asma köprü misali sallanan mazi ve  atiden  kopuk  ruhuna  kim  sahip çıkacak Ya Rabbi...

Demiri çürüten kendi pasıdır. İnsanı cehennemlik eden, kendi günahıdır.

Güzellikler, tebessüm ile sırıtışı, samimiyet ile riyayı, sevgi ile menfaat ilişkisini, alaka ile sululuğu... Teşhis edebildiğimiz sürece güzel kalacaktır.

Bana en büyük engel, yine ben... Yaşamak  istediğim hayat ile, yaşamaya zorlandığım hayat  birbirine o kadar uzak ki...                                             

Nasıl bir dünya ki bu? Neyi doldursan eksik, neyi tam zannetsek, yarım...

İnsanın hatalarını anlaması, onları  düzeltmek için atılmış bir adımdır.

Günaha bakmaktansa, yerleri öpsün gözüm demiyor. Günahı öpüyor bütün gözler.

Bütün kulaklar  sağırlaşmış olsa, seni  duyacak "BİRİ" var. Bunu düşün ve sen susma, sen sinme  yüreğim, sakın ola ki susma E... mi?

Ne oluyor bu insanlığa. Kim getirdi cemiyeti bu uçurumun kenarına? Bu millete, yokuş aşağı koşmayı, ilerlemek olarak belleten kim?

Su çekildi,  görüldü artık zamanın dibi. Korkuyorum, bu akşam kıyamet var  mı? gibi...

Ey insanoğlu... Yetecek  kadar  yiyip  içeceğin varken, seni azdırması için  fazlasını neden istersin?

Gökte yıldızlar gizlice..."ALLAH" derken, insanın dili "ALLAH" lafzını, ancak ona muhtaç olduğundan hatırlar.

Senin kalbine hiç diken batmış mıdır? Çıkarmaya çalıştıkça bu  tikeni, dal  budak  salmış, yapışmış mıdır can evine?  Tikeni sökeyim derken, kalbin sökülmüş müdür  ilmek, ilmek?  İğneyi de,  çuvaldızı da kendine batırdın mı sen hiç?

Sen yanan, kurulan alnını avuçlayıp, hayal bulvarlarında yalnızlığı adımladın mı? Kaldırım taşlarını, mezar taşlarına benzete, benzete bir ölü kadar hissetin mi yalnızlığı? Ve gece yatağına,mezarına uzanır gibi uzandığın oldu mu?

Çağımızın zannettiği gibi, gece doğup gündüz batmazmış yıldızlar. Gündüz de gök de imiş  ama, aydınlık boğuyormuş yıldızları.

Bugünkü toplum, Ailemizin, gençlerimizin zindanı olmuş. Nasıl  kurtulacak gençler, Çocuklar bu zindan dan? Ya Rabbi !

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AKLETMEK AYRICALIKTIR

 

 

Düşünmek çok zordur. Çünkü onu herkes  yapsaydı gerçeği bulurdu.

Geçmişte seher vaktini uyanık geçirenler. Münevver olmuşlar. Geçmişte sabah kahvaltılarını tefekkürle geçirenler, Mütefekkir olmuşlar.

Kişiyi  düşünmekten  alıkoyan  her şey mala yani (oyun ve eğlence) dir. Oyun ve eğlenceye vakitlerinden ödünç verenler. Düşünmenin nimetinden nasiplenemezler.

Bir kimsenin ne düşündüğünü anlamak için, onun ne yaptığını ve ne konuştuğuna bakınız.

Yitiğini kaybedenler, onu ancak düşünerek bulabilirler. Düşünerek yapılmayan her şeyin  sonunda, pişmanlık vardır.

İnsanoğlunun iki dünyası vardır. Biri dış dünyası, diğeri ise iç dünyasıdır. Dış dünya okunarak, analiz edilerek keşfedilir. İç dünya ise düşünerek, akıl ederek keşfedilir.

Bir konu hakkında hüküm vermeden önce düşünmek, insanı diğer varlıklardan ayıran bir ayrıcalıktır.

Konuşarak ve  bakarak, bir şey  hakkında  kanaat edinmek ile düşünerek doğru kanaat edinmenin  oranı arasında çok fark vardır.

Bütün insanlarda zeka oranı eşittir. Fakat kimi bu oranı yerinde durdurur, kimi de bu oranı yükselttirir.

Tekrarları ezberleyip düşünen taklitçidir. Bir şeyi icat etmek için düşünen ise münevverdir. En ideal akıl, akıl eden akıldır. Çünkü akıl etmeyen akıl hayvanda da var.

Varlık, evren ve düşünce üzerine akletmek, hayat hazinesini aramak gibidir.

Kendi varlığının varlığını fark etmeyen akıl, daha sahibi tarafından keşfedilmemiştir.

Bilineni tekrar etmek herkesin karı. Fakat bilinmeyeni ortaya çıkarmak ise er kişinin karıdır.

Karanlığa küfretmeyi herkes becerir. Fakat karanlığı aydınlatmak ise  münevver olanların işidir.

Zeka, yüce Allah'ın vergisidir. Fakat zeki olmak ise insanın kendi elindedir.

Bataklığa düşeni kurtarmak, zeka ister. Fakat bataklığı kurutmak ise akletmeyi ister.

Zamanla yarışmak ve zamanı durdurmak ne mümkün. Ama zamanı gelmeden önce düşünmek mümkündür.

Zamana uymak herkesin karı. Fakat zamanı değiştirmek ise münevver kişinin karıdır.

Geçmiş zamanda olmayan bir çok şeyler, zamanımızda ortaya çıkarılmıştır. Uçak, araba vesaire şeyler gibi.

Zamana direnebilen düşünce, zamanı ve çağı da değiştirebilir.

Dünya dönüyor, zaman  devam ediyor. Kendilerini zamanın keskin dişlilerine kaptıranlar bir daha geri dönmüyorlar.

Eğer zamana uyarsanız, herkes gibi olursunuz. Fakat zamanı kendinize uydurursanız, herkes size uyar.

Başkalarının kurduğu dünyada kendine yer arama zahmetini çekmektense, kendi dünyanı kurma becerisini sergilemeye çalış.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÜŞÜNMEK İBADETTİR

 

 

Doğa, bilgiye ulaştıran merdivendir. Mantık, doğayı yerli yerine oturtma ve kendini  tanıma hususun da bir araçtır.

Duyumlarla ulaşılan bilgiler, akıl yoluyla  elde edilecek bilgilere bir köprüdür.

Nefsi  değersiz, doğası alçak, ruhu berbat, cevheri düşük insan eşekten daha aşağıdır.

Değişimi ile ölü, yetkinleşmesi ile diri, gereksinimleri  bakımından eksik, istekleri bakımından tam olan insan evrenin özüdür.

Allah'ın bilgisinden sözlere boğulanlar, gerçek bilgin değillerdir. Allah bilgisi çok kolay bir anlatımla dile getirilmiştir.

Allah açıklığının şiddetlinden dolayı gizlidir.

Şeriat, nazil olan vahiyden, felsefe ise  zail olan reyden alınır.

Bedeni tedavi etmek ömrü uzatıyorsa, ruhu tedavi etmek çok daha önemlidir.

Fazilet, ahlakı iyileştirmekle güzelleşir.

İnsan küçük bir evren, evren ise büyük bir insandır.

 

İnsan varlığı bir ülkeye benzer:

Düşünsel ruh.

Hükümdar.

Cisimsel ve ruhsal güçler:

-Askerler.

İnsani varlık:

-Eylem ve davranışlar, halk ve hizmetliler

Duyular:

-Muhabirler hükmündedir.

 

Erdemli nefisler, güçsel melek. Bedenden  ayrıldıktan sonra edimsel  melek, kötü  nefisler, güçsel şeytan, bedenden ayrıldıktan sonra ise edimsel şeytandır.

 

Eğer  evren  Allah'ın  feyzinden mahrum  kalırsa mahf olur.

İnsan efendi görünümde; kul, özgür görünümde bağımlıdır.

İnsanı mutluluğa götüren, iyilik ve kötülüğü bildirecek bütün kötülüklerden kurtaran düşüncedir.

Küçük evren olan insan da, büyük  evrende neler varsa hepsinin bir benzeri bulunuyor.

İnsan bu dünyadaki varlıkların en şereflisidir.

İnsan sözcüğü en üstün insan ve en  basit  insan içinde kullanılır.

Senin kendine  tanıdığın  şerefi sana  tanımayan kimse ile sohbette hayır yoktur.

Nefislerimizin ne olduğunu bilmemiz gerekir.

Kötülüğün özü yoktur. Kötülük yokluktur. Varlık özü bakımından iyiliktir.

Ahlak sanatı, sanatların en üstünüdür.

İnsana has olan mükemmelliği ve insan olması itibariyle başkalarının onunla  ortak olmadığı fiili bilmek zorundadır.

İnsana has olan iyilik ve mükemmellik ikiye  ayrılır. Biri bilme diğeri yapma gücüdür.

İnsan akıl ile yönetildiği  gibi, evren de külli iradeyle yönetilir.

Gerçek araştırmacının, ilimden korkmaması, hiçbir kitaba hor gözle bakmaması ve her hangi bir  inanca taassupla bağlanmaması gerekiyor.

İlim öğrenmek isteyen kişinin, ahlaki  disiplini sağlaması gerek. Çünkü kendi ahlakını düzeltmeyenin, bir ilmi doğru olarak öğrenmesi mümkün değildir.

Riyazet yöntemleriyle yapılan idmanlardan sonra akla sımsıkı sarılan, duyuların ve duyumsal formların etkisinden kurtulan kimse, Peygamberlerin davet ettiklerini ve  filozofların  gördükleri gerçekleri görebilir.

Aslında, ne istediğini bilen insan, istediğine bir gün ulaşacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KURALSIZLIK

PERVASIZLIKTIR

 

 

Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.

Yıllardır soruyorum bu soruyu  kendime:  "Bilmem ki bu dünyaya niye geldim."

Akar suyun önüne taşlar düzmeye, akan suyu dizginlemeğe kalkışmayın. Önüne konan yasak taşları arttıkça, akan su birikmeye, asi bir başkaldırışla, yasağı delip yayılmaya etrafa dağılıp ziyan vermeye başlar.

Suçsuz insanlar hakkında zanna kapılıp, günahkar olmayın.

Kişi, cahili olduğu şeye sevgi duyamaz.

Teknoloji asrındayız. Dünya köy kadar küçüldü. Gel gör ki, insan ekonomik bir veri oldu. Tanınmayana sevgi duyulmayacağına göre ve bizler her şeyin değil, bir tek şeyin bile alimi olmazken, hangi sevgiden bahsedebiliriz?

Bize derdimizin teşhisini ve tedavisini öğretecek ne muallim  kaldı maziden ne mektep, ne de bu sırrı çözmeye hevesli talebeler.

Sadece düşünür gibi olmak, ama düşünmemek. Anlar gibi olmak, anlayamamak. Bir garip ve  ciddi çelişkidir.

İnsanın ruhunu kavuran, huzur bentlerini yıkan, onu gözyaşı ve eleme boğan, dünyevi endişelerdir.

Saatler hakka döner. Nehirler  hakka akar. Dünya hak hak diye deveran eder. Kuşların kanatlarının, denizlerin dalgalarının çırpınışı hakkadır.

Ey yürek! Kime atmaktasın böyle, sızıların kim Adına?  Her vuruşun, ömrünün  senden uzaklaşan ayak sesleridir.

Her parlayan şey, altın değildir.

Yalancının en büyük cezası, kimsenin kendisine inanmayışı değil, kendisinin kimseye inanmayışıdır.

Çarpık bir düzende her şey eğri durur. Doğru olmak  isteyenler, eğri  bir  zeminde  ne kadar doğru olabilirler?

Yeni bir inanışa, yeni bir dünya  görüşüne ihtiyacımız var. Kadını erkeğe satmayan, Erkeği de asgari ücretle harcamayan, hukuk sistemiyle adalet dağıtan, huzuru yerleşik kılan, bizim sadece maddi cephemizi değil, ruhumuzu kuşatan, kucaklayan...

Unutmayın, yalanın ayakları kısadır.

Nokta kadar meseleler karşısında, virgül kadar eğilmeye gerek yoktur.

Ölüm ekilir ömür tarlamıza. Her gün yeni bir  başak olgunlaşır, yeni bir güneş yiter ufuklarda. Bütün tarla olgunluğa erdiği gün, insan yaşamayı  öğrendiği vakit,  ölüm çalar kapısını. Sanki insan bir çekirdektir. Dünyaya ekilir, ahret için büyür, olgunluğa erer.

Yeniler eskimek, gelenler göçmek zorunda. Birileri, birilerini bırakıp gitmek zorunda. Zorun da zoru, ölümü insanlar fert, fert tatmak zorunda.

Doğrular, hangi dudaktan çıkarsa çıksın, gönlü fetheder.

Kuralsızca "özgürüm, hürüm" diye haykıranlar. Ne aşağılık takıntılara esir olduklarının farkında değiller.

Duvarlarını ellerimizle ördüğümüz hapishanelerde, zindan hayatı yaşıyoruz.

Vicdan mahkemesinin şefkat yargıcı ağır yükleniyor, sanık sandalyesinde oturtulan mazinin...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HAYAT BİR MEKTEPTİR

 

 

Anlayana, sivri sinek saz. Anlamayana davul zurna az...

Dağ, dağa kavuşmaz. İnsan insana tez kavuşur.

Gerçek bir öğrenci için, dünyanın neresinde olursa olsun... Hapis, zindan, yeryüzü veya gökyüzü. Okunacak, ders alınacak, öyle çok şey var ki...

Sır, insanın gizli hazinesidir. Sırrı olmayanın içi ve ardı boştur.

Okumasını  beceren  için, kainat bir mekteptir. Bakmasını bilen için, görünen her şey bir ayettir.

Küçük iken kıymadığınız, büyüdüğü zaman da yenemezsiniz.

Hayat öğrencisinin muallimi evveli, ALLAH! Muallimi  Azamı,  Hz. Peygamber (as) dır.  Kriteri ise Kur'anı  KERİM'dir.

Sırrını içinde saklayan, sır onun  esiri  olur. Sırrını dışarıya çıkaranın ise kendisi esiri olur.

Karanlığın en  koyu  anı, aydınlığa en yakın zamandır.

Öğrenimi sadece, Okul derslerine tahsis eden kimseler, hayatı anlamlandıramazlar.

Yarım Doktor, insanı candan eder. Yarım Hoca insanı dinden eder.

Şeytan, "ŞEY" ve "TAN" Kelimesinden türemiş olup, "ŞEY" her şeydir. "TAN" ise kovulan, engelleyen  demektir. O zaman Şeytan, insanı, Allah'ı anmaktan alıkoyan her şeye denilir.

Okul öğrencileri  her şeyini  bırakıp,  okumaları gerek. Hayat  mektebinin  öğrencisi şerefiyle işinin başında da öğrenimini devam ettirebilir.

Sırrının verme dostuna, dostunda verir  dostuna, sonra saman doldurur postuna.

Evrenin sırlarını içinde barındıran insan gibi bir varlığın, Şeytana yenilmesi hayret vericidir.

Okul öğrencilerinin başarısı, ancak yazı yazması ve kitaplar okumasıdır. Hayat Mektebi  öğrencilerinin başarısı  evrenin dilini  öğrenmeleri ve kainat eserlerini okumalarıdır.

Her insanda, Melek, Cin, Şeytan ve benzeri varlıkların özellikleri mevcuttur.

Bütün varlıkların özelliklerini taşıyan bir insanın, Cin ve benzeri varlıklardan korkması hayret bir şey...

Okul öğrencilerinin disiplini, kılık kıyafettir. Hayat mektebinin disiplini ahlak ve terbiyedir.

En kara karanlık, cehalettir. Gece karanlığını güneş aydınlatır. Cehalet karanlığını ilim aydınlatır.

Okul öğrencilerinin kitabı sadece insan ürünüdür. Hayat mektebi öğrencilerinin kitabı Allah ürünü olup insanlardan istifade edilir.

Okul öğrenimi, diploma ile sona erer. Hayat mektebinin öğrenimi mezara kadar devam eder.

Hayat mektebinin öğrencisi  olmanın  ayrıcalığı, bir insanın nitelik ve özellikleri keşfetmesidir.

Okul öğrencisi olmak, herkesin karı. Ama hayat mektebinin öğrencisi olmak, er kişinin karıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İSTİKRAR İSTİKAMETTİR

 

 

Eğer nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, oturun. Nereye gideceğinizi kararlaştırın ondan sonra yürüyün. Yoksa enerjiniz boşa gider.

Ne yapacağını  bilmeyen  insanın, yaptığı her şey boşunadır.

Neyi, nasıl? yapacağınızı kararlaştırmadan önce, niçin ve kimin için? Bilin ve bulmaya çalışın.

Elinizdeki kaybolan bir şeyin sebebini veya ulaşmak istediğiniz ama ulaşamadığınız bir şeyin bahanesini kimseden aramadan ve kimseyi suçlamadan önce kendinizi muhasebe ediniz.

Kendilerini sorgulamadan önce, başkalarını yargılayanların kararı, hükmü geri teper.

Karasızlığın kuyusu derin olup, düşen kurtulmaz. Fakat kötü kararın geri dönüşü mümkündür.

Muhannetin arı, her şeyden ağır  düşer insan yüreğine.

Muhannetin köprüsünden geçmektense, Aslana yem, Çakala av, sele kapılan çer çöp olmayı yeğlerim.

İnsanın yaşı ve kariyeri ne olursa olsun. Herkes alışkanlığının çocuğudur.

Ne  olmak  istediğini  bilmeyen, ne yaptığını da bilmez.

Eğer yapacağınız işten şüphe ediyorsanız, işe başlamadan önce şüphenizi giderin.

Sebeplere tutunmadan önce, müsebbip olan Allah'a güvenmeyi ihmal etmeyin.

Gücünüzün yetmeyeceği bir işe, hayır demeyi öğrenin.

Kendinizi sık sık deneyerek, kontrol etmeyi ihmal etmeyiniz. Bu kendinizi tanımaya götürür.

Bir şeyi yapacağınıza söz vermeden önce, onu yapıp yapamayacağınızı iyi düşünün. Yoksa mahcup olursunuz.

Eğer yapmanız  gereken  çok önemli bir iş varsa, bunu da tek başınıza yapamıyorsanız, o işi  ihmal etme yerine başkasından yardım isteyiniz.

Yerinde ve zamanında yapmadığınız her şey,  aleyhinize delil olur.

Başkasında görüp gıpta ettiğin bir şeyi  kıskanacağına, çalış seninde olsun.

İstemeyerek başkalarıyla havayı, dünyayı paylaştığınız gibi. Elinizdekileri de  paylaşmayı  ihmal etmeyiniz.

Kendiniz için istediğiniz bir hayrı, başkaları içinde istemediğiniz müddetçe, o hayra nail olamazsınız.

Kim dünya için ahreti unutursa, helak olur. Kim de ahiret için dünyayı ihmal  ederse, perişan olur.

Allah'ın verdiğiyle kanaat etmeyenler, insanların verdiğiyle azgınlaşırlar.

Kendi dünyası için, başkaların dünyasını  yıkanlar, iflah olmazlar.

Kendi rahatı için, başkaların rahatsızlığına  aldırmayanlar, zalimdirler.

Bugünkü işlerini yarına, yarınki işlerini ertesi güne bırakanlar, helaktadırlar.

En kötü karar, kararsızlıktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SEVGİ HAYATTIR

 

 

Sevgi, kişinin görüp de kendisi için eksik ve ihtiyaç hissettiğidir.

Sevgi, yüce yaratıcının isteklerini hayatta gerçekleştiren bir vasıtadır.

Sevgi, esrarengiz bir güçtür. Ne elle tutulur, ne de gözle görülür.

Sevgi, esrarengiz bir kuvvete sahiptir. Büyüyen ağacın damarları kocaman kayaları parçaladığı gibi, büyüyen sevgi de dağları delip parçalar.

İnsan, varlığının yok olacağını bildiği  halde. Onu ayakta tutan ve ona gayret veren,  gönlüne merhem, dizine derman olmaya vesile olan şey SEVGİ 'dir.

 

Allah’a hakkıyla iman, ancak Onu birlemekle mümkündür:

a)İnançta birlenmesi SEVGİ'yle

b)Lisanda birlenmesi SEVDA'yla

c)Fiillerde birlenmesi AŞK'la mümkündür.

 

Dünyada hangi iş ve sanat olursa olsun, mutlaka aşk ve sevgi ile meydana gelir.

Sevgi, inanca dayalı. Sevda, özlem ve hasrete dayalı. Aşk, eyleme dayalıdır. Sevginin ölümsüzlüğü, Sevdanın mukaddes çilesi, aşk ve tevhidin sonsuz saadetiyle kaimdir.

Müslümanın tabiatı sevgi yüzünde üstündür. Müslüman eğer aşık değilse, imanı makbul değildir.

Aşk, bütün zehirleri bala çeviren iksiridir. Hayat için aşk, Şeriattır. Terbiyenin  aslı dindir. Din ise aşktır.

Et ve ot uğruna kederlenmek, insanı perişan eden bir rezilliktir.

Aşk için, kanda titremek bir şereftir. Testere, dayak ve darağacı onun bayramıdır.

ALLAHIM! İnsanlar seni, verdiğin nimetler için severler. Ben ise seni, verdiğin acılar ve ızdıraplar yüzünden severim.

Aşk, tüm dertlerin devası olan bir derttir ki, arttıkça derman getirir.

Tevhid, Allah'tan insanlara inen sevgidir. Aşk  ise insandan eylemle Allah’a yükselen ameldir.

Aşk olmazsa, tevhit kabul görmez. Tevhid, Allah'ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemektir. Bunun zıddı ise  çokluk ve şirktir.

Sevgiden yoksun gönüllerin icra ettikleri ibadetler bir gösteriden öteye geçemez.

Allah'ı sevgi üzere ve aşk içinde aramayanların, sayıya ve mekana sığan  ibadetleri  erdirici, arındırıcı olamaz. Yüce Allah'ın sevgisine karşı olan niyazımız; iki rekat namaza sığdıramayız.

Aşk, öyle güçlüdür ki, nerede kendini gösterirse orada aklın egemenliğine son verir.

Aşk, hürriyet  ve  özgürlük  peşinde olan, düzen, kural kabul etmeyen inkılâpçı bir güçtür.

Kendi egemenliklerinin temellerini, sadece  akla ve  mantığa dayandıran sistemler, aşkın varlığına müsaade edemezle.

Aşk, eğer uygun, meşru bir alana kanalize edilmezse, insan ruhunu yıprattırır ve kişiyi sonu gelmez uçurumlara sürükler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSAN SOSYAL BİR

VARLIKTIR

 

 

Ailenin Çocukları için ifa ettiği cemaat hissi, paylaşma ruhu,dayanışma duygusu bir insanın eğitimi için vazgeçilmez bir kurumdur.

Bir cemiyetin çöküşü, o cemiyetin Aileye karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesiyle başlar.

Aile daima, dış muhitin tez halinde beliren tehditlerine karşı koyacak antitezi bulmaya müsait bir yapıdır.

Toplumdaki değişmenin ve bozulmanın fazla olduğu zamanlarda ailenin, bir antitez olarak kuvvetlendirilmesi gerekir.

Kuvvetli aile, cemiyetin bozulma temayülünü düzeltebilir.

Ferdin vazgeçilmez sığınağı olan aile, daima kendini tamir etme vasfına sahip olmalıdır.

Felsefe, "Nedir?" ile başlar." Din  nedir, ahlak nedir, hukuk nedir?" ile meşgul olur.

Sosyoloji, "Nasıl" ve  " Niçin"  üzerinde durur. Muayyen  bir  cemiyette dini, ahlaki, hukuki  hayat nasıldır?.

Sosyolojinin görevi, çeşitli zamanlarda görülen, hakimiyet, rekabet, iş bölümü, taklit  gibi sosyal formların tasvirini, tasnifini, analinizini, izahını yapmaktır.

Din felsefesi mutlak üzerinde durur. Din sosyolojisi ise mutlakla uğraşmaz.

Din olmazsa, dünya, ferdi rahatlığın  getirdiği ölü noktaya dönüşmeye doğru yol alır.

Dinin kuvveti, fertleri ortak bir hayata, kendilerini  feda etmeye götürür. Bu sayede  cemiyet hayatta kalma şansına sahip olur.

İktisadi hayattan önce, onun  şartlarını  hazırlayan  ahlak, birde  zihniyet esası  gerekir ki, bu şartları dinler hazırlamıştır.

İktisadi hayatın da zihniyeti, sistemi  tayin edici rolü, dinden gelir.

Din insan ruhunun en gizli  köşelerine  girdiği, bir mukavemet gücü ve hayat  anlayışı verdiği için, sosyal hayat üzerinde tesiri kuvvetlidir.

Dinin cemiyette oynadığı rolü, hiçbir fikir, felsefe ve ideoloji oynamamıştır. Çünkü bunlar ferdin günlük hayatına kadar girip, onu her yönden kuşatmamıştır.

Din, belirli bir dünya görüşü verir. Mensuplarını, dünyaya ve hadiselere karşı tavır almaya  götürür, kültürlerini şekillendirir.

İman etmek için, kişinin kendi içinde hür olması gerekir.

İnandırmak veya inanmaya engel olmak için yapılan baskılar, İmanın  tabiatına ters  düştüğünden, daima tepkilere yol açar.

Disiplin ve itaat  dıştan  zorla  verilen bir şey olmayıp, inanarak yapılan bir olaydır ki, bunu sağlayan dindir.

Din, insan üzerinde ilke, kişilik ve kimlik oluşturur. Dini olmayanın ilkesi, kişiliği ve kimliği de oluşmamıştır.

Yüce Allah, ilk insan Adem (as)’dan beri insanoğlunu "DİN"siz bırakmamıştır.

Yüce Allah'ın katında en son gelmiş  olan din "İSLAM"dır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAŞAMIN GERÇEKLERİ

 

 

Sosyalleşme, insanın  ömrü  boyunca yaşadığı  ve oluştuğu süreçtir.

Toplumun genel ahlakı ve ruhsal düzeyi, ne denli yüksekse, özgürlük. eşitlik ve mutluluğu da o oranda mükemmel olur.

Düşüncenin temel kategorileri ve dolayısıyla bilim, ahlak ve hukuk kuralları dinde  çıkmıştır. Bütün toplumsal kurumların ana kaynağı dindir.

İnsanlık tarihi, dini  inanışların  her zaman ve yoğun olarak yaşandığı verimli bir dünyadır. İnsanlar daima bir kutsala ihtiyaç duymuşlardır.

Din insan yaşamının vazgeçilmez temel dinamiklerinin başında gelir. Bireysel ve toplumsal yaşamı etkileyerek toplumun yapılanmasında rol oynar. Sadece ölüm sonrası umutlara dönük değildir.

Din Allah'ın insanlığa bir lütuf ve ikramıdır. Eğer din olmasaydı insanlar gerçeklere aklın gölgesinde ulaşamazlardı. Din, sadece mistik bir bağlanma olayı değildir. En ilkel dinler dahi toplumsal yaşamı derinden etkilemişlerdir. Din, toplumsal yaşamın dengeli ve ahenkli yürümesini sağlayan sosyal kontrolü güçlendirir.

Hayvanların erişebildiği en büyük şey toplanmaktır. İnsanlar ise üretirler.

Ruh aleminde bütün eşyayı ahenk içinde toplayan ve fiillerimize bütünlük veren aşktır.

Devamlılığı kısa olan ve gerçek bütünlüğü bulunmayan sosyal gruplar, sokakta biriken meraklılar kalabalığıdır. Maç seyircileri, konferans dinleyicileri, trafik ışığında geçmek için yığılanlar ve vapurdaki insanlar; geçici, gerçek bütünlüğü olmayan gruplardır.

Sürülerin ideali yok, arzuları vardır. İçgüdüleriyle kımıldayan başıboş kalabalıklardır.

Sosyal fonksiyonlar, inkar edilmez. Ancak kanalize edilebilir.

İnsan yavrusu, kainatın en aciz yaratığıdır. Fakat o, dünyaya hakim olacak potansiyeli taşır.

Hürriyet ister kolektif, ister ferdi manada olsun, insanın kendi şüpheleri üzerine zaferidir.

Arzu edilen bir gaye, şuurlu bir maksat olmadan hiçbir şey meydana gelmez.

Tümdengelim,  genel  bir  doğrudan yola çıkarak özel bir olay hakkında hüküm vermektir.

Tüme varım, tekilden çoğula, olaylardan kanunlara doğru izlenen bir yöntemdir. Deneysel sonuçlarca ispatlanan olaylardan başlayarak bir hükme  varmaktır.

Kalbur üstü şahsiyetler, hadiselerin ve hareketlerin oluşturucusu olmayıp, kitlelerin sosyal sınıfların idarecisidirler.

Nerde düzen yoksa, kargaşa varsa, orada enerjinin lüzumsuz yere harcanması vardır.

Hakkın aşkı, insanı Aziz eder. Halkın  aşkı  ise insanı rezil eder.

Adalet, ne halkın rızası için hakkı terk etmek, ne de Hakkın rızası için halkı ezmektir.

Kültür, tabiatı ve kendisini nasıl idare edeceğini öğrenmek suretiyle, insanın bizzat meydana getirmiş olduğu eserdir.

Fert, kültürün hem koruyucusu, hem icat edicisi, hem de değiştiricisidir. Şahıs, kendi kültürüne tesir ederek, sosyal değişmeyi meydana getirir.

İnsan, fiziki çevrenin pasif bir kurbanı  değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÜŞÜNMEK FARZDIR

 

 

İnsan bir şeyi anlamadıktan sonra, ha ayık olmuş, ha sarhoş...

Madem ki, ölümün bir kere olacak, bir kere öl. Bu ne acizlik, bu ne gam ve kasvet...

Halk esere bakıp kanar. Seçkinler sanatı ve ondaki, hikmeti inceler.

Kendilerine vahiy  gelen  Peygamberler her zaman  felsefi bilgiye de sahip olmuşlardır.

Her Peygamber filozoftur. Fakat her filozof Peygamber değildir.

Vahiyle belirlenen şeriat aklıda içerir. Yalnız akılla belirlenen şeriat eksik ve yetersizdir.

Bütün Filozoflar, Peygamberleri taklit etmenin gerekliliğini kabul etmişlerdir.

Hukukçuya şer’i kıyas gerekli olduğu gibi, düşünen insana da akli kıyas zorunlu olur.

Şeriat bilgisiz dostlarından eza ve cefa görmektedir. Şeriatın bilgisiz dostları, taasupçu körlerdir.

Şeriatın sözlerinin tümü tevil edilemeyeceği gibi, tümü tevilsiz olarak kabul edilmez.

İnsan  kendini  bilime, incelemeye ve  araştırmaya vererek, akli düşünceyle evrenin sırlarını yırtarak Allah'a erer.

Hayatın amacı, düşünce ve  akli  duyguları, şehvetlere egemen kılmaktır. İnsan çok  zor olan bu işi başara bilirse, bu dünyada  mutluluğa, öteki dünyada ise cennete erenlerde olur.

Akıl parçalanmaz, çünkü kişiliği yoktur. Kişilik duygulardan kaynaklanır. Akıl herkeste birdir.

Kadında erkek gibi düşünce bağımsızlığına ve irade özgürlüğüne sahiptir.

Bir Kadında erkek gibi öğrenim görür, tüm alanlarda uzmanlaşa bilir. Müftü, Müderris ve  müçtehit olabilir.

Nikah akdi hukuki bir sözleşmedir. Bu nedenle temel hakları kesinlikle değiştirmez.

İslam hukuku yalnız kadınların Aile ocağını söndürmeye yönelik durumları yasaklar.

Sanatın sonu doğal olmaktır. Başkalarına kendini benzetmek değildir.

Gerçek sanatçı, doğal olmaya çalıştığı gibi, başkalarının doğallığına ve doğaya zarar vermeyendir.

Dünyanın gerçeği mecaz olduğuna göre çalışmaya, muhtaçlık zilletine  niçin bu kadar katlanıyoruz ve değerimizi beş paralık ediyoruz.

Elini, belini  aklından  çok  çalıştıranlar, çok kaybeder.

Elini belinden önce aklını da elinden  önce çalıştıranlar karlı çıkarlar.

Düşüncesizlik dünyada rezil ve rüsvalık, öteki dünyada ise cehennemdir.

Kimin ne kadar ve nasıl düşündüğü değil, neyi nasıl düşündüğü önemlidir.

Düşünce hiçbir  şeyle satın alınmaz. Fakat düşünülerek çok şey kazanıla bilinir.

Madem düşünmek parayla değilse, niçin düşünmekten korkuyor ve kaçıyoruz?

Çok  konuşmak başa bela, çok düşünmek ise başa çare ve düşmana beladır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HER MUALLİM BİR

MÜREBBİDİR

 

 

Görevimiz, doğruyu bulmak isteyene yardımcı  olmaktır.

Amacımız, gerçeği öğrenmek isteyene, doğruyu, doğruca öğrenmesini sağlamaktır.

En sağlıklı eğitim, tümdengelim (genelden parçaya inme) dir.

Sağlıksız eğitimin temelinde, tüme varım (parçadan genele) olduğundan dolayıdır.

Eğitim sadece  teorik olduğu  zaman, insan zihni için kaos olur.

En verimli eğitim, teorikle beraber pratik  olanıdır.

Anlamayı prensip edinmeyene, ne öğretmen bir şey anlatabilir. Ne de kitaplar ona bir şey  verebilir.

En güzel öğrenme ve öğretme metodu, önce anlamak ve anlatmak. Sonrada ezberlemek ve ezberletmektir.

Günümüzde nice ezberlenen şeyler, anlamını, aslını yitirmiştir.

Dinin kutsal sembolleri, gerçek içeriği anlaşılmadığı müddetçe, tabilerine bir fayda sağlamaz.

Disiplin, ne zorlamadır. Ne de zorlanmaktır. Ama anlaşılacak şekilde anlatmaktır.

Doğru, yanlış yerde ve yanlış bir şekilde  anlatılırsa, doğru olmaktan çıkar.

Eğer bilgi bir etiketle sınırlandırılırsa, evreni, varlığı ve yaşamı anlamlandırma formülü  kaybedilir.

Formülü elimizde olmayan her şey, yitiğimizdir. Onu nerede ve kimde bulursak almak hakkımızdır.

Hayatta sağlaması yapılmış, meşru ve müspet olan şeyler, bizim sermayemizdir.

Geçmişte sağlaması yapılmış, yanlış ve faydasız olan şeylerle vaktimizi harcamayalım.

Daima devir olan zamanın, keskin dişlerine yaşamını kaptıranlar, kaybederler.

Öğrenerek kavramak, öğreterek anlamak, bilginin özü ve ziynetidir.

Geçmiş bilgi ve becerileri, geleceğe ışıktır. İlerleyebilmemiz için, o ışıklara ihtiyacımız vardır.

Geleceğini geçmişin sağlam ve doğruların üzerine bina edenler ancak yükselip, uygar ve medeni seviyeye gelebilirler.

Faydalı ve doğru olan bilimler, sağlaması yapılmış olan bilimlerdir.

Kendisiyle her şeyin sağlamasını yapmaya, insan kafası, eli değmemiş ve değmeyecek olan kriter ve ölçü "KUR'ANI KERİM"dir.

Kimin elindeki bilgiyi, yanındaki bilimi, Kur'an onaylıyorsa o bilgi doğrudur, onaylamıyorsa  yanlıştır.

Öğretenin, öğrenen üzerindeki hakkın karşılığı, ancak cennettir.

Rahman olan yüce Allah'ın insanlara en büyük lütuf ve nimeti, insanı yaratması ve insana bilmediğini öğretmesidir. Yüce Allah'ın nimetlerini insanlarla paylaşmak en kutsal bir görev olup, insani vazifemizin de  gereğidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSAN DENEN VARLIK

 

 

İnsan gördüğü kadar yürüyebilir. Yine insan bildiği kadar ilerleyebilir.

Doğru bilgi, doğruya, doğru yerde ve  doğru  biçimde verilmesi gerekir.

İnsanların sayısal görüntüsü, toplum değildir.

Paylaşma ruhunu kazanamayanlar, sosyalleşemezler.

Medeniyetin primi, ahlaktır. Modernizmin primi, reklamdır.

Değişmeye direnmek imkansızdır. Değişmeyen tek şey vardır, o da değişmek istemeyendir.

Her sosyal olay, sebep sonuç ilişkisiyle değerlendirilmelidir.

Bir toplum hakkında teoriler geliştirebilmek için toplumsal olayların yakından takip edilmesi ve gözlenmesi gerekir.

İnsan sosyal bir varlıktır. sosyalleşmeyen insan kişiliğini kaybeder.

Her sosyal grubun ortak inanç ve amaç birliği vardır. Grubu meydana getiren inanç ve amaç birliği ortadan kalktığında grup dağılır.

Sosyal grup, kişinin yeteneklerini kullanma ve geliştirme imkan ve fırsatını sağlar.

Göç, kolay bir olay değildir. Sürgüne gitmek gibi bir şeydir. Yuvanızı  terk edeceksiniz. Sahibi olmayı düşündüğünüz statünüzü kaybedip, her şeye sıfırdan başlayacaksınız.

Millet, ilk Peygamberden beri, aynı inanç üzerinde bulunan toplulukları kapsar.

Ümmet, belli bir Peygambere tabi olan  topluluktur.

Ulus, belli bir ırkın topluluğudur.

Irk, insanlar arasındaki doğuştan gelen biyolojik farktır. Hiç kimse ırkını kendi iradesiyle seçmemiştir.

Kültür, insanları topluma hazırlayan, eğiten ve sosyal sürece katan sürekli bir değerdir.

Dil, duygu ve düşüncelerin aktarıldığı toplumsal bir araçtır.

Aile, insanın biyolojik, kültürel, ekonomik ve psikolojik tatmin çevresidir. Sevgi ve saygı, davranış biçimlerini, grup ilişkilerini  öğreten okul öncesi eğitim kurumudur. Dayanışma, hoşgörü, saygı, sevgi, duygusal ilişkiler ve özveri gibi değerler, bütün ailelerin ortak faydasıdır.

Aile, üyelerinin maddi ve manevi eğitimini üstlenir. Üyelerinin şahsiyet kazanmalarını ve sosyalleşmelerini sağlar.

Çocuklar, okul öncesi ilk eğitimini aileden alır. Okul süresincede eğitimini okula paralel devam  ettirir.

Evlenme, aile kurumunu meydana getiren sözleşmeye dayalı hukuki bir olgudur.

İnsan, kendi özgürlüğünü ancak başkalarının özgürlüğüne saygı koşuluyla koruyabilir.

Toplumsal yararlar, toplumsal zorunluluk, toplumsal dayanışmayı ortaya çıkarır.

Bir Müslüman’ın özgürlüğünü kendi kusurundan, kendi yetersizliğinden başka hiç bir şey sınırlayamaz. İnsan hürriyeti, insan vicdanında gelişen ve davranışlarda ifadesini bulan bir değerdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAŞAMIN ÖYKÜSÜ

 

 

Kader: Yüce Allah'ın kuvvet ve kudretidir. Kaza: Yüce Allah'ın bilgisi dahilinde meydana gelen  olay  ve hadiselerdir.

Ecel vaktine erince, hayatımızın, duvara  yansıyıp geçen  bir araba farı kadar kısa süre içinde parlayıp söndüğünü göreceksiniz.

Her kimi yar bildikse ağyar çıktı. Kimi sevdikse, kime bel bağladıksa bırakıp gitti...

Kendi hataları sonucunda meydana gelen kaza ve musibetlerin faturasını, Allah'a mal etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Saygı mıydı yitirilen, yoksa sevgi mi? Yoksa sevgi kaybedilmiş de  yanlış yerlere mi sarf edilir olmuş? İstismar ve dejenerasyona mı uğramış yoksa?

Sevgi dediğin eksilten değil, artıran olmalı. Kirleten değil, arıtan olmalı. öldüren değil,  yaşatan olmalı...

İnsan evvela kendi vicdanına karşı dürüst  olmalı, kendisini aldatmamalı.

Herkes  yaptığı  ile,  ettiği  ile, seçtiği  ile anılır, bilinir ve hesaba çekilir.

Ey koca şehirlerde yaşayan ruhsuz yığınlar;binaları, bulvarları, apartmanları, taşıtları doldurursunuz da, samimi bir dostun kalbindeki bir boşluğu dolduramazsınız.

Hiç  kimse  başkasının yaşam öyküsünde rol almak için yaratılmamıştır.

Dağ başına kış gelir insan başına iş gelir  derler. Bir hata işlenirse eğer, aynı hata geri dönülmez boyutlara ulaşmadan tamir etmek gerek. Yüce Allah'ın,  kaza ve  belalarını, iki şekilde tecelli eder: Biri imtihan amaçlı, biri de insanın kendi tedbirsizliğindendir.

Kaderin kucağı, şeytanın ise ağı vardır. İnsanlar kaderin kucağından kaçıp, şeytanın ağına  düşüyorlar.

İnsan üç boyutludur: Kendine dönük, başkalarına dönük ve Allah'a dönük. En çok işlev gören, insanın başkalarına  dönük yanıdır. En çok ihmal edilen ise Allah'a dönük olan yönüdür.

Hiç kimse başkasının kaderine müdahale etme yetkisine sahip değildir. İnsanoğlu, Yüce Allah'a iki şeyle hesap verecek: Biri yaşamındaki seçimiyle, diğeri ise olaylara karşı olan tavrıyla. Herkes kendi kaderini kendisi çizer. Ancak kendisini idare etmekten aciz olanlar, kaderinin yetkisini başkalarının terkine teslim ederler.

Zaman, zamanında geçer. Geç kalmaz, erken  geçmez...

Hiç bir aşık maşukunun kefenine, hiç bir oğul babasının kabrine girmemiştir.

Yaşamın  öyküsü bir film gibidir. Bugün oynanır, yarın seyredilir.

Hiç kimse nerede, nasıl ve ne ile imtihan  olacağını bilmez.

Yaşamın gizemi tevafuklardır. Kimle, nerde, nasıl ve ne zaman karşılaşacağını bilinmez.

Sizleri davet ettiğim doğru yol, benim doğrularımdan oluşmuyor. O yol ki,  yaratanımızın, yürümemizi istediği ve seçip beğendiği yegane ve dosdoğru yoldur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GAYESİZ BİR ŞEY HİÇBİR

ŞEYDİR

 

 

Gayesiz insan, hedefsiz avcı gibidir. Ne yaptığını bilmeyen insanı  enerjisi ve cephanesi heba olur.

Nasihat dinlemeyen insan, musibetlere maruz kalır.

Bir musibet, bin nasihatten acı ve beterdir.

Yaşamını nasihatle kontrol etmeyi beceremeyen kişi, hayatını musibetlerin kucağına terk etmiş olur.

Musibet geliyorum diye haber vermez. İnsanın kendisi haberdar olması lazım.

Her bir musibet, insanın hayatının bir parçasını götürür. Hayatını musibetlerin kucağına bırakanların vay haline.

 

Üç şey çok şey söyler:

Bakarken ağlamak.

Konuşmadan düşünmek.

Cezalandırmadan affetmek.

 

Dört kimsenin acısı hayattır:

Doğururken sancı çeken ana.

Yazarken ağlayan düşünür.

Cahili eğitirken sabreden muallim.

Allah yolunda mücadele ederken ölen şehit.

 

Dört kimsenin hasreti Rahmettir:

Birbirini  Allah  için  sevenlerin vuslat hasreti.

 

Vakit namazını kıldıktan sonra ikinci vakti bekleyenin Allah'la  buluşma hasretini çeken.

 

Dersini aldıktan sonra diğer ders vaktini bekleyen öğrencinin ilim hasreti.

Garibin  çektiği  çilenin mükafatı olan Cennet hasreti.

 

Dört şey vardır ki, Allah yoluna kanalize edilirse kutsal olur:

Allah yolunda tozlanan ayaklar.

Allah aşkıyla ağlayan gözler.

Allah yolunda terleyen alınlar.

Allah yolunda yaralanıp kanayan bedenler.

 

Üç kısım kimseler kutsalın yolcusudur:

İlim öğrenmek için yol yürüyenler.

Allah'ın dinini yaşamak için hicret edenler.

Allah'ın dinini tebliğ etmek için seyyah olanlar.

 

Üç şey kader ve kazayı değiştirebilir:

Allah rızası için verilen sadaka.

Şafak vaktinde yapılan dua.

Bir işi yaparken alınan tedbir.

 

Beş kısım kimseden kalem kaldırılmıştır:

Çocuklar.

Deliler.

Peygamberler.

Uyuyanlar.

Saçını ve sakalını Allah yolunda ağartıp  beli bükülen ihtiyarlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KORUNMAK YİĞİTLİKTİR

 

 

İnsanoğlu, Yüce Allah'ın evrendeki en büyük ve en güzel sanat eseridir.

İnsanoğlu, üç boyutlu bir varlıktır: Duygu, düşünce ve eylem.

 

Duygu, yürek merkezidir. Eylem,beden merkezidir.

Düşünce, objektif şümullü olmayı gerektirir.

Eylem, fiil ve davranışı gerektirir.

 

Duygu, iradeyle kontrol edilirse,  kişiyi  erdem sahibi yapar.

Düşünce, sağlıklı bir şekilde işlev görürse  kişiyi kemal sahibi yapar.

Eylem,  doğru  ve  yerinde  kullanılırsa, kişiyi adalet sahibi yapar.

 

Duygu ve arzuların kontrolü, sahibini diğer varlıklardan ayrıcalıklı kılar.

Düşünce  sahibini  tefekkürle, Mütefekkir olmaya ulaştırır.

Eylem ve davranışlar, bayağı, basit, biyolojik şeylerden. sakındırılması, sahibini insanların gıpta edeceği dereceye getirir.

 

Duygu kontrol ile Ahlaklı olmayı gerektirir.

Düşünce tefekkür ile iman etmeyi gerektirir.

Eylem takva (korunma) ile ibadet  etmeyi gerektirir.

 

Duygu sevdanın hasretini çektirir.

Düşünce, sevginin mutluluğuna eriştirir.

Eylem, aşkın acısını tattırır.

 

Duygusuz insan canidir

Düşüncesiz insan, delidir.

Eylemsiz insan ölüdür.

 

İnsanlar, yöneldikleri şeyin dini üzeredir.

Zamanın insanlarını tanımayan, cahildir.

Zamanın gerçeklerini bilmeyen cahildir.

 

Kişinin keremi dini, şerefi ise ahlakıdır.

 

 

 

 

SEBEPLER YAŞAMIN

DİREKLERİDİR

 

 

Atı bağda, kadını ocakta kendi başına bırakmamak gerekir.

Çapkınlık tıpkı esrarkeşlik, ayyaşlık durumuna düşmek gibi bir şeydir.

Bir gün gelecek bu korkunç ahlaksızlığın ve düzenbazlığın, bütün yalanlarının maskesi düşecektir.

Bir amaç olmaksızın, sırf yaşamak için  yaşamaya ne gerek var.

İnsanın amacı, mutluluğa, huzura ve iyiliğe erişmek olmalıdır.

Eğer ihtiraslarımızı yenebilirsek, şehvetimizi dizginleyebilirsek,  Peygamberlerin  söylediklerine uymuş oluruz.

İnsan amacına  ulaşmamış  ise  bunu tutkularına borçludur.

Öncekiler bir tesadüf değildi. Böyle olması gerekiyordu ve bundan sonrada böyle olacak!

Günahlar, bizi mutlak esaretine almak isteyen nefsan-i tabiatımıza karşı insanlığımızın isyanıdır.

Yamyamlar kurbanlarını besleyip bunu onların hak ve özgürlüklerini düşünerek yaptıklarını söylerler.

Orta çağdaki engizisyon işkenceleri insanlığın kurtuluşu adına yapılyordu. Suçlu kimdi diye sormak, kimsenin aklına gelmiyordu. Çünkü herkes  yapılan suçlara ortaktı.

Bugün artık ne kendi kendinize ne de başkalarına "yaşantın hiçte iyi değil,kendine çeki düzen ver." diyemiyorsunuz.

Başkalarının benim bildiklerimi öğrenmeleri için çok zamana ihtiyaçları var. Ama içimizdeki nefsani yönlerimizi gösteren sebepleri bulmanın güçlülüğü başkadır.

Artık öyle bir hale geldik ki, durumlarının kötülüğünü görmemek için gözlerini yumarlar. Kurtuluş çaresi zannettikleri bu körlük, onları aynı zamanda felakete sürükler.

İnsanlar şehirde yüz yaşına gelir de çoktan çürüdüğünün, öldüğünün farkına varamazlar. Öylesine meşguller ki kendilerini düşünmeye bile vakit bulamazlar.

Bugün vicdanımızın iflası o dereceye gelmiş ki, neden ve sebep aramayı gerekli görmüyoruz.

Eğer tedavi olmak için harcanan çabaların yüzde biri ahlaksızlığı yok etme yolunda harcansaydı, ahlaksızın izi çoktan dünyada silinmiş, kökü çoktan kurumuş olurdu.

Oysa ki bugün tüm çabalar, ahlaksızlığın, kötülüğün ticaretini ortadan kaldırmaya değil sanki onu teşvik etmeye harcanıyor.

Şehvete dayalı bir sosyal yapı yerine, yakıcı ve yok edici tutkuların dizginlenebildiği bir yapı oluşturabilmeli.

Ne var ki hayatımızın tüm akışını yıkıcı istekler belirliyor.

Hayatta bir ahlak kuralı çiğnendiğinde, öcünü kendi alır.

Sebepler sonuca ulaştırır. Varılmış her sonuç sebeplerle olmuştur.

Sebepler, hedefe varmada birer araçtır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÜNAH LEZZETTİR FAKAT

ATEŞTİR

 

 

Bencillik ve özverilik zanlının perdesi altında hareket eden kuruntulu ve kibirli insan, hakkı görmekten mahrum olur.

İnsanın nefsi kemaller ile ilgili olarak kendisiyle, ubudi kemaller ile ilgili  olarak Allah ile, bilimsel bağla ilişkili olarak tabiat alemiyle bir hesabı vardır.

Günahlar tatlıdır. Fakat ateştir. Yılan yumuşaktır. Fakat ısırması çok acıdır.

İnsan bütün ibadetlerinde Allah'a yaklaşmayı hedef aldığı için o ibadet, onun kurbanıdır.

İnsan, şahsiyetinin mükemmel olmasını ister. Bu bakımdan günah, olgun bir şahsiyetin oluşmasının önündeki en büyük engeldir.

Kendi bedenini günahlardan korumayan biri kendisine zulmetmiş sayılır. Başkalarının hakkına tecavüz edende zulüm işlemiş olur.

Petrol iştahlarından dolayı bir takım ülkeleri işgal etmeye çalışan, masum insanları öldüren, tarihi ve kültürel değerlerini bombalarla yerle bir eden sömürgeci ülkeler, zulmün en büyüğünü işlemektedirler.

Yüce Allah'ın, Hz. Muhammedî (as) layık gördüğü "Habibullah" sıfatıdır. Seven adamda kibir, benlik, adilik, küçüklük, miskinlik ve cansızlık barınamaz.

Merhamet, yaratıkların iyiliğini isteyip onlara yardım etme arzusunu duymaktır.

Kalbinde merhamet bulunmayan kimseler, İslam'ın nurundan nasibini alamazlar.

Merhamet, insanda öyle derin bir ruh hali oluşturur ki, bir  karıncayı  bile  incitmekten ızdırap duyar hale getirir.

Merhamet, korunmaya muhtaç çocuk gördü mü yüreği sızlar, tokluktan karınları öne çıkmış insanlarla aynı dünyada yaşarken açlıktan kıvranan çocukların çatlak dudakları, kalbinin en derin yerini sızlatır.

Allah'tan ona yaraşır biçimde korkmak, hayatın her anında geçerli olan dipdiri bir ruh ile yaşamaktır.

Ölüm, insanın bilmediği bir anda gerçekleşen bir hakikat olduğu için,  ona her zaman  hazırlıklı olmak gerekir.

Fazilet, insanın tabi ruh halini yansıtan hikmet, iffet, adalet, kısaca güzel ahlakın bütünüdür. Rezalet ise cehalet, fücur ve  zulüm gibi kötülüklerdir.

Nefsani şehvetlerin kontrol altına alınması ve her türlü dış ve iç  pisliklerden arınarak yapılan ibadet kalbe huzur verir.

Yüce bir varlık olan insanın rahmani ve şeytani olmak üzere iki yönü vardır. O istediği yönü geliştirebilir.

İslam, insanı ne komünist sistemler gibi mekanik bir  aygıt,  ne kapitalist sistemler gibi ekonomik varlık, ne de ateist  toplumlardaki  gibi sorumsuz bir varlık olarak görür.

İşlenen günahtan kurtulmak, günah öncesi duruma geri dönmek için tövbe edip, arınmak gerekmektedir. Teybe, bir pişmanlıktır. Bir kabuldür.  İşlenen günahı kabul edip, bir daha işlememek üzere terk etmektir.

Kişinin düşebileceği en acı ve komik durum kendi atasını savunmak, hatta doğru gibi göstermek  çabasıdır.

İnsanın doğuştan itibaren kendisini kötülüğe yönlendiren dış faktörler olmasa, fıtratında  bulunan hakikat aşkı onu iyiye ve güzele yöneltecektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİNE SAYGISIZLIK

İLKESİZLİKTİR

 

 

 

Dinin ilkeleri, Allah'tan tebarıktır.

Aklın yöntemi, peygamberlerin mirasıdır.

Canın kıymeti, alimlerin mirasıdır.

Malın mülkiyeti, ecdadın mirasıdır.

Neslin devamiyeti, toplumun mirasıdır.

 

Din, namusu ekberdir.

Akıl, varlığın cevheridir.

Can, yaşamın enerjisidir.

Mal, hayatın esasıdır.

Nesil, geleceğin güvencesidir.

 

Din, Allah'ın emir ve yasaklarıdır.

 Akıl, iyi ile kötüyü ayırt etmektir.

Can, insanın yaşamına yarayandır.

Mal, hayatta duruşu sağlayandır.

Nesil, insan soyunun devamiyetidir.

 

Dini olmayanın fikri bozuktur.

Aklı olmayanın dini yoktur.

Canı olmayanın malı faydasızdır.

Malı olmayanın nesli mağdurdur.

Nesli olmayanın istikbali karanlıktır.

 

Din akılsız olmaz.

Akıl cansız olmaz.

Can malsız olmaz.

Mal nesilsiz olamaz.

Nesil dinsiz olmaz.

 

Din Allah'tandır.

Akıl insandadır.

Can ruhtadır.

Mal dünyadadır.

Nesil soy sop tadır.

 

Din haktır.

Akıl zandır.

Can fanidir.

Mal yalandır.

Nesil eserdir.

 

Dinle iman edilir.

Akılla bilinmeyen öğrenilir.

Canla canana gidilir.

Malla imtihan verilir.

Nesille zürriyet çoğalır.

 

Din düzendir.

Akıl fakirdir.

Can kıymettir.

Mal vatandır.

Nesil istikbaldir.

 

Dinsizlik ilkesizliktir

Akılsızlık mantıksızlıktır.

Cansızlık varlıksızlıktır.

Malsızlık perişanlıktır.

Nesilsizlik soysuzluktur.

 

Din saygınlık ister.

Akıl özgürlük ister

Can güvence ister.

Mal emniyet ister.

Nesil garantilik ister.

 

Dine saygısızlık ilkesizliktir.

Akla sansürlük diktatörlüktür.

Cana kıymak vampirliktir.

Malı kesb hırsızlıktır.

Nesli tahrip caniliktir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İLİMLER EVRENİN DİLİDİR

 

 

Tefsir, Kur'an ilmidir.

Hadis, sünnet ilmidir.

Akaid, inanç ilmidir.

Ahlak, nefis ilmidir.

Fıkıh, anlayış ilmidir.

 

Tefsir, Kur'an-ı yorumlamaktır.

Hadis, Kur'an-ı tamamlayandır.

Akaid, Kur'an ve hadisteki inanç biçimidir.

Ahlak, Kur'an-ın ahlakıyla ahlaklanmadır.

Fıkıh, Kur'an-ın mesajını kavramaktır.

 

Tefsir, Kur'an üzerinde kafa yormaktır.

Hadis, Peygamberin Kur'an karşısındaki tavrıdır.

Akaid, Allah’a hakkıyla inanmaktır.

Ahlak, Allah'ın bizi gözettiğini bilmektir.

Fıkıh, Allah'ın mesajını iyi kavramaktır.

 

Tefsiri en güzel yapan, peygamberdir.

Hadisi en güzel anlayan, sahabilerdir.

Akaidi en güzel belirleyen tefekkürdür.

Ahlakın en güzeli, nefsine muhalefettir.

Fıkhın en güzeli, akıletmeyi becermektir.

 

Tefsir, Allah'ın kast ettiğini anlamaktır.

Hadis, Peygamberin kim olduğunu tanımaktır.

Akaid, Allah'a ve peygambere inanmaktır.

Ahlak, nefsini kötülüklerden arındırmaktır.

Fıkıh, yaratılış amacını anlamaktır.

 

Tefsir, KUR’AN-I öğrenip okumaktır.

Hadis, peygamberin sünnetini öğrenmektir.

Akaid, nedenleri ve niçinler çözmektir.

Ahlak, edep ve terbiyeyi bilmektir.

Fıkıh, hayatın nasıllarını anlamaktır.

 

Tefsir, ilimlerin anasıdır.

Hadis,  peygamberin siyeridir.

Akaid,  inancın tanzimidir.

Ahlak,  yaşamın ziynetidir.

Fıkıh,  hayatın idamesidir.

 

Tefsir, çağlar üstü bir bilimdir.

Hadis, 1500 yıllık mirasımızdır.

Akaid, şüphelerden kurtulmaktır.

Ahlak, disiplinsizliğin ölçüsüdür.

Fıkıh, kararsızlığın karanlığından kurtulmaktır.

 

Tefsir, vahiy ile uğraşmaktır.

Hadis, Siret-i Nebevidir.

Akaid, inancın içeriğidir.

Ahlak, düzenli olmaya çalışmaktır.

Fıkıh, kafa yorarak anlamaktır.

 

Tefsirle evrenin dili çözülür.

Hadisle yaradılışın amacı bilinir.

Akaid ile dünyaya meydan okunur.

Ahlakla kemale erişilir.

Fıkıhla kainatın sırları anlaşılır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSAN İMANLA SULTANDIR

 

 

İman; dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir.

Ahlak; duygu, düşünce ve irade kontrolüdür.

İbadet; fiil, davranış ve eylem kontrolüdür.

Muamelat, sosyal çevre ile diyalogdur.

Ukubat, siyasal iktidarın dengesidir.

 

İman, Allah'ı birlemektir.

Ahlak, Allah'tan utanmaktır.

İbadet, Allah'a kulluktur.

Muamelat insanlarla diyalogdur.

Ukubat Allah'ın emir ve yasaklarıdır.

 

İman uçak (hidayet)tir.

Ahlak, pist (yürek)dir.

İbadet, sembol (bayrak)tır.

Muamelat hayat (yaşam) dır

Ukubat parola (düzen) dir

 

İman yürekte ağaç gibidir.

Ahlak onun damarlarıdır.

İbadet onun dallarıdır.

Muamelat onun meyveleridir.

Ukubat onun bekçisidir.

 

İman kalbe nurdur.

Ahlak akla basirettir.

İbadet bedene sıhhattir.

Muamelat yaşama berekettir.

Ukubat İlahi adalettir.

 

İman insanı insan eder.

Ahlak insanı erdemli eder.

İbadet insanı huzurlu eder.

Muamelat insanı ayrıcalıklı eder.

Ukubat insanı disiplinli eder.

 

İmanın zemini ahlaktır.

Ahlakın esası ibadettir.

İbadetin alanı muamelattır.

Muamelatın dizgini ukubattır.

Ukubatın iktidarı dindir.

 

İmanı olmayanın ahlakı olmaz.

Ahlakı olmayanın ibadetleri kabul olmaz.

İbadetsiz insan sosyalleşemez.

Muamelatsız insan yaşayamaz.

Ukubatı olmayan din, din olmaz.

 

İman dünya ve ahretin sigortasıdır.

Ahlak hayat ve yaşamın teminatıdır.

İbadet İlahi rahmet ve mağfiretin celbidir.

Muamelat sosyal dayanışmanın gereğidir.

Ukubat siyasal adaletin tesisidir.

 

İmansızlık hüsrandır.

Ahlaksızlık pervasızlıktır.

İbadetsizlik günahkarlıktır.

Muamelatsızlık deliliktir.

Ukubatsızlık dengesizliktir.

 

İman evrenselliktir.

Ahlak özgürlüktür.

İbadet berekettir.

Muamelat kardeşliktir.

Ukubat hakemsizliktir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSAN DÜŞÜNDÜĞÜNDE

BULUR

 

 

İç gevşeklik, iş gevşekliğe akseder. İçi sağlam olmayanın işi çürük olur.

Nefsinize hoşlanmadığı şeyi yükleyiniz ki, onu düzeltesiniz.

Elinde bulunan az şey, elde edilmek için yüzsuyu dökeceğin çok şeyden daha hayırlıdır.

Kötülük eken, pişmanlık biçer.

Gündüzler ve geceler, hep yeni haberler getirmektedir.

Değerinin üstünü isteyen, mahrumluğa ve mutsuzluğa mahkum olur.

Ben Allah'ın kaderini gözümden daha çok seviyorum. Eğer O dilemişse böyle olmasını, artık bana  düşen sabretmektir.

Kötü dostluk insana evreni zerre gibi küçültür. Gerçek dostu bulunanın mutluluğu ise zerreyi  evren gibi büyütür.

İşi kitabına uydurmak; kişiyi nefsine, milleti zillete mahkum eder. Tercüme hukuk ve taklidi ahlak, insanları dejenere etmenin operasyonudur.

Cahilin  sözleri  incitir.  Alimin sözleri  inci gibidir.

Feryadımda, Eyvahım da, ahımdasın sen  ey Allah’ım.

Kendi rahatı için başkaların dünyasını karartanlar, alçak ve şerefsizlerdir. Şerefsizliğin  alçaklığını  ortaya  koymak, bir meziyettir.

Cehaletin karanlığında, karanlığın kalleş bekçiliğinde memur olmaktansa, hakikatin aydınlığında bir er olmayı yeğlerim.

Zalimlerin yanında yumurtlayan tavuk olmaktansa, zalimlerin karşısında bir gün horoz gibi yaşayıp ölmeyi yeğlerim.

Yaşamlarını `Dün dündür, bugün bugündür' günübirlik politikaların üstüne bina edenler, dönmeler ve devşirmelerdir.

Kendi zevkleri için elin ekmeğine el atanlar ve gözüne kestirenler, soysuzlardır. Soysuzlarla bir çatının sorumluluğunu paylaşmak, rezillik ve rüsvalıktır.

Kendi kaderine ve elindeki imkanlara razı olmamak, azgınlık ve kudurmuşluktur.

Kudurmuşluklarını başkaların kaderine müdahale etmekle zevklenenler, ahlaksızlardır.

Başın ve dişin ağrısı tedaviyle geçebilir. Fakat ahlaksızlığın alışkanlığı ancak  cezalandırmakla tedavi edilir.

Kendi pisliklerini karanlıkta gizleyenler. Unutmasınlar ki, bir gün aydınlık doğacaktır.

Alim ilminin gücüyle ayakta durur. Cahil ise bileğinin gücüyle ayakta durmaya çalışır.

Bilekler bir gün körelmeye yüz tutar. Fakat  ilim gün geçtikçe aydınlanır açığa çıkar.

Düşüne bilen için dünya başkalarına mirastır. Düşünmeyenler için dünya baş belasıdır.

Düşünebilmeyi beceren kurtulur. Düşünmeyi beceremeyen ise hapsolunur.

Dört duvarın zindanında kurtulma çaresi bitmez. Fakat düşüncesizlik zindanında ise  kurtuluş mümkün olmaz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİL EVRENSEL İLETİŞİM

ARACIDIR

 

 

Allah her kavme kendi dili üzere Peygamber  göndermiştir.

Dillerin farklılığı, Allah'ın ayetlerindendir.

Her lisan, bir insandır.

Her insan bir Adem, her Adem ise bir Alemdir.

Yüce Allah hiç kimseyi dilinin  farklılığından dolayı hesaba çekmez.

Hiçbir dil, din değildir.

Diller, insanlarla konuşmak, anlaşmak için birer araçtır.

Hiçbir insan, ana dilini kendisi seçmemiştir.

Dillerin farklılığını hazmedemeyenler, barbar ve bağnazlardır.

Ne kadar dil bilinirse, o kadar çok insanla iletişim kurulur.

İnsanları anlamak ve onlara anlatmak ancak dillerini bilmekle mümkündür.

Dillerini din edinenlerin, dininden insanlara  hayır gelmez.

Dillerin farklılığını ırki problem yapanlar, art niyetlidirler.

Aynı ormanda yaşayan hayvanlar, iletişimleri farklı olmasına rağmen hiçbir problem yaşamıyorlar.

Aynı evreni ve toprakları paylaşan insanların dillerinin farklılığın ne ilginçtir, problem  oluyor.

Dil bir kültür değildir. Sadece kültürlü olmanın aracıdır.

Dili amaç edinenler, kültürsüzlerdir.

Dil bir kimlik ve kişilik değildir. Kişiliğin oluşmasında bir araçtır.

Kişinin ana dilini bilmesi çevresiyle, evrensel yaygın olan dili bilmesi ise dünya ile  iletişimini sağlar.

Kur'an-ın dili, Arapların Arapça-sı değildir.

Kur'an-ın dili, yüce Allah'ın özel seçtiği bir lisandır.

Kur'an-ın dilini, dilleri değişik olan insanlara anlayacakları bir şekilde anlatmak ve anlaşılır hale getirmek caizdir.

Dini yaşamada ve Kur'an-ı  anlamada dil, hiçbir zaman Müslümanlar için engel değildir.

Dili, dinin önünde engel görenler, ırkçılığı körükleyenlerdir.

Dili, ırkçılığa alet edenler, bayağı ve basiretsizlerdir.

Dilsizlik,  dinsizlik  değildir. Dili din haline getirenler dinsizlerdir.

Dilsiz olanlar dinle mükelleftirler. Ama dili din edinenler, dinle hiçbir  alakaları  olmayanlardır.

Dünya, renklerle güzeldir. En  güzel renkler ise simalar ve lisanlardır.

Dile renk katan dindir. Dillere yasak getirenler ise hainlerdir.

Dilin  kemiği  yoktur. Kişi onu nereye bükerse öyle olur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ADEM DEDİKLERİ

 

 

Mahkumlar zamanın berrak suyundan arınırken, suçlarını kanıksayanlar  gizlenmenin kirli rengine boyanırlar.

Gerçeklerle yüzleşmeler ertelendikçe, unutulurlar. Çünkü gerçekle yüzleşmeyen hayatlar, yaşanmış sayılmazlar.

Özgür bedenler, mahkum ruhları taşıyamazlar. Oysa özgür ruhlar,  mahkum bedenleri kanatlandırabilirler.

Bedenlerin mahkumiyeti; hapis, hücre ve  zindanlardır.

Ruhların mahkumiyeti; küfür,  şirk ve günahlardır.

Biz geçmişin örneklerinden ibret almaz ve kulak asmayız, gönlümüzü gönül yapan ateşe nafile nehirler arar dururuz. Çünkü gönül tecrübe tutmaz.

Aşk, bir suç olmadığı halde mahkumiyetle neticelenen yegane şeydir. Bir ceza olarak ödemezsek de, bir ceza gibi çekeriz çilesini.

Aşk, öyle bir kutudur ki, kısacık açık görüşlerle çözülemez sırrı. İki  satır  mektupla  bastırılamaz hasreti.

Görülmüştür damgası vurulmaz hiçbir aşkın dile gelen ifadesine. Çünkü hiçbir aşk görülmüş değildir başkalarınca.

Sevdayla bakan gözler, ani baskınlarla suçüstü yakalanabilirler belki. Ama bütün aramalara rağmen yine de bir suç bulunamaz bulgular arasında.

Adem dedikleri el, ayak, baş değil, manaya  derler. Kaş, göz değil, ruha derler.

Ağaç, kendini kurtarmak için yapraklarını döker.

Ayaklar olunca baş, başlar olur ayak.

Tarihsizlik en büyük talihsizliktir.

Tarih, ileriye sıçramak için geriye gerilmektir.

Dünya delik, delik bir köleliktir.

Zaman, bir doğru üzerinde yürümez. Daire çizer, kıştan sonra yaz, geceden sonra gündüz gelir.

Altın ateşte, insan minnette belli olur.

Kazanılacak sevabın büyüklüğü katlanılan belanın ağırlığı nispetindedir.

 

 

 

 

 

SEVGİ KALBE HÜKMEDER

 

 

Buğday eken, buğday biçer. Arpa eken, arpa biçer. Ey kabristana ölü eken mezarcı,! Peki  yıllardır ne biçtin?

 

İnsan şu üç şeyden kurtulamaz:

a)Kendisini çağıran bir nefis.

b)Kendisini arayan bir Şeytan.

c)Nimetini kıskanan bir münafık.

 

Günümüzde emek ucuz, ekmek ise pahalıdır. Ne kazanıyorsak ancak onu yiyeceğe ve giyeceğe harcıyoruz.

Post için yola çıkanlar, sırtında palto bile olmadan Allah'ın huzuruna dönerler.

Eğer kendi hayatın hakkında konuşmak istemiyorsan, bu senin bileceğin iş: Ama kendi hayatını kendin kazanmak zorundasın.

İnsan anasız ve babasız yaşayabilir. Fakat Allahsız asla yaşayamaz.

Sevgiliye varan yollar sarptır.

Aşk ile yan, şevk ile kan

Yetecek ile yetinmeyene, hiçbir şey yetmez.

Gece uzundur. Uyku ile onu kısaltmayın. Gündüz aydınlıktır. Onu günahlarla karartmayın.

Su, deryaya ulaşmak için, yüzünü toprağa sürte, sürte akarmış.

İnsan su ile özdeştir. Su Azizdir. Çünkü hem temiz, hem de temizleyicidir. Aziz olan insan da, hem temiz, hem de temizleyici, arındırıcı özelliği vardır.

Sular hep akar, akmadığı zaman bayatlaşıp sivri sinek doğurur. İnsan hep arar, araması bittiği  zaman direnci ve hıncı biter.

Hayatın hızlı devranına ayak uydurmayanlar, ayakta kalıp oturacak yer bulamazlar.

İnsanların kalbine ancak sevgi hükmeder.

Sevgiyle hayat sahibi Allah'ın varlığını hissetmek, insanların ne ile yaşadığını anlamaktır.

İnsanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi  görünse de, hakikatte onları yaşatan tek şey sevgidir.

Sevgi, Allah'a yükselir, Allah da ona yaklaşır. Çünkü o sevgiyi yaratandır.

Aslında insanlar kendi esenlikleri için harcadıkları düşünceyle değil, insana  verilen sevgiyle yaşarlar.

Eğer bir işe ne zaman başlayacağını, kimi dinleyeceğini ve yapman gerekeni en önemli şeyin ne  olduğunu bilseydin, girdiğin her işi başarırdın.

 

Her insanın şu soruları kendine sorması  gerekiyor:

a)Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim?

b)En fazla muhtaç olduğum, dolayısıyla diğerlerinden fazla ilgi  göstermem gereken  insanlar kimlerdir?

c)En  önemli ve her şeyden önce kendimi vereceğim işler nelerdir?

 

Hayatta en önemli üç şey:

a)Yaşanılan an.

b)Kiminle beraber olunduğun.

c)İyilik yapman.

 

Kazanç ve  kayıp,  ikiz  kardeştir. Bugün zengin olanlar bakıyorsun ertesi gün ekmek parası için dilenebiliyorlar.

Aşkları da devralır mı, kalp nakli yaptıranlar?

Sana gülüm demem, gülün ömrü az olur.

İnsan amaçsız yaşayabilir, ekmeksiz asla.

İnsan ekmeksiz yaşayabilir,  sevgisiz asla.

İnsan sevgisiz yaşayabilir, imansız asla.

İnsan imasız yaşayabilir, Allahsız asla.

Allah yazmaz, insanlar yapmadıkça. Allah azap etmez, insanlar azmadıkça.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNSANIN KIYMETİ

DEĞERİNDEDİR

 

 

İnsan, bizzat kendini problem yapmaktan vazgeçmeyen varlıktır.

Çok muhabbet, tez ayrılık getirir.

Araştırılmamış, eleştirilmemiş bir hayat yaşamaya değmez.

İnsan olmanın süreci, kendini yönlendirme yeteneği kazandığı derinliktedir. Derinlik, insan olmak ve fıtratına dönmektir.

İnsan evrenin amacıdır. Evrenin merkezidir.

Ruh ile beden insanın iki temel taşıdır. Ruhtan istenecek şey bir köşeye  çekilmek, kendi kendine düşünmek,  bedeni hor görüp kendi başına bırakmak değil, ona bağlanmak, onu kucaklamak, sevmek, ona arkadaşlık etmek ve öğüt vermektir.

En üstün iyilik, en büyük kötülüğün içindedir.

İnsanın önündeki amaç; Tanrı olmak değil, üstün insan olmaktır.

Somut insanda, evrensel insanlığın bir temsilcisi bulunur.

İnsanda korkunç şekiller vardır. Bu sebepten dolayı da haklı olarak söylenebilir ki, insan  hayvandan daha ileri veya  daha geri olabilir.

İnsan olmak, hayvanın kaçtığı zaman bile evet dediği gerçekliğe kesin bir hayırla karşı koymasıdır.

İnsanlardan başka şeylere harcanabilecek kadar aşk yok yeryüzünde.

Düşüncelerimizin ve eylemlerimizin oluşması insanlar arası ilişkilerin  kurulmasıyla anlam  kazanır.

İnsan hayatı süresince daima tavır alma durumundadır.

Amaç, değerin bulunduğu akış içinde vardır. Bunun için insan ancak değeri hedef alması gerekir.

Bir değer sürekliliği oranında yüksektir. Bu bakımdan özleri gereği uçup giden doğrular  bayağı, aşağı değerlerdir.

Bilgi edinmek insanın nasıl hayatında önem arz ediyorsa, öte yandan insan daima bir değerlendirme gereği hatta zorunluluğunu duyuyor.

Bilginin anlamı onun özündedir. Bilginin hakikat değeri de bu özde saklıdır.

Bilgiyi aklımızla elde ederiz,  değerleri  ruhumuzla kavrar ve özümseriz.

İnsan iradesinin belirgin niteliği amaçtır.

İnsan, zorunluluk ve nedensellik yasası gereği ortaya çıkan olayları değiştirmez. Fakat sonucu etkileyici nedenler getirebilir. Hastalanmamak için korunmak, hasta olunca ilaç almak gibi...

İnsanın erdemliliğini, mahiyetini, iradesiyle yaptığı seçim belirler.

Aslında irade de bir nedendir. Ama kendi kendisine yeterli olan bir neden.

Bilinç insanın kendisini ahlaki sorunlara karşı vicdanen sorumlu tutmasına neden olur.

İnsan da ödev ile eğilim çatışmasında vicdanın sesi daha açık ver gür bir şekilde algılanır.

Ahlaki  değer yaşantımızın iradi kararını veren bizzat kendi benimizdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EYVAHIM SENSİN ALLAHIM

 

 

Kılavuzu Karga olanın, burnu leşten çıkmaz.

Dostu hain olanın, başka düşman aramasına gerek yoktur.

Konuşmak herkesin karı, İlim öğrenmek er kişinin karı. Düşünmek ise erdemli kişilerin karıdır.

İmtihanda ne kaçmak, ne de kurtulmak mümkündür. Ancak ya kazanılır, ya da kaybedilir.

Çok konuşmak zevzeklik, çok okumak tegannilik, çok düşünmek ise kemalliktir. Konuşmak gümüş ise sukut etmek altındır.

Dünya kazan biz kepçe. Herkes kapkaç oynuyor. Kim neyi ve ne kadar kapıp  kaçarsa, onun serveti o olur.

Geçeni ne eyvah ne de keşke geri getirir. Ancak ya şükredilir, ya da tevbe edilir.

Lezzete dönüşen her günah, kişinin imanına  saplanan bir ok gibidir.

Musibetleri ne eyvah giderir, ne feryat giderir, ne de ah. Ancak Allah'a hamd edilir.

Telaşı dünya olanın tasası bitmez. Telaşı din olanın huzurunu hiçbir şey kaçırmaz.

Allah'ın katındakileri bırakıp, insanların elindekilerine göz dikenlerin kalp gözleri kör oluverir.

Mazlumların ah-ı üzerine taht kuran zalimler, rezil ve rüsva olmaya adaydırlar.

Anlayışı kıt, fark etmesi zayıf olan, karanlık ve yanlış kararlar almaktan kurtulamaz.

Gözü başkaların dilinde, elinde ve belinde  olanın, hor ve hakir olmaması için bir sebep yoktur.

Kişi dilin, elin ve belin tutsağıdır. Bunları iyi becerirse ve kanalize edebilirse, dünyası  cennet olur.

Çok konuşan dilden, hayırsız elden, tez bükülen belden, sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Boş oturmaktan, boş konuşmaktan ve boş düşünmekten sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Yüzsüzlükten, ikiyüzlülükten ve görgüsüzlükten sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Yanlış anlamaktan, yanlış yapmaktan ve yanlış anlaşılmaktan sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Cimrilikten, pısırıklıktan ve pintilikten sana   sığınıyorum ALLAH’IM.

Pervasızlıktan, patavatsızlıktan ve zevzeklikten sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Beceriksizlikten, paspallıktan ve uyuşukluktan sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Seni anmaya, seni sevmeye ve senin  rızana nail olmaya beni engelleyen  her şeyden sana sığınıyorum ALLAH’IM.

Muhanetin arından, alacaklarımın hakkından ve vereceklerimin sorumluluğundan sana sığınıyorum ALLAH’IM.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

FİRAKIM SENSİN ALLAHIM

 

 

İnsanların ahını alan kimselere,  ecel yatakta uğramaz.

Bir birine zıt olan fikir ve mizaçları, bir kabın içerisine koyup eriterek, kader birliği ettiren İmandır.

Cesareti bile yanlış tarif ettiler bize, meğer en büyük cesaret ve değer biçilmez saygı, haklara hürmet etmekten geçmiş.

Her istenilen yanlışa uymak, hakkı sahibine teslim etmek değildir.

Gönüllerin terazisi İslam’a göre ayarlıdır. Yapma dediği  halde yaparsan nefsine, Şeytana uymuş, Allah'a isyan etmiş olursun.

Gönül terazisi, kitaba, vahye göre ayarlanmıştır. Hem de doğruyu ve yanlışı tartacak biçimde.

Kaderin her cevherine tahammül gerek. Çünkü sefa ile cefa müşterektir.

Her varlık etrafını düşünmeden, kendisi için yaşama sevdasına düşerse toplum rahatsız olur.

Öfkeyi söndürmek, ateşi  söndürmekten daha  zordur.

İftiranın yıkamadığı kale yoktur. Kılıçtan keskin, zehirden daha etkilidir. Fakat  hemen teslim olmamak gerek.

Gerçek Müslüman ölmez. Bu hayatta göçünce hakiki yaşantısına döner.

Topraktan fışkıran bir gül, toprak üstünde onun sembolü olacak, ama  kısa ömürlü  olacaktır. Fakat kalpteki gül hiç solmayacaktır mahşere dek...

Eğer bir insan ahlaki değerleri redderek hayatını sürdürmek istiyorsa, bu kendisini ret etme anlamına gelir.

İnsan toplumsal bir varlık olarak toplum bütününün bir parçası, bir organizmasıdır.

Hayatın, kaza taşlarını insana hedef  yapan zamandır.

Şuurlu  insanları  gayeye ulaştıran en büyük bir kavramdır zaman...

Benliğini  kaybedenlerin  bir rüzgar gibi, hazan yaprağı gibi meçhulden meçhule sürükleyendir zaman.

Akan her kat re gözyaşında ne sırlar ve ne  kadar anlamlar gizlidir.

Göz yaşı, bir mazinin yaşantısı onda gizlidir.

Göz yaşı, Allah'a olan bağlılığın en büyük rumuzudur.

Göz yaşı, kin ve nefreti,  aşk ve şevke  çeviren tek nedendir.

Göz yaşı, hayat ve yaşam yolundaki kötü yaşantıyı iyiye çeviren bedeldir.

Akan gözyaşları bir deniz meydana getirseydi oradaki yaşayan hayvanlar gam ve kederden kurtulabilir miydi acaba?

Ahlak, hem toplumda, hem de aile yuvasında olmalıdır ki, herkes ahlaklı olabilsin.

Yürümüş olduğu yolun bir sonu olmayacağını düşünmeden dolu dizgin akan aciz insanlık...

Rabbim... Hayat, bütün arzularımı aldı elimden, bir kapı bulamadım darda kalan yüreğimi açacak, dertlerimi, firkatimi, ahım-ı, yüklenip sana geldim. Onları maneviyat bahçesinde yeşert...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BASKIYA HAZIRLANAN KİTAPLAR

 

 

1.KUR’AN’IN RUHU-KUR’AN-I KERİM (Sebeb-i Nüzulü Açıklamalı ve Kelime Kelime Meali)

Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir,

Bütün bilgiler tek bir bilgiye ulaşmak içindir,

Bütün hakikatler tek bir hakikat içindir,

Bütün dinler tek bir dine kavuşmak içindir,

Bütün güzellikler tek bir güzeli görmek içindir,

Bütün ilahlar tek bir Allah'a erişmek içindir,

Bütün yollar tek bir yolu yürümek içindir,

Bütün şeyler tek bir şeyi anlamak içindir,

Aslında herşey tek bir şey ve aynı şeydir.

 

2. KIRK AYET –KIRK HADİS (Kırk Hadis)

Resûlullah (a.s): "Kim ümmetime, sünnetimden kırk tanesini koruyup ulaştırırsa ben kıyamet günü onun imânına şâhid ve şefaatçi olurum" (Abdullah İbnu'l-Mubârek el-Hanzalî (181/797). Beyhakî, Şuabu'l-İmân, 2/270)

Sebeb-i Nüzulüne göre kırk ayet ve Sebeb-i Vüruduna göre kırk hadis. 

Sünneti anlamak için Peygamberi tanımak, Peygamberi tanımak için  KUR’AN-I KERİM’e bakmak, bunun için de KUR’AN-I KERİM’in dilini bilmek şarttır.

 

3. EVRENİN RUH HARİTASI (Akaid Kitabı)

Kaybetmişiz Pusulamızı

Ebrehelerin Hüküm Sürdüğü Kaldırımlarda

Ölüler Abid

Taşlar Mabud

Ağaçlar Mabed Olmuş.

 

4. İNSANLIĞIN RUH HARİTASI (Ahlak Kitabı II Cilt)

Ahlak, ruhun derinliklerinde dışa yansıyan iyiliğin, kıvılcımıdır.

Gülün güzelliği rengidir.

Bülbülün ki, sesidir.

Göğün ki, yıldızlardır.

Yerlerin ki, bitkilerdir.

Dilberin ki, cemalidir.

Yiğidin ki, bileğidir.

Arifin ki, bilgidir.

Abidin ki, zikridir.

İnsanlığın ki ise, AHLAKIDIR.

 

5. RUHLARIN ŞİFASI (Esma’ül Husna)

“En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (7:180)

Ebû Hüreyre (r.a) den nakil: Resûlüllah (a.s) buyurdular ki:

"Şüphesiz ki, Allahü Teâlâ'ya mahsus doksan dokuz isim vardır. Her kimbu (güzel) isimleri ihsâ eder (sayar, ezberler vedilinin  tesbihi  haline getirirse) Cennete girer.”(Tirmizi, ibn Hibban ve Hakim)

Esma-ül Husna’nın bilinmesi üç şey için çok önemlidir:

1-İlahi Rububiyyet; yüce Allah’ın Rabbaniyyetine dalalet eden; varlığına ve biriliğine ve nasıl yaratıcı, nasıl yarattığı varlıkların rızıklarını verici ve nasıl terbiye edici olduğunu öğrenmek.

2-İlahi Uluhiyyet; yüce Allah’ın Azametine dalalet eden ne kadar güçlü, ne kadar büyük, nerde ve ne yaptığını öğrenmek.

3-İlahi Ubudiyyet; yüce Allah’ın lutfuna dalalet eden; niye ibadet edilir, nasıl dua edilir, kimi sever,  kime rahmet eder, kimi ne için cehenneme koyar ve kimi niçin cennetine koyar gibi özellikleri öğrenmek.

 

6. YAŞAMIN RUH HARİTASI (Fıkıh Kitabı IICilt)

Anlamak (fıkh etmek), insanın ruh portresidir.

Anlayış sahibi insanlar, halkların gülü ve çiçekleridir.

Anlayış sahipleri, halklar tarafından her zaman koklanmaya çalışılır.

Bazen göklere çıkartılıp yükseltilirler.

Bazen yerlere atılıp ezilirler.

 

7. İNSANLIĞIN RUH MİMARLARI PEYGAMBERLER (Peygamberlerin Hayatı IICilt)

Evrenin en büyük sanatçısı Allah’tır.

Yüce Allah’ın en büyük sanat eseri insandır.

İnsanın en büyük sanatı ruhtur.

Ruhun mimarları aziz Peygamberlerdir.

 

8. PEYGAMBERLERİN ÇİZDİĞİ RUH HARİTASI (Hz. Peygamber(a.s)'in Hayatı II Cilt)

Kaybolmuşuz Peygamberlerin çizdiği haritanın üzerinde.

Yön tayin etmede zorlanıyoruz.

Neresi doğu.

Neresi batı.

Neresi kıble.

 

9. ÇOCUKLARIN RUH DÜNYASI (Doğumundan Ölümüne Kadar Çocuk Terbiyesi)

“Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar.”

Hiç bir çocuk, anne ve babasının  meşru veya gayri meşru yaptıklarıyla sorumlu değildir.

Her çocuk kendi kişisel menkıbesinin sorumlusudur.

Çocuklar, ailenin balı ve dalı,

Toplumun gülü ve bülbülü,

Kainatın çiçeği ve eşrefidirler.

 

10. DERSLERİN RUHU (Tefsir Dersine Giriş 1) 

Bütün kitaplar, bir kitabı anlamak içindir, oda KUR’ANI KERİM’dir.

Bütün ilimler, tek bir ilimden onay alır,  oda KUR’ANI KERİM’dir.

Bütün ilimlerin merkezi, tefsir ilmidir, oda KUR’ANI KERİM’dir.

 

11. DERSLERİN RUHU (Tefsir İlmine Giriş 2)

Usûl, Arapça asl'ın çoğuludur. 

Asl sözlükte temel, kök, soyluluk ve orijinal anlamlarına gelir.

Tefsir usûlü ya da İlmu Usûli't Tefsir,

Kur'ân-ı Kerim'in insanlar tarafından anlaşmasına yardımcı olmak üzere onu, insanların zihinlerine,  akıllarına yaklaştırma çalışmaları  diyebileceğimiz tefsirin ve müfessirlerin  prensiplerini, şartlarını ve çerçevesini belirleyen,  tarihini tespit eden ilim veya  ilimlerin hepsine birden verilen isimdir.

 

12. ÇAĞIN ALTIN RUHLULARI (Sahabe-i Kiramın Hayatı II Cilt)

Rasulullah (a.s)’ın da üzere yaratılmış olduğu “ALLAH AHLÂKI”?…

“VERMEK”!

Karşılıksız vermek!

Çıkar düşünmeksizin vermek! EBU BEKİR gibi.

Zâhirde ve bâtında her an ve her koşul altında adil olmak! ÖMER gibi.

Ar, haya, sevgi vermek!.. Karşılık beklemeksizin! OSMAN gibi. 

İlim, cesaret  vermek!… Karşılık beklemeksizin! ALİ (r.a) gibi...

 

13. ADEMİN HİKMETİ

Adem dedikleri;

el,

ayak,

baş değil,

manaya  derler.

Kaş,

göz değil,

ruha derler.

 

14. ALEMİN HİKMETİ

Her insan bir ademdir.

Her adem bir alemdir.

Her alem bir sırdır.

Her sır bir yitiktir.

Her yitik bir hikmettir.

Her hikmet bir hazinedir.

Her hazine bir saadeti dareyndir.

 

15. EĞİTİMİN HİKMETİ

Her Müminin dinini öğrenmesi ve bildiklerini öğretmesi dini bir ihtiyaçtır.

Zira inandıklarını uygulayabilmesi öğrenmeye bağlıdır. Öğrenim, eğitimin bir parçasıdır.

Eğitim, hedeflenen davranışların programlı ve planlı faaliyetlerle insana kazandırılmasıdır.

Öğretim ise, öğretme faaliyetlerinin belirlenen hedefler doğrultusunda, planlı ve kontrollü olarak düzenlenmesi ve uygulanmasıdır.

 

16. DÜŞÜNMENİN HİKMETİ

Felsefe;

“seviyorum, peşinden koşuyorum ve arıyorum”;

anlamına gelen ve

“bilgi, bilgelik”

anlamına gelen sözcüklerinden türeyen terimin

işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplindir.

Buna göre felsefe

“bilgelik sevgisi”

yada;

“bilginin peşinden koşma”

anlamına gelir.

 

17. DÜŞLERİN HİKMETİ

Rüya konusunda;

Batı bilginleri genelde rüyanın insanın günlük yaşantısı sonucu gördüğü şey olarak yorumlarken,

Doğu bilginleri bu görüşe katılmakla birlikte Allah'tan gelen ilahi bir mesaj olarak da görmüşlerdir.

 

18. HAYALİN HİKMETİ  

Fertte çağrışım yapan hayaller neticesinde meydana gelen kolektif alt şuuru psişik hayatın esaslı faktörüdür.

 

19. MEDENİYETİN HİKMETİ

Allah'ın indirdiklerini kendisine hayat nizamı olarak kabul eden toplumlarda medeniyet, kavramın içerdiği gerçek anlamıyla ortaya çıkmıştır. İslâm medeniyeti, iman, amel, ahlâk, sosyal ilişkiler, toplum hayatını insanların iyiliği doğrultusunda yöneten idarî prensiplerin bir tezâhürüdür.

 

20.  ACILARIN HİKMETİ (Şiir)

Şair, Şiir yazarken,

çocuk dünyaya getiren

bir annenin sancısını çekmiyorsa

yazdıklarının hepsi yalandır.

 

21. ŞEREFİN HİKMETİ (Müslüman Kadın)

İslâm'a göre şeref, müttakî olandır; Allah'tan korkup haramlardan her zaman sakınan, Allah'ın emirlerini yerine getirendir.

 

22. AKLIN HİKMETİ

Akıl, eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâl ve noksanıyla ilgili sıfatını idrak eden özelliktir. İki hayırdan daha hayırlı; iki şerden daha az şerli olanını idrak etmekten ibarettir. Akıl insanoğluna verilmiş manevi bir kuvvettir. İnsan bu güç ile gerekli ve nazarı bilgileri elde eder. Bilgiyi elde eden güç İslâm'da insanı mükellef kılan akıl gücüdür. Bu güç insanda ana rahminde cenin iken oluşan özelliktir. Bu erginlik çağına gelince gelişir ve gittikçe olgunlaşır. Bu da, zarûriyyâtı anlayan güçtür. Bu güç ile elde edilen 'bilgi'ye gelince yerine göre kullanılmadığında akılsızlık özelliğini taşır.

 

23. NAMAZIN HİKMETLERİ

Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.

Sabah namazının iki rekat olmasının hikmeti nedir? Öğle namazı niçin dört rekattır? Bazı namazların iki ve üç veya dört rekat olmasının sebebi hikmeti nedir? İşte bütün bunların hikmeti bu kitabın içinde geçer.

 

24. DİN NASİHATTIR (İbretli Sözler) *Çıktı*

Nasihat, İslâm'ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir. Bu öğütler yapılırken asla bir ard niyet güdülmez, dünyevî çıkarlar düşünülmez.

 

25.NAMAZIN DİLİ

Namaza başlarken ve namaz kılarken, söylediklerimizin anlamı nedir? Neden “Allah’u Ekber” diyoruz? Neden Ku’ran ile değil de “Sübhaneke” ile namaza giriş yapıyoruz? Neden “Ruku” ediyoruz? Niçin “Secde”ye kapanıyoruz? Bütün bunlar ne anlama geliyor? Ve biz bunları yaparken ne demek istiyoruz? Bunların anlamı ve dili nedir?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1]  Ali İmran,3/31

[2]  Muhammed,47/33

[3]  Haşr,59/2

[4]  Hicr,15/9

[5]   Maide,5/3

[6] bk. 16/50, 11/112,42/15

[7] Buhârî, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7; Bir rivayette de:"...Isındırın,  nefret ettirmeyin..." buyrulmuştur.