ORUÇ

 

ORUCUN ÇEŞİTLERİ

ÜÇ ŞEY ORUÇLUYA MÜSTEHABTIR

ORUÇ TUTMANIN HARAM OLDUĞU GÜNLER

ORUÇ TUTMANIN MEKRUH OLDUĞU GÜNLER

ORUÇLUYA MEKRUH OLMAYAN ŞEYLER

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

ORUCU BOZAN VE KAZAYI GEREKTİREN ŞEYLER

HEM KAZAYI, HEM KEFFÂRETİ GEREKTİREN ŞEYLER

ADAK VE ADAK ORUÇLARI

ADAĞIN SAHİH OLMASI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR

NAFİLE ORUÇLAR

İTİKÂF

İTİKÂFIN ÇEŞİTLERİ

İTİKÂFIN SIHHATİNİN ŞARTLARI

İTİKÂFIN ÂDÂBI

İTİKÂFI BOZAN ŞEYLER

 

ORUÇ

 

Âkıl-bâliğ her Müslümanın tutması farz olan ramazan ayı orucu, hicretin ikinci yılında, şaban-ı şerifin onuncu günü farz kılınmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dokuz ramazan oruç tutmuş ve Teravih namazı kılmıştır. Ramazanın farziyyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. İslam’ın beş şartından biridir.

“Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)’lere yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı).” (Bakara/183)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Her kim inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Müslim)

Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

“Ademoğlunun her amelinin sevabı on mislinden yediyüz misline kadar katlanır. Allah buyurdu ki: “Ancak oruç müstesnâ. Çünkü o benim içindir. Onun mükafatını ancak ben verim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf benim için terk ediyor. Oruçlunun iki sevinci vardır: Birinci sevinci iftar ettiği zaman, ikinci sevinci ise Rabb’ine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.” (Buhari, Müslim)

Diğer bir hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kilitlenir. Şeytanlar zincire vurulur.” (Buhari, Müslim)

Allah rızası için tutulan orucun fazileti pek büyüktür. Oruç bir sabırdır. Bir rahmettir. Günahlara ve kötülüklere karşı bir kalkandır. Bir zikir, bir tesbihtir. Melekler oruçlu için istiğfar ederler. Onların bağışlanmasını dilerler. Bütün azalar zikir ve tesbih ederler. Yukarıda zikri geçen hadis-i şerifte buyurulduğu gibi şayet inanarak ve karşılığını yalnız Allah Teâlâ’dan bekleyerek oruç tutulursa, oruçlu için böyle güzellikler, nice manevi dereceler vardır.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yemek yerlerken Hz. Bilal radıyallahı anhe, “Ya Bilal! Yemek yiyelim.” buyurdu. Bilal radıyallahu anh de: “Ya Rasûlullah ben oruçluyum.” dedi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Biz rızıklarımızı yiyoruz. Bilal’in rızkının fazlası cennettedir. Ey Bilal! Oruçlunun kemiklerinin tesbih çektiğini, meleklerin de onun için yanında yemek yendikçe Allah’tan mağfiret dilediklerini biliyor musun?” (İbn-i Mace)

Orucun dünyevî, uhrevî birçok faideleri vardır. Oruç elbette yalnız Allah Teâlâ’nın rızası için tutulur. Dolayısıyla bunun karşılığı çok büyüktür. Allah Teâlâ’nın rızasıdır. Günahların bağışlanmasıdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Cennette Reyyan adında bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular çağrılır. Kim oruçlulardan ise oraya girer, giren ise asla susamaz.” (Buhari, Müslim)

Ramazan, Müslümanlar arasındaki yardımlaşmayı doruk noktaya yükseltir. Bilhassa zekat farzının ifâsı genellikle bu ayda yapıldığı için, fakir, muhtaç, dul, yetim müslümanların büyük ölçüde ihtiyaçları karşılanır.

Diğer taraftan vakıflar, topluma hizmet gâyesiyle kurulan dernekler, bu mübarek ayda diğer aylara nazaran daha çok sosyal faaliyette bulunurlar. Zenginler ile fakir ve muhtaçlar arasında bir köprü vazifesi görürler.

Bu ayda gerek tutulan oruçlar, gerek kılınan Teravih namazları, va’zu nasihatlar insanların kalblerini yumuşatır. Ayrıca oruca ve ramazan ayına karşı genel saygı, insanların kötülüklerden el çekmesine ve hatta diğer aylarda yaptıkları bir kısım günahları, içki ve benzeri günahları terketmelerine, dolayısıyla suç oranlarının diğer aylara göre hızla düşmesine vesile olur.

Her gün açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu yaşayarak öğrenen varlıklı insanlar fakirlere karşı daha anlayışlı, daha merhametli olurlar.

Ayrıca oruç bedene sıhhat verir. Gönüle sürur verir. Başka zamanlarda yaşanılamayan mutluluklar yaşanır. İftar sofrasındaki mutluluğu bir düşünelim. Aile reisi, hanımı, çocukları ile berâber sofraya oturmuşlar. Önlerinde çeşit çeşit yiyecekler, içecekler var. Hiçbiri el uzatmıyor. Kulakları ezanda, dilleri duada, kalbleri huzurda büyük bir huşû ile bekleşiyorlar. Allahu Ekber ne hoş bir seda! Yaratıcının büyüklüğü bir daha ilan ediliyor. O’nun ihsan ve ikramıyla dolu sofraya eller Besmele ile uzanıyor. Diller duada: “Ya Rabbi! Sen’in için oruç tuttum. Sana inandım. Sana tevekkül ettim ve Sen’in verdiğin rızıkla iftar ettim.” Böyle bir huzur, böyle bir saadet manzarası, böyle bir mutluluk nerede yaşanılabilir? Bu manzara dünyada yaşanılabilen cennet manzaralarından bir manzara değil midir?

Ramazan ayının, dolayısıyla ramazan orucunun başlangıcı, ramazan hilâlini görmekle sabit olur. Ramazan bayramı ise, şevval ayının hilalini görmekle başlar.

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Hilâli gördüğünüz zaman oruç tutun ve onu gördüğünüz zaman iftar edin. (Bayram yapın) Şayet hava kapalı ve bulutlu ise otuz gün oruç tutun.” (Buhari, Müslim)

Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere Müslümanların hem ramazan hilâlini, hem de bayram hilâlini, yani şevval ayının hilâlini gözetlemeleri, oruçlarına ona göre başlayıp, bayramlarını ona göre yapmaları gerekmektedir. Bir memlekette bu vazifeyi hiç kimse yapmıyor, tamamen ihmal ediliyorsa bütün Müslümanlar mes’ul olur.

Şayet hava bulutlu ve kapalı olur da, bayram hilâlini görmek mümkün olmazsa, böyle bir durumda ne yapmamız, nasıl hareket etmemiz gerektiği de çok açık olarak bildirilmiştir. Oruç, otuz güne tamamlanacaktır. Keza ramazan hilâlini gözetlerken de durum aynıdır. Hava bulutlu ve kapalı olursa hilâli görmek mümkün olmazsa, şaban ayı otuz güne tamamlanır. Sonra oruca başlanır.

Rasathanede yapılan hesapların her zaman isabet etmediği, hatta çeşitli merkezlerdeki rasathanelerin bazen ayrı ayrı neticeler verdiği bilinen bir gerçektir.

Rasathanelerin hesabı ile hilâli gözetleme neticesinde elde edilen bilgiler birbirini teyid ediyorsa mesele yoktur. Ancak bu bilgiler birbirine aykırı ise, mesela, hilali gözetleyen kişi ramazan hilalini gördü de rasathane hilal gözükmedi diyorsa, her hususta olduğu gibi bu hususta da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin buyrukları doğrultusunda hareket edecek, rasathaneye değil hilâli gözetleyene itibar edeceğiz.

 

ORUCUN ÇEŞİTLERİ

Oruçlar, farz, vacip ve nafile olmak üzere üç çeşittir.

1- Farz oruçlar:

a- Ramazan ayında tutulan oruç.

b- Farz olan ramazan orucunun kazası.

c- Keffâret orucu.

 

2- Vacip oruçlar:

a- Adak oruçları.

b- Kazaya bırakılan adak oruçlarının kazası.

 

3- Nafile oruçlar:

Bu oruçlar pek çoktur. Bir kısmı şunlardır:

a- Pazartesi, perşembe oruçları.

b- Muharrem, şaban aylarında tutulan oruçlar.

c- Şevval ayında altı gün tutulan oruçlar.

d- Her kamerî ayın on üç, on dört ve on beşinci günleri tutulan oruçlar.

e- Zilhiccenin ilk dokuz günü tutulan oruçlar ve benzerleri.

Bir kişiye orucun farz olması için iki şart vardır:

1- Müslüman olması.

2- Akıl baliğ olması.

 

Kendisine oruç farz olan bir kişinin bu farziyyeti yerine getirmesi için de iki şart vardır:

1- Sıhhatli olmak:

Hasta olan bir kimse, şayet oruç tutarsa hastalığı şiddetlenecek, ağırlaşacak veya ölümüne sebep olacak dereceye yükselecek ise ve Müslüman mütedeyyin bir doktor tarafından muayene edilip böyle bir neticeye varılmış ise orucunu tehir eder. İyileştiği zaman kaza eder. Ancak oruç tutmak bu kadar ağır bir netice vermeyecekse, hasta için orucunu tutmak daha faziletlidir. Hasta olmamakla beraber çok yaşlı olan, güç ve kuvvetini kaybeden, ölünceye kadar bu güçsüzlüğü, bu zaafiyeti devam etmesi kuvvetle muhtemel olan kişiler de oruçlarını tutmazlar. Her gün için bir fidye verirler. Bir fidye, bir kişinin sabah ve akşam doyabileceği kadar yemek yedirmektir veya bunun karşılığında nakit paradır. Şayet bu ihtiyar ölmeden önce yeniden güç kuvvet sahibi olursa, tutmadığı oruçları kaza etmesi gerekir.

2- Mukim olmak, yani yolcu olmamak:

Ramazan-ı şerifte en az doksan kilometrelik bir yolculuğa çıkan kişi, bu yolculuğun devamı müddetince oruç tutmayabilir. Tutmadığı oruçları ramazandan sonra kaza eder. Çünkü yolculukta çeşit çeşit sıkıntılar vardır. Bu ruhsat Allah Teâlâ’nın kullarına bir ihsanı, bir ikramıdır.

Ancak bu ruhsata rağmen kendini güçlü hisseden, yolculuğun meşakkatlerine dayanıklı olan bir kimsenin oruç tutması daha güzel olur.

Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Oruç size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış, hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güç yetiremeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakirin doyumu kadardır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim hilâli görürse oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutmadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun.

Allah size kolaylık ister. Zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı tazim etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara, 184-185)

Hamza bin Amr el-Eslemi radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Yolculukta oruç tutmayayım mı?” diye sordu. Bu zat çok oruç tutardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İstersen tut, istersen tutma.” (Buhari, Müslim)

Düşmanla savaşanlar, oruç tuttuğu zaman kendisinin ve çocuğunun zarar görme ihtimali kuvvetli olan emzikli kadınlar, oruç tutmazlar, sonra kaza ederler.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethi için yola çıktı. Ramazan ayında idiler. Kurâ’ul Ganim denilen yere ulaşana kadar oruç tuttu. Sefere katılanlar da onunla beraber oruç tuttular. Sonra bir bardak su istedi. İnsanların gözü önünde kaldırıp içti. Daha sonra bir kısım insanların oruç tutmaya devam ettiğini kendisine bildirdiler. Şöyle buyurdu:

“Onlar âsîlerdir. Onlar âsîlerdir.” (Müslim, Tirmizi)

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

“Allah yolcudan namazın yarısını kaldırdı. Ona oruç tutmamaya müsaade etti. Çocukları hakkında (yetersiz beslenme sebebiyle) bir endişeye düştükleri takdirde emzikli ve hamile kadına oruç tutmamaya izin verdi.” (Ebu Davud, Tirmizi)

Ancak ramazan-ı şerifte oruç tutmanın fazileti pek büyüktür. Bu fazileti kaçırmamaya azami derecede dikkat etmelidir. Hele hiçbir mazereti olmadan ramazan orucunu tutmayanlar, çok basit bahanelerle kaçamak yapanlar cidden mahrum insanlardır.

Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Her kim ruhsatsız ve hasta olmadığı halde, ramazanda oruç tutmazsa (ramazan dışında) bir sene oruç tutsa bile onun (sevabını) elde edemez.” (Buhari, Müslim)

Orucun yerine getirilmesinin sahih olması için iki şart vardır:

1. Niyet etmek:

Niyette aslolan kalbdir. Farz, vacip ve nafile oruçlar için kalb ile niyet etmek kâfi olduğu gibi, oruç tutmak için sahura kalkmak da niyettir. Niyetin dil ile yapılması ise menduptur.

Niyetin Vakti:

a- Ramazan orucu.

b- Nafile oruçlar.

c- Tayin edilmiş adak oruçları için niyetin vakti: Güneşin batışından başlar, kuşluk vaktine kadar devam eder. Ancak bu oruçlara geceleyin niyet etmek daha faziletlidir.

Bir kimse, “Nezir ettim. Perşembe günü oruç tutayım.”  diye adak yaparsa, bu oruç tayin edilmiş yani zamanı, günü belirlenmiş bir adak orucu olmuş olur.

Fakat, “Nezrim olsun. Bir gün oruç tutayım.” diye oruç adarsa bu oruç mutlak adak orucu olmuş olur. Çünkü zamanı, günü belirlenmemiştir. Bu adak orucunu herhangi bir günde, herhangi bir zamanda tutabilir.

a- Bütün kaza oruçları.

b- Keffaret oruçları.

c- Mutlak adak oruçları için niyetin vakti gecedir veya ikinci fecrin başlangıcında yapılması şarttır.

Ayrıca bu oruçlar için tayin şarttır. Şöyle ki: Tutacağı orucun kaza orucu mu, keffaret orucu mu, adak orucu mu olduğunu belirlemesi ve mesela: “Şu adak orucumu tutmaya niyet ettim.” demesi gerekir.

Ramazanın her günü için ayrı ayrı niyet edilmesi gerekir.

 

2- Hayız, nifas hallerinden temizlenmiş olmak:

Hayız: Kadınların ay hali.

Nifas: Lohusalık halidir.

Bu durumda olan kadınlardan belirli bir müddet kan gelir. Bu kan tamamen durup gusül, boy abdesti almadan ve temizlenmeden kadınların oruç tutmaları caiz değildir. Bu da onlar için bir kolaylık, bir ruhsattır. Allah Teâlâ’nın bir ikramıdır.

Hayız ve nifas halinde oruç tutan kadınların tuttukları bu oruç, ramazan orucundan sayılmaz. Ramazan çıktıktan sonra kaza etmeleri gerekir.

 

ÜÇ ŞEY ORUÇLUYA MÜSTEHABTIR

1- Sahur yemeği yemek:

Fazilet, sahur yemeğini yememekde değil bilâkis bir hurmayla, bir yudum su ile de olsa sahur yapmaktadır.

Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhari, Müslim)

“Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü o, mübarek bir yemektir.” (Nesai)

2- Sahur yemeğini geç yemek:

Mâlik bin Âmir radıyallahu anh, Aişe radıyallahu anhaya şöyle diyor:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabından iki kişi var, birisi iftarda acele ediyor, sahurda ağır davranıyor, ötekisi iftarı geç, sahuru ise erken yapıyor.” Hz. Aişe radıyallahu anha: “Hangisi iftarı erken, sahuru geç yapıyor? “diye sordu.

“Abdullah bin Mesud radıyallanu anh.” dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe radıyallahu anha validemiz:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de öyle yapardı.” buyurdu. (Müslim)

İftarı acele etmek, sahuru geciktirmek bütün peygamberlerin sünnetindendir.

3- İftarda acele etmek:

Akşam ezanından önce iftar sofrası hazırlanmalı. Aile reisi, hanımı ve çocukları ile beraber sofraya oturup ezanın okunmasını büyük bir huşû ve huzur içinde beklemelidir. Ezan okunur okunmaz da, ya bir hurma ile ya da su ile eûzü besmele çekip iftar etmelidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim hurma bulursa onunla iftar etsin. Hurma bulamazsa su ile iftar etsin. Çünkü su temizdir.” (Tirmizi)

İftar etmeden akşam namazını kılmamalıdır. İftar edip ilk lokmasını yediği zaman da:

“Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızgıke eftartu - Ey Allah’ım! Senin için oruç tuttum. Sana iman ettim. Sana güvenip dayandım ve senin verdiğin rızıkla iftar ettim.” diye dua etmelidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlar iftar etmekte acele ettiği müddetçe hayır üzere bulunurlar.” (Buhari, Müslim)

“Allah azze ve celle şöyle buyurdu: Kullarım içinde en çok sevdiğim, iftar yapmakta acele edenlerdir.” (Tirmizi)

“İnsanlar iftar etmekte acele ettikleri müddetçe dinin üstünlüğü devam eder. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar iftarı geciktirirler.” (Ebu Davud)

 

ORUÇ TUTMANIN HARAM OLDUĞU GÜNLER

1- Ramazan Bayramı’nın birinci günü

2- Kurban Bayramı’nın dört günü

 

ORUÇ TUTMANIN MEKRUH OLDUĞU GÜNLER

1- Kadın için kocası izin vermeden oruç tutmak.

2- Şaban ayının otuzuncu günü (Şek günü) ramazan orucuna niyet edilerek tutulan oruç. Her ayın son gününü oruçlu geçirmeyi âdet edinen kişinin şek günü oruç tutması mekruh değildir. Bir de ifşa etmemek şartı ile alimlerin o gün oruç tutması mekruh değildir.

3- İftar etmeden iki üç gün peşi peşine oruç tutmak.

4- Yalnız cuma günü, yalnız cumartesi günü oruç tutmak.

5- Yalnız muharremin onuncu (Aşure) günü oruç tutmak. Çünkü Yahudiler o güne saygı duyar ve oruç tutarlardı.

6- Ateşperestlerin bayram olarak kutladığı Nevruz günü (ilkbahar şenliği), Mehrican (sonbahar şenliği) oruç tutmak.

7- Güçsüzlük vereceği, dolayısıyla menasık-ı haccı yerine getiremeyeceği ihtimali olan kişilerin tevriye ve arefe günlerinde, yani zilhicce ayının sekiz ve dokuzuncu günleri oruç tutmak.

 

Oruç tutmanın haram ve mekruh olduğu günler hususunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir kısım buyrukları şöyledir:

Ebu Said radıyallahu anh şöyle dedi:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki günün orucunu yasakladı. Ramazan Bayramı’nın ilk günü ve Kurban Bayramı günlerini.” (Buhari, Tirmizi)

“Sakın biriniz ramazandan bir veya iki gün önce oruç tutmasın. Ancak daha önce oruçlu ise devam edebilir.” (Buhari)

“Günler arasında oruç tutmak için yalnız cuma gününü ayırmayın. Yalnız (o gün) sizden birinizin tutmakta olduğu orucun arasına rastlarsa başka.” (Buhari, Müslim)

 

ORUÇLUYA MEKRUH OLMAYAN ŞEYLER

1- Misk ve gül koklamak. Misvak kullanmak.

2- Kendinden emin olmak ve aşırı olmamak şartıyla hanımını öpmek ve okşamak.

3- Göze sürme çekmek, bıyığı yağlamak.

4- Ağıza su alıp çalkalamak.

5- Buruna su çekmek.

6- Hacamat olmak, kan aldırmak. (Zayıf düşmeyeceğinden emin olursa)

7- Kocası kötü huylu olan bir kadının, pişirdiği yemeği yutmamak şartıyla tuzuna, tadına bakması.

 

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER

1- Herhangi bir şeyin bir mazeret yokken tadına bakmak.

2- Yiyecek bir şeyi çiğnemek.

3- Tükrüğü ağızda biriktirip yutmak.

4- Sakız çiğnemek.

5- Aşırı derecede hanımını öpmek, okşamak.

6- Çıplak olarak hanımı ile boyun boyuna sarılmak.

7- Gerek abdest alırken ve gerekse gusül yaparken ağız ve buruna aşırı derecede su çekmek.

 

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

1- Unutarak yemek, içmek, cinsi münasebette bulunmak.

2- Uykuda ihtilam olmak, cünüp olarak sabahlamak.

3- Ağıza gelen balgamı, buruna gelen akıntıyı çekip yutmak.

4- Elinde olmayarak boğaza duman, toz, sinek girmek.

5- Dişler arasında kalan nohuttan küçük kırıntıyı yutmak.

6- Ağıza gelen az miktardaki kusmuğu yutmak.

7- Ağıza gelen kusmuğun kendiliğinden geri gitmesi.

8- Ağıza kendiliğinden kusmuk gelmesi çok bile olsa yutulmaz ise orucu bozmaz.

 

ORUCU BOZAN VE KAZAYI GEREKTİREN ŞEYLER

Kaza: Günü gününe oruç tutmak demektir. Yolculuk, hastalık, hayız sebebiyle ramazan orucunu tutamayan kişilerin ramazan ayı sonrasında tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Farz olan oruçların kazası da farzdır. Bozulan nafile bir orucun, bozulan bir adak orucunun da kazası gerekir.

1- Sade un yemek. Leblebi unu hariç. Çünkü onu yemek adettendir.

2- Çiğ pirinç yemek. Kokuşmuş, tiksinti veren et yemek.

3- Bir defada çok tuz yemek.

4- Kâğıt ve benzeri yenmesi âdet olmayan şeyleri yutmak.

5- Ceviz, fındık ve bademi kabuğu iyice sertleşince kabuğu ile beraber yutmak.

6- Taş, demir, bakır gibi madenî maddeleri yutmak.

7- Buruna ilaç çekmek. Su çekilir de genize kadar ulaşırsa aynı hükümdedir.

8- Kulak içine yağ damlatmak.

9- Boğaza kaçan yağmur veya karı kendi isteği ile yutmamak. Kendi isteği ile yutarsa keffaret gerekir.

10- Birine orucu zorla yedirmek.

11- Zorla ilişkide bulunulan kadına da kaza gerekir.

12- Ağız dolusu kusuntu getirmek.

13- Kendi isteğiyle genzine duman çekmek.

14- Fecir doğduğuna şüphe edip sahur yemeği yemek, cinsi münasebette bulunmak.

15- Ağız ve burnu yıkarken boğaza veya genize hatâen su kaçırmak.

16- Güneş battı zannıyle iftar etmek.

17- Önce unutarak yemek, içmek. Sonra da “orucum bozuldu” zannederek bilerek yiyip, içmek.

18- Ramazan orucuna niyet etmeden, orucu yemek.

19- Makada su veya yağ gibi bir şey akıtmak. Bez, pamuk gibi bir şey sokmak.

20- Kadının tenasül uzvuna bir şey damlatmak. İçinde kaybolacak şekilde bir bez veya benzeri bir şey sokmak.

 

HEM KAZAYI, HEM KEFFÂRETİ GEREKTİREN ŞEYLER

Keffâret: Bile bile oruç bozmanın cezası olarak hiç ara vermeden üst üste iki ay oruç tutmaktır. Şayet oruç tutmaya gücü yetmeyecek kadar çok yaşlı veya iyileşme imkanı olmayan ağır bir hasta ise, altmış fakiri akşamlı sabahlı doyurmak veya bu altmış fakirden her birine bir sadakayı fıtır vermek gerekir.

1- Karşılıklı olarak istenerek yapılan cinsi münasebet.

2- Yiyeceklerden bir şey yemek, içeceklerden bir şey içmek.

3- Ağıza giren yağmur, kar ve doluyu yutmak.

4- Enfiye çekmek, sigara içmek.

5- Çiğ et, iç yağı yemek. Her ne kadar bunları çiğ olarak yemek âdetten değilse de, ilaç olarak kullanılmak da, yenildiği zaman gıda olmaktadır.

6- Buğday, arpa, susam taneleri yutmak veya çiğneyerek tadını almak.

7- Az miktarda tuz yemek.

8- Kil, toprak gibi şeyleri yemeği âdet edinen kişinin bunları yemesi.

9- Karısının tükrüğünü yutmak.

10- Gıybet ettikten, kan aldırdıktan, hanımını öpüp okşadıktan sonra orucum bozuldu diye bilerek orucunu bozmak.

Keffâret orucunu hiç ara vermeden tutmak gerekir. Özürsüz olarak, ya da yolculuk, hastalık gibi bir sebeple keffâret orucunu yese, keffârete yeniden başlaması gerekir. Keza keffâret orucu, oruç tutulması haram olan Ramazan Bayramı’nın ilk gününe veya Kurban Bayramı’nın ilk gününe rastlarsa yeni baştan tutması lâzımdır.

Kadınların nifas haline rastlarsa keffâret orucuna yine baştan başlamak gerekir. Ancak kadınların hayız hali bundan müstesnadır. Çünkü bundan sakınmak mümkün değildir.

Bir kimse bir ramazan veya bir kaç ramazanda, bir kaç defa keffâreti icap ettirecek şekilde oruç bozsa, hepsi için bir keffâret gerekir. Ancak keffâret orucunu tuttuktan sonra yeniden böyle bir hâl zuhur etse yeniden keffâret orucu tutması gerekir.

 

ADAK VE ADAK ORUÇLARI

Adak: Haram olmayan bir işi yapmak için söz vermektir. Kendisine bir işin yapılmasını vacip kılmaktır.

Adak: Allah rızası için ibadet kastıyla yapılırsa makbuldür, memduhtur. Herhangi bir dünya işi için birşey adamakta bir sevap yoktur. Yapılan adakları yerine getirmek gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Adaklarını yerine getirsinler.” (Hac/29)

Günahı gerektiren bir adağı yerine getirmek şöyle dursun, onu adamak bile günahtır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allah’a itaat etmeyi adarsa, ona itaat etsin. Kim ona isyan etmeyi adarsa, isyan etmesin.” (Buhari)

 

ADAĞIN SAHİH OLMASI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR

1- Adak yapılan şeyin cinsinden farz veya vacip bir ibadet olmalıdır. “Yarın oruç tutayım.” diye adak sahih iken, “Yarın arkadaşım filanı ziyaret edeyim.” demek sahih bir adak olmaz. Çünkü bu adağın cinsinden bir farz veya vacip ibadet yoktur.

2- Adak edilen şey aslında günah olmamalıdır. Meselâ: “İntihar edeyim.” diye adak caiz değildir.

3- Adak edilen şey muhal olmamalıdır. Geçmiş bir günde oruç tutmayı adamak gibi.

4- Adak yapılan şeye adak yapanın gücü yetmelidir. Fakir bir kimse asla güç yetiremeyeceği şekilde bir nezirde bulunursa bu, geçersiz olur. Meselâ: “Yüz kilo altın tasadduk edeyim.” diye adak yapması gibi.

5- Adanan şey başkasına ait bulunmamalıdır.

Meselâ: “Komşum Hasan’ın filan bahçesini adadım.” demek gibi. Bu sahih bir adak değildir.

Meşru bir sebeple oruç tutmayı adamak, o orucu kendisi için vacip kılmış olur. Orucu tutmaz ise günahkâr olur.

Niyet edip tutmaya başladığı adak orucunu herhangi bir sebeple bozan kişiye, bu orucu kaza etmek vaciptir. Kaza etmediği taktirde günahkâr olur.

 

NAFİLE ORUÇLAR

Yukarıda da ifade edildiği gibi bir çok nafile oruç vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kısmını çoğunlukla, bir kısmını zaman zaman tutmuşlar, biz Müslümanlara da tavsiye etmişlerdir.

1- Pazartesi, perşembe oruçları:

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Ameller Allah’a pazartesi ile perşembe günü sunulur. Ben amelimin oruçlu iken sunulmasını isterim.” (Tirmizi)

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme pazartesi gününün orucundan soruldu da o şöyle buyurdu: “O, benim doğduğum, Peygamber olarak gönderildiğim ya da Kur’an’ın bana indirildiği gündür.” (Müslim)

2- Eyyamı Bîd’de oruç tutmak:

Kamerî ayın eyyam-ı bîd denilen on üç, ön dört ve on beşinci günleri oruç tutmak da çok faziletlidir.

İbni Milhan radıyallahu anh şöyle bir rivayette bulunuyor:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, eyyam-ı bîd olan (her) ayın on üç, on dört ve on beşinci günleri oruç tutmamızı emrederdi ve şöyle derdi: “O, tüm yılın orucu gibidir.” (Ebu Davud, Nesai)

3- Şevval ayı orucu:

Şevval ayından altı gün oruç tutmanın sevabı çok büyüktür. İlk onunda iki gün, ikinci onunda iki gün, üçüncü onunda da iki gün oruç tutmak daha faziletlidir. Altı günü arka arkaya tutmakta da bir kerâhet yoktur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim ramazan orucunu tutar da, şevval ayından da ona altı gün katarsa, tüm sene oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim)

4- Muharrem ayının dokuz ve onuncu günü orucu:

Muharremin onuncu günü Aşûre günüdür. O gün hem Müslümanlar, hem de Yahudi ve Hristiyanlarca mübarek bir gündür. Dolayısıyla o günde Yahudi ve Hristiyanlar da oruç tutarlar.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Ramazandan sonra en üstün oruç, Allah’ın ayı olan muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en üstün ve değerli namaz da gece yarısında kılınan (Teheccüd) namazıdır.” (Müslim)

İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Aşûre günü (muharrem ayının onuncu günü) oruç tutup, o gün oruç tutulmasını da emredince dediler ki: “Ya Rasûlallah! Bu Yahudi ve Hristiyanların saygı gösterdiği bir gündür.” (Bunun üzerine) şöyle buyurdu: “İnşaallah gelecek sene (ye ulaşırsam) dokuzuncu gün de oruç tutarım.” Fakat gelecek sene gelmeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat etti.” (Müslim, Ebû Davud)

Diğer bir hadisi şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

“(Muharremin) dokuzuncu ve onuncu günü (Aşûre günü) oruç tutmak suretiyle Yahudilere muhalefet ediniz.” (Tirmizî)

5- Şaban ayında oruç tutmak:

Hz. Aişe radıyallahu anhadan şöyle rivayet edilmiştir:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devamlı oruç tutardı. Hatta, galiba hiç açmadan orucuna devam edecek, derdik. O kadar da uzun süre tutmazdı ki, galiba artık hiç oruç tutmayacak derdik.

Ramazandan başka tam ay oruç tuttuğunu hiç görmedim. Şaban ayından daha çok (nafile) oruç tuttuğu bir ay da görmedim.” (Buhari, Müslim”

Üsâme radıyallahu anhten:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ya Rasulallah! Hiçbir ayda, şaban ayı kadar oruç tuttuğunu görmedik.” denildi.

O şöyle buyurdu:

“O, recep ile ramazan arasında insanların gafil olduğu bir aydır. O, amellerin Âlemlerin Rabbi’ne yükseltildiği bir aydır. Onun için amelimin Rabbime ben oruçlu iken yükseltilmesini isterim.” (Nesaî)

6- Zilhicce ayında tutulan oruçlar:

Zilhicce hac ayıdır. Zilhiccenin onuncu günü Kurban Bayramı’dır. Kurban Bayramı’ndan bir gün önceki güne arefe denir. Arefeden bir gün önceki güne de tevriye denir. Zilhiccenin ilk dokuz günü bilhassa arefe günü orucu çok faziletlidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Salih ameller ve ibadet etmek için Allah’ın en çok sevdiği günler zilhiccenin ilk on günüdür. Çünkü onun her gününün orucu bir seneye, her gecenin kıyamı da (ihyası da) Kadir gecesinin ihyasına denktir.” (Tirmizi)

Diğer bir hadisi şerifte şöyle buyuruluyor:

“İçinde salih amellerin bulunduğu günlerin, Allah katında en sevimli ve makbul olanı zilhiccenin ilk on günüdür.”

Dediler ki:

“Cihad da mı bu kadar kıymetli değildir?”

“Cihad da bu denli değerli değildir. Ancak kişi malı için çıkar, canı ile savaşıp da geri dönmeden şehid düşerse başka.” buyurdu. (Buhari, Tirmizi)

Rasulllah sallallahu aleyhi ve sellem arefe günü orucunun fazileti için de şöyle buyurdu:

“Arefe gününün orucuna gelince, Allah’tan umarım ki, o (oruç) sonraki bir senelik ve önceki bir senelik (günahlara) keffâret olur.” (Tirmizi)

 

İTİKÂF

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münevvere’ye hicretlerinden sonra vefatlarına kadar ramazan-ı şerifin son on günü her sene itikâf yapmışlardır. İtikaf, bir mescitte veya mescit hükmünde olan bir yerde ibadet etmek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini icra etmek maksadıyla durmaktır.

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle rivayet etti:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölünceye kadar, ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Ondan sonra hanımları da itikâfa girdiler.” (Buhari, Müslim)

İtikafın fazileti hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İtikâfa giren kişi, günahları hapsedip sevapların tümünü elde eden kişi gibi, kendisine sevaplar kazandıran kişidir.” (İbni Mace)

 

İTİKÂFIN ÇEŞİTLERİ

İtikâf üç nevidir:

1- Vacip itikâf: Dil ile adanan itikâf vaciptir.

2- Sünneti müekkede olan itikâf: Ramazan-ı şerifin son on gününde yapılan itikâf ise müekked bir sünnet-i kifayedir. Yani bir beldede bir kimse ramazanın son gününde itikâfa girerse, diğer Müslümanlardan bu sünnet düşmüş olur.

3- Müstehab itikâf: Ramazanın son on gününün dışında herhangi bir zamanda ibadet niyeti ile bir mescitte itikâfa girmek müstehaptır.

 

İTİKÂFIN SIHHATİNİN ŞARTLARI

1- İtikâf yapan kişi Müslüman, akıllı ve temiz olmalıdır. Gayri müslimin, deli ve mecnunun, cünübün, hayız ve nifas halinde olan kadının itikâfı caiz değildir. Ancak itikâf için hürriyet, erkeklik ve akıl baliğ olmak şart değildir. Yani köle ve esirlerin, kadınların, akıllı çocukların itikâfı caizdir. Ancak kadınların kocalarından, kölelerin efendilerinden izin almadan itikâfa girmeleri uygun değildir.

2- İtikâfa niyet edilmiş olmalıdır. Çünkü bütün ameller niyete bağlıdır. Niyetsiz bir amel geçerli değildir.

3- İtikâf mescitte yahut mescit hükmünde olan bir yerde yapılmalıdır. Cuma namazı kılınan, cemaati çok olan camilerde yapılması daha faziletlidir. Kadınlar için mescit kendi evleridir. İtikâf için bir oda ayırıp orada itikâfa girerler.

4- Vacip olan itikâf için oruçlu olmak gerekir. Diğer itikâflar için böyle bir mecburiyet yoktur.

 

İTİKÂFIN ÂDÂBI

1- İtikâfı mescitlerin en faziletlisinde, ramazanın son on gününde yapmak.

2- İtikâf müddetince Kur’an tilavetinde bulunmak, hadis-i şerif okumak, namaz kılmak, zikir, dua etmek.

3- Temiz elbiseler giyip, güzel kokular sürünmek.

4- Hayır konuşmak, zaruret olmadıkça dünya kelamı konuşmamak.

 

İTİKÂFI BOZAN ŞEYLER

1- İtikâf edilen camiden zaruret olmadan çıkmak.

2- Cinsi münasebette bulunmak.

3- Cinsi münasebete vesile olacak derecede hanımını öpmek, okşamak.

4- Cinnet getirmek.

5- Bayılmak.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Mescitlerde itikâfa girdiğiniz zaman kadınlarınıza hiç yaklaşmayın (gece de, gündüz de). Bunlar Allah’ın yasak hudutlarıdır.” (Bakara/187)