ZEKAT

Zekat, temizlik ve çoğalma manalarına gelir.

Zekat, malî bir ibadettir. Zenginlerin her sene mallarının kırkta birini zekat almaya müstehak olan Müslüman fakir ve muhtaç kimselere vermesidir. Zekat, hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz kılınmıştır.

Zekat İslam’ın beş şartından biridir.

Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Namazı kılın. Zekatı verin. Kendiniz için işleyip gönderdiğiniz her hayrı Allah’ın katında bulacaksınız. Muhakkak Allah Teâlâ yapmakta olduklarınızı görür.” (Bakara/110)

“İman edenler, salih amel işleyenler, namazı kılanlar ve zekat verenler için Rableri katında mükafat vardır. Onlara korku yoktur. Mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara/277)

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır. Rasûlüdür. İman edenlerdir. Onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler.” (Maide/55)

Kur’an’da namaz ile zekat sık sık beraber zikredilmiş ve bu biri bedenî, biri malî ibadetlerin ehemmiyetine dikkat çekilmiştir. Bir ayet-i kerimede muhsinlerin, iyi davranışlarda bulunanların vasıfları şöyle açıklanıyor:

“Onlar namazı kılarlar. Zekatı verirler ve onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.” (Lokman/4)

Zekatın farziyeti ve fazileti hakkında da pek çok hadis-i şerif varid olmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz bin Cebel radıyallahu anhı Yemen’e vali olarak gönderirken ona şöyle buyurmuştur: “Sen ehli kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’a ibadettir. Onu anlayıp kabul ettikten sonra onlara, Allah’ın gece gündüz beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip yaymaya başladıklarında, Allah’ın onlara mallarında zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekatı farz kıldığını bildir. Zekat alırken halkın nazarında kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasından da kaçın. Çünkü onun bedduası ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.” (Buhari, Müslim)

Demek oluyor ki, zekat alırken malların en iyisini seçip almak uygun değildir. Ancak mal sahibi isteyerek, içinden gelerek, malının en iyisini Allah için zekat vermekten büyük bir haz duyarak veriyorsa o başka. Ancak, malın en iyisini zekat vermek gerekmezken, en aşağısını, gözden çıkarılanı vermek de asla caiz değildir. Malın orta hallisini vermekle zekat farizası yerine getirilmiş olur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:

“Altın ve gümüşü bulunup da, onun zekatını vermeyen kimse için kıyamet gününde ateşten levhalar hazırlanır ve zekatını vermedikleri o altınla gümüş üzerinde kızartılıp onun yanı, alnı ve sırtı dağlanır. Bu levhalar soğudukça miktarı elli bin sene olan bir günde tekrar (kızdırılarak), kullar arasındaki mahkeme bitinceye kadar bu böyle devam eder. Sonra ya cennete gider, ya da cehenneme.”

Denildi ki:

- Ya Rasûlallah! Ya deve (sahibi)?

“Zekat hakkını -ki su başına geldiklerinde sütlerinin sağılıp muhtaçlara verilmesi de bu haklardandır- vermeyen deve sahibi için kıyamet gününde büyük ve açık bir yer tayin edilir. Develerden tek bir yavru bile hariç kalmamak üzere sahibini ayakları ile ezer, dişleriyle ısırırlar. Deve sürüsünün baş tarafı onu çiğneyip geçtikçe son tarafı çiğnemeye devam eder. Bu durum miktarı elli bin sene olan bir günde kullar arasındaki mahkeme bitinceye kadar böyle devam eder. Ondan sonra ya cennete gidecek ya da cehenneme.”

Denildi ki:

- Ya Rasûlallah! Ya sığır ile koyunların (sahibi)?

“Onlar da öyle. Hakkı verilmeyen bu hayvanlara kıyamet gününde geniş ve büyük bir yer hazırlanacak. Boynuzlu, boynuzsuz. Sakat ve sağlam hiçbir sığır ve koyun kalmayacak. Hemen hepsi boynuzlarıyla onu (zekatı vermeyeni) boynuzlayacak ve ayakları ile çiğneyeceklerdir. Elli bin sene olan bir günde (bu hayvanların) ilk kafilesi gelip geçtiğinde diğer kafileler ardından gelip aynı şeyi yapacaklardır. Bu azap kullar arasındaki mahkeme görülünceye kadar böyle devam edecektir. Ondan sonra yolu ya cennete ya da ceheneme gidecektir.”

Denildi ki:

- Ya atlar?

“Atlar üç kısımdır: Kişi için ecre vesile olan at. Setre (günahlarını örtmeye) vesile olan at ve vizr (günah)’e sürükleyen at. Ecir vesilesi olan at, Allah yoluna vakfedilen attır. Kişi o atı çayırlıklarda, otlaklarda besler. Bakımını gayet güzel yapar. O müddet zarfında ona yedirdiği ve içirdiklerinin karşılığında bir çok ecir vardır. Yayladan veya çayırdan alınıp da bir yere götürülmeye başladığı zaman adımları ve tersleri birer sevap vesilesi olur. Hatta bir nehirden geçip su içse sahibi sulamak istemediği halde yine de onun için bir sevap vesilesi olur. İşte böyle bir at onun için bütünüyle bir mükafat vesilesi olur.

Setr vesilesi olan at, Allah yolunda vakfedilmemiş, sadece ihtiyaç için beslenmiş ve sırtında, boynunda Allah’ın hakkı olduğunu unutmadığı attır. İşte böyle bir at onun için bir setr (günah örtme) vesilesi olur.

Günaha sürükleyen ata gelince: Meselâ insanın bir atı vardır. Ona sırf gösteriş, övünme, böbürlenme ve ehli İslam’a karşı üstünlük taslamak için bakmıştır. İşte bu takdirde o at günaha sebep olur.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme merkepler hakkında sormuşlar, şöyle buyurmuş:

“O hususta bana bir ayet inmemiştir. Ancak bana eşsiz ve câmî şu ayet inmiştir:

“Her kim zerre miktarı hayır yaparsa onun karşılığını görür. Her kim zerre miktarı şer işlerse onun karşılığını görür.” (Zilzal/7-8) (Müslim)

Hadis-i şerifte zikri geçen binek atlarını zamanımızdaki binek otomobillerine kıyas edelim. Bir kimse yalnız Allah yolunda kullanmak üzere her yönüyle güzel bir otomobil alır ve onu hizmete adarsa, o otomobilin bütün parçaları, lastikleri, yaktığı yakıt sahibi için sevap yazılır.

Diğer bir kimse de sırf övünmek, başkalarına gösteriş yapmak için otomobil alır ve masiyet yerlerinde kullanırsa, sahibi için bir günah sebebi olur.

Başka biri de hem kendisi, hem ailesi için bir otomobil alsa ve fırsat buldukça hizmette kullansa, o otomobil de onun günahtan korunmasına bir vesile olur. Olur ki insan, “Benim de otomobilim olsaydı, falandan nerem eksik?” diye düşüncelere kapılır da, otomobil sahibi olmaya hırsı artar veya aile ve çocukları kendisini gücünün yetmediği şeylere zorlarlar. Kişi de haram yollara tevessül edebilir. İşte böyle bir günaha dalmaya altındaki otomobil mani teşkil eder, günahlardan korunabilir.

Zenginler zekat ve sadaka vermeye teşvik edilirken, fakirler de kanaat etmeye, dilenmemeye, istemek mecburiyetinde kalırlarsa cömert, salih insanlardan istemeye teşvik edilmiş, verenin, alandan daha üstün olduğuna dikkat çekilmiştir. Aynı zamanda insanlar gönül zengini, ahlâk zengini olmaya teşvik edilmiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Müslüman olup, kendisine yetecek kadar rızık verilip, Allah’ın verdiğine karşı kanaat sahibi olan kişi gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (Müslim)

Birisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın Rasulü! Başkalarından ihtiyaçlarımı isteyeyim mi?” diye sordu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:

“Hayır. İlle de bir şey istemen gerekiyorsa salih kişilerden iste.” (Ebu Davud)

“Kim malına mal katmak için dilenirse mutlak olarak o, bir ateş kıvılcımı istemiş bulunur. Öyleyse ister çok istesin, isterse az istesin.” (Müslim)

“Zenginlik çok mala sahip olmak değildir. Asıl zenginlik gönül zenginliğidir.” (Buhari, Müslim)

“Ey Hâkim bu mal tatlı ve caziptir. Kim gerçek ihtiyaçtan dolayı ve kanaat içinde alırsa bereketini görür. Kim de hırs ve aç gözlülük içinde alırsa bereketini görmez. Üstelik böyle kimseler, yiyip de doymayanlar gibi olur. Veren el, alan elden üstündür.” (Buhari, Müslim)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hep kifayet miktarı mal istemiş, fakirâne yaşayışı tercih etmiştir. Bazen açlıktan karnına taş bağlamıştır. Eline geçen herhangi bir malı, altın ve gümüşü bir gün dahi yanında bekletmemiş, hemen ihtayaç sahiplerine dağıttırmıştır. Allah Teâlâ kendisi için vâdileri, dağları, toprakları altın olarak arzettiği halde dünya malına asla rağbet etmemiştir.

Nitekim O ahir zaman Nebisi, Efendimiz, Canımız, Önderimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Rabbim bana Mekke topraklarını altın olarak arzetti de ben dedim ki: “Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım, bir gün aç. Aç kaldığım zaman sana yalvarır, seni zikrederim. Tok kaldığım zaman da sana hamdeder, sana şükrederim.” (Tirmizi)

İslam dini, zenginlerden cömert, mütevâzi, merhametli olmalarını isterken, fakirlerden de kanaatkâr olmalarını, zenginlerin mallarına göz dikmemelerini, dilencilik yapmamalarını istemektedir. Böylece zenginlerin kalbinden coşup gelen cömertlik, tevâzu ve merhamet dalgaları ile, fakirlerin kalbinden coşup gelen sabır, kanaat, tevekkül dalgaları meydanı muhabbette kucaklaşıyor, koklaşıyor ve böylece bir bahar cümbüşü içinde cennetî bir hayat yaşanıyor, sosyal barış tahakkuk ediyor.

Zekatın ahlâkî, iktisadî, ictimaî bir çok faydaları vardır. Şöyle ki:

İnsan tab’ında mal ve makama karşı bir zaafiyet vardır. Bu zaafiyet önlenmezse hırsa dönüşür. Mal ve makama karşı hırsı artan insan, artık haram ve helal hudutlarını çiğner de kaybedenlerden olur. Kişi zekat ve sadaka vererek hem malını, fakirlerin hakkından temizlemiş, hem de mala karşı olan hırsını törpülemiş, diğer taraftan fakir ve muhtaçların ihtiyaçları giderilmiş olur. Zenginler yardım etmenin, bir fakiri sevindirmenin mutluluğunu yaşar. Bu mutluluğun tadını aldığı zaman, maddî mutlulukların hiçliğini anlar. Gerçek mutluluğun manevî mutluluk olduğunun şuuruna erer. Fakir ise zengine ve zenginin malına karşı içinde debreşen menfi duyguları yenerek, İslam kardeşliğinin, kanaat ve sabrın doyulmaz tadına ulaşır.

Diğer taraftan zekat ve sadakaların yerli yerince ve zamanında verilmesi ile iktisadî bir canlılığa sebep olur. Paranın belirli ellerde toplanmasına mani olur.

Zenginler elde ettikleri bu malları elbetteki bulundukları çevrenin imkanlarından yararlanarak toplumun katkıları ile elde etmektedirler. Dolayısıyla çevrelerine ve içinde bulundukları topluma karşı mesuliyet taşımaktadırlar. Zekatlarını vererek, tasadduklar yaparak, hayırlı işlere, toplumun yararlanacağı hizmetlere maddî  katkılarda bulunarak bu mesuliyetlerini yerine getirmeye çalışmalıdırlar.

Bunların hepsinin fevkinde, zekat, Allah Teâlâ’nın bir emridir. Madem ki O emrediyor, hiç tereddüt etmeden, seve seve, kuruşu kuruşuna ve hatta fazla fazla vererek Rabbimize karşı malımızın şükrünü eda etmeliyiz. Çünkü malın şükrü onun zekatını vermek, fazlasını tasadduk etmekle olur.

 

ZEKATIN FARZİYET ŞARTLARI

Bir kişiye zekatın farz olması için bir kısım şartlar gerekir.

Şöyle ki:

1- Müslüman olmak.

2- Hür olmak.

3- Akıl sahibi olmak.

4- Büluğ yaşına gelmiş olmak.

Bu duruma göre; gayri müslimler, İslam ülkesinde yaşayan zimmîlerden zekat alınmaz. Köleler, akıl baliğ olmamış çocuklar, deliler de zekat vermekle mükellef değildirler.

5- Zekat verecek kişi, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisap miktarı bir mala sahip olmalıdır. Temel ihtiyaçlar: Ev, ev eşyası, kışlık ve yazlık elbise, binek hayvanı, zamanımızda binek arabası, ilim ehli için gerekli olan kitaplar, sanatkâr için gerekli aletler. Ticaret ehli için zaruri demirbaşlar ve bir yıllık yiyecek, içecek, yakacak.

6- Zekat verilecek mala tam malik olmak gerekir. Meselâ batık alacaklar. Onlar ele geçmeden zekata tabi değillerdir.

7- Zekat verilecek mallar hakikaten veya hükmen artıcı olmalıdır. Bir mal, ya ticaret ile -ticaret malları gibi- artar, ya da doğurma yolu ile -eti yenen hayvanlar gibi- artar.

Altın ve gümüş ticarette vasıta oldukları için asılları bakımından artmaya ve ticarete aittirler. Bu bakımdan onlar da zekata tâbidirler.

8- Bir malın zekata tâbi olması için üzerinden bir yıl geçmesi gerekir. Bu durum ilk defa zekat verme durumunda olanlar için geçerlidir. Yoksa daha önce zekata tâbi malı bulunan ve yıllardır zekat veren biri her eline geçen mal için bir yıl bekleyip sonra zekat verecek demek değildir. Böyle bir kişi yıl sonunda zekat verirken malının son durumuna göre hesap yapıp zekat verecektir. Meselâ: Zekat vermeden bir hafta, bir gün önce eline zekata tâbi bir mal geçse, nakit geçse diğerleri ile beraber onun da zekatını verecektir.

 

ZEKATIN SIHHAT ŞARTI

Zekatın sıhhatinin şartı:

Niyet Etmek: Her amel niyetledir. Onun için kişi zekat verirken o malı zekat olarak verdiğine niyet etmelidir. Bu niyetini dil ile söylemesine gerek yoktur. Kalb ile niyet yeterlidir.

 

ZEKATA TÂBİ MALLAR

1- Nakit paralar. TL ve dövizler.

2- Altın ve gümüş.

3- Ticaret malları.

4- Eti yenen hayvanlar.

5- Madenler.

6- Yer altındaki hazineler.

7- Arazî gelirleri (öşür).

 

ZEKATA TÂBİ OLMAYAN MALLAR

1- Temel ihtiyaçlar.

2- Batık alacaklar, çalınmış, kaybolmuş, gaspedilmiş mallar.

3- Yakut, zümrüt, elmas, inci gibi ziynet eşyaları.

4- Ticaret için yapılmayan binalar, dükkanlar, atölyeler ve fabrika binaları, alet ve edavatlar, nakil vasıtaları.

5- Ticaret için olmayan at, eşek ve katırlar.

6- Yük hayvanları, kesilip yenmek için veya damızlık için beslenen hayvanlar, çifte koşulan hayvanlar.

 

TİCARET MALLARININ ZEKATI

1- Her çeşit ticaret malları nisab miktarına ulaştığı zaman zekata tâbidirler. Ticaret için elde bulunan bina ve benzeri mallardan alınan kiralar da zekata tâbidir.

2- Ticaret için elde bulundurulan hayvanların sayısına bakılmadan kıymetlerinden zekat verilmesi gerekir. Meselâ; eşek, katır, pars, aslan, gibi aslında zekata tâbi olmayan hayvanlar ticaret için elde bulundurulur, alım satımları yapılırsa bunların kıymetlerinden nisaba ulaştığı takdirde zekatları verilir.

3- Ticaret niyetiyle satın alınmamış bir eşya veya yiyecek sonradan satılmak üzere saklansa bu, ticaret malı sayılmaz.

4- Ticaret için alınıp satılan arsalar, bağ, bahçe, tarla ve binalar da ticaret malıdır. Kıymetlerine göre zekatları verilir.

Meselâ: Ticaret maksadıyla alınan veya yaptırılan bir bina, tarla, arsa, bağ, zekat ayı geldiğinde hala satılmamış iseler rayiç fiyat üzerlerinden değerleri hesaplanıp zekatları verilir.

 

ALTIN, GÜMÜŞ VE KÂĞIT PARALARIN ZEKATI

Altının nisabı yirmi miskaldir.

Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir.

Yani yirmi miskal altını olan yarım miskal altını zekat olarak verecektir. İki yüz dirhem gümüşü olan da beş dirhem gümüşü zekat verecektir. Bugünkü tartıya göre 20 miskal altın seksen gramdır. İki yüz dirhem gümüş ise altı yüz gramdır.

1- Bir kişinin yirmi miskalden az altını, iki yüz dirhemden az gümüşü, nisaba ulaşmamış bir miktar ticaret malı bulunsa, bunların toplamı nisaba ulaşırsa zekat vermek gerekir.

2- Bir kişinin on miskal altını, yüz dirhem gümüşü, elli milyon Türk Lirası, bin Riyal dövizi olsa, bunların hepsi toplanıp zekatları, Türk parası olarak verilebilir.

3- Kâğıt paralar ve dövizler piyasada kullanıldıkları, tedavülde oldukları için nisaba ulaştıkları veya başka ticaret malları yahut altın ve gümüşle beraber nisaba baliğ oldukları zaman kırkta biri zekat olarak verilir.

4- Altın ve gümüşten yapılan ziynetler, süs eşyaları da zekata tâbidirler. Bilezik, yüzük, kolye, küpe, levhalar, tablolar, kaşık ve benzeri eşyalar altın ve gümüşten yapılmış ise bunların zekatı gerekir.

Ziynet eşyalarının zekatı kendi cinsleri ile verilecekse ağırlıkları esas alınır. Kendi cinsleri ile değil de başka bir cins ile verilecekse kıymetlerinden zekat verilir.

Meselâ: Yüz gram ağırlığında sanat değeri olan bir altın tablonun zekatı TL olarak verilecekse o tablonun piyasadaki değerine göre zekat verilir. Şayet altın olarak verilecekse tablonun ağırlığına göre zekatı verilecektir.

5- Kuvvetli alacakların, yani borç olarak verilen paralar veya ticaret mallarının karşılığı alacaklar ile, orta alacakların ayni kira alacağı gibi alacakların, bir de zayıf alacaklar denen, kadının mihir alacağı, diyet bedeli gibi alacaklardan tahsil edilenler, başka mallarla beraber nisab miktarına ulaşıyorsa zekatları verilir. Kuvvetli alacaklar tahsil edilmeden önce de zekatı hesaplanıp verilir. Gerek kuvvetli ve gerek orta alacak ve gerek zayıf alacakların tahsil edilmeden önce zekatları verilmemiş ise tahsil edilince geçmiş yıllara ait zekatları toptan verilir.

 

EVCİL HAYVANLARIN ZEKATI

Zekata tâbi olan evcil hayvanlar:

1- Koyun, keçi.

2- Sığır, manda.

3- Deve olmak üzere beş cinstir.

Bu hayvanlardan saime olanlar, yani ticaret kastıyla değil de, etlerini yemek, sütlerini sağmak, üretmek için çoğunlukla kırlarda otlatılan, zaman zaman da ahırlarda beslenen hayvanlardır:

 

1- Koyun ve keçilerin zekatı:

Saime olan koyun ve keçilerin nisap miktarı kırktır.

Şöyle ki:

40’dan 120’ye kadar koyun ve keçi için bir koyun,.

121’den 200’e kadar koyun ve keçi için iki koyun,

201’den 399’a kadar koyun ve keçi için üç koyun,

400 koyun ve keçi için dört koyun zekat verilir.

Dört yüz koyundan sonra da her yüz koyun için bir koyun zekat olarak verilir.

 

2- Sığır ve mandaların zekatı:

Sığır ve mandalarda nisap miktarı otuzdur.

30’dan 40 sığıra kadar; iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı zekat olarak verilir.

40’dan 60 sığıra kadar; üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir.

Tam 60 sığır olunca; birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir.

Altmıştan sonra her otuzda bir için bir buzağı, her kırkta bir için de bir dana zekat olarak verilir.

 

3- Develerin zekatı:

Saime olan devlerde nisap miktarı beştir.

Birer yaşını bitirmiş beş deve için; bir koyun,

On deveden yirmi dört deveye kadar; dört koyun,

Deve sayısı yirmi beşe ulaşınca, iki yaşına girmiş bir dişi deve,

Otuz beş deveden kırk beş deveye kadar üç yaşını bitirmiş bir dişi deve,

Kırk altı deveden altmış deveye kadar, dört yaşına girmiş bir dişi deve,

Altmış bir deveden yetmiş beş deveye kadar, beş yaşına girmiş bir dişi deve,

Yetmiş altı deveden doksan deveye kadar, üçer yaşına girmiş iki dişi deve,

Doksan birden yüz yirmiye kadar da dört yaşını bitirmiş iki dişi deve zekat olarak verilir.

 

ÖŞÜR

Arazi ürünlerinin zekatı:

Bir kısım arazi ürünlerinden öşür namıyla zekat alınır. Bu öşürler arazinin masrafsız veya masraflı sulanmalarına göre onda bir, yirmide bir olarak alınır.

1- İmameyne göre (İmam-ı Yusuf, İmam-ı Muhammed) arazi ürünlerinde nisap miktarı dokuz yüz elli kilodur. Bu nisap miktarına ulaşmayan arazi ürünlerinden öşür alınmaz. Yine İmameyne göre elde bir sene kalmaya dayanıklı olmayan sebzelerden de öşür alınmaz. Ancak bunların alım satımından dolayı elde edilen miktar nisaba ulaşır veya bu miktar ile diğer zekata tabi ticaret malları, nakitler, altın ve gümüşün toplamı nisap miktarına ulaşırsa zekatı verilir.

2- Zeytin, susam tanelerinden şayet öşür verilmiş ise bunlardan elde edilen yağları için tekrar öşür alınmaz. Keza üzümler yaş iken öşürü verilmiş ise, pekmezler için yeniden öşür verilmez.

3- Öşürde esas arazidir. Yoksa o araziye sahip olan kişi değildir. O bakımdan böyle bir arazi vakfedilse veya mülkiyeti deliye ait bulunsa yine bu arazinin ürününden öşür alınır.

4- Bir öşür arazisi tabii olarak sulanıyorsa, yani yağmur, ırmak, dere ve göl suları ile sulanıyorsa, bu arazilerin ürünlerinden onda bir, şayet artezyen kuyularından çıkarılan su ile veya dere, ırmak ve göl suyu olmakla beraber, kanallarla getirmek mümkün olmuyor da su motorları ile su çekilip sulanıyosa yirmide bir öşür adıyla zekat alınır.

5- Bir araziden yılda iki kere veya daha fazla ürün alınsa her alınan ürün için ayrı ayrı öşür verilmesi icabeder.

6- Öşürü verilen ürünlerin ayrıca zekatı verilmez.

7- Öşüre tabi olan ürünlerin üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez. Ürünler olgunlaşıp elde edildikten hemen sonra öşürleri verilir.

8- Öşür verilirken, tohumlar, işçi ücreti ve masraflar üründen çıkarılmaz. Tohum ve masraflara bakılmadan elde edilen ürünün öşrü verilir.

Meselâ bir çiftçi tarlasından yüz ton patates elde etse. Bu patates  için dört ton tohum kullansa, işçi çalıştırsa vb. masraflar yapsa. Bu yüz ton patatesten dört ton tohumu ve diğer masrafları düşerek kalan patatesten öşür vermesi caiz olmaz. Yüz ton patatesin tamamının öşrünü vermesi gerekir.

Dördüncü maddede izah edildiği gibi masraf yapılarak sulanan arazilerden yirmide bir öşür alınarak çiftçiye bir kolaylık sağlanmaktadır.

 

ZEKAT VERİLECEK KİŞİLER

Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır:

“Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, (zekat toplayan) âmillere, müellefetül kulûbe, mükateb kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalmışlara mahsustur. Allah alim ve hakimdir.” (Tevbe/60)

Buna göre zekat verilecek kişiler şunlardır:

1- Fakir: Nisap miktarı mala sahip olmayan.

2- Miskin: Hiçbir mala sahip olmayan.

3- Borçlu: Malı var, fakat borcu çok. Borcunu verme imkanı da yok. Böylesine zekat vermek çok faziletlidir.

4- Yolcu: Yolda kalmış. Memleketinde malı var. Fakat çeşitli sebeplerle ona ulaşamıyor. Acilen memleketine dönmesi gerekiyor. Böyle bir kimse ancak ihtiyacı kadar zekat alabilir. Bulunduğu yerde tanıdıkları varsa borç para alması daha uygundur.

5- Mükateb Köle: Efendisi ile hür olmak üzere bir antlaşma yapmış, ödemesi gereken parası da yok. Böyle birini hürriyetine kavuşturmak için zekat verilir.

6- Mücahid: Allah yolunda savaşmak isteyen ve fakat imkanı olmayan kişiye de zekat verilir.

7- Âmil: Zekat toplayan memur. Bu kişi fakir olmasa da bu vazifeyi yaptığı müddetçe kendisine zekat verilebilir.

8- Müellefetül Kulûb: Bu kişiler Müslüman olmadıkları halde, Müslümanlara da düşman değillerdir. Onlara karşı bir sempatileri de vardır.

Bu gibi kişilere Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh zamanına kadar zekat veriliyordu. Ancak müellefet’ül-kulûbdan bir kısım kişiler Medine’ye gelip müellefetül kulûb hakkı olarak zekat istediler. Hz. Ömer radıyallahu anh kadılık görevi yapıyordu. Bu kişilere: Allah’ın İslam’ı aziz kıldığını bundan sonra kendilerine böyle bir zekat verilmeyeceğini bildirdi ve bu hususta ashabın icması tahakkuk etti. O günden sonra müellefetül kulub zekat verilenler listesinden çıkarıldı.

 

ZEKAT VERİLMESİ CAİZ OLMAYAN YERLER

1- Bir kimse, fakir olan annesine, babasına, ebesine, dedesine, çocuklarına, torunlarına, hanımına zekat veremez.

2- Zekat Müslüman olmayanlara verilemez.

3- Zengin olan bir kimsenin akıl baliğ olmayan küçük çocuğuna zekat verilmez.

4- Zengin bir kimseye zekat verilmez.

5- Araştırma yapmadan rastgele zekat verilse, sonra da zekat verilen kişinin zekat almaya ehil olmadığı anlaşılsa, zekatı tekrar vermek gerekir.

6- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin soyundan gelenlerin zekat alması caiz değildir, onlara zekat verilmez.

Ancak onlardan fakir ve muhtaç olanlara her türlü yardım yapılır, sıkıntıları giderilir.

 

ZEKAT VERİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

1- Zekatın, zekat verilen fakirin mülkiyetine geçirilmesi şarttır. Fakire yedirilen yemek zekat yerine geçmez.

2- Zekat parası ile mektep, mescid, çeşme, yurt binası, vakıf binası ve benzeri binalar yaptırılamaz.

3- Bir fakiri evinde oturtan kişi, o oturmayı zekata sayamaz.

4- Bir kimse fakirin borcunu, onun izniyle öderse, ödediği miktar zekata sayılır.

5- Bir kimse malının zekatını vakti gelmeden peşin olarak verebildiği gibi, birkaç senelik zekatını da peşin olarak verebilir.

6- Bir zengin, bir fakirde olan alacağını zekatına sayamaz. Ancak o fakirde olan alacağı kadar bir parayı fakire zekat niyetiyle verir. Fakir de aldığı zekat parasını, borcuna karşılık olarak alacaklıya geri öder.

7- Zamanımızda bir kısım kurumlar, zekat zarfı dağıtarak, halktan zekat ve fitre topluyorlar. Bu toplanan paralar fakirlere, muhtaçlara dağıtılmıyor da, o kurumların çeşitli ihtiyaçları için harcanıyorsa, bu verilen paralar asla zekat olmaz. Böyle kurumlara zekat verenler, yeniden vermek mecburiyetindedirler.

8- Zekat vermekle mükellef olan kişiler, zekat dağıtırken taharri yani araştırıp, soruşturma yapmadan zekatlarını vermemelidirler. Şayet araştırma yapmadan zekatlarını verirler de, sonradan da zekat verdikleri şahısların zekat almaya müstehak olmadıkları anlaşılırsa, yeniden zekat vermek mecburiyetindedirler. Ancak araştırdıktan sonra uygun görülmüş ve zekat verilmişse, sonraki duruma bakılmaz, yeniden zekat vermeye gerek kalmaz.

9- Zekatı açıktan, sadakaları gizli vermek efdaldir. Ancak bir fakire zekat verirken bu zekat parasıdır ve filanın zekatıdır demeye gerek yoktur. O malı zekat olarak vermeye kalben niyet kâfidir. Dil ile söylemeye gerek yoktur. Zekat verilen fakir çok hassas birisi ise ona zekat olduğunu söylememek daha münasiptir.

10- Hayır işlerinde, maddî yardımlaşmada bir kişiyi vekil eden zengin, ona yardım paralarını verirken, zekat için mi, yoksa sadaka olarak mı verdiğini açıklamalıdır. Çünkü vekil ettiği kişinin zekatı, zekat almaya ehil kişilere vermesi için bu bilgiye ihtiyacı vardır. Ancak vekilin de asıl gibi zekat niyetiyle fakire verdiği paranın zekat olduğunu söylemesine gerek yoktur.

11- Fakirler ile zenginler arasında aracı olan gerek şahıslar ve gerekse vakıflar bu konuda çok dikkatli olmalıdırlar. Zekat paraları ile diğer gelirleri asla birbirine karıştırmamalıdırlar. Kendilerine emanet edilen zekat ve sadakaları araştırarak, soruşturarak en muhtaç, en çok müstehak olanlara vermelidirler.

Araştırma imkanı olmayan zenginler de zekatlarını rastgele dağıtmamalı, kendisinden emin oldukları ve zekatları layığına ulaştıracaklarına inandıkları şahıs ve vakıflar aracılığı ile muhtaç ve fakirlere ulaştırmalıdırlar.

12- İslam ülkelerinde çok büyük bir zekat potansiyeli bulunmaktadır. Buna rağmen bir çok İslam ülkesinde insanlar açlıktan, kıtlıktan çeşit çeşit hastalıklara yakalanmakta, hatta toplu ölümler olmaktadır. Bu durumdan çocuklar ve kadınlar daha çok etkilenmektedirler.

Diğer taraftan bir çok zalim devletler, Müslümanlara, türlü türlü tasallutlarda bulunmakta, sultaları altında ezdikleri Müslüman azınlıklara insanlık dışı muameleler yapmaktadırlar. Buralarda açlık, hastalık, kıtlık had safhaya ulaşmakta, yaralılar tedavi edilememekte, hastalara ilaç bulunamamakta, kışın şiddetli soğuğunda, yazın sıcağında barınacak bir yer bulmakta büyük sıkıntılar çekmektedirler. Çünkü zamanımız savaşlarında cephedeki askerlerden ziyade sivil halk zarar görmektedir. Evleri yıkılan, elektrikleri kesilen, yiyecek, içecek ve giyecek bir şey bulamayan insanlar perişan olmaktadırlar. Bu gibi muhtaç Müslümanlara sadece zekat değil, çeşitli yardımlar da gönderilmelidir.

13- Zekat verecek kişi zekatını öncelikle bulunduğu beldenin fakirlerine vermeli, daha öncelikli olarak da zekat vermesi caiz olan akrabalarına vermelidir. Ancak uzak bölgelerde savaş içinde, kıtlık içinde, hastalık ve ölümle pençeleşen Müslümanlar varken kendi beldesinde bulunan daha az ihtiyaçlı fakirlere zekat vermesi uygun düşmez. Çok uzaklarda da olsa acil ihtiyaç içinde bulunan Müslümanlara vermelidir.

14- Yukarıda da ifade edildiği gibi bu büyük zekat potansiyeli çok iyi bir şekilde organize edilir ve değerlendirilirse, bir çok İslam ülkesinde görülen açlık, kıtlık ve yoklukların önüne geçilmiş ve zekat farziyyetinin hikmetlerinden bir kısmı tahakkuk etmiş olur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Zekat ver, tasadduk et. Sakın çömlekte para saklama. Şayet saklarsan, Allah da sana karşı nimetini saklayıp tutar.” (Buhari, Müslim)

15- Seviyeli toplumların, üstün medeniyetlerin vücut bulması iyi, faziletli ve seviyeli fertlerin, öncü insanların yetişmesiyle mümkündür. Onun için İslam dini, eğitime, insan terbiyesine çok önem verir. Kur’an-ı Kerim baştan sona insana hitap eder. Geçmiş milletlerin, fertlerin kıssalarından bahsederek, iyiden kötüden örnekler vererek, iyiye, doğruya, hakka kılavuzlar. Şirk, küfür ve nifaktan, kötülüklerden ve kötü ahlâktan sakındırır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin pâk ve nezih hayatı sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için büyük bir örnektir. O, cahil, putperest ve vahşi bir toplumdan, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, meleklerin imrendiği, kıyamet sabahına kadar bütün insanlığa örnek teşkil edecek bir asr-ı saadet toplumu yetiştirerek, bu konuda da, tüm terbiyecilere, eğitimcilere dorukta büyük bir örnek olmuştur.

Zamanımız zenginleri sadakalarını, zekatlarını verirken, maddî yardımda bulunurken bu hususu asla gözardı etmemelidirler. Yani bütün imkanlarını, iyi insan, iyi Müslüman yetiştirmek hususunda seferber etmeli, bu konuda ehil kişilerle istişareler yaparak, her sahada iyi insan yetiştirmek için çaba göstermelidirler.

Bir çok zeki, kabiliyetli gençler, maddi imkansızlıktan dolayı ya hiç tahsil yapamamakta, ya tahsilini devam ettirememekte ya da daha ileri seviyede bir tahsil imkanı bulamamaktadırlar.

Zenginler fakir gençleri arayıp bulmalı, ya da bu işlerle meşgul olan kişilerle işbirliği yaparak bu gençlere ulaşmalı ve tahsillerini en iyi bir şekilde yapmalarını, topluma yararlı bir insan olarak yetişmelerini sağlama gayreti içinde bulunmalıdırlar. Bunun için zekatlarını öncelikle fakir öğrencilere tahsis ederek, onların ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar.

Akıl baliğ olan öğrenciler, babaları zengin olsa bile kendilerinin ayrıca bir gelirleri ve kendine gelir getirecek bir işleri yok ve babasının yardımına muhtaç iseler, bu gibi öğrencilere de zekat vermek caizdir.

Elbette zekat ile yetinilmemelidir. Dini mübini İslam’a hâdim insanların yetişmesi, tahsil yapması için, zekatın dışında da her türlü yardımda bulunulmalıdır. Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, insana yapılan yatırım, iyi insan, faydalı insan, iyi Müslüman yetiştirmek için yapılan yardım, en kârlı yatırımdır. Hem dünyada ve hem de ahirette sahibine çok büyük menfaat verecek olan akıllıca bir yatırımdır.