HAC VE UMRE

 

HACCIN FARZİYETİ

HACCIN FARZLARI

HACCIN FARZ OLMA ŞARTLARI

HACCIN EDASININ ŞARTLARI

HACCIN SIHHATİNİN ŞARTLARI

HACCIN VACİPLERİ

HACCIN SÜNNETLERİ

HACCIN ÂDÂBI

MİKAT

İHRAM

İHRAMIN ŞARTLARI

İHRAMIN VACİPLERİ

İHRAMIN SÜNNETLERİ

İHRAMIN YASAKLARI

ARAFAT’TA VAKFE

VAKFENİN SÜNNETLERİ

MÜZDELİFE’DE VAKFE

MÜZDELİFE’NİN SÜNNETLERİ

MİNA’DA CEMRELERE TAŞ ATMAK

TAŞ ATMANIN SÜNNETLERİ

TAŞ ATMANIN ZAMANI

TIRAŞ OLMAK VEYA SAÇ KISALTMAK

TIRAŞIN ZAMANI, YERİ VE HÜKMÜ

ZİYARET TAVAFI

TAVAFIN ŞARTLARI

TAVAFIN VACİPLERİ

TAVAFIN SÜNNETLERİ

SA’Y VE SA’YIN SIHHAT ŞARTLARI

SA’YIN VACİPLERİ

SA’YIN SÜNNETLERİ

VEDA TAVAFI

HACCIN TATBİKATI

HACC-I TEMETTU

HACC-I KIRAN

HACC-I BEDEL

HACC-I BEDELİN ŞARTLARI

UMRE

UMRENİN FARZLARI

UMRENİN VACİPLERİ

HAC VE UMRENİN YASAKLARI

MAHSUR KALMAK VE HACCA YETİŞEMEMEK

MEKKE VE KÂBE’NİN FAZİLETİ

 

               HAC

Hac, bulunulması gereken vakitte Arafat’ta bir miktar durmak, sonra da Kâbe’yi usûlüne göre tavaf ve ziyaret etmektir.

Hac İslam’ın beş şartından birisidir. Hem malî, hem bedenî bir ibadettir. Arefe günü cuma gününe rastlarsa, o hacca hacc-ı ekber denir. Hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır.

Umre, Kâbe’yi tavaf edip sonra da Safâ ile Merve arasında sa’y etmektir. Umre sünnet-i müekkededir. Umre için belirli bir vakit yoktur. Ancak arefe günü ile Kurban Bayramı’nın dört gününde yapılması mekruhtur.

Umre’nin ramazan ayında yapılması menduptur. Daha faziletlidir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Ramazan-ı şerifte umre yapmak benimle beraber yapılan bir hacca bedeldir.” (Buhari, Müslim)

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak, insanlar için kurulan ilk ev (mescid) Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık nişâneler, ayrıca İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Ona bir yol bulabilenlerin, Beytullah’ı haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah bütün alemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran/96-97)

“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda Hacca niyet ederse, hac esnasında kadına yaklaşmak, günaha yönelmek, kavga etmek yoktur. Hayır işlerden neyi yaparsanız, Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Yalnız benden korkun.” (Bakara/197)

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmaktadır:

“Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak binek ve azığa sahip olup da haccetmezse, ister Yahudi, isterse Hristiyan olarak ölsün. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ona bir yol bulabilenlerin, Beytullah’ı haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Tirmizi)

“Umre, diğer umreyle arasında geçen günahlara keffarettir. Kabul olunan mebrur haccın karşılığı ise ancak cennettir.” (Buhari, Müslim)

“Hacılar ve umre yapanlar, Allah’ın elçileridirler. Dua ettiklerinde kabul eder. Mağfiret dilediklerinde bağışlar.” (İbni Mace)

Hac, yaşlılar ve kadınlar için bir cihaddır. Çünkü bu mübarek yolculukta çeşit çeşit zorluklar, meşakkat ve sıkıntılar vardır. Bu meşakkat ve sıkıntılara katlanan, sabreden ve hatta Allah için bu sıkıntılardan zevk alan kişi gerçek bir mücahiddir. Ve bu büyük ibadetin karşılığı mağfiret olunmak, günahlardan temizlenmektir. O bu yolculukta meşakkatları değil ölümü bile göze alır. Çünkü o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu müjdesini bilmektedir:

“Kim hac yolculuğuna çıkıp da yolda ölürse, kıyamete kadar ona hac sevabı yazılır.” (Tâberâni, Beyhaki)

Dünyanın çeşitli belde ve bölgelerinden, aşkla, şevkle, büyük bir hasretle yola çıkan hacılar, bir an önce Beytullah’a ulaşmak, tavaf etmek, Arafat’ta vakfe yapmak, Müzdelife’deki Meş’aril Haram’da durup şeytan taşlamak için taş toplamak, Mina’da azgın şeytanı temsilen taşlamak, sonra kurban kesip yeniden Beytullah’a, yeryüzünün en mübarek, en mukaddes mescidine, banisi Hz. Adem aleyhisselam, Hz. İbrahim aleyhisselam ve Hz. İsmail aleyhisselam olan Kabe-yi muazzamaya  kavuşmak için vakar, huzur, vecd ve istiğrak içinde vazifelerini tamamlama çabasındadırlar. Beyaz ihramlar içinde bir iman, bir aşk ve bir hasret ırmağı misali Harem’in kalbine akıp gitmektedirler. Ne muhteşem bir manzara Ya Rabbi!

Bütün bu vazifeleri yaparken, yüzleri, vücutları Harem’in, Arafat’ın mübarek sıcağı ile yanmış, kalbleri, aşk ve muhabbetle, hasretle kavrulmuş ve dillerinde tekbir ve telbiye terennümleri...

“Allâhu ekber, Allâhu ekber, Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber

Allâhu Ekber ve lillâhil hamd.

Lebbeyk Allâhümme lebbeyk lebbeyke lâşerîkeleke lebbeyk innelhamde venni’mete leke vel mülke lâ şerîke leke. - Allah’ım ben senin emrine boyun eğdim ve hazırım. Senin ortağın yoktur. Senin davetine ihlasla uyarım. Senin ortağın yoktur. Şüphe yok ki, hamd de, nimet de sana mahsustur,  mülk de... Senin ortağın yoktur.”

Mahşerden bir tablo, bir sevâd-ı âzam.

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle bir rivayette bulunmuştur:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Rasulallah! Biz cihadı amellerin en üstünü olarak görüyoruz. Biz de cihad etmeyelim mi?” dedim.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

‘Sizin için en üstün, en güzel cihad, mebrûr, kabul edilmiş bir hac ve hayâ etmektir.” (Buhari)

Ehli hikmet, “Haya ve edep güzeldir. Lâkin kadınlar için daha güzeldir.” demişlerdir. Demek oluyor ki kadınlar için imkan bulup hacca gitmek, haya sahibi olmak büyük bir cihaddır. Fakat hacca gitmek imkanı olmayan ve onun hasreti ile yanıp yakılan kadınlar içinde haya sahibi olmak cihad ve hac sevabına nâiliyettir.

Her şeyden önce Allah Teâlâ’dan haya etmek gerekir. Allah Teâlâ’dan haya eden bir kimse ise, gizlide, açıkta, tenhada, kalabalıkta, her zaman her yerde, Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak, haramlardan, şüphelilerden kaçınmak, sünnet-i seniyyeye sarılmak hususunda her türlü çaba ve gayreti gösterir. Bilir ki haya imandandır.

Hac ibadetinin pek çok hikmetleri vardır. Müslümanlar olarak o mübarek mekanlardaki, o mübarek makamlardaki büyük buluşmayı çok iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Dünyanın değişik bölgelerinden ayrı ırk, dil ve renkten Müslümanlar, Rab Teâlâ’nın davetine icabet ediyorlar. Lebbeyk diyor, fevc fevc Beytullah’a, o mübarek Kabe’ye akıyorlar.

Allah Teâlâ’nın huzurunda, onun beytine yönelerek aynı anda kıyama duruyor, rükûya varıyor, secdelere kapanıyorlar. Kabe’yi sollarına alıp aynı vecd ve istiğrak içinde tavaf ediyorlar. Hacer-i Esved’i istilam ediyor, tavaf sonrası Makam-ı İbrahim’de namaz kılıyorlar. Sonra kana kana Zemzem içiyorlar. Küçük İsmail’i, onun ayakları altından fışkırıp çoşan Zemzem’i ve Zemzem’in önünü çevirme telaşı içindeki Hacer validemizi hüzün, hasret ve muhabbet âbidesi o muhteşem manzarayı tahayyül ederek içiyor, içiyor, içiyorlar.

“Yeryüzünün en hayırlı suyu Zemzem’dir. Çünkü onda tadın tadı, hastanın şifası vardır.” (Tâberâni, Cem’ul Fevaid)

“Münafıklarla aramızdaki alâmet (fark) onlar Zemzem’den kana kana içemezler.” (İbni Mâce) hadisi şeriflerini hep anarak kana kana içiyorlar.

Sonra Safa ile Merve arasında sa’yediyor. Hacer validemizin, küçük İsmail’e, ciğerpâresi, gözünün nuru yavrusuna su ararken duyduğu hicranı, hüznü ve yanıklığı tâ kalblerinin derinliklerinde duyarak, manevî susuzluklarını gidererek bir selsebil, bir şarab-ı tâhur arıyorlar.

Bir Hacer, milyonlarca Hacer olmuş, milyonlarca İsmailler için, bir âb-ı hayat arıyorlar...

Hac ibadetini tamamlayan hacılar daha sonra aynı aşk ve muhabbetle alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyaret için onun şehrine, Medine-yi Münevvere’ye akın ederler. Çünkü O, “Kim haccedip de ölümümden sonra benim kabrimi ziyaret ederse, sanki beni sağ iken ziyaret etmiş gibi olur.” (Tâberâni)

“Benim mescidimdeki bir namaz Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan üstündür.” (Buhari, Müslim)

“Evimle, minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim ise havzımın üstündedir.” (Buhari, Müslim)

Dillerinde salâvat-ı şerifelerle, dualarla, kalblerinde aşk ve muhabbetle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “O taybedir, o taybedir.” buyurduğu Medine’ye ve Kabr-i Şerif-i Mustafa’ya ulaşırlar. O mübarek belde, o mübarek Medine ki aşıklar onun için neler yazmamışlar neler terennüm etmemişler...

Kadı İyaz Şifa-yı Şerif’te şöyle der:

Ey deveci! Çek yuları kûy-i yarin semtine.

Virâne gönülde zirâ yer kalmadı karâre.

...

Ben dertli bir aşığım duramam bir yerde.

Ulaşmadıkça hududu kûyi yâre.

 

Şair Nabi de bir na’tında şöyle seslenir:

Sakın terki edebden kûy-i mahbûb-i Hudâdır bu,

Nazargâh-ı ilâhîdir, makam-ı Mustafa’dır bu.

 

Murâat-ı edeb şartıyla gir Nâbi bu dergâha,

Metaf-ı kudsiyandır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.

 

Artık hacılar hac ibadetlerini tamamlamanın, günahlardan arınmanın huzuru içinde, ahir zaman Nebisi, Efendimiz, Cânımız, Canânımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda huzura kavuşurlar. Günlerini ibadetle, tâatle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyaretle ve zaman zaman da Cennetül Bâki Kabristanı’nı, Kubâ Mescidi’ni ve Uhud şehitlerini ziyaretle geçirirler ve Mescidi Nebi’de kırk vakit namaz kılmadan Medine-yi Münevvere’yi terketmezler.

Gerek Mekkey-i Mükerreme’de ve gerekse Medine-yi Münevvere’deki büyük buluşma Müslümanların senelik şûrâsıdır. İbadetlerini hiç aksatmadan, büyük bir vakar ve huzurla yerine getiren Müslümanlar, fırsat buldukça bir araya gelip dünya Müslümanlarının durumunu istişare etmeli, karşılıklı fikir alış verişinde bulunmalı, kendi ülkelerinde yapılan hizmetleri, karşılaşılan zorlukları dile getirmelidirler.

Bilhassa çeşitli ülkelerde İslamî hizmet yapanlar için Hac mevsimi büyük bir imkandır. Buluşma yeridir. Bu imkanı asla fevt etmemeli, o mübarek yerlerde buluşarak İslamî hizmetlerin geçmişini, hali hazırdaki durumunu ve geleceğini mütalaa edip istişare etmelidirler.

Gerektiği hallerde birbirleri ile haberleşme ve yardımlaşma yollarını tesbit edip ona göre davranmalıdırlar. Çünkü İslamî hizmet yapan tüm toplulukların birbirlerinden öğrenecekleri pek çok şeyleri vardır. Bu husus asla ihmal edilmemelidir.

Hac farizasını yerine getirip huzura kavuşan ve orada çeşitli ülkelerden gelen Müslümanlarla istişare edip yeni bilgiler edinen, yeni bir hizmet heyecanıyla dolup taşan Müslümanlar ülkelerine döndüklerinde daha bir şevk ve aşkla hizmete koyulacaklardır.

İmkanı olan her Müslüman farz haccını ifa ettikten sonra da nafile hac yapmak, ramazanda umre yapmak için gayret göstermeli ve bu ibadetlerin bereketinden istifade etmeye çalışmalıdır. Kabe’de Hac vazifelerini yaparken hep Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in manevi kılavuzluğunda yapmalı, onunla sürekli ve devamlı rabıtalı bulunmalıdır. Onun  çektiği çileleri tefekkür etmeli, Ashab-ı Kiram’a yapılan işkenceleri düşünmeli, sonra da dönüp gaflet ve tembelliğinden dolayı nefsini kınamalı, te’dib etmelidir.

 

HACCIN FARZİYETİ

Haccın farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sâbittir. Hac, gücü yeten bir Müslümana hayatında bir defaya mahsus farz-ı ayındır. Hac kendisine farz olan kişi farz olduğu sene gitmelidir. Daha sonraki yıllara tehir ederse günahkâr olur.

 

HACCIN FARZLARI

Haccın farzları ikidir:

1- Arafat’ta vakfe durmak.

2- Kabe’yi ziyaret tavafı yapmak.

Arafat’ta vakfeye durma zamanı: Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban Bayramı’nın ilk günü fecrin doğuşuna kadar olan zaman içinde velev ki bir kaç dakika olsun Arafat’ta durmakla bu farz yerine getirilmiş olur.

Kâbe’yi ziyaret tavafı yapmanın vakti, Kurban Bayramı’nın ilk günü fecir doğduktan sonra başlar. Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günü sonuna kadar bir vakitte yapmak vaciptir. Bu tavafın yapılmasıyla Hac farizası tamamlanmış olur.

Ziyaret tavafı Arafat’taki vakfeden sonra Kabe’nin etrafında yedi kere dönmektir. Bu yedi şavtın dördü farz, üçü vaciptir.

 

HACCIN FARZ OLMA ŞARTLARI

Bir şahsa haccın farz olması için sekiz şart vardır.

1- Müslüman olmak.

2- Baliğ olmak.

3- Akıllı olmak.

4- Hür olmak.

5- Haccın farz olduğunu bilmek.

6- Haccı ifa etmek için vakit olmak.

7- Hem kendisi, hem de ailesi için yeterli temel ihtiyaçlara sahip olmak.

8- Hac yolculuğunda bineceğe ve yol azığına sahip olmak.

 

HACCIN EDASININ ŞARTLARI

Haccın edasının şartları beştir.

1- Bedenen sıhhatli olmak.

2- Hac yapmaya engel bulunmamak.

3- Yol emniyeti olmak.

4- Kadınlar için yanında mahremi olmak.

5- Kocası ölen veya boşanan kadınlar için iddet müddetini tamamlamış olmak.

 

HACCIN SIHHATİNİN ŞARTLARI

Hac farizasının sahih olarak yerine getirilebilmesi için dört şart vardır. Şöyle ki:

1- Müslüman olmak.

Bu şart aynı zamanda haccın farziyetinin de şartıdır.

2- Belli bir vakit olmak.

Arafat’taki vakfe zamanı.

3- Arafatta vakfeye durmak. Kâbe’yi tavaf etmek.

4- Hac niyeti ile ihrama girmek.

Yani hac için niyet ettikten sonra, hac farizasının tamamlanmasına kadar, yapılması yasak olan şeylerden sakınmak.

 

HACCIN VACİPLERİ

1- İhrama mikat mahallinde girmek.

2- İhramın yasaklarına riayet etmek.

3- Arafat’taki vakfeyi güneş batıncaya kadar uzatmak.

4- Müzdelife’de bir saat kadar da olsa vakfe yapmak.

5- Mina’da cemrelere taş atmak.

6- Hacc-ı temettu, hacc-ı kıran yapanların kurban kesmesi.

7- Kurbanı, cemrelere taş attıktan sonra kesmek.

8- Tıraş olmak.

9- Dört şavtı farz olan ziyaret tavafını yedi şavta tamamlamak.

10- Ziyaret tavafını Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde yapmak.

11- Mekke dışından gelenler veda tavafı yapmak.

12- Tavafı abdestli yapmak.

13- Tavaf yaparken avret yerleri örtülü olmak.

14- Kâbe’yi sol tarafa alarak, Haceri Esved’den başlayarak tavaf yapmak.

15- Özrü olmayanların tavafı yaya olarak yapması.

16- Tavafı hatimin dışından yapmak.

17- Her tavaftan sonra iki rekat namaz kılmak.

18- Hac aylarında Safa ile Merve arasında sa’yetmek.

19- Sa’ya, Safa tepesinden başlamak.

20- Özrü olmayanların sa’yı yaya olarak yapması.

 

HACCIN SÜNNETLERİ

1- İhrama girerken abdest almak veya gusletmek.

2- İki rekat namaz kılmak.

3- İki parça beyaz örtü ile setrolmak.

4- Güzel koku sürünmek.

5- Yüksek sesle telbiye etmek.

6- Her telbiyeyi üç kere tekrarlamak.

7- Telbiyeden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salavat getirmek.

8- Allah Teâlâ’ya dua etmek.

9- Mekke-yi Mükerreme’ye girmek için gusl yapmak.

10- Mekke-yi Mükerreme’ye gündüz, Cennet-i Mualla tarafından girmek.

11- Beytullah’ı görünce dua etmek.

12- Beytullah karşısında durup tekbir ve tehlil getirmek.

13- Mekke dışından gelenlerin kudüm tavafı yapmak.

14- Tavafta erkeklerin omuzlarındaki ihramı sağ koltuk altından sol omuzun üstüne gelecek şeklinde örtünmesi.

15- Tavafın ilk üç şavtında erkeklerin çalımlı yürümesi.

16- Çokca tavaf etmek. Mekke dışından gelenler için nafile namazdan daha efdaldir.

17- Erkeklerin sa’yde iki yeşil direk arasında koşmaları.

18- İki yeşil direk dışında yavaş yavaş yürümek.

19- Zilhicce’nin sekizinci günü güneş doğduktan sonra Mina’ya gitmek. O gece orada kalmak.

20- Zilhicce’nin dokuzuncu günü Mina’dan Arafat’a hareket etmek.

21- Gerek Arafat’taki cem’i takdimde (öğle ile ikindi namazını öğle vaktinde kılmak) gerek Müzdelife’de cem’i tehirde (akşam ile yatsı namazlarını yatsı vaktinde kılmak) göz yaşları ile dua etmek.

22- Güneş battıktan sonra ağır ağır Arafat’tan Müzdelife’ye doğru yola çıkmak.

23- Müzdelife’ye gelince Meş’ar-ı Haram yakınında Kuzah tepesi civarında vakfe yapmak.

24- Bayram gecesi Müzdelife’de kalmak.

25- Bayram sabahı Mina’ya gitmek. Bayram günleri Mina’da kalmak.

26- Birinci gün cemrelere taş atarken güneş doğuşu ile zeval vakti arasında yapmak. Diğer günler ise zeval ile güneş batışı arasında yapmak.

27- Zemzem içerken Beytullah’a karşı ayakta durup içmek.

28- Zemzem’i çokça içmek.

29- Mültezem’de dua etmek.

30- Kâbe örtüsüne yapışıp dua etmek.

 

HACCIN ÂDÂBI

Hacca gidecek kişilerin dikkat etmesi gereken bir kısım âdâb vardır ki bunların bazıları şunlardır:

1- Helal bir mal ile hacca gitmelidir. Haram mal ile hac yapılması caiz değildir.

2- Yola çıkmadan önce daha önce yaptığı günahlarından tevbe etmeli, kazaya kalan namazlarını kılmaya başlamalıdır.

3- Borçları varsa ödemeli, kul hakkı varsa helalleşmelidir.

4- Hac ile ilgili bilgileri öğrenmelidir.

5- Salih, muttaki kişilerle yol arkadaşı olmalıdır.

6- Yol arkadaşları ile iyi geçinmelidir.

7- Yola çıkmadan önce evinde iki rekat namaz kılmalı, dua etmelidir.

8- Mümkün olduğunca yolculuğa perşembe veya pazartesi sabahı çıkmalıdır.

9- Yola çıkmadan önce ailesi, akraba, komşu ve dostları ile vedalaşmalı ve dualarını almalıdır.

10- Hac’dan dönünce iki rekat namaz kılıp dua etmelidir.

 

MİKAT

Hac için ihrama girecek belirli yerler vardır ki buralara mikat denir. Bunlar beş yerdir.

1- Zulhuleyfe,

2- Zatı ırk,

3- Cuhfe,

4- Karn,

5- Yelemlem.

Hacılar geldikleri istikamette bulunan mikat mahallinden ihrama girerler.

Mekke içinde bulunan kişiler ihrama Mekke’de girerler. Aynı zamanda Mekke’nin harem sınırları ile mikatlar arasında bulunan kişiler isterlerse bulundukları yerlerde isterlerse Mekke içinde ihrama girerler. Mikatlara gelmeden öncede ihrama girebilirler. Meselâ uçakla yolculuk yapanlar, uçak içinde ihrama girmenin zorluğundan dolayı hava meydanında ihrama girebilirler.

 

İHRAM

İhram iki parça havluya ve beze bürünmek değildir.

İhram: Hacca niyet etmek, hac için gereken amellere başlamak, telbiye yapmak ve hac farizası bitene kadar yasak olan şeylerden sakınmaktır.

Hac için ihramın vakti, şevval, zilkade ve zilhiccenin ilk on günüdür.

 

İHRAMIN ŞARTLARI

1- Müslüman olmak.

2- Niyet etmek.

3- Telbiye getirmektir.

 

İHRAMIN VACİPLERİ

1- Mikatta ihrama girmek.

2- İhramın yasaklarından sakınmak.

 

İHRAMIN SÜNNETLERİ

1- Abdest almak veya gusletmek.

2- Koltuk altı ve mahrem yerini temizlemek.

3- Bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek.

4- Güzel koku sürünmek.

5- İki rekat namaz kılmak.

6- İhramlı iken telbiyeye devam etmek.

 

İHRAMIN YASAKLARI

1- Dikişli elbise giymek.

İhrama giren kişi iç çamaşırları dahil bütün elbiselerinden soyunup malum olan iki parça havluya bürünecektir. Ancak kadınlar el ve yüzlerinin dışında her taraflarını kapatmaları gerekir. Onların ihram giysileri her zaman giydikleri elbiselerdir. Ancak hac için yeni, temiz ve bol elbise yaptırıp onunla ihrama girmesi güzeldir.

2- Tıraş olmak, vücudundan bir tane de olsa kıl koparmak, tırnakları kesmek, koku sürünmek, saçı veya vücudun herhangi bir kılını yağlamak.

3- Eti yensin, yenmesin av avlamak, avlanana yardımcı olmak, avı göstermek, yaralamak, av hayvanının yumurtalarını kırmak, av hayvanını satmak, satın almak. Ekilen ağaç, ekin  sebzelerin dışında Hüdayi nâbit olan ağaçları, bitkileri, ekinleri koparmak, kesmek.

4- Cinsi münasebet, kadını şehvetle öpmek, okşamak veya şehveti kabartacak sözler söylemek.

5- Yol arkadaşları ile münakaşa etmek, kavga etmek. Bunlar her zaman günahtır ve fakat ihramlı için daha büyük günahtır.

 

ARAFAT’TA VAKFE

Vakfe yeri, sınırları belirlenmiş olan Arafat sahasıdır. Vakfenin vakti arefe günü zeval vaktinde başlar, bayramın birinci gününün fecrine kadar devam eder.

Arafat’ta bir kaç dakika durmak vakfenin farzını yerine getirmeye yeterlidir. Ancak, zevalden güneş batıncaya kadar orda durmak gerekir. Güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılana kurban düşer.

 

VAKFENİN SÜNNETLERİ

1- Vakfe yapmaya gitmeden önce gusletmek.

2- Öğle ile ikindi namazlarını öğle vaktinde cem’i takdim olarak kılmak.

3- Vakfe zamanını Arafat’ta geçirmek.

4- Cebelürrahme’nin eteğinde vakfe yapmak.

5- Kıbleye karşı durmak.

6- Vakfe müddetince dua, tevbe, istiğfar etmek, tehlil, tahmid ve salâvat-ı şerifeler okumak. Arefe gününün fazileti çok büyüktür. Onun için Arafat’ta arefe günü yapılan vakfede çok dua etmeli, tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Allah, arefe günü kullarını ateşten azat ettiği kadar hiçbir günde azat etmez. Allah o gün yaklaşır, tecelli eder ve kullarıyla meleklere karşı iftihar edip: “Kullarım ne istiyor?” der.” (Müslim)

 

MÜZDELİFE’DE VAKFE

Arafat’tan bir muhabbet ırmağı gibi Müzdelife’ye akan hacılar, bayram gecesini Müzdelife’de geçirirler. Burada vakfe yapmak vaciptir.

Kurban Bayramı’nın ilk günü fecir ile güneşin doğuşu arasında bir kaç dakika da olsa vakfe yapmak vacibin yerine gelmesi için kâfidir. Fecirden önce Müzdelife’den ayrılmak caiz değildir. Müzdelife’de Mina’da cemreleri taşlamak için yetmiş adet ufak taş toplanır. Yıkanıp temizlenir.

 

MÜZDELİFE’NİN SÜNNETLERİ

1- Meşar’ul-Haram yanında vakfe yapmak.

2- Fecr doğar doğmaz sabah namazını kılmak.

3- Tekbir, tehlil, telbiye getirerek dua ederek, ortalık aydınlanana kadar durmak, sonra da Mina’ya hareket etmek.

 

MİNA’DA CEMRELERE TAŞ ATMAK

Biri (Cemretül Akabe) Mina sınırında,  diğerleri Mina’da olan üç cemre vardır. Bu cemreler şeytanı temsilen taşlanır.

1- Cemret’ül-Akabe,

2- Orta Cemre,

3- Küçük Cemre.

Bu cemrelere taş atmak vaciptir. Bayramın ilk günü Cemret’ül-Akabe’ye yedi taş atılır. Diğer günler sıra ile küçük, orta ve Cemret’ül-Akabe’ye yedişer taş atılır. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri atılan taşların sayısı yetmişe ulaşır. Bir mani olur Mina’ya gidilemez veya Mina’da bulunulmaz ise, son günkü taşlar atılmayabilir.

 

TAŞ ATMANIN SÜNNETLERİ

1- Taş atan ile cemrenin arasında iki üç metre arası bir mesafede bulunmak.

2- Taşları ardı ardına atmak.

3- Önce küçük cemreye, sonra orta cemreye, daha sonra da Cemret’ül-Akabe’ye sırasıyla taş atmak.

4- Küçük ve orta cemrenin taşlarını atınca üç beş dakika kadar ara vermek.

5- Her taş atılışında tekbir getirmek.

 

TAŞ ATMANIN ZAMANI

Bayramın ilk günü taş atmanın zamanı fecirden başlar, ertesi günün fecrine kadar devam eder. İkinci ve üçüncü günlerin taş atma zamanı ise, zevalle başlar ertesi günün fecrine kadar devam eder.

Cemreleri taşlamak için vekil tayin etmek caiz değildir. Ancak bir kimse cemreleri atamayacak kadar yaşlı veya hasta olursa birisine vekalet verebilir. Vekil olan kişi önce kendi taşlarını atar, sonra da vekil olduğu kişinin taşlarını atar.

 

TIRAŞ OLMAK VEYA SAÇ KISALTMAK

Tıraş olmak veya saçı kısaltmak vaciptir. Terkedene kurban düşer. Başın dörtte birini tıraş etmek ya da kısaltmakla vacip yerine getirilmiş olur.

Fakat saçın tamamını tıraş etmek veya kısaltmak sünnettir. Kadınların saçlarının ucundan biraz kesmeleri yeterlidir. Başında hiç saç olmayan bir kimse tıraş makinasını veya tıraş bıçağını başının üzerinde gezdirmekle vacibi yapmış olur.

 

TIRAŞIN ZAMANI, YERİ VE HÜKMÜ

Tıraşın zamanı bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleridir. Bu vakitlerden önce yapılması veya sonraya bırakılması caiz değildir. O takdirde kurban gerekir.

Tıraşın yeri Harem’dir. Harem’in dışında tıraş olunursa kurban lâzım gelir.

Hacc-ı kıran ve hacc-ı temettu yapan kişi bayramın ilk günü Mina’da Cemret’ül-Akabe’yi taşladıktan sonra, kurban keser. Kurban kestikten sonra tıraş olur.

Hacc-ı ifrat yapan kişiye kurban kesmek gerekmediği için Cemretül Akabe’yi taşladıktan sonra tıraş olur. Bu tertib vacip olduğundan, bu tertibe riayet edilmelidir, yani önce Cemret’ül-Akabe taşlanacak, sonra kurban kesilecek, sonra da tıraş olunacaktır.

Tıraş olduktan sonra cinsi ilişki hariç, ihramdan dolayı yasak olan herşey mübah olur.

Ziyaret tavafı yapıldıktan sonra cinsi ilişki yasağı da kalkar. Çünkü ziyaret tavafının yapılmasıyla beraber, hac vazifesi tamamlanmış olur.

 

ZİYARET TAVAFI

Arafat’ta vakfe yapıp, Müzdelife’de bayram gecesini geçirip, Mina’da Cemretül Akabe’yi taşlayıp, kurban kesip tıraş olduktan sonra Mekke’yi Mükerreme’ye gidilip ziyaret tavafı yapılır.

Tavaf dördü farz, üçü vacip olmak üzere yedi şavttır. Tavaf dört şavttan daha az yapılırsa hac fasit olur. Bir, iki veya üç şavt eksik yapılırsa kurban gerekir.

 

TAVAFIN ŞARTLARI

Tavafın dört şartı vardır:

1- İhramdan ve Arafat’taki vakfeden sonra olmak.

2- Tavaf yapmak için niyet etmek.

3- Tavaf Mescid-i Haram’ın içinde Kabe’nin etrafında yapılmak.

4- Muayyen bir vakitte yapılmalıdır. Bayramın birinci gününün fecrinden önce yapılan tavaf caiz değildir.

 

TAVAFIN VACİPLERİ

Tavafın vacipleri dokuzdur:

1- Hasta ve çok yaşlılar hariç tavafı yürüyerek yapmak.

2- Tavafta Kabe’yi soluna almak.

3- Tavafın yedi şavtını tamamlamak.

4- Kurban günlerinde yapılmak. Sonraya bırakılırsa yani Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde yapılmaz ise kurban düşer.

5- Abdestli olmak, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olmak.

6- Setr-i avret.

7- Tavafa Hacer’ül-Esved hizasından başlamak.

8- Tavafı Hicr-i İsmail’in dışından yapmak.

9- Tavafı tamamladıktan sonra iki rekat namaz kılmak.

 

TAVAFIN SÜNNETLERİ

Tavafın sünnetleri ondur:

1- Tavafta sağ omuzu açık bırakmak.

Tavaf bittikten sonra omuz kapatılıp sonra namaz kılınmalıdır.

2- Remel yapmak. Yani tavafın ilk üç şavtında adımları kısaltarak omuzları silkeleyerek hızlıca yürümek. Bu iki sünnet erkeklere mahsustur. Kadınlar böyle bir şey yapmazlar.

3- Hacer’ül-Esved’e varınca yüzü Hacer’ül-Esved’e çevirmek. Tehlil, tekbir getirmek.

4- Tavafın başlangıcında ve her şavtında Hacer’ül-Esved’e varınca Haceri Esved’i öpmek ya da selamlamak.

5- Hacer’ül-Esved’in üzerine secde etmek.

6- Rüknü Yemani’yi selamlamak.

7- Tavafı Kabe’ye en yakın yerinden yapmak.

8- Tavafın şartlarını ardı ardına yapmak.

9- Tavafın başlangıcında ve Hacer’ül-Esved’i selamlayınca:

“Allahümme îmânen bike ve tasdîken bikitabike ve vefâen bi ahdike vettibâen li sünneti nebiyyike ve Habîbike Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem” demek.

10- Tavaf yaparken huşû içinde olmak, edebe riayet etmek.

Tavafın fazileti çok büyüktür.

Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyururlar:

 “Beytin etrafında tavaf etmek namaz gibidir. Dikkat edin tavaf esnasında siz konuşuyorsunuz. Kim konuşursa ancak hayır konuşsun.” (Tirmizi)

 

SA’Y VE SA’YIN SIHHAT ŞARTLARI

Safa ve Merve arasında Safa’dan başlayarak yedi şavt sa’y yapılır.

Sa’yın sıhhatinin şartları şunlardır:

1- Hac ve umre için ihrama girdikten sonra sa’y yapmak.

2- Herhangi bir tavaftan sonra yapmak.

Nafile bir tavaftan sonra haccın sa’yı yapılsa caizdir.

3- Sa’ye Safa’dan başlamak.

4- Dört şavttan az yapmamak. Dört şavttan az yapılan sa’y için kurban gerekir.

 

SA’YIN VACİPLERİ

1- Gücü yetenler için sa’yı yürüyerek yapmak.

2- Yedi şavttan az yapmamak.

 

SA’YIN SÜNNETLERİ

1- Tavafı yaptıktan sonra zemzem içip ara vermeden sa’y etmek.

2- Sa’ye başlamadan önce Hacer’ül-Esved’i selamlamak.

3- Abdestli olmak.

4- Safa ve Merve tepelerine Kabe’yi görecek kadar tırmanmak.

5- Safa ve Merve’ye her varıldığında yüzünü Kabe’ye çevirip tekbir, tehlil getirmek, dua etmek, salavat-ı şerife getirmek.

6- Erkekler için iki yeşil direk arasında süratlenmek, hafif şekilde koşmak. Kadınların koşması sünnet değildir.

7- Sa’y esnasında Rasulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin okuduğu duaları okumak.

 

VEDA TAVAFI

Mekke dışından hacca gelenler, vazifelerini tamamlayıp memleketlerine dönmek için yola çıkmadan önce veda tavafı yaparak Kabe-yi Muazzama’ya veda eder. Bu tavafı yapmak vaciptir.

Veda Tavafı: Mekke’nin dışından gelenlere vaciptir. Hayız ve nifaslı kadınlara ve umre yapanlara veda tavafı vacip değildir. Bu vücubiyet hac yapanlar içindir.

Veda tavafını yaptıktan sonra Mekke’de kalmak, alış-veriş yapmak caiz ise de, daha uygun olan veda tavafından sonra Mekke-yi Mükerreme’den ayrılmaktır.

 

HACCIN TATBİKATI

Hacca niyet eden bir kimse:

1- Önce helal bir mal edinir. Ödemesi gereken borçlarını öder veya onlardan müsaade alır. Kazaya kalan ibadetlerini imkan dahilinde kaza eder. Günahlarından tevbe ve istiğfar eder. Dost ve akrabaları, komşuları ile helalleşir, vedalaşır. Geride bıraktığı ailesi için yeterli derecede yiyecek ve para bırakır. Onlara hayır nasihatlarda bulunur. Yola çıkmadan önce iki rekat namaz kılar, namazdan sonra kendisi, geride bıraktığı aile efradı ve Müslümanlar için dua eder. Sonra da büyük bir mahviyyet ve tevazu içinde evinden çıkarken:

“Bismillâhi tevekkeltü alellâhi lâ havle velâ kuvvete illâbillâh.” diyerek Rabbine sığınıp evinden çıkar.

2- Mikat mahalline varınca koltuk altları ve edeb yerlerinin fazla kıllarını temizler. Tırnaklarını keser, abdest alır veya gusleder. İç çamaşırları dahil bütün elbiselerini çıkarır. Güzel kokular, bilhassa gül kokusu sürünür. İki parça ihram havlusuna bürünür. Başı açık, ayakları yalın, çorapsız olur. Ökçeli ve üzeri kapalı ayakkabı giymez, arkası tamamen açık, üzeri kemerli tokya, nalin giyer. İhram için iki rekat namaz kılar, sonra hangi çeşit hacca, yani hacc-ı ifrada mı, hacc-ı kırana mı, hacc-ı temettuya mı niyet edecekse niyetini yapar. Sonra da:

“Allâhümme innî ürîdü’l hacce, feyessirhülî ve takabbelhu minnî. - Ya Rabbi! Ben hac etmek istiyorum. Onu bana kolaylaştırır. Onu benden kabul et.” diye dua eder ve:

 “Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk. Lebbeyke lâşerîkeleke lebbeyk. İnnelhamde venni’mete leke vel mülke, lâ şerîke leke.” diye telbiyede bulunur.

Artık her namazdan sonra, yolcularla karşılaştıkça, yokuş çıktıktan yokuş indikten sonra yüksek sesle telbiye getirmeye devam eder.

3- İhrama girdikten sonra:

Hanımı yanında ise onunla cinsî ilişkide bulunamaz. Onu öpemez, okşayamaz, şehveti tahrik edici sözler edemez. Dikişli elbise giyemez. Saçlarını kesemez, kısaltamaz ve hatta bir kıl bile koparamaz. Tırnaklarını kesemez. Koku sürünemez. Avlanamaz. -İster eti yenen hayvan olsun, ister eti yenmeyen hayvan olsun.- Yeşil ağaçları, otları kesemez, koparamaz. Kötü, çirkin, kaba sözler edemez. Arkadaşları ile çekişemez, kavga edemez. Ancak kol saatini koluna takabilir. Yüzüğünü çıkarmaz. Beline kemer bağlayabilir. Yıkanıp gusledebilir.

4- Mekke’ye yakın bir yere varınca imkan varsa yıkanır, yoksa abdest alır. Mekke’ye Cennetül Mualla tarafından girer. Mescidi Haram’a  Babus Selâm’dan girer. Şu duayı okur:

“Allâhümme entes selâm ve minkesselâm. Fehayyinâ rabbenâ bisselâm ve edhilnel cennete dâreke dâresselâm. Tebârekte ve teâleyte yâ zelcelâli vel ikrâm. Allâhümmeftahlî ebvâbe rahmetike ve mağfiretike ve edhilnî fiynâ. Bismillâhi velhamdülillâhi vesselâtü vesselâmü alâ rasûlillâh.”

Beytullah’ı görünce telbiye getirir. Tekbir, tehlil getirir. Salâtü selam okuyarak:

“Allâhümme zid beyteke teşrîfen ve tâzîmen ve tekrîmen ve birren ve mehabbeten. - Ey Allah’ım! Beyti şerifine mahsus olan şerefi, tazimi, tekrimi, ihsan ve yüceliği artır.” diye dua eder.

İmam-ı Âzam hazretleri Babus Selam’dan Beytullah’a girip Kabe-yi Şerif’i gördüğü zaman: “Ya Rabbi! Şu andan itibaren ne dua edersem kabul buyur.” diye dua ederlermiş.

5- Sonra Hacer’ül-Esved tarafına yönelerek tekbir getirir. Hacer’ül-Esved’i selamlar, ona, kimseye eziyet etmeden ulaşmak mümkün olursa öper, elini dokundurur. Sonra da Kabe’yi soluna alarak Hacer’ül-Esved’in hizasından kudüm tavafına:

“Allâhümme innî ürîdü tavâfe beytikel harâmi feyessirhülî ve tegabbelhü minnî seb’ate eşvâtın tavafel kudûm’i lillâhi teâlâ azze ve celle.” diye niyet eder. Yedi şavt yaparak tavafı tamamlar. Tavafın ilk üç şavtında remel yapar. Şavtta Rüknü Yemânî’yi ve Hacer’ül-Esved’i selamlar.

Tavafın başlangıcında ve Hacer’ül-Esved’e her uğradığında:

“Allâhümme imânen bike ve tesdîken bikitâbike ve vefâen biahdike vettibâen lisünneti nebiyyike ve habîbike muhammedin sallallâhu aleyhi ve sellem.” der.

Her şavtta Rüknü Yemânî ile Hacer’ül-Esved arasında:

“Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten veginâ azâbennâr ve edhilnel cennete meal ebrâr. Yâ azîzü yâ gaffâr yâ rabbel âlemîn.” diye dua eder.

Her şavtta okunması için seçilen duaları okur. Şayet bu duaları bilmiyorsa, kitaptan da okuyamıyorsa, kendi bildiği duaları, tesbihleri okuyarak veya içinden geldiği şekilde dua ederek yedi şavtı tamamlar. Tavafı tamamladıktan sonra imkan bulursa Makam-ı İbrahim’de, imkan bulamazsa Kâbe’nin herhangi bir yerinde iki rekat tavaf namazı kılar. Birinci rekatta Fatiha’dan sonra Kâfîrûn, ikinci rekatta İhlas sûrelerini okur. Bu namaz vaciptir.

Namazdan sonra dua eder. Sonra şayet kimseye eziyet etmeden ulaşabilirse Hacer’ül-Esved ile Kâbe kapısı arasındaki Mültezim’e varır göğsünü, yanağını ve açık olarak ellerini oraya yaslayarak, büyük bir tazarru, mahfiyyet, huşu içinde gözyaşları akıtarak dua eder. Mültezime yaklaşmaya imkan bulamaz ise onun karşısında dua eder.

Sonra Hicr’ül-İsmail’e varır ve orada da aynı şekilde huşû içinde dua eder. Daha sonra Zemzem’e varır. Kana kana içer. Yüzüne, başına, üzerine de Zemzem döker. Zemzem içerken şu duayı yapar:

“Allâhümme innî eselüke ilmen nâfiâ ve rizkan vâsiâ ve şifâen min külli dâin ve sekam.- Allahım senden faydalı ilim, geniş rızık ve her hastalıktan şifa dilerim.”

6- Zemzemden sonra Safa tepesine çıkar yüzünü Kâbe’ye dönerek tekbir getirir ve sa’y için:

“Allâhümme ürîdü en es’â mâbeynessafâ vel merveti seb’ate eşvâtın sa’yel haccı lillâhi teâlâ azze ve celle.” diyerek niyet eder.

Sa’y, yedi şavttır ve ilk dört şavtı farz, üç şavtı da vaciptir. Safa’dan Merve’ye doğru yürüyüşe geçer. İki yeşil direk arasında hafifçe koşar ve şu duayı okur:

“Allâhümme’ğfir verham ve tecâvez ammâ ta’lem. Feinneke entel aliyyül a’zam. - Ya Rabbi, bağışla ve merhamet et. Bildiğin kusurlardan vazgeç. Şüphesiz sen yücesin, büyüksün.”

Allah’ın rahmetine koştuğunu tefekkür eder. Hacer vâlidemizin koşuşlarını Safa, Merve arasındaki yedi kere gidip gelişini tasavvur eder. Yeşil direkler arasında kadınlar koşmaz. Normal yürüyüşlerini yaparlar. Bu şavtlarda seçilmiş duaları okur. Bu duaları bilmiyor ve kitaptan da okuyamıyorsa kendi bildiği duaları okur. İçinden geldiği şekilde dua eder.

Merve’de yedinci şavt tamamlanınca Kâbe’ye doğru yönelerek dua eder.

7- Yalnız Hacc-ı ifrada niyet eden kişi sa’ydan sonra ihramlı olarak kalır. Hacc-ı kırana niyet eden de ihramlı olarak kalır. Her fırsatta Kâbe’yi tavaf eder. Çünkü tavaf namazdır. Ve nafile ibadetten daha faziletlidir. Zilhicce’nin sekizinci günü olan tevriye gününe kadar bu şekilde Mekke’de kalır. Zilhicce’nin sekizinci günü sabah namazını kıldıktan sonra Mina’ya gider. Arefe günü sabah namazını kılana kadar Mina’da kalır. Sabah namazından sonra Arafat’a hareket eder. Arefe günü güneş batana kadar orada kalır. Öğle ve ikindi namazlarını cem’i takdim yaparak, öğle vaktinde Arafat’ta kılar. Namazdan sonra huşû ve huzur içinde gözlerinden yaş akıtarak kendisi, ailesi ve tüm Müslümanlar için dua eder. Güneş battıktan sonra Müzdelife’ye hareket eder. Müzdelife’de Meşar’il-Haram yakınında vakfe yapar. Akşam namazı ile yatsı namazını yatsı namazı vaktinde cem ederek kılar. Müzdelife’de Mina’daki cemreleri taşlamak için yetmiş adet taş toplar. Yıkayıp temizler. Kurban Bayramı’nın birinci fecri doğunca sabah namazını kılar. Güneş doğmadan önce Mina’ya hareket eder.

8- Mina’ya varınca Cemretül Akabe’ye sağ elinin baş parmağı ile şehadet parmağı arasında tutarak yedi taş atar. Her taş attığında tekbir getirir.

Sonra kurban keser. Kurbandan sonra saçlarını ya tıraş eder, ya da kısaltır. Artık hanımı ile ilişkinin dışında bütün ihram yasakları kalkar.

9- Bu vazifeleri tamamladıktan sonra Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinin birinde ziyaret tavafını yukarda anlatıldığı şekilde yapar. Tavaftan sonra vacip olan iki rekat tavaf namazını kılar. Bu tavaftan sonra artık hanımı ile de ilişki kurabilir. Çünkü ziyaret tavafı ile birlikte bütün hac yasakları kalkmış olur.

Bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde de Mina’ya giderek küçük cemreden başlayarak orta cemre ve Cemretül Akabe’ye yedişer taş atar. Küçük cemre ile orta cemreyi taşlayınca her bir cemrenin başında biraz bekleyerek dua eder. Cemretül Akabe’yi taşladıktan sonra orada durup dua etmez. Bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde taş atmayı zevalden sonra yapar. Dördüncü günde yapılacak taş atma işi zevalden önce yapılabilir. Böylece bayramın birinci günü yedi, diğer üç günde yirmi birer adet atılan taşlarla, sayı yetmişe ulaşmış olur.

Dördüncü gün Mina’ya gidemezse o günkü taşları atmamaktan dolayı bir mesuliyet yoktur.

10- Bu vazifeleri tamamladıktan sonra istediği kadar Mekke’de kalır. Mekke’den ayrılmaya karar verdiği zaman Kâbe’ye giderek veda tavafını yapar. Sonra bir taraftan hac farizasını yerine getirmenin sevinci ve huzuru ile diğer taraftan bu mübarek ve mukaddes Beytullah’dan ayrılmanın hüznü ve hasreti ile Mekke’den ayrılır.

 

HACC-I TEMETTU

Hacc-ı temettu, farz olan hac ile umreyi ayrı ayrı ihram ile cem edip hac mevsiminde yapmaktır.

1- Mikat yerine gelince yukarıda izah edildiği şekilde abdest alınır veya gusül yapılır. Namaz kılınır ve yalnız umre yapmak için niyet edilir. Telbiye getirilir.

2- Mekke’ye gelince, Kâbe’yi tavaf eder. Tavaf namazını kılar. Sonra Safa, Merve arasında sa’y eder. Tıraş olur veya saçlarını kısaltır. Böylece umre vazifesini yaparak ihramdan çıkar. Haç için yeniden ihrama girene kadar, normal elbisesini giyer. İhramın yasakları kalkmış olur.

3- Zilhicce’nin sekizinci günü Mina’ya çıkarken yeniden ihrama girer. Hac için niyet eder. Telbiye getirir. Namaz kılar. Yukarıda izah edildiği şekilde haccın diğer vazifelerini yerine getirir. Mina’da kurban keser. Çünkü hacc-ı ifrat yapana kurban kesmek vacip değilken, hacc-ı temettu ve hacc-ı kıran yapana kurban kesmek vaciptir.

 

HACC-I KIRAN

1- Hacc-ı kıran yapacak kişi mikat mahallinde malûm vazifelerini yaptıktan sonra hac ile umreye birlikte niyet eder. Niyetini şöyle yapar: “Ey Allah’ım! Ben hac ve umre yapmak istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve bunları benden kabul buyur.” Sonra dua eder, telbiye getirir.

2- Mekke’ye girince önce Kâbe’yi tavaf eder. Tavaf namazını kılar. Safa, Merve arasında sa’y eder. İhramdan çıkmadan haccın tüm vazifelerini yapar. Mina’da kurban keser. Sonra saçlarını keser veya kısaltır.

Hacc-ı temeettu ile hacc-ı kıran Mekke dışından gelenlere mahsustur. Mekke’de veya Mekke ile mikatlar arasında bulunanlar bu hacları yapamazlar.

HACC-I BEDEL

Kendisine hac farz olduğu halde çeşitli sebeplerden dolayı hac yapamayan bir kimse, iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanır veya hac vazifesini yerine getiremeyecek kadar ihtiyarlarsa, yahut da ecelinin yaklaştığını, ölüm âlametlerinin belirdiğini görünce kendi yerine hac yapılmasını vasiyet etmelidir.

Müzmin hasta ve ihtiyarların hayatta iken kendi yerlerine bir başkasını hacca göndermeleri daha uygun olur.

 

HACC-I BEDELİN ŞARTLARI

1- Hacca birisini kendi yerine göndermek için vekil ettiği şahsa hac için izin vermelidir. Ancak bir kimse vefat eden yakını için vefat etmeden önce izin almış olmasa da onun yerine haccetmesi veya birini göndermesi caizdir.

2- Hac masrafının tamamı veya ekserisi hacca vekil gönderenin malından olmalıdır.

3- Ölen kişinin bıraktığı mirasın üçte biri hac masraflarına yeterse kendi memleketinden, şayet yetmez ise yettiği yerden bedel gönderir.

4- Hacca vekil olarak gitmesi için akit yapılan kimsenin bizzat kendisi gitmelidir. Herhangi bir zaruretten dolayı kendisi gidemezse, yerine başkasını göndermesi için hacca vekil gönderen kişiden izin alması gerekir.

5- Mikatta hacca niyet ederken kimin yerine haccedecekse ona niyet etmelidir.

6- Bedel giden, gönderenin emrettiği şekilde hareket etmelidir. Meselâ, hacc-ı ifrat yapmasını emretmişse haccifrad’a niyet eder. Hacctemettuya niyet etmesini emretmişse hacctemettuya niyet eder.

7- Bedel gidenin mükellef olması gerekir.

8- Ölen kişi ölmeden önce kimi tayin etmişse, bedel olarak onun gitmesi gerekir. Onun yerine başkasını göndermek caiz değildir.

 

 

 

UMRE

Umreyi hayatta bir kere yapmak sünnet-i müekkededir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Umre, diğer umreyle arasında geçen günahlara keffârettir. Kabul olunan mebrûr haccın karşılığı ise ancak cennettir.” (Buhari, Müslim)

“Ramazanda umre yapmak, benimle yapılan bir hacca bedeldir.” (Ebû Davud)

 

UMRENİN FARZLARI

Umrenin farzları ikidir:

1- İhram: İhram umre için şarttır. Hac için nasıl ihrama giriliyorsa, umre için de aynı şekilde ihrama girilir. Umre için ihramın belli bir  zamanı yoktur. İstenildiği herhangi bir zamanda ihrama girilir. Ancak Arefe günü ile, Kurban Bayramı’nın dört gününde ihrama girip umre yapmak caiz değildir.

2- Tavaf: Tavaf umrenin rüknüdür. Hac için tavafın şartları, vacipleri, sünnetleri, yasakları ne ise umre için de aynıdır.

 

UMRENİN VACİPLERİ

Umrenin vacipleri ikidir:

1- Safa ile Merve arasında sa’yetmek.

2- Tıraş olmak ya da saçları kısaltmak.

Hac için farz, vacip, sünnet ve yasaklar ne ise umre için de aynıdır. Ancak umre için kudüm tavafı, arefe, Müzdelife ve Mina’da vakfe ve veda tavafı yoktur.

 

HAC VE UMRENİN YASAKLARI

Bir kişi ihramın yasaklarından birini yapar veya hac ve umrenin vaciplerinden birini terk ederse o kişi cezaya müstehak olur. Bunları kasten yaparsa ceza ile beraber günahkâr olur.

Yasakları yapmada ve vacipleri terk etmede kasıt, yanılma, hata etme ve unutma fark etmeksizin ceza gerekir.

 

Bu yasaklar ve cezayı gerektiren haller dört kısımdır:

1- İhrama giren kişinin vücudu ve elbise ile ilgilidir.

a- Bir kişi ihramda iken giyilmesi yasak olan bir elbiseyi bir gece veya gündüz giyerse kurban düşer. Bir gece veya gündüzden az olursa sadaka gerekir.

b- Vücuda ve elbiseye güzel koku veya yağ sürmek yasaktır. Baş, el gibi vücudun tam bir uzvuna güzel koku sürülürse kurban düşer. Kokuyu da derhal gidermesi gerekir. Uzvun bir kısmına sürerse sadaka lâzım gelir. Şayet bu kokuyu gidermeden kurban keserse, yeniden kurban kesmek gerekir.

Elbisenin bir karışlık bir bölümüne güzel koku sürülür ve bu bir gün veya gece devam ederse kurban düşer. Bundan az bir miktara güzel koku sürülür. Bir gün ve geceden daha az bir zaman olursa sadaka gerekir.

c- Başın veya sakalın dörtte birini tıraş eder veya kısaltırsa kurban kesmesi gerekir. Dörtte birinden az olursa sadaka gerekir.

Koltuk altını, edep yerini tıraş etmek, ensesinin kıllarını aldırmak da kurban gerektirir. Bu yerlerden herhangi birisinin dörtte birinden daha az bir kısmını tıraş eder veya kısaltırsa sadaka düşer.

d- Bir elin veya bir ayağın tırnaklarının tamamını aynı mekanda keserse kurban düşer.

Ancak bir elinin veya ayağının iki parmağını bir yerde diğer üç parmağını da başka bir yerde keserse, kestiği tırnak adedince sadaka gerekir.

 

2- Kara av hayvanlarını avlamak, yaralamak ve yardımcı olmak:

a- İhramlı bir kişinin av hayvanı öldürmesi yasaktır. Bu öldürme işi ister kasten, bilerek olsun, ister hata yoluyla, bilmeyerek olsun farketmez.

Öldürülen hayvan bir kurban kıymetinde ise, bir kurban keser veya onun parasıyla hurma alır fakirlere yarımşar sa’ yaklaşık -bir kilo altı yüz gram- dağıtır veya her sa’, yani üç kilo altı yüz gram için birer gün oruç tutar. Öldürülen av bir kurban değerinde değilse, ya yarımşar sa’ hurma dağıtır, ya da her sa’ için birer gün oruç tutar.

b- Av hayvanını yaralar da av hayvanı bu yaradan dolayı dolaşamaz bir duruma düşerse öldürülmüş sayılır. Hafif yaralanır, tüyleri yolunur ise zararın kıymeti kadar Harem fakirlerine tasadduk eder.

İhramda olmayan bir kişi Harem hayvanlarını avlarsa, avın kıymeti kadar, Harem fakirlerine sadaka verir.

Yılan, akrep, fare, karga, sinek gibi zararlıları öldürmekte bir ceza terettüp etmez.

Vahşi bir hayvan saldırırsa, saldırıya uğrayan ihramlının o hayvanı öldürmesinde de bir sakınca yoktur.

Harem’in ağaçlarını, bitkilerini, yeşil otlarını kesmek ve koparmak da onların değeri kadar tasadduk gerektirir.

Ancak ağacın yalnız yaprağını koparmak veya insanların diktikleri ağaçları, bitkileri ve ektikleri ekinleri koparmak ceza gerektirmez.

 

3- İhramda cinsî ilişkide bulunmak:

a- Bir ihramlı Arafat’taki vakfeden önce cinsî ilişkide bulunur ise haccı ifsat olur.

b- Arafe vakfesinden sonra, tıraş olup ihramdan çıkmadan önce cinsî ilişkide bulunursa, haccı bozulmaz. Ceza olarak bir deve kurban eder.

c- İhramdan çıktıktan sonra ziyaret tavafını yapmadan önce cinsi ilişkide bulunursa haccı bozulmaz. Ancak bir koyunu kurban kesmesi gerekir.

d- Umre yapan kişi tavafın ilk dört şavtını yapmadan cinsî ilişkide bulunursa umresi bozulur. Tavaftan sonra, tıraştan önce böyle bir fiil yaparsa umresi bozulmaz, fakat kurban düşer.

e- Şehvetle kadını öpmek, okşamak, çıplak olarak birbirini kucaklamak suretiyle meni gelse haccı bozulmaz. Lâkin ceza olarak kurban kesmesi gerekir. Ancak kadına bakmak veya kadını düşünmek neticesinde meni gelse bir şey lâzım gelmez.

 

4- Vacipleri terketmek:

Şer’î bir mazeret bulunmadıkça haccın herhangi bir vacibini terketmek kurban gerektirir.

a- Mina’da bir günün bütün taşlarını veya yarısından çoğunu terkeden bir kişiye kurban düşer. Son günün taşları hariç. Son günün taşlarını o gün Mina’da bulunmayan ya da Mekke’de kalıp da Mina’ya gitmeyen bir kişi atmazsa bir şey lâzım gelmez.

b- Ziyaret tavafını abdestsiz yapan kişiye kurban düşer. Kudüm tavafı ile veda tavafını abdestsiz yapan kişiye sadaka vermesi gerekir. Cünüp, hayız ve nifaslı olan bir kimse yıkanıp, temizlenmeden ziyaret tavafı yaparsa bir deve kurban etmesi lâzımdır. Bu halde kudüm tavafı ile veda tavafı yaparsa kurban gerekir.

Ancak kurban günlerinde yeniden ziyaret tavafı yapandan ceza kalkar. Kurban günlerinden sonra yaparsa kurban düşer.

c- İhrama girmeden önce mikatı geçen kişi günahkâr olur. Mikata dönüp ihrama girmesi gerekir.

Hac vazifelerine başlamadan derhal mikata dönüp ihrama giren ve telbiye getiren bir kimseye hiçbir şey gerekmez.

Hac veya umre vazifesine başladıktan sonra mikata dönerse kurban düşer.

Hacc-ı kırana niyet eden bir kişi cezayı gerektiren bir şey yaparsa iki ceza gerekir.

 

MAHSUR KALMAK VE HACCA YETİŞEMEMEK

1- Bir kimsenin, düşman veya bir hastalık sebebiyle, kadının hac yolculuğunda mahreminin ölmesi veya kaybolması neticesinde mahremsiz kalması dolayısıyla hacda arefe vakfesi ve ziyaret tavafını yapamamasıdır.

Umre yapan kişinin ise tavaf yapamaması, yani tavaf yapmasına mani olunmasıdır.

Bu durumda olan kişiler, hangi çeşit hacca niyet etmişler ise o haccı, umreye niyet etmişler ise umreyi daha sonraki yılda, imkan bulamazsa daha sonraki yıllarda kaza etmeleri gerekir.

2- Bir kimse Kurban Bayramı’nın birinci gününün fecri doğduktan sonra Arafat’a ulaşırsa, vakfeyi fevtetmiş dolayısıyla hacca yetişememiş olur.

Böyle bir kimse umre için yapılması gereken vazifelerini yerine getirerek ihramdan çıkar. Bir sonraki sene haccını kaza eder.

 

MEKKE VE KÂBE’NİN FAZİLETİ

Yeryüzünün en mübarek, en mukaddes mescidi Kâbe’dir. Dolayısıyla Kâbe’nin bulunduğu belde Mekke-yi Mükerreme de mübarek bir şehirdir.

Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için ilk beyt Mekke’deki (Kâbe)dir.” (Âl-i İmran/96)

“Orada apaçık alâmetler (ve) İbrahim’in makamı vardır.” (Âl-i İmran/97)

Ebû Zer radıyallahu anhden şöyle bir rivayet vardır:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların içinde namaz kılmaları için ilk bina edilen beyt Kâbe’dir.” buyurdu. Ebû Zer, “Sonra hangisi?” dedi:

- “Mescidi Aksâ”dır.

- Aralarında kaç yıl vardır?

- ‘Kırk yıl’ buyurdu.” (Buhari, Müslim)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Mescid-i Haram’da bir vakit namaz kılmak, yüz bin vakit namaz kılmak gibidir.” (İbni Mace)

Hz. İbrahim aleyhisselam, Hacer vâlidemizi ve oğlu İsmail’i Allah Teâlâ’nın emriyle Mekke’ye getirip, bugün Kâbe’nin bulunduğu yere bıraktı. Hz. İsmail aleyhisselam iki yaşında idi. Yanlarına bir dağarcık hurma ile bir testi su bırakmıştı. O zaman Mekke’nin bulunduğu yer bomboştu. Hiçbir insan oturmuyordu. Su da yoktu.

Hacer vâlidemiz Allah Teâlâ’nın emrine büyük bir teslimiyetle boyun eğdi. Rabbine tevekkül etti. “O, bizi korur.” dedi.

Bir müddet sonra hurma ve su bitmişti. Küçük İsmail açlık ve susuzluğun verdiği acıyla sızlanıyordu. Hacer vâlidemiz ise yavrusundan çok daha acı çekiyordu. Bir su, bir yiyecek bulmak veya bir insana rastlamak ümidiyle Safa tepesine çıktı. Oradan Merve tepesine kadar yürüdü. İsmail’i göremediği çukur yere geldiğinde (bugünkü iki yeşil direk arası) koşuyor ve yavrusuna bir zarar gelir endişesiyle İsmail’e doğru bakıyordu. Bu gidiş ve gelişleri yedi kere tekrarladı. Merve tepesine son varışında kulağına ardarda bir ses geldi.

Hacer vâlidemiz: “Ey seslenen kişi! Bize sesini duyurdun. Eğer bize yardım edebilirsen yardım et.” diye seslendi. Sonra, küçük İsmail’in yanında Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde Cebrail aleyhisselam göründü. Kanadıyla yeri kazıyordu. Nihayet Zemzem göründü. Zemzem akıp gidiyordu.

Hz. Hacer vâlidemiz bir taraftan avuçlayıp kırbasını dolduruyor, bir taraftan da su akıp gitmesin diye Zemzem’in önünü toprakla çeviriyordu.

Hz. Hacer vâlidemiz Hz. İsmail’e Zemzem’den içirdi. Kendisi de içti.

Cebrail ona: “Sakın yok oluruz diye korkma! Şurası Beytullah’ın yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak Allah bu işi yapacakları zayi etmez.” dedi.

Hz. Hacer oğlu Hz. İsmail ile Zemzem kuyusu etrafında hayata devam ederlerken Yemenli Curhûmilerden bir topluluk Mekke’nin alt tarafına konakladılar. Orada Zemzem’in olduğuna muttali olunca gelip Hz. Hacer’den oraya yerleşmek için müsaade istediler. O da Zemzem’de bir hak iddia etmemek şartıyla onlara müsaade etti. Böylece Mekke şehri teşekkül etmeye başladı. Hz. İsmail Curhûmilerden bir kızla evlendi. Hz. İsmail otuz yaşlarında iken babası Hz. İbrahim aleyhisselam Mekke’ye gelerek Kâbe’yi bina etmekle emrolunduğunu, Hz. İsmail aleyhisselam’a bildirdi.

Hz. İbrahim’in bu gelişinden önce Hz. Hacer vâlidemiz doksan yaşında iken vefat etti ve Hicri İsmail’e defnolundu. Nihayet Kâbe bina edilmeye başlandı. Hz. İsmail aleyhisselam taş getiriyor, Hz. İbrahim aleyhisselam da duvarları yükseltiyordu. Kâbe tamam oldu.

Bina tamamlandıktan sonra, Hz. İbrahim aleyhisselam ve Hz. İsmail aleyhisselam şöyle dua ettiler:

“Ey Rabbimiz! Yaptığımız şu beyti tarafımızdan takdim edilen kulluk armağanı olarak kabul buyur. Ey Rabbimiz! Muhakkak sen dualarımızı çok iyi işitir, niyetlerimizdekini de bilirsin.

Ey Rabbimiz! Bizi sana itaatkâr kıl. Zürriyetimizden de sana mûti Müslüman bir ümmet yetiştir.

Bize hac amellerimizi göster. Tevbemizi kabul buyur. Şüphe yok ki tevbeleri en çok kabul eden, merhametli olan ancak sensin.

Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir peygamber gönder ki, onlara ayetlerini okusun. Kitabı, hikmeti öğretsin. Onları temizlesin. Şüphesiz sen azizsin, hakimsin.” (Bakara, 128-130)

Bundan sonra Hz. İbrahim aleyhisselam: “İnsanlara haccı ilan et.” (Hac/27) emrini aldı. Hz. İbrahim aleyhisselam, “Ya Rabbi! Sesim yetişmez.” dedi. Allah Teâlâ: “Sen seslen. Yetiştirecek benim.” dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim aleyhisselam, Ebu Kubeys dağına çıktı. Şehadet parmaklarını kulaklarına tıkadı; doğuya, batıya, güneye, kuzeye dört tarafa yönelerek şöyle seslendi: “Ey insanlar! Rabbiniz, Beytullah’ı tavaf ve ziyaret etmenizi sizlere farz kıldı. Rabbinizin davetine icabet ediniz.”

Bu nidayı haccetmeleri takdir olunan herkes ve hatta ana karnında, baba sulbünde bulunanlar bile işitti ve: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” diye icabet ettiler.

Mekke’nin ilk defa melekler veya Hz. Adem tarafından bina edildiği rivayet edilmektedir. İkinci kere de Hz. İbrahim aleyhisselam ve Hz. İsmail aleyhisselam tarafından yapılmıştır.

Hz. Nuh, Hz. Hûd, Hz. Salih, Hz. Şuayb aleyhisselam’ın Zemzem ile Hacer’ül-Esved arasında medfun olduğu, hacca gelip de Mekke’de vefat eden doksan dokuz peygamberin Makam-ı İbrahim’le Zemzem arasında, doksan dokuz peygamberin de Hatim’de medfun olduğu rivayet edilmektedir.

Hz. İsmail ile annesi Hz. Hacer de Hicri İsmail’de medfundur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke-yi Mükerreme hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Vallahi sen en hayırlı bir yersin. Allah’a en sevimli bir yersin. Eğer ben senden çıkarılmasaydım (kendiliğimden) çıkmazdım.” (Tirmizi)

“Ne kadar güzel bir beldesin. Seni çok seviyorum. Eğer senden çıkarılmasaydım, kesinlikle kendiliğimden çıkmazdım.” (Tirmizi)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye hicret ederken Mekke’nin aşağısından geçiyordu. Hazvere denilen mevkide devesini durdurdu ve şöyle dedi:

“Vallahi sen Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah katında en sevgili olanısın. Senden çıkarılmamış olsaydım, asla çıkmazdım. Bana senden daha güzel, daha sevimli yurt yoktur. Kavmim beni senden çıkarmamış olsaydı, senden başka bir yerde yurt edinmezdim.” (Tirmizi)

 

MEDİNE-Yİ MÜNEVVERE’NİN FAZİLETİ VE RASÛLULLAH’IN KABRİNİ ZİYARET

Medine-yi Münevvere’nin ilk sakinleri tufandan sonra Hz. Nuh aleyhisselamın neslinden olan Amalika’dır. Onlar Medine’ye yerleşerek orayı imar etmişlerdir. Daha sonra Buhtûnnasır Kudüs’ü işgal edip halkını esir ettikten sonra, onlardan kurtulanların bir kısmı Medine’ye gelip yerleştiler. O sıralarda Medine’de Amâlika kalıntıları ile Curhumilerden bir topluluk yaşıyordu. Yahudiler çoğalınca bunları Medine’den sürüp çıkardılar. Mallarına el koydular ve Medine’ye tamamen kendileri yerleştiler. Yemen’de yaşayan Evs ve Hazreçlerin ataları, yurtlarını sel basıp oturulmaz hale gelince Medine’ye hicret ettiler ve oraya yerleştiler.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye hicret ettiklerinde, Medine’de Evs ve Hazrec kabileleri ile Yahudiler yaşıyordu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hicretten sonra Medine için bereket duası yapmış ve Medine’nin kendilerine sevdirilmesi niyazında bulunmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Allah’ım! Medine’mize bereket ver! Allah’ım! Sa’mıza (bir çeşit ölçek) bereket ver. Allah’ım! Müddümüze (bir çeşit ölçek) bereket ver. Allah’ım! Medine’mize bereket ver. Allah’ım! Bir bereketin yanında iki bereket ihsan et. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Medine’nin hiçbir yolu ve geçidi yoktur ki orasını koruyan iki melek bulunmasın.” (Müslim)

Diğer bir hadis-i şerif de şöyle buyuruluyor:

“Allah’ım bana Mekke’de verdiğin bereketin iki katını Medine’de ver.” (Buhari, Müslim)

Başka bir hadis-i şerifte şöyledir:

“Allah’ım! Bize Mekke’yi sevdirdiğin gibi, Medine’yi de sevdir. Hatta daha çok sevdir. Onun havasını sağlıklı kıl.” (Buhari, Müslim)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu mübarek duaları bereketi ile, Medine, bolluk, yeşillik, havası güzel bir beldedir. Müslümanların kalbleri oranın sevgisiyle dolup taşmaktadır.

Elbette Medine’yi şerefli kılan, bütün yaratılmışların en şereflisi, alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi, canımız, cananımız, önderimiz, Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir. O’nun Kabr-i Şerif’idir.

İşte böyle bir mübarek beldeye, hacılar vazifelerini yapmanın huzuru içinde büyük bir coşku ile fevc fevc akın etmeye başlarlar. Dillerinde dualar, tekbirler, salavatlar, kalblerinde muhabbet, aşkla bir an önce sevgiliye kavuşmak için hâlden hâle girerler.

Allah Teâlâ’nın:

“Rasulüm! Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107)

“Elbette sen yüce bir ahlâk sahibisin.” (Kalem/4)

“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir.” (Tevbe/128) diye medh ü senâ buyurduğu, Allah’ın habibi, sevgili Rasulünün huzuruna varmak, ona selam vermek, şefaatını dilemek ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir saadettir.

 

1- Medine-yi Münevvere’ye yaklaşan hacılar oraya varmadan önce yıkanmalı, temiz elbiseler giymeli, güzel koku sürünmeli, yol boyunca selatu selam getirmeli. Medine-yi Münevvere’ye girerken:

“Allâhümmeftahlî ebvâbe rahmetike verzuknî ziyârete rasûlike kemâ rezakte evliyâeke ve ehli tâatike vağfirlî verhamnî yâ hayra mes’ûl. - Ey Allah’ım! Bana rahmetinin kapılarını aç. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem’in ziyaretini nasip et. Velilerini ve sana itaat edenleri rızıklandırdığın gibi beni bağışla, bana merhamet et, ey kendisine yalvarılanların en hayırlısı.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salat ü selam getirmenin pek çok fazileti vardır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek isimleri zikredildiğinde ona salatü selam getirmek bir kısım ulemaca farzdır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, melekleri Peygamber’e salat ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyet ile selam verin.” (Ahzab/56)

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden bir çok hadisi şerif vârid olmuştur. Onlardan bir kısmı şöyledir:

“Benim ismim kimin yanında zikredilirse, bana salat ü selam getirsin. Kim bana bir salat ü selam getirirse Allah Teâlâ ona on rahmet eder.” (Nesâi)

“Müezzinin ezanını işittiğinizde onun dediği gibi söyleyin. Sonra benim üzerime salat ü selam okuyun. Kim bana bir salat ü selam okursa, Allah ona on rahmet eder. Sonra benim için vesileyi isteyiniz. O vesile cennette bir makamdır. O ancak Allah’ın kullarından bir kula lâyıktır. O kimsenin ben olmasını ümit ederim. Kim benim için vesileyi isterse ona şefaatim helâl olur.” (Müslim)

“Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanı ve yanımda en kıymetli olanı üzerime çokca salat ü selam getirendir.” (Tirmizi)

“Her cuma günü bana çokca salat ü selam getiriniz. Çünkü o gün meleklerin hazır bulunduğu bir gündür.

Bana salavat getiren bir kimsenin selamı o bundan vazgeçip bırakıncaya kadar bana arz olunur.”

Ebu Derda radıyallahu anh dedi ki: “Siz öldükten sonrada mı?” diye sordum. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi toprağa haram kıldı.” (İbni Mace)

“Yanında ismim zikredilip bana salat ü selam getirmeyen kimse, cimrilerin en cimrisidir.” (Tirmizi)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yalnız ismi anıldığı zaman değil her zaman, sık sık salat ü selam getirmelidir. Hele Medine-yi Münevvere’de, O’nun mübarek beldesinde, O’nun kabr-i saadetinin bulunduğu bir yerde, daha çok salavat getirmeli ve ona yakınlığa vesile kılmalıdır.

Bir Müslümanın Allah Teâlâ’dan sonra en çok sevmesi gereken elbette alemlere rahmet, ahir  zaman nebisi sevgili Efendimiz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.

Şu husus herkesçe malumdur ki kişi sevdiğini çok anar, onu her fırsatta zikredip, muhabbetle, şükranla yâd eder.

 

2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mescidi görününce salat ve selamı artırmalıdır. Mescid-i Saadet’e Bab’üs-Selam’dan girilir ve şu dua okunur:

“Bismillâhi vesselâtü alâ Rasûlillâh! Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Allâhümmeğfirlî veftahlî ebvâbe rahmetike.”

İmkan bulursa Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri şerifi ile minberi arasında iki rekat tahiyyetül mescid namazı kılar. Dua eder. Bu nimete kavuşturduğu için Rabbine şükreder.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Evimle (kabrimle) minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim ise havzımın üstündedir.” buyurmaktadır. (Buhari, Müslim)

 

3- Namazdan sonra büyük bir mahviyyet, tevazu içinde, vakarla Rasululah sallallahu aleyhi ve sellemin kabr-i saadetlerine varıp, O, hayatta ve karşısında imiş gibi büyük bir edeble sesini yükseltmeden şöyle selam verilir:

“Esselâmü aleyke yâ eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühû esselâmü aleyke yâ seyyidî yâ Rasûlallâh esselâmü aleyke yâ habîballâh.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tebliğ edilmek üzere emanet edilen selamlar varsa, o selamları da arzeder.

Sonra Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhın kabrine varıp şöyle selam vermelidir:

“Esselâmü aleyke yâ halifete Rasûlillâhi. Esselâmü aleyke yâ sâhibe Rasûlillâhi ve enîsi fil gâri ve refîki fil esfâri ve emînihî alel esrârı cezâkallâhu teâlâ hayran. - Sana selam olsun, ey Rasûllullah’ın halifesi, sana selam olsun ey Rasûlullah’ın arkadaşı. Mağarada dostu, seferde yoldaşı, gizli işlerde sırdaşı. Yüce Allah sana hayırlı mükafatlar versin.”

Oradan Hz. Ömer radıyallahu anhın kabrine varır ve şöyle selam verir:

“Esselâmü aleyke yâ emîral mü’minîn. Yâ nâsıral müslimîn. Esselâmü aleyke yâ müşettite şemlil müsrikîn cezâkallâhu teâlâ hayral cezâ. - Sana selam olsun ey mü’minlerin emiri. Ey Müslümanların yardımcısı. Sana selam olsun ey müşriklerin topluluğunu dağıtan, perişan eden. Bizlere olan iyiliklerinden dolayı yüce Allah sana hayırlı mükafatlar versin.”

Sonra tekrar geri dönüp Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurlarında bir müddet daha salat ü selamda bulunmalı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden şefaat dilemelidir.

Daha sonra cennet bahçesine dönüp vakit müsaitse iki rekat şükür namazı kılınır. Namaz vakti gelmişse namaz kılınır, bir müddet Kur’an tilaveti, dua, tevbe ve istiğfarda bulunulur.

 

4- Cennetül Bakî mezarlığını ziyaret etmek müstehaptır. Ziyareti cuma günü yapmak daha iyidir.

Kabristana varınca önce toptan selam verilmeli, sonra da burada medfun olan Sahabe-yi Kiram’ı ayrı ayrı ziyaret edip, Fatiha, İhlas ve Yasin-i Şerif okunur.

Cennetül Bakî’de medfun olan muhterem, mübarek zevatın bir kısmı şunlardır:

1- Hz. Osman radıyallahu anh.

2- Hz. Abbas radıyallahu anh.

3- Peygamberimizin sevgili oğlu Hz. İbrahim.

4- Peygamberimizin sevgili kızları Hz. Fatıma, Hz. Zeynep, Hz. Rukiye ve Hz. Ümmü Gülsüm radıyallahu anhünne.

5- Peygamberimizin muhterem zevceleri Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Zeynep, Hz. Safiye, Hz. Cuveyriye, Hz. Sevde, Hz. Mariya radıyallahu anhünne.

6- Peygamberimizin sevgili torunu Hz. Fatıma’nın mübarek oğlu Hz. Hasan radıyallahu anh.

7- Peygamberimizin halası Zübeyr bin Avvamın anası Hz. Safiyye radıyallahu anha.

8- Hz. Ali radıyallahu anhin annesi Hz. Fatıma radıyallahu anh.

9- Peygamberimizin süt annesi Hz. Halime Essadiye radıyallahu anh.

10- Aşereyi Mübeşşere’den Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebi Vakkas radıyallahu anhüma

11- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin süt kardeşi Osman bin Mazun radıyallahu anh.

12- Abdullah bin Mesud radıyallahu anh.

13- Evladı Rasul’den Zeynel Âbidin, Muhammed Bakır ve Cafer-i Sadık hazretleri.

 

5- Daha sonra Uhud’a gidip orada medfun bulunan şehidlerin efendisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgili amcası Hz. Hamza radıyallahu anhı ve diğer Uhud şehidleri ziyaret edilir. Bu ziyareti perşembe günü yapmak daha iyidir.

Burada Hz. Hamza radıyallahu anh’den başka diğer bir kısım şehidlerin isimleri de şunlardır:

Mus’ab bin Umeyr radıyallahu anh.

Abdullah bin Cahş radıyallahu anh.

Süheyl bin Kubeys radıyallahu anh.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud dağı için şöyle buyurmuşlardır:

“Uhud öyle bir dağdır ki o bizi sever, biz de onu severiz.” (Buhari, Müslim)

 

6- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye hicret ettikten sonra on altı ay kadar Beytül Makdis’e yönelerek namaz kıldı. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kıbleteyn Mescidi’nde öğle namazı kılarken yüzünü Kâbe’ye çevirmesi için vahiy geldi:

“(Ya Muhammed) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (gökten haber beklediğini) görüyoruz. Seni hemen hoşlanacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık (namazda) yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar) Siz de nerede olursanız olunuz, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki ehli kitap onun gerçek olduğunu çok iyi bilir. Allah onların yapmakta olduğundan habersiz değildir.” (Bakara/144)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazını bozmadan yüzünü Kâbe’ye çevirdi ve namazını tamamladı. Bundan dolayı bu mescide Mescidi Kıbleteyn, iki kıbleli mescid denildi.

Bu mescidi ziyaret edip iki rekat namaz kılıp dua etmek güzel olur.

 

7- Daha sonra Kuba Mescidi’ni ziyarete gidilir. Cumartesi günü ziyaret etmek daha efdaldir. Yaya olarak gitmek binitli olarak gitmekten daha faziletlidir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, cumartesi günleri Kuba Mescidi’ne gider iki rekat namaz kılıp, dua ederdi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Mescid-i Kuba’da namaz kılmak umre gibidir.” (Nesâî)

Abdullah bin Ömer radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her cumartesi günü ya hayvanına binmiş olarak ya da yürüyerek Kuba Mescidi’ne gelir, orada iki rekat namaz kılardı.” (Buhari, Müslim)

Bu mübarek mescidin inşasında Peygamber Efendimiz bizzat çalışmış, taş taşımıştır. Mescidin temeline ilk taşı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem koymuştur. Sonra Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, sonra da Hz. Ömer radıyallahu anh, daha sonra da Hz. Osman radıyallahu anh taş koymuşlardır.

 

8- Medine-yi Münevvere’de en az sekiz gün kalıp hiç ara vermeden Mescidi Nebi’de kırk vakit namaz kılınır.

Medine’de kalındığı müddetçe çokca salavat-ı şerife getirilmeli, Kur’an okunmalı, nafile ibadetler yapılmalı, mümkün oldukça namazları cennet bahçesinde kılmaya gayret etmeli. Her fırsatta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyaret edip, salavat getirmeli, dua edilmeli, şefaat dilemelidir.

Medine-yi Münevvere’de geçirilen günleri en iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışmalı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’de geçirdiği hayat, çektiği sıkıntılar tefekkür edilmeli, O’nun ahlâkı ile ahlâklanmak için azmetmelidir.

Malâyâni, dedikodu, gıybet, yalan yanlış sözlerden, bunların yapıldığı meclislerden uzak durulmalı, hiç kimseyle itişip kakışmamalı, kimseyle kavga etmemeli, kaba, çirkin sözler sarfetmemelidir. İmkanı nisbetinde ama cömertçe Medine fakirlerine sadaka dağıtmalıdır.

Medine’de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin manevi kılavuzluğunda ona rabıtalı olarak bulunmalı, O’nun ve ashabının İslam’ı yaymak için çektikleri çileleri, eziyetleri tefekkür edip ibret almalı, nefsini isyanından, gafletinden, tembelliğinden dolayı kınayıp tedib etmelidir.

Medine’den ayrılmaya karar verildiği zaman, hareket etmeden önce, Mescidi Nebi’ye gidip iki rekat namaz kılınmalı, dua ve niyazda bulunmalı, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kabr-i saadetlerine varılarak selat ü selam getirmeli, şefaat dilenmeli, dua edilmeli ve veda edilip, kemal-i edeple, kırık bir kalb, hüzün ve hasret dolu bir gönülle huzurundan ayrılmalıdır.