HAC VE UMRE
TIRAŞ
OLMAK VEYA SAÇ KISALTMAK
SA’Y
VE SA’YIN SIHHAT ŞARTLARI
MAHSUR
KALMAK VE HACCA YETİŞEMEMEK
HAC
Hac, bulunulması gereken vakitte Arafat’ta bir miktar
durmak, sonra da Kâbe’yi usûlüne göre tavaf ve ziyaret etmektir.
Hac İslam’ın beş şartından birisidir. Hem malî, hem
bedenî bir ibadettir. Arefe günü cuma gününe rastlarsa, o hacca hacc-ı ekber
denir. Hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır.
Umre, Kâbe’yi tavaf edip sonra da Safâ ile Merve
arasında sa’y etmektir. Umre sünnet-i müekkededir. Umre için belirli bir vakit
yoktur. Ancak arefe günü ile Kurban Bayramı’nın dört gününde yapılması
mekruhtur.
Umre’nin ramazan ayında yapılması menduptur. Daha
faziletlidir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Ramazan-ı şerifte umre yapmak benimle beraber yapılan
bir hacca bedeldir.” (Buhari, Müslim)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak,
insanlar için kurulan ilk ev (mescid) Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık
nişâneler, ayrıca İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Ona bir
yol bulabilenlerin, Beytullah’ı haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir
hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah bütün alemlerden müstağnidir.”
(Âl-i İmran/96-97)
“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda Hacca niyet
ederse, hac esnasında kadına yaklaşmak, günaha yönelmek, kavga etmek yoktur.
Hayır işlerden neyi yaparsanız, Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın.
Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Yalnız benden
korkun.” (Bakara/197)
Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
şöyle buyurmaktadır:
“Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak binek ve azığa
sahip olup da haccetmezse, ister Yahudi, isterse Hristiyan olarak ölsün. Çünkü
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ona bir yol bulabilenlerin, Beytullah’ı
haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Tirmizi)
“Umre, diğer umreyle arasında geçen günahlara keffarettir.
Kabul olunan mebrur haccın karşılığı ise ancak cennettir.” (Buhari, Müslim)
“Hacılar ve umre yapanlar, Allah’ın elçileridirler.
Dua ettiklerinde kabul eder. Mağfiret dilediklerinde bağışlar.” (İbni Mace)
Hac, yaşlılar ve kadınlar için bir cihaddır. Çünkü bu
mübarek yolculukta çeşit çeşit zorluklar, meşakkat ve sıkıntılar vardır. Bu
meşakkat ve sıkıntılara katlanan, sabreden ve hatta Allah için bu sıkıntılardan
zevk alan kişi gerçek bir mücahiddir. Ve bu büyük ibadetin karşılığı mağfiret
olunmak, günahlardan temizlenmektir. O bu yolculukta meşakkatları değil ölümü
bile göze alır. Çünkü o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu müjdesini
bilmektedir:
“Kim hac yolculuğuna çıkıp da yolda ölürse, kıyamete
kadar ona hac sevabı yazılır.” (Tâberâni, Beyhaki)
Dünyanın çeşitli belde ve bölgelerinden, aşkla,
şevkle, büyük bir hasretle yola çıkan hacılar, bir an önce Beytullah’a ulaşmak,
tavaf etmek, Arafat’ta vakfe yapmak, Müzdelife’deki Meş’aril Haram’da durup
şeytan taşlamak için taş toplamak, Mina’da azgın şeytanı temsilen taşlamak,
sonra kurban kesip yeniden Beytullah’a, yeryüzünün en mübarek, en mukaddes
mescidine, banisi Hz. Adem aleyhisselam, Hz. İbrahim aleyhisselam ve Hz. İsmail
aleyhisselam olan Kabe-yi muazzamaya
kavuşmak için vakar, huzur, vecd ve istiğrak içinde vazifelerini
tamamlama çabasındadırlar. Beyaz ihramlar içinde bir iman, bir aşk ve bir
hasret ırmağı misali Harem’in kalbine akıp gitmektedirler. Ne muhteşem bir
manzara Ya Rabbi!
Bütün bu vazifeleri yaparken, yüzleri, vücutları Harem’in,
Arafat’ın mübarek sıcağı ile yanmış, kalbleri, aşk ve muhabbetle, hasretle
kavrulmuş ve dillerinde tekbir ve telbiye terennümleri...
“Allâhu ekber, Allâhu ekber, Lâ ilâhe illallâhu
vallâhu ekber
Allâhu Ekber ve lillâhil hamd.
Lebbeyk Allâhümme lebbeyk lebbeyke lâşerîkeleke
lebbeyk innelhamde venni’mete leke vel mülke lâ şerîke leke. - Allah’ım ben
senin emrine boyun eğdim ve hazırım. Senin ortağın yoktur. Senin davetine
ihlasla uyarım. Senin ortağın yoktur. Şüphe yok ki, hamd de, nimet de sana
mahsustur, mülk de... Senin ortağın
yoktur.”
Mahşerden bir tablo, bir sevâd-ı âzam.
Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle bir rivayette
bulunmuştur:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya
Rasulallah! Biz cihadı amellerin en üstünü olarak görüyoruz. Biz de cihad etmeyelim
mi?” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘Sizin için en üstün, en güzel cihad, mebrûr, kabul
edilmiş bir hac ve hayâ etmektir.” (Buhari)
Ehli hikmet, “Haya ve edep güzeldir. Lâkin kadınlar
için daha güzeldir.” demişlerdir. Demek oluyor ki kadınlar için imkan bulup
hacca gitmek, haya sahibi olmak büyük bir cihaddır. Fakat hacca gitmek imkanı
olmayan ve onun hasreti ile yanıp yakılan kadınlar içinde haya sahibi olmak
cihad ve hac sevabına nâiliyettir.
Her şeyden önce Allah Teâlâ’dan haya etmek gerekir.
Allah Teâlâ’dan haya eden bir kimse ise, gizlide, açıkta, tenhada, kalabalıkta,
her zaman her yerde, Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından
sakınmak, haramlardan, şüphelilerden kaçınmak, sünnet-i seniyyeye sarılmak
hususunda her türlü çaba ve gayreti gösterir. Bilir ki haya imandandır.
Hac ibadetinin pek çok hikmetleri vardır. Müslümanlar
olarak o mübarek mekanlardaki, o mübarek makamlardaki büyük buluşmayı çok iyi
bir şekilde değerlendirmeliyiz.
Dünyanın değişik bölgelerinden ayrı ırk, dil ve
renkten Müslümanlar, Rab Teâlâ’nın davetine icabet ediyorlar. Lebbeyk
diyor, fevc fevc Beytullah’a, o mübarek Kabe’ye akıyorlar.
Allah Teâlâ’nın huzurunda, onun beytine yönelerek aynı
anda kıyama duruyor, rükûya varıyor, secdelere kapanıyorlar. Kabe’yi sollarına
alıp aynı vecd ve istiğrak içinde tavaf ediyorlar. Hacer-i Esved’i istilam
ediyor, tavaf sonrası Makam-ı İbrahim’de namaz kılıyorlar. Sonra kana kana
Zemzem içiyorlar. Küçük İsmail’i, onun ayakları altından fışkırıp çoşan
Zemzem’i ve Zemzem’in önünü çevirme telaşı içindeki Hacer validemizi hüzün,
hasret ve muhabbet âbidesi o muhteşem manzarayı tahayyül ederek içiyor, içiyor,
içiyorlar.
“Yeryüzünün en hayırlı suyu Zemzem’dir. Çünkü onda
tadın tadı, hastanın şifası vardır.” (Tâberâni, Cem’ul Fevaid)
“Münafıklarla aramızdaki alâmet (fark) onlar
Zemzem’den kana kana içemezler.” (İbni Mâce) hadisi şeriflerini hep anarak kana
kana içiyorlar.
Sonra Safa ile Merve arasında sa’yediyor. Hacer
validemizin, küçük İsmail’e, ciğerpâresi, gözünün nuru yavrusuna su ararken
duyduğu hicranı, hüznü ve yanıklığı tâ kalblerinin derinliklerinde duyarak,
manevî susuzluklarını gidererek bir selsebil, bir şarab-ı tâhur arıyorlar.
Bir Hacer, milyonlarca Hacer olmuş, milyonlarca
İsmailler için, bir âb-ı hayat arıyorlar...
Hac ibadetini tamamlayan hacılar daha sonra aynı aşk
ve muhabbetle alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellemi ziyaret için onun şehrine, Medine-yi Münevvere’ye akın
ederler. Çünkü O, “Kim haccedip de ölümümden sonra benim kabrimi ziyaret
ederse, sanki beni sağ iken ziyaret etmiş gibi olur.” (Tâberâni)
“Benim mescidimdeki bir namaz Mescid-i Haram hariç
diğer mescidlerde kılınan bin namazdan üstündür.” (Buhari, Müslim)
“Evimle, minberim arası cennet bahçelerinden bir
bahçedir. Minberim ise havzımın üstündedir.” (Buhari, Müslim)
Dillerinde salâvat-ı şerifelerle, dualarla,
kalblerinde aşk ve muhabbetle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “O
taybedir, o taybedir.” buyurduğu Medine’ye ve Kabr-i Şerif-i Mustafa’ya
ulaşırlar. O mübarek belde, o mübarek Medine ki aşıklar onun için neler
yazmamışlar neler terennüm etmemişler...
Kadı İyaz Şifa-yı Şerif’te şöyle der:
Ey deveci! Çek yuları kûy-i yarin semtine.
Virâne gönülde zirâ yer kalmadı karâre.
...
Ben dertli bir aşığım duramam bir yerde.
Ulaşmadıkça hududu kûyi yâre.
Şair Nabi de bir na’tında şöyle seslenir:
Sakın terki edebden kûy-i mahbûb-i Hudâdır bu,
Nazargâh-ı ilâhîdir, makam-ı Mustafa’dır bu.
Murâat-ı edeb şartıyla gir Nâbi bu dergâha,
Metaf-ı kudsiyandır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.
Artık hacılar hac ibadetlerini tamamlamanın,
günahlardan arınmanın huzuru içinde, ahir zaman Nebisi, Efendimiz, Cânımız,
Canânımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda huzura kavuşurlar.
Günlerini ibadetle, tâatle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyaretle
ve zaman zaman da Cennetül Bâki Kabristanı’nı, Kubâ Mescidi’ni ve Uhud
şehitlerini ziyaretle geçirirler ve Mescidi Nebi’de kırk vakit namaz
kılmadan Medine-yi Münevvere’yi terketmezler.
Gerek Mekkey-i Mükerreme’de ve gerekse Medine-yi
Münevvere’deki büyük buluşma Müslümanların senelik şûrâsıdır.
İbadetlerini hiç aksatmadan, büyük bir vakar ve huzurla yerine getiren
Müslümanlar, fırsat buldukça bir araya gelip dünya Müslümanlarının durumunu
istişare etmeli, karşılıklı fikir alış verişinde bulunmalı, kendi ülkelerinde
yapılan hizmetleri, karşılaşılan zorlukları dile getirmelidirler.
Bilhassa çeşitli ülkelerde İslamî hizmet yapanlar için
Hac mevsimi büyük bir imkandır. Buluşma yeridir. Bu imkanı asla fevt etmemeli,
o mübarek yerlerde buluşarak İslamî hizmetlerin geçmişini, hali hazırdaki
durumunu ve geleceğini mütalaa edip istişare etmelidirler.
Gerektiği hallerde birbirleri ile haberleşme ve
yardımlaşma yollarını tesbit edip ona göre davranmalıdırlar. Çünkü İslamî
hizmet yapan tüm toplulukların birbirlerinden öğrenecekleri pek çok şeyleri
vardır. Bu husus asla ihmal edilmemelidir.
Hac farizasını yerine getirip huzura kavuşan ve orada
çeşitli ülkelerden gelen Müslümanlarla istişare edip yeni bilgiler edinen, yeni
bir hizmet heyecanıyla dolup taşan Müslümanlar ülkelerine döndüklerinde daha
bir şevk ve aşkla hizmete koyulacaklardır.
İmkanı olan her Müslüman farz haccını ifa ettikten
sonra da nafile hac yapmak, ramazanda umre yapmak için gayret göstermeli ve bu
ibadetlerin bereketinden istifade etmeye çalışmalıdır. Kabe’de Hac vazifelerini
yaparken hep Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in manevi kılavuzluğunda
yapmalı, onunla sürekli ve devamlı rabıtalı bulunmalıdır. Onun çektiği çileleri tefekkür etmeli, Ashab-ı
Kiram’a yapılan işkenceleri düşünmeli, sonra da dönüp gaflet ve tembelliğinden
dolayı nefsini kınamalı, te’dib etmelidir.
Haccın farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sâbittir.
Hac, gücü yeten bir Müslümana hayatında bir defaya mahsus farz-ı ayındır. Hac
kendisine farz olan kişi farz olduğu sene gitmelidir. Daha sonraki yıllara
tehir ederse günahkâr olur.
Haccın farzları ikidir:
1- Arafat’ta vakfe durmak.
2- Kabe’yi ziyaret tavafı yapmak.
Arafat’ta vakfeye durma zamanı: Arefe gününün zeval
vaktinden itibaren Kurban Bayramı’nın ilk günü fecrin doğuşuna kadar olan zaman
içinde velev ki bir kaç dakika olsun Arafat’ta durmakla bu farz yerine
getirilmiş olur.
Kâbe’yi ziyaret tavafı yapmanın vakti, Kurban Bayramı’nın
ilk günü fecir doğduktan sonra başlar. Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günü
sonuna kadar bir vakitte yapmak vaciptir. Bu tavafın yapılmasıyla Hac farizası
tamamlanmış olur.
Ziyaret tavafı Arafat’taki vakfeden sonra Kabe’nin
etrafında yedi kere dönmektir. Bu yedi şavtın dördü farz, üçü vaciptir.
Bir şahsa haccın farz olması için sekiz şart vardır.
1- Müslüman olmak.
2- Baliğ olmak.
3- Akıllı olmak.
4- Hür olmak.
5- Haccın farz olduğunu bilmek.
6- Haccı ifa etmek için vakit olmak.
7- Hem kendisi, hem de ailesi için yeterli temel
ihtiyaçlara sahip olmak.
8- Hac yolculuğunda bineceğe ve yol azığına sahip
olmak.
Haccın edasının şartları beştir.
1- Bedenen sıhhatli olmak.
2- Hac yapmaya engel bulunmamak.
3- Yol emniyeti olmak.
4- Kadınlar için yanında mahremi olmak.
5- Kocası ölen veya boşanan kadınlar için iddet
müddetini tamamlamış olmak.
Hac farizasının sahih olarak yerine getirilebilmesi
için dört şart vardır. Şöyle ki:
1- Müslüman olmak.
Bu şart aynı zamanda haccın farziyetinin de şartıdır.
2- Belli bir vakit olmak.
Arafat’taki vakfe zamanı.
3- Arafatta vakfeye durmak. Kâbe’yi tavaf etmek.
4- Hac niyeti ile ihrama girmek.
Yani hac için niyet ettikten sonra, hac farizasının
tamamlanmasına kadar, yapılması yasak olan şeylerden sakınmak.
1- İhrama mikat mahallinde girmek.
2- İhramın yasaklarına riayet etmek.
3- Arafat’taki vakfeyi güneş batıncaya kadar uzatmak.
4- Müzdelife’de bir saat kadar da olsa vakfe yapmak.
5- Mina’da cemrelere taş atmak.
6- Hacc-ı temettu, hacc-ı kıran yapanların kurban
kesmesi.
7- Kurbanı, cemrelere taş attıktan sonra kesmek.
8- Tıraş olmak.
9- Dört şavtı farz olan ziyaret tavafını yedi şavta
tamamlamak.
10- Ziyaret tavafını Kurban Bayramı’nın birinci,
ikinci ve üçüncü günlerinde yapmak.
11- Mekke dışından gelenler veda tavafı yapmak.
12- Tavafı abdestli yapmak.
13- Tavaf yaparken avret yerleri örtülü olmak.
14- Kâbe’yi sol tarafa alarak, Haceri Esved’den
başlayarak tavaf yapmak.
15- Özrü olmayanların tavafı yaya olarak yapması.
16- Tavafı hatimin dışından yapmak.
17- Her tavaftan sonra iki rekat namaz kılmak.
18- Hac aylarında Safa ile Merve arasında sa’yetmek.
19- Sa’ya, Safa tepesinden başlamak.
20- Özrü olmayanların sa’yı yaya olarak yapması.
1- İhrama girerken abdest almak veya gusletmek.
2- İki rekat namaz kılmak.
3- İki parça beyaz örtü ile setrolmak.
4- Güzel koku sürünmek.
5- Yüksek sesle telbiye etmek.
6- Her telbiyeyi üç kere tekrarlamak.
7- Telbiyeden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
selleme salavat getirmek.
8- Allah Teâlâ’ya dua etmek.
9- Mekke-yi Mükerreme’ye girmek için gusl yapmak.
10- Mekke-yi Mükerreme’ye gündüz, Cennet-i Mualla
tarafından girmek.
11- Beytullah’ı görünce dua etmek.
12- Beytullah karşısında durup tekbir ve tehlil
getirmek.
13- Mekke dışından gelenlerin kudüm tavafı yapmak.
14- Tavafta erkeklerin omuzlarındaki ihramı sağ koltuk
altından sol omuzun üstüne gelecek şeklinde örtünmesi.
15- Tavafın ilk üç şavtında erkeklerin çalımlı
yürümesi.
16- Çokca tavaf etmek. Mekke dışından gelenler için
nafile namazdan daha efdaldir.
17- Erkeklerin sa’yde iki yeşil direk arasında
koşmaları.
18- İki yeşil direk dışında yavaş yavaş yürümek.
19- Zilhicce’nin sekizinci günü güneş doğduktan sonra
Mina’ya gitmek. O gece orada kalmak.
20- Zilhicce’nin dokuzuncu günü Mina’dan Arafat’a
hareket etmek.
21- Gerek Arafat’taki cem’i takdimde (öğle ile ikindi
namazını öğle vaktinde kılmak) gerek Müzdelife’de cem’i tehirde (akşam ile
yatsı namazlarını yatsı vaktinde kılmak) göz yaşları ile dua etmek.
22- Güneş battıktan sonra ağır ağır Arafat’tan
Müzdelife’ye doğru yola çıkmak.
23- Müzdelife’ye gelince Meş’ar-ı Haram yakınında
Kuzah tepesi civarında vakfe yapmak.
24- Bayram gecesi Müzdelife’de kalmak.
25- Bayram sabahı Mina’ya gitmek. Bayram günleri
Mina’da kalmak.
26- Birinci gün cemrelere taş atarken güneş doğuşu ile
zeval vakti arasında yapmak. Diğer günler ise zeval ile güneş batışı arasında
yapmak.
27- Zemzem içerken Beytullah’a karşı ayakta durup
içmek.
28- Zemzem’i çokça içmek.
29- Mültezem’de dua etmek.
30- Kâbe örtüsüne yapışıp dua etmek.
Hacca gidecek kişilerin dikkat etmesi gereken bir
kısım âdâb vardır ki bunların bazıları şunlardır:
1- Helal bir mal ile hacca gitmelidir. Haram mal ile
hac yapılması caiz değildir.
2- Yola çıkmadan önce daha önce yaptığı günahlarından
tevbe etmeli, kazaya kalan namazlarını kılmaya başlamalıdır.
3- Borçları varsa ödemeli, kul hakkı varsa
helalleşmelidir.
4- Hac ile ilgili bilgileri öğrenmelidir.
5- Salih, muttaki kişilerle yol arkadaşı olmalıdır.
6- Yol arkadaşları ile iyi geçinmelidir.
7- Yola çıkmadan önce evinde iki rekat namaz kılmalı,
dua etmelidir.
8- Mümkün olduğunca yolculuğa perşembe veya pazartesi
sabahı çıkmalıdır.
9- Yola çıkmadan önce ailesi, akraba, komşu ve
dostları ile vedalaşmalı ve dualarını almalıdır.
10- Hac’dan dönünce iki rekat namaz kılıp dua
etmelidir.
Hac için ihrama girecek belirli yerler vardır ki
buralara mikat denir. Bunlar beş yerdir.
1- Zulhuleyfe,
2- Zatı ırk,
3- Cuhfe,
4- Karn,
5- Yelemlem.
Hacılar geldikleri istikamette bulunan mikat
mahallinden ihrama girerler.
Mekke içinde bulunan kişiler ihrama Mekke’de girerler.
Aynı zamanda Mekke’nin harem sınırları ile mikatlar arasında bulunan kişiler
isterlerse bulundukları yerlerde isterlerse Mekke içinde ihrama girerler.
Mikatlara gelmeden öncede ihrama girebilirler. Meselâ uçakla yolculuk yapanlar,
uçak içinde ihrama girmenin zorluğundan dolayı hava meydanında ihrama
girebilirler.
İhram iki parça havluya ve beze bürünmek değildir.
İhram: Hacca
niyet etmek, hac için gereken amellere başlamak, telbiye yapmak ve hac farizası
bitene kadar yasak olan şeylerden sakınmaktır.
Hac için ihramın vakti, şevval, zilkade ve zilhiccenin
ilk on günüdür.
1- Müslüman olmak.
2- Niyet etmek.
3- Telbiye getirmektir.
1- Mikatta ihrama girmek.
2- İhramın yasaklarından sakınmak.
1- Abdest almak veya gusletmek.
2- Koltuk altı ve mahrem yerini temizlemek.
3- Bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek.
4- Güzel koku sürünmek.
5- İki rekat namaz kılmak.
6- İhramlı iken telbiyeye devam etmek.
1- Dikişli elbise giymek.
İhrama giren kişi iç çamaşırları dahil bütün
elbiselerinden soyunup malum olan iki parça havluya bürünecektir. Ancak
kadınlar el ve yüzlerinin dışında her taraflarını kapatmaları gerekir. Onların
ihram giysileri her zaman giydikleri elbiselerdir. Ancak hac için yeni, temiz
ve bol elbise yaptırıp onunla ihrama girmesi güzeldir.
2- Tıraş olmak, vücudundan bir tane de olsa kıl
koparmak, tırnakları kesmek, koku sürünmek, saçı veya vücudun herhangi bir
kılını yağlamak.
3- Eti yensin, yenmesin av avlamak, avlanana yardımcı
olmak, avı göstermek, yaralamak, av hayvanının yumurtalarını kırmak, av
hayvanını satmak, satın almak. Ekilen ağaç, ekin sebzelerin dışında Hüdayi nâbit olan
ağaçları, bitkileri, ekinleri koparmak, kesmek.
4- Cinsi münasebet, kadını şehvetle öpmek, okşamak
veya şehveti kabartacak sözler söylemek.
5- Yol arkadaşları ile münakaşa etmek, kavga etmek.
Bunlar her zaman günahtır ve fakat ihramlı için daha büyük günahtır.
Vakfe yeri, sınırları belirlenmiş olan Arafat
sahasıdır. Vakfenin vakti arefe günü zeval vaktinde başlar, bayramın birinci
gününün fecrine kadar devam eder.
Arafat’ta bir kaç dakika durmak vakfenin farzını
yerine getirmeye yeterlidir. Ancak, zevalden güneş batıncaya kadar orda durmak
gerekir. Güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılana kurban düşer.
1- Vakfe yapmaya gitmeden önce gusletmek.
2- Öğle ile ikindi namazlarını öğle vaktinde cem’i
takdim olarak kılmak.
3- Vakfe zamanını Arafat’ta geçirmek.
4- Cebelürrahme’nin eteğinde vakfe yapmak.
5- Kıbleye karşı durmak.
6- Vakfe müddetince dua, tevbe, istiğfar etmek,
tehlil, tahmid ve salâvat-ı şerifeler okumak. Arefe gününün fazileti çok
büyüktür. Onun için Arafat’ta arefe günü yapılan vakfede çok dua etmeli, tevbe
ve istiğfarda bulunmalıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Allah, arefe günü kullarını ateşten azat ettiği kadar
hiçbir günde azat etmez. Allah o gün yaklaşır, tecelli eder ve kullarıyla
meleklere karşı iftihar edip: “Kullarım ne istiyor?” der.” (Müslim)
Arafat’tan bir muhabbet ırmağı gibi Müzdelife’ye akan
hacılar, bayram gecesini Müzdelife’de geçirirler. Burada vakfe yapmak vaciptir.
Kurban Bayramı’nın ilk günü fecir ile güneşin doğuşu
arasında bir kaç dakika da olsa vakfe yapmak vacibin yerine gelmesi için
kâfidir. Fecirden önce Müzdelife’den ayrılmak caiz değildir. Müzdelife’de
Mina’da cemreleri taşlamak için yetmiş adet ufak taş toplanır. Yıkanıp
temizlenir.
1- Meşar’ul-Haram yanında vakfe yapmak.
2- Fecr doğar doğmaz sabah namazını kılmak.
3- Tekbir, tehlil, telbiye getirerek dua ederek,
ortalık aydınlanana kadar durmak, sonra da Mina’ya hareket etmek.
Biri (Cemretül Akabe) Mina sınırında, diğerleri Mina’da olan üç cemre vardır. Bu
cemreler şeytanı temsilen taşlanır.
1- Cemret’ül-Akabe,
2- Orta Cemre,
3- Küçük Cemre.
Bu cemrelere taş atmak vaciptir. Bayramın ilk günü
Cemret’ül-Akabe’ye yedi taş atılır. Diğer günler sıra ile küçük, orta ve
Cemret’ül-Akabe’ye yedişer taş atılır. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü
günleri atılan taşların sayısı yetmişe ulaşır. Bir mani olur Mina’ya
gidilemez veya Mina’da bulunulmaz ise, son günkü taşlar atılmayabilir.
1- Taş atan ile cemrenin arasında iki üç metre arası
bir mesafede bulunmak.
2- Taşları ardı ardına atmak.
3- Önce küçük cemreye, sonra orta cemreye, daha sonra
da Cemret’ül-Akabe’ye sırasıyla taş atmak.
4- Küçük ve orta cemrenin taşlarını atınca üç beş
dakika kadar ara vermek.
5- Her taş atılışında tekbir getirmek.
Bayramın ilk günü taş atmanın zamanı fecirden başlar,
ertesi günün fecrine kadar devam eder. İkinci ve üçüncü günlerin taş atma
zamanı ise, zevalle başlar ertesi günün fecrine kadar devam eder.
Cemreleri taşlamak için vekil tayin etmek caiz
değildir. Ancak bir kimse cemreleri atamayacak kadar yaşlı veya hasta olursa
birisine vekalet verebilir. Vekil olan kişi önce kendi taşlarını atar, sonra da
vekil olduğu kişinin taşlarını atar.
Tıraş olmak veya saçı kısaltmak vaciptir. Terkedene
kurban düşer. Başın dörtte birini tıraş etmek ya da kısaltmakla vacip yerine getirilmiş
olur.
Fakat saçın tamamını tıraş etmek veya kısaltmak
sünnettir. Kadınların saçlarının ucundan biraz kesmeleri yeterlidir. Başında
hiç saç olmayan bir kimse tıraş makinasını veya tıraş bıçağını başının üzerinde
gezdirmekle vacibi yapmış olur.
Tıraşın zamanı bayramın birinci, ikinci ve üçüncü
günleridir. Bu vakitlerden önce yapılması veya sonraya bırakılması caiz
değildir. O takdirde kurban gerekir.
Tıraşın yeri Harem’dir. Harem’in dışında tıraş
olunursa kurban lâzım gelir.
Hacc-ı kıran ve hacc-ı temettu yapan kişi bayramın ilk
günü Mina’da Cemret’ül-Akabe’yi taşladıktan sonra, kurban keser. Kurban
kestikten sonra tıraş olur.
Hacc-ı ifrat yapan kişiye kurban kesmek gerekmediği
için Cemretül Akabe’yi taşladıktan sonra tıraş olur. Bu tertib vacip
olduğundan, bu tertibe riayet edilmelidir, yani önce Cemret’ül-Akabe
taşlanacak, sonra kurban kesilecek, sonra da tıraş olunacaktır.
Tıraş olduktan sonra cinsi ilişki hariç, ihramdan
dolayı yasak olan herşey mübah olur.
Ziyaret tavafı yapıldıktan sonra cinsi ilişki yasağı
da kalkar. Çünkü ziyaret tavafının yapılmasıyla beraber, hac vazifesi
tamamlanmış olur.
Arafat’ta vakfe yapıp, Müzdelife’de bayram gecesini
geçirip, Mina’da Cemretül Akabe’yi taşlayıp, kurban kesip tıraş olduktan sonra
Mekke’yi Mükerreme’ye gidilip ziyaret tavafı yapılır.
Tavaf dördü farz, üçü vacip olmak üzere yedi şavttır.
Tavaf dört şavttan daha az yapılırsa hac fasit olur. Bir, iki veya üç şavt
eksik yapılırsa kurban gerekir.
Tavafın dört şartı vardır:
1- İhramdan ve Arafat’taki vakfeden sonra olmak.
2- Tavaf yapmak için niyet etmek.
3- Tavaf Mescid-i Haram’ın içinde Kabe’nin etrafında
yapılmak.
4- Muayyen bir vakitte yapılmalıdır. Bayramın birinci
gününün fecrinden önce yapılan tavaf caiz değildir.
Tavafın vacipleri dokuzdur:
1- Hasta ve çok yaşlılar hariç tavafı yürüyerek
yapmak.
2- Tavafta Kabe’yi soluna almak.
3- Tavafın yedi şavtını tamamlamak.
4- Kurban günlerinde yapılmak. Sonraya bırakılırsa
yani Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde yapılmaz ise
kurban düşer.
5- Abdestli olmak, hayız, nifas ve cünüplükten temiz
olmak.
6- Setr-i avret.
7- Tavafa Hacer’ül-Esved hizasından başlamak.
8- Tavafı Hicr-i İsmail’in dışından yapmak.
9- Tavafı tamamladıktan sonra iki rekat namaz kılmak.
Tavafın sünnetleri ondur:
1- Tavafta sağ omuzu açık bırakmak.
Tavaf bittikten sonra omuz kapatılıp sonra namaz
kılınmalıdır.
2- Remel yapmak. Yani tavafın ilk üç şavtında adımları
kısaltarak omuzları silkeleyerek hızlıca yürümek. Bu iki sünnet erkeklere
mahsustur. Kadınlar böyle bir şey yapmazlar.
3- Hacer’ül-Esved’e varınca yüzü Hacer’ül-Esved’e
çevirmek. Tehlil, tekbir getirmek.
4- Tavafın başlangıcında ve her şavtında
Hacer’ül-Esved’e varınca Haceri Esved’i öpmek ya da selamlamak.
5- Hacer’ül-Esved’in üzerine secde etmek.
6- Rüknü Yemani’yi selamlamak.
7- Tavafı Kabe’ye en yakın yerinden yapmak.
8- Tavafın şartlarını ardı ardına yapmak.
9- Tavafın başlangıcında ve Hacer’ül-Esved’i selamlayınca:
“Allahümme îmânen bike ve tasdîken bikitabike ve
vefâen bi ahdike vettibâen li sünneti nebiyyike ve Habîbike Muhammedin
sallallahu aleyhi ve sellem” demek.
10- Tavaf yaparken huşû içinde olmak, edebe riayet
etmek.
Tavafın fazileti çok büyüktür.
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyururlar:
“Beytin
etrafında tavaf etmek namaz gibidir. Dikkat edin tavaf esnasında siz
konuşuyorsunuz. Kim konuşursa ancak hayır konuşsun.” (Tirmizi)
Safa ve Merve arasında Safa’dan başlayarak yedi şavt
sa’y yapılır.
Sa’yın sıhhatinin şartları şunlardır:
1- Hac ve umre için ihrama girdikten sonra sa’y
yapmak.
2- Herhangi bir tavaftan sonra yapmak.
Nafile bir tavaftan sonra haccın sa’yı yapılsa
caizdir.
3- Sa’ye Safa’dan başlamak.
4- Dört şavttan az yapmamak. Dört şavttan az yapılan
sa’y için kurban gerekir.
1- Gücü yetenler için sa’yı yürüyerek yapmak.
2- Yedi şavttan az yapmamak.
1- Tavafı yaptıktan sonra zemzem içip ara vermeden
sa’y etmek.
2- Sa’ye başlamadan önce Hacer’ül-Esved’i selamlamak.
3- Abdestli olmak.
4- Safa ve Merve tepelerine Kabe’yi görecek kadar
tırmanmak.
5- Safa ve Merve’ye her varıldığında yüzünü Kabe’ye
çevirip tekbir, tehlil getirmek, dua etmek, salavat-ı şerife getirmek.
6- Erkekler için iki yeşil direk arasında süratlenmek,
hafif şekilde koşmak. Kadınların koşması sünnet değildir.
7- Sa’y esnasında Rasulü Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellemin okuduğu duaları okumak.
Mekke dışından hacca gelenler, vazifelerini tamamlayıp
memleketlerine dönmek için yola çıkmadan önce veda tavafı yaparak Kabe-yi
Muazzama’ya veda eder. Bu tavafı yapmak vaciptir.
Veda Tavafı: Mekke’nin dışından gelenlere vaciptir.
Hayız ve nifaslı kadınlara ve umre yapanlara veda tavafı vacip değildir. Bu
vücubiyet hac yapanlar içindir.
Veda tavafını yaptıktan sonra Mekke’de kalmak,
alış-veriş yapmak caiz ise de, daha uygun olan veda tavafından sonra Mekke-yi
Mükerreme’den ayrılmaktır.
Hacca niyet eden bir kimse:
1- Önce helal bir mal edinir. Ödemesi gereken
borçlarını öder veya onlardan müsaade alır. Kazaya kalan ibadetlerini imkan
dahilinde kaza eder. Günahlarından tevbe ve istiğfar eder. Dost ve akrabaları,
komşuları ile helalleşir, vedalaşır. Geride bıraktığı ailesi için yeterli
derecede yiyecek ve para bırakır. Onlara hayır nasihatlarda bulunur. Yola
çıkmadan önce iki rekat namaz kılar, namazdan sonra kendisi, geride bıraktığı
aile efradı ve Müslümanlar için dua eder. Sonra da büyük bir mahviyyet ve
tevazu içinde evinden çıkarken:
“Bismillâhi tevekkeltü alellâhi lâ havle velâ kuvvete
illâbillâh.” diyerek Rabbine sığınıp evinden çıkar.
2- Mikat mahalline varınca koltuk altları ve edeb
yerlerinin fazla kıllarını temizler. Tırnaklarını keser, abdest alır veya
gusleder. İç çamaşırları dahil bütün elbiselerini çıkarır. Güzel kokular,
bilhassa gül kokusu sürünür. İki parça ihram havlusuna bürünür. Başı açık,
ayakları yalın, çorapsız olur. Ökçeli ve üzeri kapalı ayakkabı giymez, arkası
tamamen açık, üzeri kemerli tokya, nalin giyer. İhram için iki rekat namaz
kılar, sonra hangi çeşit hacca, yani hacc-ı ifrada mı, hacc-ı kırana mı, hacc-ı
temettuya mı niyet edecekse niyetini yapar. Sonra da:
“Allâhümme innî ürîdü’l hacce, feyessirhülî ve
takabbelhu minnî. - Ya Rabbi! Ben hac etmek istiyorum. Onu bana kolaylaştırır.
Onu benden kabul et.” diye dua eder ve:
“Lebbeyk,
Allâhümme lebbeyk. Lebbeyke lâşerîkeleke lebbeyk. İnnelhamde venni’mete leke
vel mülke, lâ şerîke leke.” diye telbiyede bulunur.
Artık her namazdan sonra, yolcularla karşılaştıkça,
yokuş çıktıktan yokuş indikten sonra yüksek sesle telbiye getirmeye devam eder.
3- İhrama girdikten sonra:
Hanımı yanında ise onunla cinsî ilişkide bulunamaz.
Onu öpemez, okşayamaz, şehveti tahrik edici sözler edemez. Dikişli elbise
giyemez. Saçlarını kesemez, kısaltamaz ve hatta bir kıl bile koparamaz.
Tırnaklarını kesemez. Koku sürünemez. Avlanamaz. -İster eti yenen hayvan olsun,
ister eti yenmeyen hayvan olsun.- Yeşil ağaçları, otları kesemez, koparamaz.
Kötü, çirkin, kaba sözler edemez. Arkadaşları ile çekişemez, kavga edemez.
Ancak kol saatini koluna takabilir. Yüzüğünü çıkarmaz. Beline kemer
bağlayabilir. Yıkanıp gusledebilir.
4- Mekke’ye yakın bir yere varınca imkan varsa
yıkanır, yoksa abdest alır. Mekke’ye Cennetül Mualla tarafından girer. Mescidi
Haram’a Babus Selâm’dan girer. Şu duayı
okur:
“Allâhümme entes selâm ve minkesselâm. Fehayyinâ
rabbenâ bisselâm ve edhilnel cennete dâreke dâresselâm. Tebârekte ve teâleyte
yâ zelcelâli vel ikrâm. Allâhümmeftahlî ebvâbe rahmetike ve mağfiretike ve
edhilnî fiynâ. Bismillâhi velhamdülillâhi vesselâtü vesselâmü alâ rasûlillâh.”
Beytullah’ı görünce telbiye getirir. Tekbir, tehlil
getirir. Salâtü selam okuyarak:
“Allâhümme zid beyteke teşrîfen ve tâzîmen ve tekrîmen
ve birren ve mehabbeten. - Ey Allah’ım! Beyti şerifine mahsus olan şerefi,
tazimi, tekrimi, ihsan ve yüceliği artır.” diye dua eder.
İmam-ı Âzam hazretleri Babus Selam’dan Beytullah’a
girip Kabe-yi Şerif’i gördüğü zaman: “Ya Rabbi! Şu andan itibaren ne dua
edersem kabul buyur.” diye dua ederlermiş.
5- Sonra Hacer’ül-Esved tarafına yönelerek tekbir
getirir. Hacer’ül-Esved’i selamlar, ona, kimseye eziyet etmeden ulaşmak mümkün
olursa öper, elini dokundurur. Sonra da Kabe’yi soluna alarak Hacer’ül-Esved’in
hizasından kudüm tavafına:
“Allâhümme innî ürîdü tavâfe beytikel harâmi
feyessirhülî ve tegabbelhü minnî seb’ate eşvâtın tavafel kudûm’i lillâhi teâlâ
azze ve celle.” diye niyet eder. Yedi şavt yaparak tavafı tamamlar. Tavafın ilk
üç şavtında remel yapar. Şavtta Rüknü Yemânî’yi ve Hacer’ül-Esved’i selamlar.
Tavafın başlangıcında ve Hacer’ül-Esved’e her
uğradığında:
“Allâhümme imânen bike ve tesdîken bikitâbike ve
vefâen biahdike vettibâen lisünneti nebiyyike ve habîbike muhammedin sallallâhu
aleyhi ve sellem.” der.
Her şavtta Rüknü Yemânî ile Hacer’ül-Esved arasında:
“Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti
haseneten veginâ azâbennâr ve edhilnel cennete meal ebrâr. Yâ azîzü yâ gaffâr
yâ rabbel âlemîn.” diye dua eder.
Her şavtta okunması için seçilen duaları okur. Şayet
bu duaları bilmiyorsa, kitaptan da okuyamıyorsa, kendi bildiği duaları,
tesbihleri okuyarak veya içinden geldiği şekilde dua ederek yedi şavtı
tamamlar. Tavafı tamamladıktan sonra imkan bulursa Makam-ı İbrahim’de, imkan
bulamazsa Kâbe’nin herhangi bir yerinde iki rekat tavaf namazı kılar. Birinci
rekatta Fatiha’dan sonra Kâfîrûn, ikinci rekatta İhlas sûrelerini okur. Bu
namaz vaciptir.
Namazdan sonra dua eder. Sonra şayet kimseye eziyet
etmeden ulaşabilirse Hacer’ül-Esved ile Kâbe kapısı arasındaki Mültezim’e varır
göğsünü, yanağını ve açık olarak ellerini oraya yaslayarak, büyük bir tazarru,
mahfiyyet, huşu içinde gözyaşları akıtarak dua eder. Mültezime yaklaşmaya imkan
bulamaz ise onun karşısında dua eder.
Sonra Hicr’ül-İsmail’e varır ve orada da aynı şekilde
huşû içinde dua eder. Daha sonra Zemzem’e varır. Kana kana içer. Yüzüne,
başına, üzerine de Zemzem döker. Zemzem içerken şu duayı yapar:
“Allâhümme innî eselüke ilmen nâfiâ ve rizkan vâsiâ ve
şifâen min külli dâin ve sekam.- Allahım senden faydalı ilim, geniş rızık ve
her hastalıktan şifa dilerim.”
6- Zemzemden sonra Safa tepesine çıkar yüzünü Kâbe’ye
dönerek tekbir getirir ve sa’y için:
“Allâhümme ürîdü en es’â mâbeynessafâ vel merveti
seb’ate eşvâtın sa’yel haccı lillâhi teâlâ azze ve celle.” diyerek niyet eder.
Sa’y, yedi şavttır ve ilk dört şavtı farz, üç şavtı da
vaciptir. Safa’dan Merve’ye doğru yürüyüşe geçer. İki yeşil direk arasında
hafifçe koşar ve şu duayı okur:
“Allâhümme’ğfir verham ve tecâvez ammâ ta’lem.
Feinneke entel aliyyül a’zam. - Ya Rabbi, bağışla ve merhamet et. Bildiğin
kusurlardan vazgeç. Şüphesiz sen yücesin, büyüksün.”
Allah’ın rahmetine koştuğunu tefekkür eder. Hacer
vâlidemizin koşuşlarını Safa, Merve arasındaki yedi kere gidip gelişini
tasavvur eder. Yeşil direkler arasında kadınlar koşmaz. Normal yürüyüşlerini
yaparlar. Bu şavtlarda seçilmiş duaları okur. Bu duaları bilmiyor ve kitaptan
da okuyamıyorsa kendi bildiği duaları okur. İçinden geldiği şekilde dua eder.
Merve’de yedinci şavt tamamlanınca Kâbe’ye doğru
yönelerek dua eder.
7- Yalnız Hacc-ı ifrada niyet eden kişi sa’ydan sonra
ihramlı olarak kalır. Hacc-ı kırana niyet eden de ihramlı olarak kalır. Her
fırsatta Kâbe’yi tavaf eder. Çünkü tavaf namazdır. Ve nafile ibadetten daha
faziletlidir. Zilhicce’nin sekizinci günü olan tevriye gününe kadar bu şekilde
Mekke’de kalır. Zilhicce’nin sekizinci günü sabah namazını kıldıktan sonra
Mina’ya gider. Arefe günü sabah namazını kılana kadar Mina’da kalır. Sabah
namazından sonra Arafat’a hareket eder. Arefe günü güneş batana kadar orada
kalır. Öğle ve ikindi namazlarını cem’i takdim yaparak, öğle vaktinde Arafat’ta
kılar. Namazdan sonra huşû ve huzur içinde gözlerinden yaş akıtarak kendisi,
ailesi ve tüm Müslümanlar için dua eder. Güneş battıktan sonra Müzdelife’ye
hareket eder. Müzdelife’de Meşar’il-Haram yakınında vakfe yapar. Akşam namazı
ile yatsı namazını yatsı namazı vaktinde cem ederek kılar. Müzdelife’de
Mina’daki cemreleri taşlamak için yetmiş adet taş toplar. Yıkayıp temizler.
Kurban Bayramı’nın birinci fecri doğunca sabah namazını kılar. Güneş doğmadan
önce Mina’ya hareket eder.
8- Mina’ya varınca Cemretül Akabe’ye sağ elinin baş
parmağı ile şehadet parmağı arasında tutarak yedi taş atar. Her taş attığında
tekbir getirir.
Sonra kurban keser. Kurbandan sonra saçlarını ya tıraş
eder, ya da kısaltır. Artık hanımı ile ilişkinin dışında bütün ihram yasakları
kalkar.
9- Bu vazifeleri tamamladıktan sonra Kurban
Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinin birinde ziyaret tavafını
yukarda anlatıldığı şekilde yapar. Tavaftan sonra vacip olan iki rekat tavaf
namazını kılar. Bu tavaftan sonra artık hanımı ile de ilişki kurabilir. Çünkü
ziyaret tavafı ile birlikte bütün hac yasakları kalkmış olur.
Bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde de Mina’ya
giderek küçük cemreden başlayarak orta cemre ve Cemretül Akabe’ye yedişer taş
atar. Küçük cemre ile orta cemreyi taşlayınca her bir cemrenin başında biraz
bekleyerek dua eder. Cemretül Akabe’yi taşladıktan sonra orada durup dua etmez.
Bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde taş atmayı zevalden sonra yapar. Dördüncü
günde yapılacak taş atma işi zevalden önce yapılabilir. Böylece bayramın
birinci günü yedi, diğer üç günde yirmi birer adet atılan taşlarla, sayı
yetmişe ulaşmış olur.
Dördüncü gün Mina’ya gidemezse o günkü taşları
atmamaktan dolayı bir mesuliyet yoktur.
10- Bu vazifeleri tamamladıktan sonra istediği kadar
Mekke’de kalır. Mekke’den ayrılmaya karar verdiği zaman Kâbe’ye giderek veda
tavafını yapar. Sonra bir taraftan hac farizasını yerine getirmenin sevinci ve
huzuru ile diğer taraftan bu mübarek ve mukaddes Beytullah’dan ayrılmanın hüznü
ve hasreti ile Mekke’den ayrılır.
Hacc-ı temettu, farz olan hac ile umreyi ayrı ayrı
ihram ile cem edip hac mevsiminde yapmaktır.
1- Mikat yerine gelince yukarıda izah edildiği şekilde
abdest alınır veya gusül yapılır. Namaz kılınır ve yalnız umre yapmak için
niyet edilir. Telbiye getirilir.
2- Mekke’ye gelince, Kâbe’yi tavaf eder. Tavaf
namazını kılar. Sonra Safa, Merve arasında sa’y eder. Tıraş olur veya saçlarını
kısaltır. Böylece umre vazifesini yaparak ihramdan çıkar. Haç için yeniden
ihrama girene kadar, normal elbisesini giyer. İhramın yasakları kalkmış olur.
3- Zilhicce’nin sekizinci günü Mina’ya çıkarken
yeniden ihrama girer. Hac için niyet eder. Telbiye getirir. Namaz kılar.
Yukarıda izah edildiği şekilde haccın diğer vazifelerini yerine getirir.
Mina’da kurban keser. Çünkü hacc-ı ifrat yapana kurban kesmek vacip değilken,
hacc-ı temettu ve hacc-ı kıran yapana kurban kesmek vaciptir.
1- Hacc-ı kıran yapacak kişi mikat mahallinde malûm
vazifelerini yaptıktan sonra hac ile umreye birlikte niyet eder. Niyetini şöyle
yapar: “Ey Allah’ım! Ben hac ve umre yapmak istiyorum. Bunları bana kolaylaştır
ve bunları benden kabul buyur.” Sonra dua eder, telbiye getirir.
2- Mekke’ye girince önce Kâbe’yi tavaf eder. Tavaf
namazını kılar. Safa, Merve arasında sa’y eder. İhramdan çıkmadan haccın tüm
vazifelerini yapar. Mina’da kurban keser. Sonra saçlarını keser veya kısaltır.
Hacc-ı temeettu ile hacc-ı kıran Mekke dışından
gelenlere mahsustur. Mekke’de veya Mekke ile mikatlar arasında bulunanlar bu
hacları yapamazlar.
Kendisine hac farz olduğu halde çeşitli sebeplerden
dolayı hac yapamayan bir kimse, iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa
yakalanır veya hac vazifesini yerine getiremeyecek kadar ihtiyarlarsa, yahut da
ecelinin yaklaştığını, ölüm âlametlerinin belirdiğini görünce kendi yerine hac
yapılmasını vasiyet etmelidir.
Müzmin hasta ve ihtiyarların hayatta iken kendi
yerlerine bir başkasını hacca göndermeleri daha uygun olur.
1- Hacca birisini kendi yerine göndermek için vekil
ettiği şahsa hac için izin vermelidir. Ancak bir kimse vefat eden yakını için
vefat etmeden önce izin almış olmasa da onun yerine haccetmesi veya birini
göndermesi caizdir.
2- Hac masrafının tamamı veya ekserisi hacca vekil
gönderenin malından olmalıdır.
3- Ölen kişinin bıraktığı mirasın üçte biri hac
masraflarına yeterse kendi memleketinden, şayet yetmez ise yettiği yerden bedel
gönderir.
4- Hacca vekil olarak gitmesi için akit yapılan
kimsenin bizzat kendisi gitmelidir. Herhangi bir zaruretten dolayı kendisi
gidemezse, yerine başkasını göndermesi için hacca vekil gönderen kişiden izin
alması gerekir.
5- Mikatta hacca niyet
ederken kimin yerine haccedecekse ona niyet etmelidir.
6- Bedel giden, gönderenin emrettiği şekilde hareket
etmelidir. Meselâ, hacc-ı ifrat yapmasını emretmişse hacc-ı ifrad’a niyet eder. Hacc-ı temettuya niyet etmesini
emretmişse hacc-ı temettuya
niyet eder.
7- Bedel gidenin mükellef olması gerekir.
8- Ölen kişi ölmeden önce kimi tayin etmişse, bedel
olarak onun gitmesi gerekir. Onun yerine başkasını göndermek caiz değildir.
Umreyi hayatta bir kere yapmak sünnet-i müekkededir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Umre, diğer umreyle arasında geçen günahlara
keffârettir. Kabul olunan mebrûr haccın karşılığı ise ancak cennettir.”
(Buhari, Müslim)
“Ramazanda umre yapmak, benimle yapılan bir hacca
bedeldir.” (Ebû Davud)
Umrenin farzları ikidir:
1- İhram: İhram umre için şarttır. Hac için nasıl
ihrama giriliyorsa, umre için de aynı şekilde ihrama girilir. Umre için ihramın
belli bir zamanı yoktur. İstenildiği
herhangi bir zamanda ihrama girilir. Ancak Arefe günü ile, Kurban Bayramı’nın
dört gününde ihrama girip umre yapmak caiz değildir.
2- Tavaf: Tavaf umrenin rüknüdür. Hac için tavafın
şartları, vacipleri, sünnetleri, yasakları ne ise umre için de aynıdır.
Umrenin vacipleri ikidir:
1- Safa ile Merve arasında sa’yetmek.
2- Tıraş olmak ya da saçları kısaltmak.
Hac için farz, vacip, sünnet ve yasaklar ne ise umre
için de aynıdır. Ancak umre için kudüm tavafı, arefe, Müzdelife ve Mina’da
vakfe ve veda tavafı yoktur.
Bir kişi ihramın yasaklarından birini yapar veya hac
ve umrenin vaciplerinden birini terk ederse o kişi cezaya müstehak olur.
Bunları kasten yaparsa ceza ile beraber günahkâr olur.
Yasakları yapmada ve vacipleri terk etmede kasıt,
yanılma, hata etme ve unutma fark etmeksizin ceza gerekir.
Bu yasaklar ve cezayı gerektiren haller dört kısımdır:
1- İhrama giren kişinin vücudu ve elbise ile
ilgilidir.
a- Bir kişi ihramda iken giyilmesi yasak olan bir
elbiseyi bir gece veya gündüz giyerse kurban düşer. Bir gece veya gündüzden az
olursa sadaka gerekir.
b- Vücuda ve elbiseye güzel koku veya yağ sürmek
yasaktır. Baş, el gibi vücudun tam bir uzvuna güzel koku sürülürse kurban
düşer. Kokuyu da derhal gidermesi gerekir. Uzvun bir kısmına sürerse sadaka
lâzım gelir. Şayet bu kokuyu gidermeden kurban keserse, yeniden kurban kesmek
gerekir.
Elbisenin bir karışlık bir bölümüne güzel koku sürülür
ve bu bir gün veya gece devam ederse kurban düşer. Bundan az bir miktara güzel
koku sürülür. Bir gün ve geceden daha az bir zaman olursa sadaka gerekir.
c- Başın veya sakalın dörtte birini tıraş eder veya
kısaltırsa kurban kesmesi gerekir. Dörtte birinden az olursa sadaka gerekir.
Koltuk altını, edep yerini tıraş etmek, ensesinin
kıllarını aldırmak da kurban gerektirir. Bu yerlerden herhangi birisinin dörtte
birinden daha az bir kısmını tıraş eder veya kısaltırsa sadaka düşer.
d- Bir elin veya bir ayağın tırnaklarının tamamını
aynı mekanda keserse kurban düşer.
Ancak bir elinin veya ayağının iki parmağını bir yerde
diğer üç parmağını da başka bir yerde keserse, kestiği tırnak adedince sadaka
gerekir.
2- Kara av hayvanlarını avlamak, yaralamak ve yardımcı
olmak:
a- İhramlı bir kişinin av hayvanı öldürmesi yasaktır.
Bu öldürme işi ister kasten, bilerek olsun, ister hata yoluyla, bilmeyerek
olsun farketmez.
Öldürülen hayvan bir kurban kıymetinde ise, bir kurban
keser veya onun parasıyla hurma alır fakirlere yarımşar sa’ yaklaşık -bir kilo
altı yüz gram- dağıtır veya her sa’, yani üç kilo altı yüz gram için birer gün
oruç tutar. Öldürülen av bir kurban değerinde değilse, ya yarımşar sa’ hurma
dağıtır, ya da her sa’ için birer gün oruç tutar.
b- Av hayvanını yaralar da av hayvanı bu yaradan
dolayı dolaşamaz bir duruma düşerse öldürülmüş sayılır. Hafif yaralanır,
tüyleri yolunur ise zararın kıymeti kadar Harem fakirlerine tasadduk eder.
İhramda olmayan bir kişi Harem hayvanlarını avlarsa,
avın kıymeti kadar, Harem fakirlerine sadaka verir.
Yılan, akrep, fare, karga, sinek gibi zararlıları
öldürmekte bir ceza terettüp etmez.
Vahşi bir hayvan saldırırsa, saldırıya uğrayan
ihramlının o hayvanı öldürmesinde de bir sakınca yoktur.
Harem’in ağaçlarını, bitkilerini, yeşil otlarını
kesmek ve koparmak da onların değeri kadar tasadduk gerektirir.
Ancak ağacın yalnız yaprağını koparmak veya insanların
diktikleri ağaçları, bitkileri ve ektikleri ekinleri koparmak ceza gerektirmez.
3- İhramda cinsî ilişkide bulunmak:
a- Bir ihramlı Arafat’taki vakfeden önce cinsî
ilişkide bulunur ise haccı ifsat olur.
b- Arafe vakfesinden sonra, tıraş olup ihramdan çıkmadan
önce cinsî ilişkide bulunursa, haccı bozulmaz. Ceza olarak bir deve kurban
eder.
c- İhramdan çıktıktan sonra ziyaret tavafını yapmadan
önce cinsi ilişkide bulunursa haccı bozulmaz. Ancak bir koyunu kurban kesmesi
gerekir.
d- Umre yapan kişi tavafın ilk dört şavtını yapmadan
cinsî ilişkide bulunursa umresi bozulur. Tavaftan sonra, tıraştan önce böyle
bir fiil yaparsa umresi bozulmaz, fakat kurban düşer.
e- Şehvetle kadını öpmek, okşamak, çıplak olarak
birbirini kucaklamak suretiyle meni gelse haccı bozulmaz. Lâkin ceza olarak
kurban kesmesi gerekir. Ancak kadına bakmak veya kadını düşünmek neticesinde
meni gelse bir şey lâzım gelmez.
4- Vacipleri terketmek:
Şer’î bir mazeret bulunmadıkça haccın herhangi bir
vacibini terketmek kurban gerektirir.
a- Mina’da bir günün bütün taşlarını veya yarısından
çoğunu terkeden bir kişiye kurban düşer. Son günün taşları hariç. Son günün
taşlarını o gün Mina’da bulunmayan ya da Mekke’de kalıp da Mina’ya gitmeyen bir
kişi atmazsa bir şey lâzım gelmez.
b- Ziyaret tavafını abdestsiz yapan kişiye kurban
düşer. Kudüm tavafı ile veda tavafını abdestsiz yapan kişiye sadaka vermesi
gerekir. Cünüp, hayız ve nifaslı olan bir kimse yıkanıp, temizlenmeden ziyaret
tavafı yaparsa bir deve kurban etmesi lâzımdır. Bu halde kudüm tavafı ile veda
tavafı yaparsa kurban gerekir.
Ancak kurban günlerinde yeniden ziyaret tavafı
yapandan ceza kalkar. Kurban günlerinden sonra yaparsa kurban düşer.
c- İhrama girmeden önce mikatı geçen kişi günahkâr
olur. Mikata dönüp ihrama girmesi gerekir.
Hac vazifelerine başlamadan derhal mikata dönüp ihrama
giren ve telbiye getiren bir kimseye hiçbir şey gerekmez.
Hac veya umre vazifesine başladıktan sonra mikata
dönerse kurban düşer.
Hacc-ı kırana niyet eden bir kişi cezayı gerektiren
bir şey yaparsa iki ceza gerekir.
1- Bir kimsenin, düşman veya bir hastalık sebebiyle,
kadının hac yolculuğunda mahreminin ölmesi veya kaybolması neticesinde
mahremsiz kalması dolayısıyla hacda arefe vakfesi ve ziyaret tavafını
yapamamasıdır.
Umre yapan kişinin ise tavaf yapamaması, yani tavaf
yapmasına mani olunmasıdır.
Bu durumda olan kişiler, hangi çeşit hacca niyet
etmişler ise o haccı, umreye niyet etmişler ise umreyi daha sonraki yılda,
imkan bulamazsa daha sonraki yıllarda kaza etmeleri gerekir.
2- Bir kimse Kurban Bayramı’nın birinci gününün fecri
doğduktan sonra Arafat’a ulaşırsa, vakfeyi fevtetmiş dolayısıyla hacca
yetişememiş olur.
Böyle bir kimse umre için yapılması gereken
vazifelerini yerine getirerek ihramdan çıkar. Bir sonraki sene haccını kaza
eder.
Yeryüzünün en mübarek, en mukaddes mescidi Kâbe’dir.
Dolayısıyla Kâbe’nin bulunduğu belde Mekke-yi Mükerreme de mübarek bir
şehirdir.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak
insanlar için ilk beyt Mekke’deki (Kâbe)dir.” (Âl-i İmran/96)
“Orada apaçık alâmetler (ve) İbrahim’in makamı
vardır.” (Âl-i İmran/97)
Ebû Zer radıyallahu anhden şöyle bir rivayet vardır:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların
içinde namaz kılmaları için ilk bina edilen beyt Kâbe’dir.” buyurdu. Ebû Zer,
“Sonra hangisi?” dedi:
- “Mescidi Aksâ”dır.
- Aralarında kaç yıl vardır?
- ‘Kırk yıl’ buyurdu.” (Buhari, Müslim)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Mescid-i Haram’da bir vakit namaz kılmak, yüz bin
vakit namaz kılmak gibidir.” (İbni Mace)
Hz. İbrahim aleyhisselam, Hacer vâlidemizi ve oğlu
İsmail’i Allah Teâlâ’nın emriyle Mekke’ye getirip, bugün Kâbe’nin bulunduğu
yere bıraktı. Hz. İsmail aleyhisselam iki yaşında idi. Yanlarına bir dağarcık
hurma ile bir testi su bırakmıştı. O zaman Mekke’nin bulunduğu yer bomboştu.
Hiçbir insan oturmuyordu. Su da yoktu.
Hacer vâlidemiz Allah Teâlâ’nın emrine büyük bir
teslimiyetle boyun eğdi. Rabbine tevekkül etti. “O, bizi korur.” dedi.
Bir müddet sonra hurma ve su bitmişti. Küçük İsmail
açlık ve susuzluğun verdiği acıyla sızlanıyordu. Hacer vâlidemiz ise
yavrusundan çok daha acı çekiyordu. Bir su, bir yiyecek bulmak veya bir insana
rastlamak ümidiyle Safa tepesine çıktı. Oradan Merve tepesine kadar yürüdü.
İsmail’i göremediği çukur yere geldiğinde (bugünkü iki yeşil direk arası)
koşuyor ve yavrusuna bir zarar gelir endişesiyle İsmail’e doğru bakıyordu. Bu
gidiş ve gelişleri yedi kere tekrarladı. Merve tepesine son varışında kulağına
ardarda bir ses geldi.
Hacer vâlidemiz: “Ey seslenen kişi! Bize sesini
duyurdun. Eğer bize yardım edebilirsen yardım et.” diye seslendi. Sonra, küçük
İsmail’in yanında Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde Cebrail aleyhisselam
göründü. Kanadıyla yeri kazıyordu. Nihayet Zemzem göründü. Zemzem akıp
gidiyordu.
Hz. Hacer vâlidemiz bir taraftan avuçlayıp kırbasını
dolduruyor, bir taraftan da su akıp gitmesin diye Zemzem’in önünü toprakla
çeviriyordu.
Hz. Hacer vâlidemiz Hz. İsmail’e Zemzem’den içirdi.
Kendisi de içti.
Cebrail ona: “Sakın yok oluruz diye korkma! Şurası
Beytullah’ın yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak Allah bu
işi yapacakları zayi etmez.” dedi.
Hz. Hacer oğlu Hz. İsmail ile Zemzem kuyusu etrafında
hayata devam ederlerken Yemenli Curhûmilerden bir topluluk Mekke’nin alt
tarafına konakladılar. Orada Zemzem’in olduğuna muttali olunca gelip Hz.
Hacer’den oraya yerleşmek için müsaade istediler. O da Zemzem’de bir hak iddia
etmemek şartıyla onlara müsaade etti. Böylece Mekke şehri teşekkül etmeye
başladı. Hz. İsmail Curhûmilerden bir kızla evlendi. Hz. İsmail otuz yaşlarında
iken babası Hz. İbrahim aleyhisselam Mekke’ye gelerek Kâbe’yi bina etmekle
emrolunduğunu, Hz. İsmail aleyhisselam’a bildirdi.
Hz. İbrahim’in bu gelişinden önce Hz. Hacer vâlidemiz
doksan yaşında iken vefat etti ve Hicri İsmail’e defnolundu. Nihayet Kâbe bina
edilmeye başlandı. Hz. İsmail aleyhisselam taş getiriyor, Hz. İbrahim
aleyhisselam da duvarları yükseltiyordu. Kâbe tamam oldu.
Bina tamamlandıktan sonra, Hz. İbrahim aleyhisselam ve
Hz. İsmail aleyhisselam şöyle dua ettiler:
“Ey Rabbimiz! Yaptığımız şu beyti tarafımızdan takdim
edilen kulluk armağanı olarak kabul buyur. Ey Rabbimiz! Muhakkak sen
dualarımızı çok iyi işitir, niyetlerimizdekini de bilirsin.
Ey Rabbimiz! Bizi sana itaatkâr kıl. Zürriyetimizden
de sana mûti Müslüman bir ümmet yetiştir.
Bize hac amellerimizi göster. Tevbemizi kabul buyur.
Şüphe yok ki tevbeleri en çok kabul eden, merhametli olan ancak sensin.
Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir peygamber gönder
ki, onlara ayetlerini okusun. Kitabı, hikmeti öğretsin. Onları temizlesin.
Şüphesiz sen azizsin, hakimsin.” (Bakara, 128-130)
Bundan sonra Hz. İbrahim aleyhisselam: “İnsanlara
haccı ilan et.” (Hac/27) emrini aldı. Hz. İbrahim aleyhisselam, “Ya Rabbi!
Sesim yetişmez.” dedi. Allah Teâlâ: “Sen seslen. Yetiştirecek benim.” dedi.
Bunun üzerine Hz. İbrahim aleyhisselam, Ebu Kubeys dağına çıktı. Şehadet
parmaklarını kulaklarına tıkadı; doğuya, batıya, güneye, kuzeye dört tarafa yönelerek
şöyle seslendi: “Ey insanlar! Rabbiniz, Beytullah’ı tavaf ve ziyaret etmenizi
sizlere farz kıldı. Rabbinizin davetine icabet ediniz.”
Bu nidayı haccetmeleri takdir olunan herkes ve hatta
ana karnında, baba sulbünde bulunanlar bile işitti ve: “Lebbeyk Allahümme
lebbeyk” diye icabet ettiler.
Mekke’nin ilk defa melekler veya Hz. Adem tarafından
bina edildiği rivayet edilmektedir. İkinci kere de Hz. İbrahim aleyhisselam ve
Hz. İsmail aleyhisselam tarafından yapılmıştır.
Hz. Nuh, Hz. Hûd, Hz. Salih, Hz. Şuayb aleyhisselam’ın
Zemzem ile Hacer’ül-Esved arasında medfun olduğu, hacca gelip de Mekke’de vefat
eden doksan dokuz peygamberin Makam-ı İbrahim’le Zemzem arasında, doksan dokuz
peygamberin de Hatim’de medfun olduğu rivayet edilmektedir.
Hz. İsmail ile annesi Hz. Hacer de Hicri İsmail’de
medfundur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke-yi
Mükerreme hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Vallahi sen en hayırlı bir yersin. Allah’a en sevimli
bir yersin. Eğer ben senden çıkarılmasaydım (kendiliğimden) çıkmazdım.”
(Tirmizi)
“Ne kadar güzel bir beldesin. Seni çok seviyorum. Eğer
senden çıkarılmasaydım, kesinlikle kendiliğimden çıkmazdım.” (Tirmizi)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem
Medine’ye hicret ederken Mekke’nin aşağısından geçiyordu. Hazvere denilen
mevkide devesini durdurdu ve şöyle dedi:
“Vallahi sen Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı,
Allah katında en sevgili olanısın. Senden çıkarılmamış olsaydım, asla
çıkmazdım. Bana senden daha güzel, daha sevimli yurt yoktur. Kavmim beni senden
çıkarmamış olsaydı, senden başka bir yerde yurt edinmezdim.” (Tirmizi)
MEDİNE-Yİ
MÜNEVVERE’NİN FAZİLETİ VE RASÛLULLAH’IN KABRİNİ ZİYARET
Medine-yi Münevvere’nin ilk sakinleri tufandan sonra
Hz. Nuh aleyhisselamın neslinden olan Amalika’dır. Onlar Medine’ye yerleşerek
orayı imar etmişlerdir. Daha sonra Buhtûnnasır Kudüs’ü işgal edip halkını esir
ettikten sonra, onlardan kurtulanların bir kısmı Medine’ye gelip yerleştiler. O
sıralarda Medine’de Amâlika kalıntıları ile Curhumilerden bir topluluk
yaşıyordu. Yahudiler çoğalınca bunları Medine’den sürüp çıkardılar. Mallarına
el koydular ve Medine’ye tamamen kendileri yerleştiler. Yemen’de yaşayan Evs ve
Hazreçlerin ataları, yurtlarını sel basıp oturulmaz hale gelince Medine’ye
hicret ettiler ve oraya yerleştiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye
hicret ettiklerinde, Medine’de Evs ve Hazrec kabileleri ile Yahudiler
yaşıyordu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hicretten sonra
Medine için bereket duası yapmış ve Medine’nin kendilerine sevdirilmesi
niyazında bulunmuştur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Allah’ım! Medine’mize bereket ver! Allah’ım! Sa’mıza
(bir çeşit ölçek) bereket ver. Allah’ım! Müddümüze (bir çeşit ölçek) bereket
ver. Allah’ım! Medine’mize bereket ver. Allah’ım! Bir bereketin yanında iki
bereket ihsan et. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Medine’nin
hiçbir yolu ve geçidi yoktur ki orasını koruyan iki melek bulunmasın.” (Müslim)
Diğer bir hadis-i şerif de şöyle buyuruluyor:
“Allah’ım bana Mekke’de verdiğin bereketin iki katını
Medine’de ver.” (Buhari, Müslim)
Başka bir hadis-i şerifte şöyledir:
“Allah’ım! Bize Mekke’yi sevdirdiğin gibi, Medine’yi
de sevdir. Hatta daha çok sevdir. Onun havasını sağlıklı kıl.” (Buhari, Müslim)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu mübarek
duaları bereketi ile, Medine, bolluk, yeşillik, havası güzel bir beldedir.
Müslümanların kalbleri oranın sevgisiyle dolup taşmaktadır.
Elbette Medine’yi şerefli kılan, bütün yaratılmışların
en şereflisi, alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi, canımız, cananımız,
önderimiz, Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir. O’nun Kabr-i
Şerif’idir.
İşte böyle bir mübarek beldeye, hacılar vazifelerini
yapmanın huzuru içinde büyük bir coşku ile fevc fevc akın etmeye başlarlar.
Dillerinde dualar, tekbirler, salavatlar, kalblerinde muhabbet, aşkla bir an
önce sevgiliye kavuşmak için hâlden hâle girerler.
Allah Teâlâ’nın:
“Rasulüm! Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak
gönderdik.” (Enbiya/107)
“Elbette sen yüce bir ahlâk sahibisin.” (Kalem/4)
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber geldi
ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o size çok düşkün,
mü’minlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir.” (Tevbe/128) diye medh ü senâ
buyurduğu, Allah’ın habibi, sevgili Rasulünün huzuruna varmak, ona selam
vermek, şefaatını dilemek ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir saadettir.
1- Medine-yi Münevvere’ye yaklaşan hacılar oraya
varmadan önce yıkanmalı, temiz elbiseler giymeli, güzel koku sürünmeli, yol
boyunca selatu selam getirmeli. Medine-yi Münevvere’ye girerken:
“Allâhümmeftahlî ebvâbe rahmetike verzuknî ziyârete
rasûlike kemâ rezakte evliyâeke ve ehli tâatike vağfirlî verhamnî yâ hayra
mes’ûl. - Ey Allah’ım! Bana rahmetinin kapılarını aç. Peygamberin sallallahu
aleyhi ve sellem’in ziyaretini nasip et. Velilerini ve sana itaat edenleri
rızıklandırdığın gibi beni bağışla, bana merhamet et, ey kendisine
yalvarılanların en hayırlısı.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salat ü selam
getirmenin pek çok fazileti vardır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellemin mübarek isimleri zikredildiğinde ona salatü selam getirmek bir kısım
ulemaca farzdır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, melekleri Peygamber’e salat
ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyet ile
selam verin.” (Ahzab/56)
Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden
bir çok hadisi şerif vârid olmuştur. Onlardan bir kısmı şöyledir:
“Benim ismim kimin yanında zikredilirse, bana salat ü
selam getirsin. Kim bana bir salat ü selam getirirse Allah Teâlâ ona on rahmet
eder.” (Nesâi)
“Müezzinin ezanını işittiğinizde onun dediği gibi
söyleyin. Sonra benim üzerime salat ü selam okuyun. Kim bana bir salat ü selam
okursa, Allah ona on rahmet eder. Sonra benim için vesileyi isteyiniz. O vesile
cennette bir makamdır. O ancak Allah’ın kullarından bir kula lâyıktır. O
kimsenin ben olmasını ümit ederim. Kim benim için vesileyi isterse ona şefaatim
helâl olur.” (Müslim)
“Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanı ve
yanımda en kıymetli olanı üzerime çokca salat ü selam getirendir.” (Tirmizi)
“Her cuma günü bana çokca salat ü selam getiriniz.
Çünkü o gün meleklerin hazır bulunduğu bir gündür.
Bana salavat getiren bir kimsenin selamı o bundan vazgeçip
bırakıncaya kadar bana arz olunur.”
Ebu Derda radıyallahu anh dedi ki: “Siz öldükten
sonrada mı?” diye sordum. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Allah Teâlâ peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi
toprağa haram kıldı.” (İbni Mace)
“Yanında ismim zikredilip bana salat ü selam
getirmeyen kimse, cimrilerin en cimrisidir.” (Tirmizi)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yalnız ismi
anıldığı zaman değil her zaman, sık sık salat ü selam getirmelidir. Hele
Medine-yi Münevvere’de, O’nun mübarek beldesinde, O’nun kabr-i saadetinin
bulunduğu bir yerde, daha çok salavat getirmeli ve ona yakınlığa vesile
kılmalıdır.
Bir Müslümanın Allah Teâlâ’dan sonra en çok sevmesi
gereken elbette alemlere rahmet, ahir
zaman nebisi sevgili Efendimiz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellemdir.
Şu husus herkesçe malumdur ki kişi sevdiğini çok anar,
onu her fırsatta zikredip, muhabbetle, şükranla yâd eder.
2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mescidi
görününce salat ve selamı artırmalıdır. Mescid-i Saadet’e Bab’üs-Selam’dan
girilir ve şu dua okunur:
“Bismillâhi vesselâtü alâ Rasûlillâh! Allâhümme salli
alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Allâhümmeğfirlî veftahlî ebvâbe rahmetike.”
İmkan bulursa Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve
sellem’in kabri şerifi ile minberi arasında iki rekat tahiyyetül mescid namazı
kılar. Dua eder. Bu nimete kavuşturduğu için Rabbine şükreder.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Evimle (kabrimle) minberim arası cennet bahçelerinden
bir bahçedir. Minberim ise havzımın üstündedir.” buyurmaktadır. (Buhari,
Müslim)
3- Namazdan sonra büyük bir mahviyyet, tevazu içinde,
vakarla Rasululah sallallahu aleyhi ve sellemin kabr-i saadetlerine varıp, O,
hayatta ve karşısında imiş gibi büyük bir edeble sesini yükseltmeden şöyle
selam verilir:
“Esselâmü aleyke yâ eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve
berekâtühû esselâmü aleyke yâ seyyidî yâ Rasûlallâh esselâmü aleyke yâ
habîballâh.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tebliğ
edilmek üzere emanet edilen selamlar varsa, o selamları da arzeder.
Sonra Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhın kabrine varıp
şöyle selam vermelidir:
“Esselâmü aleyke yâ halifete Rasûlillâhi. Esselâmü
aleyke yâ sâhibe Rasûlillâhi ve enîsi fil gâri ve refîki fil esfâri ve emînihî
alel esrârı cezâkallâhu teâlâ hayran. - Sana selam olsun, ey Rasûllullah’ın
halifesi, sana selam olsun ey Rasûlullah’ın arkadaşı. Mağarada dostu, seferde
yoldaşı, gizli işlerde sırdaşı. Yüce Allah sana hayırlı mükafatlar versin.”
Oradan Hz. Ömer radıyallahu anhın kabrine varır ve
şöyle selam verir:
“Esselâmü aleyke yâ emîral mü’minîn. Yâ nâsıral
müslimîn. Esselâmü aleyke yâ müşettite şemlil müsrikîn cezâkallâhu teâlâ hayral
cezâ. - Sana selam olsun ey mü’minlerin emiri. Ey Müslümanların yardımcısı.
Sana selam olsun ey müşriklerin topluluğunu dağıtan, perişan eden. Bizlere olan
iyiliklerinden dolayı yüce Allah sana hayırlı mükafatlar versin.”
Sonra tekrar geri dönüp Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellemin huzurlarında bir müddet daha salat ü selamda bulunmalı, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemden şefaat dilemelidir.
Daha sonra cennet bahçesine dönüp vakit müsaitse iki
rekat şükür namazı kılınır. Namaz vakti gelmişse namaz kılınır, bir müddet
Kur’an tilaveti, dua, tevbe ve istiğfarda bulunulur.
4- Cennetül Bakî mezarlığını ziyaret etmek müstehaptır.
Ziyareti cuma günü yapmak daha iyidir.
Kabristana varınca önce toptan selam verilmeli, sonra
da burada medfun olan Sahabe-yi Kiram’ı ayrı ayrı ziyaret edip, Fatiha, İhlas
ve Yasin-i Şerif okunur.
Cennetül Bakî’de medfun olan muhterem, mübarek zevatın
bir kısmı şunlardır:
1- Hz. Osman radıyallahu anh.
2- Hz. Abbas radıyallahu anh.
3- Peygamberimizin sevgili oğlu Hz. İbrahim.
4- Peygamberimizin sevgili kızları Hz. Fatıma, Hz.
Zeynep, Hz. Rukiye ve Hz. Ümmü Gülsüm radıyallahu anhünne.
5- Peygamberimizin muhterem zevceleri Hz. Aişe, Hz.
Hafsa, Hz. Zeynep, Hz. Safiye, Hz. Cuveyriye, Hz. Sevde, Hz. Mariya radıyallahu
anhünne.
6- Peygamberimizin sevgili torunu Hz. Fatıma’nın
mübarek oğlu Hz. Hasan radıyallahu anh.
7- Peygamberimizin halası Zübeyr bin Avvamın anası Hz.
Safiyye radıyallahu anha.
8- Hz. Ali radıyallahu anhin annesi Hz. Fatıma
radıyallahu anh.
9- Peygamberimizin süt annesi Hz. Halime Essadiye
radıyallahu anh.
10- Aşereyi Mübeşşere’den Abdurrahman bin Avf, Sa’d
bin Ebi Vakkas radıyallahu anhüma
11- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin süt
kardeşi Osman bin Mazun radıyallahu anh.
12- Abdullah bin Mesud radıyallahu anh.
13- Evladı Rasul’den Zeynel Âbidin, Muhammed Bakır ve
Cafer-i Sadık hazretleri.
5- Daha sonra Uhud’a gidip orada medfun bulunan şehidlerin
efendisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgili amcası Hz. Hamza
radıyallahu anhı ve diğer Uhud şehidleri ziyaret edilir. Bu ziyareti perşembe
günü yapmak daha iyidir.
Burada Hz. Hamza radıyallahu anh’den başka diğer bir
kısım şehidlerin isimleri de şunlardır:
Mus’ab bin Umeyr radıyallahu anh.
Abdullah bin Cahş radıyallahu anh.
Süheyl bin Kubeys radıyallahu anh.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud dağı için
şöyle buyurmuşlardır:
“Uhud öyle bir dağdır ki o bizi sever, biz de onu
severiz.” (Buhari, Müslim)
6- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye
hicret ettikten sonra on altı ay kadar Beytül Makdis’e yönelerek namaz kıldı.
Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kıbleteyn Mescidi’nde öğle namazı
kılarken yüzünü Kâbe’ye çevirmesi için vahiy geldi:
“(Ya Muhammed) Biz senin yüzünün göğe doğru
çevrilmekte olduğunu (gökten haber beklediğini) görüyoruz. Seni hemen
hoşlanacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık (namazda) yüzünü Mescidi Haram
tarafına çevir. (Ey Müslümanlar) Siz de nerede olursanız olunuz, (namazda)
yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki ehli kitap onun gerçek olduğunu çok
iyi bilir. Allah onların yapmakta olduğundan habersiz değildir.” (Bakara/144)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazını
bozmadan yüzünü Kâbe’ye çevirdi ve namazını tamamladı. Bundan dolayı bu mescide
Mescidi Kıbleteyn, iki kıbleli mescid denildi.
Bu mescidi ziyaret edip iki rekat namaz kılıp dua
etmek güzel olur.
7- Daha sonra Kuba Mescidi’ni ziyarete gidilir.
Cumartesi günü ziyaret etmek daha efdaldir. Yaya olarak gitmek binitli olarak
gitmekten daha faziletlidir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, cumartesi
günleri Kuba Mescidi’ne gider iki rekat namaz kılıp, dua ederdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Mescid-i Kuba’da namaz kılmak umre gibidir.” (Nesâî)
Abdullah bin Ömer radıyallahu anh şöyle rivayet
etmiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her cumartesi
günü ya hayvanına binmiş olarak ya da yürüyerek Kuba Mescidi’ne gelir, orada
iki rekat namaz kılardı.” (Buhari, Müslim)
Bu mübarek mescidin inşasında Peygamber Efendimiz
bizzat çalışmış, taş taşımıştır. Mescidin temeline ilk taşı Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem koymuştur. Sonra Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh,
sonra da Hz. Ömer radıyallahu anh, daha sonra da Hz. Osman radıyallahu anh taş
koymuşlardır.
8- Medine-yi Münevvere’de en az sekiz gün kalıp hiç
ara vermeden Mescidi Nebi’de kırk vakit namaz kılınır.
Medine’de kalındığı müddetçe çokca salavat-ı şerife
getirilmeli, Kur’an okunmalı, nafile ibadetler yapılmalı, mümkün oldukça
namazları cennet bahçesinde kılmaya gayret etmeli. Her fırsatta Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemi ziyaret edip, salavat getirmeli, dua edilmeli,
şefaat dilemelidir.
Medine-yi Münevvere’de geçirilen günleri en iyi bir
şekilde değerlendirmeye çalışmalı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin
Medine’de geçirdiği hayat, çektiği sıkıntılar tefekkür edilmeli, O’nun ahlâkı
ile ahlâklanmak için azmetmelidir.
Malâyâni, dedikodu, gıybet, yalan yanlış sözlerden,
bunların yapıldığı meclislerden uzak durulmalı, hiç kimseyle itişip
kakışmamalı, kimseyle kavga etmemeli, kaba, çirkin sözler sarfetmemelidir.
İmkanı nisbetinde ama cömertçe Medine fakirlerine sadaka dağıtmalıdır.
Medine’de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin
manevi kılavuzluğunda ona rabıtalı olarak bulunmalı, O’nun ve ashabının İslam’ı
yaymak için çektikleri çileleri, eziyetleri tefekkür edip ibret almalı, nefsini
isyanından, gafletinden, tembelliğinden dolayı kınayıp tedib etmelidir.
Medine’den ayrılmaya karar verildiği zaman, hareket
etmeden önce, Mescidi Nebi’ye gidip iki rekat namaz kılınmalı, dua ve niyazda
bulunmalı, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kabr-i saadetlerine
varılarak selat ü selam getirmeli, şefaat dilenmeli, dua edilmeli ve veda
edilip, kemal-i edeple, kırık bir kalb, hüzün ve hasret dolu bir gönülle
huzurundan ayrılmalıdır.