İMÂMET

 

«Hani, Rabbi İbrahim'i birtakım kelimelerle İmtihan et­mişti de, o bunları tamamlayıp yerine getirince, Rabbİ «Seni İnsanlara imam (önder) kılıyorum» buyurmuş, İbrahim, «Zürriyetimden de (önder kıl), demişti. Allah; (Hayır, zâlimler ah­dime nail olamaz» buyurmuştu.» (El-Bakare sûresi, âyet: 124).

imam (a., cenıi' e'imme), bu tâbir Kur'ân'da yedi def'â müfret, beş def'â cemi' olarak geçer; orada numune, işaret, mi­sâl ve rehber mânâlarını ifâde eder. Alelade hayatta, ilmî ıstı­lah olarak, üç muhtelif mânâsı vardır:

1- İmam - cemaat ile namaz kıldıran. Her muhterem müslüman, namazın âdâb ve erkânını kâfi derecede bilirse, imamlık vazifesini ifâ edebilir.

2- Yalnız sünnîler imam tâbirini, îslâmın en ileri gelen âlimleri, meselâ sünnî mezheplerin kurucuları için kullanılır. (tmâm Ebû Hanîfe, tmâm-ı Şafiî, tmâm Gazâlî v.b.). Ayrıca îslâm halîfesine de imâm tâbiri verilmiştir.

3- İmam tâbirinin şiî'ler tarafından isti'mâli o kadar çok, o kadar türîü-türlüdür ki, burada bütün şekillerini anlat­mak kaabil değildir.

Kur'ân-ı Kerîm'in yukarıdaki âyetinde gecen imâm tâbi­rinden bu ikinci mânâ kasdediliyor. Müslümanların umurunu düzenleyen Önder, demektir ki Hazret-i İbrahim'e (A.S.) bu mânâyle imam denilmiştir.

Âyette geçen «Ahd» kelimesinden murad-i ilâhî nedir? Âlimler bunda çeşitli tefsir ve görüş beyânetmişlerdir:

a) îmâmet (millete baş olma),

b) Peygamberlik,

c) İlâhî emirler,

d) Âhiret azabından emân.

İmam Zeccac bu son tefsir ve mânâyı tercih etmiştir. Fa­kat birinci tefsir siyak itibariyle daha zahirdir.

tlim ehlinden bir cemaat bu âyetle, millete önder ve baş olacak kimsenin adalet ehlinden olmasının ve ilâhî buyruklar­la amel etmesinin gerekliliğini istidlal etmişlerdir. Çünki Ön­der bu iki ölçünün dışına çıkınca zulme kayar.

Ibnü Cerîr bu mânâyı gayet açık bulmakla beraber, ileri­de İbrahim'in (A.S.) zürriyetinden nefsine zulmedenlerin çı­kacağına işaret bulunduğuna ve Özel olarak İbrahim'e tazim ifade edildiğini kaydeder.

Şevkaanî Fethü'l-kadîr'de der ki: «Evlâ olan şudur ki, bu haber şer'î işlerde bir zâlimi başa geçirmemelerine delâlet eden bir emirdir. Zaman zaman bu emre riâyet edilmediği için bir çok zâlimler Müslümanların basma geçmiştir. «Ahd»ın «ha­ber» mânâsına tefsiri mümkün görülmemiştir. Çünki Allah ver­diği haberin aksini irâde etmez.

Ibnü Abbas'a (R.A.) göre mânâ: «Dinine uyulsun, sünne­tine göre amel edilsin diye seni imam kılıyorum.» demektir. Bunun üzerine Hz. îbrâhîm «Zürriyetimden de imam kıl» de­mişti. Rabbisi: «Ahdime zalimler nail olamaz» buyurmuştu.

Abdurrazzak ve Ibnü Cerîr, Katade'den rivayet yollu şu­nu çıkarmışlar: «Kendisine uyulacak zâlim bir kimseyi İmâm kılmam!»

Veki'in rivayet yollu çıkardığı hadîste, Hazret-i Ali (R.A.), Peygamber (S.A.V.)m  âyetinin tefsirinde

şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«Ancak dînen ve örfen iyi bilinen şeylerde  (öndere)  itaat edilir.

îmrân bin Husayn'dan yapılan rivayette ise:

«Allah'a karşı isyanda hiç bir mah­lûka itaat olunmaz,» buyurulmuştur. [1]

îbnü Cerîr, İbnü Abbas (R.A.)nın bu âyetin tefsirinde şöy­le dediğini çıkarmıştır: «Zâlim kimse için hiç bir ahid olmaz. Onunla ahidleşecek olursan, ahdini bozar.»

îbnü Kesir tefsirinde de aynı rivayet Mücâhid, Atâ' ve Mu-katil'den yapılmıştır.[2]

 

Çıkarılan Hükümler :

 

1- Müslümanlara önderlik edecek kişinin   adaletli ol­ması ve ilâhî emir ve nehiylere göre amel etmesi lâzımdır.

2- Şevkânî'ye göre: Bu âvet, zâlim bir kimseyi  başla­rına geçirmeleri için Allah'ın kullarına olan emridir.

3- Şayet önder zâlim olur da Müslümanları Allah'a kar­şı isyana, günâh işlemeye zorlar veya iterse, emri dinlenmez, kendisine bu hususta itaat edilmez.

4- Zâlimlerle ahidleşmekte ekseriya fayda yoktur. Çün-ki onlar ahidlerini bozarlar veya bozabilirler.

îmâmet bahsinde, Hayrabad Osmaniye Üniversitesi Pro­fesörlerinden Muhterem Harun Han Şirvani'nin tslâmda Siya­sî Düşünce ve îdare adlı eserinden birkaç paragraf almayı fay­dalı görüyorum:

«Klâsik îslâm muharrirleri, Ümmetin başına bir Halîfe yahut yüksek bir imam getirilmesi müslümanlann vazifesi mi­dir, değil midir? mes'elesini ortaya koymuşlardır. Eğer böyle bir zaruret kabul edilirse Halîfe ya müslümanlar tarafından yahut Cenâb-ı Hak tarafından bu yüksek vazifeye getirilecek­tir. Şiâ dâima, imamın Allah tarafından tâyin edileceğini iddia etmiştir. el-Hillî insanlara rehberlik etmek üzere peygamber­ler gönderilmesi ne kadar zarurî ise, bir imam gönderilmesinin aynı derecede zarurî olduğunu iddia eder. Halk kendi haline terkedilirse ne kendi saadetini ne de emniyetim sağlamağa muktedir olur.

Bu hususta sünnî mezhepler tarafından umumiyetle kabul edilmiş esas kaaide, bir imamın tâyininde müracaat edilecek usûlün intihab olmasıdır. Bununla beraber bir imamın intiha­bı (seçimi) bir farzı kifâye sayılır; bunun mânâsı bir kısmı­nın o vecibeyi yerine getirmesi, diğerlerini bunu yapmak mec­buriyetinden kurtarması demektir. Topluluğun icmâı, esasında ilim ve yüksek ahlâklariyle şöhret kazanmış ehl-i hail ve'l-akd'-in (bir mes eleyi çözmeğe ve bağlamağa, tahlîl ve terkibe kaabi-îiyetli insanlar)ın reylerinin teşkil ettiği mütalâadır ve onlar da imamı seçerken Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnetin prensiplerine uymak mecburiyetindedirler

İmamın vazifesi: Hillî'ye göre, imam topluluğun siyasî re­isidir ve halk tarafından örnek tutulacak bir şahsiyettir. Fâ-râbî'ye (870-950) göre kanunu hem tefsîr, hem de tatbik ede­cek olan Reisü'l-Evvel, en yüksek kemâle doğru atılan bir adım­dır. En başta gelen lider bir kişi olmalıdır, hilkati ve yetişme­si itibariyle başkalarından bir şey Öğrenmeye ihtiyacı olma­malı ve kendisinde fıtrî olarak dikkatli bir görüş ve duygusunu başkalarına nakletme kaabiliyeti bulunmalıdır.

Netice olarak Fârâbî ideal imamın (lider) on iki vasfını sayar, fakat yine bizzat kendisi der ki, bu ideallere ulaşılsaydı onlara mâlik olan arzın meskûn kısmının azametli hükümda­rı olurdu. Fârâbî'ye göre vasıflar şunlardır:

1- Fizik organlarda (bedenî uzuvlarda) kemâl (kusur­suzluk),

2- Büyük bir anlayış kaabiliyeti,

3- Söylenilen her şey'in hayalinde canlandırılması,

4- Her şey'i akılda tutan mükemmel bir hafıza,

5- Az bir delil ile eşyanın künhüne vukuf kudreti,

6- Kendi arzusuna da tamamiyle mutabık olarak, baş­kalarına derin bir öğrenme aşkım aşılamak kudreti,

7- Şaka yapmaktan sakınmak,

8- Arzularında, yemede, içmede ve cinsî münasebette ifrattan kaçınmak, irade kuvvetini hâkim kılmak,

9- Hakikati sevmek ve yalandan nefret etmek,

10- Yürek genişliği, adalete muhabbet, kuvvet kullan­maktan ve istibdattan nefret,

11- Yorulmadan adaleti tevzi' etme kudreti, düşündüğü şekilde yapılması gereken şey'leri yapmakta hiçbir şey'den kor­kusu olmaması,

12 - Kâfi derecede servete sahip olması.

Fârâbî bu mükemmel vasıfların bir tek insanda bulunamıyacağını bilir. Ve bunun için bu vasıflardan hemen hemen beş veya altı tanesine mâlik olan bir kimsenin peka'lâ iyi bir lider olabileceğini söyler.

Mâverdî (Ebû Hasan Ali bin Muhammed 364/974-450/ 1058) İmamet bahsine değinerek der ki: «İmamet  ki mo­dern siyasî ifâde tarzında başkanlık mânâsına gelir halkın kanun ve nizamlarının tâbi olduğu esasdır.' Bu müessesenin hikmet-i vücudu doğru yolu takip ve siyasî bağların takviyesidir, bu sebepten topluluğun icmâı ile yani bugünkü ifâde ile  umumî seçimle bir kişinin imamete seçilmesi çok büyük bir ehemiyet taşır.»

Mâverdî devamla der ki: «İmamet yalnız gelenek ve tarih- Ie kudsileşmiş bir müessese değildir. Aklî selim de onun vü­cudunun zarurî olduğunu isbat eder. îmâmı intihap edenlerin (seçimle iş başına getirenlerin) yaş, mülkiyet ve ikâmet gibi sun'î faktörlerden ziyade iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, değerli ile değersizi ayırd edecek vasıfta olmalıdırlar.»

İntihap (seçim) hususunda Mâverdî ile el-Hillî birleşir ve demokrasiyle iş başına gelmeyi en uygun yol olarak göste­rirler.

Nızamül-Mülk'ün bu konudaki görüşleri kısmen Mâverdî -nin görüşlerini andırır.

Hüccetü'l-îslâm Ebû Hâmid Muhammed Gazâlî (450/1058-1111) imamet (lider) hakkında der ki:

«Lider âdil ise Allah'ın vekili ve halîfesidir; değilse şeyta­nın kendisidir, imâmın adalet üzere olması için şu on hat üze­re hareket etmesi lâzımdır:

1- Her dâvada hayâlen kendini davacı olan tarafların yerine koymalı.

2- Kendisinden adalet istemeğe gelmiş olanların arzu­larını yerine getirmeli.

3- Adalet, hükümdarın ancak giyiniminde, yemede, iç­mede israfa kaçmamasiyle mümkün olur.

4- Resmî   muamelâtında sertlikle değil,   yumuşaklıkla hareket etmelidir,

5- Teb'asının, kanunun  hâkim   olmasiyle   yetinmesine çalışmalı, fakat,

6- Kanun zararma hiçbir suretle uyuşmak teşebbüsü­ne girişmemelidir.

7- Halkın işine kendi ailesinin işi gibi bakmalı ve kud­retli ile zayıfa aynı şekilde muamele etmelidir.

8- Âlim ile mümkün oldu&u kadar sık sık beraber bulunmağa çalışmalı ve onları da fikirlerini söylemeğe teşvik et­meli.

9- Hizmet edenlerin, hâkimlerin, valilerin ve diğer me' murların vazifelerini dikkatle ve güzelce ifâ edip etmedikleri­ni kontrol etmeli.

10 - Her ne suretle olursa olsun, sahte bir gurur duy­gusuna kapılmamalı.

İmamet b ıhsinde buna yakın daha bir çok görüş ve dü­şünceleri nakletmek mümkündür. Fakat biz otorite sayılan bir­kaç ilim adamımızın görüşleriyle yetiniyoruz.

İmam (lider)in seçimle iş başına getirilmesi fikri, hem ekseriyeti teşkil ediyor, hem :Ie İslâmm devlet siyasî görüş ve prensibine daha uygundur. [3]


 

[1] Ahmed bin Hanbel ve tbni Asâkir. Ahmed bin llanbcl'in Hz. Enes'den rivayet etliği hadîsle ise: «Allah'a itaat etmiyene

hiç  bir suretle itaat olunmaz,»  buyuruluyorBuhari, Müslim, Ebû Dâvud ve Neseî'nin Ilı. Aii  (R.A.)den yaptıkları riva­yette:   ,                                                                                                       «Allah'a isyanı gerektiren ^ey'lerdc hiç kimseye itaat yoktur, yani Jtaat edilmez. Ancak dinen ve orfen iyi bilinen şey'de itaat vardır.»

[2] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/383-385.

[3] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/385-389.