SELAM VERMEK, SELÂM ALMAK

 

«Bİr selâm ile selâmlandığınız zaman, ondan daha iyisiy-le selâm verin veya ayniyle karşılığını verin. Şüphesiz ki Al­lah her şey'in hesabını arayandır.» (En-Nisâ sûresi, âyet: 86)

İnsanlar arasında sevgi ve saygı bağlarının kuvvetlenmesi, karşılıklı hakların korunması îslârmn başlıca prensiplerinden biridir. Bunun için, küçüğün büyüğe saygısı, büyüğün de kü­çüğe sevgisi bir eğitim konusu olarak ele alınmış ve cemiyetin ekonomik alanda yükselmesi kadar ahlâkî alanda da yükselme­si programlanan devrelerde milletin müşterek kalkınma imkân­ları bariz bir şekilde kendini göstermiştir, tslâm medeniyet tarihinde bunun örnekleri vardır. İslâm'dan Önceki devirlerde sevgi ve saygıyı sembolize eder mahiyette birtakım lâfızlar vardı, fakat bunlar ruha hitab etmekten, millî bağları kuvvet­lendirmekten çok uzak, uhrevî mefhumlardan tamamen yok­sundu. Cahiliyye devri Arapları birbiriyle karşılaştıkları zaman (Hayyake'llah = Allah sana uzun Ömürler versin!) derlerdi. Bu­gün bile «Allah ömürler versin!» diyenler oluyor. Aslında bu hayırlı bir dua değildir. Çünki feyizsiz, semeresiz, ibâdetsiz, hareketsiz, sıhhatsiz uzun Ömür, insan için bir azâbdan başka bir şey değildir.

Bunun için İslâm dini yepyeni bir selamlaşma usûlü ge­tirdi. Her müslüman diğerine dünya ve âhiret esenliği istiye-cek, dert ve kederden uzak, ilâhî selâmete nâiliyet dileyecek, «es-Selâmu aleyküm» diyecek. Böylece biri diğerinin hayır ve esenlik içinde, güven içinde yaşamasını, âhirette de daha geniş bir esenliğe kavuşmasını gönülden istediğini ifâde edecek..

Fertleri birbirine bu derece sıcak davranan ve biri diğeri­nin sıhhat, selâmet ve emniyeti için duâ eden bir milletin bö­lünmesi, anarşiye düşmesi mümkün müdür? Şu şartla ki o mil­let bu terbiyeyi inanır mahiyette almış olsun..

«Cennete giremezsiniz, dosdoğru îmân etmedikçe. Dosdoğ­ru îmân etmiş sayılmazsınız birbirinizi içten sevmedikçe. Sizî bir şey'e İrşâd edeyim mi? Onu yaptığınızda birbirinizi sevmiş-olursunuz: Selâmlasın!» [1]

 

Selâmın Keyfiyeti:

 

a) Buharı ve Müslim'in Ebû Hüreyre (R.A.)den yaptıkla­rı rivayette, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) buyurdular ki: «Allah-ü Teâlâ Âdem Peygamberi yarattığında ona: «Git de şu bir­kaç meleğe selâm ver de sana nasıl karşılık vereceklerini din­le! Çünki bu hem senin, hem de soyundan gelecek olanların birbirine karşı saygı ifâdeleri olacaktır. Adem, meleklere yak­laştı ve «es-Selâmu Aleykûm» dedi. Melekler de «ve aleykij mü's-selâmu ve rahmetü'llahi» diye mukabele ettiler.»

Bu ve diğer hadîslere istinaden âlimler «selâm verenin «es-selâmu aleyküm ve rahmetü'llahi ve berakâtuhu» demesi müs-tehabdır. Selâmı alanın da aynı şekilde mukabele etmesi sün­nettir. Yani mukabele etmesi farz, bu fazlalıkları ekliyerek söy­lemesi sünnettir,» dediler.

Tirmizî, îbnü Ebî Hatim ve îbnü Cerîr'in yaptıkları riva­yette: «Bir adam Peygamber'e (S.A.V.) gelerek, «es-selârnu aleyke ya Resûlüllah!» dedi. Peygamber (S.A.V.) cevaben: «Ve aleyke's-selâmu ve rahmetü'llahi» dedi. Sonra başka bir adam gelip «es-selâmu aleyke ya Resûlüllah ve rahmetü'llahi!» dedî. Peygamber (S.A.V.) cevaben: «ve aleyke's-selâmu ve rahrnetü'I-lahl ve berakâtuhu» diye mukabelede bulundu. Sonra bir baş­ka adam daha gelip «es-selâmu aleyke ya Resûlüilah ve rah-metü'llahi ve berakâtuhu!» dedi. Peygamber (S.A.V.) cevaben «ve aleyke» diye mukabelede bulundu. Bunun üzerine o adam:

—  Ey Allah'ın Peygamberi! Anam-babam size feda olsun.. Falan ve falan adam size gelip selâm verdiklerinde onlara, ba­na verdiğiniz cevaptan fazla mukabelede bulundunuz., dedi.

Peygamber (S.A.V.) :

—  Sen bize bir şey bırakmadın ki!. Çünki Cenâb-ı Allah buyuruyor ki: «Bir selâm ile selâmlandığımz zaman ondan da­ha iyisiyle selâm verin veyâ\ayniyle karşılığını verin.» Biz de fazlası kalmadığı için ayniyle size cevap veremedik..» mukabe­lesinde bulundu.

Tirmizî ve Ebû Davud'un yaptıkları rivayette de: «Bir adam Hazret-i Peygamber'e gelip «es-selâmu alevke» dedi. Peygamber (S.A.V.) ona cevap verdikten sonra «on se­vap» buyurdular. Ba'şka bir adam gelip «es-selâmu aleyküm \e rahmetü'llahi» dedi. Peygamber (S.A.V ) ona da cevap ver­dikten sonra «yirmi sevap» buyurdular. Sonra bir adam daha gelip «es-selâmu aleyküm ve rahmetü'llahi ve berakâtuhu» de­di. Pevgamber (S.A.V.) ona da ce\ap verdikten sonra «otuz sevap» buyurdular.

b) Selâmı   duyulacak kadar   yüksek sesle   söylemek de müstehabdır. Verilen selâma hemen karşılık vermek ise vâcib-dir, geciktirilmesi mekruhtur.

c)  Selâm vermek sünnettir, selâm vermek isteyenler ce­maat halinde iseler aralarından bîrinin selâm vermesi kâfidir. Bu vaziyette selâm o cemaat için sünnet-i kifâye olmuş olu­yor. Hepsinin selâm vermesi ise efdâldır.

ç) Selâmı alıp mukabele etmek ise farzdır. Çünki âyette bu husus emir sigasiyle ifâde edilmiştir ki emir "mcubu gerek­tirir. Selâma mukabele etmek isteyenler de cemaat halinde ise­ler aralarından birinin mukabelede bulunması \eter. Bu du­rumda selâma cevap vermek o cemaat için farz-i kifâye olmuş oluyor.

d) Süvarinin yaya olana, vürüvenin oturana, sayı bakı­mından az olan topluluğun çok olan topluluğa, vaşça küçük ola­nın büyük olana selâm vermesi sünnettir. Buharı ve Müslim'­in Ebû Hüreyre (R.A.)den yaptıkları rivayette, Peygamber (S.A.V.) buyurdular ki:

«Süvari olan piyade olana, yürüyen oturana, az çoğa se­lâm verir.»

Buharî'nin aldığı diğer bir rivayette de:

«Küçük büyüğe, yürüyüp geçen oturana, az topluluk çok olan topluluğa selâm verir.»

e) Aynı yaşta iki kişi karşılaşınca ilk selâm veren daha üstün sevap ka/amr.

Ebû Dâvud ve Tirmi/î'nin yaptıkları rivayette. Peygam­ber (S.A.V.) buyurdular ki:

«İnsanların Allah katında en iyi olanı, selâm vermeye İlk başhyandir.»

Bu bakımdan karşılaşan iki müslümanm söze başlama­dan önce selamlaşmaları müstehabdır.

f) Küçük çocuk topluluğuna selâm vermek de sünnettir. Çünki böyle yapmakta onlara İslâmın mühim bir sünnetini öğretme teşebbüsü vardır. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.)ın ço­cuklara selâm verdiğini Buharı, Müslim ve Ebü Dâvud kaydet­mektedirler.

Kadınlara selâm vermeye gelince: Toplu halde bulunan kadınlara, fitne ve fesâd endişesi yoksa selâm vermek sünnet­tir. Genç kadınlara bilhassa yalnız bulunurlarsa selârn vermek doğru değildir. Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin çıkardığı rivayete

göre, Yezîd kızı Esma diyor ki: «Biz kadınlar cemat halinde oturuyorduk, Peygamber (S.A.V.) semtimizden geçerken se­lâm verdiler.»

Kadınların birbirine selâm vermesi sünnettir. Bu konuda erkekler hakkında câri olan hükümler onlar hakkında da câ­ridir.

g) Ayak yolunda ihtiyacını gidermekte olana, hamamda bulunana, uyuyana, namaz kılana, ezan okuyana, Kur'ân oku­yana, hutbe okuyana, hadîs rivayet edene, tedrisat esnasında ders verene ve dinleyene selâm verilmez. Bu vaziyette bulu­nanlar, kendilerine selâm verilecek olursa, cevap vermeleri farz değildir. Bâzısına göre hiç bir suretle cevap vermezler. Bu­nun gibi oyun oynayana, şarkı ve türkü söyliyene, çıplak vazi­yette bulunana selâm verilmez. Açıktan açığa fisk u fücur iş­leyen, zulmeden kimselere de selâm verilmez. Bazılarına göre böylelerine selâm vermek sadece mekruh değildir, belki selâm veren günahkâr da olur:

h) Yahudi ve hıristiyanlara selâm vermek, bâzı âlimlere göre haram, diğer bâzısına göre de mekruhtur. Onlar tnüslü-manlara selâm verecek olursa, sadece «aîeyke» veya «aleyküm» diye cevap vermelidirler. Çünki onlar «es-selâmu» demiyorlar da kelimeyi değiştirip «es-sânıu» diyorlar ki bu bir betduâdır. Resüîüllah (S.A.V.) devrinde Yahudilerin Müslümanlara «es-sanıu aleyküm» şeklinde selâm verdiklerini sahîh kaynaklar­dan öğreniyoruz. Bu itibarla Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) on­lara mukabele ederken «eleyke» veya «aleyküm» deyin buyur­dular. Böyle demekle aynı bedduayı onlara okumuş oluruz.

Müslim'in Câbir b. Abdullah (R.A.)den yaptığı rivayette: Resûlüllah (S.A.V.) Yahudilerden bir topluluğun yanından ge­çerken^ onlar şöyle seslendiler: «es-sâmu aleyke ya eba'1-Kaa-sım!» Hazret-i Peygamber (S.A.V.) «Ve aleyküm» sizin üzeri­nize de olsun» diye mukabele ettiler. Hazret-i Âişe validemiz onların bu hezeyanını duyunca kızdı ve:

— Ya Resûlüllah! duymadınız mı? diye sordu.

— Duydum, misliyle mukabele ettim. Bizim onlar aley­hinde olan duamız kabul olur. Fakat onların bizim aleyhimiz­de olan duası kabul olunmaz, buyurdular. [2]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1. Selâm vermek, sünnet, selâm almak farzdır. 2 Selâmı duyulacak kadar yüksek sesle söylemek müste-hab veya sünnettir.

3. Toplu halde bulunanlardan birinin selâm vermesi ve­ya alması yeter. Hepsinin birden selâm verip alması efdâldir. Çünki bu durumda selâm vermek onlar hakkında sünnet-i ki-fâye, selâm almak da farz-i kifâyedir.

4. Süvarinin yaya olana, yürüyenin oturana, sayı bakımın­dan az olan topluluğun çok olan topluluğa, yaşça küçük ola­nın büyük olana selâm vermesi sünnettir.

5. Çocuk topluluğuna ve kadın cemaatine  fitne endişe­si yoksa selâm vermek müstebabdır. Resûlüllah Efendimiz hem çocuklara, hem de kadınlara selâm vermişlerdir.

6. Kadınların da  erkekler arasında farz, sünnet ve müs-tehab olan hususlara riâyet ederek   birine selâm vermesi sünnettir.

7.  (g) paragrafında belirtilen hallerde selâm vermek ve almak mekruhtur.

8.  Gayr-i müslimlere selâm verilmez. Onlar selâm verecek olursa, sadece (ve aleyküm) demekle yetinilir.[3]


 

[1] Müslim.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/385-389.

[2] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/390-395.

[3] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/395.