ZİNA.. 1

Had Ve Cezayı Vermeye Kimler Yetkilidir?. 4

Değnek Vurulurken, Üzerindeki Elbiseler Çıkarılır Mı?: 5

Had Tatbik Edilirken Suçluya Nasıl Bir Vaziyet Verilir?: 5

ZİNA EDEN ERKEK ANCAK ZİNA EDEN KADINLA NİKAHLANIR.. 5

Çıkarılan Hükümler: 9

NAMUSLU BİR KADINA ZİNA İSNAD ETMEK.. 9

Efendi Kendi Kölesine Zina İsnad Edecek Olursa Ne Lâzım Gelir?. 11

Dört Şahidin Durumu: 11

Çıkarılan Hükümler : 12

KARILARINA ZİNA İSNAD EDEN KOCALAR.. 12

Liân Hangi Karı-Koca Arasında Yapılır?. 15

Dilsizin Mülâane Edilmesi: 15

 

ZİNA

 

«Zina eden kadın ve erkekden her birine yüzer değnek vu­run.. Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dînini bunlara (tatbikde) sizi şefkat ve acımak tutmasın! Mü'minler-den bir topluluk da onların cezasına şâhid (hazır) olsun!..» [1]

İslâm; kötülüğü önlemek, ahlâk ve fazileti, namus ve şe­refi ayakta tutmak, ferdin hakkını, aile düzenim, içtimaî den­geyi korumak için bir takım had ve cezalar koymuştur. Bilhas­sa kan dökülmesine mâni' olmak, aile yuvasını yıkacak fahişe­liği kökünden kaldırmak için çok ağır müeyvideler vaz'etmiştir.

İslâm yalnız bununla da kalmıyarak, insan aklına ışık tut­mak onun ruhunu geliştirmek, vicdanını iyi haslet duygula­rıyla süslemek; ona, namus ve haysiyet, aile ve evlâd, memle­ket ve millet kavramlarının kud siliğini aşılamak için onun ka­fa ve kalbine hitâb eder; bu yolda eğitimin en yetiştirici meto­dunun tatbikim emreder. Çünkü herkes bilir ki, yalnız had ve cezanın ağırlığıyla hakları korumak mümkün değildir; ceza ilk çare değil, son çaredir. îlk çare ise, kafa ve kalbleri eğitip ge­liştirmek; vicdanları arıtıp yüksek hasletlerle tezyin etmektir.. Bunun içindir ki Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bütün eğitim vasıtalarının bu maksad ve gayeye çevrilmesini, yâni bu hu­susta kullanılmasını bir çok hadîsleriyle belirtmiş ve sayısız prensipler koymuştur.

Bunun aksine san'at, müzik ve neşir organları kafa ve di­mağa değil, belden aşağıya hitab eden memleketlerde sağlam kafalı, üstün ahlâklı, temiz vicdanlı insanlar pek az yetişir.. Ta­rihte bunun bir çok acı örnekleri vardır. Ytkdan medeniyet­ler, yerle bir olan imparatorluklar, hep bu yanlış metodun kur­banı olmuştur. Bu bakımdan İslâm, bütün eğitim vasıtalarını yüksek vasıfta adam yetiştirme hedefine tevcih eder..

Nitekim Mü'mniün sûresinin son kısımları eğitimle; ko­numuzun temelini teşkil eden Nür sûresinin baş kısmındaki âyetler had ve ceza ile alâkalıdır. Bu üslûb ve metod Kur'ân-ı kerîmin her sûresinde mevcuttur.. İşte Nûr sûresinin birinci ve ikinci âyetleriyle, eğitimin te'sir etmediği veya te'sir etme imkânının sağlanamadığı yerlerde apaçık hayasızlık edip ilâhi kanun ve nizamları aşan kimseler hakkında tatbik edilecek ağır cezalar ve bunların tatbik şekli beyân ediliyor

Kendisini hudutsuz bir hürriyet havası içinde zannedip beşer nizamım bozarak başkasının hürriyetine tecâvüz eden bir kimseyi, bu hürriyet ve nizamı korumak için ifna etmek en mâkul ve âdilâne çaredir. İsrâ sûresi 32. âyetle zinanın, be­şer nizamını bozan kötü bir yol olduğu belirtilerek buyuruluyor ki:  «Sakın zinaya yaklaş­mayın. Şüphe yok ki o, bir hayâsızlıktır ve kötü bir yoldur.»[2]

Dekart ve onun muakkibi olan Spinoza, bu hususta kıs­men de olsa İslâmî görüşe uygun fikir beyanında bulunmuşlar ve İmâm-ı Gazâlî ile birleşmişlerdir. Bunlara göre: Kendisini hür zanneden adam, nizam ve intizam-ı âleme muhalefet etmek istiyor demektir. Halbuki güzel ahlâk sahibi olmak elemek bu nizam ve intizama tâbi olmaktır. Kendisini hür zanneden kim­se yalnız başına şahsî menfaat ve iyiliğini arıyor demektir. Bu ise, «hayr»ın tutkulandinlmasını umumî surette tâyin eden ta­biî kanunlar (ilâhî kanunlar) haricinde herkesin kendi arzu ve keyfine göre hareket etmesini gerektirir. Sonra, kendisini hür zanneden adam, Allah'a karşı koymuş bir vaziyettedir. Çün­kü kendisini bir Tanrı ve bir yaratıcı farz edecek, dünyada mev-cud mihaniki hareketlerden bâzılarını değiştirmek mümkün ol­duğunu sanacaktır.. Hakikatte belki bunların hiç birini yapar görimnıeyecektir; fakat yapabileceğini sanacaktır. Bu fikir ve düşünce ise pek yanlış, pek sefil ve pek âdidir..

Hulâsa, kendini hür zanneden adam bir mülhid ve bir kâ­firdir..

Bilâkis kendisini hür sayrnıyarak her şey'i ilâhî kudrete tevdi' eylediğine kanaat getiren insan, fazilet ve güzel ahlâkın ilk şartını yerine getirmiş olur.»

Aynı filozoflar ahlâkın kuvve-i müeyyideleri konusunda, îslânıî görüşe yakın sayılacak ölçüde derler ki:

«Ahlâkın müeyyideleri neİerdîr? Ahlâkın zarurî bir takını müeyyideleri vardır. Çünkü her şey bir zaruret sonucu meyda­na gelir; yâni mihanikidir. Yoksa hakikatte mükâfata lâyık sa­yılmak veya sayılmamak mevcud değildir. Meselâ: Kaatil ka­bahatli değildir. Yalnız nizam ve intizamın haricinde kalmış bir adamdır. Onu nizam ve intizam dairesine sokmağa mecbu­ruz. Kudurmuş bir köpeğin ısırarak kudurttuğu bir adam, şüp­hesiz masumdur; fakat biz onu ortadan kaldırmağa mecburuz. Bunun gibi ihtiraslarını kanunların verdiği korku ve endişe karşısında bile teskin ve idare edemiyen bir adam da mazur­dur; fakat ruhî sükûn ve istirahat içinde yaşamak, Allah'ı ta­nımak ve O'na sevgi beslemek hassalarından mahrumdur. O halde onun ölmesi zarurîdir. Bu ölüm onu nizam ve intizam dairesi içine sokacaktır.» [3]

Zina da, şehvet ve hırsın frenlenmeyişi sonucu işlenen bir suçtur ki, insanı mevcud ilâhî nizam ve intizamın dışına çıka­rır. O halde düzeni bozan, intizamı yıkan bir insanı bu intizam dahiline sokmak mecburiyetindeyiz.. Konulan ağır ceza bu mecburiyetin icâbıdır.

Ayet-i kerîmede geçen «zâni» kelimesi, bekâr ve evli olan; hür ve köle bulunan her zina edene şâmildir. Bunların hepsi aynı cezaya mı tâbi tutulur, yoksa değişik ve farklı cezalar mı tatbik edilir? Bu husustaki âyet ve hadîslerin mecmuundan şu hükümler çıkarılmıştır:

a) Hür, baliğ ve âkil olan bekâr kimse zina ederse, ona yüz değnek vurulur; ayrıca cumhur-i ulemâya göre bir yıl da sürgün edilir. îmâm Ebû Haoîfe bu görüşte değildir. Ona göre, sürgün, hükümdarın arzusuna bağlıdır, dilerse tatbik eder, dilerse etmez... Cumhurun bu husustaki delili; Ebû Küreyre ile Zeyd bin Hâlid'in yaptıkları şu rivayettir: Bedevilerden iki. adam Hazret-i Peygamber'e (S.A.V.) gelerek onlardan biri şöy­le dedi:

— Ey Allah'ın Resulü! Benim şu oğlum işçi olarak bu ada-mm yanında çalışırken onun karısıyla zina etmiş.. Oğlum için yüz koyun ve bir de câriye kurtuluş akçesi olarak verdim. Fa­kat sonra bu mes'eleyi ilim adamlarına sorduğumda, oğluma yüz değnek vurulması ve bir yıl sürgün edilmesi, bu adamın karısının da recmedilmesi gerektiğini söylediler. Ne buyurur­sunuz ?

Hazret-i Peygamber (S.A.V.) ona:

«Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a andolsun ki, sizin aranızda Allahu Teâlâ'nın kitabiyle hükmedeceğini.. Câri­ye ile koyun sana reddedilir; oğluna da yüz değnek i!e bir yıl sürgün gerekir. Sen de ev Üneys!  [4] yarın sabahleyin bunun karısına git. (durumu iyice tedkik et), itiraf ederse recmet!.»

Bu emir üzerine Üneys, sabahleyin kadına gitti, kadın zina et­tiğini itiraf edince, Üneys onu recmetti [5]

Hadîs-i şerifin zahirinde, zina eden bekâra ayrıca bir sene sürgün cezası gerektiğine delâlet vardır.

b) Hür, akıl ve baliğ olup sahih bir nikâhla evlenmiş bu­lunan kimse zina ederse, recmedilir. Bu, mütevatir sahih ha­dîs, ilim ehlinin icmaı ve hükmü baki kalıp lâfzı mensûh olan âyetle sabit olmuştur. [6]

Abdullah bin Abbas (R.A.)ma diyor ki: Hazret-i Ömer (R. A.) Resûlüllah (S.A.V.)m minberi üzerinde oturuyordu, bizle­re şu hitabda bulundu:

«Şüphesiz ki Allahü teâlâ, Muhammed (S.A.V.)i hak pey­gamber olarak gönderdi, Onun üzerine Kitab indirdi. Bu Ki-tab'da Onun üzerine indirilen hükümlerden biri de recm âye­tidir. Biz onu okuduk, mânasını anladık ve ne dediğini düşü­nüp belledik. Resûlüllah (S.A.V.), (zina eden evli kimseyi) rec­metti, biz de ondan sonra recmettik.. Korkarım ki, insanlar üzerine zaman uzayıp (yâni uzun bir zaman geçtikten sonra) onlardan biri, «Biz Allah'ın Kitabında recm ile alâkalı bir şey bulamıyoruz» desin de Allah'ın indirdiği bir farizayı ierket-mek suretiyle sapıtsınlar. Şüphesiz ki, «recnı hükmü» zina eden erkek ve kadınlara evli olduklarına ve zina ettiklerine dair beyyine bulunduğu veya gebelik veyahut bizzat itiraflarıyla sü-but bulduğu takdirde haktır.»  [7]

Demek oluyor ki, bekâr olan erkek veya kadın zina ede­cek olursa, had olarak yüz değnek vurulur  ki bu âyet ile sa­bit olmuştur  ayrıca bir yıl da sürgün edilir  ki bu da sa­hih hadîs ile sabit olmuştur 

Köle veya câriye zina edecek olursa, onlara elli değnek vu­rulur. Yâni haddin yarısı tatbik edilir.

«Eğer onlar fuhuş irtikâb ederlerse, o takdirde onlara, hür ka­dınlara verilen cezanın yarısı verilir.»  [8]

 

Had Ve Cezayı Vermeye Kimler Yetkilidir?

 

Bütün hukukî sistemlerde olduğu gibi, had ve ceza ver­me yetkisi ferde değil, cemiyete, yâni görevli kuruluşa, adâîeL ve icra müesseselerine verilmiştir. Yalnız İmâm-ı Şafiî, «Efen­di kölesi hakkında bizzat haddi tatbik edebilir; hırsızlık yapa­cak olursa elini kesebilir» diyor.. İmâm Mâlik ise, «yalnız had­di tatbik edebilir, el kesmeyi değil..»

Sırası gelmişken şunu da ilâve edelim ki, İslâm, insanları kahretmek, onları imha ve ifna etmek için gönderilmiş bir din değildir. Bilâkis, onlara hayat hakkını, insanca yaşama yolla­rım göstermek için indirilmiştir. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bu hususta son derece hassas davranmış, zina isnadında dört şâhid olmadıkça ve}'a suçlunun bizzat ikrarı veya gebeliği sü-but bulmadıkça had ve recmi tatbik etmemiştir. Bir kimsenin zina ettiğini dört kişinin gözleriyle görmesi nâdirattandır. Me­ğer ki sokak ortasında zina edilmiş ola... Ebû Hüreyre (R.A.)’nin yaptığı rivayete göre, bir adam Hazret-i Pevgamber'e ge­lerek:

  Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim, diye yüksek sesle suçunu itiraf etti.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.) ondan yüzü­nü çevirdi, (duymak ve dinlemek istemedi). Fakat o adam Hz. Peygamber'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine:

  Ya Resûlellah! Hakikat ben zina etlim..

Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) yine yüzünü ondan çevirdi, (duymak islemedi). Fakat adam bir türlü ayrılmadı ve nihayet aynı itirafı dört kere anıp durdu.. Böylece kendi nefsi aley­hine dört defa şehâdette bulununca, Resûlülîah (S.A.V.) onu çağırıp sordu:

  Sende delilik var mı? O adam:

  Hayır, dedi..

  Peki sen evli misin? diye sordu   O adam:

  Evet, diye cevap verdi.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.):

  Bunu alıp götürün, recmedîn! diye emretti. [9] Görülüyor ki, Hazrel-i Peygamber (S.A.V.)   hemen itiraf­ta bulunan adamı dinlemek istememiş, ondan yüz çevirmiştir..

Zina haddinin değnekle yerine getirilmesinde âlimlerin it­tifakı vardır. Yâni zina cezası, ağaçtan mamul değnek ile yeri­ne getirilir Değnek de budaksiz olacak, ne kalın ne de ince, ne fazla sert, ne de fazla yumuşak bulunacak, bu ikisi arası bu ölçü ve vasıf taşıyacak.. Nitekim bize kadar gelen sahîh riva­yete göre, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) devrinde bir adam hu-zura gelip zina elliğini itirafla bulundu.. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, suç sübut bulunca bir değnek istedi. Kırık bir değ­nek getirildi «Bunun fevkinde bir değnek getirin,» yâni kırık olmasın, buvurdu. Bu kerre budaklı bir değnek getirildi. «Bun­dan aşağı, yâni budaksız olsim» buyurdu. Bu defa budakları alınmış hafif yumuşak bir değnek getirildi. Resûlüllah (S.A.V.) o değnekle vurulmasını emretti. [10]

 

Değnek Vurulurken, Üzerindeki Elbiseler Çıkarılır Mı?:

 

a) İmâm A'zam Ebû Hanîfe ile İmânı Mâlik'e göre elbise­leri soyulur, yalnız kadın ise, üzerinde tek bir elbise (iç çama­şırı) bırakılır.

b) İmâm Evzâî'ye göre, cezayı tatbik eden icra organı bu hususta serbesttir. İsterse soyar, isterse soymaz...

c) Şa'bî ile Nahaî've göre, üzerinde bir gömlek bırakılır; tamamen soyulup çıplak bir vaziyete getirilmez.. Bu, İbni Mes'-ud'un kavlidir. Sevrî de aynı görüştedir.[11]

 

Had Tatbik Edilirken Suçluya Nasıl Bir Vaziyet Verilir?:

 

a) Hanefîlere ve İmâm-ı Şafiî'ye göre ayakta durdurulup vurulur.

b) İmâm Mâlik'e göre ayağa kaldırılmaz, oturduğu yerde tatbik edilir.

Tatbik edilen yüz değnek hangi kısımlara vurulur?:

a) îmâm-ı Şafiî ve arkadaşlarına göre, yüz ve avret yerle­ri hariç, diğer nahiyelerine vurulur.

b) İmâm Mâlik'e göre, yalnız bel kısmına vurulur..

c) İbni Ömer'e göre, cariyenin ayaklarına vurulur.

d) Cumhura göre, baş kısmına da vurulmaz

e) İmâm Ebû Yûsuf'a göre, baş kısmına da vurulabilir. Değneği kullanırken

1. Dirsek bükük olduğu halde el omuz seviyesine kadar kaldırılır

2. Kalın elbise varsa çıkarılır.

3.  Had, bedenin muhtelif yerlerine tefrik edilir, aynı yere Aurulmaz.

4. Yara yapmiyacak, kan akıtmayacak ölçüde vurulur.[12]

 

ZİNA EDEN ERKEK ANCAK ZİNA EDEN KADINLA NİKAHLANIR

 

«Zina eden erkek ancak zina eden veya Allah'a eş-ortak koşan (putperest) bir kadınla nikahlanır. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya Allah'a eş-ortak koşan (putperest) bir erkek nikahlanır. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.»  [13]

İslâm, zinanın hayâsızlık ve çok kötü bir yol olduğunu be­yân ettikten ve bu hususta dünyevî ve uhrevî ceza ve müeyyi­deleri bir bir belirttikten sonra, aile hayatını, cemiyet düzeni­ni daha sağlam temellere oturtmak için, iffetini, namus ve ah­lâkını kaybetmiş şehvetperest bir erkek veya kadınla; Allah'a ve âhiret gününe dosdoğru inanmış iffetli bir müsiümanm ev­lenmesini, onunla münâsebet kurmasını haram kılmıştır. Çün­kü îman vasfı bu gibi adiliklerden çok yüksektir.

İslâm bunu hakikî mü'minlere haram kılarken, bundan önce ahlâkı bozan, şehveti gıcıklıyan, nefsi tahrik eden her türlü vasıtayı da yasaklamış; sağlam ve iffetli bir neslin yetiş­mesi için kadınla erkeğin bir arada haşir-neşir olmasına mü­saade etmemiştir. Her şey'i seksüel konulara bağhyan, cem'-iyet bünyesindeki değişme, ilerleme ve gerilemenin tek seb~ binin cinsî arzuların tatmin edilip edilmeme mes'elesi olduğu­nu söyliyen Freud ve çömezlerinin iddialarım kökünden yık­mak, İslâmî prensiplerle mümkündür. Çünkü İslâm, cem'iyet ve milletlerin yok olmaktan kurtulma, mutluluk içinde var ol­ma yollarını ilim, ahlâk ve fazilete bağlamıştır. İlim, ahlâk, fa­zilet kafayı aydınlatır, şehveti frenleyip iffet paravanasının ar­kasına alır.. Milletlerin var olma veya vok olma mes'elesini ekonomiye ve seksüel konulara dayiyanlarm ne kadar aldan-dıklarını bugün rahat görebiliyoruz. Kadınla erkeğin Ölçüsüz bir şekilde, ahlâk umdeleri dışında bir arada bulunduğu cem'-iyetlerde ferd, iki felâketten birine düşmekten kendini kurta-ramamıştır: Ya şehvanî arzulanın gayr-i meşru yollardan tat­min edecek veya buna imkân bulamadığı takdirde ruhî bunalı­ma kurban gidecektir.. Yirminci asrın son yarısındaki gençli­ğin bunalımının başta gelen sebeplerinden biri de işte budur.. Her iki felâket de ahlâkın yıkılmasına, neslin bozulmasına, di­nî ve millî ruhun ölmesine, tarihî bağların kopmasına sebep olmuştur.

Bunun içindir ki Kur'ân-ı kerîmde gönülden inanmış ide­alist mü'minlerin hangi kadınlarla ve nasıl münâsebet kuraca­ğına ışık tutulmuş, ahlâksız ve iffetsizlerin cem'iyet bünyesin­den tecrîd edilme yolları gösterilmiştir:

«Kötü ve ahlâksız kadınlar kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz ve iffetli kadınlar ise, temiz erkekle­re, temiz namuslu erkekler de temiz kadınlara yakışır.» buyu-

ruluyor.  [14]

Bakare sûresinde de: «Allah'a eş-ortak koşan kadınlarla   onlar îmân edinceye (ve îslâm ahlâkına dönünceye) kadar evlenmeyin. Andolsun ki, îman etmiş bir câriye, müşrike bir kadından  bu sizin hoşunuza gitse de  daha hayırlıdır. Müş­rik erkeklere de, îman edinceye dek (inanmış kadınları) nikah­lamayın. Elbette ki mü'min bir köle, müşrikten o müşrik hoşunuza gitse de hayırlıdır.» buyuruluyor. Bu konuya Ah-kâm'ın birinci cilt, 171. sahifesinde geniş yer verilmiştir.

Demek, gerek evlenme, gerekse münasebet kurma husu­sunda İslâm bir takım sağlam ölçüler koymuştur. Kadınla er­keğin münasebet kurması için ayrıca şunları da şart olarak önü­müze sermiştir:

1. Ticarî işlerde, alım-satımda.

2. Davacı veya dâvâlı olarak hâkim huzurunda..

3. Evlenmek konusunda..

4. Yardım edilme hususunda..

5. İlim tahsilinde..

6. Terbiyevî mevzularda..

7. Tedavi edilme hallerinde..

Bu şartların zuhurunda da yine bir takım ahlâkî prensip­lere riâyet edilerek münasebet sağlanabilir,

İslâm ayrıca evlenme konusunda da iki tarafı tamamen serbest bırakmamış, şu hususlara hassaiyetle riâyet edilmesi­ni emretmiştir:

a) Evlenmek niyetiyle görme ve görülme âiîe nezareti al­tında bir-iki defa olacak..

b) İki taraf da dindar olacak; biri iffetli, diğeri iffetsiz olmıyacak.

c) Biri mü'min, diğeri müşrik olmıyacak..

d) Ahlâk, fazilet, soy ve dünyalık bakımlarından az-çok birbirine denk bulunacak..

e)  Nikâh yapılmadığı müddetçe kızla erkek tenha kalmı-yacak, erkek kızı alıp istediği yere götüremiyecek..

İslâm tarihinde bu ölçülere riâyet edildiği devirlerde ah­lâksızlık önlenmiş, ilim ve fazilete değer sunulmuş, bu sebeple belden aşağı değil, belden yukarı nesiller yetiştirilmiştir.

Şimdi konumuzun esasını teşkil eden âyet-i kerîmenin iniş sebebine ve izahına geçelim. Ayetin iniş sebebi ve delâlet ettiği hüküm ve mâna üzerinde bir takım görüş iarklan olmuştur:

1. İlim adamlarından bir kısmına göre, maksad, zinanın çok çirkin ve ahlâk yıkıcı olduğunu ifâde etmektir. Yâni âyette geçen «nikâh» zina yollu cinsî münasebettir ki bu, mü'minlere kesin olarak haram kılınmıştır. Şöyle ki: Zinâ eden erkek, zina ederken ancak zâniye bir kadınla ve\a müşrike bir kadınla mü­nasebette bulunur.

Îmâm Zeccac, nikâh'm burada zina etmek, cinsî münase­bette bulunmak mânasına geldiğini inkâr etmiş ve Allah'ın kitabında «nikâh» ancak «tezvîc» mânasına mâruf olduğunu söy­lemiştir. İbni Abbas (R.A.) ise, burada «nikâh»m cinsî temas mânasına olduğunu ve Kur'ânda bunun emsali bulunduğunu, âyetinin buna Örnek teşkil ettiğini beyân etmistir.

2. Ebû Dâvud ve Tîrmizî'nin Amr bin Şuayb'den yaptıkla­rı rivayete göre: Sahâbe-i Kiramdan Mersed bin Ebî Mersed, Mekke'de esirleri toplayıp bu işle meşgul olurken, Anaka adın­daki fahişe kadın onun cahiliyye günlerindeki dostu oluyordu. Hazret-i Mersed bu kadınla evlenmek için Hazret-i Peygambere müracaat ederek arzusunu bildirdi. Bunun üzerine konumuzu teşkil eden âyet indi.

Bu rivayete göre, zina eden müslüman kadınla evlenmek haramdır. Hitâbîy'e göre ise, Kur'ân'ın bu hükmü yalnız Ana-k a 'ya hastır; zina eden müslime bir kadınla nikahlanmak ca­izdir..

3. Bu âyet, Ümmü Mahzûl adındaki kadınla evlenmek iste­yen bir müslüman hakkında inmiştir; taşıdığı hüküm sadece o hâdiseye hastır, umuma teşmil edilmez.. Rivayete göre, Ümmü Mahzûl fahişe bir kadındı. Müslümanlardan biri onunla evlen­mek istediğinde bu âyet nazil olmuştur.. Bu, Eshâb-ı Kiramdan Amr bin Âs (R.A.)ın ve Tabiînden    Mücâhid   Rahmetü'l-llahi aleyhin kavlidir.

4. Bu âyet-i kerîme, âshab-ı Suffe hakkında inmiştir. Şöy­le ki; Eshâb-ı Suffe, Muhacirlerden bir grup idi.. Bunların Me­dine'de evleri, barkları olmadığı gibi hısım ve kavimlerinden de kimseleri yoktu. Bu yüzden Mescid-i Saâdet'in Suffesine sığı­nıp yerleşmişlerdi. Tek barınak yerleri orası idi.. Bunların 400 kadar oldukları, bâzan artıp, bâzan eksildikleri söylenir. Es­hâb-ı Suffe bu vaziyette iken Medine'de açıktan fuhuş yapan bâzı kadınlar bulunuyordu ki hepsinin de az-çok evi ve bahçesi vardı. [15]  Eshâb-ı Suffe, evlerde barınmak için bu kadınlar­la evlenmek istediler. Bu sebeple konumuzu teşkil eden âyet nazil oldu.

5. Zeccac ve başka âlimlerin el-Hasenvden yaptıkları riva­yete göre. âyette geçen «zânî» ve «zâniye»den maksad, zinadan dolayı had vurulanlardır. Bu mânayja, kendisine had cezası vurulan zânî, ancak had vurulmuş zâniveyle evlenebilir. İbra­him Nahaî de aynı görüştedir. Ebû Hüreyre (R.A.)nin rivayet

ettiği hadîste  «Had vurulmuş zânî, an­cak kendi dengiyle (yâni had vurulmuş zâniye ile) evlenebilir.» [16]

Ve rivayete göre, had vurulmuş bir zânî, had vurulmamış bir kadınla evlenmiş. Hazret-i Ali (R.A.) bunları ayırmış.. Şâfiî-Ierden bir kısmı da aynı kavli benimsemiştir.

İbnü'l-Arabî, bu mânanın sahîh ve sâlib olmadığını, şerîatin herhangi bir aslına kıyas edilmesinin mümkün olmadığını söyler..

6. İmâm Mâlik'in Yahya bin Saîd'den yaptığı rivayette, Saîd bin Müseyyeb bu âyetin «İçinizden be­kâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi (inanmış, güzel amelde) bulunanları evlendirin..»  [17] mealindeki âyetle neshedildiğini söylemiştir. Nitekim fetva ehline göre, bir kim­se zina ettiği kadınla evlenebilir; başkası da o kadınla evlene­bilir. İbni Amr, Salim, Câbir bin Zeyd, Atâ', Tavus ve Mâlik bin Enes'e göre de fetva böyledir.. Aynı zamanda bu, İmâm Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının da kavlidir. İmâm-ı Şafiî bu hususta Saîd bin Müseyyeb'in kavlini tutmuş ve «İnşâallah bu âyet men-sûhtur!» demiştir.

İlim ehlinden bâzısına göre, âyet monsuh değildir.. Murad olan mâna ise, zânî zâniye ile evlenecek olursa, «zina eden erkek, ancak zina eden kadım nikâh edebilir» mânası    çıkmış olur.

Böylece, zâniye ile evlenmenin sahih olduğu istidlal edil­miş: evli kadın zina ederse nikâhının bozulmıyacağı hükmüne varılmıştır Nitekim Hz. Ebûbekir Saddîk (R.A.) devrinde bir adam bir kadınla zina etmişti. Hazret-i Ebûbekir, ikisine yüzer değnek vurdurmuş ve bunları cvlendirdlikten sonra bir yıl sür­gün etmişti.

İbni Mes'ud ise, «Bir adanı bir kadınla zina ettikten son­ra onu nikahlarsa, ikisi de ölünceye kadar zina etmiş olurlar,» demiştir. İmâm Mâlik bu kavli tutmuştur. [18]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1. İslâm, ahlâkı bozan, şehveti lahrik eden bütün vasıtala­rı haram kılmıştır.

2. Kötü kadınlar kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara yakışır.

3. Müşrike (putperest) kadınla evlenmek haramdır. Müş­rik (putperest ve diğer gayr-i müslimlere) kız vermek de ha­ramdır.

4. Kadınla erkeğin bir arada, belli sebepler dışmda haşir -neşir olması haramdır.

5. Zina yollu cinsî münasebette  bulunmak kesin olarak haramdır.

6. İbrahim Nahaiy'e göre zinadan dolayı had vurulmuş er­kek ancak aynı suçtan dolayı had vurulmuş bir kadınla evle­nebilir.

7. Bir kimse zina ettiği kadınla   evlenebilir;    başkası da onunla evlenebilir.

8. Evli bir kadın zina ederse, nikâhı bozulmaz. Erkek de böyledir.. [19].

 

NAMUSLU BİR KADINA ZİNA İSNAD ETMEK

 

«İffetli hür kadınlara (zina isnad etmek suretiyle) iftira atan; sonra bu hususta dört şâhîd getirenıiyenlere seksener değ­nek vurun!. Onların ebediyyen şâhidliklerini kabul etmeyin. Onlar yoldan sapmışların lâ kendileridir.. Ama bundan sonra tevbe edip düzelenler müstesna.. Çünkü Allah bağışlar ve mer­hamet eder.» [20] 

İslâm, muhterem yaratılmış, annelik vasfıyla saygıdeğer bir mevkie yükselmiş iffetli kadınları, iftiracı ahlâksızların is­nad ve iftiralarından korumak, aile ve cem'iyeti namus ve iffet çatısı altında tutmak için ağır cezaî müeyyideler koymuştur. Namuslu bir kız veya kadına zina isnad etmek, onun bütün hayatım mahvetmek ve onu manen öldürmek demektir. İnsan haklarını te'minat altına alan, aile düzenine lâyık olduğu ehem­miyeti veren; ahlâksızlıkla en ciddî mücâdeleyi yapan İslâm, elbette cem'iyet içindeki iftiracı parazitlere müsamaha etmez.. Bunun içindir ki iffetli bir kadına zina isnad edene, bu hususta dört şâhid getiremiyecek olursa, biri cismanî, diğeri ruhanî ol­mak üzere iki ağır cezanın tatbik edilmesi emrediliyor: Seksen değnek vurulması ve ebediyyen şâhidliğinin kabul edilmemesi...

Adam öldürme hâdisesinde iki âdil kimsenin şâhidliğiyîe kısas gerektiği halde, zina isnadında ise dört şahide lüzum gösterilmiştir. Çünkü İslâm cemâatinin hayat düzeninde zina isnad etmek, adam öldürmekten daha kötüdür.

Ayet-i kerîmenin umumiyetle zina isnad edenler hakkında nazil olduğu bilinmektedir. Bâzısına göre, Hazret-i Âişe (R.A.) ye yapılan isnad sebebiyle nazil olmuştur. Böyle de olsa sebe­bin hususuna değil, lâfzın umumuna itibar edilir.

Ayette yalnız iffetli kadınlara yapılan isnada yer verilmiş­tir. İffetli erkeklere zina isnad etmek aynı hükme dahil değil midir? Kadınlara söz atmak, onlara iftira etmek daha çirkin ve yıkıcı olduğu için sadece onlar tağlîb yollu tasrîh edilmiştir. Yâni burada tağlîb kaaidesi mevcuttur. O halde âyetin hükmü­ne, kadın, kız, erkek, evli, bekâr hepsi dâhildir. Ümmetin seç­kin âlimlerinin bu mâna üzerinde icmaı vardır. Kendi karısı­na zina isnâd edenlerin hükmü bundan sonraki âyetle beyân edildiği için onlar bu âyetin hükmü dışında kalır..

Bununla beraber «muhsenât»    kelimesini    şu mânalarda kullananlar olmuştur:         

1  «iffetli oları nefisler». Bu takdirde mevsûf mahzuf olmuş oluyor ki, erkek, kadın, bekâr, evli hepsi «enfüs»ün kapsamına girmiş oluyor.

2. «Fürûc tenasül âlei ve cihazları» mânasına gelir. Ni­tekim Kur'ânda   ter^ibinde gelmiştir ki,

bu mânayla fürûc, kadının tenasül cihazına, erkeğin de tenasül âletine şâmildir. [21]

Zina isnadında; ikisi isnad da bulunup iftirayı atanda, iki­si isnâd edilen şeyde, beşi de iftiraya mâruz kalan kimsede ol­mak üzere dokuz şartın bulunması gerekir:

Zina isnad eden kimsenin, a) âkil, b) baliğ olması... Çün­kü bu ikisi teklifin esası sayılır.

İsnâd edilen suçun haddi gerektirecek mâhiyette olması... Zina, livât ve babasından başkasına nisbet etmek gibi..

Zina iftirasına mâruz kalanın da:

1. Âkil olması,

2. Baliğ bulunması (erginlik çağma girmiş olması),

3. Müslüman olması,

4. Hür olması,

5. iffetli olması..

Bu şartlara göre, a) Kitab ehlinden birine (yâni bir Hıris­tiyan veya bir Yahudîye) zina isnâd edene had gerekmez.. Yal­nız İmâm Zührî, Saîd bin Müseyyeb ve Ibni Ebî Leylâ'ya göre, kendisine zina isnad edilen kitab ehli kadının Müslüman erkek­ten bir evlâdı olursa, iftiracıya had lâzım gelir., b) Köle, hür kimseye zina isnad ederse, had olarak kırk değnek vurulur. Hazret-i İbni Mes'ud, Ömer bin Abdülâziz (R.A.) ve Kabisa bin Züayb'e göı e ona da seksen değnek vurulur.. Çünkü bu hususta köleye yarı had gerekir diye bir kayıt yoktur.. Nitekim Ebûbe-kir bin Muhammed, hür Müslümana zina isnad eden köleye seksen değnek vurdurmuşiur İmâm Evzâî de aynı görüştedir. Fakat cumhura göre yarı had vurulur. Cumhurun bu husustaki delili

«Mü'min cariyeler evlendikten sonra bir fuhuşta buluna­cak olurlarsa, onlara, hür kadınlara vurulan azabın yarısı vu­rulur.»  [22]

 

Efendi Kendi Kölesine Zina İsnad Edecek Olursa Ne Lâzım Gelir?

 

Alimlerin icmâma göre, hür kimseve köleden dolayı had vurulmaz; onun cezası âhırete kalır. Âlimlerin bu husustaki delili şu hadîs-i şeriftir:

«Kim kölesine zina isnâd edip iftira atarsa, ona kıyamet günü had vurulur; meğer ki yapmış olduğu isnad dediği gibi ola!..»  [23]

Diğer bir hadîs-i şerifte de:

Kim kö­lesine zina isnad edip iftira atar da bunu isbât edemezse, kıya­met günü had olarak kendisine seksen değnek vurulur.»  [24] Bu mânayla, İmâm Mâlik ve İmâm-ı Şafiî diyorlar ki: «Hür kimseyi köle zannedip zina isnad edene, seksen değnek had ge­rekir.» İbni Münzir de bu kavli ihtiyar etmiştir.

c) Cinsî münasebete elverişli yaşa gelen çocuğa zina isnad etmek de, İmâm Mâlik'e göre aynı haddi gerektirir. İmâm Ebü Hanîfe, İmâm-ı Şafiî ve Ebû Sevr'e göre gerekmez, ancak ta'-zîr (azarlama ve biraz dayak vurma) edilir.

d) Hâkimin huzuruna çıkıp, hazır olmayan birine zina is­nad edip iftirada bulunana hemen had vurulmaz, iftiraya uğra­yan kimse hâkime müracaat edip yapılan isnadın iftira olduğu­nu söyler; iftiracı da isbattan âciz kalırsa, o takdirde had vu­rulur. [25]

 

Dört Şahidin Durumu:

 

1- Dördünün de zinayı bizzat gözleriyle görmüş olmala­rı, (sırma çöpünün sırmalıktaki durumu gibi)..

2- Dördünün de aynı yerde bulunmuş olmaları, (bu İmâm Mâlik'e göredir).

3- Dört şahidden hiç birinin tereddüt gösterir şekilde ha­reket etmemesi, bunu ifâde eder mahiyette konuşmaması.. Şa­yet dördünden biri veya birkaçı şabidlikten kaçınır veya tered­düt ederse, şahidlikte bulunan üç şahide had vurulur. Nitekim Hazret-i Ömer (R.A.) böyle yapmıştır..

İftiracı cezasını çekip tevbe ettikten sonra herhangi bir konuda şahidliği kabul olunur mu? Tevbe etmesi onu had vu­rulmaktan kurtarmaz, fakat fâsıklıktan kurtarır. Şahidîiğinin kabul edilmemesinden kurtarıp    kurtaramıyacağmda âlimlerin görüş farkı vardır:

a) Kaadı Şüreyh, İbrahim Nahaî, Hasan Basrî, Süfyân Sevrî ve İmâm Ebû Hanîfe'ye göre kurtarmaz.. Ancak Allah katında fâsıklığmı giderebilir.

b) Cumhura göre kurtarır, yâni tevbe ederse, ondan son­raki şâhidlikleri kabul edilir. [26].

 

Çıkarılan Hükümler :

 

1. İslâm, insan haklarını te'minat allına almıştır.

2. İffetli bir kimseye zina isnad etmek, iftira atmak kat'-iyyen haramdır.

3. Zina isnad eden kimse, bunu dört şâhidle isbat ede­mezse, kendisine 80 değnek vurulur..

4. Dört şâhidden biri inkâr eder veya tereddüt gösterirse diğer üç şahide de had vurulur.

5. Zina isnadiyle iftira atan, tevbe etmedikçe artık şâhid-liği kabul olunmaz. (Bu, cumhura göredir).

6. Gayr-i Müslime, eksere göre kitab ehline zina isnad et­mek haddi gerektirmez..

7.  Zina isnad eden kölcyse veya câriyeyse had olarak 40 değnek vurulur.. (Bu, cumhura göredir).

3. Kölesine zina isnad edip iftira atan efendiye had gerek­mez. Onun cezası âhirete kalır. [27]

 

KARILARINA ZİNA İSNAD EDEN KOCALAR

 

«Kanlarına zina isnad eden ve kendilerinden başka da şâ-Mdîeri bulunmayan kocalara gelince: Onlardan birinin doğru­lardan olduğuna dair Allah île yapacağı sâhidlik, dört şâhidlîk-tir.. Beşinci sâhidlik, «Eğer yalancılardan ise Allah'ın laneti üzerine olsun! (demesi)dir. Kocasının muhakkak yalancılardan olduğuna dair Allah ile dört defa şehâdet etmesi kadından (bu) azabı defeder- Beşinci şehâdeti de «Eğer kocası doğru­lardan ise, Allah'ın gazabı kendi üzerine olsun!» (demesi)dir.»

«Eğer Allah'ın fazl-ü rahmeti üzerinize olmamış olsaydı (hâliniz nice olurdu?» Şüphesiz ki Allah tevbeyi çokça kabul eden yegâne hikmet sahibidir [28]

İslâm, kadına bir taraftan annelik vasfını verirken diğer taraftan onun haklarım, şeref ve saygı değerliğini korumuş ve nihayet kocasının da iftirasından kurtarmak için manevî yön­den ağır müeyyideler koymuştur.. Zira böyle olmamış olsaydı, nefsi yufka erkekler evlendiği kadını bıkıp bırakmak ister ve başka bir kadınla evlenmek için gerekirse karısına iftira atar ve böylece hem kurulu bir âle yuvasını yıkar, hem de iffetli bir kadının bütün bir bayatını karanlığa boğardı.. İlâhî hitab inanmışlara müteveccih bulunduğuna göre, Allah'a ve âbiret gününe, Allah'ın yegâne hikmet ve adalet sahibi bulunduğuna îmân eden bir kimse,  hâkim huzurunda yalan yere şâhidlik yapmaz ve Allah'ın gazab ve lanetini kendi üzerine çekmez..

O halde karısına ziııâ isnad eden adam önce dört şâhid bulup getirmek zorundadır. Bu mümkün olmadığında dört defa Allah ile yemin edecek ki, her defası bir şâhid ve bir şâhidlik yerine geçer.. Beşinci defa «Eğer yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime olsun!» diyecek.. Aksi halde kendisine had ge­rekir..

İslâm fıkhında buna «1iân» denilir. Bir kimse karısı­nın zina ettiğini gözleriyle görür, kulaklarıyla işitir, kendisin­den başka da bu hâdiseye şâhid bulunmazsa, hâkime müracaat eder..,Hâkim karı-kocayı «Hân» yapmaya davet eder ki buna mülâane denilir. Önce koca, karısının zina ettiğine dair dört defa Allah ile yemin eder, beşinci defa, «Eğer yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime olsun!» der. Koca böyle demekten imtina' edecek olursa, kendisine hadd-i kazıf (zina isnad etme cezası) gerekir..

Sonra kadına yemin teklif edilir. O da dört defa kocasının 3'alancılardan olduğuna dair Allah ile yemin edip şâhidlikte bu­lunur. Beşinci defa «Eğer kocam doğrulardan ise Allah'ın ga­zabı üzerime olsun» derse, cezayı kendinden defetmiş olur. Ye­minden imtina1 edecek olursa, suçu kabul etmiş sayılır ve ge­reken cezayı görür.

Demek, karı-koca liân yaparken ya doğruyu söyler, âhiret azabından kendilerini kurtarmış olurlar; ya da yatan söyler, kendilerini dünya azabından kurtarıp âhiret azabına lâyık kı­larlar.

Zina isnadını isbatta dört şahidin şart olduğunda âlimle­rin ittifakı vardır.. Liân da bu hükümle ilgili olmakla beraber ayrı bir hususiyet taşır.. Şöyle ki: Birinin zina ettiğine şâhid olan kimse, kendisine bir gayret ve ar dokunmıyacağmdan, onu gizlemesi, yâni söylememesi daha iyidir; hem yalnız ise zaten söyliyemez de. Ama zina eden kendi karısı ise bu onun gayre­tine dokunur, nesebini bozar ve fitne çıkmasına sebep olur ve bu yüzden hazmı mümkün olmavan neticeler doğurabilir. Baska şâhid bulmak da güç ve hattâ imkânsız olduğundan, İslâm. bunu  Hân yoluyla halletmiştir.

İslâm hukukçuları iddia ediyor ki, dünyada hiç bir hukuk sisteminde karı-koca arasındaki zirıâ isnad yollu anlaşmazlığı İslâm fıkhı kadar ele alıp halledememiştir.. Çünkü hükmün vâzn bizzat Allah'dır..

Âyetin iniş sebebi, mevzuun daha iyi anlaşılmasına yardım­cı olmakta, Müslümanların namus hususundaki hassasiyet ve gayretlerini artırmaktadır.

«İffetli hür kadınlara (zina isnad etmek suretiyle) iftira atan, sonra bu hususta dört şâhid getiremiyenlere seksener değ­nek vurun!» [29] mealindeki âyet nazil olunca, Ensâr-i Ki­ramdan ve Medine'nin ileri gelenlerinden Sa'd bin Ubâde (RA..) hayretini gizliyemiyerek:

  Ey Allah'ın Resulü! Hüküm böyle mi indi? diye sordu­ğunda, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Ensara dönerek buyurdu ki:

  Ey Ensâr Cemâati! Başkanınızın ne dediğini duymuyor musunuz?

Bunun üzerine Ensâr-ı Kiram:

  Ya Resûlellah! Sa'd'i fazla kınama, çok, hem çok gay­retli bir adamdır.. Allah'a andolsun ki, Sa'd, gayretinin şidde­tinden bugüne kadar ancak bakire kızlarla evlendi ve boşadığı bir kadınla evlenmeye hiç birimiz cesaret edemedik!  diyerek itizarda bulundular. Hazret-i Sa'd da ayağa kalktı ve:

  «Vallahi ya Resûlellah! Ben bu hükmün hak olduğunu ve Allah'dan geldiğini biliyorum; ancak şuna hayret ediyorum ki, ben Leka'in (yâni karımın) bacakları arasına bir erkek al­dığını görecek olursam, dört şâhid bulup getirinceye kadar heyecana kapılmıyacağım ve adamın hareketine mâni olmıyaca-ğım, o da işini bitirecek ha!.»

Diyerek asıl düşündüğü ve hayret ettiği noktayı anlatmak istedi.. Çok geçmedi ki Hilâl bin Umeyye çıkageldi.. O da ara­zisinden yatsı vakti yorgun-argın evine döndüğünde, yabancı bir erkeğin kendi karısıyla zina ettiğini gözleriyle görüyor, ku­laklarıyla işitiyor; ama kendine hâkim oluyor; sabaha kadar sabrediyor. Erken saatte Hazret-i Peygamber'e (S.A.V.) geli­yor ve:

— Ya Resûlellah! Yatsı vakti evime girdiğimde bir adamın karımla zina ettiğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işttim...

Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bu haberi hoş karşılamadı, cam sıkıldı.. Ensar da Hilâl'in başına toplanıp, «Biz şu anda Sa'd bin Ubâde'nin dediği ve endişe hissettiği hususla imtihan ediliyoruz Hazret-i Peygamber (S.A.V.) şimdi Hilâl'e had vur­durur ve onun halk arasındaki şâhidliğini de ibtâl eder» de­diler Hilâl bin Umeyye ise tam bir tevekkül içinde: «Vallahi ben bu hususta Allah'ın bize bir çıkış yolu göstereceğini umu­yorum!» dedi ve Hazret-i Peygamber'e (S.A.V.) dönerek şunu ilâve etti: «Ya Resûîellah! Getirdiğim haberin sîzi sıktığının far­kındayım   Fakat Allah bilir ki ben doğruyum..»

Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Hilâl'e had vurdurmayı dü­şünürken Vahy-i Rabbani nazil oldu; Hazret-i Cibril, konu­muzla ilgili âyeti getirdi. Resûlüllah (S.A.V.)ın yüzü güldü ve: «Müjdeler sana ey Hilâl! Allah sana çıkış yolu gösterdi!.» bu­yurdu. Sonra da Hilâl'in karısını çağırttı ve bu âyet ona okun­duktan sonra, âhiret azabının dünya azabından çok ağır olacağı hatırlatıldı. Kadın «Hayır» dedi, «Hilâl yalan söylüyor, ben böyle bir şey yapmadım'» diyerek isnadı reddetti.. Bunun üzerine Hilâl ayağa kalkıp: «Vallahi ben ona iftira almadım, ancak doğruyu söyledim ve söylüyorum» dedi.. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.): «Alın bu ikisi arasında mülâ-ane yapın!» buyurdu. İkisi de yemin edip kendisinin doğru ol­duğunu, karşısındakinin yalancı bulunduğunu söyleyince. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) onları birbirinden ayırdı ve şöyle bu­yurdu: «Bunun doğuracağı çocuk hiç bir babaya nisbet edilip çağrılmıyacak ve bundan böyle gerek bu kadına, gerekse çocu­ğuna hiç kimse bu yüzden zina isnadında bulunmayacak; bulu­nan olursa had vurulacaktır..»

Ayrıca bu kadının mesken ve nafakasının da kocasına ait olnııyacağını beyân etti.. Çünkü ayrılmalarının sebebi nor­mal bir boşama olmadığı gibi, kocasının ölümü de değildir.» [30]

Müfessirlerden bâzısına göre âyet: Uveymir bin Eşkar hak­kında nazil olmuştur. Bu husustaki hadîs de sahih ve meşhur­dur.. Dâre Kutnî'nin rivayetinde, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Tebük seferinden dönüşünde Uveymir el-Aclânî ile karısı arasında mülâane yapmıştır..

Âlimlerin ictihad ve istinbatlarına göre, karısına zina is-nad etmek şu cümlelerle ve benzerleriyle olur: «Zina ettin», «Ey zâniye!?, «Seni zina ettiğinde gördüm», «Şu karnındaki ço­cuk benden değildir!.» gibi .

İmâm Mâlik'e göre liân, isnad etmekle değil, ancak zina fii­lini görmekle veya kadının karnındaki çocuğun başkasından ol­duğunu iddia etmekle gerekir.. İbssi Kaasım da aynı görüşte­dir. Fakat sahih olan, âyetin umum ifâde ettiğidir.. [31]

 

Liân Hangi Karı-Koca Arasında Yapılır?

 

a) İmâm-ı Şafiî'ye göre hür olsun, köle olsun, mü'min ol­sun, kâfir olsun bütün çiftler arasında yapılır. Ancak efen­diyle cariyesi arasında yapılmaz. İmâm Mâlik de aynı görüşte­dir.  [32]

b) İmâm Ebû Hanîfe'ye göre Hân ancak hür olan Müslü­man karı-koca arasında yapılır. Çünkü liân bir nevi şehadellir. îmâm-ı Mâlik ile İmâm-ı Şafiî'ye göre yemindir. İmâm Ahmed bin Hanbel, İshâk bin Rahaveyh ve Ebû Sevr de Şafiî'nin görüşündedirler.

Ebû Hanîfe'nin bu husustaki delili, Abdullah bin Amr'in (R.A.) rivayet ettiği şu hadîstir:

«Dört kimse arasında Hân yoktur: Hür erkekle cariyesi arasında, hür kadınla köle arasında, Müslüman erkekle Yahudi kadın arasında, Müslüman erkekle Hıristiyan kadın arasında liân yoktur..»  [33]

 

Dilsizin Mülâane Edilmesi:

 

Dilsizin mülâane edilmesinde görüş farkı vardır:

a)  İmâm Ebû Hanîfe'ye göre aynı hükme dahildir.

b)  İmâm Şafiî ve İmâm Mâlik'e göre dâhil değildir.

Liân ancak cuma kılman bir camide yapılır. İkindi nama­zından sonra olması müstehabdır.

İmâm Mâlik'e göre, az yukarıda zeyl olarak kaydettiğimiz gibi, karı-koca arasında liân yapıldıktan sonra artık onlar ebe­diyen birleşemezler ve birbirine vâris olamazlar. Ebû Leys bin Sa'd, Züfer bin Hüzeyl ve Evzâî'nin de kavli budur..

İmâm Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre, liân yapıldıktan sonra hâkim onları ayırmadıkça hemen birbirin­den ayrılmazlar.. Sevrî de aynı görüştedir. Çünkü Hz. Peygam­ber (S.A.V.) liân yaptırdıktan sonra karı-koca arasını kendisi bizzat ayırmıştır..

Cumhur da mütelâin olan kan-kocamn bir daha evlenemi-yeceklerini yâni birbiriyle nikâhlanamıyacaklarım beyân etmiş­tir. Çünkü Saîd bin Cübeyr (R.A.)den merfuan rivayet edilen hadîste buyuruluyor ki

«Mütelâinan ayrıldıklarında ebediyen birleşemezler,.»  [34]

 



[1] Nûr sûresi, âyet: 2

[2] İsrâ  sûresi,  âyet:   32.

[3] Her şey'in bir zaruret sonucu meydana geldiği, yâni mihaniki olduğu hususunda Müslüman ilim adamlarının muhalefeti vardır. Kelâm ve felsefede bunun münâkaşası yapılmış, görüş farkları detaylı işlenmiştir.

[4] Üneys, Eşlem kabüesîndendir.

[5] Sahîh-i Bıılıâı-î - Müslim.

[6] Kurtubî.

[7] Sahîh-i Buharı  ve Müslim

[8] Nisa sûresi, âyet: 25.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/336-341.

[9] Sahîh  Müslim:   Ebû  Hureyre   (R.A.)den

[10] Muvatta' İmâm Mâlik: Zeyd bin Eşlem  (E.A.)den.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/341-343.

[11] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/343.

[12] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/343.

[13] Nûr  sûresi,  âyet:   3

[14] Nûr sûresi, âyet: 26.

[15] Bu hâdise, İslâm nurunun ruhları henüz yeni  aydınlatmaya yuz tut­tuğu günlere rastlar

[16] Ebû Dâvud: Ebû Hüreyre (R.A.) den..

[17] Nûr sûresi, âyet: 32

[18] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/344-349.

[19] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/349.

[20] Nûr  sûresi,  âyet:   4

[21] Enbiyâ sûresi, âyet:  91

[22] Nisa sûresi, âyet-  25.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/350-352.

[23] Sahüı-i Buharı ve Sahîh-i Muhlim

[24] Dâre Kulnî.

[25] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/352-353.

[26] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/353-354.

[27] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/354.

[28] Nûr sûresi, âyet; 6-10.

[29] Nûr sûresi,  âyet;   4

[30] Ebû Dâvud.. Ayrıca bu hadisin birçok kitaplarda  sevâhidi vardır..

[31] İmâm  Mâlik  «liân»  mes'elesinde  mesned  olarak  Muvatta'da  Uveymir €İ-Aclânî'niıı  hâdisesini  almış,   ayrıca  mütelâineyn'in  ebediyyen  nikâlüanamı-yacaklannı beyân etmiştir.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/355-359.

[32] İmâm Mâlik Muvatta'da bu mevzuda şöyle diyor: Kazıf ve liân raes'e-lelcrinde «Köle de hür gibidir.» Ancak kölesine zina isnad edene had gerekmez. Müslüman câriye ile hür olan Yahudi ve Hıristiyan kadın hür olan müslüman erkekle mülâanede bulunma hakkına sahiptirler.

[33] Dâre Kutnî.. Diğer mnhaddisler ise bu hadîsin zayıf olduğunu beyâtt etmişlerdir.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/359-360.

[34] Dâre  KutnS

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/360-361.