Had Ve
Cezayı Vermeye Kimler Yetkilidir?
Değnek
Vurulurken, Üzerindeki Elbiseler Çıkarılır Mı?:
Had Tatbik
Edilirken Suçluya Nasıl Bir Vaziyet Verilir?:
ZİNA
EDEN ERKEK ANCAK ZİNA EDEN KADINLA NİKAHLANIR
NAMUSLU
BİR KADINA ZİNA İSNAD ETMEK
Efendi
Kendi Kölesine Zina İsnad Edecek Olursa Ne Lâzım Gelir?
KARILARINA
ZİNA İSNAD EDEN KOCALAR
Liân
Hangi Karı-Koca Arasında Yapılır?
«Zina eden kadın ve
erkekden her birine yüzer değnek vurun.. Allah'a ve âhiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dînini bunlara (tatbikde) sizi şefkat ve acımak
tutmasın! Mü'minler-den bir topluluk da onların cezasına şâhid (hazır)
olsun!..» [1]
İslâm; kötülüğü
önlemek, ahlâk ve fazileti, namus ve şerefi ayakta tutmak, ferdin hakkını,
aile düzenim, içtimaî dengeyi korumak için bir takım had ve cezalar koymuştur.
Bilhassa kan dökülmesine mâni' olmak, aile yuvasını yıkacak fahişeliği
kökünden kaldırmak için çok ağır müeyvideler vaz'etmiştir.
İslâm yalnız bununla
da kalmıyarak, insan aklına ışık tutmak onun ruhunu geliştirmek, vicdanını iyi
haslet duygularıyla süslemek; ona, namus ve haysiyet, aile ve evlâd, memleket
ve millet kavramlarının kud siliğini aşılamak için onun kafa ve kalbine hitâb
eder; bu yolda eğitimin en yetiştirici metodunun tatbikim emreder. Çünkü
herkes bilir ki, yalnız had ve cezanın ağırlığıyla hakları korumak mümkün
değildir; ceza ilk çare değil, son çaredir. îlk çare ise, kafa ve kalbleri
eğitip geliştirmek; vicdanları arıtıp yüksek hasletlerle tezyin etmektir..
Bunun içindir ki Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bütün eğitim vasıtalarının bu
maksad ve gayeye çevrilmesini, yâni bu hususta kullanılmasını bir çok
hadîsleriyle belirtmiş ve sayısız prensipler koymuştur.
Bunun aksine san'at,
müzik ve neşir organları kafa ve dimağa değil, belden aşağıya hitab eden
memleketlerde sağlam kafalı, üstün ahlâklı, temiz vicdanlı insanlar pek az
yetişir.. Tarihte bunun bir çok acı örnekleri vardır. Ytkdan medeniyetler,
yerle bir olan imparatorluklar, hep bu yanlış metodun kurbanı olmuştur. Bu
bakımdan İslâm, bütün eğitim vasıtalarını yüksek vasıfta adam yetiştirme
hedefine tevcih eder..
Nitekim Mü'mniün
sûresinin son kısımları eğitimle; konumuzun temelini teşkil eden Nür sûresinin
baş kısmındaki âyetler had ve ceza ile alâkalıdır. Bu üslûb ve metod Kur'ân-ı
kerîmin her sûresinde mevcuttur.. İşte Nûr sûresinin birinci ve ikinci
âyetleriyle, eğitimin te'sir etmediği veya te'sir etme imkânının sağlanamadığı
yerlerde apaçık hayasızlık edip ilâhi kanun ve nizamları aşan kimseler hakkında
tatbik edilecek ağır cezalar ve bunların tatbik şekli beyân ediliyor
Kendisini hudutsuz bir
hürriyet havası içinde zannedip beşer nizamım bozarak başkasının hürriyetine
tecâvüz eden bir kimseyi, bu hürriyet ve nizamı korumak için ifna etmek en
mâkul ve âdilâne çaredir. İsrâ sûresi 32. âyetle zinanın, beşer nizamını bozan
kötü bir yol olduğu belirtilerek buyuruluyor ki: «Sakın zinaya yaklaşmayın. Şüphe yok ki o,
bir hayâsızlıktır ve kötü bir yoldur.»[2]
Dekart ve onun
muakkibi olan Spinoza, bu hususta kısmen de olsa İslâmî görüşe uygun fikir
beyanında bulunmuşlar ve İmâm-ı Gazâlî ile birleşmişlerdir. Bunlara göre: Kendisini
hür zanneden adam, nizam ve intizam-ı âleme muhalefet etmek istiyor demektir.
Halbuki güzel ahlâk sahibi olmak elemek bu nizam ve intizama tâbi olmaktır.
Kendisini hür zanneden kimse yalnız başına şahsî menfaat ve iyiliğini arıyor
demektir. Bu ise, «hayr»ın tutkulandinlmasını umumî surette tâyin eden tabiî
kanunlar (ilâhî kanunlar) haricinde herkesin kendi arzu ve keyfine göre hareket
etmesini gerektirir. Sonra, kendisini hür zanneden adam, Allah'a karşı koymuş
bir vaziyettedir. Çünkü kendisini bir Tanrı ve bir yaratıcı farz edecek,
dünyada mev-cud mihaniki hareketlerden bâzılarını değiştirmek mümkün olduğunu
sanacaktır.. Hakikatte belki bunların hiç birini yapar görimnıeyecektir; fakat
yapabileceğini sanacaktır. Bu fikir ve düşünce ise pek yanlış, pek sefil ve pek
âdidir..
Hulâsa, kendini hür
zanneden adam bir mülhid ve bir kâfirdir..
Bilâkis kendisini hür
sayrnıyarak her şey'i ilâhî kudrete tevdi' eylediğine kanaat getiren insan,
fazilet ve güzel ahlâkın ilk şartını yerine getirmiş olur.»
Aynı filozoflar ahlâkın
kuvve-i müeyyideleri konusunda, îslânıî görüşe yakın sayılacak ölçüde derler
ki:
«Ahlâkın müeyyideleri
neİerdîr? Ahlâkın zarurî bir takını müeyyideleri vardır. Çünkü her şey bir
zaruret sonucu meydana gelir; yâni mihanikidir. Yoksa hakikatte mükâfata lâyık
sayılmak veya sayılmamak mevcud değildir. Meselâ: Kaatil kabahatli değildir.
Yalnız nizam ve intizamın haricinde kalmış bir adamdır. Onu nizam ve intizam
dairesine sokmağa mecburuz. Kudurmuş bir köpeğin ısırarak kudurttuğu bir adam,
şüphesiz masumdur; fakat biz onu ortadan kaldırmağa mecburuz. Bunun gibi
ihtiraslarını kanunların verdiği korku ve endişe karşısında bile teskin ve
idare edemiyen bir adam da mazurdur; fakat ruhî sükûn ve istirahat içinde
yaşamak, Allah'ı tanımak ve O'na sevgi beslemek hassalarından mahrumdur. O
halde onun ölmesi zarurîdir. Bu ölüm onu nizam ve intizam dairesi içine
sokacaktır.» [3]
Zina da, şehvet ve
hırsın frenlenmeyişi sonucu işlenen bir suçtur ki, insanı mevcud ilâhî nizam ve
intizamın dışına çıkarır. O halde düzeni bozan, intizamı yıkan bir insanı bu
intizam dahiline sokmak mecburiyetindeyiz.. Konulan ağır ceza bu mecburiyetin
icâbıdır.
Ayet-i kerîmede geçen
«zâni» kelimesi, bekâr ve evli olan; hür ve köle bulunan her zina edene
şâmildir. Bunların hepsi aynı cezaya mı tâbi tutulur, yoksa değişik ve farklı
cezalar mı tatbik edilir? Bu husustaki âyet ve hadîslerin mecmuundan şu
hükümler çıkarılmıştır:
a) Hür,
baliğ ve âkil olan bekâr kimse zina ederse, ona yüz değnek vurulur; ayrıca
cumhur-i ulemâya göre bir yıl da sürgün edilir. îmâm Ebû Haoîfe bu görüşte
değildir. Ona göre, sürgün, hükümdarın arzusuna bağlıdır, dilerse tatbik eder,
dilerse etmez... Cumhurun bu husustaki delili; Ebû Küreyre ile Zeyd bin
Hâlid'in yaptıkları şu rivayettir: Bedevilerden iki. adam Hazret-i Peygamber'e
(S.A.V.) gelerek onlardan biri şöyle dedi:
— Ey Allah'ın Resulü!
Benim şu oğlum işçi olarak bu ada-mm yanında çalışırken onun karısıyla zina
etmiş.. Oğlum için yüz koyun ve bir de câriye kurtuluş akçesi olarak verdim. Fakat
sonra bu mes'eleyi ilim adamlarına sorduğumda, oğluma yüz değnek vurulması ve
bir yıl sürgün edilmesi, bu adamın karısının da recmedilmesi gerektiğini
söylediler. Ne buyurursunuz ?
Hazret-i Peygamber
(S.A.V.) ona:
«Nefsimi kudret elinde
bulunduran Allah'a andolsun ki, sizin aranızda Allahu Teâlâ'nın kitabiyle
hükmedeceğini.. Câriye ile koyun sana reddedilir; oğluna da yüz değnek i!e bir
yıl sürgün gerekir. Sen de ev Üneys! [4] yarın
sabahleyin bunun karısına git. (durumu iyice tedkik et), itiraf ederse
recmet!.»
Bu emir üzerine Üneys,
sabahleyin kadına gitti, kadın zina ettiğini itiraf edince, Üneys onu recmetti
[5]
Hadîs-i şerifin
zahirinde, zina eden bekâra ayrıca bir sene sürgün cezası gerektiğine delâlet
vardır.
b) Hür, akıl
ve baliğ olup sahih bir nikâhla evlenmiş bulunan kimse zina ederse,
recmedilir. Bu, mütevatir sahih hadîs, ilim ehlinin icmaı ve hükmü baki kalıp
lâfzı mensûh olan âyetle sabit olmuştur. [6]
Abdullah bin Abbas
(R.A.)ma diyor ki: Hazret-i Ömer (R. A.) Resûlüllah (S.A.V.)m minberi üzerinde
oturuyordu, bizlere şu hitabda bulundu:
«Şüphesiz ki Allahü
teâlâ, Muhammed (S.A.V.)i hak peygamber olarak gönderdi, Onun üzerine Kitab
indirdi. Bu Ki-tab'da Onun üzerine indirilen hükümlerden biri de recm âyetidir.
Biz onu okuduk, mânasını anladık ve ne dediğini düşünüp belledik. Resûlüllah
(S.A.V.), (zina eden evli kimseyi) recmetti, biz de ondan sonra recmettik..
Korkarım ki, insanlar üzerine zaman uzayıp (yâni uzun bir zaman geçtikten
sonra) onlardan biri, «Biz Allah'ın Kitabında recm ile alâkalı bir şey bulamıyoruz»
desin de Allah'ın indirdiği bir farizayı ierket-mek suretiyle sapıtsınlar.
Şüphesiz ki, «recnı hükmü» zina eden erkek ve kadınlara evli olduklarına ve
zina ettiklerine dair beyyine bulunduğu veya gebelik veyahut bizzat
itiraflarıyla sü-but bulduğu takdirde haktır.»
[7]
Demek oluyor ki, bekâr
olan erkek veya kadın zina edecek olursa, had olarak yüz değnek vurulur ki bu âyet ile sabit olmuştur ayrıca bir yıl da sürgün edilir ki bu da sahih hadîs ile sabit olmuştur
Köle veya câriye zina
edecek olursa, onlara elli değnek vurulur. Yâni haddin yarısı tatbik edilir.
«Eğer onlar fuhuş
irtikâb ederlerse, o takdirde onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı
verilir.» [8]
Bütün hukukî
sistemlerde olduğu gibi, had ve ceza verme yetkisi ferde değil, cemiyete, yâni
görevli kuruluşa, adâîeL ve icra müesseselerine verilmiştir. Yalnız İmâm-ı
Şafiî, «Efendi kölesi hakkında bizzat haddi tatbik edebilir; hırsızlık yapacak
olursa elini kesebilir» diyor.. İmâm Mâlik ise, «yalnız haddi tatbik edebilir,
el kesmeyi değil..»
Sırası gelmişken şunu
da ilâve edelim ki, İslâm, insanları kahretmek, onları imha ve ifna etmek için
gönderilmiş bir din değildir. Bilâkis, onlara hayat hakkını, insanca yaşama
yollarım göstermek için indirilmiştir. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bu hususta
son derece hassas davranmış, zina isnadında dört şâhid olmadıkça ve}'a suçlunun
bizzat ikrarı veya gebeliği sü-but bulmadıkça had ve recmi tatbik etmemiştir.
Bir kimsenin zina ettiğini dört kişinin gözleriyle görmesi nâdirattandır. Meğer
ki sokak ortasında zina edilmiş ola... Ebû Hüreyre (R.A.)’nin yaptığı rivayete
göre, bir adam Hazret-i Pevgamber'e gelerek:
— Ey Allah'ın Resulü! Ben zina ettim, diye
yüksek sesle suçunu itiraf etti.
Bunun üzerine Hazret-i
Peygamber (S.A.V.) ondan yüzünü çevirdi, (duymak ve dinlemek istemedi). Fakat
o adam Hz. Peygamber'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine:
— Ya Resûlellah! Hakikat ben zina etlim..
Cenâb-ı Peygamber
(S.A.V.) yine yüzünü ondan çevirdi, (duymak islemedi). Fakat adam bir türlü
ayrılmadı ve nihayet aynı itirafı dört kere anıp durdu.. Böylece kendi nefsi
aleyhine dört defa şehâdette bulununca, Resûlülîah (S.A.V.) onu çağırıp sordu:
— Sende delilik var mı? O adam:
— Hayır, dedi..
— Peki sen evli misin? diye sordu O adam:
— Evet, diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hazret-i
Peygamber (S.A.V.):
— Bunu alıp götürün, recmedîn! diye emretti. [9]
Görülüyor ki, Hazrel-i Peygamber (S.A.V.)
hemen itirafta bulunan adamı dinlemek istememiş, ondan yüz çevirmiştir..
Zina haddinin değnekle
yerine getirilmesinde âlimlerin ittifakı vardır. Yâni zina cezası, ağaçtan
mamul değnek ile yerine getirilir Değnek de budaksiz olacak, ne kalın ne de
ince, ne fazla sert, ne de fazla yumuşak bulunacak, bu ikisi arası bu ölçü ve
vasıf taşıyacak.. Nitekim bize kadar gelen sahîh rivayete göre, Hazret-i
Peygamber (S.A.V.) devrinde bir adam hu-zura gelip zina elliğini itirafla
bulundu.. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, suç sübut bulunca bir değnek
istedi. Kırık bir değnek getirildi «Bunun fevkinde bir değnek getirin,» yâni
kırık olmasın, buvurdu. Bu kerre budaklı bir değnek getirildi. «Bundan aşağı,
yâni budaksız olsim» buyurdu. Bu defa budakları alınmış hafif yumuşak bir
değnek getirildi. Resûlüllah (S.A.V.) o değnekle vurulmasını emretti. [10]
a) İmâm
A'zam Ebû Hanîfe ile İmânı Mâlik'e göre elbiseleri soyulur, yalnız kadın ise,
üzerinde tek bir elbise (iç çamaşırı) bırakılır.
b) İmâm
Evzâî'ye göre, cezayı tatbik eden icra organı bu hususta serbesttir. İsterse
soyar, isterse soymaz...
c) Şa'bî ile
Nahaî've göre, üzerinde bir gömlek bırakılır; tamamen soyulup çıplak bir
vaziyete getirilmez.. Bu, İbni Mes'-ud'un kavlidir. Sevrî de aynı görüştedir.[11]
a) Hanefîlere
ve İmâm-ı Şafiî'ye göre ayakta durdurulup vurulur.
b) İmâm
Mâlik'e göre ayağa kaldırılmaz, oturduğu yerde tatbik edilir.
Tatbik edilen yüz
değnek hangi kısımlara vurulur?:
a) îmâm-ı
Şafiî ve arkadaşlarına göre, yüz ve avret yerleri hariç, diğer nahiyelerine
vurulur.
b) İmâm
Mâlik'e göre, yalnız bel kısmına vurulur..
c) İbni
Ömer'e göre, cariyenin ayaklarına vurulur.
d) Cumhura
göre, baş kısmına da vurulmaz
e) İmâm Ebû
Yûsuf'a göre, baş kısmına da vurulabilir. Değneği kullanırken
1. Dirsek
bükük olduğu halde el omuz seviyesine kadar kaldırılır
2. Kalın
elbise varsa çıkarılır.
3. Had, bedenin muhtelif yerlerine tefrik
edilir, aynı yere Aurulmaz.
4. Yara
yapmiyacak, kan akıtmayacak ölçüde vurulur.[12]
«Zina eden erkek ancak
zina eden veya Allah'a eş-ortak koşan (putperest) bir kadınla nikahlanır. Zina
eden kadınla da ancak zina eden veya Allah'a eş-ortak koşan (putperest) bir
erkek nikahlanır. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.» [13]
İslâm, zinanın
hayâsızlık ve çok kötü bir yol olduğunu beyân ettikten ve bu hususta dünyevî
ve uhrevî ceza ve müeyyideleri bir bir belirttikten sonra, aile hayatını,
cemiyet düzenini daha sağlam temellere oturtmak için, iffetini, namus ve ahlâkını
kaybetmiş şehvetperest bir erkek veya kadınla; Allah'a ve âhiret gününe
dosdoğru inanmış iffetli bir müsiümanm evlenmesini, onunla münâsebet kurmasını
haram kılmıştır. Çünkü îman vasfı bu gibi adiliklerden çok yüksektir.
İslâm bunu hakikî
mü'minlere haram kılarken, bundan önce ahlâkı bozan, şehveti gıcıklıyan, nefsi
tahrik eden her türlü vasıtayı da yasaklamış; sağlam ve iffetli bir neslin
yetişmesi için kadınla erkeğin bir arada haşir-neşir olmasına müsaade
etmemiştir. Her şey'i seksüel konulara bağhyan, cem'-iyet bünyesindeki değişme,
ilerleme ve gerilemenin tek seb~ binin cinsî arzuların tatmin edilip edilmeme
mes'elesi olduğunu söyliyen Freud ve çömezlerinin iddialarım kökünden yıkmak,
İslâmî prensiplerle mümkündür. Çünkü İslâm, cem'iyet ve milletlerin yok
olmaktan kurtulma, mutluluk içinde var olma yollarını ilim, ahlâk ve fazilete
bağlamıştır. İlim, ahlâk, fazilet kafayı aydınlatır, şehveti frenleyip iffet
paravanasının arkasına alır.. Milletlerin var olma veya vok olma mes'elesini
ekonomiye ve seksüel konulara dayiyanlarm ne kadar aldan-dıklarını bugün rahat
görebiliyoruz. Kadınla erkeğin Ölçüsüz bir şekilde, ahlâk umdeleri dışında bir
arada bulunduğu cem'-iyetlerde ferd, iki felâketten birine düşmekten kendini
kurta-ramamıştır: Ya şehvanî arzulanın gayr-i meşru yollardan tatmin edecek
veya buna imkân bulamadığı takdirde ruhî bunalıma kurban gidecektir.. Yirminci
asrın son yarısındaki gençliğin bunalımının başta gelen sebeplerinden biri de
işte budur.. Her iki felâket de ahlâkın yıkılmasına, neslin bozulmasına, dinî
ve millî ruhun ölmesine, tarihî bağların kopmasına sebep olmuştur.
Bunun içindir ki
Kur'ân-ı kerîmde gönülden inanmış idealist mü'minlerin hangi kadınlarla ve
nasıl münâsebet kuracağına ışık tutulmuş, ahlâksız ve iffetsizlerin cem'iyet
bünyesinden tecrîd edilme yolları gösterilmiştir:
«Kötü ve ahlâksız
kadınlar kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz ve iffetli
kadınlar ise, temiz erkeklere, temiz namuslu erkekler de temiz kadınlara
yakışır.» buyu-
ruluyor. [14]
Bakare sûresinde de:
«Allah'a eş-ortak koşan kadınlarla
onlar îmân edinceye (ve îslâm ahlâkına dönünceye) kadar evlenmeyin.
Andolsun ki, îman etmiş bir câriye, müşrike bir kadından bu sizin hoşunuza gitse de daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de, îman
edinceye dek (inanmış kadınları) nikahlamayın. Elbette ki mü'min bir köle,
müşrikten o müşrik hoşunuza gitse de hayırlıdır.» buyuruluyor. Bu konuya
Ah-kâm'ın birinci cilt, 171. sahifesinde geniş yer verilmiştir.
Demek, gerek evlenme,
gerekse münasebet kurma hususunda İslâm bir takım sağlam ölçüler koymuştur.
Kadınla erkeğin münasebet kurması için ayrıca şunları da şart olarak önümüze
sermiştir:
1. Ticarî
işlerde, alım-satımda.
2. Davacı
veya dâvâlı olarak hâkim huzurunda..
3. Evlenmek
konusunda..
4. Yardım
edilme hususunda..
5. İlim
tahsilinde..
6. Terbiyevî
mevzularda..
7. Tedavi
edilme hallerinde..
Bu şartların zuhurunda
da yine bir takım ahlâkî prensiplere riâyet edilerek münasebet sağlanabilir,
İslâm ayrıca evlenme
konusunda da iki tarafı tamamen serbest bırakmamış, şu hususlara hassaiyetle
riâyet edilmesini emretmiştir:
a) Evlenmek
niyetiyle görme ve görülme âiîe nezareti altında bir-iki defa olacak..
b) İki taraf
da dindar olacak; biri iffetli, diğeri iffetsiz olmıyacak.
c) Biri
mü'min, diğeri müşrik olmıyacak..
d) Ahlâk,
fazilet, soy ve dünyalık bakımlarından az-çok birbirine denk bulunacak..
e) Nikâh yapılmadığı müddetçe kızla erkek tenha
kalmı-yacak, erkek kızı alıp istediği yere götüremiyecek..
İslâm tarihinde bu
ölçülere riâyet edildiği devirlerde ahlâksızlık önlenmiş, ilim ve fazilete
değer sunulmuş, bu sebeple belden aşağı değil, belden yukarı nesiller
yetiştirilmiştir.
Şimdi konumuzun
esasını teşkil eden âyet-i kerîmenin iniş sebebine ve izahına geçelim. Ayetin
iniş sebebi ve delâlet ettiği hüküm ve mâna üzerinde bir takım görüş iarklan
olmuştur:
1. İlim
adamlarından bir kısmına göre, maksad, zinanın çok çirkin ve ahlâk yıkıcı
olduğunu ifâde etmektir. Yâni âyette geçen «nikâh» zina yollu cinsî
münasebettir ki bu, mü'minlere kesin olarak haram kılınmıştır. Şöyle ki: Zinâ
eden erkek, zina ederken ancak zâniye bir kadınla ve\a müşrike bir kadınla münasebette
bulunur.
Îmâm Zeccac, nikâh'm
burada zina etmek, cinsî münasebette bulunmak mânasına geldiğini inkâr etmiş
ve Allah'ın kitabında «nikâh» ancak «tezvîc» mânasına mâruf olduğunu söylemiştir.
İbni Abbas (R.A.) ise, burada «nikâh»m cinsî temas mânasına olduğunu ve
Kur'ânda bunun emsali bulunduğunu, âyetinin buna Örnek teşkil ettiğini beyân
etmistir.
2. Ebû Dâvud
ve Tîrmizî'nin Amr bin Şuayb'den yaptıkları rivayete göre: Sahâbe-i Kiramdan
Mersed bin Ebî Mersed, Mekke'de esirleri toplayıp bu işle meşgul olurken, Anaka
adındaki fahişe kadın onun cahiliyye günlerindeki dostu oluyordu. Hazret-i
Mersed bu kadınla evlenmek için Hazret-i Peygambere müracaat ederek arzusunu
bildirdi. Bunun üzerine konumuzu teşkil eden âyet indi.
Bu rivayete göre, zina
eden müslüman kadınla evlenmek haramdır. Hitâbîy'e göre ise, Kur'ân'ın bu hükmü
yalnız Ana-k a 'ya hastır; zina eden müslime bir kadınla nikahlanmak caizdir..
3. Bu âyet,
Ümmü Mahzûl adındaki kadınla evlenmek isteyen bir müslüman hakkında inmiştir;
taşıdığı hüküm sadece o hâdiseye hastır, umuma teşmil edilmez.. Rivayete göre,
Ümmü Mahzûl fahişe bir kadındı. Müslümanlardan biri onunla evlenmek istediğinde
bu âyet nazil olmuştur.. Bu, Eshâb-ı Kiramdan Amr bin Âs (R.A.)ın ve
Tabiînden Mücâhid Rahmetü'l-llahi aleyhin kavlidir.
4. Bu âyet-i
kerîme, âshab-ı Suffe hakkında inmiştir. Şöyle ki; Eshâb-ı Suffe,
Muhacirlerden bir grup idi.. Bunların Medine'de evleri, barkları olmadığı gibi
hısım ve kavimlerinden de kimseleri yoktu. Bu yüzden Mescid-i Saâdet'in
Suffesine sığınıp yerleşmişlerdi. Tek barınak yerleri orası idi.. Bunların 400
kadar oldukları, bâzan artıp, bâzan eksildikleri söylenir. Eshâb-ı Suffe bu
vaziyette iken Medine'de açıktan fuhuş yapan bâzı kadınlar bulunuyordu ki
hepsinin de az-çok evi ve bahçesi vardı. [15] Eshâb-ı Suffe, evlerde barınmak için bu
kadınlarla evlenmek istediler. Bu sebeple konumuzu teşkil eden âyet nazil
oldu.
5. Zeccac ve
başka âlimlerin el-Hasenvden yaptıkları rivayete göre. âyette geçen «zânî» ve
«zâniye»den maksad, zinadan dolayı had vurulanlardır. Bu mânayja, kendisine had
cezası vurulan zânî, ancak had vurulmuş zâniveyle evlenebilir. İbrahim Nahaî
de aynı görüştedir. Ebû Hüreyre (R.A.)nin rivayet
ettiği hadîste «Had vurulmuş zânî, ancak kendi dengiyle
(yâni had vurulmuş zâniye ile) evlenebilir.» [16]
Ve rivayete göre, had
vurulmuş bir zânî, had vurulmamış bir kadınla evlenmiş. Hazret-i Ali (R.A.)
bunları ayırmış.. Şâfiî-Ierden bir kısmı da aynı kavli benimsemiştir.
İbnü'l-Arabî, bu
mânanın sahîh ve sâlib olmadığını, şerîatin herhangi bir aslına kıyas
edilmesinin mümkün olmadığını söyler..
6. İmâm
Mâlik'in Yahya bin Saîd'den yaptığı rivayette, Saîd bin Müseyyeb bu âyetin
«İçinizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi (inanmış,
güzel amelde) bulunanları evlendirin..» [17]
mealindeki âyetle neshedildiğini söylemiştir. Nitekim fetva ehline göre, bir
kimse zina ettiği kadınla evlenebilir; başkası da o kadınla evlenebilir. İbni
Amr, Salim, Câbir bin Zeyd, Atâ', Tavus ve Mâlik bin Enes'e göre de fetva
böyledir.. Aynı zamanda bu, İmâm Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının da kavlidir.
İmâm-ı Şafiî bu hususta Saîd bin Müseyyeb'in kavlini tutmuş ve «İnşâallah bu
âyet men-sûhtur!» demiştir.
İlim ehlinden bâzısına
göre, âyet monsuh değildir.. Murad olan mâna ise, zânî zâniye ile evlenecek
olursa, «zina eden erkek, ancak zina eden kadım nikâh edebilir» mânası çıkmış olur.
Böylece, zâniye ile
evlenmenin sahih olduğu istidlal edilmiş: evli kadın zina ederse nikâhının
bozulmıyacağı hükmüne varılmıştır Nitekim Hz. Ebûbekir Saddîk (R.A.) devrinde
bir adam bir kadınla zina etmişti. Hazret-i Ebûbekir, ikisine yüzer değnek
vurdurmuş ve bunları cvlendirdlikten sonra bir yıl sürgün etmişti.
İbni Mes'ud ise, «Bir
adanı bir kadınla zina ettikten sonra onu nikahlarsa, ikisi de ölünceye kadar
zina etmiş olurlar,» demiştir. İmâm Mâlik bu kavli tutmuştur. [18]
1. İslâm,
ahlâkı bozan, şehveti lahrik eden bütün vasıtaları haram kılmıştır.
2. Kötü
kadınlar kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara yakışır.
3. Müşrike
(putperest) kadınla evlenmek haramdır. Müşrik (putperest ve diğer gayr-i
müslimlere) kız vermek de haramdır.
4. Kadınla
erkeğin bir arada, belli sebepler dışmda haşir -neşir olması haramdır.
5. Zina
yollu cinsî münasebette bulunmak kesin
olarak haramdır.
6. İbrahim
Nahaiy'e göre zinadan dolayı had vurulmuş erkek ancak aynı suçtan dolayı had
vurulmuş bir kadınla evlenebilir.
7. Bir kimse
zina ettiği kadınla evlenebilir; başkası da onunla evlenebilir.
8. Evli bir
kadın zina ederse, nikâhı bozulmaz. Erkek de böyledir.. [19].
«İffetli hür kadınlara
(zina isnad etmek suretiyle) iftira atan; sonra bu hususta dört şâhîd
getirenıiyenlere seksener değnek vurun!. Onların ebediyyen şâhidliklerini
kabul etmeyin. Onlar yoldan sapmışların lâ kendileridir.. Ama bundan sonra
tevbe edip düzelenler müstesna.. Çünkü Allah bağışlar ve merhamet eder.» [20]
İslâm, muhterem
yaratılmış, annelik vasfıyla saygıdeğer bir mevkie yükselmiş iffetli kadınları,
iftiracı ahlâksızların isnad ve iftiralarından korumak, aile ve cem'iyeti
namus ve iffet çatısı altında tutmak için ağır cezaî müeyyideler koymuştur.
Namuslu bir kız veya kadına zina isnad etmek, onun bütün hayatım mahvetmek ve
onu manen öldürmek demektir. İnsan haklarını te'minat altına alan, aile
düzenine lâyık olduğu ehemmiyeti veren; ahlâksızlıkla en ciddî mücâdeleyi
yapan İslâm, elbette cem'iyet içindeki iftiracı parazitlere müsamaha etmez..
Bunun içindir ki iffetli bir kadına zina isnad edene, bu hususta dört şâhid
getiremiyecek olursa, biri cismanî, diğeri ruhanî olmak üzere iki ağır cezanın
tatbik edilmesi emrediliyor: Seksen değnek vurulması ve ebediyyen şâhidliğinin
kabul edilmemesi...
Adam öldürme
hâdisesinde iki âdil kimsenin şâhidliğiyîe kısas gerektiği halde, zina
isnadında ise dört şahide lüzum gösterilmiştir. Çünkü İslâm cemâatinin hayat
düzeninde zina isnad etmek, adam öldürmekten daha kötüdür.
Ayet-i kerîmenin
umumiyetle zina isnad edenler hakkında nazil olduğu bilinmektedir. Bâzısına
göre, Hazret-i Âişe (R.A.) ye yapılan isnad sebebiyle nazil olmuştur. Böyle de
olsa sebebin hususuna değil, lâfzın umumuna itibar edilir.
Ayette yalnız iffetli
kadınlara yapılan isnada yer verilmiştir. İffetli erkeklere zina isnad etmek
aynı hükme dahil değil midir? Kadınlara söz atmak, onlara iftira etmek daha
çirkin ve yıkıcı olduğu için sadece onlar tağlîb yollu tasrîh edilmiştir. Yâni
burada tağlîb kaaidesi mevcuttur. O halde âyetin hükmüne, kadın, kız, erkek,
evli, bekâr hepsi dâhildir. Ümmetin seçkin âlimlerinin bu mâna üzerinde icmaı
vardır. Kendi karısına zina isnâd edenlerin hükmü bundan sonraki âyetle beyân
edildiği için onlar bu âyetin hükmü dışında kalır..
Bununla beraber
«muhsenât» kelimesini şu mânalarda kullananlar olmuştur:
1 «iffetli oları nefisler». Bu takdirde mevsûf
mahzuf olmuş oluyor ki, erkek, kadın, bekâr, evli hepsi «enfüs»ün kapsamına
girmiş oluyor.
2. «Fürûc
tenasül âlei ve cihazları» mânasına gelir. Nitekim Kur'ânda ter^ibinde gelmiştir ki,
bu mânayla fürûc,
kadının tenasül cihazına, erkeğin de tenasül âletine şâmildir. [21]
Zina isnadında; ikisi
isnad da bulunup iftirayı atanda, ikisi isnâd edilen şeyde, beşi de iftiraya
mâruz kalan kimsede olmak üzere dokuz şartın bulunması gerekir:
Zina isnad eden
kimsenin, a) âkil, b) baliğ olması... Çünkü bu ikisi
teklifin esası sayılır.
İsnâd edilen suçun
haddi gerektirecek mâhiyette olması... Zina, livât ve babasından başkasına
nisbet etmek gibi..
Zina iftirasına mâruz
kalanın da:
1. Âkil
olması,
2. Baliğ
bulunması (erginlik çağma girmiş olması),
3. Müslüman
olması,
4. Hür
olması,
5. iffetli
olması..
Bu şartlara göre, a) Kitab ehlinden birine (yâni bir
Hıristiyan veya bir Yahudîye) zina isnâd edene had gerekmez.. Yalnız İmâm
Zührî, Saîd bin Müseyyeb ve Ibni Ebî Leylâ'ya göre, kendisine zina isnad edilen
kitab ehli kadının Müslüman erkekten bir evlâdı olursa, iftiracıya had lâzım
gelir., b) Köle, hür kimseye zina
isnad ederse, had olarak kırk değnek vurulur. Hazret-i İbni Mes'ud, Ömer bin
Abdülâziz (R.A.) ve Kabisa bin Züayb'e göı e ona da seksen değnek vurulur..
Çünkü bu hususta köleye yarı had gerekir diye bir kayıt yoktur.. Nitekim
Ebûbe-kir bin Muhammed, hür Müslümana zina isnad eden köleye seksen değnek
vurdurmuşiur İmâm Evzâî de aynı görüştedir. Fakat cumhura göre yarı had
vurulur. Cumhurun bu husustaki delili
«Mü'min cariyeler
evlendikten sonra bir fuhuşta bulunacak olurlarsa, onlara, hür kadınlara
vurulan azabın yarısı vurulur.» [22]
Alimlerin icmâma göre,
hür kimseve köleden dolayı had vurulmaz; onun cezası âhırete kalır. Âlimlerin
bu husustaki delili şu hadîs-i şeriftir:
«Kim kölesine zina
isnâd edip iftira atarsa, ona kıyamet günü had vurulur; meğer ki yapmış olduğu
isnad dediği gibi ola!..» [23]
Diğer bir hadîs-i
şerifte de:
Kim kölesine zina
isnad edip iftira atar da bunu isbât edemezse, kıyamet günü had olarak
kendisine seksen değnek vurulur.» [24] Bu
mânayla, İmâm Mâlik ve İmâm-ı Şafiî diyorlar ki: «Hür kimseyi köle zannedip
zina isnad edene, seksen değnek had gerekir.» İbni Münzir de bu kavli ihtiyar
etmiştir.
c) Cinsî
münasebete elverişli yaşa gelen çocuğa zina isnad etmek de, İmâm Mâlik'e göre
aynı haddi gerektirir. İmâm Ebü Hanîfe, İmâm-ı Şafiî ve Ebû Sevr'e göre
gerekmez, ancak ta'-zîr (azarlama ve biraz dayak vurma) edilir.
d) Hâkimin
huzuruna çıkıp, hazır olmayan birine zina isnad edip iftirada bulunana hemen
had vurulmaz, iftiraya uğrayan kimse hâkime müracaat edip yapılan isnadın
iftira olduğunu söyler; iftiracı da isbattan âciz kalırsa, o takdirde had vurulur. [25]
1- Dördünün
de zinayı bizzat gözleriyle görmüş olmaları, (sırma çöpünün sırmalıktaki
durumu gibi)..
2- Dördünün
de aynı yerde bulunmuş olmaları, (bu İmâm Mâlik'e göredir).
3- Dört
şahidden hiç birinin tereddüt gösterir şekilde hareket etmemesi, bunu ifâde
eder mahiyette konuşmaması.. Şayet dördünden biri veya birkaçı şabidlikten
kaçınır veya tereddüt ederse, şahidlikte bulunan üç şahide had vurulur.
Nitekim Hazret-i Ömer (R.A.) böyle yapmıştır..
İftiracı cezasını
çekip tevbe ettikten sonra herhangi bir konuda şahidliği kabul olunur mu? Tevbe
etmesi onu had vurulmaktan kurtarmaz, fakat fâsıklıktan kurtarır. Şahidîiğinin
kabul edilmemesinden kurtarıp
kurtaramıyacağmda âlimlerin görüş farkı vardır:
a) Kaadı
Şüreyh, İbrahim Nahaî, Hasan Basrî, Süfyân Sevrî ve İmâm Ebû Hanîfe'ye göre
kurtarmaz.. Ancak Allah katında fâsıklığmı giderebilir.
b) Cumhura
göre kurtarır, yâni tevbe ederse, ondan sonraki şâhidlikleri kabul edilir. [26].
1. İslâm,
insan haklarını te'minat allına almıştır.
2. İffetli
bir kimseye zina isnad etmek, iftira atmak kat'-iyyen haramdır.
3. Zina
isnad eden kimse, bunu dört şâhidle isbat edemezse, kendisine 80 değnek
vurulur..
4. Dört
şâhidden biri inkâr eder veya tereddüt gösterirse diğer üç şahide de had
vurulur.
5. Zina
isnadiyle iftira atan, tevbe etmedikçe artık şâhid-liği kabul olunmaz. (Bu,
cumhura göredir).
6. Gayr-i
Müslime, eksere göre kitab ehline zina isnad etmek haddi gerektirmez..
7. Zina isnad eden kölcyse veya câriyeyse had
olarak 40 değnek vurulur.. (Bu, cumhura göredir).
3. Kölesine
zina isnad edip iftira atan efendiye had gerekmez. Onun cezası âhirete kalır. [27]
«Kanlarına zina isnad
eden ve kendilerinden başka da şâ-Mdîeri bulunmayan kocalara gelince: Onlardan
birinin doğrulardan olduğuna dair Allah île yapacağı sâhidlik, dört
şâhidlîk-tir.. Beşinci sâhidlik, «Eğer yalancılardan ise Allah'ın laneti
üzerine olsun! (demesi)dir. Kocasının muhakkak yalancılardan olduğuna dair
Allah ile dört defa şehâdet etmesi kadından (bu) azabı defeder- Beşinci
şehâdeti de «Eğer kocası doğrulardan ise, Allah'ın gazabı kendi üzerine
olsun!» (demesi)dir.»
«Eğer Allah'ın fazl-ü
rahmeti üzerinize olmamış olsaydı (hâliniz nice olurdu?» Şüphesiz ki Allah
tevbeyi çokça kabul eden yegâne hikmet sahibidir [28]
İslâm, kadına bir
taraftan annelik vasfını verirken diğer taraftan onun haklarım, şeref ve saygı
değerliğini korumuş ve nihayet kocasının da iftirasından kurtarmak için manevî
yönden ağır müeyyideler koymuştur.. Zira böyle olmamış olsaydı, nefsi yufka
erkekler evlendiği kadını bıkıp bırakmak ister ve başka bir kadınla evlenmek
için gerekirse karısına iftira atar ve böylece hem kurulu bir âle yuvasını
yıkar, hem de iffetli bir kadının bütün bir bayatını karanlığa boğardı.. İlâhî
hitab inanmışlara müteveccih bulunduğuna göre, Allah'a ve âbiret gününe,
Allah'ın yegâne hikmet ve adalet sahibi bulunduğuna îmân eden bir kimse, hâkim huzurunda yalan yere şâhidlik yapmaz ve
Allah'ın gazab ve lanetini kendi üzerine çekmez..
O halde karısına ziııâ
isnad eden adam önce dört şâhid bulup getirmek zorundadır. Bu mümkün
olmadığında dört defa Allah ile yemin edecek ki, her defası bir şâhid ve bir
şâhidlik yerine geçer.. Beşinci defa «Eğer yalancılardan isem Allah'ın laneti
üzerime olsun!» diyecek.. Aksi halde kendisine had gerekir..
İslâm fıkhında buna
«1iân» denilir. Bir kimse karısının zina ettiğini gözleriyle görür,
kulaklarıyla işitir, kendisinden başka da bu hâdiseye şâhid bulunmazsa, hâkime
müracaat eder..,Hâkim karı-kocayı «Hân» yapmaya davet eder ki buna mülâane
denilir. Önce koca, karısının zina ettiğine dair dört defa Allah ile yemin
eder, beşinci defa, «Eğer yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime olsun!»
der. Koca böyle demekten imtina' edecek olursa, kendisine hadd-i kazıf (zina
isnad etme cezası) gerekir..
Sonra kadına yemin
teklif edilir. O da dört defa kocasının 3'alancılardan olduğuna dair Allah ile
yemin edip şâhidlikte bulunur. Beşinci defa «Eğer kocam doğrulardan ise
Allah'ın gazabı üzerime olsun» derse, cezayı kendinden defetmiş olur. Yeminden
imtina1 edecek olursa, suçu kabul etmiş sayılır ve gereken cezayı görür.
Demek, karı-koca liân
yaparken ya doğruyu söyler, âhiret azabından kendilerini kurtarmış olurlar; ya
da yatan söyler, kendilerini dünya azabından kurtarıp âhiret azabına lâyık kılarlar.
Zina isnadını isbatta
dört şahidin şart olduğunda âlimlerin ittifakı vardır.. Liân da bu hükümle
ilgili olmakla beraber ayrı bir hususiyet taşır.. Şöyle ki: Birinin zina
ettiğine şâhid olan kimse, kendisine bir gayret ve ar dokunmıyacağmdan, onu
gizlemesi, yâni söylememesi daha iyidir; hem yalnız ise zaten söyliyemez de.
Ama zina eden kendi karısı ise bu onun gayretine dokunur, nesebini bozar ve
fitne çıkmasına sebep olur ve bu yüzden hazmı mümkün olmavan neticeler
doğurabilir. Baska şâhid bulmak da güç ve hattâ imkânsız olduğundan, İslâm.
bunu Hân yoluyla halletmiştir.
İslâm hukukçuları
iddia ediyor ki, dünyada hiç bir hukuk sisteminde karı-koca arasındaki zirıâ
isnad yollu anlaşmazlığı İslâm fıkhı kadar ele alıp halledememiştir.. Çünkü
hükmün vâzn bizzat Allah'dır..
Âyetin iniş sebebi,
mevzuun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmakta, Müslümanların namus
hususundaki hassasiyet ve gayretlerini artırmaktadır.
«İffetli hür kadınlara
(zina isnad etmek suretiyle) iftira atan, sonra bu hususta dört şâhid
getiremiyenlere seksener değnek vurun!» [29]
mealindeki âyet nazil olunca, Ensâr-i Kiramdan ve Medine'nin ileri
gelenlerinden Sa'd bin Ubâde (RA..) hayretini gizliyemiyerek:
— Ey Allah'ın Resulü! Hüküm böyle mi indi? diye
sorduğunda, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Ensara dönerek buyurdu ki:
— Ey Ensâr Cemâati! Başkanınızın ne dediğini
duymuyor musunuz?
Bunun üzerine Ensâr-ı
Kiram:
— Ya Resûlellah! Sa'd'i fazla kınama, çok, hem
çok gayretli bir adamdır.. Allah'a andolsun ki, Sa'd, gayretinin şiddetinden
bugüne kadar ancak bakire kızlarla evlendi ve boşadığı bir kadınla evlenmeye
hiç birimiz cesaret edemedik! diyerek
itizarda bulundular. Hazret-i Sa'd da ayağa kalktı ve:
— «Vallahi ya Resûlellah! Ben bu hükmün hak
olduğunu ve Allah'dan geldiğini biliyorum; ancak şuna hayret ediyorum ki, ben
Leka'in (yâni karımın) bacakları arasına bir erkek aldığını görecek olursam,
dört şâhid bulup getirinceye kadar heyecana kapılmıyacağım ve adamın hareketine
mâni olmıyaca-ğım, o da işini bitirecek ha!.»
Diyerek asıl düşündüğü
ve hayret ettiği noktayı anlatmak istedi.. Çok geçmedi ki Hilâl bin Umeyye
çıkageldi.. O da arazisinden yatsı vakti yorgun-argın evine döndüğünde,
yabancı bir erkeğin kendi karısıyla zina ettiğini gözleriyle görüyor, kulaklarıyla
işitiyor; ama kendine hâkim oluyor; sabaha kadar sabrediyor. Erken saatte
Hazret-i Peygamber'e (S.A.V.) geliyor ve:
— Ya Resûlellah! Yatsı
vakti evime girdiğimde bir adamın karımla zina ettiğini gözlerimle gördüm,
kulaklarımla işttim...
Hazret-i Peygamber
(S.A.V.) bu haberi hoş karşılamadı, cam sıkıldı.. Ensar da Hilâl'in başına
toplanıp, «Biz şu anda Sa'd bin Ubâde'nin dediği ve endişe hissettiği hususla
imtihan ediliyoruz Hazret-i Peygamber (S.A.V.) şimdi Hilâl'e had vurdurur ve
onun halk arasındaki şâhidliğini de ibtâl eder» dediler Hilâl bin Umeyye ise
tam bir tevekkül içinde: «Vallahi ben bu hususta Allah'ın bize bir çıkış yolu
göstereceğini umuyorum!» dedi ve Hazret-i Peygamber'e (S.A.V.) dönerek şunu
ilâve etti: «Ya Resûîellah! Getirdiğim haberin sîzi sıktığının farkındayım Fakat Allah bilir ki ben doğruyum..»
Hazret-i Peygamber
(S.A.V.) Hilâl'e had vurdurmayı düşünürken Vahy-i Rabbani nazil oldu; Hazret-i
Cibril, konumuzla ilgili âyeti getirdi. Resûlüllah (S.A.V.)ın yüzü güldü ve:
«Müjdeler sana ey Hilâl! Allah sana çıkış yolu gösterdi!.» buyurdu. Sonra da
Hilâl'in karısını çağırttı ve bu âyet ona okunduktan sonra, âhiret azabının
dünya azabından çok ağır olacağı hatırlatıldı. Kadın «Hayır» dedi, «Hilâl yalan
söylüyor, ben böyle bir şey yapmadım'» diyerek isnadı reddetti.. Bunun üzerine
Hilâl ayağa kalkıp: «Vallahi ben ona iftira almadım, ancak doğruyu söyledim ve
söylüyorum» dedi.. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.): «Alın bu ikisi
arasında mülâ-ane yapın!» buyurdu. İkisi de yemin edip kendisinin doğru olduğunu,
karşısındakinin yalancı bulunduğunu söyleyince. Hazret-i Peygamber (S.A.V.)
onları birbirinden ayırdı ve şöyle buyurdu: «Bunun doğuracağı çocuk hiç bir
babaya nisbet edilip çağrılmıyacak ve bundan böyle gerek bu kadına, gerekse
çocuğuna hiç kimse bu yüzden zina isnadında bulunmayacak; bulunan olursa had
vurulacaktır..»
Ayrıca bu kadının
mesken ve nafakasının da kocasına ait olnııyacağını beyân etti.. Çünkü
ayrılmalarının sebebi normal bir boşama olmadığı gibi, kocasının ölümü de
değildir.» [30]
Müfessirlerden
bâzısına göre âyet: Uveymir bin Eşkar hakkında nazil olmuştur. Bu husustaki
hadîs de sahih ve meşhurdur.. Dâre Kutnî'nin rivayetinde, Hazret-i Peygamber
(S.A.V.) Tebük seferinden dönüşünde Uveymir el-Aclânî ile karısı arasında
mülâane yapmıştır..
Âlimlerin ictihad ve
istinbatlarına göre, karısına zina is-nad etmek şu cümlelerle ve benzerleriyle
olur: «Zina ettin», «Ey zâniye!?, «Seni zina ettiğinde gördüm», «Şu karnındaki
çocuk benden değildir!.» gibi .
İmâm Mâlik'e göre
liân, isnad etmekle değil, ancak zina fiilini görmekle veya kadının karnındaki
çocuğun başkasından olduğunu iddia etmekle gerekir.. İbssi Kaasım da aynı
görüştedir. Fakat sahih olan, âyetin umum ifâde ettiğidir.. [31]
a) İmâm-ı
Şafiî'ye göre hür olsun, köle olsun, mü'min olsun, kâfir olsun bütün çiftler
arasında yapılır. Ancak efendiyle cariyesi arasında yapılmaz. İmâm Mâlik de
aynı görüştedir. [32]
b) İmâm Ebû
Hanîfe'ye göre Hân ancak hür olan Müslüman karı-koca arasında yapılır. Çünkü
liân bir nevi şehadellir. îmâm-ı Mâlik ile İmâm-ı Şafiî'ye göre yemindir. İmâm
Ahmed bin Hanbel, İshâk bin Rahaveyh ve Ebû Sevr de Şafiî'nin görüşündedirler.
Ebû Hanîfe'nin bu
husustaki delili, Abdullah bin Amr'in (R.A.) rivayet ettiği şu hadîstir:
«Dört kimse arasında
Hân yoktur: Hür erkekle cariyesi arasında, hür kadınla köle arasında, Müslüman
erkekle Yahudi kadın arasında, Müslüman erkekle Hıristiyan kadın arasında liân
yoktur..» [33]
Dilsizin mülâane
edilmesinde görüş farkı vardır:
a) İmâm Ebû Hanîfe'ye göre aynı hükme dahildir.
b) İmâm Şafiî ve İmâm Mâlik'e göre dâhil
değildir.
Liân ancak cuma kılman
bir camide yapılır. İkindi namazından sonra olması müstehabdır.
İmâm Mâlik'e göre, az
yukarıda zeyl olarak kaydettiğimiz gibi, karı-koca arasında liân yapıldıktan
sonra artık onlar ebediyen birleşemezler ve birbirine vâris olamazlar. Ebû
Leys bin Sa'd, Züfer bin Hüzeyl ve Evzâî'nin de kavli budur..
İmâm Ebû Hanîfe, Ebû
Yûsuf ve Muhammed'e göre, liân yapıldıktan sonra hâkim onları ayırmadıkça hemen
birbirinden ayrılmazlar.. Sevrî de aynı görüştedir. Çünkü Hz. Peygamber
(S.A.V.) liân yaptırdıktan sonra karı-koca arasını kendisi bizzat ayırmıştır..
Cumhur da mütelâin
olan kan-kocamn bir daha evlenemi-yeceklerini yâni birbiriyle
nikâhlanamıyacaklarım beyân etmiştir. Çünkü Saîd bin Cübeyr (R.A.)den merfuan
rivayet edilen hadîste buyuruluyor ki
«Mütelâinan
ayrıldıklarında ebediyen birleşemezler,.»
[34]
[1] Nûr sûresi, âyet: 2
[2] İsrâ
sûresi, âyet: 32.
[3] Her şey'in bir zaruret sonucu meydana geldiği, yâni
mihaniki olduğu hususunda Müslüman ilim adamlarının muhalefeti vardır. Kelâm ve
felsefede bunun münâkaşası yapılmış, görüş farkları detaylı işlenmiştir.
[4] Üneys, Eşlem kabüesîndendir.
[5] Sahîh-i Bıılıâı-î - Müslim.
[6] Kurtubî.
[7] Sahîh-i Buharı
ve Müslim
[8] Nisa sûresi, âyet: 25.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/336-341.
[9] Sahîh
Müslim: Ebû Hureyre
(R.A.)den
[10] Muvatta' İmâm Mâlik: Zeyd bin Eşlem (E.A.)den.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/341-343.
[11] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/343.
[12] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/343.
[13] Nûr
sûresi, âyet: 3
[14] Nûr sûresi, âyet: 26.
[15] Bu hâdise, İslâm nurunun ruhları henüz yeni aydınlatmaya yuz tuttuğu günlere rastlar
[16] Ebû Dâvud: Ebû Hüreyre (R.A.) den..
[17] Nûr sûresi, âyet: 32
[18] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/344-349.
[19] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/349.
[20] Nûr
sûresi, âyet: 4
[21] Enbiyâ sûresi, âyet:
91
[22] Nisa sûresi, âyet-
25.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/350-352.
[23] Sahüı-i Buharı ve Sahîh-i Muhlim
[24] Dâre Kulnî.
[25] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/352-353.
[26] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/353-354.
[27] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/354.
[28] Nûr sûresi, âyet; 6-10.
[29] Nûr sûresi,
âyet; 4
[30] Ebû Dâvud.. Ayrıca bu hadisin birçok kitaplarda sevâhidi vardır..
[31] İmâm Mâlik «liân»
mes'elesinde mesned olarak
Muvatta'da Uveymir
€İ-Aclânî'niıı hâdisesini almış,
ayrıca mütelâineyn'in ebediyyen
nikâlüanamı-yacaklannı beyân etmiştir.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/355-359.
[32] İmâm Mâlik Muvatta'da bu mevzuda şöyle diyor: Kazıf ve
liân raes'e-lelcrinde «Köle de hür gibidir.» Ancak kölesine zina isnad edene
had gerekmez. Müslüman câriye ile hür olan Yahudi ve Hıristiyan kadın hür olan
müslüman erkekle mülâanede bulunma hakkına sahiptirler.
[33] Dâre Kutnî.. Diğer mnhaddisler ise bu hadîsin zayıf
olduğunu beyâtt etmişlerdir.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/359-360.
[34] Dâre KutnS
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/360-361.