13- RAD SURESİ
(30. ve 31. âyetler Hasen, İkrime ve Katâde' ye
nazaran Medenîdir. İçinde gök gürültüsünden ve gök gürültüsünün, Tanrıyı tenzîh
ettiğinden bahsedildiği cihetle gök gürültüsü anlamına gelen ra'd adıyla
adlanmıştır.)
Rahman ve Rahîm Allah Adıyla
1- Elif lâm mîm râ. Bunlardır kitabın âyetleri. Sana, Rabbinden
indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmaz.
2- Öyle bir Allah'tır ki görmekte olduğunuz gökleri direksiz
yüceltmiştir de sonra arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur ve güneşi ve ayı râm
etmiştir, hepsi de muayyen bir zamana dek yürür-gider. Rabbinize
kavuşacağınızı iyice anlamanız için işleri tedbîr ve tasarruf edip yapan odur,
delilleri bildirip açıklayan o.
3- Öyle bir mabuttur ki yeryüzünü enine, boyuna uzatıp döşemiş,
orada yerleşmiş dağlarla ırmaklar yaratmış, gene orada her çeşit meyveyi çifter-çifter
halketmiştir; gündüzü de geceyle bürür. Şüphe yok ki bunlarda düşünen topluluğa
deliller var.
4- Ve yeryüzünde birbirine komşu bölgeler, üzüm bağları, ekinler,
bir kökten yetişmiş hurma ağaçlarıyla ayrı ayrı köklerden yetişmiş hurmalıklar
var ki hepsi de bir suyla sulanmada, fakat lezzet bakımından bir kısmını,
öbürlerinden üstün etmedeyiz. Şüphe yok ki akıl edenlere, bunlarda da deliller
var.
5- Şaşıyorsan asıl şaşılacak şey, toprak olduktan sonra yeniden mi
yaratılacağız diyenlerin sözü. Onlar, öyle kişilerdir ki Rablerine kâfir
olmuşlardır. Onlar, öyle kişilerdir ki boyunlarında demir zincirler var ve
onlar, cehennem ehlidir; onlar, orada ebedî kalırlar.
6- Senden, iyilikten önce bir kötülük gelmesini, hem de bunun
çabucak olmasını isterler, onların çağlarından önceki çağlarda nice azaplar
gelip çatmıştır ve şüphe yok ki Rabbin, insanların zulmüne rağmen yarlıgamıya,
suçlarını örtme sıfatına sâhiptir ve gene şüphe yok ki Rabbinin azâbı da pek
çetindir.
7- Kâfir olanlar derler ki: Rabbin-den ona bir mûcize
verilseydi ya. Şüphesiz ki sen, ancak korkutucusun ve her topluluğa hidâyet
verensin.
8- Allah, her dişinin, neye gebe kalıp ne doğuracağını ve ana
karnında dölün zamânına göre orada ne kadar eksik, ne kadar fazla kalacağını
bilir ve onun katında her şeyin sayılı bir zamanı, ölçülü bir müddeti var.
9- Gizliyi de bilen, açıkta olanı da bilen çok büyük ve yüce bir
Tanrıdır.
10- Sözünü gizleyeniniz de birdir onca, açıkça söyleyeniniz de,
geceleyin saklanıp gizlenen de, gündüzün yoluna giden de.
11- Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler
var, onu, Allah'ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk,
ahlâkını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun
kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkân yoktur ve onlara, ondan başka
bir yardımcı da bulunamaz.
12- Öyle bir Tanrıdır ki sizi korkutan ve umduran şimşeği o çaktırır
ve yağmurla dolu ağır bulutları o meydana getirir.
13- Gök gürültüsü, hamdederek tenzîh eder onu, melekler de
korkularından tenzîh ederler ve yıldırımları yollar da dilediğine isâbet
ettirir ve hâlâ da onlar, Allah hakkında çekişip dururlar ve onun birdenbire
gelen azâbı pek kuvvetlidir, pek çetin.
14- Gerçek duâ, ancak onadır. Ondan başkalarına duâ edenlerin duâları
kabûl edilmez. Bu çeşit adam, ağzına gelsin diye suya ellerini uzatmış,
bekleyip duran adama benzer, su ağzına gelmez onun ve kâfirlerin duâsı,
sapıklıkta kalmadan başka bir şey değildir.
15- Göklerde ve yeryüzünde ne varsa, sabah ve akşam, ister-istemez,
kendileri de, gölgeleri de Allah'a secde eder.
16- De ki: Göklerin ve yeryüzünün Rabbi kim? De ki: Allah. De ki: Onu
bırakıp da kendilerine bile bir faydaları, bir zararları dokunamayan tanrılar
mı edindiniz? De ki: Bir olur mu körle gören? Yahut bir olur mu karanlıklarla
ışık? Yoksa mabutları da yaratıyor mu ki şüphelenip onları Allah'a eş koştular?
De ki: Her şeyi yaratan Allah'tır ve o birdir, acze düşmez, her şeyden
üstündür.
17- Gökten yağmur yağdırır da vâdilerde alabildikleri kadar seller,
ırmaklar olur, çağlayıp akar, akarken de üste çıkan köpükleri sürükler götürür.
Ziynet eşyâsı, yahut faydalanmak için kullanılan araçları yaparken ateşte
eritilen şeylerde de buna benzer bir köpük, bir posa meydana gelir. İşte Allah
gerçekle boş şeyi bu çeşit bir örnekle anlatır. Köpük, dağılır gider, halka
fayda verecek şeyse yerinde kalır. İşte Allah, böyle örnekler getirir.
18- Rablerinin dâvetine icâbet edenlere güzel bir mükâfat var; fakat
icâbet etmeyenlere gelince: O çeşit adamlar, yeryüzünde ne varsa hepsine sahip
olsalar ve bir misli daha malları olsa da kurtulmak için hepsini fedâ etseler
gene onlar için kötü bir soru var, yurtları cehennemdir ve orası ne de kötü
yataktır ya.
19- Bunların, sana bir gerçek olarak Rabbinden indirildiğini bilen
kişi, o kör adama benzer mi? Şüphe yok ki ancak aklı, anlayışı, olanlar,
düşünüp ibret alırlar.
20- Onlardır Allah'la ahdettikleri şeye vefâ edenler ve verdikleri
sözden caymayanlar.
21- Onlardır Allah neyi ulaştırmayı emrettiyse ulaştıranlar ve
Rablerinden ürkerler ve kötü hesaptan korkarlar. 160[1]
[1]
Ulaştırılması, riâyet edilmesi emredilen şey, bütün peygamberlerle kitaplara
inanmaktır. Hz. Muhammed (s.a.a)'e yardım etmek, ona uyup din düşmanlariyle
savaşmak, anaya babaya saygı göstermek ve akrabalık haklarına riâyet etmektir
de denmiştir
22- Onlar, Rablerinin rızâsını dileyerek sabrederler, namaz kılarlar,
kendilerini rızıklandırdığımız şeyden, gizli ve açık harcarlar ve kötülüğü
iyilikle giderirler. Öyle kişilerdir onlar ki onlarındır güzel sonuç.
23- Ebedî Adn cennetleri. Oraya girerler atalarından, eşlerinden,
soylarından temiz ve düzgün kişilerle ve melekler, her kapıdan onların tapısına
girerler de.
24- Esenlik size derler, sabrettiğinizden dolayı; gerçekten de dünyâ
yurdunun bu sonucu, ne de güzeldir.
25- Allah'ın ahdini, ona söz verdikten sonra bozanlara ve Allah'ın
ulaştırmayı emrettiği şeyi kesenlere ve yeryüzünde bozgunculuk edenlere
gelince: Öyle kişilerdir onlar ki lânet onlara ve onlarındır kötü sonuç.
26- Allah, dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır ve onlar, dünyâ
yaşayışıyla sevinip övünürler, halbuki dünyâ yaşayışı, âhirete nispetle
değersiz, müddeti az ve geçici bir şeyden ibarettir.
27- Kâfir olanlar derler ki: Ona Rabbinden bir mûcize indirilseydi
ya. De ki: Şüphe yok ki Allah, dilediğini sapıklığa ve gönlüyle ona, onun
tapısına dönenleriyse doğru yola sevk eder.
28- İnananlar, öyle kişilerdir ki Allah'ı anmakla yatışır,
kuvvetlenir gönülleri. İyice bilin ki gönüller, Allah'ı anmakla yatışır, kuvvet
bulur.
29- İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara gelince: Kutluluk da
onlara, dönüp varılacak güzel yurt da.
30- İşte böylece seni de, sana vahyettiğimizi onlara okuman için bir
ümmete gönderdik ki onlardan önce nice ümmetler gelip geçmiştir; onlar, rahmanı
inkâr ettiler; de ki: O, benim Rabbimdir, yoktur ondan başka tapacak. Ona
dayandım, sonucu varıp gideceğim yer de onun tapısı.
31- Kur'ân'la dağlar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da
ölü konuşsa. Fakat bütün işler, ancak Allah'ın. İnananlar anlamazlar mı ki
Allah dileseydi bütün insanları doğru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa,
yaptıklarına karşılık, Allah'ın vaadi yerine gelinceye dek, bir belâya uğrayıp
dururlar, yahut da yurtlarına yakın bir yere iner bu belâ. Şüphe yok ki Allah,
vaadinden dönmez.
32- Andolsun ki senden önceki peygamberlerle de alay edildi de
kâfirlere mühlet verdim, sonra da onları helâk ediverdim. Nasıl bu azap?
33- Herkesin yaptığı ve elde ettiği şeyi bilip görene ve karşılığını
verene benzer mi onlar, tutup Allah'a eş tanıyorlar onları. De ki: Bir ad takın
onlara. Yoksa yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber veriyorsunuz ona, yahut da
geçici bir boş lâf mı ediyorsunuz? Kâfir olanlara düzenleri hoş ve sevimli
görünmede ancak ve yoldan çıkarılmadalar ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa
onu doğru yola sevkedecek yoktur.
34- Onlara dünyâ hayâtında azap var, âhiret azâbıysa daha da ağırdır
ve onları Allah'tan koruyacak kimse de yoktur.
35- Çekinenlere vaat edilen cennetin örneği şu: Kıyılarından ırmaklar
akar. Yemişleri ve gölgesi daimîdir. Çekinenlerin sonucu budur, kâfirlerin
sonucuysa ateştir.
36- Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen şeyden
dolayı sevinirler ve bölükler içinde onun bir kısmını inkâr edenler de var. De
ki: Bana, Allah'a kulluk etmem ve ona şirk koşmamam emredildi. Ona dâvet
etmedeyim, sonucu dönüp varacağım yer de onun tapısıdır.
37- İşte böylece ona Arapça bir hükümdür indirdik. Sence bilindikten
sonra tutar da onların dileklerine uyarsan Allah'a karşı ne bir dost bulunur
sana, ne de seni ondan koruyacak biri.
38- Andolsun ki senden önce de peygamberler gönderdik, onlara eşler
ve soy-sop verdik. Hiçbir peygamber yoktur ki Allah'ın izni olmadıkça
bir mûcizeyle gelsin. Her mukadder zaman, tespît edilmiştir.
39- Allah, dilediğini bozar, dilediğini yazar ve kitabın aslı, esası,
onun katındadır.
40- Onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de sana
düşen vazife, ancak tebliğdir, seni öldürsek de ve hesap, bize âittir.
41- Görmediler mi ki âdeta onların yerlerine geliyor, etrafından
yurtlarını eksiltip duruyoruz. Allah hükmeder, hükmünü bozacak yoktur ve o pek
tez hesap görür.
42- Onlardan öncekiler de düzenler kurdular, iş ve tedbîr, tamamıyla
onundur, herkesin ne kazanacağını da bilir. Kâfirler, yakında bilirler,
anlarlar, dünyâ yurdunun sonundaki hayır kimin.
43- Kâfirler, sen peygamber değilsin derler; de ki: Sizinle aramda
tanık olarak Allah ve kitap bilgisine sâhip olan yeter.