2
BAKARA SURESİ
2/1.
A.L.M.
2/2.
Bu, içinde / hakkında kuşku olmayan, muttakiler için yol gösterici (hüden)
bir kitaptır.
2/3.
Onlar ki gayba inanırlar, namazı gözetirler, kendilerini
rızıklandırdıklarımızdan infak ederler.
2/4.
Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inanırlar. Ahiret konusunda da
hiçbir kuşkuları yoktur.
2/5.
İşte bunlar, rablerinden (olan) bir hidayet üzerindedirler ve felaha erenler /
erdirilenler bunlardır.
2/6.
Şüphesiz, kafirleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir /
aynıdır; onlar inanmazlar.
2/7.
Tanrı, kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinde perde vardır ve
büyük azap onlaradır.
2/8.
İnsanlardan öyleleri vardır ki "Tanrı'ya ve ahiret gününe inandık"
derler; (oysa) onlar inançlı değildir.
2/9.
Tanrı'yı ve inananları aldatmak isterler / aldatırlar. Halbuki kendi
kendilerini (nefslerini) aldatıyorlar. Bilincinde (şuurunda) bile değiller.
2/10.
Kalplerinde hastalık (maraz) vardır. Tanrı da hastalıklarını arttırmıştır.
Yalanlarından / yalanlamalarından dolayı onlar için acı bir azab vardır.
2/11.
Kendilerine "yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın" denildiğinde
"bizler sadece düzeltenleriz / islah edicileriz" derler.
2/12.
Oysa asıl bozguncular / fesad çıkarıcılar onlardır;
bilincinde (şuurunda) bile değiller.
2/13.
Kendilerine "insanların inandığı gibi inanın" denildiğinde, "biz
beyinsizlerin (süfeha) inandığı gibi mi inanıyoruz?" derler. Gerçek
beyinsizler onlardır fakat bilmezler.
2/14.
İnananlarla karşılaştıklarında "inandık" derler; fakat şeytanlarıyla
başbaşa kaldıklarında "kuşkusuz sizinle beraberiz, biz sadece alay
etmekteyiz / alay edicileriz (istihza)" derler.
2/15.
Tanrı da onlarla alay eder ve taşkınlıkları (tuğyan) içinde bocalamalarına /
şaşkınca dolaşmalarına (ya'mehun) süre tanır.
2/16.
İşte bunlar hidayet karşılığında sapıklığı (dalaleti) satın almışlardır. Fakat
bu ticaretleri bir yarar (kar) sağlamamış/getirmemiş, hidayeti de
bulamamışlardır.
2/17.
Onların hali / örneği / durumu, ateş yakan kimsenin hali /
örneği / durumu gibidir: Ateş çevresini aydınlatmaya başlayınca Tanrı onların
ışığını (nur) giderir ve onları karanlıklar içinde görmez bir halde
bırakıverir.
2/18.
Sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler; artık onlar dönmezler (rücu).
2/19.
Ya da, karanlık, gökgürültüsü ve şimşekler arasında gökten boşanan bir yağmur
altında yıldırımlardan ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye
benzerler. Tanrı kafirleri böyle kuşat-mıştır (muhiytun).
2/20.
Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında
yürürler. Üzerlerine karanlık basınca da dikilir kalırlar. Tanrı dileseydi
işitmelerini de, görmelerini de gideriverirdi. Tanrı herşeye gücü-yetendir
(kadir).
2/21.
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan (haleka) rabbinize kulluk
(ibadet) edin ki korunasınız / sakınasınız (tettekune).
2/22.
O, yeryüzünü sizin için bir döşek (firaşen) ve göğü de bir yapı (bina) kıldı /
yaptı (ceale). Gökten su indirdi ve bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden
(semere) rızk çıkardı. Öyleyse bile bile Tanrı'ya eşler (endaden) koşmayın.
2/23.
Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz / kuşkulanıyorsanız
(rayb), buna benzer / bunun benzerinden / buna benzeyen (min misli) bir
(tek) sure getirin (fetu). Tanrı'dan başka tüm tanıklarınızı da (yardıma)
çağırın (vedu), doğru (sözlü) / dürüst (sadık) iseniz.
2/24.
Ama bunu yapamazsanız -ki asla yapamıyacaksınız-
bu durumda kafirler için hazırlanan ve yakıtı (kudüh) insanlar ile taşlar olan
ateşten (nar) sakının (fettekunnarelletiy).
2/25.
İnanıp salih amellerde bulunanları müjdele: Gerçekten onlar için içlerinden /
altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızk olarak bu
ürünlerden (min semeretin rizkan) yedirildiğinde "Bu, daha önce de
rızıklandığımızdır" derler. Bu onlara (dünyadakine) benzer (müteşabihe)
olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler vardır ve onlar orada
süresiz (halidun) kalıcıdırlar.
2/26.
Tanrı küçük bir sivrisinekten daha büyüğüne kadar her çeşit örneği vermekten
(yedribe meselen) çekinmez. İnananlar bunun rablerinden gelen bir gerçek (hakk)
olduğunu bilirler. Kafirler ise "Tanrı bu örnek (mesel) ile neyi amaçladı
(irade)?" derler. O, bununla bir kısmını / çoğunu (kesiyr)
saptırır (yudıllü-dalalet) ve bir kısmını / çoğunu da doğruya iletir (yehdiy).
O, bununla sadece fasıkları saptırır (dalalet).
2/27.
Onlar ki Tanrı ile yaptıkları anlaşmayı (ahid) onayladıktan (misakihi) sonra
onu bozarlar, Tanrı'nın birleştirilmesini buyurduğu şeyi keserler /
ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparlar. İşte onlar zarara
uğrayanlardır (hümülhasiun).
2/28.
Tanrı'ya nasıl küfredersiniz? Siz ölüler (emvaten) idiniz, o sizi diriltti
(feahyaküm). Sonra sizi öldürür (yümiytüküm) ve tekrar diriltir (yuhyiyküm) ve
sonunda / sonra da ona döndürülüceksiniz / döneceksiniz (türceun).
2/29.
Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yaratan (haleka) O'dur. Sonra göğe yönelip
(istiva) onu yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilendir.
2/30.
Rabbin, meleklere şöyle demişti: "Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim /
Yeryüzünde bir halife varedeceğim / Yeryüzünde (birisini) halife
yapacağım (caılün)". Melekler de: "Orada bozgunculuk yapacak
(yüfsidü), kan akıtacak (yesfiküddima) birisini mi yerleştireceksin /
var edeceksin / (halife) yapacaksın? Halbuki biz seni hamdinle yüceltiyor
(nüsebbihu) ve kutsuyoruz (nükaddisu)" dediler. "Sizin bilmediğinizi /
bilmediklerinizi / bilemeyeceklerinizi ben bilirim" dedi.
2/31.
Ve Adem'e tüm isimleri öğretti, sonra onları meleklere sunup (aredahüm),
"Doğru sözlü / dürüst (sadık) iseniz, şunların isimlerini siz bana bildirin
(enbiuniy)" dedi.
2/32.
Dediler ki: "Sen yücesin (sübhaneke), senin bize öğrettiğinden başka bir
bilgimiz / bildiğimiz yok. Sen bilensin , hakimsin
(aliymüylhakiym)".
2/33.
Dedi ki: "Ey Adem! Onların isimlerini şunlara bildir / bunları onlara
isimleriyle bildir." İsimlerini onlara bildirince, "Size, göklerin ve
yerin gaybını ben bilirim, açıkladıklarınızı / açığa vurduklarınızı da
(tübdune) gizlediklerinizi de (tektümun) biliyorum / bilirim dememiş
miydim?" dedi.
2/34.
Ve meleklere, "Adem'e secde edin" dedik. İblis dışında (hepsi) secde
ettiler, o ise diretti / yüz çevirdi (eba), büyüklüklendi /
böbürlendi (vestekbere) ve kafirlerden oldu.
2/35.
Ve dedik ki: "Ey Adem! Eşinle birlikte cennette kal / yerleş /
otur (müskün). Dilediğiniz yerden bolca yiyin ancak şu ağaca (hazihişşecerete) yaklaşmayın,
yoksa zalimlerden olursunuz!"
2/36.
Şeytan, onları oradan kaydırıp bulundukları yerden çıkarttı. Nihayet,
"Birbirinize düşman olarak aşağı inin. Yeryüzünde belli bir süre kalıp
yaşayacaksınız" dedik.
2/37.
Adem, rabbinden kelimeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O,
yönelişlere karşılık verendir, rahimdir.
2/38.
"Oradan topluca ininiz" dedik. "Yalnız benden size bir yol
gösterici geldiği zaman, o yol göstericiye uyanlar için artık bir korku yok ve
onlar üzülmeyecekler."
2/39.
"Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar ise ateşe mahkumdur, orada sürekli
kalacaklardır".
2/40.
Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım (enamtü) nimetimi anımsayın, ahdime bağlı
kalın (evfu) ki ben de ahdinize bağlı kalayım (ufi) ve yalnızca benden korkun /
çekinin (iyyaye).
2/41.
Yanınızdakini (meaküm) doğrulayıcı (musaddikan) olarak indirdiğime inanın. Ona
küfredenlerin ilki olmayın. Ayetlerimi az bir değer karşılığında değişmeyin
(teşteru) ve yalnızca benden korkun / çekinin (iyyaye).
2/42.
Hakkı batıl ile örtmeyin (libas) ve hakkı gizlemeyin (tektümülhakka). Siz
biliyorsunuz. (VEYA: Bildiğiniz halde hakkı batıl ile örtmeyin ve...) (VEYA:
...bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin)
2/43.
Namazı gözetin (kıyam), zekatı verin ve eğilenlerle / rüku edenlerle (ma'arrakiyn)
birlikte eğilin / rüku edin (verke).
2/44.
İnsanlara iyiliği (birr) buyururken kendinizi (enfüseküm) unutuyor musunuz?
(tensevne) Üstelik kitabı da okuyorsunuz (tetlunelkitab). Akletmez misiniz?
2/45.
Sabır ve namazla yardım isteyin (veste'ıynu). Elbette bu, huşu duyanların /
huşu sahiplerinin / saygılı olanların (E.Yüksel) (alel-haşiyne) dışındakilere
ağır gelir (lekebiyretün).
2/46.
Nitekim onlar rablerine kavuşacaklarını / rableriyle karşılaşacaklarını
(mülakü) ve O'na döneceklerini (raciun) bilirler (yezunnune).(S.Ateş'in
notu: İbn Mesud'un mushafında yezunnun yerine yalemun yazıldığından bu anlamı
tercih ettik.)
2/47.
Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım (enamtü) nimetimi ve sizi alemlere üstün
kıldığımı (faddaltüküm) anımsayın.
2/48.
Kimsenin kimse yerine birşey ödeyemeyeceği, aracılık (şefaat) kabul
edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da edilmeyeceği bir
günden sakının.
2/49.
Size işkencenin en kötüsünü yapan, kadınlarınızı bırakıp oğullarınızı öldüren
Firavun'un adamlarından sizi kurtarmıştık. Bu, rabbinizden büyük bir sınav idi.
2/50.
Denizi yararak (ferakna) sizi kurtarmış (feenceynaküm), Firavun'un adamlarını /
taraftarlarını / ordusunu da (ale) gözlerinizin önünde (tenzurun) boğmuştuk
(ağrakna).
2/51.
Hani Musa'yla kırk gece için sözleşmiştik (vaadna). Ancak siz onun ardından
kendinize buzağıyı (Tanrı) edinmiş (tehaz) ve zalimler olmuştunuz.
2/52.
Bundan sonra, şükredersiniz diye sizi bağışladık (afevna).
2/53.
Ve hidayete ermeniz için de Musa'ya kitabı ve furkanı verdik.
2/54.
Musa kavmine demişti ki: "Ey kavmim, sizler buzağıyı (Tanrı) edinmekle
nefsinize zulmettiniz. Barinize tevbe edin ve nefsinizi öldürün (faktulü). Bu,
bariniz katında sizin için daha hayırlıdır. (Bunun üzerine) O, tevbenizi (kabul
etti) (fetabe aleyküm). Elbette O, tövbeleri kabul edendir (tevvab), rahimdir.
2/55.
Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Tanrı'yı apaçık (cehreten) görmedikçe sana
inanmayız". Bunun üzerine yıldırım sizi almıştı / yakalamıştı /
çarpmıştı (kümüssaıkatü). Ve siz bakıp duruyordunuz / bakıyordunuz
(tenzurun).
2/56.
Sonra, belki şükredersiniz diye ölümünüzün (mevtiküm) ardından sizi
diriltmiştik (beasnaküm).
2/57.
Sizi bulutlarla gölgelendirmiş ve sizin için manna ve bıldırcın (selva)
indirmiştik: "Sizi rızıklandırdıklarımızın temizlerinden (tayyib) yiyin
(külu)" (dedik). Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefslerine
zulmetmişlerdi.
2/58.Ve
demiştik ki: "Şu şehre girin. Orada dilediğiniz yerden bol bol yiyin.
Kapıdan secde ederek girin ve "dileğimiz bağışlanmadır" deyin ki
hatalarınızı bağışlayalım. Muhsinlerin (alacaklarını / karşılıklarını /
ecirlerini) arttıracağız (senediyzülmuhsuniyn)".
2/59.
Ancak zalimler kendilerine söylenen sözü (kavlen) (yani: 'dileğimiz
bağışlanmadır'ı-?) başkasıyla değiştirdiler (bedele). Biz de f(a)sık(lık-yapma)larına
karşılık o zalimlerin üzerine gökten iğrenç bir azap (riczen) indirdik.
2/60.
Musa, bir zamanlar kavmi için su aramıştı / istemişti. "Değneğinle taşa
vur (daraba)" demiştik de bunun üzerine taştan (hüsneta) on iki pınar /
göze (ayn) fışkırmıştı (feceret). Böylece herkes içeceği yeri bilmişti.
"Tanrı'nın rızkından yiyin için, yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak
dolaşmayın."
2/61.
Demiştiniz ki: "Ey Musa! Artık tek bir çeşit yiyeceğe dayanamayacağız.
Rabbine bizim için dua et de bize yerin bitirdiklerinden kabak, sarımsak,
mercimek ve soğan yetiştirsin / çıkartsın." (Musa:)
"Hayırlı olanı daha değersiz olanla mı değiştirmek (bedele) istiyorsunuz?
İsterseniz Mısır'a geri dönün / inin, orada aradığınızı
bulabilirsiniz / istediğiniz var!" demişti. Böylece alçaklık ve
yoksulluğa mahkum edildiler / üzerlerine alçaklık ve yoksulluk
(damgası) vuruldu ve Tanrı'nın gazabına uğradılar. Bu, kuşkusuz, Tanrı'nın
ayetlerine küfretmeleri ve nebileri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu,
isyan etmelerinden ve sınırı aşmalarındandı.
2/62.
Kuşkusuz inananlar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden (kim) Tanrı'ya ve
ahiret gününe inanır ve salih amellerde bulunursa, onların ödülleri /
karşılıkları (ecir) rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzüntü
duymayacaklardır.
2/63.
Sina dağını üzerinize kaldırarak sizden söz (misak) almıştık: "Size
verdiğimize kuvvetle / sımsıkı sarılın, içindekileri /
onda olanı anımsayın ki korunasınız (tettekun)" (demiştik).
2/64.
Siz ise bundan sonra da yüz çevirdiniz / döneklik ettiniz (tevelleytüm).
Tanrı'nın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı kaybedenlerden /
hüsrana uğrayanlardan / kendini aldatanlardan /
aldatılanlardan (hasiriyn) olurdunuz.
2/65.
Sizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz onlara
"Aşağılık maymunlar olun" dedik.
2/66.
Bunu çağdaşlarına / yanında olanlara (lima beyne yedeyha) ve sonraki kuşaklara /
gelecek olanlara (halfeha) bir ceza / azab / ibret verici ceza (nekalen)
ve muttakiler için de bir öğüt / nasihat (mevızaten) yaptık.
2/67.
Hani Musa kavmine: "Tanrı, bir sığır boğazlamanızı / kesmenizi
buyuruyor" demişti. "Bizimle alay mı ediyorsun?" dediklerinde de
"Cahillerden olmaktan Tanrı'ya sığınırım (euzü)" dedi.
2/68.
Dediler ki: "Bizim için rabbine dua et de onun niteliğini /
durumunu (hiy) bize açıklasın / bildirsin (yübeyyin)". (Musa)
Dedi ki: "O diyor ki, o ne yaşlı, ne de genç, ikisinin ortasında /
arasında (avanün) bir sığırdır. Artık buyrulduğunuzu yapın / yerine getirin."
2/69.
Dediler ki: "Bizim için rabbine dua et de onun rengini (avanün) açıklasın /
bildirsin". (Musa) Dedi ki: "O diyor ki, rengi parlak sarı bir
sığırdır, bakanların içini açar".
2/70.
Dediler ki: "Bizim için rabbine dua et de onun niteliğini /
durumunu (hiye) bize (biraz daha) açıklasın / bildirsin
(yübeyyin)". Çünkü bize göre sığırlar birbirine benziyor. Tanrı dilerse
doğru yolu / doğruyu (muhtedun) buluruz".
2/71.
(Musa) Dedi ki: "O diyor ki, o sığır yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk
altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığırdır." "İşte şimdi
gerçeği (hakk) getirdin" diyerek sonunda sığırı boğazladılar /
kestiler; az kalsın bunu yapmayacaklardı.
2/72.
Hani bir kişiyi öldürmüş ve suçu birbirinize / birbirinizin üzerine atmıştınız
/
birbirinize düşmüştünüz (feddaretüm). Oysa Tanrı gizlediklerinizi (tektümun)
açığa çıkaracaktı / çıkartıcıdır (muhcirun).
2/73.
"(Sığırın) bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun (daraba)" dedik.
İşte, Tanrı ölüleri böyle diriltir ve ayetlerini böyle gösterir (yüriyküm) ki
akledesiniz.
2/74.
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü
taşlardan öyleleri var ki onlardan nehirler fışkırır (yetefeccerü). Bazıları yarılır,
bağrından su çıkarır. Öyleleri de vardır ki Tanrı'ya olan saygılarından
(haşyetillah) dolayı yuvarlanır. Tanrı yaptıklarınızdan / işlerinizden (tamelun)
habersiz (gafilin) değildir.
2/75.
Onların size inanacaklarını (güveneceklerini) umuyor musunuz? Oysa onların bir
bölümü / zümresi (feriykun) Tanrı'nın sözünü (kelam) işitip (yesmeune)
aklettikten sonra, bile bile / bilerek (yalemun) onu
değiştirirlerdi (yuharifunnehu).
2/76.
İnananlarla karşılaştıklarında "inandık" derler; başbaşa
kaldıklarında ise "Tanrı'nın size açıkladığını / açtığını (fetehallahu)
rabbiniz katında size (karşı) delil olarak kullanmaları / delil getirmeleri
(liyuhaccıküm) için mi onlara anlatıyorsunuz / söylüyorsunuz
(etuhadisunnehüm)? Akletmez misiniz?" derler.
2/77.
Bilmezler mi ki Tanrı gizlediklerini de (yüsirrune), açıkladıklarını da
(yulinun) biliyor?
2/78.
Onlardan (bir bölümü) ümmidir / (İçlerinde / aralarında) ümmiler
vardır, kuruntu ve söylentilerin / asılsız şeylerin (emaniyye)
dışında kitabı bilmezler; yalnızca zannederler.
2/79.
Kitabı elleriyle yazdıktan sonra onu az bir değer karşılığında satmak için
"bu Tanrı katındandır" diyenlerin vay haline. Ellerinin yazdığından
dolayı vay haline onların. Kazandıklarından / kazanmakta
olduklarından dolayı vay haline onların!
2/80.
"Sayılı birkaç gün dışında ateş bize değmeyecek" dediler. De ki:
"Tanrı'dan böyle bir söz mü (ahid) aldınız -ki Tanrı sözünden (ahid)
dönmez- yoksa Tanrı'ya karşı bilmediğiniz bir şeyi mi /
bilmediğinizi mi söylüyorsunuz?"
2/81.
Kim kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, artık onlar ateşin
halkıdırlar, orada sürekli kalırlar.
2/82.
İnanıp salih amel işleyenler ise cennet halkıdır (ashabülcennet); onlar da
orada sürekli kalırlar.
2/83.
Hani İsrailoğullarından "Tanrı'dan başkasına kulluk etmeyin, anaya babaya,
yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın (ihsanen), insanlara güzel
söz söyleyin, namazı gözetin ve zekatı verin" diye misak almıştık Sonra
siz pek azınız dışında döndünüz / yüz çevirdiniz (tevelleytüm) ve
(hala) yüz çeviriyorsunuz.
2/84.
Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz ve birbirinizi
yurtlarınızdan (diyariküm) çıkarmıyacaksınız diye misak almıştık. Sonra sizler
bunu onaylamıştınız (akrertüm). Hala da buna tanıklarsınız.
2/85.
(Tüm bunlardan) sonra, sizler hala birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir bölümü
(ferai) yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı
birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmanız zaten size haramken, bu
yetmiyormuş gibi size esir düştüklerinde bir de onlardan fidye istiyorsunuz.
Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına küfür mü ediyorsunuz? Böyle
davrananların cezası dünya hayatında rezil olmak ve diriliş gününde de azabın
en çetinine uğratılmaktan başka ne olabilir? Tanrı yaptıklarınızdan gafil
değildir.
2/86.
İşte bunlar, ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu
yüzden / bundan dolayı azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım
edilmez (yunsarun).
2/87.
Andolsun (lekad) Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik /
ardından elçileri sıraladık. Meryemoğlu İsa'ya da apaçık (deliller) (beyyinati)
verdik ve onu Kutsal Ruh (ruhılkudüs) ile destekledik (eyyednahü). Ne zaman bir
elçi hoşunuza gitmeyen bir şeyle size gelse büyüklük taslayarak bir bölümünüz
onu yalanlayacak, bir bölümünüz de onu öldürecek misiniz?
2/88.
"Kalplerimiz örtülüdür / kılıflıdır / fazlalıklıdır"
(gulf) dediler. Hayır / Halbuki Tanrı küfürlerinden dolayı
onları lanetlemiştir! Bundan dolayı onların pek azı inanır.
2/89.
Tanrı katından yanlarında olanı doğrulayan bir kitap geldiği zaman, daha önce
küfredenlere karşı yardım isteyip dururlarken bilip-tanıdıkları gelince ona
küfrettiler. Artık Tanrı'nın laneti kafirlere olsun!
2/90.
Tanrı'nın kullarından dilediğine kendi fazlından indirmesini çekemiyerek (bagyen)
Tanrı'nın indirdiğine küfretmekle nefslerini ne kötü şeye karşılık sattılar.
Böylece gazap üstüne gazaba uğradılar. Kafirlere alçaltıcı (mühiyn) bir azap
vardır.
2/91.
Onlara "Tanrı'nın indirdiğine inanın" denildiğinde, "Biz bize
indirilene inanırız" derler ve ondan sonrasına / başkasına /
ötesine (veraehu) küfrederler. Oysa o / bu, yanlarındakini doğrulayan
(musaddikan) gerçektir (hakk). De ki: "İnançlılar iseniz /
idiyseniz neden daha önce Tanrı'nın nebilerini öldürüyordunuz?"
2/92.
Andolsun Musa size beyyinelerle gelmişti, fakat onun ardından buzağıyı (Tanrı)
edindiniz ve (böylece) zalimler oldunuz.
2/93.
Hani sizden misak almış ve üzerinize Tur (dağını) kaldırmıştık /
yükseltmiştik: "Size verdiğime sıkıca sarılın ve dinleyin"
(demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve karşı geldik / baş kaldırdık"
(asayna). Küfürlerinden dolayı buzağı (tutkusu) kalplerine sinmişti /
içirilmişti (üşribu). De ki: "Eğer inançlılar iseniz inancınız size ne
kötü /
çirkin (şeyler) buyuruyor VEYA inançlılar olsaydınız inancınız size kötü /
böyle çirkin şeyler buyurmazdı".
2/94.
De ki: "Eğer Tanrı katında ahiret yurdu (darulahiret), hiçkimseye /
diğer insanların değil yalnızca sizin ise VEYA diğer insanlara değil yalnızca
size ayrılmışsa / özgü kılınmışsa (halisaten min duninnasi) ve bunda doğru
sözlüyseniz / dürüstseniz / sadık iseniz o halde hemen ölümü
dileyin / isteyin (fetemennevülmevte)"
2/95.
Oysa onlar (önceden) ellerinin işlediklerinden / sunduklarından (kaddemet
eydihim) ötürü bunu ebediyen dilemiyeceklerdir / istemeyeceklerdir.
Tanrı zalimleri bilir / bilendir.
2/96.
(Andolsun) onları yaşamaya / yaşama karşı (diğer) insanlardan
ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) herbiri bin yıl
yaşamak / yaşatılsın ister. Oysa, bunca / uzun yaşaması onu
azaptan uzaklaştırmaz / kurtarmaz. Tanrı, yaptıklarını /
yapmakta olduklarını görendir.
2/97.
De ki: "Cebrail'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (kitabı)
Tanrı'nın izniyle kendinden öncekileri (bence: yanınızda olanı /
olanları) doğrulayıcı ve inançlılar için hidayet ve müjde verici olarak senin
kalbine indiren O'dur. (A.Bulaç)
2/98.
Her kim Tanrı'ya, meleklerine, elçilerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman ise
Tanrı da kafirlerin düşmanıdır".
2/99.
Andolsun sana apaçık ayetler indirdik. Fasıklardan başkası bunlara küfretmez.
2/100.
Ne zaman bir ahidde bulundularsa, onların bir bölümü (feriykun) onu bozmadı mı?
Zaten onların çoğu inanmış değildir.
2/101.
Ne zaman onlara Tanrı katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap
verilenlerin bir bölümü (feriykun), sanki bilmiyorlarmış gibi Tanrı'nın
kitabını arkalarına (keennehüm) attılar.
2/102.
Ve onlar Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların anlattığına /
okuduğuna (tetluşşeytıynu) uydular. Süleyman küfretmedi ancak şeytanlar
küfrettiler. Onlar insanlara büyücülüğü (sihr) ve Babil'deki iki meleğe, Harut
ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz bir fitneyiz, (bu
bilgiyi kötüye kullanıp) küfretmeyin?" demedikçe hiç kimseye onu /
birşey öğretmezlerdi. Fakat onlardan koca (beynelmer) ile karısının (zevcihi)
arasını açan şeyi öğrendiler / öğreniyorlardı. Oysa onunla
Tanrı'nın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine yarar
sağlayanı değil, zarar vereni öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın
ahirette bir payı olmadığını da biliyorlardı. Karşılığında nefslerini
sattıkları şey ne kötü. Bir bilselerdi!
2/103.
Eğer gerçekten inanıp sakınsalardı, Tanrı katındaki sevap(ları) gerçekten daha
hayırlı olurdu; bir bilselerdi.
2/104.
Ey inananlar, "Raina (bize çobanlık et, bizi güt, bize bak)" demeyin;
"Unzurna (bizi gözet)" deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azap
var.
2/105.
Kitap ehlinden olan küfredenler ve müşrikler rabbinizden üzerinize bir hayrın
indirilmesini istemezler / arzu etmezler. (Oysa) Tanrı (ise)
rahmetini dilediğine verir. Tanrı büyük fazl sahibidir.
2/106.
Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiç bir ayeti
neshetmez veya unutturmayız. Bilmez misin ki Tanrı büyük fazl sahibidir.
2/107.
Bilmez misin ki gerçekten göklerin ve yerin mülkü Tanrı'nındır. Sizin Tanrı'dan
başka veliniz ve yardımcınız yoktur.
2/108.
Yoksa daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi siz de resulünüzü sorguya mı
çekmek istiyorsunuz? Kim inancı küfür ile değişirse, artık o dümdüz yoldan
sapmış olur.
2/109.
Kitap ehlinden birçoğu / kitap ehlinin çoğu kendilerine
gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra nefslerini (kuşatan) kıskançlıktan
dolayı inanmanızdan sonra sizi küfre / kafirliğe döndürmek arzusu
duydular. Fakat Tanrı'nın buyruğu gelinceye kadar onları bırakın ve ilişmeyin.
Hiç kuşkusuz Tanrı herşeye gücü yetendir.
2/110.
Namazı gözetin / dosdoğru kılın, zekatı verin. Önceden kendiniz için hayır
olarak neyi takdim ederseniz, onu Tanrı katında bulacaksınız. Kuşkusuz Tanrı
yaptıklarınızı görendir.
2/111.
"Yahudi veya Hristiyanlardan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete
giremez" dediler. Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer
doğru sözlüler iseniz kesin-kanıtınızı (burhan) getirin".
2/112.
Hayır / Doğrusu, kim (güzel davranış ve) iyilik yaparak /
iyilikte bulunarak kendini Tanrı'ya teslim ederse, artık onun rabbi katında
ecri vardır; onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyecektir /
mahzun olmayacaklardır.
2/113.
Yahudiler: "Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere
değillerdir" derken, Hristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere
değildir" dediler. Oysa onlar kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler)
de onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Tanrı, kıyamet günü
anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.
2/114.
Tanrı'nın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların
yıkılması için çalışan kimseden daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine
korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma,
ahirette büyük bir azap vardır.
2/115.
Doğu da Tanrı'nındır, batı da. Her nereye dönerseniz Tanrı'nın yüzü orasıdır.
Kuşkusuz ki Tanrı kuşatandır, bilendir.
2/116.
"Tanrı oğul edindi" dediler. O (bu yakıştırmadan) yücedir. Göklerde
ve yerde ne varsa O'nundur, hepsi O'na gönülden boyun eğmişlerdir.
2/117.
Gökleri ve yeri [bir örnek edinmeksizin] yaratandır. O, bir buyruğun olmasına
karar verirse, ona yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.
2/118.
Bilgisizler "Tanrı bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil
miydi?" dediler. Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin
benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz kesin bilgiyle inanan
bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.
2/119.
Kuşkusuz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Sen
cehennemin halkından sorumlu tutulmayacaksın.
2/120.
Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle
hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Kuşkusuz doğru yol, Tanrı'nın
(gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
hevalarına uyacak olursan, senin için Tanrı'dan ne bir dost vardır ne de bir
yardımcı.
2/121.
Kendilerine verdiğimiz kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona inananlar
bunlardır. Kim de ona küfrederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta
kendileridir.
2/122.
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi alemlere üstün kıldığımı
hatırlayın.
2/123.
Ve hiç kimsenin kimseden yana / hiç kimse adına bir şey
ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul
edilmeyeceği ve yardımın kesildiği / yardım görülmeyeceği bir günden
sakının.
2/124.
Hani rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam
olarak yerine getirmişti. (O zaman Tanrı İbrahim'e:) "Seni kuşkusuz
insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?"
deyince (Tanrı:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi.
2/125.
Hani Evi (Kabe'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik (emna) yeri
kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin". İbrahim ve
İsmail'e de "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde
edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
2/126.
Hani İbrahim: "Rabbim, burasını güvenli (aminen) bir şehir kıl ve ehlinden
Tanrı'ya ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de
(Tanrı: "Sadece inananları değil) küfredeni de az bir süre yararlandırır,
sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti.
2/127.
İbrahim, İsmail ile birlikte Evin (Kabenin) temellerini / sütunlarını
yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz, bizden (bunu) kabul
et, kuşkusuz sen işitensin, bilensin".
2/128.
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da
sana teslim olmuş bir ümmet çıkar / ver. Bize ibadet yöntemlerini (yer
veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Kuşkusuz sen tevbeleri kabul
edensin, rahimsin."
2/129.
"Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun,
kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Kuşkusuz sen güçlü ve üstün
olansın, hüküm ve hikmet sahibisin".
2/130.
Kendi nefsini aşağılık kılandan başka İbrahim'in dininden kim yüz çevirir?
Andolsun biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.
2/131.
Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin rabbine teslim
oldum" demişti.
2/132.
Bunu İbrahim oğullarına vasiyet etti. Yakup da: "Oğullarım, kuşkusuz Tanrı
sizlere bu dini seçti, siz de ancak / yalnızca müslüman olarak can verin
[diye benzer bir vasiyette bulundu].
2/133.
Yoksa siz Yakub'un ölüm anında orada şahitler miydiniz? O, oğullarına:
"Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin
tanrına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın tanrısı olan tek bir tanrıya
kulluk edeceğiz, biz O'na teslim olanlarız / bizler ona teslim olduk"
demişlerdi.
2/134.
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin
kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız /
siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.
2/135.
"Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız / hidayete eresiniz"
dediler. De ki: "Hayır, (doğru yol) hanif olan İbrahim'in dini(dir); o
müşriklerden değildi.
2/136.
Deyin ki: "Biz Tanrı'ya, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve
torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilen ile peygamberlere rabbinden
verilene inandık. Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız / Onlardan hiçbirini
diğerinden ayırdetmeyiz. Biz sadece O'na teslim olanlarız".
2/137.
Şayet onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş
olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir ayrılık içindedirler.
Onlara karşı Tanrı sana yeter. O işitendir, bilendir.
2/138.
Tanrı'nın boyası... Tanrı'dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz O'na kulluk
edenleriz.
2/139.
De ki: "Bizimle Tanrı hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa O bizim de
rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz
sizindir. Biz O'na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız".
2/140.
Yoksa siz gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının
Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha
iyi biliyorsunuz, yoksa Tanrı mı? Tanrı'dan kendisinde olan bir şehadeti
gizleyenden daha zalim kim olabilir? Tanrı yaptıklarınızdan gafil
değildir".
2/141.
İşte onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerinin,
sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız /
sorulmayacaksınız.
2/142.
Bir takım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren
nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Tanrı'nındır, batı da. O
dilediğini doğru yola iletir".
2/143.
Böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber
de üzerinize şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun [yönü Kabe'yi] kıble
yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden
(yenkalibu) ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu) Tanrı'nın hidayete ilettiklerinin
dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Tanrı inancınızı boşa çıkaracak değildir.
Kuşkusuz Tanrı insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
2/144.
Yüzünü göğe çevirip-durduğunu (tekallube) görüyoruz. Seni, hoşlanacağın /
hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Kutsal Mescid'e /
Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun yüzlerinizi o yöne
çevirin. Kuşkusuz, kendilerine kitap verilenler, bunun rablerinden gelen bir
gerçek olduğunu bilirler. Tanrı, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/145.
Andolsun kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen de onlar yine
senin kıblene yönelmez / uymaz. Sen de onların kıblelerine
uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı bir kısmının kıblesine uymaz. Sana gelen
bunca ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, o zaman sen elbette /
gerçekten zalimlerden olursun.
2/146.
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Buna rağmen içlerinden bir bölümü bildikleri halde gerçeği gizlerler.
2/147.
Gerçek (hak) rabbinden (gelen)dir. O halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.
2/148.
Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda
yarışınız. Nerede olursanız olun, Tanrı sizi bir araya getirir /
getirecektir. Kuşkusuz Tanrı her şeye gücü yetendir.
2/149.
Her nereden (yola) çıkarsan çık, (namaz için) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir.
Kuşkusuz bu rabbinden gelen bir gerçektir. Tanrı, yaptıklarınızdan gafil
değildir.
2/150.
Her nereden (yola) çıkarsan çık, (namaz için) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir.
Nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına/yönüne çevirin. Öyle ki,
onlardan zulmedenlerin dışında insanların size karşı bir delilleri olmasın.
Onlardan korkmayın, benden korkun. Üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur
ki hidayete erersiniz.
2/151.
Öyle ki, size kendinizden, size ayetlerimi okuyacak, sizi arındıracak, size
kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek-öğretecek bir elçi
gönderdik.
2/152.
Öyleyse (yalnızca) beni anın. Ben de sizi anayım. Ve yalnızca bana şükredin ve
(sakın) küfretmeyin.
2/153.
Ey inananlar, sabırla ve namazla yardım dileyin. Tanrı sabredenlerle
beraberdir.
2/154.
Ve sakın Tanrı yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Aksine onlar
diridir fakat siz şuurunda değilsiniz.
2/155.
Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve
ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabır gösterenleri müjdele.
2/156.
Onlara bir musibet isabet ettiğinde, "Biz Tanrı'ya aidiz ve kuşkusuz O'na
dönücüyüz" derler.
2/157.
Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete
erenler de bunlardır.
2/158.
Kuşkusuz Safa ve Merve (tepeleri) Tanrı'nın ayetlerindendir. Böylece kim Evi
(Kabeyi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi
için bir sakınca yoktur. Kim gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır).
Kuşkusuz Tanrı şükrün karşılığını verendir, bilendir.
2/159.
Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta
açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; İşte onlara hem Tanrı lanet eder,
hem de (bütün) lanet ediciler.
2/160.
Ancak, tevbe edip (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (kitabı /
indirileni) açıklayanlar hariç; onların tevbesini kabul ederim. Ben tevbeleri
kabul edenim, Rahim'im.
2/161.
Kuşkusuz küfredip kafir olarak ölenler; Tanrı'nın, meleklerin ve tüm insanların
laneti bunların üzerinedir.
2/162.
O durumda/Onda süresiz kalacaklardır. Azapları hafifletilmez ve
ertelenmez/onlar gözetilmezler.
2/163.
Sizin Tanrınız tek bir Tanrıdır; O'ndan başka Tanrı yoktur. Rahman'dır,
Rahim'dir.
2/164.
Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda
gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Tanrı'nın
yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı
orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun
eğdirilmiş bulutları evirip- çevirmesinde akleden bir kavim
için gerçekten ayetler vardır.
2/165.
İnsanlar içinde Tanrı'dan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki onlar
(bunları) Tanrı'yı sever gibi severler. İnananların ise Tanrı'ya olan sevgileri
daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün
kuvvetin tümüyle Tanrı'nın olduğunu ve Tanrı'nın vereceği azabın gerçekten
şiddetli olduğunu bir bilselerdi.
2/166.
Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kenidlerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır.
(Artık) onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de
parçalanıp kopmuştur.
2/167.
(O zaman yönetilip) Uyanlar (tabi olanlar) derler ki: "Eğer bize bir kere
(daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden
uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü
bırakır)dık." Böylece Tanrı, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle
(veya: üzerlerine yığılmış hasretlerle; veya: pişmanlık ve üzüntü kaynağı
olarak) gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler.
2/168.
Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın
adımlarını izlemeyin. Gerçekte o size apaçık bir düşmandır.
2/169.
O size yalnızca kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Tanrı'ya karşı bilmediğiniz
şeyleri söylemenizi buyurur.
2/170.
Ne zaman onlara: "Tanrı'nın indirdiklerine uyun" denilse;
"Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız"
derler. (Peki) Ya ataları bir şey akledemeyen ve doğru yolu da bulamamış
kimseler olsalar da mı?
2/171.
Kafirlerin örneği, bağırıp çağırmadan başka birşey işitmeyip (...) haykıran
(bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler;
bundan dolayı akledemezler.
2/172.
Ey inananlar, size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve
yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Tanrı'ya şükredin.
2/173.
O, size (sadece) leşi, kanı, domuz etini ve Tanrı 'dan başkası adına kesileni
kesin olarak haram kıldı. Fakat kim (bunları yemeye) muhtaç /
mecbur kalırsa, (suistimal yolunu) aramamak/taşkınlık yapmamak ve sınırı
aşmamak koşuluyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur. Gerçekten
Tanrı bağışlayandır, esirgeyendir.
2/174.
Tanrı'nın indirdiği kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri
az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası
değildir. Diriliş / kıyamet gününde Tanrı onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz.
Onlara acı verici bir azap vardır.
2/175.
Onlar, hidayet karşılığında sapıklığı ve bağışlanma karşılığında azabı satın
almışlardır. Ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar.
2/176.
Bu Tanrı'nın kitabı kuşkusuz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda
anlaşmazlığa düşenler ise doğrusu derin bir anlaşmazlık/ayrılık içindedir.
2/177.
Yüzlerinizi doğu veya batı yönüne çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik,
Tanrı'ya, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanan; mala olan
sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip
dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı
veren ve ahidleştileştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda,
hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve
davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da
bunlardır.
2/178.
Ey inananlar, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre
karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kim (hangi katilin)
lehine, onun (maktülün) kardeşi (varisi veya velisi) tararfından bağışlanırsa,
artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktülün varis veya velisine)
güzellikle (diyet) ödemektir. Bu rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir.
Ancak kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap
vardır.
2/179.
Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki
sakınırsınız.
2/180.
Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa,
anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette
bulunması - Tanrı'ya karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak -
size yazıldı.
2/181.
Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette
onu değiştirenlerin üzerinedir. Kuşkusuz Tanrı işitendir, bilendir.
2/182.
Bunun yanında, kim vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da
günaha gireceğinden korkup da ikisini (tararfların) arasını bulup-düzeltirse,
artık ona günah yoktur. Gerçekten Tanrı bağışlayandır, rahimdir.
2/183.
Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç size de yazıldı. Umulur ki
sakınırsınız.
2/184.
(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta veya yolcu-lukta olursa tutamadığı
günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin (veya: güç
yetiremeyenlerin) üzerinde bir yok-sulu doyuracak kadar fidye (vardır).
Kim gönlünden bir hayır yaparsa (fidye oranını arttırmak, daha çok yoksul
doyurmak vb.) bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız - eğer bilirseniz -
sizin için daha hayırlıdır.
2/185.
Ramazan ayı... insanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı
birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kuran onda indirilmiştir.
Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da
yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Tanrı
size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi
doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Tanrı'yı büyük tanımanız içindir.
Umulur ki şükredersiniz.
2/186.
Kullarım beni sana soracak olurlarsa, muhakkak ki ben (onlara) pek yakınım.
Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim
çağrıma cevap versinler ve bana inansınlar. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş)
olurlar.
2/187.
Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar sizin
(sırlarınızı gizleyen) örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Tanrı, gerçekten
sizin nefslerinize ihanet etmekte olduğunuzu (veya: zaaf gösterdiğinizi ya da
yazık ettiğinizi) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara
yaklaşın ve Tanrı'nın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir (vakti) sizce
beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye
kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara
(kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar Tanrı'nın sınırlarıdır, (sakın) onlara
yanaşmayın. İşte Tanrı insanlara ayetlerini böylece açıklar. Umulur ki
sakınırlar.
2/188.
Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların
mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın.
2/189.
Sana hilalleri (doğuş halindeki ayları) soruyorlar. De ki: "O, insanlar ve
hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik (birr), evlere arkalarından gelmeniz /
girmeniz değildir, ama iyilik sakınan(ın tutumudur). Evlere kapılarından girin.
Tanrı'dan sakının, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
2/190.
Sizinle savaşanlarla Tanrı yolunda savaşın (ancak)aşırı gitmeyin. Elbette Tanrı
aşırı gidenleri sevmez.
2/191.
Onları yakaladığınız / bulduğunuz yerde öldürün ve sizi
çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten beterdir. Onlar
size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram'ın yanında onlarla
savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte
böyledir.
2/192.
Onlar (savaşa) son verirlerse (siz de son verin). Kuşkusuz Tanrı bağışlayandır,
rahimdir.
2/193.
(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Tanrı'nın oluncaya kadar
onlarla savaşın. Son verirlerse, artık zalimlerden başkasına karşı düşmanlık
yoktur.
2/194.
Haram ay ancak iki taraflı gözetilebilir/Haram ay haram aya karşılıktır.
Ateşkese uymak da / hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa
onların saldırdığı gibi siz de onlara saldırın. Tanrı 'dan korkup-sakının
ve bilin ki Tanrı, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.
2/195.
Tanrı yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.
İyilik edin. Kuşkusuz Tanrı iyilik edenleri sever.
2/196.
Hac ve umreyi Tanrı için tamamlayın. Eğer [düşman, hastalık ve buna benzer
nedenlerle] kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban
yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Sizden kim hasta ise veya
başından şikayeti varsa, onun ya oruç, ya sadaka ya da kurban olarak fidye
(vermesi gerekir). Güvenliğe (emintüm) kavuşursanız, hacca kadar umre ile
yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana
da, hacc'da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on
(gün) oruç vardır. Bu, ehli (ailesi) Mescid-i Haram'da olmayanlar [Mekke ve
çevresinde oturmayanlar] içindir. Tanrı'dan korkun ve bilin ki Tanrı muhakkak
cezası pek çetin olandır.
2/197.
Hac, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farzederse, (bilsin ki)
hacda kadına yaklaşmak, fasıklık-yapmak ve kavgaya girişmek yoktur.
Siz hayır adına ne yaparsanız Tanrı onu bilir. Azık edinin, kuşkusuz azığın en
hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup-sakının.
2/198.
Rabbinizden (hac bölgesinde ticaret yaparak) bir fazl istemenizde sakınca
yoktur. Arafat'tan hep birlikte indiğinizde Tanrı'yı Meş'ar-ı Haram'da anın. O sizi
nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz de O'nu anın. Gerçek
şu ki, siz bundan önce sapmışlardınız.
2/199.
Sonra, insanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Tanrı 'dan
bağışlanma dileyin. Tanrı, bağışlayandır, rahimdir.
2/200.
(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı
andığınız gibi, hatta ondan da güçlü bir anma ile Tanrı'yı anın. İnsanlardan
öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize bu dünyada ver" der. Onların
ahirette nasibi yoktur.
2/201.
Kimi de: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver).
Bizi ateşin azabından koru" der.
2/202.
İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Tanrı hesabı pek çabuk
görendir.
2/203.
Sayılı günlerde (Mina'da) Tanrı'yı anın. İki günde (Mina'dan dönmek için) elini
çabuk tutana/acele edene günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. (Bu)
sakınan için(dir). Tanrı'dan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki siz
O'na döndürülüp-toplanacaksınız.
2/204.
İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider
ve kalbindekine rağmen Tanrı'yı şahit getirir. Oysa o azılı bir düşmandır.
2/205.
O, iş başına geçti mi (veya: sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk
çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Tanrı ise bozgunculuğu
sevmez.
2/206.
Ona: "Tanrı'dan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha
sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter. Ne kötü bir yataktır o.
2/207.
İnsanlardan öylesi de var ki, Tanrı'nın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla
nefsini satın alır. Tanrı, kullarına karşılık şefkatli olandır.
2/208.
Ey inananlar, hepiniz topluca islama girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin;
çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.
2/209.
Size apaçık ayetler geldiktek sonra yine ayağınız kayarsa, bilin ki Tanrı
gerçekten üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2/210.
Onlar, bulut gölgeleri içinde Tanrı'nın (azabının) meleklerle onlara gelmesini
ve (azap) buyruğunun gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa (bütün) buyruklar
Tanrı'ya döner.
2/211.
İsrailoğullarına sor, onlara nice apaçık ayet verdik. Kendisine geldikten sonra
kim Tanrı'nın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) kuşkusuz Tanrı cezası pek
şiddetli olandır.
2/212.
Kafirler için dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, inananlardan
kimileriyle alay ederler. Oysa korkup-sakınanlar, kıyamet günü onların
üstündedir. Tanrı dilediğine hesapsız rızk verir.
2/213.
İnsanlar tek bir ümmetti. Tanrı, müjdeciler ve uyarıcılar olarak elçiler
gönderdi ve beraberlerinde, insanların ayrılığa düştükleri şeyler konusunda
aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık
ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları'
yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o (kitap) verilenlerden başkası değildir.
Böylece Tanrı, inananları, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle
eriştirdi. Tanrı kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
2/214.
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden
cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar zorluk ve sıkıntıya uğradılar ve
öylesine sarsıldılar ki elçi ve beraberindeki inananlar "Tanrı'nın yardımı
ne zaman?" dediler. Dikkat edin, kuşkusuz Tanrı'nın yardımı yakındır.
2/215.
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak
edeceğiniz şey, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda
kalmışlaradır.Hayır olarak ne yaparsanız, Tanrı onu kuşkusuz bilir.
2/216.
Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı. Olur ki hoşunuza gitmeyen
birşey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için
şerdir. Tanrı bilir de siz bilmezsiniz.
2/217.
Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: "Onda savaşmak büyük
(bir günahtır). Ancak Tanrı katında, Tanrı'nın yolundan alıkoymak, ona
küfretmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve ehlini oradan çıkarmak daha büyük
(bir günahtır). Fitne katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden
geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri
döner (irtidat) ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri dünyada
da ahirette de boşa çıkmıştır ve onların ateşin halkıdır, onda süresiz
kalacaklardır.
2/218.
Kuşkusuz inananlar, hicret edenler ve Tanrı yolunda cihad edenler; işte onlar
Tanrı'nın rahmetini umabilirler. Tanrı bağışlayandır, esirgeyendir.
2/219.
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de
insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha
büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki:
"İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Tanrı size ayetlerini açıklar;
umulur ki düşünürsünüz (tetefekkerun).
2/220.
Hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda). Ve sana yetimleri sorarlar. De
ki: "Onları islah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza
katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Tanrı bozgun çıkaranı islah
ediciden bilir (ayırdeder). Eğer Tanrı dileseydi size güçlük çıkarırdı.
Şüphesiz Tanrı üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
2/221.
Müşrik kadınları inanıncaya kadar nikahlamayın; inançlı bir cariye, hoşunuza
gitse de müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar. Tanrı ise
kendi izniyle cennete ve mağrifete çağırır. O insanlara ayetlerini açıklar.
Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
2/222.
Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O bir rahatsızlık
(eza)dır. Aybaşı halinde olan kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine /
ondan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendiklerinde /
Kurtuldukları zaman Tanrı'nın size buyurduğu yerden onlara gidin. Kuşkusuz
Tanrı tevbe edenleri sever, temizlenenleri / arınanları da sever.
2/223.
Kadınlarınız sizin (tohum ektiğiniz) tarlalarınızdır. Tarlanıza dilediğiniz
gibi varın. Kendiniz için [geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar] takdim
edin. Tanrı'dan korkup-sakının ve bilin ki elbette O'na
kavuşucusunuz. İnançlılara müjde ver.
2/224.
Bir de yeminlerinizi bahane ederek, iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların
arasını düzeltmenize Tanrı'yı engel kılmayın. Tanrı işitendir, bilendir.
2/225.
Tanrı sizi yeminlerinizdeki 'rasgele söylemelernizden, boş, amaçsız sözler'den
dolayı sorumlu tutmaz; ancak kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu
tutar. Tanrı, bağışlayandır, yumuşak davranandır.
2/226.
Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır.
Eğer (bu süre içinde eşlerine) dönerlerse, kuşkusuz Tanrı bağışlayandır,
esirgeyendir.
2/227.
(Yok) Eğer boşanmada kararlı davranırlarsa (boşanırlar). Kuşkusuz Tanrı
işitendir, bilendir.
2/228.
Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi'
beklerler. Eğer Tanrı'ya ve ahiret gününe inanıyorlarsa Tanrı'nın rahimlerinde
yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak
isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler.
Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız
erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Tanrı azizdir, hakimdir.
2/229.
Boşama iki defadır. (Sonra) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak
(gerekir). Onlara (kadınlara) verdiğiniz birşeyi geri almanız size helal
değildir. Ancak ikisinin Tanrı'nın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından
korkmuş olmaları (durumu başka). Eğer ikisinin Tanrı'nın sınırlarını ayakta
tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için
de günah yoktur. İşte bunlar Tanrı'nın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin.
Kim Tanrı'nın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.
2/230.
Yine onu (kadını üçüncü defa) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla
nikahlanmadıkça ona helal olmaz. Eğer (bu koca da) onu boşarsa, onlar (ilk koca
ile karısı) Tanrı'nın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar
birbirlerine dönmelerinde ikisi için günah yoktur. İşte bunlar Tanrı'nın
sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklar.
2/231.
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini (ecele) (üç aybaşını)
tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat
haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle
yaparsa, artık o kendi nefsine zulmetmiş olur. Tanrı'nın ayetlerini oyun
(konusu) edinmeyin ve Tanrı'nın size verdiği nimeti ve size öğüt (va'z) olarak
indirdiği kitabı ve hikmeti anın. Tanrı'dan korkup-sakının ve bilin ki
Tanrı herşeyi bilendir.
2/232.
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini (ecele) de tamamlamışlarsa -birbirleriyle
maruf (bilinen meşru biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini
kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Tanrı'ya ve ahiret
gününe inananlara bununla (böyle) öğüt verilir. Bu sizin için daha hayırlı ve
daha temizdir. Tanrı bilir de siz bilmezsiniz.
2/233.
Emzirmeyi tamamlamak isteyenler (babalar-?) için analar çocuklarını iki tam
yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun
olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin (yük
ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da
çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın. Mirasçı üzerinde (ki sorumluluk ve
görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile danışarak
(çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir
güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz,
vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur.
Tanrı'dan korkup-sakının ve bilin ki Tanrı yaptıklarınızı görendir.
2/234.
İçinizden ölenlerin (geride) bıraktığı eşler, kendi kendilerine dört ay on
(gün) beklerler. Bu bekleme süresi (ecele) dolduğunda, artık onların kendi haklarında
maruf (meşru) bir şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Tanrı
işlediklerinizden haberi olandır.
2/235.
(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya
da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur.
Gerçekte Tanrı, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın
bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin. Bekleme süresi
(ecelih) tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve
bilin ki elbette Tanrı kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve
bilin ki, kuşkusuz Tanrı bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.
2/236.
Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini tesbit etmediğiniz kadınları
boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın; zengin olan
kendi gücü oranında, maruf bir şekilde yararlandırsın. (Bu) iyilik edenler
üzerinde bir haktır.
2/237.
Eğer onlara mehir kesbit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri
veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tesbit ettiğiniz
(mehir)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya
daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. (Veya:
Birbirinize (karşı) faziletle davranmayı unutmayınız.) Kuşkusuz Tanrı yapmakta
olduklarınızı görendir.
2/238.
Namazları ve (özellikle) orta namazını (ikindi namazı) (üstlerine düşerek,
titizlik göstererek) koruyun ve Tanrı'ya gönülden boyun eğiciler olarak
(namaza) durun.
2/239.
Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe (emintüm)
girdiğinizde ise, yine Tanrı'yı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi
zikredin.
2/240.
İçinizde ölüp de (geride) eşler bırakanlar, (evlerinden) çıkarılmaksızın, bir
yıla kadar yararlanmaları için eşlerine vasiyet (bıraksınlar). Ama onlar
(kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların maruf (meşru) olarak kendileri
için yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Tanrı üstün ve güçlü
olandır. Hüküm ve hikmet sahibidir.
2/241.
(Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma
(ve geçim pay)ları vardır. Bu sakınanlar üzerine bir hak (borç)tır.
2/242.
İşte Tanrı size ayetlerini böyle açıklar ki akledesiniz.
2/243.
Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Tanrı
onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Kuşkusuz Tanrı
insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.
2/244.
Tanrı yolunda savaşın ve bilin ki kuşkusuz Tanrı işitendir, bilendir.
2/245.
Tanrı'yakarşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu
verecek olan kimdir? Tanrı daraltır ve genişletir ve siz O'na
döndürüleceksiniz.
2/246.
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani
nebilerinden birine: "Bize bir melik gönder de Tanrı yolunda savaşalım"
demişlerdi. O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak
olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Tanrı yolunda savaşmayalım?
Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık)"
demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı zaman, az bir kısmı dışında yüz
çevirdiler. Tanrı zalimleri bilir.
2/247.
Onlara peygamberleri dedi ki: "Tanrı size Talut'u (melik olarak)
gönderdi." Onlar: "Biz hükümdarlığa ona göre çok daha hak sahibiyken
ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere)
hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti:
"Doğrusu Tanrı size onu seçti ve onun bilgisini ve bedensel gücünü
arttırdı. Tanrı kime dilerse mülkünü verir; Tanrı (rahmeti ve gücü) geniş
olandır, bilendir."
2/248.
Peygamberleri onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının ayeti size
Tabutun gelmesi (olacaktır ki) onda rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur'
ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır.
Eğer inançlılar iseniz, bunda kuşkusuz sizin için bir ayet vardır."
2/249.
Talut orduyla birlikte ayrıldığında (şöyle) dedi: "Doğrusu Tanrı sizi bir
ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de
-eliyle
bir avuç alanlar hariç- onu tatmazsa bendendir. Küçük bir
kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber inananlarla (ırmağı)
geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı
(koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Tanrı'ya
kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok
olan bir topluluğa Tanrı'nın izniyle galip gelmiştir. Tanrı sabredenlerle
beraberdir."
2/250.
Onlar Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında dediler ki:
"Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve
kafirler kavmine karşı bize yardım et."
2/251.
Böylece onları Tanrı'nın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davut Calut'u
öldürdü.Tanrı da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer
Tanrı'nın insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı,
yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Tanrı alemlere karşı büyük fazl
sahibidir.
2/252.
İşte bunlar Tanrı'nın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de
gönderilenlerdensin.
2/253.
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan Tanrı'nın
kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya
apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhul'l-Kudüs ile destekledik. Şayet Tanrı
dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen
(ümmet)ler birbirlerini öldürmezdi. Ancak, ihtilafa düştüler; onlardan kimi
inandı, kimi küfretti. Tanrı dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Tanrı
dilediğini yapandır.
2/254.
Ey inananlar, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç
bir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden
infak edin. Kafirler... Onlar zulmedenlerdir.
2/255.
Tanrı... O'ndan başka tanrı yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku
tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun
katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir.
(Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiş birşeyi kavrayıp
kuşatamazlar. O'nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların
korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.
2/256.
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Kuşkusuz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık
ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp (yekfür) Tanrı'ya inanırsa, o,
sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Tanrı işitendir,
bilendir.
2/257.
Tanrı, inananların velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; kafirlerin
velisi ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin
halkıdırlar; onda süresiz kalacaklardır.
2/258.
Tanrı kendisine mülk verdi diye rabbi konusunda İbrahim ile tartışmaya gireni
görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim rabbim diriltir ve öldürür"
demişti. O da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman)
İbrahim: "Kuşkusuz Tanrı güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan
getir" deyince, o kafir böylece afallayıp kalmıştı. Tanrı zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.
2/259.
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?)
Demişti ki: "Tanrı burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?"
Bunun üzerine Tanrı onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi
ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az
kaldım" dedi. (Tanrı ona) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken
yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu
yapmamız) seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl
bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O,
kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi)
Biliyorum ki gerçekten Tanrı her şeye güç yetirendir.
2/260.
Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster"
demişti. (Tanrı ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır
(inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört
kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp?) her bir parçasını
bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki,
kuşkusuz Tanrı, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
2/261.
Mallarını Tanrı yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir
başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Tanrı dilediğine kat
kat arttırır. Tanrı (ihsanı) bol olandır, bilendir.
2/262.
Mallarını Tanrı yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden
başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri rableri katındadır. Onlara korku
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
2/263.
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha
hayırlıdır. Tanrı hiç birşeye ihtiyaç ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.
2/264.
Ey inananlar, Tanrı'ya ve ahiret gününe inanmayan, insanlara karşı gösteriş
olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı
geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın
durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü onu çırılçıplak
bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç birşeye güç yetiremez (elde edemez)ler.
Tanrı kafirler kavmine hidayet vermez.
2/265.
Yalnızca Tanrı'nın rızasını istemek ve nefslerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek
için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan,sağnak
yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona
sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Tanrı yaptıklarınız
görendir.
2/266.
Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir
bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat
kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun
(böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de
yanıversin. İşte Tanrı size ayetlerini84 böyle açıklar ki düşünesiniz
(tetefekkerun).
2/267.
Ey inananlar, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden
bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı
şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, kuşkusuz Tanrı hiç birşeye ihtiyacı
olmayandır, övülmeye layık olandır.
2/268.
Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin-hayasızlığı buyuruyor.
Tanrı ise size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Tanrı
(rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.
2/269.
Kime dilerse hikmeti ona verir; kuşkusuz kendisine hikmet verilene büyük bir
hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
2/270.
Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Tanrı
onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
2/271.
Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını örter (yükeffiru).
Tanrı yaptıklarınızdan haberi olandır.
2/272.
Onların hidayete ermesi senin üzerine (bir yükümlülük) değildir. Ancak Tanrı
dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz
içindir. Zaten siz, ancak Tanrı'nın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla)
infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -zulme uğratılmaksızın-
size eksizce ödenecektir.
2/273.
(Sadakalar) Kendilerini Tanrı yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar,
yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları
zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek
insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, kuşkusuz Tanrı onu
bilir.
2/274.
Onlar ki mallarını gece, gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların
ecirleri rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun
olmayacaklardır.
2/275.
Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış
olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu onların: "Alım-satım
da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Tanrı alışverişi
helal, faizi haram kılmıştır. Kime rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son
verirse, artık geçmişi kendisine, buyruğu Tanrı'ya aittir. Kim (faize) geri
dönerse artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
2/276.
Tanrı fazi yok eder de sadakaları arttırır. Tanrı günahkar kafirlerin hiç
birini sevmez.
2/277.
İnanıp güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler;
kuşkusuz onların ecirleri rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar
mahzun olmayacaklardır.
2/278.
Ey inananlar, Tanrı'dan sakının ve eğer inançlılar iseniz faizden artakalanı
bırakın.
2/279.
Şayet böyle yapmazsanız, Tanrı'ya ve resullerine karşı savaş açtığınızı bilin.
2/280.
Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin).
(Borcu) sadaka olarak bağışlamanız ise sizin için daha hayırlıdır; eğer
bilirseniz.
2/281.
Tanrı'ya döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce
ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.
2/282.
Ey inananlar, belirli bir süre (ecelin) için borçlandığınız zaman onu yazınız.
Aranızdan bir katip onu doğru olarak yazsın; katip Tanrı'nın kendisine
öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da
yazdırsın ve rabbi olan Tanrı'dan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer
üzerinde hak olan (borçlu) düşük akıllı ya da za'f sahibi ise veya kendisi
yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki
şahit tutun; eğer iki erkek yoksa, şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek
veya biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahitler
çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle
(ecelih) birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Tanrı katında en adil, sahitlik için
en sağlam, kuşkulanmamanız için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip
durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin
için bir sakınca yoktur. Alışveriş ettiğinizde de şahit tutun. Yazana da,
şahide de zarar verilmesin. (Aksini) yaparsanız, o, kendiniz için fısktır.
Tanrı'dan sakının. Tanrı size öğretiyor. Tanrı herşeyi bilendir.
2/283.
Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter).
Şu durumda eğer birbirinize güveniyorsanız (emine), kendisine güven duyulan /
güvenilen (tümine), rabbi olan Tanrı'dan sakınsın da emanetini ödesin.
Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık kuşkusuz onun kalbi günahkardır.
Tanrı yaptıklarınızı bilir. [Bu ayette emanet GERİ ALMAK ÜZERE BIRAKILAN
NESNE anlamındadır. Bkz. 4/58, 8/27 ve 33/72]
2/284.
Göklerde ve yerde ne varsa Tanrı'nındır. İçinizdekini açığa vursanız da,
gizleseniz de Tanrı sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar,
dilediğini azaplandırır. Tanrı herşeye güç yetirendir.
2/285.
Elçi, kendisine rabbinden indirilene inandı, inançlılar da. Tümü Tanrı'ya,
meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında
hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz
bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sanadır" dediler.
2/286.
Tanrı hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin)
Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz unuttuklarımızdan
veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden
öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi
esirge. Sen bizim mevlamızsın. Kafirler kavmine karşı bize yardım et."