18
KEHF SURESİ
18/1.
Hamd, Kitabı kulu üzedne indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Tanrı'ya
aittir.
18/2.
Dosdoğru (bir Kitaptır) ki, kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp korkutmak
ve salih amellerde bulunan inançlılara müjde vermek için (onu indirdi);
şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.
18/3.
(Onlar) Orada ebediyen kalıcıdırlar.
18/4.
(Bu Kuran) "Tanrı çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur.
18/5.
Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiç bir bilgisi yoktur. Ağızlarından
çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.
18/6.
Şimdi onlar bu söze (Kuran'a) inanmayacak olurlarsa, sen onların peşi sıra esef
ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)?
18/7.
Şüphesiz biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin
daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
18/8.
Biz gerçekten (yeryüzü üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak
yapabiliriz.
18/9.
Sen yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden84
mi sandın?
18/10.
O gençler, mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: "Rabbimiz, katından
bize bir rahmet ver ve buyruğumuzdan / buyrultumuzdan (isteğimizden,
istediklerimizden) bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).
18/11.
Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku
verdik).
18/12.
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap ettiğini
belirtmek için onları uyandırdık.
18/13.
Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten
onlar rablerine inanmış gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.
18/14.
Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı)
Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin
rabbidir; tanrı olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini)
söyleyecek olursak, andolsun gerçeğin dışına çıkarız."
18/15.
"Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını tanrılar edindiler onlara
apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Tanrı'ya karşı yalan
uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?"
18/16.
(İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Tanrı'dan başka
taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde (dağlara çekilip) mağaraya sığının da
rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve buyruğunuzdan /
buyrultunuzdan (isteğinizden, istediklerinizden) size bir yarar
kolaylaştırsın."
18/17.
(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan
yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun
(mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Tanrı'nın ayetlerindendir. Tanrı, kime
hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu
gösterici bir veli bulamazsın.
18/18.
Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz
onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk (nükallibühüm). Köpekleri de iki
kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın,
onlardan içini korku kaplardı.
18/19.
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık).
İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki:
"Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler
ki: "Ne kadar kaldığınızı rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu
paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık
getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye
sezdirmesin."
18/20.
"Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine
geri çevirirler; bu durumda ebediyen kurtuluş bulamazsınız."
18/21.
Böylece, Tanrı'nın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe
bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına)
onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında buyruklarını /
buyrultularını (isteklerini) tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki:
"Onların üstüne bir bina inşa edin, rableri onları daha iyi bilir."
Onların buyrultularına galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine
mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.
18/22.
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üçtüler, onların dördüncüsü
köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir"
diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların
sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların
sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse
onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında
bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.
18/23.
Hiç bir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme.
18/24.
Ancak: "Tanrı dilerse" [inşallah yapacağım de]. Unuttuğun zaman
rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki rabbim beni bundan daha yakın bir
başarıya yöneltip-iletir."
18/25.
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.
18/26.
De ki: "Ne kadar kaldıklarını Tanrı daha iyi bilir. Göklerin ve yerin
gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında
onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz."
18/27.
Sana rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve
O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
18/28.
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek rablerine dua edenlerle birlikte
sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan
kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi hevasına uyan
ve buyrultusunda (isteklerinde) aşırı olana uyma.
18/29.
Ve de ki: "Hak rabbinizdendir; artık dileyen inansın, dileyen küfretsin.
Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini
çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri
kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne
kötü bir destektir.
18/30.
Şüphesiz inanıp salih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel
davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
18/31.
Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın
bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil
elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu) Ne
güzel sevap ve ne güzel destek.
18/32.
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini
hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik.
18/33.
İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiç bir şeyi noksan
bırakmamış ve aralarında bir nehir fışkırtmıştık (feccerna).
18/34.
(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla
konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim,
insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm."
18/35.
Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun ebediyen
kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.
18/36.
"Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen rabbime
çevrilip-döndürülecek (münkaleba) olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı
bir sonuç bulacağım."
18/37.
Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra
bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti
yerinde) bir adam kılana (Tanrıyı) küfrediyorsun?"
18/38.
"Fakat, O Tanrı benim rabbimdir ve ben rabbime hiç kimseyi ortak
koşmam."
18/39.
"Bağına girdiğin zaman, 'Maaşallah, Tanrı'dan başka kuvvet yoktur' demen
gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte)
görüyorsan."
18/40.
"Belki rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin)
üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak
kesiliverir"
18/41.
"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya
kesinlikle güç yetiremezsin."
18/42.
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda
harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu (yukallibu). O (bağın)
çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke rabbime
hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
18/43.
Tanrı'nın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım
edemedi.
18/44.
İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Tanrı'ya
aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
18/45.
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla
yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı
oluverdi. Tanrı, her şeyin üzerinde güç yetirendir.
18/46.
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih
davranışlar' ise, rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek
bakımından da daha hayırlıdır.
18/47.
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir
arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır.
18/48.
Onlar senin rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa
yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir kavuşma zamanı
tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?
18/49.
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan
dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar
Bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?"
Yapıp-ettiklerini
(önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
18/50.
Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında
(diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, (böylelikle) rabbinin buyruğundan
dışarı-çıkmıştı (fefeseka). Bu durumda beni bırakıp onu ve onun
soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,)
Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
18/51.
Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefslerinin yaratılışında da ben
onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim.
18/52.
(Kafirlere) "Benim ortaklarım sandığınız şeyleri çağırın" diyeceği
gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar, kendilerine cevap vermemişlerdir.
Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.
18/53.
Suçlu-günahkarlar
ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır;
ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
18/54.
Andolsun, bu Kuran'da insanlar için biz her örnekten çeşitli açıklamalarda
bulunduk. İnsan, her şeyden çok tartışmacıdır.
18/55.
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve rablerinden
bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin
kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni
beklemeleri)dir.
18/56.
Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla)
göndermeyiz. Küfredenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele
ediyorlar. Onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıklarını (azabı) alay konusu
edindiler.
18/57.
Kendisine rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman sırt çeviren ve ellerinin
önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten,
kalpleri üzerine onu kavramalarını (yefkahuhü) engelleyen bir perde (gerdik),
kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar
sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.
18/58.
Senin rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı
onları (azabla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce)
çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla
başka bir sığınak bulamayacaklardır.
18/59.
İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık;
ve yıkımları için bir buluşma zamanı tesbit ettik.
18/60.
Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere
ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim."
18/61.
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını
unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi
yolunu tuttu.
18/62.
(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcı-sına
dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan
gerçekten yorulduk."
18/63.
(Genç-yardımcısı)
Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu
hatırlamamı Şeytan'dan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde
kendi yolunu tuttu."
18/64.
(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri
üzerinde geriye doğru gittiler.
18/65.
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine
bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
18/66.
Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen
için sana tabi olabilir miyim?"
18/67.
Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç
yetiremezsin."
18/68.
(Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl
sabredebilirsin?"
18/69.
(Musa:) "İnşallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir
buyrukta sana karşı gelmeyeceğim" dedi.
18/70.
Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma,
ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."
18/71.
Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi)
deliverdi. (Musa) Dedi ki: "Ehlini (içindekilerini) batırmak için mi onu
deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı / acayip / tuhaf (imra) (bir iş)
yaptın." (Emir sözcüğü yalnızca bu ayette bu anlama geliyor. Nedeninin
araştırılması gerekiyor.)
18/72.
Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle
güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
18/73.
(Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu buyrultumdan
(isteğimden, tasarrufumdan, irademden) dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.
18/74.
Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o
hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık
olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen benzeri-görülmedik
(nükra) bir şey yaptın."
18/75.
Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç
yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
18/76.
(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle
arkadaşlık etme. Benden yana bir özüre ulaşmış olursun" dedi.
18/77.
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasaba ehline gelip yemek
istediler, fakat kasaba ehli onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada)
yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki:
"Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
18/78.
Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana,
üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
18/79.
"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü)
ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı."
18/80.
"Çocuğa gelince, onun anne ve babası inançlı kimselerdi. Bundan dolayı,
onun kendilerine azgınlık ve küfür zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."
18/81.
"Böylece, onlara rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet
bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."
18/82.
"Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define
vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına
erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu) rabbinden bir rahmettir.
Bunları ben kendi buyrultum [özel görüşüm] ile yapmadım. İşte, senin sabır
göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu."
18/83.
Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki:
"Size, ondan "öğüt ve hatırlatma olarak" (bazı bilgiler)
vereceğim.
18/84.
Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden
bir yol (sebep) verdik.
18/85.
O da, bir yol tuttu.
18/86.
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta
buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan
onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzeliği (geçerli ilke)
edinirsin."
18/87.
Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra rabbine
döndürülür, O da onu kötü (nükra) bir azabla azablandırır."
18/88.
Kim inanır ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.
Ona buyruğumuzdan bir kolaylık söyleyeceğiz."
18/89.
Sonra (yine) bir yol tuttu.
18/90.
Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir
siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.
18/91.
İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında
olup-biten
her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
18/92.
Sonra bir yol (daha) tuttu.
18/93.
İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiç bir
sözü kavramayan (yefkahune) bir kavim buldu.
18/94.
Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Yecuc ve Mecuc
yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen
için sana vergi verelim mi?"
18/95.
Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı
(güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım
edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım."
18/96.
"Bana demir kütleleri getirin"; iki dağın arası eşit düzeye gelince
"Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı,
sonra) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."
18/97.
Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.
18/98.
Dedi ki: "Bu benim rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman,
O, bunu dümdüz eder; rabbimin vaadi haktır."
18/99.
Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sura
da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız.
18/100.
Ve o gün, cehennemi, kafirlere tam bir sunuşla sunmuşuz.
18/101.
Ki onlar, beni zikretme (konusun)da göıleri bir perde içindeydi. (Kuran'ı)
dinlemeye katlanamazlardı.
18/102.
Küfredenler, beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar?
Gerçekten biz cehennemi kafirler için bir durak olarak hazırlamışız.
18/103.
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları
size haber vereyim mi?"
18/104.
"Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini
gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar."
18/105.
İşte onlar, rablerinin ayetlerine ve O'na kavuşmaya küfredenlerdir. Artık
onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı
tutmayacağız.
18/106.
İşte, küfretmeleri, ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı
onların cezası cehennemdir.
18/107.
İnanıp salih amellerde bulunanlar... Firdevs cennetleri onlar için bir
'konaklama yeridir.'
18/108.
Onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler.
18/109.
De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım
için bir benzerini (bir o kadarıı) dahi getirsek, rabbimin sözleri tükenmeden
önce, elbette deniz tükeniverirdi.
18/110.
De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca
bana sizin tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyolunuyor. Kim rabbine kavuşmayı
umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve rabbine ibadette hiç kimseyi ortak
tutmasın."