034-Rûm Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif. Lâm. Mîm.
|
2. Rumlar, yenildi.
|
3. Arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar,
Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip
geleceklerdir.
|
4. Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır.
O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.
|
5. Allah, dilediğine yardım eder,galip kılar. O, mutlak güç
sahibidir, çok esirgeyicidir.
|
6. (Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat
insanların çoğu bilmezler.
|
7. Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten
ise, onlar tamamen gafildirler.
|
8. Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin
arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını
hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten
inkâr, etmektedirler.
|
9. Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin
âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha
güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden
daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller
getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi
kendilerine zulmetmekteydiler.
|
10. Sonunda, Allah'ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya
alarak kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu.
|
ll. Allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu
(yaratmayı), tekrarlar. Sonunda hep O'na döndürüleceksiniz.
|
12. Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde)
susacaklardır.
|
13. (Allah'a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir
şefaatçı çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.
|
14. Kıyamet kopacağı gün, işte o gün (müminlerle inkârcılar)
birbirlerinden ayrılacaklardır.
|
15. İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette
nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır.
|
16. İnkâr edenler, âyetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan
sayanlar ise, işte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır.
|
17. Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde)
sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde
Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na
mahsustur.
|
18. Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde)
sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde
Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na
mahsustur.
|
19. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü
ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle
çıkarılacaksınız.
|
20. Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının)
delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.
|
21. Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp
aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının)
delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler
vardır.
|
22. O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması,
lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler
için (alınacak) dersler vardır.
|
23. Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan
(nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten
bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.
|
24. Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek
üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla
diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak)
dersler vardır.
|
25. Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun
(varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen
(kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.
|
26. Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun
eğmiştir.
|
27. İlkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı)
tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde
(tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
|
28. Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir:
Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda
-birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede
sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi,
aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.
|
29. Gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü arzularına
uydular. Allah'ın saptırdığını kim doğru yola eriştirebilir? Onlar için
herhangi bir yardımcı yoktur.
|
30. (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları
hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme
yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
|
31. Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının,
namazı kılın; müşriklerden olmayın.
|
32. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın.
Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.
|
33. İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek
O'na yalvarırlar. Sonra Allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk)
tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak
koşuyorlar.
|
34. Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım!
Haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!
|
35. Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik
olmalarını mı söylüyor?
|
36. İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet
yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige
düşüverirler.
|
37. Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte,
dilediğininkini de daraltmaktadır. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda
ibretler vardır.
|
38. O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver.
Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa
erenlerdir.
|
39. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi
bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz
zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve
mallarını) kat kat arttıranlardır.
|
40. Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra
rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi
(tekrar) diriltecektir. Peki sizin (Allah'a eş tuttuğunuz) ortaklarınız
içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak
koştuklarından münezzehtir ve yücedir.
|
41. İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve
denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın;
belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
|
42. (Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha
öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.
|
43. Allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü)
gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! O gün (insanlar) bölük bölük
ayrılacaklardır.
|
44. Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler
yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini)
hazırlamış olurlar.
|
45. Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan
karşılık verecektir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.
|
46. Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün,
fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket)
müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allah'ın (varlık ve kudretinin)
delillerindendir.
|
47. Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice
peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları
dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir.
Müminlere yardım etmek de bize düşer.
|
48. Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu
kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder;
nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına
yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler.
|
49. 0ysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından
iyice ümitlerini kesmişlerdi.
|
50. Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün
ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O,
her şeye kadirdir.
|
51. Andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış
görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar.
|
52. (Resûlüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını
dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin.
|
53. Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola
iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere
duyurabilirsin.
|
54. Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet
veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır.
O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.
|
55. Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa
bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle
döndürülüyorlardı.
|
56. Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun
ki siz, Allah'ın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar
kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz.
|
57. Artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri
fayda vermeyeceği gibi, onlardan Allah'ı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez.
|
58. Andolsun ki biz, bu Kur'an'da insanlar için her çeşit
misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar
kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.
|
59. İşte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini Allah
böylece mühürler.
|
60. (Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vâdi
gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe
sevketmesin!
|
Lukmân Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif. Lâm. Mîm.
|
2. İşte bu âyetler, hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
|
3. Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak
üzere (indirilmiştir).
|
4. O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete
de kesin olarak iman ederler.
|
5. İşte onlar, Rableri tarafından gösterilmiş doğru yol
üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerdir.
|
6. İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile
dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş
lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
|
7. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş,
sanki kulaklarında ağırlık varrmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir.
Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini ver!
|
8. Şüphesiz, iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için,
nimetleri bol cennetler vardır.
|
9. Orada ebedi kalacaklardır. Bu, Allah'ın verdiği gerçek
sözdür. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
|
10. O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı,
sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı
yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalı nebattan çift çift
bitirdik.
|
11. İşte bunlar Allah'ın yarattıklarıdır. Şimdi (ey kâfirler!)
O'ndan başkasının ne yarattığını bana gösterin! Hayır (gösteremezler)!
Zalimler açık bir sapıklık içindedirler.
|
12. Andolsun biz Lokman'a: Allah'a şükret! diyerek hikmet
verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de
bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.
|
13. Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak
koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.
|
14. Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye
etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten
ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da
ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.
|
15. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü
körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla
dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak
banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.
|
16. (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum!
Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa
ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde
bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince
işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
|
17. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten
vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye
değer işlerdir.
|
18. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde
böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri
asla sevmez.
|
19. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin
en çirkini merkeplerin sesidir.
|
20. Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları)
sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan
ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve
aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.
|
21. Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde:
Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan;
onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!
|
22. İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren
kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu
Allah'a varır.
|
23. (Resûlüm!) İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların
dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını kendilerine haber veririz.
Allah kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir.
|
24. Onları biraz faydalandırır, sonra kendilerini ağır bir
azaba sürükleriz.
|
25. Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim
yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki:
(Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
|
26. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. Bilinmeli
ki, asıl ganî ve övülmeye lâyık olan Allah'tır.
|
27. Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi
deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez.
Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
|
28. (İnsanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek
bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her
şeyi bilen ve görendir.
|
29. Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye
katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır. Bunların her biri
belli bir vâdeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan
tamamen haberdardır.
|
30. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O'ndan başka taptıkları
ise hiç şüphesiz bâtıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur.
|
31. Size varlığının delillerini göstermesi için, Allah'ın
lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görrmedin mi? Şüphesiz bunda, çok
sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
|
32. Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen
Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya
çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten
bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
|
33. Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın
evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin.
Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi
aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.
|
34. Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır.
Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne
kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz
Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.
|
Secde Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif. Lâm. Mîm.
|
2. Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş
olduğunda asla şüphe yoktur.
|
3. "Onu Peygamber kendisi uydurdu" diyorlar öyle mi?
Hayır! O, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir
kavmi uyarman için -doğru yolu bulalar diye- Rabbinden gönderilen hak
(Kitap) tır.
|
4. Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde
(devirde) yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir
dost ne de bir şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?
|
5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra
(bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde
O'nun nezdine çıkar.
|
6. İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve
merhamet sahibi O'dur.
|
7. O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta
insanı çamurdan yaratmıştır.
|
8. Sonra onun zürryetini, dayanıksız bir suyun özünden
üretmiştir.
|
9. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan
üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar
az şükrediyorsunuz!
|
10. "Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o
vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?" derler. Doğrusu onlar Rablerine
kavuşmayı inkâr etmektedirler.
|
11. De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm
meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
|
12. O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne
eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder
de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekleri zamanı
bir görsen!
|
13. Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat,
"Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla
dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.
|
14. (O gün onlara şöyle diyeceğiz:) Bu güne kavuşmayı
unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk;
yaptıklarınızdan ötürü ebedî azabı tadın!
|
l5. Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla
kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve
Rablerini hamd ile tesbih ederler.
|
l6. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet
ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz
rızıktan Allah yolunda harcarlar.
|
17. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar
saklandığını hiç kimse bilemez.
|
18. Öyle ya, mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir?
Bunlar elbette bir olamazlar.
|
19. İman edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için
yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.
|
20. Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir.
Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: Yalandır
deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denir.
|
21. En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan
tattıracağız; olur ki (imana) dönerler.
|
22. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra
onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz,
günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz.
|
23. Andolsun biz Musa'ya Kitap verdik, -(Resûlüm!) sen ona
kavuşacağından şüphe etme- ve onu İsrailoğullarına hidayet rehberi kıldık.
|
24. Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle inandıkları
zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin
etmiştik.
|
25. Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler
hakkında kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir.
|
26. Halen yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki
nice nesilleri helâk edişimiz onları doğru yola sevketmedi mi? Bunlarda
elbette ibretler vardır. Hâla kulak vermezler mi?
|
27. Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek
hayvanlarının gerekse kendilerinin yiyegeldikleri ekini çıkarmakta
olduğumuzu da görmediler mi? Hâla da göremeyecekler mi?
|
28. Eğer doğru söylüyorsanız, bu fetih (ve hüküm) günü hani ne
zaman? derler.
|
29. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde inkârcılara (o gün
ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de
tanınmayacaktır!
|
30. Artık sen onları bırak ve bekle. Zaten onlar da
beklemektedirler.
|
Ahzâb Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara
boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.
|
2. Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün
yaptıklarınızdan haberdardır.
|
3. Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.
|
4. Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi,
"zıhâr" yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve
evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin
ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve
doğru yola O eriştirir.
|
5. Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek
çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu
bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz
kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat
kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.
|
6. Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.
Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre,
(mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden
daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız
müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
|
7. Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan,
İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. (Evet) biz onlardan pek
sağlam bir söz aldık.
|
8. Allah bu sözü doğruları doğruluklarıyla sorumlu kılmak için
aldı. Kâfirler için de çok acıklı bir azap hazırladı.
|
9. Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın;
hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin
görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi
görmekteydi.
|
10. Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin
üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı,
yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler
düşündüğünüz zaman;
|
11. İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve
şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
|
12. Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman
zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde
bulunmuşlar! diyorlardı.
|
13. Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesribliler
(Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün!
İçlerinden bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette değil, diyerek
Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı
arzuluyorlardı.
|
14. Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o
zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde
pek eğlenmezlerdi.
|
15. Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına
dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyeti gerektirir!
|
16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten
kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o
takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.
|
17. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim
korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar,
kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.
|
18. Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına:
"Bize katılın" diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek
azı savaşa gelir.
|
19. (Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip
çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana
baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi
sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için
Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.
|
20. Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı
içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde
göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan)
sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.
|
21. Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret
gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir.
|
22. Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte
Allah ve Resûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir,
dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a
bağlılıklarını arttırdı.
|
23. Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler
var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir;
kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini)
değiştirmemişlerdir.
|
24. Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle
mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe
ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.
|
25. Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden
öfkeleri ile geri çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta müminlere yetti.
Allah güçlüdür, mutlak galiptir.
|
26. Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri
kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor,
bir kısmını da esir alıyordunuz.
|
27. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak
basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter.
|
28. Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini
ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim
de, sizi güzellikle salıvereyim.
|
29. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız,
bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat
hazırlamıştır.
|
30. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık
yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.
|
31. Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş
yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık
hazırlamışızdır.
|
32. Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri
gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı)
çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide
kapılır. Güzel söz söyleyin.
|
33. Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi
açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat
edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz
yapmak istiyor.
|
34. Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti
hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden
haberi olandır.
|
35. Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve
mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar,
doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,
mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka
veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını
koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret
ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
|
36. Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir
erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim
Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
|
37. (Resûlüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine
iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun.
Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun.
Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince
biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini
kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük
olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
|
38. Allah'ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber'e
herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın âdeti
böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.
|
39. O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar,
Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü
olarak Allah (herkese) yeter.
|
40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah
her şeyi hakkıyla bilendir.
|
41. Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.
|
42. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.
|
43. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini
gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok
merhametlidir.
|
44. Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara iltifatı,
"selâm" dır. Allah onlara çok değerli mükâfat hazırlamıştır.
|
45. Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir
müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
|
46. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil
olarak (gönderdik).
|
47. Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.
|
48. Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine
aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak Allah yeter.
|
49. Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz
zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince
bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve
onları güzel bir şekilde serbest bırakın.
|
50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın
sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın,
halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl
kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini
peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus
olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan
cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne
yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın.
Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
|
51. Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın.
Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine
bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve
hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah,
kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir.
|
52. Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin
altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların
yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. Allah her şeyi gözetler.
|
53. Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe
davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz
vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu
hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten)
utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in
hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem
sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.
Sizin Allah'ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını
nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)
tır.
|
54. Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki
Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir.
|
55. Onlara (Peygamber'in hanımlarına), babaları, oğulları,
kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları
(mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyelerinden dolayı bir
günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah,
her şeye şahittir.
|
56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey
müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
|
57. Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette
lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.
|
58. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir
şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah
yüklenmişlerdir.
|
59. Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini
üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en
elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
|
60. Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar
(fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden)
vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları
şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak
az bir zaman kalabilirler.
|
61. Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse,
yakalanır ve mutlaka öldürülürler.
|
62. Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur.
Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
|
63. İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun
bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.
|
64. Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş ve
onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.
|
65. (Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini
koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.
|
66. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke
Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.
|
67. Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da
onlar bizi yolda saptırdılar, derler.
|
68. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir
lânetle rahmetinden kov.
|
69. Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi
olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah
yanında şerefli idi.
|
70. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
|
71. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve
günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir
kurtuluşa ermiş olur.
|
72. Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de
onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan
yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
|
73. (Allah bu emaneti insana vermek sûretiyle), münafık
erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap
edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul
buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
|
Sebe Sûresi
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan
Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir,
(her şeyden) haberi olandır.
|
2. Yerin içine gireni ve ondan çıkanı; gökten ineni, oraya
çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.
|
3. İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır!
Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde
zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha
büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
|
4. Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için
(her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret
ve güzel bir rızık vardır.
|
5. Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına
uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.
|
6. Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin
(Kur'an'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye lâyık olan
(Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler.
|
7. Kâfir olanlar (kendi aralarında) şöyle dediler: Çürüyüp
paramparça olduğunuz vakit yeniden dirileceğinizi söyleyerek haber veren
kişiyi gösterelim mi?
|
8. "Acaba o, yalan yere Allah'a iftira mı etmiştir? Yoksa
onda delilik mi var?" (dediler). Hayır! Ahirete inanmayanlar
azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler.
|
9. Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar
mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar
düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır.
|
10. Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik.
"Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin" dedik. Ona
demiri yumuşattık.
|
11. Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap. (Ey Davud
hanedanı!) İyi işler yapın. Kuşkusuz ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye
(vahyettik).
|
12. Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık
mesafe olan rüzgârı da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş
bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı,
onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı
tattırırdık.
|
13. Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar
(geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud
ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!
|
14. Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü,
ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı
ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.
|
15. Andolsun, Sebe' kavmi için oturduğu yerlerde büyük bir
ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:)
Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. İşte güzel bir memleket ve çok
bağışlayan bir Rab!
|
16. Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini
gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde
biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik.
|
17. Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz
nankörden başkasını cezalandırır mıyız!
|
18. Onların yurdu ile, içlerini bereketlendirdiğimiz
memleketler arasında, kolayca görünen nice kasabalar var ettik ve bunlar
arasında yürümeyi konaklara ayırdık. Oralarda geceleri, gündüzleri
korkusuzca gezin dolaşın, dedik.
|
19. Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız
şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de
onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün parçaladık.
Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için ibretler vardır.
|
20. Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya
çıkardı. İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona uydular.
|
21. Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak
ahirete inananı, şüphe içinde kalandan ayırdedip bilelim diye (ona bu
fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.
|
22. (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız
şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye
sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan
bir yardımcısı da yoktu.
|
23. Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden
başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku
giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu,
derler. O, yücedir, büyüktür.
|
24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren
kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol
üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.
|
25. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz;
biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz.
|
26. De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra
aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla
bilendir.
|
27. De ki: O'na (Allah'a) kattığınız ortaklarınızı bana
gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare eden
ancak Allah'tır.
|
28. Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
|
29. Eğer sözünüzde doğru iseniz bu vâdettiğiniz (kıyamet) ne
zaman kopacak? derler.
|
30. De ki: Size öyle bir gün vâdedilmiştir ki, ondan ne bir
saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.
|
31. Kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve
bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız. Sen o zalimleri, Rablerinin
huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf
sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız, elbette biz inanan
insanlar olurduk, derler.
|
32. Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde):
Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç
işliyordunuz, derler.
|
33. Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: Hayır! Gece
gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi,
O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler. Artık azabı
gördüklerinde, için için yanarlar; biz de o inkâr edenlerin boyunlarına
demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden
cezalandırılırlar.
|
34. Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın
varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr
ediyoruz, demişlerdir.
|
35. Ve dediler ki: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba
uğratılacak da değiliz.
|
36. De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve
(dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.
|
37. Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de
evlâtlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara
yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında
güven içindedirler.
|
38. Ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da
azapla yüz yüze bırakılacaklardır.
|
39. De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve
(dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine
başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
|
40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere:
Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek.
|
41. (Melekler de:) Sen yücesi, bizim dostumuz onlar değil,
sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı;
diyecekler.
|
42. Bugün birbirinize ne fayda, ne de zarar vermeye gücünüz
yeter. Biz zalim olanlara, yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın!
diyeceğiz.
|
43. Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki:
Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir adamdan
başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş bir yalandan başka bir
şey değildir, dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler de: Bu,
apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler.
|
44. Halbuki biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi
senden önce onlara bir uyarıcı (peygamber) de göndermemiştik.
|
45. Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) inkâr etmişlerdi.
Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine erişmemişlerdi. (Böyle
iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim karşılık olarak verdiğim nasıl
olmuştu!
|
46. (Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim:
Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün!
Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir
azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir.
|
47. De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun.
Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir.
|
48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar. Çünkü O,
gaybı çok iyi bilendir.
|
49. De ki: Hak geldi; artık bâtıl ne bir şeyi ortaya
çıkarabilir ne de geri getirebilir.
|
50. De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış
olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an)
sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.
|
51. (Resûlüm!) Telaşa düştükleri zaman, bir görsen! Artık
kurtuluş yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır.
|
52. (İş işten geçtikten sonra:) "Ona inandık"
demişlerdir, ama uzak yerden (dünya hayatı gelip geçtikten sonra) imana
kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur?
|
53. Halbuki daha önce onu (hakkı) inkâr etmişlerdi. Uzak bir
yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.
|
54. Artık, bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi,
kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir. Şüphesiz onlar,
kendilerini endişeye düşüren bir korku içindeydiler.
|
|